• Sonuç bulunamadı

Irak'ta Pozitif Hukuk gelişmeleri ve Kerkük'ün hukuki statüsü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Irak'ta Pozitif Hukuk gelişmeleri ve Kerkük'ün hukuki statüsü"

Copied!
193
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUK ANABİLİM DALI

IRAK’TA POZİTİF HUKUK GELİŞMELERİ

VE

KERKÜK’ÜN HUKUKİ STATÜSÜ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Hasan MOR

Hazırlayan Nihad Akbar SHAKUR

(2)

ÖZET

IRAK’TA POZİTİF HUKUK GELİŞMELERİ VE

KERKÜK’ÜN HUKUKİ STATÜSÜ

Geçmişten günümüze Irak bölgesinde yaşayan insanlar değişik kanunlarla idare edilmiştir. Ancak bu kanunları birbirinden bağımsız düşünmek yanlış olur. Bu nedenle Irak’ta Pozitif Hukuk Gelişmeleri ve Kerkük’ün Hukuki Statüsü’nü araştırmaya çalıştık.

Tarihin başlangıcından günümüze kadar Mezopotamya ülkelerinde yaşamış olan toplumları, bu toplumların yönetildiği kanunları ve anayasaları bu yönüyle ele aldık. İslam öncesi hukuk, İslami dönemde hukuk ve İslami dönemin sonu kabul edilen Osmanlı

İmparatorluğu döneminde hukuku inceledik.

Daha sonra Irak’ın İngilizler tarafından işgali, Irak’ta Krallık, Sosyalist Dönüşüm (Cumhuriyet Dönemi) ve Krallık yönetiminden sonra kurulan cumhuriyetler döneminde hukuk ele alınmıştır.

Çalışmamız, 2003 yılında Bağdat’ın Amerika işgaline boyun eğdiği dönem yanı sıra Irak’lıların yönetimi teslim alıp Demokratik bir devlet kurarak Iraklılar tarafından 2004 yılında milli bir anayasa hazırlandığı tarihe kadar devam eden Amerika işgali dönemini de kapsamaktadır.

Bu aşamadan sonra, halkı, yukarıda belirtilen dönemlerde yıllarca zulme, baskıya ve

şiddete maruz kalan Kerkük’ün Hukuki Statüsü’ne yer verdik.

Çalışmada; Kerkük’te hukukun en istikrarlı olduğu dönemin Osmanlı İmparatorluğu dönemi olduğu, bu dönemin köklü yönetim ve düzenleme bakımından diğer dönemlerden oldukça farklı yapıya sahip olduğu, ırk ve milliyet bakımından halkın bireyleri arasında herhangi bir ayrım yapılmadığı dikkatimizi çekmektedir. Bunun yanı sıra, Kerkük ili, yüzyıllarca haksızlığa uğrayan ve baskı altında yaşamaya mahkûm edilen Kerkük halkı, Kerkük’ün güzelliği, doğal yapısı, coğrafi konumundan dolayı doğal, tarihi ve kültürel zenginliği ile ilgili birtakım tavsiyeleri aktardık.

(3)

SUMMARY

POSITIVE LAW DEVELOPMENTS IN IRAQ AND

LEGAL STATUS OF KIRKUK

People lived in Iraq region from past to present were governed by different laws, but consideration of these laws independent from each other would be wrong. Therefore, we tried to study positive law developments in Iraq and legal status of Kirkuk.

We discussed societies lived in Mesopotamia countries from the beginning of history to present, and laws and constitutional laws governed these societies with this aspect. We examined the law of pre-Islamic period, the law during the Islamic period and during the period of Ottoman Empire that was considered as the end of Islamic period.

Then, law was discussed during the invasion of Iraq by the British, and during the Monarchy, Socialist Transformation (Republic Period) and period of republics founded after the monarchical government in Iraq.

Our study covers the period when Baghdad obeyed the American invasion in 2003 as well as the period of American invasion continued until the preparation of a national constitutional law in 2004 by Iraqis who took the control and founded a democratic state.

After this stage, we gave place to the Legal Status of Kirkuk that was subjected to persecution, coercion and violence for many years during the abovementioned periods.

In the study, it attracted attention that the most stable period of law was during the Ottoman Empire, that this period had quite different structures in respect of radical government and regulation, and that there was no discrimination between people due to their nationalities. In addition to this, we cited some advices for Kirkuk city and for Kirkuk people who were hard done and confined to live under pressure, and also for natural, historical and cultural wealth of Kirkuk due to its beauty, natural structure and geographical position.

(4)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... 1

KISALTMALAR ... 6

GİRİŞ ... 7

BİRİNCİ BÖLÜM MODERN HUKUK ÖNCESİ DÖNEMDE HUKUK GELİŞMELERİ I. ANTİK ÇAĞ HUKUK GELİŞMELERİ ... 9

A- Mezopotamya Toplumları ... 9

1-Sümerler ... 9

2-Akadlar ... 10

3-Kutiler ... 10

4-İkinci Sümerler Devleti (Ur’un Üçüncü Hanedanları) ... 10

5-Amurlar – Birinci Babil devleti ... 10

6-Haysiler ... 11

7-Asurlular ... 11

8-Kildaniler - Yeni Babil Devleti ... 11

B- Mezopotamya Toplumunda Hukuk Kaynakları ... 12

1-İlahi Hükümler ... 12

2-Örfi Hükümler ... 14

3-Hukuki Kitabeler ... 16

a-Yazının Ortaya Çıkması ... 16

b-Halk Sınıfı ile Yönetici Sınıfı Arasındaki Mücadele ... 17

c-Yargıçların Çoğalması ... 17

d-Hukuka Saygı ve Onun Kaybolması Ve Hukukun Korunması ... 18

e-Hukukun Aleniliği ... 18

C- Mezopotamya Yazıtları ... 18

1-Urkagina Yasası... 19

2-Ur Nammu Yasası ... 21

(5)

4-Esnunne Yasası ... 23

5-Hammurabi Yasası ... 23

a-Hammurabi Yasasının Aslı ve Hukuki Yapısı ... 27

b-Hammurabi Yasasının Kaynakları ... 29

c-Hammurabi Yasasının Genel Hukuk Sistemleri ... 30

d-Hammurabi Yasasında Özel Hukuk Sistemi ... 34

II- ORTA ÇAĞ HUKUK GELİŞMELERİ ... 39

A- İslam Öncesi Hukuki Gelişmeler ... 39

B- İslamiyet ile Birlikte Hukuki Gelişmeler ... 43

1-İslam Hukukunun İncelenmesinin Önemi ... 44

2-İslam Fıkhının Özellikleri ... 46

3-İslam Hukukunun Kaynakları ... 47

4-İslam Hukukunun Bakış Açısı ... 53

5-İslam’da İdare Sisteminin Genel İlkeleri ... 53

a-Adalet ... 54

b-Eşitlik ... 55

c-İstişare ... 55

6-İslam’da Yargı Sistemi ... 56

a-Yargının Tarifi ve Yargıcın Taşıması Gereken Nitelikler ... 57

b-İslamda Yargı Biçimleri ... 60

İKİNCİ BÖLÜM ÇAĞDAŞ HUKUK GELİŞMELERİ I- OSMANLI TANZİMATI ... 66

II- İNGİLİZ İŞGAL DÖNEMİ ... 69

III-VESAYET YÖNETİMİ VE KRALLIK DÖNEMİ ... 72

IV- SOSYALİZME GEÇİŞ DÖNEMİ ... 76

A– 1958 Tarihli Irak Cumhuriyeti Birinci Anayasası ... 76

B– 1963 Tarihli 25 Sayılı Kanun ... 77

(6)

D– 1968 Tarihli Irak Cumhuriyeti Geçici Anayasası ... 80

E– 1970 Tarihli Irak Cumhuriyeti Anayasası ... 81

V-ABD’ İŞGALİ DÖNEMİ 2003–2008... 93

A- 15 Kasım 2003 Siyasi Eylem İttifakı ... 93

B- Irak Cumhuriyeti Geçici Dönem Yönetim Kanun Taslağı ... 94

C- Irak Cumhuriyeti Geçici Anayasanın Hazırlanması ... 97

D- Irak Cumhuriyeti Geçici Dönem İdare Kanunu Sunumu ... 100

E- Geçici Anayasanın Onaylanması Ve Uygulanması ... 100

F- Irak Devleti Geçici Dönem İdare Kanunu Eki ... 101

G- 30 Haziran 2004 Tarihide Yönetimin Iraklılara Devredilmesi ... 102

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KERKÜK’ÜN HUKUKİ STATÜSÜ I-OSMANLI ÖNCESİ KERKÜK TARİHİ ve KERKÜKTE TÜRK VARLIĞI 118 A- Kerkük Şehrinin Tarihçesi ... 118

B- Kerkük’te Türk Varlığı ... 124

C- Kerkük’ün Kimliği ... 128

II. OSMANLI DÖNEMİNDE KERKÜK ... 134

A- Kerkük ve Osmanlı İran Mücadelesi ... 135

B- Kerkük Vilayetinin Osmanlı Döneminde Tahrir Defteri ... 136

C- Osmanlı Döneminde Kerkük’ün İdaresi ... 139

1-Irak Üç Vilayetti ... 140

2- Musul Vilayeti ... 141

3- Musul Vilayetinin Merkezi Olarak Kerkük ... 141

4- Kerkük vilayetinin idari yapısı ... 142

a-Kerkük Şehrinin Merkezi ... 142

b- Kerkük Şehrine Tabi Nahiyeler ... 142

c-Kerkük Şehrinin Köyleri ... 143

d- Kerkük Sancağına Bağlı Kazalar ... 144

(7)

1- Mutasarrıf ... 145

2- Muhasebeci ... 146

3- Tahrirat Müdürü ... 146

4- Liva İdare Meclisi ... 146

5- Belediye ... 147

6- Mahkeme ve Yargı İdaresi ... 147

III-İNGİLİZ İŞGALİ ALTINDA KERKÜK ... 148

A- Musul Vilayetinin İdaresi ve İngiltere ... 148

B- Musul Vilayetinin Sakinleri ... 149

C- Kerkük Bölgesi ... 149

D- İngiliz İhtilali Gölgesinde Meydana Gelen En Önemli Olaylar ... 150

1-1924 Katliamı ... 150

2- Musul Sorunu ... 151

IV- KERKÜK VE PETROL ... 154

A- Kerkük Bölgesi Petrolünün Ayrıcalığı ... 154

B- Baba Gürgür’da Fışkıran Petrol ... 156

C-Petrol Üretiminin Başlaması ve Kerkük Halkına Etkileri... 157

1- Osmanlı Dönemi ... 157

2- Irak Devleti Dönemi ... 159

3- Petrolün Türkmenlerin Hayatına Olumsuz Etkileri ... 159

a- Türkmenlerin Saf Dışı Edilmesi ... 160

b- Demografik Yapıyı Değiştirmek ... 160

4- Kerkük Petrolü’nün Irak Devletinin Siyasetine Etkisi ... 165

V-KRALLIK REJİMİNDE KERKÜK ... 162

A- 1925’te Başlayan Krallık Dönemi ... 162

B- Irak Türkmenlerinin Kenara İtilmesi, Uzaklaştırılması ve Kerkük’ün Demografik Yapısının Değiştirilmesi ... 163

C- Kerkük, Türkmenler ve Krallık Hükümeti ... 164

D- Krallık Rejiminde Meydana Gelen En Önemli Olaylar (1946 Gavurbağı Katliamı) ... 165

(8)

VI-CUMHURİYET DÖNEMİNDE KERKÜK ... 166

A- Kerkük ve Abdulkerim Kasım İktidarı ... 166

B- 1958 Kerkük Katliamı ... 166

C- Arifler Döneminde Kerkük 1963–1968... 166

D- Baas Rejimi ve Saddam Yönetiminde Kerkük ve Türkmenler ... 167

1- Kerkük ve Türkmenlerin Özellikleri ... 167

2- Saddam Döneminde Türkmen Kimliğini Yok Etme Planları ... 169

3- Kerkük’ün ve Diğer Türkmen Bölgelerinin İdari Yapısını Değiştirilmesi ... 169

4- Kerkük’ü Araplaştırma Politikası ... 171

VII-SAVAŞ VE AMBARGO YILLARINDA KERKÜK ... 172

VIII-SAVAŞ VE ABD İŞGALİ DÖNEMİNDE KERKÜK (KASIM 2003-OCAK 2004) ... 174

VIIII-IRAK’IN YENİDEN YAPILANMA SÜRECİNDE KERKÜK ... 176

A– Irak Devleti Geçici Anayasası Döneminde Kerkük ... 176

B– 2004 Seçimleri Gölgesinde Kerkük ... 177

C– 2005 Irak Anayasası Gölgesinde Kerkük ... 178

SONUÇ ... 183

(9)

KISALTMALAR

T.C. : Türkiye Cumhuriyeti ABD : Amerika Birleşik Devletleri M : Madde

M.Ö. : Milattan Önce A.g.e : Adı Geçen Eser Bkz. : Bakınız

c. : Cilt s. : Sayfa

I.P.C : Irak Petrol Kompani T.P.C. : Türk Petrol Kompani Ter. : Tercüme Eden

(10)

GİRİŞ

Bir kanunun özelliklerini kavrayabilmemiz için bu kanunu incelememiz ve başka kanunlarla, özellikle de çağdaşı olan, daha önce bu alanda çıkarılmış ya da daha sonra eklentileri yapılmış kanunlarla karşılaştırmamız gerekir.

Irak’ta, Fransız devrimi sonrası bazı dünya toplumlarının bildiği Anayasa belgelerinin modern kavramları uyarınca hazırlanmış ilk Anayasa belgesi 120 yıl önce yapılmıştır.

Irak, siyasi tarihinin bu önemli döneminde birçok farklı siyasi gelişmeye şahit olmuştur. Bu gelişmeler, ülkeyi ve Anayasal gelişmeleri açık bir şekilde etkilemiştir. Bu etki, Irak’ın 1876 yılında Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyeti altındayken hazırlanan Osmanlı Kanuni Esasisi olarak bilinen Anayasa ile başlar.

Irak Devletinin kurulması üzerine, bu devletin anayasası olarak Krallık sistemi tesis edilmiştir. Böylece Irak, bu rejimin gölgesinde hazırlanmış ilk Milli Anayasa belgesini tanımıştır. Irak Kanuni Esasisi olarak bilinen bu Anayasa 1925 yılında hazırlanmış, 1958 yılında krallığın yıkılıp yerine Cumhuriyet kurulmasına kadar devam etmiştir.

1958 yılı Temmuz’unda Cumhuriyet sisteminin kurulmasıyla birlikte Irak’ın, siyasal ve anayasal gelişimi açısından yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde 4 belirgin siyasi sistem ortaya çıkmıştır. Bunlar:

1–14 Temmuz 1958’de kurulan Birinci Cumhuriyet 2–8 Şubat 1963’te kurulan İkinci Cumhuriyet 3–18 Kasım 1964’te kurulan Üçüncü Cumhuriyet 4–17 Temmuz 1968’de kurulan Dördüncü Cumhuriyet

Bu dört Cumhuriyetin anayasal durumlarındaki farklılığa rağmen hepsi de, 1958 yılından itibaren açık bir şekilde siyasi istikrarsızlığı ortaya koyan geçici anayasal belgelerdir. Dördüncü Cumhuriyet sisteminde kalıcı bir anayasa hazırlanmaya çalışıldıysa da 1990 yılından sonra Irak’ta meydana gelen olaylar sonucu anayasal gelişmeleri ortaya koyma çabaları çalışmaları boşa gitmiştir.

Böylece dört Cumhuriyet sistemi de Irak’ı, anayasal kurumlar esasına dayalı bir hukuk devleti aşamasına taşıma konusunda başarısız olmuştur. Irak tarihinde bu ülkenin yaşadığı olayları, gelişmeleri, tanıdığı sistemleri, anayasa gelişmelerini incelemeden şu

(11)

anki anayasayı incelemek, bizim için arzu edilen sonucu vermeyecektir. Bu yüzden daha önceki anayasa belgelerini incelemek son derece önem arz etmektedir.

Böyle bir araştırma, Irak’ın gelişim süreci içerisinde yaşadığı demokratik gelişmeler ve bu gelişmelerin karşılaştığı sorunlarla doğrudan bağlantılıdır. Bundan dolayı bu araştırma sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Çünkü Irak, hukukun yayılmacı hırslara karıştığı bir dönemde, içinde çok farklı akımların sosyal, ideolojik, ırk ve mezhep kavgalarından yorgun düşmüş bir ülkedir. Bu sebeple, Irak’taki anayasa gelişmeleri ve Kerkük’ün hukuki statüsü konusunu araştırmak, Irak’ın yıkım dönemlerinden en önemli ve en tehlikeli “karanlık bir dönemin” ahlaki, tarihi ve bilimsel direnişi olacaktır. Sözünü ettiğimiz konu, Kerkük meselesi, geleceği ve Irak’ı ne denli ilgilendirdiği konusudur. Çünkü bu kargaşanın sebebi, günlük yapılan katliamlarla ve devletin bütün kurumlarını ortadan kaldırarak Kürtlerin bu ili kendilerine ilhak etme eğilimleri vardır.

Öte yandan Amerika işgal güçlerinin, milli, bölgesel ve uluslararası arenada en az maddi ve manevi zararla “alın akıyla” Irak’tan kaçma isteği bulunmaktadır.

Diğer tarafta da Kürt yönetimlerinin bu imparatorluk hayallerini (Irak birliğini savunanlar) ortadan kaldırmak için birçok ciddi milli kurtuluş hareketlerinin olduğunu görmekteyiz.

Bu korkunç Kürt projesine karşı Türkiye, İran ve Suriye’nin kendine özgü tepkileri bulunmaktadır.

Bugün Irak’taki siyasi ortam dini, milli ve tarihi simgeler arasında kaybolmuş ve dağılmış bir haldedir.

Kerkük, Becker–Hamilton raporunda belirtildiği gibi bir “barut fıçısı” olabilir; bütün bölge ülkelerine ve halklarına zarar verecek şekilde petrolü ve halkıyla bir anda patlayabilir.

Bugün Irak’ın yapısı milli ve siyasi bir karmaşadan ibarettir. Bugün bütünüyle Irak, hayatta kalma, bölünme ya da yok olma rotasında bocalayıp durmaktadır.

Bu şartlarda, Irak’ın belirli siyasi ve tarihi dönemlerinde şahit olunan anayasal gelişmelerini araştırmanın, konunun anlaşılması açısından çok yararlı olacağını, Irak’ın sarsıntılı dönemlerinden en karanlık ve en tehlikeli dönemine dair olduğu söylemek mümkündür.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM

MODERN HUKUK ÖNCESİ DÖNEMDE HUKUK GELİŞMELERİ I. ANTİK ÇAĞ HUKUK GELİŞMELERİ

A-Mezopotamya Toplumları: Hukuk tarihçileri, Mezopotamya’da keşfedilen çivi

yazılarının kanunla yönetilen toplumlardaki eski insan yaşamının ileri durumunu yansıtan en eski örneği olduğunu onaylıyorlar. Bu yazılar, Mezopotamya medeniyetinin erken dönemlerden beri hukuki yönünün gelişmiş olduğunu ispatlamaktadır. Bu yazıların büyük çoğunluğu hukuki işlem konuları diye bilinen sözleşmeleri ele alan metinleri içermektedir. Özellikle yazılı kanunlar ortaya çıkmadan önceki kanunların bazı ayrıntılı yanlarını anlamak Mezopotamya’daki hukuki konuların incelemesinde ve örnek alınmasında ana kaynak teşkil etmektedir.

Irak hukukunu, eski yaşam şekilleri çerçevesinde incelemek istediğimizde Mezopotamya hukuku ve Mezopotamya'daki Irak tarihine hızlıca bir göz atmak gerekir.

İnsanın doğa ile mücadelesi, Irak’ın güney kısmında Milattan önce beşinci yüz yılda

başlamış görünüyor. Fakat Milattan önceki dördüncü yüzyılın sonlarında ortaya çıkan yazıdan önceki o bilgiler, insanın bıraktığı az sayıda maddi belgeden çıkartılan sonuçlar ile daha sonra bulunan çivi metinlerdeki bazı işaretlerden öteye gitmez. Yazının icadı ve kayıt işlerinde kullanılmaya başlamasından itibaren Irak’ın güneyinde ve kuzeyinde yerleşmiş ve parlak medeniyetler kuran kavimlerin yaşamları hakkındaki bilgiler yavaş yavaş artmıştır.

Mezopotamya toprakları en eski medeniyet ve yasalara beşiklik yapmıştır. Bu medeniyet ve kanunların yapımında birçok kavmin katkısı olmuştur. Araştırmacıların elindeki bilgilere istinaden ve o tarihi dönem hakkında yaptığım çalışmalara göre Irak’a hükmeden ve kendi egemenliği altına alan kavimler şunlardır:

1-Sümerler

Sümerler, eski Irak’ın güney kısmındaki ilk medeniyetin temel taşlarını koymayı başaran en eski halklardan biri olarak Mezopotamya tarihinde yer almışlardır. Her geçen gün ortaya çıkan ve halkların bilgi açısından zenginleşmesi konusunda oynadıkları rolü destekleyen yeni arkeolojik keşiflerle Sümerlerin değeri ve tarihteki rolleri artmaktadır. Yapılan çalışmaların sonucunda, araştırmacıların Sümerlerin kökeni hakkında ihtilafa düştükleri dikkati çekmektedir. Fakat Sümerlerin kökenleri ve geldikleri yerden çok önemli olan onların medeniyetidir. Sümer medeniyeti Irak’ın güneyinde M.Ö. 3500

(13)

yılından öncesine dayanmaktadır. Sümerlerin medeniyeti Iraklı bir medeniyet olarak ve onların eliyle diğer komşu devletleri bir araya getirerek ve bir birlik devlet kurmak için onları ilhak etmeye çalışan ilk kent devletidir.

2-Akadlar

Akadlar, Arap yarım adasına mensup bir kavimdir. Samiler, Arap yarım adasından göç ederek Mezopotamya topraklarında, Akad diye isimlendirilen bölgeye yerleşmişlerdir. M.Ö. 2500 yılında Serhon Akadi Sümer devletini yok ederek Akad İmparatorluğunu kurmayı başarmışlardır. Bu imparatorluk Mezopotamya bölgesinin büyük bir kısmını kaplamış ve Akdeniz’e kadar ulaşmıştır. Akadlar Mezopotamya’ya yerleştikten sonra hayat tarzlarında birçok değişiklik yaparak, bedevilik hayatından çıktılar. Yerleşik hayata geçtiler ve Sümerler’den yazıyı öğrenerek Arap yarımadasına ait kendi dillerinin yazılmasında kullandılar. Bu vesile ile dünyaya birçok eser bırakarak büyüklüklerini ve ustalıklarını kanıtladılar. Akadların hâkimiyeti yaklaşık olarak 200 yıl sürmüştü.

3-Kutiler

İlkel bir topluluk olarak, Irak'ın kuzey doğusundaki dağlardan geldiler. Bu kabileler

medeniyetleri olmadığı için ülkeyi iyi de yönetemediler. Hükmettikleri dönemde yaşanan kargaşa, düzensizlik ve kanunlara riayet etmemeleri nedeniyle Irak'ın durumu bozulmuştur. El-Varkaa şehrinin (Utuhigal) kralı, Sümer şehirlerinden birinin kralı tarafından yenilgiye uğratıldılar ve kovularak hükümlerine son verildi.

4- İkinci Sümer Devleti (Ur’un Üçüncü Hanedanları)

Mezopotamya’daki Kutilerin hükmü Utuhigal tarafından yok edildikten sonra Ur

şehri yeniden sahneye çıktı. Ur Nammu diye bilenen krallardan biri El-Varkaa şehrine

saldırı düzenleyerek kral olan Utuhigalı öldürerek İkinci Sümer Devleti (Ur) Üçüncü Hanedanlığı kurdu ve Sümerlerin yeniden hükmünü sürdürebildi. Bu ülke Sümer Vakid olarak isimlendirildi. Ur hanedanlığı dönemi Sümer ve Akad karışımıdır ve insanlığın bildiği en eski yazılı hukuk metinleri bu medeniyetin sayesinde bizlere ulaşmıştır.

5- Amurlar – Birinci Babil Devleti

Ur’un üçüncü hanedanlığı döneminde Arap yarımadasından Irak’ın güneyine göç eden kavimlerdir. Yavaş yavaş Sümerlerin arasına girerek bazı şehirleri ele geçirdiler. Elmalıların işgaline (M.Ö. 1898 yılında) uğrayan Ur’un düşüşünden sonra Mezopotamya

(14)

birliği yıkıldı. Babil, Larsa, Aysin ve Aştuna gibi birçok ülke meydana gelmiş ve Amurlar bazı şehirleri ele geçirmeye başlamışlardır.

Arap yarımadasından gelenlerin, Amurların etkisinin artmasıyla birlikte Hammurabi diğer şehirleri ele geçirmeyi başarmış ve kendi egemenliği altında bu ülkeleri M.Ö. 1750 yılında birleştirmiştir. Bu tarih ilk Babil Ülkesinin kuruluş tarihi sayılır ve bu ülkede eski dünyaya ait muazzam uygarlık boyutları olan ve Mezopotamya’nın en önemli hukuk olayı ortaya çıkmıştır. Bu olay Babil medeniyetinin ticari, iktisadi, dini ve siyasi bütün alanlarda canlılık meydana getirerek Hammurabi Kanunları zuhur etmiştir.

6- Haysiler

Irak birçok Arap yarım adasına mensup olmayan kavimlerin saldırısına maruz kalmıştı. Babil, Haysiler’in eline geçtikten sonra yaklaşık altı yüzyıl boyunca bu saldırganlara maruz kalmıştı. Bu dönem Irak’ın eski siyasi tarihinde yabancı egemenliği sayılır.

7- Asurlular

Asurlular, Arap yarımadasının bir mensubu olarak ve Arap yarım adasından göç ederek Asur diye bilinen bölgeye yerleşmiştir. Daha sonra diğer yarımada ülkeleri gibi Asur da bağımsızlığını kazanmış ve Sümerler ile Babillilerin medeniyetlerinden etkilenmişti. Daha sonra Asurlular devleti olarak bilinmişti, Birinci Babil devletinin yıkılması ardından Asurlular Irak’ın eski siyasi tarihinde büyük rol üstlenmişti ki Asur devleti eski dünyanın milattan önceki beşinci yüzyıl döneminde güç ve düzen açısından tanıdığı en muazzam ülke olarak ortaya çıkmıştır. Asur devletinin başkenti ise Ninova’dır.

8- Kildaniler - Yeni Babil Devleti

Tarihi belgelere dayanılarak denilebilir ki Asurlular devleti Arap yarımadasının dışından gelen ve Irak’ın güneyine yerleşmiş kavimlerin saldırılarına maruz kalmıştı. Bu kavimler Kildaniler olarak bilinmiştir. Kildaniler M.Ö yedinci yüzyılın başlarında Asur devletini yıkarak ve başkenti olan Ninova’yı işgal ederek Kildani devletini kurmuşlardır. Bu ülke Yeni Babil devleti olarak isimlendirilmiştir. Böylece Babil şehri yeniden kalkınarak ilerde; kendi kralı Nabukadneza döneminde bütün Mezopotamya topraklarına hükmeden egemenliği Suriye ve Filistin'e kadar yayılan büyük bir imparatorluğun başkenti olacaktı.

(15)

Daha sonra Babil yeniden Hint-Avrupa kabileleri olan Medlerin saldırılarına maruz kalmıştır. Medler, yeni Babil devletini M.Ö. 538 yılında yıktılar; daha sonra Irak sırayla Farslar, Yunanlılar ve Romanlıların hükmüne tabi olmuştur. Daha sonra M.Ö. 244 yılında bir kez daha Farsların İşgaline uğramıştır. İslam’ın gelmesiyle beraber Araplar, Fars devletini El Kadisiye Savaşında (365 miladi 14 Hicri) yılında yıktılar ve bunun sonucunda Irak, İslam Devletinin bir parçası olmuştur.

Mezopotamya'daki hukuktan kasıt, erken tarihten itibaren İslam’ın Irak fethine kadar Mezopotamya’da yaygın olan kanunlar topluluğu ve hukuki sistemleridir. Mezopotamya’daki hukuk ile ilgili bilgiler önce çivi yazısıyla yazılan ve daha sonra Fenikeliler tarafından icat edilen ve bugüne kadar kullanılan alfabetik harflerle yazılan tahtalardan alınmaktadır. Ayrıca Irak’ın eski arkeolojik eserlerinin üzerindeki nakışlardan da alınmaktadır. Mezopotamya’daki hukuk yazıları insan medeniyetinin ve toplumsal düzenin kurulmasında önemli rol oynamasına rağmen, çivi ile yazılmış metinler kaynaklar arasında birinci sıradadır. Bana göre çivi yazıları herhangi bir tarihi ya da hukuki çalışmada hala ana kaynağı teşkil etmektedir. Çünkü eski Irak tarihini araştırmak için sürekli yapılan kazılar sonucunda çivi yazılar sayısı gittikçe artmaktadır.

Bize ulaşan, Mezopotamya'nın hukuku ile ilgi belgelerin fazla olması ile birlikte bilgiler hala eksiktir. Bunun sebebi ise arkeologların bütün bulgularının bilimsel araştırmalarının hizmetinde olabilmesi için yayınlamamış ve tercüme edilmemiş olmasıdır. Hala keşfedilmemiş yazıların olması ve hukukun temel prensiplerini izah eden teorik ve hukuki çalışmalarının olmamasıdır. Bunun için Mezopotamya hukuk araştırma kaynakları konusunu şu yöntemlerle ele almaktadır:

B-Mezopotamya Toplumunda Hukuk Kaynakları

1-İlahi Hükümler

Hukuk düşüncesinin belirdiği ilk tarz, din adamı kendisine herhangi bir anlaşmazlık getirildiğinde çözümünün tanrı tarafından olduğunu hayal düşünmesidir. İlkel toplumlarda din adamı, tanrılarla irtibat kurma gücüne sahip, onların buyruklarını bilen ve hükümlerini alan seçkin insandı. Bir konuda karar verirse, ilahi buyruğu dile getirmiş olurdu.

Kendisine tapılan birçok tanrı vardı. Bunlardan bazıları aile büyükleri, toplum tanrısı, kent tanrısı, doğal olgulardır. Ay, güneş, yeryüzü, gökyüzü, rüzgâr, yağmur, fırtına ve deprem gibi olgulardan her biri özel bir tanrıya ait idi. Onun emriyle hareket ederdi.

(16)

Daha sonra tanrılık düşüncesi hikmet, güzellik, sevgi, adalet, güç ve bilgi gibi manevi olgulara da uzandı.1

İlahi hükümlerin kaynağı da cezalandırması da dine dayalıdır. Her hüküm, çözümlenmesi istenen anlaşmazlık için söz konusudur, benzer olaylar ya da ilerde vuku bulacak benzeri anlaşmazlıklar için geçerliliği yoktur.

Daha sonraki dönemde, benzer olaylar ve anlaşmazlıklar sık sık tekrarlandığı için ilahi hükümler genel bir nitelik kazandı. Bunun üzerine yargıçlar, benzer anlaşmazlık ve olaylar için benzer kararlar verdiler. Bunun bazı nedenleri vardır. Bunlardan en önemlisi de yargıçların yasama, yürütme ve yargıyı kullanmaları ve verdikleri hükümlerin kaynağının tanrı olduğuna ve onu korumaları gerektiğine inanmalarıdır. Yanlış karar verdikleri takdirde tanrıların gazabına uğrayacaklarından korkmuşlardır. Bir başka deyişle yargısal yapıda dini bir adet ortaya çıkmıştır. Bu adet gereği benzer yargı hükümleri, gelecekte vuku bulacak benzer anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için içtihat haline gelmiştir.2 Benzer kararlar çoğalınca, bazı ifadeler de bir hükümden diğerine geçmiş,

hatırda tutulmasını kolaylaştıracak şekilde kolay ve öz kullanımlara dönüştürülmüştür. Böylece bu ifadeleri insanlar özlü sözler olarak aralarında konuşur hale gelmişlerdir. Bazı uzmanlar3

eski hukuk ifadelerinin şiir şeklinde okunduğunu belirtmektedirler. Romalıların kanunları şiir ve Greklerin şarkı olarak adlandırmalarının nedeni de budur. İleriki dönemlerde insanlar bu veciz sözleri içeren kararları unuttular ve tanrıların vahyi olarak nesiller boyu aktara geldiler. Bu yüzden o dönemde hukuk, karşı gelinmesi birinci derecede dini ceza gerektiren dini gelenekler grubu olarak değerlendirilmiştir.4

Özetle bu dönemde hukuk düşüncesi ilahi dayanaklı hükümlerden içtihatlara ve ilahi ruha dönüşen genel hukuk ifadelerine dönüşmüştür. Daha sonra hukuk, dini cezanın yasal ceza ile birleştiği bir grup dini gelenek haline gelmiştir.

1 Aşağıda bazı eski toplumlarda ünlü tanrı isimleri verilmiştir:

Babillerde: Hikmet Tanrısı: Anu, Yaratıcı Tanrı: Mardouk, Adalet Tanrısı: Shamash, Güneş Tanrısı: Yeryüzünde ve Gökyüzünde Hâkim Olan Tanrı.

Mısırlılarda: Güneş Tanrısı: Raa, Gök tanrısı

Yunanlılarda: Büyük Tanrı: Zeus, Savaş Tanrısı: Ares, Güzellik ve Aşk Tanrısı: Aphrodite.

Romalılarda: Büyük tanrı: Jubiter, Savaş Tanrısı: Mars, Güzellik Tanrısı: Venus, Güç tanrısı: Heycule.

2

MESKUNİ, Sabih, Tarihu’l-Kanuni’l-Irakiyyi’l-Kadim, Daru’l Nahda, Kahire, 1971, s.235.

3Ez-ZEHEBİ, Edvar Gâli, Tarihu’n-Nuzumi’l-Kanuniyye ve’l-İctimaiyye, El-Basim Yayınevi, Libya 1976,

s.151.

4

(17)

2- Örfi Hükümler

Örf ile ifade edilen modern hukukta kastedilen örftür;5 insanların nesiller boyu

sürdürdükleri, saygı duyma zorunluluğu hissettikleri ve karşı geldikleri takdirde cezaya çarptırılmalarından korktukları kurallar grubudur. Bu yüzden örf iki ana unsurdan oluşur:

a -Aynı durumlarda tek ve devamlı tekrara dayanan maddi ya da harici unsur. b- Bu kurala uyulması gerektiğine dair insanların inançlarına dayanan manevi (dâhili) unsur. Bu adalete uygun olduğuna ya da yapılması gereken düzenlemelere uygun olduğuna inanmalarından kaynaklanabileceği gibi sürekli uygulamalarla gerçekten kanun

şekline geldiği için olabilir. Bu yüzden hukuk mesabesinde kabul edilmiş ve ona uymak

zorunlu hale gelmiştir. Manevi yerleşmemiş ise buna adet adı verilir. Yerleşmiş olduğu takdirde örf adını alır.

Eski toplumlarda bütün yönleriyle örf dini bir görünüme sahiptir. Ahlaki ya da yasal bir kuralı ortaya koyan örf, tanrıların gözettiği kutsal geleneklerden biri idi. Bu yüzden örf, hukuk ahlak ve din karışımı bir şeydi. Bu ancak dini inançlarla ahlaki ilkeler birbirinden ayrılıncaya kadar böyle devam etti. Daha sonra dünyevi otorite dini otoriteye üstünlük kurmuştur.

Bu yüzden örfün ortaya çıkışı, dünyevi otoritenin dini otoriteden ayrılması sonucuna bağlıdır. Dolayısıyla bu ayrılma, toplumda ekonomik ve dini gelişimi de beraberinde getiren sosyal bir gelişim sonucu meydana gelmiştir. Bu da insanlar arasında sosyal bilincin bütünleşmesi ve din adamlarının toplumun işlerine egemen olmalarına karşı çıkmaları sonucunu doğurmuştur. Bu devrim de aynı şekilde dinin hükümlerini kapsamıştır. Böylece otorite din adamlarından toplumun diğer bireylerine geçmiştir. Bu geçiş ve zaman otoritesinin dini otoriteden ayrışması örfi geleneklerin ortaya çıkışında doğrudan etkendir.

Batılı toplumlar daha önceki dönemlerde dini hukuktan dünyevi hukuku, dini otorite ile dünyevi otoriteyi birbirinden ayırabilmişlerdir. Doğu toplumlarında ise bu iki unsurun birbirine karışımı sürmüş, ancak yüzyıllar boyunca devam eden kargaşadan sonra birbirinden ayrılmıştır.6

5

EBU TALİB, Sufi, Târîhu’n -Nuzumi’l-Kanuniyye ve’l-İctimâiyye, Dar’ul Camiiyye, Kahire, 1978. s.102; HİCAZİ, Abdülhay, el-Medhal li Dirâseti’l-Ulûmi’l-Kanuniyye, Camiatü’l-Kuveyt, Kuveyt, 1972, c.1, s. 44; ET-TİRMÂNÎ, Abdüsselam, el-Vasit fi Tarihi’l-Kanun ve’n-Nuzumu’l-Kanuniyye, Daru’n-Nehda, Kahire,1976, s.59.

6

(18)

Örfün hukuka kaynak olarak ortaya çıkması önemli birkaç sonuç doğurmuştur. Bu sonuçlar şöyle belirtilebilir:

a- Yasal Kural Kaynaklarının Birden Fazla Olması

Din, yasal kuralın yegâne kaynağı idi. Yasal örfün ortaya çıkması ile din de diğer yasal kaynaklar arasında yer almaya devam etmiş, sadece dini ilgilendiren evlilik, boşanma vb. olaylarla ilgili sosyal ilişkileri düzenlemeye tahsis edilmiştir. Örf ise, ekonomik faaliyetler ve iş bölümünden oluşan ilişkilerin genişlemesiyle örfün alan genişlemesi yaşamıştır. Kanunların değişmesiyle dinin önemi de değişmiştir. Din, Batı hukukunda ikincil bir kaynaktır. Doğu toplumlarında ise önemli bir yere sahiptir.

b- Hukuk Halkın İradesinin İfadesidir

Hukuk, halkın iradesini ifade eder ve onun menfaati için çalışır. Artık hukuk tanrıların iradesini ortaya koymamaktadır. Örneğin, Roma’da XII levha kanunlarını koyan on kişilik heyet, otoritesini dinden değil halktan almıştır. Gerekli kanunları çıkarması için Solon’a gerekli yetkiyi veren Grek toplumudur.

c- Hukukun Değiştirilebilir Olması

Örf, hukukun yazılmasından sonra önemini korumuş, uygulandığı çevreyi kuşatan siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler gereği hükümleri değiştirilebilir bir hale gelmiştir.

d- İhlal Edene Uygulanan Hukukun ve Cezanın Aleniyeti

Hukuk kuralları herkesin anlayamadığı olgulardı. Sırrını sadece papazlar ve din adamları bilirlerdi. Ancak örfün ortaya çıkmasıyla, hukuk kuralları böyle olmaktan çıktı ve hükümlerini herkesin bildiği bir alenilik kazandı. İhlal edene verilen ceza dini bir ceza olmaktan çıktı, genel otoritenin marifetiyle dünya hayatında verilen sivil bir ceza haline geldi.

e- İnsanlar Arasındaki Eşitlik

Örfün hukuka kaynak oluşturması büyük ölçüde insanlar arasındaki eşitliği de sağladı. Çünkü din adamlarının üstünlüğü yavaş yavaş kayboldu, köleler dışında hiç kimse bu eşitlikten mahrum kalmadı. Bu yüzden modern hukuk sanayi devriminden sonra kölelik sistemini iptal etti.7

Son olarak, örf, gücünü belirli olmayan bir otoriteden alır ki bu da kamuoyudur. Bu yönüyle örf, otoritesini bir kişi ya da bir grup tarafından temsil edilen bir otoritenin ortaya

7

(19)

koyduğu yasama çalışmasından alan hukuktan da farklıdır.8 Ol Deorant “Hukuka karşı

geldiğin zaman insanların yarısının beğenisini kazanırsın. İnsanlar gizli gizli, zekâsı ile bu ezeli düşmana galip gelene gıpta ederler. Ancak, geleneklere karşı gelirsen herkesin kin ve nefretini kazanırsın. Çünkü gelenekler insanların kendilerinden doğar. Oysa hukuk yukardan baskı ile uygulanır.”9 demektedir. Âyette de: “Sen affı tut, iyiliği (örfü) emret ve

cahillerden yüz çevir.”10

şeklinde geçmektedir. Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed’e her iyiliği teşvik eden ve her kötülükten men eden dinî emirler arasında Müslümanların bildikleri örfü de emretmesini emir buyurmaktadır.

3- Hukuki Kitabeler

Hukuk kaynağı olarak yasal kitabeler kanun oluşturma aşamalarından bağımsız değildir. Çünkü hukuk başlangıçta, sadece örfi gelenekler aşamasında yaygın olan örflerin yazılımından ibaretti. Yasal kural, örfi gelenekler aşamasında dinden ayrılıp bağımsız yapı özelliğini kazandığında özellikleri tamamlanmıştır.11

Yazının bulunuşunun insan yaşamında önemli bir olay olması, onu tarih öncesi dönemden tarihi dönemlere kadar taşımasına karşın, toplumda yazının icadından öncesi hüküm süren sosyal ve ekonomik şartlar, yazı icat edildikten sonra devam eden şartların aynısıdır. Yasal kuralın yapısını ya da özelliklerini değiştiren yeni bir durum ortaya çıkmamıştır.

Eski toplumlar kanunlarını birkaç nedenden dolayı yazma gereği duymuşlardır. Bu nedenlerden en önemlileri şunlardır:

a- Yazının Ortaya Çıkması

Bilim adamlarına göre yazının ortaya çıkış zamanı ve çıkış şekli tartışma ve kuşku konusudur. Bazıları süsleme kaplarının üzerine konulan sembollerden ortaya çıktığını12, bu

kapların üretiminde çamur kullanılmasının, üzerlerine konulan sembolleri çizme imkânı verdiğini, böylece çamur tablalar üzerine yazı yazılmaya başlandığını belirtir.

8 Bkz. ET-TİRMÂNÎNİ, s.62. 9

DEORANT, Ol, Kıssatu’l-Hadâra, Ter: Muhammed Bedran, Daru’n-Nehda, Kahire, 1961, 1. Cilt, 3. baskı, s.75.

10 A’raf 7/199.

11 Bkz. EBÛ TÂLİB, s.102. 12

(20)

Bulunan tarihi eserler, beş bin yıl önce ilk kez Mezopotamya’da Sümerlerin çamur üzerinde yazıyı kullandıklarını göstermektedir. Kentin tapınağı ekonomik ve sanayi aktivite merkeziidi. Papazlar, şehir şehir dolaşan kafilelerle bu merkezde ticaret yaparlardı. Ürünlerin ne kadar olduklarını bilmek için işaret ve çizgiler icat edilme, süs eşyalarının üzerine belirgin semboller koyma gereksinimi doğdu. Hesapların tutulması, ücretlerin dağıtılması ve ürünlerin birbirinden ayrılması için ilk kullanılan yazılı sembollerin sayı ve resimler olduğu varsaymak mümkündür. Böylece yazı tapınakta başlamış, daha sonra bilgi gelişmeye devam etmiş ve din adamı, öğretmen, doktor ve kâhin ortaya çıkmış, dolayısıyla tapınak bilgi merkezi ve insanlık kültürünün deposu haline gelmiştir.

b- Halk Sınıfı ile Yönetici Sınıf Arasındaki Mücadele

Hâkim tabaka örfi kuralların bilgisini ve bunların yorum yöntemlerini kullanıyordu. Örflerin gizli ve halk tarafından bilinmeyen bir muamma oluşunu, otoritelerini korumak için araç edinmişlerdi. Örflerin yorumlanması ve uygulanmasında özel çıkarları etkiliidi. Hukuku bilmek, din adamlarının kullandığı bir durum iken, daha sonra kraldan dünyevi otoritesini elde eden az sayıda kişilerin kullandığı bir otorite haline gelmiştir. Aristo bunlara “oligarşi”13 adını vermiştir. Kentte kral ile ileri gelenler arasında mücadele

başlayınca kral halka daha yakın olmak istemiş, asker olmalarına izin vermiş, böylece bir grup zengin, asker ve papaz orduya girmiş oldu. Halk, değerini hissetmeye başladı. Özgürlüğü ve yasal eşitliği için mücadele etmeye başladı. En önemli istekleri örflerin yazılmasıydı. Halk tabakasının mücadelesi sonucu krallar, din adamlarının otoritesini azalttıktan ve onlara dini otoriteyi tevdi ettikten sonra örflerin ve yasal uygulamaların yazımını üstlendi. Böylece halk tabakasının mücadelesi, Atina, Roma ve diğer eski kentlerin hukukunun yazılmasında temel etken olmuştur. Doğu’da ise halk tabakaları ile krallar arasında bir mücadele olmamıştır. Çünkü krallar kendileri örfleri ve yasal uygulamaları yazmayı üstlenmişlerdir. Bu yüzden doğu kanunları tanrıların iradesindendir ve dini özellik taşır.14

13 Oligarchie, azınlık anlamına gelen oligai kelimesi ile idare, yönetim anlamına gelen arke (azınlık yönetimi)

kelimesinden oluşmuştur.

14

(21)

c- Yargıçların Çoğalması

Nüfus arttıkça insanların yerleşim bölgeleri de genişlemiş, yargıyı bir kişinin eline bırakma imkânı ortadan kalmış, insanların arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için birçok yargıca ihtiyaç duyulmaya başlanmış, bu durumda da yargıçların uygulayabileceği belirli yasal kuralların olması gereği ortaya çıkmıştır. Bunun en kolay yolu da gruplar halinde bu kanunları yazmak olmuştur.15

d- Hukuka Saygı ve Onun Kaybolması ve Hukukun Korunması

Yasal kuralların gruplar halinde yazılması hukuka saygıyı ortaya koyar. Çünkü bu kurallar istisnasız bütün insanlar için uygulanır. Öte yandan yasal kuralların yazımı, bu kuralları kaybolmaktan korur ve unutulmasını zor bir hale getirir. Çünkü insan hafızasının da bir sınırı vardır, ezber ve aktarma gücü sonsuz değildir.

e- Hukukun Aleniliği

Toplumlar insanlar arasında yaymak, belirli bir grubun bu kuralları özel çıkarlarına hizmet edecek şekilde yorumlamasını ve kullanmasını önlemek amacıyla yasal kuralların yazımına yönelir.16

C -Mezopotamya Yazıtları

Hukuki yazıtlar17 Eski Iraklıların yaşamında önemli bir rol üstlenmiştir. Aynı

zamanda bu yazıtlar hukuki ve fikri alanda onların ne kadar ilerlediklerini gösterir. Çünkü uygarlıkta yasanın ve sosyal sistemlerin ortaya çıkması idarenin en güvenilir ölçütlerinden birisi sayılır. Öte yandan bu uygarlığın, kültürel gelişim ve yapısal ilerleme açısından ne denli ilerlediğini gösterir.

Krimer’in de işaret ettiği gibi tarih Sümerlilerle başlıyordu. Yasal yazıtlar ise Babiller ile başlar. Tarih, Eski Irak krallarının yasanın yazılımı ile ortaya çıkan yasal kültür üzerindeki katkılarını unutmaz. Krallar, politik, ekonomik ve sosyal gelişmelerin gerektirdiği farklı hukuki problemlerin çözümünü hedefleyen yasalar çıkartıyorlardı. Yasa

15 Bkz. EBÛ TÂLİB, s.103. 16

Bkz. EZ-ZEHEBİ, s.87.

17

Bu yazıtlara genellikle yasa ya da kanun adı verilir. Örneğin Urnamnu yasası ya da kanunu denir. Gerçekte bu yazıtların modern hukuk ölçütlerine göre yasa ya da kanun olarak kabul edilmesi zordur. Çünkü Hammurabi yasası dışındaki yasalar ortaya çıktığı dönemde yaygın olarak yasaları içermemektedir. Bu yüzden bu yasa ve kanunlara yasal yazıtlar adını veriyoruz.

(22)

çıkartma yetkisi sadece krallarda bulunuyordu. Emirleri yasaydı. Ancak bu yetki, dini ve örfi kurallara bağlıydı. Adaletin emrettiği şeye bağlı kalmak durumundaydılar. Kral adaleti uygulamadığı takdirde tebaası ona isyan eder, memleketi yok olur, başına birçok bela ve musibet gelir, şeklinde hikmetli bir söz vardı.18

Bu yüzden bu hukuki yazıtların birçoğunda kralların adalete bağlı kaldıklarını görürüz. Örneğin Kral Hammurabi’nin yasasının önsözü ve sonuç bölümünde, gerek ekonomik gerekse sosyal alanda adaletli davrandığına dair açık işaretler bulunmaktadır. Bu yüzden bazı mütehassıslar, Mezopotamya’daki yasaların kralın adaletini ortaya koymayı hedefleyen kararlardan ibaret olmadığı görüşünü taşımaktadırlar. Adaletin yayılması ve uygulanması bu yasaların birçoğunda yer bulan kavramlardır. Burada şunu belirtmek gerekir ki, yasalardan söz etme, adaleti gerçekleştirme araçlarından bir araçtır. Bu araç, dinleyiciye genellikle Hammurabi’nin yasasını anımsatır. Ancak bu yasa, Eski Irak toplumunun bildiği en eski yasa değildir. Bize ulaşan ondan daha eski yasalar da bulunmaktadır. Hammurabi yasası her ne kadar birçok yasal kural içerse de daha önceki aşamaların üzerine inşa edilmiş yasal gelişim aşamalarından ileri bir aşamayı temsil eder.19

Ancak Hammurabi yasası, her ne kadar Mezopotamya’dan bize ulaşan en eski hukuki eser değilse de daha önce Ur Nammu, Lipt Iştar ve Esnunne yasaları gibi yasalar gelmiş olsa da, gerçekte sadece Eski Irak’taki değil, aynı zamanda Eski Dünya hukuk tarihinde de ideal bir örnek kabul edilir.

Aşağıda Mezopotamya krallarının, bulunuş tarihlerine göre değil, çıkarılış tarihlerine göre en önemli yasaları vereceğiz:

1- Urkagina Yasası

Urkagina Lagash ailesinin 8. Kralıdır. İdareye yaklaşık M.Ö. 2355 yılında geçmiştir. En büyük sosyal ıslahatçılardan kabul edilir. Antik belgelerden birisi onu tanrılardan korkan ve birçok haksızlığa uğrayan vatandaşların özgürlüğünü geri veren salih bir idareci olarak nitelendirmiştir. Kral Urkagina’nın ıslahatları, şu ana kadar bilinen en eski sosyal ve ekonomik ıslahatlardandır. Bu, sadece Mezopotamya için değil, bütün Eski dünyayı kapsayan bir durumdur.20

Urkagina’nın ıslahatları 1878 yılında Lagash kenti

18 Bkz. MESKÛNÎ, s.93. 19 Bkz. EL-HAFIZ, s.41. 20

(23)

harabelerinde dört farklı nüsha halinde bulunmuştur. Bunları ilk kez Fransız bilim adamı François Toro – Dancan çoğaltmış ve tercüme etmiştir.21

Kimileri bu ıslahatların yasa olacak düzeyde olmadığı görüşündedir. Çünkü o dönemden günümüze ulaşan hiçbir yazılı yasa bulanmamaktadır. Urkagina’nın ıslahatlarının topluma özgürlük ve sosyal adalet sağlamasına karşın, ne yazık ki şu ana kadar bu yasalardan herhangi bir nüsha elimize ulaşmamıştır. Kral Urkagina’nın ıslahatlarıyla ilgili bir belge bulunduğu takdirde Eski Iraklıların bu alanda diğer toplumlardan iki bin yıl daha önce gelişmiş oldukları ortaya çıkacaktır.22

Âmir Süleyman’ın, Mezopotamya’da bulunan ve günümüz yasaları gibi hazır halde olmasa da, keşfedilen dört nüshada belirtildiği üzere Kral Urkagina’nın tanrıların isteği üzerine bu ıslahatlarla hukuki çalışmaları yürütmeye çalıştığı, adaleti yaymaya, haksızlığı önlemeye, özgürlükleri artırmaya yönelik çalışmalar olduğu düşüncesine katılmak mümkündür. Bu dört nüshayı yasal kararlar olarak adlandırmamız mümkündür. Hatta daha sonra çıkan yasalar ve genelgeler şekil ve yöntem bakımından bu ıslahatların geliştirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır.23

Kral Urkagina’nın yaptığı uygulamaları iki bölümde inceleyebiliriz: a- Ekonomik Yapıya Sahip İstisnai Fevri Uygulamalar

Bu uygulamalardan maksat o dönemdeki ekonomik duruma acil çözüm bulmaktır. Bu uygulamalar ağır vergi yükünü hafifletmeye yönelik çalışmalardır. Hatta onun borç, vergi ya da para cezasından dolayı tutuklu bulunanları bile serbest bıraktığı ifade edilmektedir. Güçsüzün kullanılmasını engellemiş, zenginlerin emri altında çalışanların rızaları ya da uygun ücretlerini ödemeleri dışında evlerine ve hayvanlarına el koymalarını yasaklamıştır. Böylece zenginin evi fakirin evinin yanında olduğu belirtilmektedir.

b- Yasal Yapıya Sahip Uygulamalar

Bu uygulamalar gerekli birtakım yasal kuralları kapsar. Bunlar yaygın olan örflerden bazıları da olabilir. Yargıcın bunları kabul etmesi ile zorunlu yasalar haline gelmiştir. Bu

21 RAŞÎD, Fevzi, Eş-Şerâi’ el-Irâkıyye el-Kadîme, Daru’l Nehda, Kahire, 1982, s.14. 22

Bkz. EZ-ZEHEBİ, s. 9.

23 Âmir Süleyman adı geçen eserinin 142. sayfasında, daha önceki dönemlerde Kral Urkagina’nın

ıslahatlarına benzer ıslahatlar olduğunu düşünmek için birden çok sebebin bulunduğuna işaret etmektedir. Bir grup Sovyet bilim adamının yaptığı yeni incelemelerde M.Ö. 3 bininci yılın başlarında Sümer Kent Devlet sistemi bulunduğu kesinlik kazanmıştır. Süleyman Âmir ayrıca şöyle der: Kral Urgakina’dan önceki dönemlere ait yasal metinler elde edememe nedeni, krallığa ait ıslahat ve genelgelerin şifahi olarak çıkarılmış olmasındandır. Umulur ki Irak kentlerinde ileriki zamanlarda yapılacak kazılar bize Kral Urgakina ıslahatlarından daha eski yasal metinleri ortaya koyacak ya da o dönemde bulunan yasal düzenlemeler hakkında bilgi verecektir.

(24)

kurallar hırsıza ve birden çok erkekle evlenen kadına verilecek cezaları içermektedir. Kral Urkagina’nın ıslahatlarında: “Daha önce kadın iki kişi ile evlenirdi. Bugün böyle bir şeyi yaptığı takdirde taşlanır.”24 şeklinde ifade geçmektedir.

Kral Urkagina, ıstılahlarını Lagash kendi tanrısı Ninigrsu’nun önünde verdiği: “Yetim ve dulların güçlülerin eline düşen birer kurban olmasına izin verilmeyecektir.” Sözüyle bitirmektedir. Ancak çok geçmeden Kral Urkagina da ıslahatları da gitmiş, idaresi on yıl bile sürmemiştir. Daha sonra idare “Oma” kenti hâkimi Lokal Zakiri’nin eline geçmiştir.

2- Ur Nammu Yasası

Ur Nammu yasası şu ana kadar bulunmuş en eski yasa kabul edilir. Bu sadece Irak için değil, bütün dünya tarihi için geçerlidir. Bu yasa Hammurabi yasasından üç yüz sene önce gelmektedir. Yasa önsözünde belirtildiği üzere M.Ö. 2050 yılında 3. Ur sülalesi döneminde idareye gelen Kral Ur Nammu’ya dayandırılmaktadır. Bu Sümer Kralı hasmı Utuhigal’a galip gelince yeniden Sümer sülalesini kurdu.

Ur Nammu yasası yasa tarihi araştırmasına göre özel bir öneme sahiptir. Bu önem, şu ana kadar bulunmuş en eski yasa olmasından ziyade, değişik Sümer yasalarını temsil ettiği içindir.25

Bu yasa bir önsöz ve 31 maddeden oluşan birkaç konuyu içerir. Bunlardan bir bölümü kaybolmuştur. Kalanlar hiçbir hukuki düşünce vermez. Diğer bölümlerini ise bilim adamları orijinal yasa metinlerinden okuyup tercüme edebilmişlerdir.26

Yasada geçenler ise

şu şekilde belirtilebilir:

Önsöz otoritenin ilahi görevlendirilmesinden söz edilmektedir. Ur Nammu “Dünya yaratıldığında Sümer ülkesinin, İlhan’ın gözü Ur kentinin, “Ân” ve Anlil27, ay tanrısı

Nenar’ın kaderleri belirlendiğinde, Ur kentine kral olarak seçildi, sonra bu kral Ur Nammu olduğundan dolayı Sümer ülkesine ve temsilcisi olarak da Ur kentine idareci oldu.” demektedir.

24

Burada “ama-ar-gi” (özgürlük) kelimesi şu an bütün dünya toplumlarının bir dileğidir. Bu, insanlık tarihinde ilk kez Kral Urkagina’nın belgesinde ortaya çıkmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. RAŞÎD, Fevzi, s. 14; SÜLEYMAN, s.147.

25 Bkz. HİCAZİ, a.g.e., s. 41. 26

Bunlardan birisi de Samuel Nuh Krimer bilgini ve çivi Araştırmacısı “Fankel Şatayin”dir ve Fevzi Raşîd’in eserinde onlardan söz edilmiştir, s.25.

27 Ân ve Anlil Sümerlerde iki temel tanrıdır. Anlil havayı ve fırtınaları temsil eder. Ân ise gökyüzü tanrısıdır.

Tapınma merkezi el-Varka’da idi. EL-EMÎN, Mahmud, Kavânin Hammurabi, El-Huriye Yayınevi, Bağdat, 1978, 1987, s. 96.

(25)

Her ne kadar yasanın çıkarılış amacı karmaşık bir şekilde ifade edilse de, bu yasanın çıkarılış amacının ülkede adaleti garantilemek ve tebaanın durumunu düzeltmek için olduğuna dair kuşku yoktur. Bu yasadan söz eden az sayıda metinler gözden geçirildiğinde, bu yasaların değişik yasal meseleleri ele aldığını görürüz. Bunlardan bazıları evlilik, boşanma, şahitlerin şahitlik etmeleri, arazilerin ekilmesi ile ilgilidir. Bazısı da fiziksel saldırılarla ilgilidir. Ur Nammu’nun 15. maddesinde şöyle bir ifade geçer: “Bir kimse, bir aletle birisinin ayağını keserse, 10 şekel gümüş para cezası öder”.28

3- Lipt Iştar Yasası

Kral Lipt Iştar, Isin ailesi krallarından beşincisidir. M.Ö. 1885–1875 yılları arasında idareye gelmiş kendi adıyla bilinen bir grup Sümer yasalarını çıkartmıştır.29

Bu yasanın Hammurabi yasasından 150 yıl kadar önce çıkartıldığı sanılmaktadır. Bu yasa Arap yarımadasından ve Sümerlerle hiçbir ilgisi olmasa da Sümer diliyle dört çamur levha üzerine yazılmıştır. Bu da Sümer dilinin ülkede hâlâ resmi dil olarak kullanılmakta olduğunu gösterir.

Bu yasa, önsöz, sonuç ve sayısı 40’ı geçen hukuki maddeden oluşur. Önsöz Kral Lipt Iştar’ın Sümer ve Akadların için iyiliği gerçekleştirme girişi ile başlar. Kral Lipt Iştar Yasası’nın maddeleri aşağıdaki konuları ele alır: Mülk ve köle edinme, vergi ödeme30,

miras, evlilik ve öküz kiralama.

Sonuç bölümünde ise Kral Lipt Iştar ülkede adaleti gözettiğine, halkı için iyiliği getirdiğine, yasaya saygı duyana bereket ineceğine ve uymayanlara da lanet olacağına dair sözünü yinelemektedir.31

28

Bu maddeyi Hammurabi’nin kısası ele alan 126. ve 214. maddeleri ile karşılaştırın. Bu madde suçu benzer bir yöntemle cezalandırmaktadır. Oysa adı geçen madde Hammurabi yasasından daha gelişmiş görünmektedir. Çünkü fiziksel cezalar yerine para cezasını öngörmektedir.

29 Bu yasa ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. BAKIR, Taha, Lipt Iştar Yasası, Esnunne Krallığı Yasası, Bağdat,

Kültür ve Enformasyon Bakanlığı, Bağdat, 1987, s. 7 ve sonrası.

30 Kral Lipt Iştar Yasası’nın 18. maddesinde: “Mülk sahibi bulunmaz ve ve emlak vergisini ödemez, başka

birisi de üç yıl süreyle onun emlak vergisini öderse söz konusu mülk, gerçek sahibinden alınır, vergisini veren şahsa verilir, ilk sahibi yeni sahibi aleyhine dava açamaz.” denilmektedir.

31

Hammurabi Yasası ile Kral Lipt Iştar’ın yasasını karşılaştırın ve aralarındaki benzerliğe dikkat edin. Her ikisi de önsöz ve sonuç bölümünden oluşmaktadır. Her iki yasanın önsözünde de iki kral Hammurabi ve Lipt Iştar’ın ilahi görevlendirme gereği otoriteyi ellerine aldıklarını belirtmektedirler. Her iki yasanın sonuç bölümünde her iki kral da yasalara uyanlara uzun bir yaşam dilemekte, uymayanlara ise tanrıların lanetini okumaktadırlar. Ayrıntılı bilgi için bkz. BAKIR, a.g.e., s. 31 ve sonrası.

(26)

4- Esnunne Yasası

Bu yasa Esnunne Krallığı, krallarından Balalama adındaki Krala aittir. Bu yasanın keşfedilme bilgisini Arkeolog Tâhâ Bakır 1945 yılında ilan etmiş, Hititolog Albreht Goetze de bu yasanın nüshasını çıkartmış, Tâhâ Bakır Arapça’ya tercüme etmiştir.32

Üstad Goetze, birinci tercümesini gözden geçirmiş, üzerinde bazı değişiklikler yapmış, 1956 yılında yeniden yayınlamıştır. Birkaç yıl önce çıkarılan kitapta düzeltmeler eklemiştir. Yasanın tarihine gelince, bu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Hammurabi Yasası’ndan yarım asır ya da daha fazla eskidir.

Bu yasa, Babil dili ile yazılmış olup, bu da Babil dilinin Sümer dilinden daha çok kullanıldığını ortaya koymaktadır.33

Bu yasanın Ur Nammu Yasası, Lipt Iştar Yasası gibi bazı metinlerinin Sümer Yasası’nda benzerinin olmadığı, Hammurabi Yasası’nın bu metinlerden bazılarını aynen aldığı görülür. Bu da bazı bilim adamlarını: “Esnunne Yasası, Sümer Yasaları ile Ceziriyye özellikle de Babiliye yasaları arasında kaynaştırma aracı mesabesindedir”, demeye itmiştir.34

Bu yasa, Sümer diliyle yazılmış kısa bir önsöz içerir. Bu önsöz kısadır ve kayda değer bir şey aktarılmadığı için diğer yasaların önsözlerinden farklıdır. İçerdiği maddelerin birçoğu, diğer yasalar ve Mezopotamya yasaları gibi ceza hükümleridir. Yasa aynı zamanda bazı malların fiyatlarını belirleme, kira, borç, emanet, evlilik, boşanma, evlat edinme, başkalarının malına saldırı, hayvan ve eşyaların verdiği zararları ele almaktadır.

5- Hammurabi Yasası

Hammurabi Yasası, Eski Dünya’da günümüze kadar keşfedilmiş en değerli hukuksal belge kabul edilir. Bununla birlikte Hammurabi Yasası, Mezopotamya uygarlığından bize ulaşan en eski eser değildir. Ondan daha eski Ur Nammu, Lipt Iştar ve Esnunne yasaları bulunmaktadır. Ancak Hammurabi Yasası, sadece Mezopotamya yasalarında değil, eski dünyanın hukuk tarihinde de süper bir örnek oluşturur. Bunun nedeni, dünyada sahip olduğu ünün yanı sıra içinde geçen ayrıntılı hükümlerin çokluğu ve bazı metinlerinin hemen hemen hiçbir şey olmamış gibi elde edilmesidir.

32 Bkz. BAKIR, s.31. 33 Bkz. RAŞÎD, s.83. 34

(27)

Hammurabi Yasası’nın şöhreti, Mezopotamya’ya komşu ülke halklarına derin etkisinden ve bu etkinin yüz yıllarca devam etmesinden kaynaklanmaktadır.35

Çünkü Aylamiler (Samiler) bu yasalardan etkilenmiş ve Hammurabi öldükten sonra yaklaşık bin yıl bu yasaları uygulamaya devam etmişlerdir. Hammurabi Yasası’nı ilk tercüme eden Fransız bilim adamı Shil: “Bu yasa gerçekten de en önemli keşiflerden birisidir.” İfadesini kullanır. Hatta bazı uzmanların onu Musa Yasası ile karşılaştırdıklarını, bazıları, Hammurabi Yasası ile Hammurabi yasasından yaklaşık 500 yıl sonra gelen Tevrat ve Eski Ahit arasında açık benzerlikler olduğunu36

belirtir.

Roma Yasası ile Fransız Yasası ve Eski Mısır Yasası arasında bağ kuran bazı tarihi araştırmalar elde edilmiştir. Bunlardan Eski Mısır Yasası, Hammurabi yasasından etkilenmiştir.37 Bazı bilim adamları da İslam öncesi Araplar arasında yaygın olan yasal

kurallar Hammurabi yasası ve genel olarak eski Doğu yasaları arasındaki bağın kesik olmadığı görüşündedir.38 Bazıları ise daha ileri gitmiş ve Mezopotamya uygarlığının uzak

uygarlıklara büyük ölçüde etki ettiğini, hatta İslam uygarlığına da büyük ölçüde etki ettiğini dile getirmiştir. Bazı mütehassıslar bu yasayı Napolyon yasaları ile kıyaslama yoluna gitmiş39

, Hammurabi’nin yasa hükümlerini koyma yöntemi yasa hükümlerini koyan Napolyon’dan daha az önemli değildir, görüşünü savunmuşlardır. Çünkü her ikisi de çıkarttığı yasal çalışmayı uygulama konusunda doğrudan girişimlerde bulunmuşlardır. Son olarak Corc Ro, Hammurabi Yasasını: “Eski dünya uygarlığında ölümsüz yasal ve insani bir eser olarak kabul edilir. O dönem yasalarının en bütünü olarak kalacaktır.” şeklinde nitelendirmiştir.

Hammurabi yasasını çıkarmasına yardımcı olacak bazı çalışmalarda bulunmuştur. Bunlar şöyle özetlenebilir:

35

Hammurabi “Ailenin büyük efendisi” anlamı taşır. İki kelimeden oluşur. İlki, sıcaklığı gösteren ve güneş tanrısı olan “Hamu”, diğeri ise büyük ve azametli anlamına gelen “Rabi” kelimesinden oluşur. Araştırmacılar, Hammurabi Yasasının çıkış tarihi ile ilgili görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Tercih edilen görüşe göre Hammurabi döneminin (M.Ö. 1782–1750) son yıllarında çıkmış, Fransız araştırma grubu tarafından 1901 yılında Susa kentinde bulunmuş, Fransız bilgini “Shil” tarafından Akad dilinden Fransızcaya tercüme edilmiş, daha sonra İngilizce ve Arapça gibi dillere de çevrilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. EL-ABÛDÎ, Abbas, Hammurabi Yasası, Musul Üniversitesi Bsk, Musul 1990, s. 18 ve sonrası.

36 EL-ESVED, Hikmet Beşir, Hammurabi ve’t Tevrat, Sümer Dergisi, Yıl 1984, 1. ve 2. Bölüm, 43. Cilt, s.

291.

37

Bkz.EBÛ TÂLİB, s.109; MEMDUH, Ömer, Usûlu Tarîhi’l-Kânun, Daru’l Nahda Yayınevi, Kahire, 1976, s.96.

38 EL-NÂCÎ, Salahaddin, Ta’ligâtun Ala Kavânini’l-Irâki’l-Kadîm, Sümer Dergisi, 5.Cilt, 1.Sayı, 1948, s.48. 39

(28)

— Ülke bütünlüğünün gerçekleştirilmesi: Babil’de yaygın olan sistem birkaç küçük devletin bulunması üzerine kurulu idi. Her kral ya da emir, bir kentin idaresini yürütürdü. Bu devletçikler arasındaki ilişkiler kötü idi. Hammurabi bu durumu ortadan kaldırdı ve bu devletçikleri tek devlet haline getirerek Babil Devleti yaptı.

— Din Birliğinin Sağlanması: Devletçiklerin o dönemdeki sayıları bini geçen tanrıları yerine, sadece tanrı Marduk’a kullukla sınırlı hale getirdi.

— Dil Birliği: Akad dili resmi dil haline geldi. Sümer dili ise yarı ölü bir hale geldi. — Siyasi birliği sağladıktan sonra yasasını çıkarak hukuk birliğini gerçekleştirdi. Hammurabi Yasası 282 madde içerir. Tercih edilen görüşe göre bu maddeler 300’ü geçmekteydi.40

Çünkü dikili taş halindeki eserin bir bölümünde hasar oluşmuş, böylece silinen maddelerin okunması imkânsız hale gelmiştir. Zira Hammurabi’nin dikili taş eseri Babil’i ellerinde bulundurdukları dönemde, Aylamiler tarafından Suse kentine getirilmiştir. Onlar, yaklaşık 33 maddeyi taş üzerinden silmişler, Hammurabi yasasının sonunda bulunan ve bu yasaları imha etmeye kalkışan herkese yapılan lanete maruz kalmamak için toptan imha yoluna gitmemişlerdir. Uzmanlar bazı yöntemler kullanarak Hammurabi yasasının silinen ya da dökülen maddelerini öğrenmeye çalışmışlardır.

a) Diğer bazı dikili taşlara dayanmışlardır. Yeni keşfedilen eserlere göre Hammurabi birden çok nüsha çıkartmıştır. Şu anda Allofher müzesinde bulunan nüsha tek nüsha değildir. Toros Dağlarında Diyarbakır yakınlarında başka nüshalar bulunduğu gibi M.Ö. 7. yüzyılda krallık yapan Asur Banibal kitaplığında da nüshaları bulunmuştur.41

b) Bireyler arasında cereyan eden günlük işlemleri içeren çivi yazılarına dayanmışlardır. Öğrenim amacıyla yazılan okul metinlerinden istifade etmişlerdir. Çünkü bu metinler birçok yasa maddeleri ve yaygın örfleri içermektedir. Öte yandan yazıt, işlemeler ve yasal kararlardan istifade etmişlerdir. Bazılarına göre42

Hammurabi yasası, topluma uygun görülmesi üzerine yasa maddeleri sıfatıyla hazırlanmış yasal kararlardan ibarettir.

Hammurabi Yasası 3 Ana Bölümden Oluşur:

1. Önsöz: Burada Hammurabi, yasasını çıkarmasının nedenlerini sıralamaktadır. Şiir üslubuyla ve dini bir yapıda yazılmıştır. “Yüce Allah’ın adıyla” ifadesiyle başlar ki bu

40 Bkz. RAŞÎD, s.107.

41 Bkz. EZ-ZEHEBİ, s.110; EL-HAFIZ, a.g.e., s.103. 42

(29)

İslam dininde olan besmeleye benzemektedir. Bu zaman ve tasvir farkıyla bir kıyastır.

Hammurabi, Hz. İbrahim’in davet ettiği tevhit inancından etkilenmiş görünmektedir. Tarihçiler onun 1. Babil ailesiyle aynı dönemde yaşadığına işaret etmişlerdir.43

2. Metinler: Hammurabi Yasasında, modern yasalarda bilinen maddeleri numaralandırma yöntemi bulunmamaktadır. Çünkü maddeler, yeni bir maddenin başladığını ortaya koymak için şart edatı (… ise) ile başlamakta, sonra hüküm gelmektedir. Eski hukuk düşüncesinde, günümüzde olduğu gibi maddelerin konulara göre mantıksal sıralanması yöntemi de bulunmamaktadır. Hammurabi yasasında geçen yasal kuralları öğrenebilmek için bilim adamları birçok bölümlendirme önermiştir. Bunlardan bazıları:

a- Driver ve Milles’in Tasnifi.44

1- Yargı ve iftira ile ilgili suçlar (M 1–5). 2- Krallığa karşı işlenen suçlar (M 6–25).

3- Ev ve arazileri düzenleyen hükümler (M 26–65).

4- Ticari faaliyetleri ve barların idaresini düzenleyen hükümler (M 88–126). 5- Evlilik ve aile mallarını düzenleyen hükümler (M 127–194).

6- Kişilere karşı işlenen suçlar (M 195–214).

7- Cerrah ve yapı ustası gibi meslek sahiplerini düzenleyen hükümler (M 215–240). 8- Tarım ve sulamayı düzenleyen hükümler (M 241–273).

9- Çalışma ücretlerini ve kira bedellerini belirleyen hükümler (M 274–277). 10- Köle ticaretini belirleyen hükümler (M 278–282).

b- Âmir Süleyman’ın Tasnifi45, Âmir Süleyman, Hammurabi’nin yasasını özetlemeye

çalışarak 5 ana bölümde toplamıştır. Bunlar:

Birinci Bölüm: Davalaşma (1–5 Arası Maddeler)

İkinci Bölüm: Mallar (6–126 Arası Maddeler)

Üçüncü Bölüm: Kişiler (127–214 Arası Maddeler)

Dördüncü Bölüm: Mal ve işçi ücretleri (215–240 Arası Maddeler) Beşinci Bölüm: Köle ticareti (278–282 Arası Maddeler)

43 HADDAD, Corc, Tarihu Şarki’l Edna ve Hadaratuhu, Daru’l-Hamid, Şam, 1959, Cilt 1, s.128. 44 Bkz. EZ-ZEHEBİ, s.43

45

(30)

Bu maddelerin bu şekilde sınıflandırılmasının hukuk bakımından çok da titiz olmadığını düşünüyoruz. Çünkü Hammurabi Yasası, hukuk tarihi incelemesi içine girer. Günümüzde araştırmacılar, hukuku iki ana bölüme ayırırlar. Bunlar:

Kamu Hukuku: Eski sistemlerde sosyal, ağır ceza, idari ve anayasal sistemlerin incelemesini ele alır.

Özel Hukuk: Evlilik, mülkiyet, sözleşmeler ve ekonomik yasaları ele alır. Biz Hammurabi ile ilgili bu araştırmamızda hukuki titizliğe daha yakın olduğundan dolayı bu ikili taksime yer vereceğiz.

3- Sonuç: Hammurabi hukuk maddelerini bir sonuçla bitirmiştir. Bu sonuçta yasalarının uygulanmasını ve yargıçların, kralların ve bireylerin bu yasalara uymasını istemiş, bu yasalara saygısız davrananlara ya da kendinden bir şeyler ekleyerek onun bir bölümünü ortadan kaldıranlara lanetler okumuştur. Ol Deorant: “Tarihte hiçbir yasada, Hammurabi’nin yasasının sonucunda kullandığı ifadeler gibi nazik ve güzel ifade bulmak mümkün değildir.” demektedir.46

Hammurabi’nin Yasası aşağıda olduğu gibi üçlü bir ayrımla incelenecektir: 1- Hammurabi Yasası’nın Aslı Ve Hukuki Yapısı

2- Hammurabi Yasasının Kamu Hukuku Düzenlemeleri 3- Hammurabi Yasası’nda Özel Hukuk Düzenlemeleri

Hammurabi Yasası’nın genel özelliklerini ve bu yasaya yöneltilen eleştirileri ortaya koyan bir de sonuç.

a- Hammurabi Yasası’nın Aslı ve Hukuki Yapısı

Mütehassıslar, Hammurabi Yasası’nın aslı konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bazısı47

ilahi bir temele dayandığı, bu yasanın hükümlerini tanrıların yazdığı görüşünü öne sürerken, bu konuda üzerinde Güneş tanrısını temsil eden ve huşu ve saygılı bir şekilde onu dinleyen Hammurabi’ye hükümlerini bildirir şekilde görülen açık bir oyma bulunan Hammurabi taşına dayanmaktadırlar. Birçok hukukçu gibi biz de bu yasanın ilahi olmadığını ve bu yasayı Hammurabi’nin kendisinin hazırladığını düşünüyoruz.48 Bunu

ispat etmek için de aşağıdaki delilleri sunuyoruz:

46

Bkz. EL-ABBUDİ, s.25.

47 Bkz. EBÛ TÂLİB, s. 102.

48 ES-SAKA, Mahmud, Tarihu’n-Nuzumi’l-Kanuniyye ve’l-İctimaiyye, Daru’l-Acamiyyin, Kahire 1972, s.

(31)

— Hammurabi’nin görünümü, tanrılara tapan bir kralın alışılagelmiş görüntüsüdür. Mezopotamya krallarında görülen şey de budur. Bu durum, insanlar arasında adaleti tesis etmek için dini bir motiftir. Yoksa bir şey dikte ettirme ile ilgili değildir. Sadece kutsama ile alakalı bir durumdur. Bu yüzden Tanrı Marduh Hammurabi’nin taptığı Babil tanrısının resmini yaptırmamış, güneş tanrısının resmini yaptırmıştır. Öte yandan Hammurabi, yasayı ondan alırken kendi resmini de yaptırmamıştır. Sadece ölçü aletlerini teslim almıştır. Buradan da Hammurabi Yasası’nın Güneş Tanrısı’ndan gelen değil, kendi çıkardığı bir yasa olduğu anlaşılmaktadır.

— Hammurabi Yasası’nın sonunda bu yasayı çıkaranın sadece kendisi olduğunu ve kendisinden başka kimsenin olmadığını belirtmiştir. Sonuç bölümü: “Çıkarttım”, “Yüce Kralın çıkarttığı adalet hükümleri” ve “Sözlerimi kaydettim” ifadeleri ile başlar.

— Bütün dini yasalar dini özellik taşıyor olmasına karşın, Hammurabi Yasası dini hüküm içermemektedir.

Hukukçular, nasıl Hammurabi Yasası’nın temeli konusunda ihtilafa düştükleri gibi, bu yasanın hukuki yapısı konusunda da ihtilafa düşmüşler ve aşağıdaki düşüncelere yönelmişlerdir:

1- Hammurabi Yasası, teknik anlamda bir hukuk değil, tanrılara dayandırılmış krallık kararlarıdır. Çünkü bu kararlar edebi ve tarihi metinlere benzemekte, hukuki kurallarda bulunan uyma zorunluluğu ve bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Buna ek olarak, Babil Mahkemeleri kararlarında dayandıkları Hammurabi yasasına işaret etmemişlerdir.49

Bu yaklaşım eleştirilmiştir. Çünkü bu yasaların uygulanmasının hem fertlere hem de yargıçlara zorunlu olduğuna dair tarihi belgeler bulunmaktadır. Hammurabi’nin yasasının sonuç bölümünde istediği şey de budur. Bu yasaların bireyler ve yargıçlar tarafından uygulanmasını istemiştir. Mahkemelerin Hammurabi’nin yasa maddelerine işaret etmemelerine gelince, işaret etme yönteminin yeni bir yöntem olduğunu, eski toplumlarda mahkemelerin uyguladığı yöntemlerden farklı olduğunu düşünüyoruz.

2- Hammurabi Yasası, o dönemde bulunan örfi yasal kuralların bir araya gelmiş

şeklidir. Bu görüş de eleştirilmiştir. Çünkü Hammurabi Yasası’nın kaynakları farklıdır ve

sadece örfe dayanmaz. Buna ek olarak, türünde yazılan ilk yasa değildir. Daha önce de benzer yasalar yazılmıştır.

49

Referanslar

Benzer Belgeler

* Nikahta kadının rızası, veli izni ve denklik meselesi * Çok kadınla evlilik. * Evlilikte kadının hak ve yükümlülükleri * Kadının evliliği sona

1. a) Milletvekilleri görev alanları konusunda Başbakan veya Bakanlara soru yöneltebilirler. Adı geçenler sorulara yanıt verebilirler. Yalnızca soruyu yönelten

“İlk Osmanlı Parlamentosu ve Osmanlı Milletlerinin Temsili”, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal Değişim (İlber Ortaylı’nın Makaleleri), Ankara,

BM Genel Kurulu tarafından 1947 yılında alınan 181 sayılı karar, Filistin konusunda alınan ilk karar olurken; BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 252 sayılı karar

^ Fakültenin tatil olmasına rağmen gençlerin tezlerini okumakla meşgulken, birdenbire bir kalb krizinden ölen profesör Sadrettin Celâl, memleketin kendi

Enterobacter-Klebsiella grubu amoksisilin-klavulanik asid (%72), piperasilin (%65), seftazidim (%53) ve sefotaksime (%52) yüksek oranlarda direnç gösterdi¤i halde, imipenem

Ülkemizde de Monsanto ve onun gibi tarım ilacı, tohum ve tarım ürünlerini üreten ve satan çok uluslu şirketlere dur demek için bir araya gelen bizler tarlalarımızı

göre; sanığın ev sahibi tanıkların yanında tartışma sırasında eşi olan katılana hakaret ettiği ve katılanı tekme tokat döverek doktor raporunda belirtildiği şekilde