• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ilişkilerde devlet: Küreselleşme ve ikinci devlet tartışması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası ilişkilerde devlet: Küreselleşme ve ikinci devlet tartışması"

Copied!
153
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE DEVLET:

KÜRESELLEŞME ve İKİNCİ DEVLET TARTIŞMASI

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Prof. Dr. Şaban ÇALIŞ

Hazırlayan Fazlı DOĞAN 074229001004

(2)
(3)
(4)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ ... 5

BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET VE ULUSLARARASI TOPLUM 1.1. DEVLETİN TANIMI ... 10

1.1.2. DEVLETİN UNSURLARI... 11

1.1.2.1. Devletin Egemenlik Unsuru ... 11

1.1.2.2. Devletin Nüfus/Ulus Unsuru ... 13

1.1.2.3. Devletin Ülke/Toprak Unsuru ... 14

1.1.3. ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE DEVLET ... 15

1.2.ULUSLARARASI TOPLUM ... 17

1.2.1. ULUSLARARASI TOPLUMUN TANIMI ... 17

1.2.2. İNGİLİZ OKULU TEORİSİ VE ULUSLARARASI TOPLUM ... 21

1.2.2.1. İngiliz Okulu Teorisinde Dünya Toplumu ... 23

İKİNCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞME TARTIŞMALARI VE DEVLET 2.1. KÜRESELLEŞME’NİN TANIMI ... 26

2.2. KÜRESELLEŞME TARTIŞMALARI VE TÜRLERİ ... 30

2.2.1. MEKÂNSAL (VE ZAMANSAL) BİR SORUN OLARAK KÜRESELLEŞME ... 31

2.2.2. KÜRESELLEŞME VE ULUS-AŞIRILAŞMA ... 33

2.2.3. EKONOMİK KÜRESELLEŞME... 34

2.2.4. POLİTİK KÜRESELLEŞME ... 36

2.2.5. SOSYAL-KÜLTÜREL KÜRESELLEŞME ... 37

2.3. KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ... 39

2.4. KÜRESELLEŞME VE DEVLET ... 42

2.4.1. GÜVENLİK VE KÜRESELLEŞME ... 42

2.4.2. DEVLET VE KÜRESELLEŞME ... 44

2.4.2.1. Küreselleşmenin paradoksu ... 48

2.4.2.2. Küreselleşme ve devlet tartışması ... 49

(5)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKİNCİ DEVLET TARTIŞMASI

3.1. İKİNCİ DEVLET TARTIŞMASININ ANLAMI ... 53

3.2. DEVLETİ ETKİN GÖREN YAKLAŞIMLAR ... 55

3.2.1. REALİZM ... 55 3.2.2. LİBERALİZM (İDEALİZM) ... 58 3.2.2.1. Plüralizm ... 62 3.2.2.2. Neoliberalizm ... 63 3.2.3. KONSTRÜKTİVİZM ... 66 3.2.3.1. Konstrüktivizm ve Devlet ... 69

3.2.4. POSTMODERNİST BİR TEORİ OLARAK FEMİNİZM ... 75

3.2.4.1. Feminizmde Devlet ve Güvenlik ... 79

3.3. ULUSLARARASI YAPI/TOPLUMU ETKİN GÖREN YAKLAŞIMLAR . 84 3.3.1. NEOREALİZM ... 84

3.3.1.1. Neorealizm’de Sistem/Yapı ve Devlet ... 88

3.3.2. (NEO)MARKSİZM... 94

3.3.2.1. Bağımlılık Yaklaşımı ve Devlet ... 98

3.3.2.2. Dünya Sistemi Teorisi ve Devlet ... 101

3.3.4. TARİHSEL SOSYOLOJİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ... 104

3.3.4.1. Tarihsel Sosyoloji ve Devlet ... 107

3.4. BÖLÜM DEĞERLENDİRMESİ ... 112

3.4.1.BİRİNCİ DEVLET TARTIŞMASININ ANLAMI ... 112

3.4.2. İKİNCİ KUŞAK TARİHSEL SOSYOLOJİ VE ‘YAPILANMACI YAKLAŞIM’ .... 114

SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME ... 118

(6)

GİRİŞ

Dünyanın temel sosyo-politik formunun, sürekli tartışılsa da, ‘devlet’ olduğu kabul edilmektedir. Bir dünya siyasi haritasını önümüze alıp baktığımızda dünyanın Türkiye, Almanya, Nijerya, Uganda… gibi isimlerle anılan devletlerce paylaşıldığı ya da parçalandığı görülmektedir. Bu şekilde bölünmenin ise etnik, siyasi ve tarihi (kolonyal/emperyal) temelleri vardır ve bu alanlarda yaşayanlar yine bu devletlerin vatandaşı olarak anılmaktadır. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bu yapılardaki ilişkileri ele alan disiplinlerdir. Siyaset Bilimi yerel düzeydeki güç ilişkileri gibi konularla yerel olarak ilgilenirken, Uluslararası İlişkiler son tahlilde bu devletler arasındaki güç ilişkilerini açıklamaktadır.1 Devlet üzerine yapılan çalışmalar bilinen ilk çağlardan beri devam etmekte ve ayrı bir disiplin oluşturacak boyuta2 da gelmiş durumdadır. Ancak devletin bu kadar uzun zamandır bir araştırma konusu olmasına rağmen ne olduğu ve işlevlerinin boyutu ile ilgili tartışmalar henüz bitmemiştir.3

Devletin modern devlet ya da ulus-devlet olarak tanımlanan formu ise insanlık tarihi bakımından oldukça yenidir. Devletin bu yeni formu genel olarak XV ve XVI. yüzyıllarla birlikte Avrupa’da ortaya çıkmaya başladığı kabul edilmekle birlikte, özel olarak 1648 bu anlamda en önemli tarih olarak karşımıza çıkmaktadır. Westphalia Barışı bu tarihte imzalanmış ve bu tarih, devletlerin egemen eşitliğinin kabul edildiği modern devletin ve devletlerarası sistemin miladı olarak görülür. Bu şekilde, ulus-devletlerin zuhuru bir ilişki türü olarak uluslararası ilişkilerin de ortaya çıkmasına neden olmuş veya ortaya çıktığı kabul edilmektedir.4 1648 tarihi, Uluslararası İlişkiler disiplini için retorik ve ritüel bir öneme de haizdir. Westphalia Barışı ile gelen bu dönüşümde devlet ve ilişki türü olarak uluslararası ilişkilerin ortaya çıktığı, Uluslararası İlişkilerciler tarafından neredeyse bir konsensüsle kabul edilmektedir.5

1

Ben Rosamond, “Politics and Governance Above the Territorial State”, Barrie Axford at al. (ed.),

Politics: An Introduction, Second Edition, London: Routledge, 2002, s.481–488.

2

Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge Kitabevi, 2003, s.289.

3

Carolyn M. Warner, “The Rise of the State System in Africa” , Review of International Studies, Vol. 27, 2001, s.65–89.

4

A. Nuri Yurdusev, “Uluslararası İlişkiler Öncesi”, Atilla Eralp (ed.), Devlet, Sistem ve Kimlik:

Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İstanbul: İletişim Yayıncılık, 1997, s.19; Stephen

D.Krasner, “Rethinking the Sovereign State Model”, Review of International Studies, Vol. 27, 2001, s.17.

5

Benno Teschke, “Debating ‘The Myth of 1648’: State Formation, the Interstate System and the Emergence of Capitalism in Europe-A Rejoinder”, International Politics, Vol. 43, 2006, s.531–533.

(7)

Westpahalia ile ortaya çıktığı kabul edilen uluslararası ilişkileri inceleyen Uluslararası İlişkiler Disiplini ise, I. Dünya Savaşından sonra, bu şekilde yıkıcı savaşların bir daha yaşanmaması için yapılan idealist çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Disiplin içinde yapılan tartışmalar ise disiplinin gelişmesini sağlamıştır. Bu çerçevede kurucu tartışma olarak kabul edilen ‘İdealizm-Realizm tartışması’6 ve Uluslararası İlişkilerin daha bilimsel temellere oturtulmasını sağlayan7 ve yöntem sorununa eğilen ‘Gelenekselcilik-Davranışsalcılık tartışması’8 ve 1980’lerden sonra başlayan ve eleştirel dönemi anlatan ‘Pozitivizm-Postpozitivizm tartışması’9 disiplin içindeki üç büyük tartışma olarak kabul edilmektedir. Yine üç büyük tartışmanın yanında bazı yazarlar paradigmalararası tartışmayı da ekleyerek 4. veya 5. tartışmadan da bahsetmektedir.

Devlet olmadan bir uluslararası ilişkiler düşünmek veya devlet üzerine yoğunlaşmadan bir Uluslararası İlişkiler teorisi kurmak imkânsız olacaktır; devlet bu bakımdan açıklayıcı ve açıklanan bir fenomen olarak kullanılmaktadır. Uluslararası İlişkiler’in ana akımlarına yöneltilen en önemli eleştirilerden birisi de budur. Hali hazırda, devlet merkezci olmayan, örneğin ‘devlet-dışı aktörlerin’ artık daha önemli olduğunu savunan görüşler de, nihayetinde bu görüşlerini öyle olmasını istedikleri için veya bir ön kabulden hareketle bu görüşlerini dillendirmektedir.10 Sistem öncelikli yaklaşımlar, Neorealizm ve Neoliberalizm gibi, devletlerin ve devlet dışı

6

Şaban Çalış, Erdem Özlük, "Uluslararası İlişkiler Tarihinin Yapısökümü: İdealizm-Realizm Tartışması", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, No. 17, 2007. Joel Quirk, Darshan Vigneswaran, “The Construction of an Edifice: the Story of a First Great Debate”, Review of

International Studies, Vol. 31, 2005, s.89–107; Atilla Eralp, “Uluslararası İlişkiler Disiplinin

Oluşumu: İdealizm-Realizm Tartışması”, Eralp (ed.), op cit., s.61.

7

Oktay F. Tanrısever, “Yöntem Sorunu: Gelenekselcilik-Davranışsalcılık Tartışması”, Eralp (ed.), op.

cit., s.89-130.

8

Şaban. H. Çalış, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Politik Aktörler ve Değişim, Ankara: Nobel, 2008, s.9; Morton A. Kaplan, “The New Great Debate: Traditionalism vs. Science in International Relations”, World Politics, Vol. 19, No. 1, 1966, s.1–20; Erdem Özlük, “Gelenekselcilik-Davranışsalcılık Tartışmasını Bağlamında Anlamak”, Ankara Üniversitesi SBF

Dergisi, Cilt 64, No. 3, 2009, s.197–220.

9

Yosef Lapid, “The Third Debate: On the Prospects of International Theory in a Post-Positivist Era”,

International Studies Quarterly, Vol. 33, No. 3, 1989, s.235–254; J. Ann Tickner, “International

Relations: Post-Positivist and Feminist Perspectives”, Robert E. Groodin, Hans-Dieter Klingeman (ed.), A New Handbook of Political Science, Oxford: Oxford University Press, 2000, s.451; E. Fuat Keyman, “Eleştirel Düşünce: İletişim, Hegemonya, Kimlik/Fark”, Eralp (der), op. cit., s.227-260; Margarita H. Petrova, “The End of the Cold War: A Battle or Bridging Ground Between Rationalist and Ideational Approaches in International Relations?”, European Journal of International Relations, Vol. 9, No. 1, 2003, s.115–163.

10

(8)

aktörlerin küresel sistemde nasıl hareket ettiklerin açıklamak niyetindedir.11 Bir başka sistemci yaklaşım olan Marksist teoriler ise daha çok sınıfları ve uluslararası sistemi analiz ederler ve devleti analizlerinde temele almazlar. Bununla birlikte devlet, Marksizmde temel aktörlerinden birisidir, ancak tek önemli aktör de değildir; çok uluslu ve ulus-aşan şirketler ve sosyal sınıflar da önemli aktörlerdir.12

1990’larla birlikte küreselleşme, sosyal bilimlerin her dalında zamanın ruhunu (zeitgeist) yansıtır şekilde yer almaya başladı. Aktivistler, politikacılar, gazeteciler ve akademik camia ekonomik liberalleşmenin yaygınlaşması; yeni bilgi ve enformasyon teknolojinin yükselmesi; uluslararası örgütlerin çoğalması ve çeşitlenmesi; kozmopolit bir insan hakları gündeminin ortaya çıkması; uluslararası politikanın --küresel yönetişim, çok taraflı sistemler, karşılıklı bağlılıkların artması

neticesinde-- doğasının değiştiği veya değişmeye başladığı noktasına vurgu

yapmaktadır. Küreselleşmenin Westphalian sistemi dönüştürdüğü ve uluslararası ilişkilerin uluslararası sonrası bir ‘küresel ilişkiler’ formuna dönüştüğüne yönelik vurgular artmıştır. Bu dönüşümde, küreselleşmenin askeri ve ideolojik farklılıları ortadan kaldırdığı, ulus-aşırı entegrasyonların dünyayı tek bir sosyal alana/forma dönüştürdüğü, sosyal ilişkilerde ülkeselliğin çözüldüğü ve dolayısıyla sınırların önemini kaybettiği gibi noktalardan açıklanmaktadır. Ekonomik, politik, sosya-kültürel boyutları başta olmak üzere, küreselleşme türleri de bu açıdan dillendirilmektedir. Buradan hareketle devlete dair farklı çözümler veya çözümlemelerin küreselleşme bağlamında ortaya çıktığını söyleyebiliriz.13

Devlete yüklenen anlamlar Uluslararası İlişkiler disiplinindeki teorilerce farklı bağlamalarda tartışılmaktadır. Bu bakımdan genel olarak 1970’lerde başlayan ve devlet merkezci ve toplum merkezci teoriler arasında yapılan tartışma birinci devlet tartışması ve daha sonra 1990’larla birlikte Tarihsel Sosyoloji’nin de

11

David Sanders, “International Relations: Neo-realism and Neo-liberalism”, Groodin, Klingeman (ed.), op. cit., s.428.

12

Jill Steans, Lloyd Pettiford, Introduction to International Relations: Perspectives and Themes, Second Edition, Harlow: Pearson, 2005, s.76.

13

Justin Rosenberg, “Globalization Theory: A Post Mortem”, International Politics, Vol. 42, 2005, s.2–74; Ian Marsh, “Globalisation and Public Opinion in Western Europe and East and Southeast Asia”, Takashi Inoguchi, Ian Marsh (ed.), Globalisation, Public Opinion and the State: Western

Europe and East and Southeast Asia, New York: Routledge, 2008, s.1–26; David J. Bederman, Globalization and International Law, New York: Palgrave Macmillan, 2008, s.55–145; Manfred B.

(9)

katkılarıyla devletin yerel toplum ve uluslararası/küresel toplum üzerindeki --bir aktör olarak-- gücünü14 ve etkinliğini tartışan tartışma ise ikinci devlet tartışması

olarak nitelenmektedir. Küreselleşme tartışmalarını da ikinci devlet tartışmasının dışında tutmak olanaksızdır. Bu çalışmada genel olarak küreselleşme ve ikinci devlet tartışması15 ile bunların disipline katkıları ve bu bağlamda devletin durumu değerlendirilecektir. Bu bakımdan birinci bölümde devlet genel olarak tanımlanacak ve bahsedilen tartışmalarda sıkça bahsi geçecek olan uluslararası toplum da genel hatlarıyla tanımlanacaktır.

İkinci bölümde küreselleşme ve küreselleşmenin devlet üzerindeki etkisi değerlendirilecektir. Bu bölümde öncelikle ekonomik, politik ve sosya-kültürel küreselleşme gibi alt başlıkları bağlamında, kısaca, bir tanımlama yapılacaktır. Daha sonra küreselleşme ve Uluslararası İlişkiler bağlantısı değerlendirilecek ve güvenlik ve devlet tartışması bağlamında, küreselleşme penceresinden güvenlik konusu da analiz edilecektir. Bu çalışma, Küreselleşme’yi, (Realizm, İdealizm, Feminizm gibi) bir Uluslararası İlişkiler teorisi olarak ele almamıştır. Bu sebeple de küreselleşme olgusu veya süreci, genel olarak tek tek Uluslararası İlişkiler teorilerinin küreselleşme hakkındaki görüşlerine yer verilmeden, ancak yeri geldikçe farklı görüşler de belirtilerek, bir bütün olarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Üçüncü bölümde ikinci devlet tartışması değerlendirilecektir. Bu bölümde teoriler iki ana kategoriye ayrılacak ve kısaca genel özellikleri tanıtıldıktan sonra devlete dair görüşleri açıklanacak ve ikinci tartışmanın sınıflandırılma mantığı bağlamında değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu bakımdan Realizm, Liberalizm, Konstrüktivizm ve Feminizm devlete uluslararası alanda bir belirleyici güç/otonomi tanıdıkları için bir kategoride ve devlete bu gücü/otonomiyi tanımayan Neorealizm, Marksizm/Dünya Sistemi Teorisi ve İlk kuşak Weberyan Tarihsel Sosyoloji ise diğer kategoride tartışılacaktır. Bölüm değerlendirmesi bağlamında ikinci kuşak Tarihsel Sosyoloji ve önerdikleri yeni devlet teorisi olan Yapılanmacı (Structurationist)

14

Bu çalışmada devlet gücünden bahsedilince, devletin yerel toplum veya uluslararası toplumu belirleme/şekillendirme yeteneği, yani devletin birimsel/aktör olma gücü (agential state power) kastedilmektedir.

15

İkinci devlet tartışması, bu çalışmanın üçüncü bölümünde değerlendirildiği için, Giriş bölümünde tanımı ve anlamı üzerinde durulmamıştır. Üçüncü bölümün başında ve bölümün değerlendirilmesi bakımından sonunda, birinci ve ikinci devlet tartışmasının anlamı ve farkları detaylı olarak değerlendirilmiştir.

(10)

yaklaşım işlenecektir. Sonuç bölümünde ise, çalışmada genel anlamda ortaya çıkan sonuçlar özetlenip tarihsel ve sosyolojik bir perspektif sunan Yapılanmacı yaklaşımın gücü ortaya konacaktır.

(11)

BİRİNCİ BÖLÜM

DEVLET ve ULUSLARARASI TOPLUM 1.1. DEVLETİN TANIMI

“Devlet” kavramı, Arapça olan “devle” kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Devlet, Arapça’daki kullanımı ile “tedavül eden”, “elden ele geçen” demektir. Bu anlamda devlet kelimesi “iktidarın el değiştirmesini” hatırlatmaktadır. Batı dillerinde ise devlet kavramı ilk olarak Rönesans İtalyası’nda XVI. yüzyılda kullanılmıştır. Bölgedeki siyasal yapıları adlandırmak için kullanılan “regno, imperio, terra, citta” gibi nitelemeler yeni ortaya çıkan siyasal yapıyı tanımlamak konusunda yetersiz kalıyordu. Bu nedenle “stato” terimi icat edildi. Kentin önüne bu stato kelimesi kullanılmaya başlandı: Stato terimini modern anlamda devlet karşılığında ilk kullanan kişinin Prens (II Principe- 1513) isimli eserinde Niccolo Machiavelli (1469–1527) olduğu kabul edilmektedir.16

Ulus-devleti anlatmak için günlük dilde ‘devlet’, ‘ülke’ veya ‘ulus’ gibi isimler kullanılabilmektedir. Fakat teknik olarak ulus-devlet özel ve diğerlerinden farklı bir devlet formunu anlatmak için kullanılır. Modern ulus-devlet formunun bu bakımdan insanlık tarihi açısından yeni, Avrupa’da Reform ve Rönesans hareketlerinden sonra belli bir dönemde oluşmaya başlayan bir oluşum olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada yaygınlaşmaya başlaması ise XIX. yüzyıl ve özellikle de XX. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ulus-devlet kavramı aynı zamanda bir ulusun homojen olarak belli bir coğrafyada belli bir yönetim tarafından yönetildiği ve iç bütünlüğünün olduğu;17 tek bir ulusal dil ve ekonomik düzenin hâkim olduğu vs bir

ideali anlatır.18

Devlet tanımlaması yapılarken en azından üç unsurun sayılması gerekir ki, bunlar bir devletin varlığı için olmazsa olmaz unsurlardır. Bu unsurlar toprak, insan

16

Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Bursa: Ekin Kitabevi Yayınları, 2007, s.6–9. Ayrıca devletin kökeni ve tanımı ile ilgili olarak bakınız: Jacqueline Stevens, Devletin Yeniden Üretimi, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001, s.98–106.

17

Özellikle ulusçuluğun yaygınlaşması ile devletler homojen bir ulus oluşturmak istemiştir ya da Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorluklarından ayrılan uluslarda (devletlerde) olduğu gibi self-determinasyonu da içinde barındıran ulusçuluk akımı etkili olmuştu. Bakınız: Charles Tilly, “States and Nationalism in Europe 1492–1992”, Theory and Society, Vol. 23, No. 1, 1994, s.134–136.

18

Gordon L. Anderson, “The Idea of the Nation-State is an Obstacle to Peace”, International Journal

(12)

ve egemenlik olarak karşımıza çıkmakta ve yapılan tanımlarda bu unsurlara yer

verilmektedir. Ve çoğu zaman bu unsurlarla birlikte tanımı yapan kişi kendisinin önem verdiği devletin başka özelliklerini de ekleyebilmektedir. Çoğu zaman da bu unsurlardan ya da yazarın kendi önem verdiği devletin başka özellikleri öne çıkarılarak tanımlar yapılmakta ve tabiri caizse devlet bazı unsurlarına veya özelliklerine indirgenebilmektedir. Oysa devletin özellikle sayılan üç unsuru aynı derecede önemlidir ve birinin yokluğu devletin de yokluğu anlamına gelir. Kısaca devlet tanımı yapılırken “devleti unsurlarına indirgemekten”19 kaçınmak gerekmektedir. Ancak devletin unsurlarından bahsetmeden yapılan tanım da sıkıntılıdır. Devlet, sadece unsurları değil işlevleri ile de tanımlanmaktadır.20

Devlet konusu uluslararası ilişkiler disiplini ve esasında diğer sosyal bilimler açısından da oldukça tartışmalı bir konudur ve tanımı üzerinde uzlaşılmış da değildir. Bununla birlikte, bazı temel kabuller vardır; 4 temel unsurun bir devlet tanımlamasında bulunması gerekir. İlk olarak, devlet bir bölgede, coğrafi olarak sınırlandırılmış alanda bulunmalıdır. İkincisi, bu sınırlandırılmış coğrafyada yaşayan istikrarlı bir nüfus olmalıdır. Üçüncüsü, bu nüfusu yöneten bir yönetimin olması gerekir ve son olarak da bir devletin diğer devletlerce diplomatik olarak tanınması gerekmektedir. Bu kriterler de yeterli olmamaktadır çoğu zaman. Hali hazırda birçok devlet, sınır sorunları yaşamakta ve bazen (Filistin’deki gibi) “devlet-benzeri” ya da devletimsi otoritelere de rastlanmaktadır.21

1.1.2. Devletin Unsurları

1.1.2.1. Devletin Egemenlik Unsuru

Yukarıda bahsedilen özel formdaki modern ulus devletin en belirleyici özelliği, hiç kuşkusuz, egemenlik kavramında veya egemenlik türünde kendini göstermektedir. Egemenlik ve kavramın tanımı konusunda Uluslararası İlişkiler

19

Devlet kendini oluşturan unsurlarından ve onların toplamından farklı bir varlığı ifade eder. Bakınız: Gözler, Devletin Genel Teorisi, s.5.

20

Pierson Modern Devleti farklı alternatifleri arasında işlevlerine göre tanımlamakta ve devletteki olması gerekli işlevleri sıralamaktadır. Buna göre Modern devlet “şiddet kullanma tekeli”; “devletin toprağı”; “egemenliği”; “anayasallık”; “hukukun üstünlüğü ve kişisel olmayan iktidar”; “Kamu Bürokrasisi”; “Otorite ve Meşruiyet”; “Yurttaşlık”; “Vergilendirme” gibi işlevleri ile tanımlamaktadır. Ayrıntı için bkz: Christopher Pierson, Modern Devlet, çev. Dilek Hattatoğlu, İstanbul: Çivi Yazıları, 2000, s.19–63.

21

Karen Mingst, Essentials of International Relations, New York: W. W. Norton & Company, 1999, s.110.

(13)

disiplini açısından bir uzlaşının olduğunu söylemek zordur. Tanımlanmaktan çok tartışılan bir kavram olan egemenliğin tanımlanamamasının en önemli nedenlerinden biri kavramın tek başına bir anlam ifade etmemesinden kaynaklanır. Bu bakımdan egemenlik, sürekli kendisini niteleyecek bir sıfata ihtiyaç duymaktadır.22

Modern devletin kurucu bir unsuru olan egemenlik23 konusunda farklı anlayışların varlığı veya egemenliği tanımlamanın zorluğu devletin tanımı konusunda da aydınlatıcı olur. Feodal sistem içinde egemenlik papa, kral ve yerel aristokrasi veya beyler arasında merkezi olmayan bir şekilde dağılmış bir vaziyette idi. Egemenlik, Westphalia Barışı’ndan sonra Papa’nın (egemenlik üzerindeki dinsel boyut) devre dışı kalması ile oluşan yeni devlet formu çerçevesinde tanımlanmaya başlandı.24 Hem devletin hem de egemenliğin belli bir sınırda ülkesel özelliği vardır ve işin aslı Westphalia ile ihdas edilen şey, bu sınırların dokunulmazlığı, devletin bu sınırlar içindeki hâkimiyeti anlayışıdır.25 Aynı zamanda egemenlik hiyerarşi ve anarşinin ne anlam ifade ettiğini de tanımlar. Bu bakımdan homojen, sürekli ve hiyerarşik olan egemenlik tek merkezliliği anlatır. Ve devletin egemen olmadığı alan (sınırların dışı) olan anarşi ise düzensizlik, durumsallık ve belirsizlik ile anılır.26 Konstrüktivist anlayış anarşiyi egemenliğin dışsal boyutu ve yerel hiyerarşiyi de içsel boyutu olarak görür. Ancak bu ayırım egemenliği tanımlamak için yetersiz bir sınıflama olduğundan konstrüktivizme göre egemenliğin hem içsel hem de dışsal boyutu sosyal olarak belli normlar ve pratiklerce inşa edilmiştir.27

Liberalizm ve küreselleşme yaklaşımları, devletin egemenlik yetkilerinde erozyonların olduğu ve artık devletin bazı ayrıcalıklarını kaybettiğini ileri

22

Erdem Özlük, Fazlı Doğan, “Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerini Egemenlik Devri Tartışmaları Üzerinden Okumak”, Türkiye AB ilişkilerinde 50 yıl Sempozyumu, ATAUM, Ankara, 15–16 Nisan 2009.

23

Hartmut Behr, “Deterritorialisation and the Transformation of Statehood: The Paradox of Globalization”, Geopolitics, Vol. 13, No. 2, 2008, s. 361–365.

24

Michael Hardt, Antonio Negri, İmparatorluk, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001, s.114–130.

25

Thomas J. Biersteker, “State, Sovereignty and Territory”, Walter Carlsnaes et al. (der.), Handbook

of International Relations, London: Sage, 2002, s. 157–160.

26

Richard K. Ashley, “Untying the Sovereign State: A Double Reading of the Anarchy Problematique”, Millennium: Journal of International Studies, Vol. 17, No. 2, 1988, s. 230.

27

David A. Lake, “The New Sovereignty in International Relations” International Studies Review, Vol. 5, No. 3, 2003, s.308.

(14)

sürmektedir.28 İşte bu yaklaşım, esasında Westphalia ile oluşan egemenliğin özelliklerindeki değişimlere işaret etmektedir. Egemenlik, bu bakımdan sorgulansa ve devletsiz analizler yapılmaya çalışılsa da bu tür çabalar bir nevi zorlama olmaktadır.29 Devlet, artık bazı egemenlik yetkilerini AB gibi ulus-üstü yapılara devredebilmektedir. Aynı şekilde karşılıklı bağımlılığın getirdiği sınırlayıcı etkilerle yüz yüze kalmaktadır.30 Ancak bu durum, devletin egemenliğinin yok olduğu anlamına kesinlikle gelmemektedir.31 Devlet ve onun kurucu unsuru olan egemenlik kapitalist dünya ekonomisinin de temel sütunudur. Wallerstein, devletin egemenlik yetkileri ortadan kalkarsa kapitalizmin de savunmasız hale geleceğini söylemektedir.32 Egemenliğin Westphalian anlamdaki bazı niteliklerini kaybetmekle beraber hala çeşitli yönlerden temel bir analiz aracı olduğu ortadadır. 33

1.1.2.2. Devletin Nüfus/Ulus Unsuru

Görüldüğü gibi devlet unsurlarından ayrı olarak tanımlanamamaktadır. İnsan unsuru modern devlette genellikle “ulus” olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulus ve devlet kavramı konusunda yazarlar net bir ayrım olduğu vurgusunu sürdürse de özellikle 19. ve 20. yüzyılın ilk yarsında bu iki kavramı birlikte tanımlama eğilimi söz konusuydu. Egemen devletin etnik ve kültürel olarak homojen kabul edilen bir nüfusa sahip olması, meşruiyetinin dayanağı olarak kabul ediliyordu. Bu bakımdan devlet etno-kültürel bir birim olarak kabul edilmekteydi. Almanya ve İtalya’nın ulusal birliğini sağlaması; self determinasyon hakkının yaygınlaşması; İsrail’in kurulma süreci ve kurulması… gibi sorunlar ya da gelişmeler bu bağlamda değerlendirilmelidir. Ulusların oluşmaya başlaması da yine devletin ortaya çıkışı ile

28

James N. Rosenau, Mary Durfee, Thinking Theory Throroughly: Coherent Aproaches to an

Incoherent World, Oxford: Westview Press, 2000, s.79.

29

Christopher J. Bickerton et al., “Politics without Sovereignty”, Christopher J. Bickerton et al. (der.),

Politics Without Sovereignty: A Critique of Contemporary International Relations, New York: UCL

Press, 2007, s.30–36.

30

Trudy Jacobsen et al., “Introduction”, Trudy Jacobsen et al. (der.), Re-envisioning Sovereignty: The

End of Westphalia?, Hampshire: Ashgate Publishing, 2008, s. 5-6.

31

Kalevi J. Holsti, Taming the Sovereigns: Institutional Change in International Politics, New York: Cambridge University Press, 2004, s. 134–136.

32

Immauel Wallerstein, “States? Sovereignty?: The Dilemmas of Capitalists in an Age of Transition”, Dorothy J. Solinger (der.), State and Sovereignty in the Global Economy, London: Routledge, 1999, s. 33.

33

Michael Fowler, Julie Marie Bunck, Law, Power, and the Sovereign State: The Evolution and

Application of the Concept of Sovereignty, Pennsylvania: Pennsylvania State University Press, 1995,

(15)

yakından ilintilidir. Ulusçuluk akımları veya ulusların keşfi çabaları ulus-devletlerin sayısının artmasında etkili olmuştur.34

Demografik ve kültürel benzerlikleri olan veya paylaşan; bu nitelikleriyle diğerlerinden ayrılan, bir toplum olma hissiyatı olan ve kendi kendilerini politik olarak kontrol etmek isteyen halka ulus denmektedir. Ulus soyut bir kavramdır ve bu bakımdan ulusu oluşturanlar onun var olduğunu düşündüğü için vardır. Devleti bu açıdan somut olarak ulusun kurduğu bir kurum olarak kabul edebiliriz ve ulusun kendi kendini yönettiği aygıt da devlet olarak karşımıza çıkar. Ulus topluluk olma bilincine sahip halktır ve etnik bir birliktelik (etnik köken) bu halkı diğerlerinden ayıran unsur değildir. Ancak ulusu etnik bir temelden ayırmak da çok kolay değildir.35

Günümüzde çoğu devletin ideal kabul edilen bir ulusu yoktur. Aynı şekilde devleti olmayan ulusların da varlığından söz edebiliriz. Bazen de bir devlet içinde birden çok ulusal azınlık söz konusu olmakta veya bir ulusun birden çok devleti olabilmektedir. Ulus inşası kavramı esasında bu tür sorunların aşılması anlamında kullanılmaktadır. Tarihsel olarak ulus inşasının üç boyutundan bahsedebiliriz. Birinci boyut bütünleyici bir ideolojinin varlığıdır. Yoksa belli bir aşamadan sonra oluşturulmasıdır. İkincisi ise bir birine gevşek bağlarla bağlı olan grupların bir toplumla bütünleşmesidir. Burada farklı gruplar bir ulus için ikna edilmeli ve bu düşünce toplumsal kabul görmelidir. Son olarak başarılı bir devlet inşası başarılı ulus inşasının esas içeriğidir.36 Kısaca güçlü bir devlet ile bütünleşmiş bir ulusunun olması arasında karşılıklı bir ilişki vardır.

1.1.2.3. Devletin Ülke/Toprak Unsuru

Devletin toprak unsuru ise kısaca ulusun üzerinde yaşadığı ve devletin egemen olduğu sınırların içinde kalan karasal alan ve sulardır. Ülkesel (territorial) devlet tabiri aynı zamanda modern ulus devleti de anlatmak için kullanılan bir tabirdir. Devletin egemenliği, ülkesinin sınırlarıyla sınırlıdır ve sınırlardan sonra bir

34

Yale H. Fergusen, Richard w. Mansbach, The Elusive Quest Continues: Theory and Global Politics, New Jersey: Prentice Hall, 2003, s.104–105.

35

John T. Rourke, Mark A. Boyer, International Politics on the World Stage, New York: McGraw-Hill, 2008, s.71–73.

36

Jochen Hippler,“Şiddetli Anlaşmazlıklar, Anlaşmazlıktan Kaçınma ve Ulus İnşası: Terminoloji ve Politik Konseptler”, Jochen Hippler, Ulus İnşası, Çev. Algan Sezgintüredi, İstanbul: Versus Yayınları, 2007, s.12–14.

(16)

başka devletin egemenliği başlar. Egemenlik ile onun etkili olduğu alanı belirleyen/kuşatan sınırların içinde kalan devletin ülkesidir ve tıpkı egemenlik gibi sınırlar da devlet için elzemdir. Sınırlar37 sadece bir ayraç olarak değil egemenliğin bir bileşeni ve bu anlamda da devletin ulusunu tanımlar ve kimlerin buna dâhil olup olamayacağını veya olmadığını ortaya koyar.38 Bu bakımdan sınırlar ve egemenlik algısındaki değişim devleti sürekli yeniden üreten pratiklerdir.39 Kısaca devletin bir

ülkesinin olması hayati bir unsurdur ve bu unsurun soyutlandığı tanımlar anlamsız

olacaktır.

Diğer devletlerce tanınmış olmak40 esasında devletin kurucu bir unsuru olarak kabul edilmese de uluslararası ilişkilerin bir aktörü olabilmesi için hayati bir önemi vardır. Tarihte buna örnek olarak verilebilecek çok devlet vardır. KKTC bu bakımdan ülkesel egemenliği olan ve diğer unsurları bünyesinde taşıyan bir devlettir. Ancak diğer devletlerce tanınmadığı için mevcut şartlarda uluslararası ilişkilerin meşru bir aktörü olarak kabul edilmez. Benzer bir örnek 1991 yılında tanınmış bir devlet olan Kuveyt’in egemenliğine ve ülkeselliğine (sınırlarını kaldırarak) son veren Irak devletinin işgali ve neticesinde uluslararası sistemin bu işgali kabul etmemesi ile Kuveyt kurtarılmıştır. Yine Fransa’da II. Dünya savaşı yıllarında kurulan Wichy hükümetinin tanınmaması neticesindeki gelişmeler uluslararası veya diplomatik tanınmanın önemini gösteren örneklerdir. Uluslararası tanınma bu şekilde dışsal egemenlik olarak da tanımlanabilir.41

1.1.3. Uluslararası İlişkiler ve Devlet

Devlet uluslararası ilişkiler analizlerinde merkezi bir yer işgal etmektedir ve gelecekte de işgal etmeye devam edecek gibi görünmektedir. Devlet savaşa karar vermekte; gümrük duvarlarını indirip kaldırabilmekte; nasıl bir çevre düzeni/hukuku

37

Michael Kearney, “Borders and Boundaries of State and Self at the End of Empire”, Journal of

Historical Sociology, Vol. 4, No. 1, 1991.

38

Peter van Ham, European Integration and the Postmodern Condition: Governance, Democracy,

Identity, London: Routledge, 2001, s. 91–99.

39

Richard Devetak, “Incomplete States: Theories and Practices of Statecraft”, John MacMillan, Andrew Linklater (ed.), Boundaries in Question: New Directions in International Relations, London: Pinter, 1995, s. 19–33.

40

Bu çalışmada, ‘uluslararası tanınma’ devletin kurucu unsurlarından birisi olmadığı için ayrıntılı bir analiz yapılmamıştır.

41

Ayrıntılı bir analiz için bakınız: Gökhan Bacık, Modern Uluslararası Sistem: Köken, Genişleme,

(17)

olacağına veya olup olmayacağına karar vermekte; uluslararası anlaşmaların tarafı olmakta… Devlet bütün bu nitelikleri bağlamında, bazı teorisyenler devlet-dışı aktörlerin varlığını kabul etse ve onlara öncelik verse de, uluslararası ilişkiler disiplini için devletin ne olduğu ve aksiyonlarının diğer devletleri nasıl etkilediği temel ilgi alanı olagelmiştir. Birçok uluslararası ilişkiler teorisi42 de bu bakımdan devlet merkezci bir analiz geliştirmiştir ya da devlet merkezci olarak kabul edilir. Buna karşın, uluslararası sistemin devleti, yerel politikasını --özellikle karar alma konusunda gündeme gelmektedir-- da belirleyecek şekilde etkilediğini savunan ve devletin önemini küçümseyen yaklaşımlar da vardır. 43

Uluslararası ilişkiler açısından devlet, her şeyden önce bu ilişkinin temel bir aktörüdür. Bir unsurun uluslararası politikada aktör olarak kabul edilebilmesi için belli şartları sağlaması gerekir ki bunlar: ilk olarak içerden ve dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı fiziksel koruma veya güvenlik sağlamalıdır. İkinci olarak ekonomik kalkınma ve düzenleme konusunda bir özerkliği ve bunu yapabilmek içinde maddi kaynağı olmalıdır. Üçüncüsü hastalıkla mücadele, ayrımcılıkla mücadele gibi konularda yine bir özerklikle hareket edebilen kamu çıkarları için çalışmalıdır. Ve

dördüncü olarak da duygusal ve psikolojik olarak -etnik köken, ulusal bağ, sınıf, din

ve akrabalık gibi sembollerle- kendi üyelerine diğerlerine karşı bir kimlik veren statü sağlamalıdır. Küresel sistemde aktörün bu faaliyetlerden en azından bir tanesini gerçekleştirmesi gerekir ki bir küresel aktör olarak kabul edilebilsin.44 Dolayısı ile bu özellikleri en iyi şekilde yerine getiren şey, mevcut durumda, devletlerdir.

Devletler, ortaya çıktığı ya da doğduğu gibi, ölme durumuyla da karşı karşıya kalabilmektedir. Bu durum, devleti oluşturan üç temel unsurun hepsinin aynı zamanda yok olması veya ikisinin birden yok olması veya birinin yok olması halinde gerçekleşebilir. İnsan unsuru yok olmuşsa devlet de yok olur ve teorik olarak

42

Devlet mesela Neorealizm ve Neoliberalizm için temel bir unsurdur; çoğu konstrüktivist ve İngiliz ekolu teoriler için anahtar bir roldedir; hatta Eleştirel, Postmodenist veya Feministlerde de, eleştirel olarak ele alsalar da, devlet üzerine yoğunlaşma vardır. Bakınız: David A. Lake, “The State and International Relations”, Christian Reus-Smit, Duncan Snidal (ed.), The Oxford Handbook of

International Relations, Oxford: Oxford University Press, 2008, s.41–56.

43

Bu bağlamda özellikle Marksist teoriler –bağımlılık, dünya sistemi yaklaşımı gibi- örnek olarak gösterilebilir. Bakınız: Peter Gourevitch, “The Second Image Reversed: The International Sources of Domestic Politics”, International Organization, Vol. 32, No. 4, 1978, s.881–912.

44

Richard Mansbach, Fergusen Yale H. Donelde E. Lampert, “The Emergence and Disappearance Of Actors”, Phil Williams at al., Classic Readings and Contemporary Debates in International Relations, Third Edition, Wadsworth, 2005, s.11.

(18)

imkânsız değildir. Diğer taraftan toprağının (adanın su yükselmesi sonunda yok olması gibi) yok olması ile veya egemenliğin çeşitli yollarla ortadan kalması ile devlet de ölmüş sayılır. Nitekim tarihte yok olmuş çok sayıda devlet vardır ve örneğin, bu yüzden, realist geleneğe göre devletin en önemli amacı hayatta kalmaktır.45

Devletin örneğin egemenlik yetkilerini tam olarak kullanamadığı, yani sınırları içinde meşru şiddet kullanma tekelini kaybettiği durumlara veya bu konuda sıkıntısı olan devletlere başarısız devlet denmektedir.46 Sadece başarısız devletler anlamında değil artık birçok devlet nitelemesi yapılmaktadır ve hâlihazırda 200 civarındaki devlet için bir altın standardın olduğunu söylemek zordur.47 Özellikle günümüz için modern devletle demokrasi pek de ayrı konular olarak değerlendirilemez. Yani meşruiyet için kabul gören anlayışa da devletlerin sahip olması gerekmektedir. Devletlerin bu şekilde yönetim sistemi, insan hakları konusundaki durumu gibi meseleler çerçevesinde konumlandırma küreselleşme ile birlikte daha belirgin hale gelmiştir.48

1.2.ULUSLARARASI TOPLUM 1.2.1. Uluslararası Toplumun Tanımı

“Toplum” kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü, cemiyet ve Topluluk”49 şeklinde tanımlanmaktadır. Kelimenin

İngilizcesi olan ‘society’ kavramı ise sosyoloji sözlüklerinde kültürel, yapısal nüfus ve ekolojik karakterleriyle diğerlerinden ayrılan bir çeşit sosyal sistem şeklinde tanımlanır. Bu sistem sayılan karakterleriyle birlikte bir coğrafyada sınırlandırılarak tanımlanır. Bu sistemin bir başka niteliği ise üyelerine bir kimlik veriyor olmasıdır. İstekleri, düşünceleri, ihtiyaçları, hissiyatları ve aksiyonları gibi ortak noktalarından

45

Devletin ölümü ve Neorealizm’in bu konudaki görüşleri için bakınız: Tanisha M. Fazal, “State Death in the International System”, International Organization, Vol. 58, 2004, s.311–344.

46

Francis Fukuyama, Devlet İnşası: 21.Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2006, s.141.

47

Joel S. Migdal, “Researching the State”,Mark Irving Lichbach, Alan S. Zuckerman (ed.)

Comparative Politics: Rationality, Culture, and Structure, Cambridge: Cambridge University Pres,

2009, s. 162–192.

48

Sofia Näsström, “What Globalization Overshadows”, Political Theory, Vol. 31, No. 6, 2003, s.812.

49

(19)

şikâyet etmeyen bir guruba işaret eder.50 Uluslararası toplum ise egemen devletlerin kolektif olma durumunu anlatmak için kullanılır. Zaman zaman uluslararası topluluk, uluslararası sistem, devletler sistemi yerine de geçmişten beri kullanılmaktadır51 ve esasında bunlardan farklı bir anlama sahiptir.

Uluslararası toplum kavramı da Uluslararası İlişkilerin --neredeyse bütün-- diğer kavramları gibi tartışmalı ve esasında tam olarak neyi ifade ettiği noktasında bir uzlaşının olmadığı bir kavramdır. Küresel toplum, dünya toplumu gibi kavramlar, zaman zaman aynı anlama karşılık bazen de farklı bir anlamda ama benzer işlevlerin yüklendiği kavramlar olarak kullanılmaktadır. Bu kavramlara ‘sivil’ sıfatının da eklenerek daha karmaşık hale geldiği bir vakadır. Bu bakımdan mesela Küresel sivil

toplum devletlerin geleneksel ülkeselliğinin çözülmesindeki etmenlerden de birisi

olarak değerlendirilebilir. Tabi bu durum yerel aktörlerin küresel sivil toplumu etkilemediği anlamına gelmez; zira küresel sivil toplum küresel dijital networklar ve ilgili imgeleri vasıtasıyla etkinleştirilmiştir.52 Küreselleşme tartışması, genellikle küresel mal ve hizmet ticari ilişkilerini sanki bir küresel toplum (ve sanki bu toplum bir iş bölümü ile teşkilatlandırılmış) varmış gibi ele almaktadır.53

Uluslararası toplum fikri için normatif alamda devlet merkezli dünyanın ve

bu dünyayı ifade etmek için kullandığımız kavramların değişmesi veya yeniden düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.54 Örneğin çevre güvenliğine uluslararası toplumun ilgisinin artması önemlidir ancak bu meselenin Uluslararası İlişkilerin merkezi sorunlardan birisi olarak telakki edebilebilmesi için belki de Uluslararası İlişkiler disiplinin normatif anlamda dönüştürülmesi gerekmektedir.55 Uluslararası toplumun hala birçok teorik perspektif açısından bir devletler topluluğu olarak görülmesi, bu gibi konuların temel konular haline gelmesi önündeki engellerden birisidir.

50

Allan G. Johnson, The Blackwell Dictionary of Sociology: A User's Guide to Sociological

Language, Oxford: Blackwell Publishing, 2003, s.297–298.

51

G. R. Berridge, Alan James, A Dictionary of Diplomacy, New York: Palgrave, 2001, s.135.

52

Saskia Sassen, “Neither Global nor National: Novel Assemblages of Territory, Authority and Rights”, Ethics & Global Politics, Vol. 1, No. 1–2, 2008, s.66.

53

Martin Weber, “Engaging Globalization: Critical Theory and Global Political Change”,

Alternatives: Global, Local, Political, Vol. 27, No. 3, 2002.

54

Richard Falk, “State of Siege: Will Globalization Win Out?”, International Affairs, Vol. 73, No. 1,1997, s.136.

55

Hugh Dyer, “Environmental Security and International Relations: the Case for Enclosure”, Review

(20)

Brunkhorst’a göre (Brunkhorst toplumu küresel, bölgesel ve ulusal olarak sınıflandırmakta ve esasında bölgesel ve ulusal olanlar kendi içlerinde kültürel, politik, sosyal ve ekonomik olarak farklılıkları olsa ve bu farklılıklarını artırmaya dönük girişimleri olsa da) bir tek dünya toplumu vardır. Buna bağlı olarak da bir tek

dünya sistemi organizasyonu ve bu sistemin (fonksiyonlarını üstlenecek) kıtasal veya

bölgesel rejimleri ve en belirgin olarak da ulus-devletleri söz konusudur.56 Bu noktada içeriği, keyfiyeti, nitelikleri ve tam olarak neyi ifade ettiği konusunda Uluslararası İlişkiler disiplininde bir uzlaşı olmasa da devletlerin de sosyalleşmesi söz konudur.57

İdealizm/Plüralizm/Neoliberalizm gibi liberal teoriler, uluslararası ilişkilerin anarşik yapısının alternatifi olarak uluslararası toplumu öne sürmektedir. Bu toplum, devletlerin diğer aktörlerle birlikte kolektif kabiliyeti olarak resmedilir. Bu bakımdan liberal teorilerin temel miti “bir uluslararası toplum vardır” noktasında oluşmaktadır.58 Liberal anlayış demokratik barış için mesela uluslararası toplum tarafından demokratik olmayan devletleri illegal olarak tanımasını tavsiye etmektedir.59 İlerde İngiliz Okulu bağlamında kapsamlı olarak bu meselenin tartışılacağı ve Liberalizm başlığı altında üçüncü bölümde ayrıntılı bir analiz yapılacağı için burada ayrıntısına girilmeyecektir.

Realizm bir uluslararası toplumun varlığına inanmaz. Anarşik bir ortamda bu mümkün değildir veya insan doğasının özü itibariyle kötü olduğundan hareketle bir uluslararası toplum kurmak olanaksızdır. Toplum en azından ortak amaçlar için organize olmuş insan topluluğunu ifade eder ve uluslararası arenada bu söz konusu değildir; yasal bir takım çabalar ise ortak amaçlara çok az bir etkide bulunabilir.60 Uluslararası toplum (BM şartının hazırlanması, uluslararası hukukun oluşturulması vs) öncelikle devletler tarafından oluşturulur. Ancak devletler kendi koydukları

56

Hauke Brunkhorst, “States with Constitutions, Constitutions without States, and Democracy: Skeptical Reflections on Scheuerman’s Skeptical Reflection”, Ethics & Global Politics, Vol. 2, No. 1, 2009, s.66.

57

Kai Alderson, “Making Sense of State Socialization”, Review of International Studies, Vol. 27, 2001, s.415–433.

58

Cynthia Weber, International Relations Theory: A Critical Introduction, London: Routledge, 2005, s.37–57.

59

Andrew Altman, Christopher Heath Wellman, A Liberal Theory Of International Justice, Oxford: Oxford University Pres, 2009, s. 44–45.

60

Geoffrey Stern, The Structure of International Society: An Introduction the Study of International

(21)

kurallara uyar mı noktası tartışmalıdır. Bu noktada Realizmin devletlerin “dili” bir araç olarak kullandıkları noktasındaki tespiti önemlidir. Özellikle son dönemlerde insani müdahale bağlamında uluslararası toplumun durumu tartışılmaktadır.61

Feminizm uluslararası toplum konusunda küresel kız kardeşlik olduğu iddiasındadır ve Anderson’un hayal edilmiş cemaat anlayışına uygun bir küresel toplumu oluştururlar. Burada yine de bütün kadınlar, örneğin üçüncü dünya kadınları, belki de bu cemaate dâhil edilmez.62 Feminizm “cinsiyet bir değişkendir” mitine dayanmaktadır. Çünkü hiç kimse bir cinsiyetin dışında olamaz. Feminizmde kadın, tarihi ve politik aktör olarak ele alınır. Bütün feministler epistemolojisini “kadın -gerçek olan- tecrübesine” dayandırırlar. Normatif bir yaklaşım olarak da tarihsel olarak göz ardı edilip küçümsenen kadın ve feminine/dişil kurumlar, en azından bir eşitlik anlayışı ile yeniden ihdas edilmelidir görüşünü savunur.63 Feministlere göre insanın politik davranışı evrensel değil fakat kendi şartları içinde değişkenlere bağlıdır ki bunlar ırk, cinsiyet, etnisite, sosyo-ekonomik statü ve kültür gibi unsurlardır. Eril karakterler yarışma, şiddet ve yersellik bağlamında oluşurken dişil karakterler karşılıklı bağımlılık ve eşitlikçiliğe dayanır.64 Feminizme göre kısaca uluslararası toplum (diğer kavramlarda veya kurumlarda olduğu gibi) eril karaktere göre tasarlanmıştır.

Kökenleri İdealizm-Realizm tartışmasına kadar giden İngiliz Okulu tarafından uluslararası ilişkilerin gündemine bir sorun olarak sokulan uluslararası toplum/dünya toplumu nosyonu yine İngiliz Okulu bağlamında tartışılırsa daha anlaşılır olacaktır. Bu bakımdan yukarıda örnek verilen teorilerin görüşleri ilerde tartışılacağı için burada kısa tutulmasında fayda vardır. Bu bakımdan İngiliz Okulu teorisinin savları ortaya konulursa meselenin anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.

61

Nicholas J. Wheeler, Saving Strangers: Humanitarian Intervention in International Society, Oxford: Oxford University Press, 2003, s.21–27.

62

Vera Mackie, “The Language of Globalization, Transnationality and Feminism”, International

Feminist Journal of Politics, Vol. 3, No. 2, 2001, s.183–184.

63

Weber, International Relations Theory: A Critical Introduction, s. 84–85.

64

Mary Caprioli, “Feminist IR Theory and Quantitative Methodology: A Critical Analysis”,

(22)

1.2.2. İngiliz Okulu Teorisi ve Uluslararası Toplum

İngiliz Okulu olarak tanımlanan akımın başlıca teorisyenleri İngiliz olmasa da teorinin gelişim yıllarında İngiltere’de Oxford, Cambridge ve Londra Ekonomi Üniversitelerindeki çalışmalarından ötürü İngiliz okulu olarak tanımlanmaktadırlar. Devletler toplumu ya da uluslararası toplum kavramını temel alarak hareket etmişlerdir. İngiliz okulana göre uluslararası toplum iki biçimde oluşur, birincisi ‘insanlık’ değil devletlerin oluşturduğu alandır. İkinci boyut ise sistem değil normatif olarak tasarlanan toplumdur. Burada devletler kendi çıkarlarına göre hareket etmezler. Eğer uluslararası alanda devletler kendi çıkarlarına göre hareket ederlerse uluslararası toplum tehlikeye girer. Bu sebeple uluslararası alanda devletlerin ahlaki ve normatif sorumlulukları vardır.65

İngiliz Okulu “British Committee on the Theory of International Politics” adındaki Charles Manning ve Martin Wight’ın öncülük ettiği grubun 1950’lerde konferanslarla başlattığı bir akımdır. İngiliz Okulu yaklaşımı hem uluslararası gerçekliğin bir resmi hem de tartışma konusu olarak uluslararası sistem, uluslararası toplum ve dünya toplumu (üçünün de aynı anda yan yana var olduğunu kabul eder) fikri çerçevesinde kurulmuştur veya ana ilgisi bu yöndedir. Bu çoğulcu formülasyonu ile odağını realizm-idealizm, paradigmalararası ve rasyonalist-reflektivist tartışmasının dışına alır ve sayılan üçlünün kendi aralarında bir etkileşim olduğundan hareketle holistik, sentezci bir yaklaşım kurmaya çalışır.66

Okulun bir başka önemli özelliği de II. Dünya savaşından sonra disiplin üzerindeki ABD hegemonyasına karşı bir akım olmasıdır.67 Ancak Buzan’a göre Dünya Toplumu kavramı göreli olarak az ilgi çekmesine ve kavramsal bir ilerleme göstermemesine rağmen İngiliz Okulu’nun bir “Cinderalla” kavramıdır.68 Dünya toplumu günden güne uluslararası sistem ve uluslararası toplum sütunları tarafından domine edilmeye başlanmıştır.

65

Chris Brown, Kirstein Ainley, Uluslararası İlişkileri Anlamak, çev. Arzu Oyacıoğlu, İstanbul: Yayınodası, Eylül 2007, s. 42–46.

66

Barry Buzan, “The English School: An Underexploited Resource in IR”, Review of International

Studies, Vol. 27, 2001, s.471–473.

67

Ayrıntılı bilgi için bkz: Martha Finnemore, “Exporting the English School?”, Review of

International Studies, Vol. 27, 2001, s.509–513.

68

Barry Buzan, From International to World Society?: English School Theory and the Social

(23)

İngiliz Okulu insan hakları, müdahale, etik ve adalet gibi konularla da ilgili olmasına rağmen, uluslararası politik ekonomi ile ilgilenmez. En önemli başarıları uluslararası ve dünya toplumu konusundaki gelişmelere yaptığı katkıdır. Uluslararası İlişkilerin büyük teorilerinden birisi olabilmesi için köklerinden kurtulması daha sistematik bir yol sunabilmesi gerekmektedir. Küreselleşme tartışmasında da ülkeselliğin çözülmesi ve sınırların aşılması noktasında İngiliz Okulu’nun dünya toplumu yaklaşımı oldukça kullanışlıdır. Esasında İngiliz Okulu’nun hem ülkesel hem de ülkesel olmayan elementleri bünyesinde taşıması bu noktada bir artısıdır.69

İngiliz okulunun temel sorunu öncelikle konu merkezli bir yaklaşım olmasıdır. Bu bakımdan uluslararası sistem, uluslararası toplum ve dünya toplumu anahtar kavramlarıdır ve bu temel yaklaşımı dolayısıyla analiz düzeyi sistem yada global düzeydir. Devlet bu bakımdan sadece bu sistemin ya da sayılan toplumun bir üyesi olması bakımından ele alınır ve uluslararası sistem, uluslararası toplum veya dünya toplumu bir küresel fenomendir. Devlet belki sayılan temel kavramların/fenomenlerin ortaya çıkmasında, gelişmesinde, yükselmesinde veya düşmesinde temel faktör olarak rol almış olabilir, ki rol almıştır, ancak bu geçmişte kalmıştır. Artık gelecek, bahsedilen üçlünün etkisi altındadır ve bu bakımdan devlete pek önem atfedilmez. İngiliz okulunun bir başka sorunu ilgilendiği konuları temelden etkileyen sektörler konusundadır. Mesela dünya toplumu ve uluslararası toplum geleceğin kendisidir ancak bu noktada en etkili olacak olan ekonomi sektörünün neden gelecekte etkili olmayacağına dair bir tartışma yapmaz. Ancak okul içinde insan hakları, adalet, etik gibi konularla ilintilendirerek ekonomiye vurgu yapanlar da vardır. Ekonomi konusundaki bu sıkıntı, devlet konusunda da kendini gösterir. İngiliz okulunun sınırlar konusunda; normatif bir yaklaşım olması; metodolojisi bakımından sıkıntıları vardır. Metodoloji noktasında uluslararası toplum veya dünya toplumu konusunda bir tipolojisinin eksikliği ve İngiliz Okulu yaklaşımı adı altındaki teorik çoğulculuğun tam olarak bir araya getirilip açık bir sınıflamanın olmamasını, temel sıkıntıları olarak sayabiliriz. Tam da bu noktada, İngiliz Okulu’nun bir

69

Hidemi Suganami, “The English School and International Theory”, Alex J. Bellamy (ed.),

(24)

Uluslararası İlişkiler teorisi olup olmadığı da tartışılmaktadır.70 Bu tartışmalar bir tarafa, İngiliz Okulu’nun modern Konstrüktivizm’in öncüsü olduğu kabul edilmektedir.71

1.2.2.1. İngiliz Okulu Teorisinde Dünya Toplumu

İngiliz Okulunun kullandığı sorunlu metodoloji nedeniyle, uluslararası ve dünya toplumu arasındaki sınır net olarak belli değildir. Bu belirsizlik aslında sütunların çıkış noktasından kaynaklanmaktadır. Uluslararası sistem, Hobbes menşeli realist; uluslararası toplum, Grotius menşeli rasyonalist; dünya toplumu ise Kant menşeli devrimci bir temele dayanmaktadır.72 Uluslararası sistem ve uluslararası toplum, fiziksel ve sosyal olarak etkileşimde olan yapıları anlatırken73 dünya toplumu ‘dünya sistemi’ gibi bir unsura dayanmaz. Tam olarak devlet dışı sistemlerin sosyal olarak inşasıdır ancak, fiziksel dayanağı yoktur. Bu noktada Bull, devlet ve devlet dışı etkileşimlerin toplamından oluşan bir dünya politik sistemi fikrini önermektedir. Bu görüş de aslında, dünya toplumunun sorunlu durumunu aşmamıza yardım etmez. Bu bakımdan aynı neorealist teorinin birim düzeyi mefhumuna yüklenen anlamda olduğu gibi, İngiliz Okulu yazarlarının dünya

toplumu kavramını hakkında konuşmak istemedikleri şeyleri içine attıkları bir yer

olarak kullandıkları eleştirisine yol açmaktadır.74

Uluslararası toplumun varlığı, bireyler düzeyinde ve özellikle de elitler düzeyinde paylaşılan genel kültürün varlığını gerektirir ki, bu da dünya toplumunun uluslararası toplumun gelişebilmesi için bir ön şart olduğu anlamına gelir. Buradan da uluslararası toplumun bir alt sistem olduğu sonucu çıkartılabilir. Uluslararası toplum hukukçular tarafından yazılan uluslararası hukuk ve dolaysıyla diplomatik toplum ve diplomatik sistem tarafından kurulmuş olan ve sosyal kabiliyeti yüksek bir

70

Buzan, From International to World Society?: English School Theory and the Social Structure of

Globalisation, s.16-22.

71

Alex J. Bellamy, “Introduction: International Society and the English School”, Alex J. Bellamy (ed.), International Society and its Critics, Oxford: Oxford University Press, 2005, s.6.

72

Richard Little, “The English School's Contribution to the Study of International Relations”,

European Journal of International Relations, Vol. 6, 2000, s.395–415.

73

R. J. Barry Jones, “The English School and the Political Construction of International Society”, Barbara Allen Roberson (ed.), International Society and the Development of International Relations, London: Continuum, 2002, s.239.

74

Buzan, From International to World Society?: English School Theory and the Social Structure of

(25)

toplumdur. Daha açık bir ifadeyle uluslararası toplum devlet tarafından motive edilmiş ikincil bir düzenleme olup, devlet merkezci olarak görülmektedir.75 Yani uluslararası toplumdan bahsedebilmek için uluslararası hukukun varlığını, uluslararası toplumun diplomatik, güç dengesini, tahkim işlerini ve savaş gibi kurumların kimliğinin oluşturulmuş olması gerekir. Bu bakımdan insan hakları ve müdahale gibi konuları dünya toplumu daha çok destekleyebilir.76 Dunne bu noktada, Bull’un uluslararası toplumu, devletler topluluğu (society of states) olarak gören görüşünü77 eleştirir ve uluslararası toplumun modern devletin ortaya çıkışından daha da eski bir oluşum olduğunu belirtir. Daha da ileri giderek dünya toplumunun da uluslararası toplumdan daha önceki tarihlerde oluştuğunu ifade eder.78 Okul içinde bu noktadaki tartışmalar ontolojik olarak önceliğin doğal hukuka mı yoksa pozitif hukuka mı verileceği noktasında ve aynı şekilde bireyden veya devletten hareket etme noktasından kaynaklanmaktadır.79

Bull’un dünya toplumunda dünya, uluslararası sistemin devlet dışı unsurları ifade ettiği için, uluslararası sistemden farklılaşmakta iken; toplum paylaşılan –ortak- değerleri ifade ettiği için uluslararası toplumla paralel olmaktadır. Ortak değerler konusu da, baz alınan kökene göre değişmektedir. Farklı yazarlar, köken olarak kozmapolitanizm; Kantian perspektif, evrenselcilik (universalism) veya ulus-aşan (transnational) unsurların (firmalar, INGO’lar) etkileşimini baz alabilmektedir. İngiliz Okulu dışındaki yaklaşımlar “dünya” kavramını uluslararası sistem, devlet, devlet dışı unsurlar ve bireyler gibi her şeyi kapsayan bir şekilde holistik ve şemsiye bir terim olarak alma eğilimindedir. “Toplum” kavramını, ortak değerler yanında sistemi de ifade edecek şekilde kullanmaktadır.80 Kısaca ifade etmek gerekirse,

75

Barbara Allen Roberson, “Probing the Idea and Prospects for International Society”, Barbara Allen Roberson (ed.), International Society and the Development of International Relations, London: Continuum, 2002, s.3–5.

76

Iver B. Neumann, “The English School and the Practices of World Society”, Review of

International Studies, Vol. 27, 2001, s.505.

77

Hedley Bull, The Anarchical Society: A Study of Order in World Politics, New York: Colombia University Press, 2002, s.12–18.

78

Tim Dunne, “New Thinking on International Society”, British Journal of Politics and International

Relations, Vol. 3, No. 2, 2001, s.223–244.

79

Richard Little, “International System, International Society and World Society: A Re-evaluation of the English School”, Barbara Allen Roberson (ed.), International Society and the Development of

International Relations, London: Continuum, 2002, s.59–78.

80

Buzan, From International to World Society?: English School Theory and the Social Structure of

(26)

İngiliz Okulu için dünya toplumu ve uluslararası toplum arasındaki ilişki meselesi hala çözülememiş bir sorundur.

Devlet, İngiliz okulunda merkezi bir yer işgal eder. Neorealizmin aksine, sistemin yapısının birimler üzerinde dominant olduğu fikrine karşıdır; bunun yerine içerdekileri dışarı, dışarıdakileri içeri alır. Uluslararası toplum, birimler tarafından özellikle de dominant birimler tarafından oluşturulur ve sistemde birimler kendi karakterlerini korurlar. Bu görüşüyle Wendt’in ‘anarşi, devletlerin yaptığı şeydir’ görüşüne katılır. ‘Devlet, uluslararası toplumu şekillendirir ve onun tarafından şekillenir.’81 Modern devletin mutlakıyetçi-milliyetçi/ulusalcı-demokratik-postmodern şeklindeki gelişimini de kabul ederek, uluslararası toplumun bu yerel dönüşümlerce şekillendiğini ifade eder. Müdahale (insani müdahale özellikle) son dönemde gündemlerinde olduğu için egemenlik konusunda da çalışmaktadırlar. Bull’un “Yeni Ortaçağ” fikri, esasında devlet ve uluslararası/dünya toplumu arasındaki ilişkiyi özetlemektedir.82

81

Andrea Birdsall, The International Politics of Judicial Intervention: Creating a more Just Order, London: Routledge, 2009, s.17.

82

(27)

İKİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME TARTIŞMALARI ve DEVLET 2.1. KÜRESELLEŞME’NİN TANIMI

Küreselleşme tanımı, tanımı yapanların uzmanlık ve ilgi alanına göre değişmektedir.83 Farklı tanımlar, küreselleşme hakkındaki perspektifimizin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Küreselleşme, dünya ölçeğindeki yoğunlaşmış sosyal ilişkileri84; iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile “küresel köy” durumunu85 anlatan çok boyutlu bir süreç86 ve son dönemlerin sosyal bilimlerinde en çok konuşulun/başvurulan konulardan birisi olarak bir fenomene dönüşmüştür.87 Küreselleşmeyi küreselleşmenin bilgisi ve bilginin küreselleşmesi arasındaki ilişki bağlamında da değerlendirmek gerekir. Bu bakımdan küreselleşme sadece yalın sermayenin veya ulus devletin biyografisinin tarihi olarak adlandırılamaz. Küreselleşme, sosyal hayatın yeni bir formu olarak da ele alınabilir.88

Küreselleşme karşılıklı bağımlılık89 ve koordinasyon bağlamında bir olgu olarak ele alındığında, olumlu ve olumsuz yönlerinin varlığını söyleyebiliriz. Olumlu tarafında ekonomik zenginliğin artması, insan hakları ve barışın yayılması gibi şeyler sayılabilirken; olumsuz olarak suç ekonomisin artmış olması, çevresel sorunların su yüzüne çıkması ve zengin-fakir ülkeler arasındaki uçurumun artması olarak

83

Köşe yazarı (Friedman), coğrafyacı (Dicken), sosyolog (Giddens; Robertson), kapitalist girişimci (McNamee), politik teorisyen (Steger), ekonomist (Stiglitz) gibi perspektiflerin tanımları için bkz: Chinnam Gopinath, Globalization: A Multidimensional System, Los Angeles: SAGE Publications, 2008, s.7–10; Antropoloji açısından küreselleşme için bkz: M. Kearney, “The Local and the Global: The Anthropology of Globalization and Transnationalism”, Annual Review of Anthropology, Vol. 24, 1995, s.547–565.

84

Antony Giddens, Modernliğin Sonuçları, çev. E. Kuşdil, İstanbul: Ayrıntı yayınları, 1994, s.66; Anthony McGrew, “Globalization in Hard Times: Contention in the Academy and Beyond”, George Ritzer (ed.), The Blackwell Companion to Globalization, Malden: Blackwell Publishing, 2007, s.29– 30.

85

Marshall McLuhan, Understanding Media: The Extansion of Man, New York, 1966.

86

David Held, Antony McGrew, “Globalization and the Liberal Democratic State”, Yoshikazu Sakamoto (ed.), Global Transformation: Challanges to the State System, Tokyo: The Uneted Nations Univercity Press, 1994, s.59.

87

Hamit Emrah Beriş, Küreselleşme Çağında Egemenlik: Ulusal Egemenliğin Yeni Sınırları, Ankara: Lotus Yayınevi, 2006, s.244–256.

88

Arjun Appadurai, “Grosroots Globalization and Research Imagination”, Arjun Appadurai (ed.),

Globalization, Durham & London: Duke University Press, 2003, s.14.

89

Karşılıklı bağımlılık hem küreselleşmenin bir edeni hem de barışın bir sağlayanıdır. Bkz: Erik Gartzke, Quan Li, “War, Peace, and the Invisible Hand: Positive Political Externalities of Economic Globalization”, International Studies Quarterly, Vol. 47, 2003, s.561

(28)

değerlendirilebilir.90 Rosenau, küreselleşmeyi devletler sistemi ve geleneksel düzenin pratik ve normlarının bir değişimi olarak görmektedir.91

1980’lere kadar İngilizcede ‘küresel’ (global) kavramı, ‘bütün dünya sathında’ olmayı anlatan bir kavram yerine, şekilsel yuvarlaklığı ifade etmek için kullanılıyordu. Sözlüklere ise küreselleşme kavramı –ilk olarak Amerikan İngilizcesine- 1961 yılında girmiştir. 1980’lerle birlikte küreselleşme, sınır-aşan faaliyetleri ve liberalleşmeyi ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.92 1990’larla birlikte bir tsunami gibi her alanda ve her şeyi anlatmak için kullanılmaya başlandı.93 Küreselleşmeye bir başlangıç verme noktasında, modernleşme ile başlatma; evrensellik iddiasındaki dinlerin zuhuru ile (2000 yıl kadar öncesinden) ve 19. yüzyılın sonlarından başlatma geleneği olmasına rağmen, 1990’lardan itibaren bu kadar itibar gören bir kavram ve sorun olarak ele alınmaya başlanmıştır.94

Küreselleşme, bir catch-all kavram olarak kullanılmakta ve küreselleşme ile birçok olgu açıklanmaya çalışılmaktadır. Her ne kadar yeni bir fenomen olarak kabul edilse de, M.Ö. 1500’lerde yazılmış olan antik Sanskritçe Regveda metninde “bu kişi bizden şu sizden” gibi nitelemelere rastlanmaktadır.95 Bu alıntı, bize modern anlamda küreselleşmenin ulus-aşan bir olgu olduğu gerçeğinin daha ilk çağlardan beri devam eden bir aitlik duygusu olduğunu ve bu durumun dönüşümünü göstermektedir. Bu bakımdan insanlık tarihini, insanların zenginlik ve toprak gibi şeyler için savaşı tarihi olarak da görebiliriz. Ya da, insan türünün tarihini bir küreselleşme süreci olarak --Batı değerlerinin yayılması gibi dar kapsamlı bir

90

Jan-Erik Lane, Globalization and Politics: Promises and Dangers, Hampshire: Ashgate, 2006, s.1-14.

91

James N Rosenau, “The Complexities and Contradictions of Globalization”, Current History, Vol. 96, No. 613, 1997, s.361.

92

Jan Aart Scholte, “Globalisation: Prospects for a Paradigm Shift”, Martin Shaw (ed.), Politics and

Globalisation: Knowledge, Ethics and Agency, London: Routledge, 1999, s.9–11.

93

Dennis Smith, Globalization: The Hidden Agenda, Cambridge: Polity Pres, 2006, s.4–5.

94

Howard H. Lentner, “Globalization and Power”, Preet S. Aulakh, Michael G. Shechter (ed.),

Rethinking Globalization(s): From Corporate Transnationalism to Local Interventions, New York:

Palgrave, 2001, s.56-57.

95

Chinnam Gopinath, Globalization: A Multidimensional System, Los Angeles: SAGE Publications, 2008, s.1.

(29)

yaklaşımı aşarak-- da adlandırabiliriz.96 Batı değerlerinin yayılmasını baz alan küreselleşmenin miladı olarak 149297 tarihi de sıklıkla verilmektedir.

Küreselleşme, genelde bir ‘boş küme’ olarak ele alındığından tanımlaması oldukça zor olan bir kavramdır. Tanımlanmasının zorluğuna karşın literatürde küreselleşme hakkındaki tanımlamalar, ekonomik (faiz oranları, ticaret, finans hareketliliği,…) ve insan hareketliliğinin (göçmenler, mülteciler, profesyonel hareketliliği,…) gücün etkilerine (ulus-devletin çöküşü, teknolojik gözetim, …) atıflar yapmaktadır. Held ve McGrew çok karmaşık olan bu tanımlamaları veya tartışmaları “globalistler” ve “şüpheciler” diye adlandırdığı iki ana kategoride değerlendirmektedir. Globalistler, son bir kaç yüzyılda yapısal değişikliklerin etkisi ile ortaya çıkan küreselleşmenin gerçek ve önemli bir tarihsel gelişim olduğuna inanmaktadır. Diğer taraftan şüpheciler ise, 1870–1914 arası dönemde zirve yapan ve iki dünya savaşı ile ara verilen Avrupa kolonyal genişlemesinin devamı olan bir süreci yaşadığımızı ve bu bakımdan da küreselleşmenin olduğundan daha fazla tartışılan ideolojik bir kurgu olduğunu düşünmektedir.98 Bu iki taraf da, küreselleşme konusunda pazar ekonomisini analizlerinin merkezine almaktadır. Andreas Busch ‘iyimserler’ (moderately optmistic) diye adlandırdığı ve ekonomiye daha az önem atfeden veya Martell’in üçüncü dalga99 dediği üçüncü bir kategoriden daha bahsedilebilir.100

Küreselleşme, eşzamanlı olarak bir takım inançlar dizisi bağlamında idealist; bir takım kurallar, aktiviteler ve prensipler dizisi olarak davranışsal ve altyapı ve sonuçlar dizisi olarak da materyal bir bahistir. İdealistler, küreselleşme ile dünyanın daha mutlu ve zengin olacağını, Fukuyama’nın liberalizmin zaferini ilan etmesi gibi, düşünmektedir. Küreselleşmeyi davranışsal bir durum olarak görenlere göre ise, normal yaşamın değişmesinin yanında var olan sosyal kurumların da yeniden organize olması ile artık “katı olan her şey buharlaşıyor”. Materyal bir süreç olarak

96

Robert J. Holton, Making Globalization, London: Palgrave Macmillan, 2005, s.28-41.

97

Henk L.Wesseling, “Globalization: A Historical Perspective”, European Review, Vol. 17, No. 3 & 4, 2009, s.455.

98

David Held, Anthony McGrew at al., Global Transformations: Politics, Economics and Culture, California: Stanford University Press, 1999, s.3-11.

99

Luke Martell, “The Third Wave in Globalization Theory”, International Studies Review, Vol. 9, 2007, s.173–196.

100

Referanslar

Benzer Belgeler

[fe‘ilātün fe‘ilātün fe‘ilātün fe‘ilün] Mürde cisme gele iy rūḥ-ı revānum cān ol Ḫüsrev iseñ n’ola dervīş evine mihmān ol Cürm ü ‘iṣyānile taḥṣīl

Three home visits were made up for experimental group and the patients in this group, received care according to the home care plan, and they were provided written information

Lisleriozis olgulannda beyinde makroskobik lezyonlar pek g6rDimemekie birlikte bazl olaylama medulla oblongata ve ponsun kesit yOzOnde boz renkli erime veya irin

The resulting surface morphologies of hematite films grown on FTO substrates are gathered along with an image obtained from zero field control in Figure 8. In general, no

Son üç costae’nın omurgaya bağlanma açılarının; radyolojik görüntüler üzerinden incelenmesi ile cinsiyete bağlı değiĢimi ve cinsiyet tayini açısından

In spite of the first orders given to Bristol indicating that his aim should be to keep cordial relations between the United States and the Allies, Bristol’s way of thinking

Yapılan uygulamanın eleştirel düşünme becerisini geliştirdiğini düşünen öğrenciler okuduklarını anlamanın (4/16) hatırlamaya yardımcı olduğunu (1/16) dolayısıyla

In particular when looking at the key elements of Agenda 21 (Table 2), the Quito Implementation Plan (Table 3 and 4) which was the outcome of the final Habitat Conference and even