• Sonuç bulunamadı

Bipolar bozuklukta evlilikte uyumun ve aile işlevselliğinin değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bipolar bozuklukta evlilikte uyumun ve aile işlevselliğinin değerlendirilmesi"

Copied!
58
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

RUH SAĞLIĞI VE

HASTALIKLARI

ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi Prof. Dr. Ercan ABAY

BİPOLAR BOZUKLUKTA EVLİLİKTE UYUMUN VE

AİLE İŞLEVSELLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Öznur TAŞDELEN

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimimde ve tez çalışmam boyunca katkılarından dolayı tez danışmanım Prof. Dr. Ercan ABAY’a, başta Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Okan ÇALIYURT olmak üzere Anabilim Dalımız öğretim üyeleri, Prof. Dr. Cengiz TUĞLU’ya, Prof. Dr. Dr. Erdal VARDAR’a, Yard. Doç. Dr. Yasemin GÖRGÜLÜ’ye, Yard. Doç. Dr. Rugül Köse ÇINAR’a, Yard. Doç. Dr. Bülent SÖNMEZ’e, birlikte keyifle çalıştığım çalışma arkadaşlarıma, eğitimim süresince benden desteklerini esirgemeyen aileme teşekkür ederim.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

... 1

GENEL BİLGİLER

... 3

BİPOLAR BOZUKLUK ... 3

AİLE İŞLEVLERİNİN İNCELENMESİ ... 10

EVLİLİK UYUMU ... 12 ROMATOİD ARTRİT ... 15

GEREÇ VE YÖNTEMLER

... 18

BULGULAR

... 22

TARTIŞMA

... 34

SONUÇLAR

... 42

ÖZET

... 44

SUMMARY

... 46

KAYNAKLAR

... 48

EKLER

(4)

KISALTMALAR

ADÖ : Aile Değerlendirme Ölçeği BB : Bipolar Bozukluk

DSM : Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders

(Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı)

ICD : International Classification of Diseases

(Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması)

MIF : Macrophage Migration Inhibitor Factor

(Makrafaj Migrasyon Önleyici Faktör)

RA : Romatoid Artrit

SCID-I : Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I Disorders

(DSM-IV Eksen I Bozukluklar İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme)

(5)

GİRİŞ VE AMAÇ

Bipolar bozukluk (BB), tekrarlayan hipomani, mani, depresif ve karma ataklarla seyreden ve ataklar arasında kişinin ötimik duygudurumunun görülebildiği, kronik seyirli bir duygudurum bozukluğudur(1). Bipolar I bozukluğu sosyal ve mesleki işlevsellikte bozulmaya neden olurken; intihar riski ve sık tekrarlama gibi nedenlerle hasta ve çevresindekilerin yaşamını olumsuz olarak etkilemekte ve yeti kaybına sebep olmaktadır (2).

Kişilerin doyum sağlaması, topluma uygun kişi olarak yetişmesi, işlevlerini etkin olarak yerine getirmesi ilk olarak anne–baba ve çocukların oluşturduğu en küçük toplumsal kurum olarak tanımlanan ailede yaşanır. Ailenin temel bir kurum olmasının iki nedeni vardır. Birincisi neslin devamını sağlamasıdır. İkincisi ise eğitim, sosyal kontrol, ekonomik faaliyetler, boş zaman aktiviteleri, din gibi sosyal davranışların temelinin aile hayatından alınmasıdır (3).

Aile işlevlerinin beklenen düzeyde yerine getirilmesi ile ailenin tam bir iyilik halinde olması yani sağlıklı olması düşünülebilir (4). Bireyin ruhsal sorunları aile dinamikleri ile bağlantılı olabileceği gibi, evde hasta bir kişinin olması nedeni ile ailede işlevler bozulmuş olabilir (5). Kronik ruhsal hastalıklar bireylerde bilişsel zararlarla birlikte, yeti yitimi, sosyal ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Hastalar aile içinde, toplumda kendilerinden beklenen rolleri yerine getiremedikleri için zorlanmakta ve sürekli olarak aile bakımı ve desteği almak zorunda kalmaktadır (6). BB gibi ataklarla seyreden kronik bir hastalığı olan bireyler fiziksel, sosyal ve yaşamsal alışkanlıklar açısından çoğunlukla zorluklar yaşamakta ve bu hastanın ailesini de etkilemektedir (7).

Uyumlu bir evlilik tanımı karşılıklı etkileşen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularda ortak fikirde buluşabilen ve problemleri olumlu bir şekilde çözebilen evlilikleri

(6)

kapsamaktadır. Evlilik uyumu evlilik ilişkisinin kalitesini tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır (8). Evlilik uyumunun bozulmasında genelde eşlerin kişilik özellikleri, bağlanma özellikleri, aralarındaki cinsel yaşamın niteliği, fiziksel ve ruhsal durumları ve bazı sosyodemografik özelliklerin etken olduğu araştırmalarda belirtilmiştir (8-10).

Romatoid Artrit (RA) aynı anda bir çok eklemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığı ve zaman içinde şekil bozukluğu yaparak sakatlığa neden olan, kronik gidişli, sistemik ve enflamatuar bir hastalıktır (11). RA bireyin hayatının bir çok yönünü etkiler. Tedavideki ana amaç yaşam kalitesini artırmak, özürlülüğü azaltmak ve bu yolla hastalığın hastanın hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini en az düzeye indirmektir (12).

Sosyal uyumun ölçümünün, duygudurum bozukluklarının tedavisinin planlanmasında dikkate alınması konusu giderek artan bir kabul görmektedir. Duygudurum bozukluk hastalarına sosyal uyumu ölçen güncel bir çok araç uygulandığında sosyal işlevin pekçok alanında yaşadıkları zorluklar ortaya konmaktadır. Sosyal uyumu gösteren alanlardan biri de evlilik ilişkisidir (13).

Bu araştırmanın temel amacı yukarıdaki bilgiler ışığında BB tanılı hastaların sosyoekonomik ve demografik özelliklerinin evlilik uyumu ve aile işlevselliğine olan etkisini değerlendirmektir. Ayrıca diğer bir amacı da BB tanılı hastalarının evlilik uyumları ve aile işlevselliğini diğer bir kronik hastalık olan RA tanılı hastaların evlilik uyumu ve aile işlevselliği ile karşılaştırmaktır.

(7)

GENEL BİLGİLER

BİPOLAR BOZUKLUK

Tanım

Bipolar bozukluk, tekrarlayan hipomani, mani, depresif ve karma ataklarla seyreden ve ataklar arasında kişinin ötimik duygudurumun görülebildiği, kronik seyirli bir duygudurum bozukluğudur (1).

Bipolar bozukluk ‘Diagnostik and Statistical manual of Mental Disorders-Fourth Edition-Text Revision’(DSM-IV-TR) Sınıflandırılması’na göre Bipolar I Bozukluğu, Bipolar II Bozukluğu, Siklotimik Bozukluk ve Başka Türlü Adlandırılamayan Bipolar Bozukluk olarak sınıflandırılmıştır.

Bipolar I bozukluğu da tek manik epizod, en son epizod hipomanik, en son epizod manik, en son epizod karma, en son epizod depresif ve en son epizod belirlenmemiş olarak sınıflandırılmıştır (14).

DSM-IV- TR Majör Depresif Dönem Tanı Ölçütleri

A. İki haftalık bir dönem sırasında, daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması ile birlikte aşağıdaki belirtilerden beşinin (ya da daha fazlasının) bulunmuş olması; belirtilerden en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk alamama, olması gerekir.

(1) ya hasta kendisinin bildirmesi (örn. kendisini üzgün ya da boşlukta hisseder) ya da başkalarının gözlemesi (örn. ağlamaklı bir görünümü vardır) ile belirli, hemen her gün,

(8)

(2) hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da bu etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi gibi zevk alamıyor olma (ya hastanın kendisinin bildirmesi ya da başkalarınca gözleniyor olması ile belirlendiği üzere)

(3) perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımının olması (örn. ayda, vücut kilosunun %5’inden fazlası olmak üzere) ya da hemen her gün iştahın azalmış ya da artmış olması

(4) hemen her gün, insomnia (uykusuzluk) ya da hipersomnia (aşırı uyku) olması

(5) hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyon olması (sadece huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirilmesi yeterli değildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olaması gerekir)

(6) hemen her gün, yorgunluk, bitkinlik ya da enerji kaybının olması

(7) hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının (hezeyan düzeyinde olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü, kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil)

(8) hemen her gün, düşünme ya da düşüncelerinin belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma yetisinde azalma ya da kararsızlık (ya hastanın kendisi bunu söyler ya da başkaları gözlemiştir)

(9) yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir tasarı kurmaksızın yineleyen intihar girişimi ya da intihar etmek üzere özgül bir tasarının olması B. Bu belirtiler bir karma hastalık dönemi tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.

C. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.

D. Bu belirtiler bir madde kullanımının (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel bir tıbbi durumun (örn. hipotiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

E. Bu belirtiler yasla daha iyi açıklanamaz, yani sevilen birinin yitirilmesinden sonra bu belirtiler 2 aydan daha uzun sürer ya da bu belirtiler, belirgin bir işlevsel bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik belirtiler ya da psikomotor retardasyonla belirlidir (14).

DSM-IV- TR Manik Dönem Tanı Ölçütleri

A. En az 1 hafta (hastanede yatmayı gerektiriyorsa herhangi bir süre) süren, olağandışı ve sürekli, kabarmış, taşkın ya da iritabl, ayrı bir duygudurum dönemi olması

(9)

B. Duygudurum bozukluğu dönemi sırasında, aşağıdaki belirtilerden üçü (ya da daha fazlası) (duygudurum iritabl ise dördü) belirgin olarak bulunur:

(1) benlik saygısında abartılı artma ya da grandiyözite

(2) uyku gereksiniminde azalma (örn. sadece 3 saatlik bir uykudan sonra kendini dinlenmiş hisseder)

(3) her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma

(4) fikir uçuşmaları ya da düşüncelerin sanki yarışıyor gibi birbirinin peşi sıra gelmesi yaşantısı

(5) distraktibilite (dikkat dağınıklığı) (yani, dikkat, önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyaranla kolaylıkla çekilebilir)

(6) amaca yönelik etkinlikte artma (toplumsal yönden, işte ya da okulda, cinsel açıdan) ya da psikomotor ajitasyon

(7) kötü sonuçlar doğurma olasılığı yüksek, zevk veren etkinliklere aşırı katılma (örn. elindeki bütün parayı alışverişe yatırma, düşüncesizce cinsel girişimlerde bulunma ya da aptalca iş yatırımları yapma)

C. Bu belirtiler karma hastalık döneminin tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.

D. Bu duygudurumun bozukluğu, mesleki işlevsellikte, olağan toplumsal etkinliklerde ya da başkalarıyla olan ilişkilerde belirgin bir bozulmaya yol açacak ya da kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önlemek için hastaneye yatırmayı gerektirecek denli ağırdır ya da psikotik özellikler gösterir.

E. Bu belirtiler bir madde kullanımının (örn. kötüye kullanılabilen ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç ya da diğer bir tedavi yöntemi) ya da genel bir tıbbi durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir (14).

DSM-IV- TR Karma Dönem Tanı Ölçütleri

A. En az 1 haftalık bir dönem boyunca hemen her gün, hem bir manik dönem hem de bir majör depresif dönem için tanı ölçütleri (süre dışında) karşılanmıştır.

B. Bu duygudurum bozukluğu, mesleki işlevsellikte, olağan toplumsal etkinliklerde ya da başkalarıyla olan ilişkilerde belirgin bir bozulmaya yol açacak ya da kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önlemek için hastaneye yatırılması gerektirecek denli ağırdır ya da psikotik özellikler gösterir.

C. Bu belirtiler bir madde kullanımının (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç ya da diğer bir tedavi yöntemi) ya da genel bir tıbbi durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir (14).

(10)

DSM-IV- TR Hipomanik Dönem Tanı Ölçütleri

A. Olağan, depresif olmayan duygudurumdan açıkça farklı, en az 4 gün, gün boyu süren, sürekli, kabarmış, taşkın ya da iritabl ayrı bir duygudurum döneminin olması.

B. Duygudurum bozukluğu dönemi sırasında, aşağıdaki belirtilerden üçü (ya da daha fazlası) (duygudurum iritabl ise dördü) belirgin olarak bulunur:

(1) benlik saygısında abartılı artma ya da grandiyözite

(2) uyku gereksiniminde azalma (örn. sadece 3 saatlik bir uykudan sonra kendini dinlenmiş hisseder)

(3) her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma

(4) fikir uçuşmaları ya da düşüncelerin sanki yarışıyor gibi birbirinin peşi sıra gelmesi yaşantısı

(5) distraktibilite (dikkat dağınıklığı) (yani, dikkat, önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyaranla kolaylıkla çekilebilir)

(6) amaca yönelik etkinlikte artma (toplumsal yönden, işte ya da okulda, cinsel açıdan) ya da psikomotor ajitasyon

(7) kötü sonuçlar doğurma olasılığı yüksek, zevk veren etkinliklere aşırı katılma (örn. elindeki bütün parayı alışverişe yatırma, düşüncesizce cinsel girişimlerde bulunma ya da aptalca iş yatırımları yapma)

C. Bu hastalık dönemi sırasında, kişinin hastalık belirtilerinin olmadığı zamankinden çok farklı olarak işlevsellikte belirgin değişiklik olur.

D. Duygudurum bozukluğu ve işlevsellikteki değişiklik başkalarınca da gözlenebilir bir düzeydedir.

E. Bu hastalık dönemi, toplumsal ya da mesleki işlevsellikte belirgin bir bozulmaya yol açacak ya da hastanede yatırmayı gerektirecek denli ağır değildir ve psikotik özellikler göstermez.

F. Bu belirtiler bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç ya da diğer bir tedavi yöntemi) ya da genel bir tıbbi durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir (14).

Tarihçe

Çok eski çağlardan itibaren duygudurum bozuklukları bilinmektedir. İnsanlık tarihi boyunca, değişik çağlarda, toplumlarda ve dinlerde duygudurum bozuklukları gözlenmiştir. M.Ö. 460-377 yılları arasında yaşamış olan Hipokrat insanda duygudurum ve beden sıvıları arasında bağlantı kurmuştur. Hafif kanlı mizaç, ağır kanlı mizaç, kara sevdalı mizaç ve sinirli

(11)

mizaç olarak dört farklı mizaç tanımlamıştır. Hipokrat karaciğer ve safra yollarındaki bozukluktan kaynaklanan durgunluk, isteksizlik, uykusuzluk, ilgisizlik, sıkıntı, yetersizlik ve intihar düşünceleriyle oluşan hastalık tablosuna “kara safra” anlamına gelen melankoli demiştir (15).

Bir kelime olarak “mani” ilk olarak mitolojide ve şiirlerde farklı durumları tanımlarken kullanılmıştır. Romalı hekim Caelius Aurelianus kitabında ruhun arınmasının bir delilik çeşidini içerdiği ve Eski Yunanlıların bunu “mani” olarak tanımladıkları belirtilmektedir (1).

Eski Yunanlılar döneminde abartılı duygudurumla kendini belli eden “delilik” durumu fark edilmiş. Hipokrat mani ve melankoliyi iki farklı hastalık olarak ayırırken; MS 2. yüzyılda Kapadokyalı Areteus, mani ve melankolinin aynı insanda oluşabileceğini ortaya atmıştır (16).

Jules Falret’nin 1854’te “folie circulare” (döngüsel ruh hastalığı) ve Jules Baillarger’nin “folie a la double forme” (çifte biçimli ruh hastalığı) kavramları ile mani ve melankoli ilişkisi tekrar ortaya atılmıştır (1,15).

Hastanede yatan bazı psikotik hastaların diğerlerinin aksine kendiliğinden iyileştiği ve hastalıklarının periyoduk olarak ortaya çıktığı, klinik izlenimler sonucunda 19. yüzyılda ortaya atılmıştır (15).

Kraepelin 1895 yılında manik-depresif hastalığı tanımlamıştır. Bu hastalık için üç önemli tanı ölçütü belirlemiştir. Depresyon tarzında çökkün duygudurum veya öföri tarzında yoğun emosyonel duygudurum, önceki sağlıklı duyguduruma ve işlevselliğe dönebilme ve yaşam boyu tekrarlayan bir çok atak yaşama bu ölçütlerdir. Geçen yüzyıllarda Psikiyatri alanındaki en ilerleyici araştırma Kraepelin’in “dementia precox” ve “manik-depresif hastalık” arasındaki ayrımı belirginleştiren hipotezi olmuştur (17).

İlk kez 1980 yılında “affektif bozukluklar” tanımı Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM) III sınıflama sistemi ile kullanılmıştır ve majör depresyon ve bipolar bozukluk ayrımı yapılmıştır. DSM III-R sınıflama sisteminde “duygudurum bozuklukları” ifadesi kullanılmış ve 1984 yılında DSM-IV’ün kullanıma girmesi ile Bipolar Bozukluk; Bipolar Bozukluk I, Bipolar Bozukluk II, Siklotimi ve Başka Türlü Adlandırılamayan Bipolar Bozukluk olarak tanımlanmıştır. DSM-IV-TR’nin 2000 yılında kullanıma girmesi ile Genel Tıbbi Duruma ve Madde Kullanımına Bağlı Duygudurum Bozukluğu eklenmiştir. Son olarak 2013 yılında kullanıma girmiş olan DSM-V sınıflama sisteminde Bipolar I Bozukluğu, Bipolar II Bozukluğu, Siklotimik Bozukluk, Maddenin/İlacın Yol Açtığı İkiuçlu ve İlişkili Bozukluk, Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı İkiuçlu ve İlişkili

(12)

Bozukluk ve Tanımlanmamış Diğer Bir İkiuçlu ve İlişkili Bozukluk olarak alt tiplere ayrılmıştır (14).

Bipolar Bozukluk Epidemiyolojisi

Bipolar Bozukluk tanımlamalarının ve tanı ölçütlerinin netleşmesi BB epidemiyolojisi ile ilgili bulguların güvenilirliğini artırmıştır. Tanı ölçütlerindeki farklılık ve farklı ölçek kullanımı, genetik ve kültürel etkenler toplum çalışmalarında bulunan yaygınlık oranları sonuçlarında değişikliklere neden olmaktadır (18). BB’nin yaşam boyu yaygınlığı %0.4-1.6 arasında verilmektedir (2). Yapılan çalışmalarda toplum örnekleminde BB I için %1 ve BB II için %1.1 olarak değişmektedir (19). Weissman ve ark.’nın (2) 1996 yılında yaptığı çok uluslu bir çalışmada BB’nin kadın ve erkek cinsiyet arasında ve başlangıç yaşları arasında fark olmadığı saptanmıştır.

Akkaya ve ark.’nın (20) Türkiye’de BB I hastalarının sosyodemografik özellikleri incelediği çalışmasında BB’nin her iki cinste hemen hemen eşit düzeyde görüldüğü ve genç erişkin yaşta sıklaştığı, işlevselliği önemli ölçüde bozduğu bilgisine ulaşılmıştır. BB’nin ortalama başlangıç yaşının 26.1 yıl, genel literatürün aksine evli olma oranının %46.3 gibi yüksek olduğu ve %17.8’inde eşlik eden başka bir psikiyatrik bozukluk olduğu saptanmıştır.

Bipolar bozukluk, seyir, sonlanış ve tedaviye yanıt açısından kişisel farklılıklar göstermektedir. Yaşam boyu süren ve tekrarlayan bir hastalıktır. BB hastalarının %90’ında hastalık yineleyen bir seyir göstermektedir (14). Süreğen bir hastalık olarak kabul edilen BB, 20’li ve 30’lu yaşlarda başlaması genel olarak kabul edilirken, kadınlarda 40’lı yaşların ortalarında ikinci kez pik yapabilmektedir (21).

Bipolar bozukluk yaygınlığı bekar, dul ve boşanmış kişilerde evlilere göre daha yüksek olmakla birlikte hastaların boşanma oranı da topluma göre 3 kat fazladır. Bu durum hastalığın evlilik ilişkilerindeki negatif etkisine bağlanmaktadır (22).

Bipolar Bozukluk Etiyolojisi

Bipolar bozukluk sık görülen ve önemli bir psikiyatrik hastalık olmasına rağmen özgül nörofizyolojik temeli halen bilinememektedir (23). BB etiyolojisinde çoklu etiyolojik etkenlerin (genetik, psikodinamik, çevresel ve biyokimyasal) etkileşiminin karmaşık olduğu düşünülmektedir (24). Aile, ikiz ve evlat edinme çalışmalarının sonuçları BB’nin oluşumunda majör genetik yatkınlığın risk etkeni olduğu yönündedir. Bipolar proband akrabalarında yaşam boyu BB gelişme riski monozigot ikizlerde %40-70, birinci derece akrabalarda %5-10’dur (25).

(13)

Duyarlılaşma (Kindling) modeline göre BB atağı, beklenen veya gerçek bir olayın ardından ortaya çıkmaktadır. Duyarlılık uyaranın devamı ile artar. Sonrasında gelecek küçük uyarılarla yeni bir atak tetiklenebilmektedir. Böylece ataklar sıklık kazanır ve hastanın dışındaki olaylardan da bağımsız hale gelir (21).

Duygudurum bozukluklarında sirkadiyen ritim değişikliklerinin etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Uyku deprivasyonu manik atak ve hipomanik atakta değişime neden olmaktadır (21).

Bipolar bozukluk patofizyolojisinde tiroid hormon farklı role sahip olmaktadır. Ezzaher ve ark’nın (26) çalışmasında BB hastalarının kontrol grubuna göre TSH değerleri anlamlı ölçüde yüksek bulunmuştur. Asetilkolin salınımının artışı ile depresyonun ve azalışı ile maninin oluşumu ile ilgili araştırmalar mevcuttur. Antidepresanların Gama Amino Bütirik Asit (GABA) işlev artışı ile ilişkilendirilmesinden yola çıkarak GABA’nın duygudurum kontrolünde olası bir role sahip olduğu düşünülmektedir (27). Norepinefrin, dopamin ve serotoninin duygudurum bozuklukları patofizyolojisinde ve tedavide etkisi incelenmektedir (28).

Bipolar bozukluk semptomlarının oluşumunda davranışsal işlevleri de içeren anterior limbik sistem bağlantılarındaki işlev bozukluğunun rolü olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte amigdala boyutunda artış ve normal hipokampal hacim BB ile ilişkilendirilmiştir (23).

Psikanalitik açıdan mani seyrinde inkar mekanizması yoğun olarak kullanılmaktadır. Depresif atak ile ilgili bilişsel teorilere göre hastalar olumsuz durumları aileden öğrenmiştir. Bu hastalarda olumsuz ve çarpıtılmış düşünceler hakimdir. Zamanla benlik değerlerini de kaybederek depresyon gelişir (29). Beck’e (30) göre ise kişinin algılarını düzenleyen ve davranışlarını yönlendirmede kullanılan işlevsel olmayan şemalar depresyona neden olmaktadır.

Bipolar Bozukluk Klinik Özellikleri ve Prognozu

Bipolar I bozukluğu sosyal ve mesleki işlevsellikte bozulmaya neden olmakta, intihar riski ve sık tekrarlama gibi nedenlerle kişi ve çevresindekilerin yaşamını olumsuz olarak etkilemekte ve yeti yitimine sebep olmaktadır (2).

Manik atak sıklıkla ani başlangıç gösterir. Hastalığın başlangıcından önce uyku bozukluğu, duygudurumda oynaklık, iştahta değişim ve bunaltı gibi belirtiler yaşanabilir. Manik atak genellikle 2 ay içinde (ortalama 4-6 haftada) yatışmaktadır ancak bazı vakalarda aylarca sürdüğü de görülmektedir. Sıklıkla kişinin kendisi ve çevresini tehlikeli ve zor bir

(14)

duruma soktuğu için hastaneye götürülür. Ağır manik atak çevre tarafından kolay kabul edilemeyecek bir durum yaratmaktadır. Hipomani dönemi ise tedavi görmeden dahi geçebilmektedir (31).

Bipolar Bozukluk seyrinde özkıyım düşünceleri ve girişimi mortalite ve morbiditeyi arttırmaktadır. Eroğlu ve ark.’nın (32) araştırmasında BB ve özkıyım, demografik özelliklerle incelenmiş; kadın cinsiyet, hastalık süresi, hastanede yatış sayısı, geçirilmiş toplam dönem sayısı, depresif dönem sayısı, karma dönem sayısı ve ailede psikiyatrik hastalık olması özkıyım ile ilişkili bulunmuştur. BB’de yaşam boyu özkıyım girişimi %29.2 ve bipolar depresyonda intihar düşüncesi %79 bulunmuştur. Manik ve karma ataklara kıyasla depresif atakta özkıyım düşüncesi daha sık görülmektedir (33).

Coryel ve ark.’nın (34) BB başlangıç yaşı ve seyrini inceledikleri çalışmasında erken başlangıç yaşı olan grupta daha çok atak, özkıyım girişimi ve panik atak saptanmıştır. Takiplerde erken başlangıç yaşı daha fazla depresif epizod için risk faktörü olarak bulunmuştur.

AİLE İŞLEVLERİNİN İNCELENMESİ

Ailenin Tanımı

Toplum ve kişi arasındaki bağı oluşturma görevi gören ‘aile’ kavram olarak değişik anlamlara sahiptir (4). Aile anne–baba ve çocukların oluşturduğu en küçük toplusal kurum olarak tanımlanabilir. Kişilerin doyum sağlaması, topluma uygun kişi olarak yetişmesi, işlevlerini etkin olarak yerine getirmesi ilk olarak aile çevresinde yaşanır (3).

Aile İşlevleri

Ailenin her bir üyesi ayrı bir kişiliğe, değerlere, rol beklentilerine ve yeteneğe sahiptir. Her ailenin temelde aynı işlevlere sahip olmasının yanında her bir aile ve üye tektir, farklı özgeçmişe ve özelliklere sahiptir. Aile nesli sürdürmesi ve bireylerin eğitim, sosyal kontrol, ekonomik faaliyetler, boş zaman etkinlikleri, din gibi sosyal davranışlarının temelini aile hayatından alması nedeniyle temel bir kurumdur. Aile bireylerinin alacağı roller topluma, çekirdek ve geniş aile tiplerine göre değişim göstermektedir. Aile biçimleri toplumdan topluma farklılık gösterse bile belirli işlevler tüm toplumlarda geçerlidir (3).

Aile işlevleri ile ilgili çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır. Yazıcıoğlu ve ark. (3) aile işlevlerini yedi alt grupta toplamıştır. Bunlar ekonomik ihtiyaçları karşılamak, statü sağlamak, çocukların eğitimini planlamak, din eğitimi vermek, boş zaman faaliyetlerini gerçekleştirmek,

(15)

aile üyelerinin birbirini korumasına yönelik ortamı hazırlamak ve karşılıklı sevgi ortamını oluşturmaktır.

Uslu ve ark. (35) aile işlevlerini soyun devamını sağlama işlevi, psikolojik işlev, ekonomik işlev, sosyalleştirme ve eğitim işlevi, statü sağlama işlevi, akraba ve komşuluk işlevleri, boş zamanları değerlendirme işlevi, sosyal ve kültürel işlevler olarak gruplandırmıştır.

Sağlıklı ve Sağlıksız Aile İşlevleri

Aile işlevlerinin beklenen düzeyde yerine getirilmesi ile ailenin tam bir iyilik halinde olması yani sağlıklı olması düşünülebilir. Bu nedenle işlevsel bir aile ‘sağlıklı’, işlevsel olmayan bir aile ise ‘sağlıksız’ olarak nitelenebilir. Sağlıksız ailenin temelinde birbiri ile anlaşamayan, farklı ego ideallerine sahip, aralarında iyi bir iletişim ve etkileşim kurulamamış

olan eşlerin bulunması söz konusu olabilmektedir (4). Aile içi dinamiklerde oluşan değişimler

bireyin yaşamında sıkıntı yaratabildiği gibi, bireyin yaşadığı krizler de aileye yansımakta ve işlevlerde değişime neden olabilmektedir (7). Bireyin ruhsal sorunları aile dinamikleri ile ilişkili olabileceği gibi evde hasta bir kişinin varlığı nedeni ile ailede işlevler felce uğramış olabilir (5). Kronik ruhsal hastalıklar bireylerde bilişsel zararlarla birlikte, yeti yitimi, sosyal ve ekonomik kayıplara neden olmakta, hastalar aile içinde, toplumda kendilerinden beklenen rolleri yerine getiremedikleri için zorluk yaşamakta ve sürekli olarak aile bakımı ve desteği almak zorunda kalmaktadırlar (6). BB gibi ataklarla seyreden kronik bir hastalıkla karşı karşıya kalan bireyler fiziksel, sosyal ve yaşamsal alışkanlıklar açısından çoğunlukla güçlükler yaşamakta ve bu aileyi de etkilemektedir (7). Yener ve ark.’nın (36) şizofreni hastası bulunan ailelerde bireylerin ruhsal belirtilerinin incelendiği makalesinde klinik gözlemlerde; şizofrenik hastaya sahip ailelerin bazı üyelerinin sabırsız, öfkeli, çaresiz, umutsuz, bıkkın ve ilgisiz tavırlar sergiledikleri belirtilmiştir. Bu da bu tip ailelerin her zaman psikiyatrik bir tanı koyduracak kadar olmasa bile bir takım ruhsal bozukluk belirtileri sergilediklerini ortaya koymaktadır.

Merikangas ve ark.’nın (37) majör depresyon tanısı olan 45 evli çift ve 45 sağlıklı kontrol çifti ile yaptığı araştırmada deprese çiftlerin sağlıklı çiftlere göre tüm aile işlevlerinde daha kötü olduğu saptanmıştır. Palabıyıkoğlu ve ark.’nın (38) intihar girişiminde bulunan ve bulunmayanların aile işlevlerini nasıl algıladıklarını araştırdığı yayında, iki grup arasında problem çözme, iletişim, davranış kontrolü ve genel işlevler alt ölçeklerinde anlamlı fark saptanmıştır. Ünal’ın (7) bipolar affektif bozukluğu olan hastalarında aile işlevlerinin

(16)

değerlendirildiği araştırmasında, 54 hasta çift ve 54 sağlıklı çift çalışmaya dahil edilmiş, sonuç olarak problem çözme, iletişim, roller, gereken ilgiyi gösterebilme, genel işlevler ve davranış kontrolü alt boyutunda farklılık saptanmış, duygusal tepki verme alt boyutunda fark saptanmamıştır. Hastalık ve olumsuz aile işlevleri arasında ilişki olduğu bildirilmiştir.

EVLİLİK UYUMU

Uyumlu bir evlilik karşılıklı etkileşen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularda ortak fikirde buluşabilen ve sorunlarını olumlu bir şekilde çözebilen evlilikler için tanımlanmıştır. Evlilik ilişkisinin kalitesi evlilik uyumu ile tanımlanmaktadır. Evlilik uyumu ve evlilik doyumu kavramları arasında yüksek ilişki olmasından dolayı sıklıkla karıştırılmaktadır ve eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Evlilik doyumu eşlerin ilişkilerinin bütün alanlarında hissettikleri öznel mutluluk ve hoşnutluk duyguları şeklinde tanımlanır (8). Evlilik fiziksel çekim, sosyal entegrasyon ve biyolojik birleşme dışında bir anlaşma, bir bütünleşme ve karşılıklı memnuniyeti sağlayan sorumluluk almayı içerir. Eşler arasındaki uyum, beraberliğin bütün alanlarını etkileyebilen önemli etkenlerdendir (9). Hatta evliliğin niteliğini yordamada uyumun daha belirleyici olduğu düşünülmektedir. Bundan dolayı genellikle evlilik uyumunu değerlendiren ölçekler evliliğin niteliğini değerlendiren çalışmalarda kullanılmaktadır (8). Evlilik uyumunun eşlerin hem bedensel hem de ruh sağlığı üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır (39). Evlilik uyumunun bozulmasında genel olarak eşlerin kişilik özellikleri, bağlanma özellikleri, aralarındaki cinsel yaşamın niteliği, fiziksel ve ruhsal durumları ve bazı sosyodemografik özelliklerin etken olduğu araştırmalarda belirtilmiştir (8-10).

Çağ ve Yıldırım’ın (40) 811 evli bireyle yaptığı araştırmasında, cinsiyet, çocuk sayısı, evlilik süresi, eşler arasındaki yaş farkı, ailenin gelir düzeyi ile ev içi sorumlulukların paylaşımının evlilik doyumunu anlamlı olarak etkilemediği bulunmuştur. Evlilik doyumu ile, eş desteği ve cinsel yaşam memnuniyeti arasında pozitif ilişki ve eğitim durumu arasında negatif ilişki olduğu saptanmıştır.

Evlilik uyumu ile bağlanma stilleri ve mizaç ve karakter özellikleri arasındaki ilişkinin incelendiği bir araştırmada, evlilik sorunu yaşayan çiftlerde kadın ve erkeğin birbirlerini kontrol grubuna göre daha az güvenilir bulduğu, kadınların erkekleri ilişki içinde kopuk ve kontrolcü, erkeklerin ise kadınları bağımlı olarak nitelediği saptanmıştır. Bu eşlerde kadınların bağlanma stillerinde kaçınma ve kaygı boyutlarının öne çıktığı, erkeklerin ise kaçınma boyutunda yüksek puan aldığı görülmüştür. Aynı çalışma grubunda kadınların %48’inde depresyon saptanmıştır (41). Yine yüklenme tarzları, bağlanma stilleri ve kişilik

(17)

özelliklerine göre evlilik uyumunun değerlendirildiği bir başka çalışmada 124 evli katılımcı belirlenmiş ve evlilik uyumu düşük kadınların daha az, evlilik uyumu yüksek erkeklerin daha fazla nedensel yüklemede bulundukları, sorumluluk yükleme tarzının ve deneyime açık kişilik özelliklerinin, evlilik uyumu düşük erkeklerde daha yüksek, evlilik uyumu yüksek kadınlarda ise daha düşük olduğu saptanmıştır (42).

Homish ve ark.’nın (43) yasadışı uyuşturucu madde kullanımı ve evlilik doyumunun araştırdığı yayında hem erkek hem de kadının yasadışı uyuşturucu madde kullanımının olduğu çiftlerde kontrol grubuna göre daha düşük seviyelerde evlilik doyumu olduğu bulunmuştur.

Psikosomatik hastalıklar ve evliliğin araştırıldığı bir başka araştırmada hipokondriasis, kronik ağrı, obezite ve miyokard infarktüsünden muzdarip olan hastaların evliliği değerlendirildiğinde, çiftlerde uyumsuz evliliğin cinsel işlev bozukluğu ve psikotik olmayan emosyonel hastalıklarla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Etiyolojisi bilinmeyen kronik fiziksel semptomları olan hastaların evliliklerinin uyumlu olduğu ve çatışmanın olmadığı, ancak bu evliliklerin cinsel ilişkilerinde bazı uyumsuzlukların olduğu saptanmıştır. Psikosomatik hastanın yönetiminde evliliğin rolünün değerlendirilmesi tartışılmaktadır ve etiyolojisi belirsiz kronik fiziksel semptomları olan hastalarda cinsel ilişki yoksunluğunun rolünün bir sürdürülebilir etken olduğu bildirilmiştir (44).

Rodrigue ve Park (45), 86 evli ve 46 evli olmayan düşük ve yüksek evlilik kalitesi olan kanser hastalarında genel psikolojik durumun ve hastalığa özgü psikolojik uyumun incelendiği bir araştırmada, düşük evlilik kalitesi olan erkeklerin, yüksek evlilik kalitesi olan kadınlara göre daha fazla depresif ve anksiyeteli oldukları, kendi sağlığına bakımın daha az olduğunu bildirmiştir. Evli olmayanların olanlara göre daha fazla olumsuz düşüncelerinin ve disforik duygularının olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, evli olmayan erkeklerin evli olmayan kadınlara ve evli olanlara göre iş etkinliklerinde ve genel aile ilişkilerinde daha fazla bölünmüşlük yaşadığı saptanmıştır. Ek olarak, evli olmayan ve düşük evlilik kalitesi olanların büyük bir oranı, yüksek evlilik kalitesi olanlara göre fazla sayıda klinik belirti gösterdikleri bildirilmiştir.

Elli hastada evlilik ilişkisi kalitesinin ve depresyonun araştırıldığı 10 yıllık prospektif izlem araştırmasında, 1. 2. ve 10. yıl izlemleri sonunda 26 hasta ile çalışma sürdürülebilmiş, on yıl sonunda sekiz hasta boşanmış, on bir hasta mutsuz ve 26 hasta ilişkisinden memnun bulunmuştur. Evlilik kalitesi izlem dönemleri sonunda azalmıştır. Sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında izlemlerde hasta grup anlamlı bir şekilde daha kötü evlilik kalitesi göstermiştir (46).

(18)

Evliliğin bozulması ve evlilik kalitesinin DSM-III-R bozuklukları insidansı ile uzunlamasına ilişkisinin araştırıldığı 2 yıllık bir araştırmada, hem bütün vakalar hem de yeni katılan vakalar için boşanmanın alkol kötüye kullanımı ve distimi ile ilişkisi bulunmuştur. Yeni vakalarda sosyal fobinin prospektif olarak bağlantılı olduğu, boşanma öncesi düşük evlilik kalitesi bildiren boşananların nerdeyse hiçbirinde herhangi bir mental bozukluk gelişmediği bildirilmiştir. Bununla birlikte evlilik uyumsuzluğu boşanmaya neden olurken boşanmanın klinik olarak kastedilen ruhsal sorunların ortaya çıkmasına sebep olduğu sonucuna varılmaktadır (47).

Billmann ve Ware’nin (48) araştırmasında, eşinde tedavi edilmemiş ciddi ve orta düzeyde uyku apnesi olan kadınlar ve kontrol grubu arasında evlilik memnuniyeti açısından fark bulunmamıştır.

Richard ve ark.’nın (49) kişilik ile ilgili değişkenlerin benzerliğinin evlilik doyumu için yordayıcı olup olmadığını araştırdığı yayında, çiftelere yapılan MMPI testindeki benzerliğin evlilik doyumu için bir yordayıcı olabileceği bulunmuştur.

Tedavi gören yirmi beş agorafobik hasta ve eşlerinde, evlilik kalitesinin ve genel hayata uyumunun agorafobi tedavisi ile olan ilişkisinin bir yıl süreyle izlendiği bir araştırmada ilaç tedavisi almayan ve grup alıştırma tedavisi gören çiftlerde agorafobi şikayetinin iyi yönde değişimi ile başlangıçtaki evlilik ve cinsel uyum arasındaki değişim ile ilişki kurulamamıştır. Başlangıçtaki genel yaşam uyumu, uzun dönemde iyi sonuç almanın belirleyicisi olmuştur. Agorafobik şikayetlerin azaldığı hastalarda, evlilik ve cinsel uyumun sabit kaldığı ve genel yaşam uyumunun iyi yönde değiştiği sonucuna varılmıştır (50).

Posttravmatik Stres Bozukluğu olan engelli gazilerde ve eşlerinde heyecan arama ile evlilik uyumunun araştırıldığı bir makalede gazi ve eşlerinde heyecan arama ve evlilik uyumu arasında negatif ilişkinin olduğu, bu yönde ileri derecede etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır (51).

Gülsün ve ark.’nın (9) evlilik ve cinsellik üzerine yaptığı bir araştırmada, evliliğin tüm evrelerinde cinselliğin yer aldığı, evlililiğin diğer alanlarında meydana gelen sorunların cinselliğe etkisi olabileceği ve cinsel alandaki sorunların evlilik ilişkisine yansıyabileceği sonucu çıkarılmaktadır.

Erberk ve ark.’nın (10) boşanma aşamasında danışmanlık için başvuran 50 çiftte ve 50 kontrol çiftinde cinsellik ve çift uyumu hakkında yaptıkları karşılaştırmalı bir araştırmanın sonucuna göre, danışmanlık için başvuran çiftlerde çift uyumu ve cinsellik arasında doğrudan bir ilişkinin olmadığı, kontrol grubunda ise çift uyumu ve cinsel sorun arasında anlamlı bir bağlantının olduğu ortaya konulmuştur.

(19)

Whisman ve Sbarra’nın (52) evlilik uyumu ve bir inflamasyon markırı olan interlökin-6 (IL-interlökin-6) arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmada erkeklerde evlilik uyumu ve IL-interlökin-6 seviyesi arasında bir ilişki bulunmazken kadınlarda yaş ile evlilik uyumu ve IL-6 arasında ılımlı bir ilişki bulunmuştur. Daha genç kadınlarda, IL-6 ile eş desteği ve eşle olan gerginlik arasında ilişkili bulunmuştur. Bu çalışmaya göre IL-6 çalışmalarının yakın ilişkilerin sağlıklı olup olmadığının bir göstergesi olarak kullanılabileceği ve özellikle genç kadınlarda eş desteğinin az olmasının inflamasyonun artması yönünde etki gösterebileceği sonucuna varılmıştır.

ROMATOİD ARTRİT

Romatoid artrit aynı anda bir çok eklemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığı ve zamanla şekil bozukluğu yaparak engele neden olan, kronik, sistemik ve enflamatuar bir hastalıktır. RA prevelansı %0.7 olup en çok 30-40 yaşlarında başlar. Kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha fazla görülmektedir (11). RA’nın hastalar üzerindeki en önemli etkileri sinovit ve ilerleyici eklem hasarının yol açtığı işlev kaybı ve ağrıdır. RA bireyin hayatının bir çok yönünü etkiler. Günümüzde RA’yı önleyebilen ya da tam olarak tedavi edebilen tedavi seçenekleri bulunmamaktadır. Tedavideki temel amaç bireyin yaşam kalitesini artırmak, engeli azaltmak ve bu yolla hastalığın hastanın yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerini en az düzeye indirmektir (12).

Romatoid artrit sebebi bilinmeyen, hayat boyu süren, yetiyitimine yol açan bir hastalık olmakla birlikte ağrıyla seyreden ve öngörülemeyen ataklarla giden bir hastalıktır. Çeşitli stresörlerle ağrı, fiziksel engeller ve aktivite kısıtlılıkları, psikolojik durumdaki değişiklikler, anksiyete, depresyon ve çaresizlik duyguları ile ilişkilendirilmiştir (53). Rowe (54), depresyonun RA’da kaçınılmaz olduğunu belirtmiştir. RA’nın immün sistemi etkileyerek psikiyatrik bozukluklara yol açabileceği düşünülmektedir (55). Depresyon ve anksiyete ile immün sistem arasında oldukça karışık bir ilişki olduğu görüşü mevcuttur. Irwin (56) stres, depresif belirti ve bozuklukların RA’deki otoimmün disregülasyonuna katkıda bulunduğunu, patolojik otoimmün yanıtın progresyonunu hızlandırdığını ve immün sistemdeki hücre sayı ve işlevlerini etkilediğini bildirmiştir.

Literatürde, RA ve psikiyatrik bozukluklar arasındaki ilişki sıklıkla bildirilmiştir (57-59). Murphy ve ark. (60), RA hastalarında depresyon oranını %17 bulmuştur. Farklı çalışmalarda depresyon ve RA birlikte görülme sıklığı %14-46 olarak bildirilmiştir (61). Işık ve ark.’nın (58) RA hastaları ile anksiyete ve depresyon ilişkisini değerlendirdiği araştırmada, sağlıklı kontrol grubuna göre RA’lı hastalarda anksiyete ve depresyonun anlamlı derecede yüksek bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç, çalışmanın yapıldığı grubun düşük

(20)

sosyoekonomik düzeyi ile ilişkilendirilmiştir. Aynı çalışmada, RA’lılarda depresyonda kalma süresi anksiyetede kalma süresinden uzun bulunmuştur.

Sayın ve ark.’nın (62) araştırmasında, RA’lı hastalarda ruhsal değişkenlerin hastalık aktivasyon parametreleri ile olan ilişkisi değerlendirilmiş ve en önemli aktivasyon parametrelerinden biri olan ağrının psikiyatrik bozukluk oluşumunda katkısı olduğu, özellikle anksiyete ve ağrı arasında güçlü ilişki olduğu, ağrı ile depresyon arasında herhangi bir ilişki bulunmadığı, bunun da olgu grubunun uzun süredir RA hastası olması ve hastaların durumu kabullenişinin depresyondan koruyan bir faktör olarak kabul edilebileceği sonucuna varılmıştır.

Romatoid artritli hastalarda ruhsal bozuklukların yaşam kalitesi üzerine etkisinin araştırıldığı bir araştırmada, herhangi bir ruhsal bozulma olmasa dahi RA’lı hastalarda yaşam kalitesinin tüm alanlarda bozulduğu ve ruhsal bozukluk birlikteliği ile bozulmanın derinleştiği bildirilmiştir (63).

Hindistan ve Ergüney’in (64) çalışmasında, RA’lı hastalara verilen eğitimin ağrı düzeylerine, psikolojik belirtilerine ve yardım arama tutumlarına etkisi incelenmiş ve her üçünde de azalma görülmüştür.

Romatoid artriti olan kadın hastalarda beden algısı, benlik saygısı, aleksitimi, depresyon ve kaygının değerlendirildiği bir araştırmada, hastalığı depreşme döneminde, daha ileri klinik evrede ya da gündelik etkinlikleri daha kısıtlanmış olan hastalarda depresyon ve kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğu, beden algısı ve benlik saygısı puanlarının daha düşük olduğu ve hastalığın ağırlığı ile aleksitimik özelliklerinin ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır (65).

Romatoid artritli hastaların uyku kalitesi incelendiğinde sağlıklı kontrol grubuna göre daha kötü olduğu saptanmıştır (66).

Gorwood ve ark. (67), RA hastaları ile psöriatik artrit hastalarını prospektif olarak incelemişler ve paranoid düşünce skorunun RA’lı hastalarda daha düşük olduğunu saptamışlardır.

Mors ve ark.’nın (68) RA ve şizofreni arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında, sağlıklı kontrol grubuna göre şizofrenili hastalarda RA gelişme riskinin düşük olduğu ve BB hastalarında eşit olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Apendisit ve RA tedavisi alan hastalar arasında şizofreninin araştırıldığı bir başka çalışmada, şizofreni ve RA arasında negatif ilişki bulunmamıştır (69).

Makrofaj migrasyon inhibitor faktör (MIF) ve CD14 gen polimorfizmi üzerine odaklanan RA ve şizofreni arasındaki negatif kolerasyon ve hastalığa duyarlılığın araştırıldığı

(21)

bir çalışmada, 157 şizofreni hastası, 119 RA hastası ve 225 sağlıklı kontrol grubunda genetik inceleme sonucunda MIF ve/veya CD14 gen mutasyonu ile her iki hastalık arasında negatif kolerasyon bulunamamıştır (70).

(22)

GEREÇ ve YÖNTEM

ÖRNEKLEM

Bu araştırmada örneklem grubu olarak Kasım 2013-Temmuz 2014 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Balkan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri polikliniğine başvuran DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre remisyonda BB I tanı ölçütlerini karşılayan son iki aydır tedavisinde değişiklik yapılmamış olan 49 evli hasta alındı. Araştırmada 49 hastanın bilinen herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan eşleri örnekleme dahil edildi. Araştırmanın kontrol grubunu, Kasım 2013-Temmuz 2014 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Romatoloji polikliniğine başvuran, bilinen psikiyatrik hastalığı olmayan, BB hasta ve eşleri ile benzer özelliklere sahip 48 RA hastası ve onların sağlıklı eşleri oluşturdu.

Bipolar I Bozukluğu Olan Hastalar İçin Araştırmaya Dahil Edilme Ölçütleri

1- DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre BB I tanısı almış ve remisyonda olması,

2- BB I tansının DSM-IV Eksen I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I) ile doğrulanmış olması,

3- Son 2 ay içinde manik, depresif, hipomanik ya da karma atak geçirmemiş olması, 4- Son 2 aydır aynı tedaviyi kullanıyor olması,

5- Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) puanının 8’in altında ve Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMDR) puanının 12’nin altında olması

6- Başka bir Eksen I ek tanısının olmamasıdır.

(23)

Romatoid Artrit Hastası Olan Katılımcılar İçin Dahil Edilme Ölçütleri

1-RA hastası olması,

2-Bilinen psikiyatrik hastalığı olmamasıdır.

Tüm Katılımcılar İçin Dahil Edilme Ölçütleri

1- Yazılı bilgilendirilmiş onay vermiş olması, 2- 18-65 yaş arasında olmak,

3- Evli olmaktır.

Araştırmadan dışlama ölçütleri, araştırmaya alınma ölçütlerine aykırı bir halin olması, bekar, dul, ayrı yaşayan ya da boşanmış olması, klinik olarak testleri yapmaya yeterli zeka düzeyine sahip olmaması olarak belirlendi. Hasta eşlerinin araştırmaya dahil edilebilmeleri için ek olarak bilinen psikiyatrik bozukluklarının olmaması koşulu arandı.

Çalışma Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu tarafından 08.05.2013 tarihinde TÜTF-GOKAEK 2013/100 protokol kodu ile onaylanmıştır (Ek1).

YÖNTEM

Araştırmaya katılan tüm katılımcılara araştırmacının kendisi tarafından hazırlanan sosyodemografik veri formu ve Berksun- Söylemez- Kavacık Evlilikte Uyum ve Aile İşlevleri Ölçeğiuygulandı. BB I tanılı hastalara SCID-I, HAM-D ve YMDÖ uygulandı.

Sosyodemografik Veri Formu

Araştırmacı tarafından oluşturulan formda yaş, cinsiyet, doğum yeri, öğrenim düzeyi, meslek, çalışma durumu, evlilik sayısı, evlilik yılı, eşin çalışma durumu, eş ile tanışma şekli, çocuk sayısı, başka evlilikten olma çocuk varlığı, ailenin gelir düzeyi, birlikte yaşanılan kişiler, alışkanlıklar, ek hastalık varlığı, hastanede yatış sayısı, kullanılmakta olan ilaçlar, tedaviye uyum ve kadın katılımcılar için menapoz durumu ile ilgili sorular bulunmaktadır (Ek 2).

Berksun-Söylemez-Kavacık Evlilik Değerlendirme Ölçeği

Berksun-Söylemez-Kavacık Evlilik Değerlendirme Ölçeği, 2011 yılında Türkiye’de geliştirilmiş, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır (71). Ölçeğin amacı eşlerin kendi aileleri, yakın çevreleri, iş yaşantıları, cinsellik, kişilik, paylaşım, yakınlık, güç dengeleri, ebeveynlik, rol paylaşımı, beklentiler, hayata bakış açısı gibi aile işlevlerine dair birçok veriyi

(24)

elde etmektir. Ölçekte üç alt ölçek bulunmaktadır. Bunlar; Aile İşlevi ve Uyum, Güven-Sadakat-Şiddet ve Marital Disforidir. Doksandokuz sorudan oluşan, katılmıyorum, kararsızım ve katılıyorum seçeneklerinin bulunduğu bir ölçektir. “Katılıyorum” yanıtları 2 puan, “kararsızım” yanıtları 1 puan ve “katılmıyorum” yanıtları 0 puan olarak değerlendirilmektedir. Olumlu sorularda ise “katılıyorum” yanıtları 0 puan , “katılmıyorum” yanıtları 2 puan olarak puanlandırılmaktadır (Ek 3).

DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme

DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme, DSM-IV’e göre 1997’de hazırlanmış, First ve ark. (72) tarafından geliştirilmiş şimdi ve yaşam boyu psikiyatrik I. eksen tanısı koymaya yönelik yarı yapılandırılmış bir görüşme formudur. 1999 yılında Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır (73). Çalışmada, SCID-I‘in BB I tanısı koymak için kullanılan alt bölümü uygulanmıştır.

Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği

Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği, depresyon tanısının konulmasının ardından depresyon şiddetini ölçmek için, belirti örüntüsünü saptamak için ve sonrasında tedavi yanıtının değerlendirilmesi için kullanılan ve görüşmeci tarafından doldurulan bir ölçektir. HAM-D’de puanlama 0-7 depresyon yok, 8-12 hafif düzeyde depresyon, 13-17 orta düzeyde depresyon, 18-29 majör depresyon, 30-52 ağır major depresyon olarak değerlendirilmektedir. Akdemir ve ark. (74) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır (Ek 4).

Young Mani Derecelendirme Ölçeği

Young Mani Derecelendirme Ölçeği, Karadağ ve ark. (75) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olup BB I’de, manik atağın şiddetini ve değişimini ölçmek amacıyla hazırlanmış, görüşmecinin doldurduğu bir ölçektir. Toplam 11 maddeden oluşan ölçek, yükselmiş duygudurum, hareketlilik ve enerjide artış, cinsel istek, uyku, irritabilite, konuşma hızı ve miktarı, düşünce yapısı ve bozuklukları, düşünce içeriği, yıkıcı ve saldırgan davranış, dış görünüm ve içgörü gibi manik belirtileri sorgulamaktadır (Ek 5).

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

Katılımcılardan elde edilen veriler gözden geçirildikten sonra dijital ortama aktarılmıştır. Sonuçlar ortalama±standart sapma ya da sayı (%) ile gösterildi. Niceliksel

(25)

verilerin normal dağılıma uygunluğu tek örneklem Kolmogorov Smirnov test ile incelendi. BB I ile RA hastalarının yaşlarını karşılaştırmada Student t testi kullanıldı. BB I ile RA hastalarının ölçek puanları Mann Whitney U testi ile karşılaştırıldı. BB I ile RA gruplarında cinsiyet, öğrenim durumu, çalışma durumu, evlilik süresi, aylık gelir durumu, tanışma şekli, tedaviye uyuma göre ölçek puanlarının karşılaştırılmasında Mann Whitney U testi, çocuk sayısı ve birlikte yaşanılan kişilerin ölçek puanlarının karşılaştırılmasında Kruskal Wallis testi kullanıldı. BB I ile RA hastaları arasında kategorik verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare Testlerinden (Pearson, Yates ya da Fisher) uygun olanı kullanıldı. İstatistiksel analizler Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı’nda SPSS 20.0 (Lisans No: 10240642) paket programı kullanılarak yapıldı.

(26)

BULGULAR

Çalışmamıza 29’u (%59,2) kadın , 20’si (%40,8) erkek toplam 49 BB I hastası ve 27’si (%56,2) kadın, 21’i (%43,8) erkek olmak üzere toplam 48 RA hastası dahil edildi. BB I ve RA hastaları arasında cinsiyet dağılımı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). BB I hastalarının yaş ortalaması 47,80±9,33 iken, RA hastalarının yaş ortalaması 48,29±9,05 idi. BB I hasta grubu ve RA hasta grubunun yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 1).

Çalışmamıza dahil edilen BB I hastalarının 28’i (%57,1) lise altı öğrenim durumundayken, 21’i (%42,9) lise ve üstü öğrenim durumundaydı. RA hastalarının 32’si (%66,7) lise altı, 16’sı (%33,3) lise ve üstü öğrenim durumundaydı. Her iki grup arasında öğrenim durumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Çalışma durumu incelendiğinde BB I hastalarının 10’u (%20,4) çalışıyorken, 39’u (79,6) çalışmıyordu. RA hastalarının 19’u (%39,6) çalışıyorken, 29’u (%60,4) çalışmıyordu. Çalışma durumuna göre BB I ve RA hastaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 1).

Evlilik sayısına bakıldığında bir evlilik yapan 44 (%89,8), 2 ve daha fazla evlilik yapan 5 (%10,2) BB I hastası bulundu. RA grubunda ise 1 evlilik yapan 45 (%93,8), 2 ve daha fazla evlilik yapan 3 (%6,2) hasta bulundu. Evlilik süresi 10 yıl ve altı olan 6 (%12,2), 11 yıl ve üstü olan 43 (%87,8) BB I hastası bulunurken RA hasta grubunda evlilik süresi 10 yıl ve altı olan 4(%8,3), 11 yıl ve üstü olan 44(%91,7) hasta bulundu. Evlilik sayısı ve evlilik süresi açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Sigara, alkol ve diğer madde kullanımı açısından her iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 1).

(27)

Aylık gelir durumuna bakıldığında 1000 TL ve altı gelire sahip 15 (%30,6) ve 1001 TL ve üstü gelire sahip 34 (%69,4) BB I hastası bulundu. RA hastalarının 16’sı (%33,3) 1000 TL ve altı ve 32’si (%66,7) 1001 TL ve üstü gelir durumundaydı. Her iki grup arasında gelir durumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 1).

Hastaların eşleri ile tanışma şekli incelendiğinde aile, akraba ya da internet gibi aracı ile tanışan 21 (%42,9) ve aracısız tanışan 28 (%57,1) BB I hastası bulundu. RA hastalarının 21’inin (%43,8) eşi ile aracı ile tanıştığı ve 27’sinin (%56,2) eşi ile aracı olmadan tanıştığı bulundu. Her iki grup arasında eş ile tanışma şekli açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Çocuk sayısı, başka evlilikten olan çocuk varlığı ve birlikte yaşanılan kişiler incelendiğinde her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

(28)

Tablo 1.Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Atrit hastalarının sosyodemografik verileri

≠ t testi , Pearson Ki-Kare testi, # Fisher Ki-Kare testi. Değişkenler Bipolar bozukluk (n=49) Romatoid artrit (n=48) p Toplam (n=97) Yaş 47,80± 9,33 48,29± 9,05 0,791 Cinsiyet Kadın 29 (%59,2) 27(%56,2) 0,931 56(%57,7) Erkek 20 (%40,8) 21(%43,8) 41(%42,3) Öğrenim durumu Lise altı 28 (%57,1) 32 (%66,7) 0,449 60(%61,9) Lise ve üstü 21 (%42,9) 16 (%33,3) 37(%38,19 Çalışma durumu Çalışıyor 10 (%20,4) 19 (%39,6) 0,066 29(%29,9) Çalışmıyor 39 (%79,6) 29 (%60,4) 68(%70,1) Evlilik sayısı 1 44 (%89,8) 45 (%93,8) 0,715# 89(%91,8) 2 ve üstü 5 (%10,2) 3 (%6,2) 8 (%8,2) Evlilik

süresi 10 yıl ve altı

6 (%12,2) 4 (%8,3) 0,740# 10(%10,39 11 yıl ve üstü 43 (%87,8) 44 (%91,7) 87(%89,7) Sigara Var 15 (%30,6) 7 (%14,6) 0,101 22(%22,7) Yok 34 (%69,4) 41 (%85,4) 75(%77,3) Alkol Var 0 (%0) 1 (%2,1) 0,495# 1 (%1,0) Yok 49 (%100) 47 (%97,9) 96(%96,9) Diğer madde Var 0 (%0) 0 (%0) 0 (%0) Yok 49 (%100) 48 (%100) 97(%100)

Aylık gelir 1000 TL ve altı 15 (%30,6) 16 (%33,3) 0,945 31(%32,0)

1001 TL ve üstü 34 (%69,4) 32 (%66,7) 66(%68,0) Tanışma şekli Aracı ile 21 (%42,9) 21 (%43,8) 1,000 42(%43,3) Aracısız 28(57,1) 27(%56,2) 55(%56,7) Çocuk sayısı Yok 4 (58,2) 2 (%4,2) 0,685 6 (%6,2) 1 16 (%32,7) 15 (%31,2) 31(%32,0) 2 ve üstü 29 (%59,2) 31 (%64,6) 60(%61,9) Başka evlilikten çocuk Var 2 (%4,1) 1 (%2,1) 1,000# 3(%3,1) Yok 47 (%95,9) 47 (%97,9) 94(%96,9) Birlikte yaşanılan kişiler

Yalnız eş ile 13 (%26,5) 14 (%29,2) 0,954 27(%27,8)

Eş ve çocuk(lar) ile 31 (%63,3) 29 (%60,4) 60(%61,9) Anne, baba ve/veya akrabalar ile 5 (%10,2) 5 (%10,4) 10(%10,3)

(29)

Bipolar I bozukluk ve RA hastalarının eşlerinin sosyodemografik verileri Tablo 2’de gösterilmiştir. BB I hastalarının eşlerinin yaş ortalamaları 49,00±9,17 iken RA hastalarının eşlerinin yaş ortalaması 48,71± 9,92 bulundu (p>0,05). Her iki grup arasında cinsiyet, öğrenim durumu, çalışma durumu, evlilik sayısı, sigara, alkol ve diğer madde kullanımı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 2. Bipolar I Bozukluk hastalarının ve Romatoid Artrit hastalarının eşlerinin sosyodemografik verileri Değişkenler Bipolar bozukluk eşi (n=49) Romatoid artrit eşi (n=48) p Toplam (n=97) Yaş 49,00± 9,17 48,71± 9,92 0,881 97(%100) Cinsiyet Kadın 20(%40,8) 21 (%43,8) 0,931 41(%42,3) Erkek 29 (%59,2) 27 (%56,2) 56(%57,7) Öğrenim durumu Lise altı 30 (%61,2) 32 (%66,7) 0,729 62(%63,9) Lise ve üstü 19 (%38,8) 16 (%33,3) 35(%36,1) Çalışma durumu Çalışıyor 19(%38,8) 25(%52,1) 0,266 44(%45,4) Çalışmıyor 30 (%61,2) 23 (%47,9) 53(%54,6) Evlilik sayısı 1 45 (%91,8) 44 (%91,7) 1,000# 89(%91,8) 2 ve üstü 4 (%8,2) 4 (%8,3) 8 (%8,2) Sigara Var 10 (%20,4) 17 (%35,49 0,155 27 (%27,8) Yok 39 (%79,6) 31 (%64,6) 70 (%72,2) Alkol Var 11 (%22,4) 9 (%18,8) 0,842 20 (%20,6) Yok 38 (%77,6) 39 (%81,2) 77 (%79,4) Diğer madde Var 0 (%0) 0 (%0) 0 (%0) Yok 49 (%100) 48 (%100) 97(%100)

(30)

Tablo 3’te BB I ve RA hastalarının ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, hastanede yatarak tedavi olma ve tedavi uyumu açısından dağılımları verilmiştir. BB I hastalarının 24’ünde (%49,0) aile psikiyatrik hastalık öyküsü bulunurken 25 ‘inde (%51,0) ailede psikiyatrik hastalık öyküsü yoktu.RA hastalarınının 4’ünde (%28,9) ailede psikiyatrik hastalık varken 44’ünde (%91,7) yoktu. BB I hastalarında ailede psikiyatrik hastalık öyküsü RA hastalarına göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Hastanede yatarak tedavi olma açısından incelendiğinde BB I hastalarının RA hastalarına göre istatistiksel olarak daha yüksek oranda hastanede yatarak tedavi gördüğü saptandı (p<0,05). BB I hastalarının RA hastalarına göre istatistiksel olarak daha yüksek oranda tedaviye uyumsuz olduğu bulundu (p<0,05).

Tablo 3. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, hastane yatışı ve ilaç uyumu dağılımları

Değişkenler Bipolar bozukluk (n=49) Romatoid artrit (n=48) p Toplam (n=97) Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü Var 24 (%49,0) 4 (%8,3) 0,001* 28 (%28,9) Yok 25 (%51,0) 44 (%91,7) 69 (%71,19 Hastanede yatarak tedavi Var 42 (%85,7) 24 (%50,0) 0,001* 66 (%68,0) Yok 7 (%14,39 24 (%50,0) 31 (%32,0) Tedavi uyumu Uyumlu 34 (%69,4) 44 (%91,7) 0,012* 78 (%80,4) Uyumsuz 15 (%30,6) 4 (%8,3) 19 (%19,6) *p<0,05, Pearson Ki-Kare testi.

Tablo 4’te BB I ve RA hastalarının ve eşlerinin ölçek puanlarının dağılımı verilmiştir. BB I ve RA hastalarının Aile İşlevleri ve Uyum, Marital Disfori ve toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0,05). Güven Sadakat Şiddet alt ölçeğinde her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.

Hasta eşlerinin ölçek puanlarına bakıldığında her üç alt ölçekte ve toplam puanda BB I hastalarının ölçek puanları RA hastalarının eşlerinin ölçek puanlarından istatistiksel olarak yüksek bulundu (p<0,05) (Tablo 4).

(31)

Tablo 4. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının ve eşlerinin ölçek puanlarının dağılımı Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit p Bipolar bozukluk eşi Romatoid artrit eşi p Aile işlevleri ve uyum 17,45±15,47 9,94±7,60 0,016* 19,80±13,40 9,79±6,62 0,001* Güven sadakat şiddet 10,31±9,33 6,79±6,92 0,053 14,04±9,41 6,88±6,71 0,001* Marital disfori 15,53±11,56 9,13±7,63 0,003* 19,73±11,44 9,23±7,58 0,001* Toplam puan 43,78±34,35 25,85±20,54 0,004* 53,49±30,15 25,94±19,40 0,001*

*p<0,05, Mann Whitney U testi.

Tablo 5’te BB I hastalarının ve eşlerinin, RA hastalarının ve eşlerinin ölçek puanlarının karşılaştırılması verilmiştir. Her üç alt ölçek puanında ve toplam puanda BB I hastaları ve eşleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmış olup BB I hastalarının eşlerinin her üç alt ölçek ve toplam puanları BB I hastalarının puanlarından yüksek bulundu (p<0,05). Bu fark RA hasta ve eşleri arasında saptanmadı (p>0,05).

Tablo 5. Bipolar I Bozukluk hastaları ve eşlerinin, Romatoid Artrit hastaları ve eşlerinin ölçek puanlarının dağılımı

Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit

Hasta p Hasta p

Aile işlevleri ve uyum 17,45±15,47 19,80±13,40 0,001* 9,94±7,60 9,79±6,62 0,73 Güven sadakat şiddet 10,31±9,33 14,04±9,41 0,001* 6,79±6,92 6,88±6,71 0,20 Marital disfori 15,53±11,56 19,73±11,44 0,001* 9,13±7,63 9,23±7,58 0,49 Toplam 43,78±34,35 53,49±30,15 0,001* 25,85±20,54 25,94±19,40 0,16 *p<0,05, Mann Whitney U testi.

(32)

Tablo 6’da BB I ve RA hastalarında cinsiyete göre ölçek puanlarının dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında cinsiyete göre ölçek puanları arasında fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında cinsiyete göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 6. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarında cinsiyete göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit

Kadın (n=29) Erkek (n=20) P Kadın (n=27) Erkek (n=21) p Aile işlevleri ve uyum 19,62±16,67 14,30±13,33 0,166 10,93±8,97 8,67±5,32 0,532 Güven sadakat şiddet 11,66±10,22 8,35±7,70 0,280 8,00±7,89 5,24±5,19 0,375 Marital disfori 16,83±11,81 13,65±11,22 0,318 10,63±8,29 7,19±6,36 0,091 Toplam 48,72±36,64 36,60±30,19 0,218 29,56±23,49 21,10±15,23 0,284

Mann Whitney U testi.

Tablo 7’de BB I ve RA hastalarında öğrenim durumuna göre ölçek puanlarının dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında öğrenim durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında öğrenim durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 7. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının öğrenim durumuna göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit

Lise altı (n=28) Lise ve üstü (n=21) P Lise altı (n=32) Lise ve üstü (n=16) p Aile işlevleri ve uyum 18,43±17,60 16,14±12,37 0,903 10,09±8,70 9,63±4,96 0,599 Güven sadakat şiddet 11,75±9,50 8,38±8,96 0,159 6,34±7,00 7,69±6,89 0,328 Marital disfori 16,54±12,54 14,19±10,26 0,544 9,12±8,41 9,13±6,02 0,503 Toplam 46,75±36,15 39,81±32,23 0,419 25,56±22,43 26,44±16,79 0,412

(33)

Tablo 8‘de BB I ve RA hastalarında çalışma durumuna göre ölçek puanları dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında çalışma durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında çalışma durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 8. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının çalışma durumuna göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler

Bipolar bozukluk Romatoid artrit

Çalışıyor (n=10) Çalışmıyor (n=39) P Çalışıyor (n=19) Çalışmıyor (n=29) p Aile işlevleri ve uyum 23,30±24,98 15,95±11,97 0,646 8,21±4,57 11,07±8,96 0,440 Güven sadakat şiddet 12,60±12,51 9,72±8,43 0,775 5,47±5,93 7,66±7,47 0,641 Marital disfori 19,30±16,23 14,56±10,09 0,611 6,63±5,38 10,76±8,49 0,095 Toplam 55,20±51,67 40,85±28,55 0,664 20,32±14,81 29,48±23,08 0,301

Mann Whitney U testi.

Tablo 9’da BB I ve RA hastalarında evlilik süresine göre ölçek puanları dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında evlilik süresine göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında evlilik süresine göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 9. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının evlilik süresine göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit

10 yıl ve altı (n=6) 11 yıl ve üstü (n=43) p 10 yıl ve altı (n=4) 11 yıl ve üstü (n=44) p Aile işlevleri ve uyum 9,67±8,95 18,53±15,94 0,160 5,50±2,51 10,34±7,79 0,178 Güven sadakat şiddet 6,17±5,03 10,88±9,68 0,336 1,75±0,95 7,25±7,05 0,149 Marital disfori 10,67±6,86 16,21±11,97 0,299 3,75±1,50 9,61±7,78 0,139 Toplam 26,33±16,28 46,21±35,60 0,217 11,00±4,39 27,20±20,91 0,117

(34)

Tablo 10‘da BB I ve RA hastalarında aylık gelir durumuna göre ölçek puanları dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında aylık gelir durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında aylık gelir durumuna göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 10. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının aylık gelir durumuna göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler

Bipolar bozukluk Romatoid artrit

1000 TL ve altı (n=15) üstü (n=35) 1001 TL ve p 1000 TL ve altı (n=16) 1001 TL ve üstü (n=32) p Aile işlevleri ve uyum 16,73±9,46 17,76±17,60 0,572 10,31±10,97 9,75±5,41 0,268 Güven sadakat şiddet 12,13±8,87 9,50±9,54 0,200 6,81±7,98 6,78±6,46 0,545 Marital disfori 15,20±10,78 15,68±12,05 0,854 9,13±9,83 9,13±6,44 0,340 Toplam 44,07±25,58 43,65±37,93 0,515 26,25±27,20 25,66±16,78 0,336

Mann Whitney U testi.

Tablo 11‘de BB I ve RA hastalarında eş ile tanışma şekline göre ölçek puanları dağılımı verilmiştir. BB I hastalarında eş ile tanışma şekline göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). RA hastalarında eş ile tanışma şekline göre ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tablo 11. Bipolar I Bozukluk ve Romatoid Artrit hastalarının eş ile tanışma şekline göre ölçek puanları dağılımı

Ölçekler Bipolar bozukluk Romatoid artrit

Aracı ile (n=21) Aracısız (n=28) p Aracı ile (n=21) Aracısız (n=27) p Aile işlevleri ve uyum 13,67±9,23 20,29±18,52 0,317 10,81±10,04 9,26±5,08 0,835 Güven sadakat şiddet 9,67±7,12 10,79±10,80 0,777 7,38±7,56 6,33±6,49 0,510 Marital disfori 14,52±8,37 16,29±13,58 0,903 10,86±9,47 7,78±5,65 0,446 Toplam 37,86±20,06 48,21±41,86 0,816 29,05±25,36 23,37±15,92 0,747

Referanslar

Benzer Belgeler

Bipolar I, bipolar II ve unipolar bozukluk tanılı ve depresyon döneminde olan 14’er hastanın uyku elektro- ensefalografilerinin (EEG) karşılaştırıldığı bir çalışmada,

Remisyonda BPB I olan hastalarda yaşam boyu en sık görülen anksiyete bozuklu- ğunun OKB olduğu, OKB’yi takiben özgül fobi, sosyal fobi, panik bozukluğu gibi diğer

Karar verme testi sırasında, manik hastalarda dorsal anterior singulat akti- vitesinde artış, visseromotor duygusal ve davranışssal kontrolde etkili bir bölge olan

Karma atak ve disforik durumlar, depresif atak, hızlı döngülülük, mevsim- sel gidiş, hipotiroidi, migren ve obezite başta olmak üzere bedensel hastalık eştanısı

Hippisley-Cox ve arkadaşları, sigara, beden kitle indeksi, sosyoekonomik düzey, eştanı ve antipsikotikleri de içeren psikotrop kullanımının kontrol edildiği toplum örneklemli

DM birlikte bulunduğu diğer hastalığı -örneğin bipolar bozukluğu özellikle akut manik dönemleri- yaşam boyu etkileyen önemli bir durumdur.[20] Ruzickova ve

• Literatürde bilişsel davranışçı yöntemlerin bipolar bozuklukta yinelemeleri azalttığı, epizot sürelerini azalttığı, ve piskoeğitimin aksine depresif belirtiler

 Anorexia, kilo kaybı/ kilo alımı, yüksek Anorexia, kilo kaybı/ kilo alımı, yüksek dozda epileptik nöbet. dozda