• Sonuç bulunamadı

3.2. DEVLETİ ETKİN GÖREN YAKLAŞIMLAR

3.2.4. POSTMODERNİST BİR TEORİ OLARAK FEMİNİZM

3.2.4.1. Feminizmde Devlet ve Güvenlik

Feminizmin güvenlik anlayışına bakmak, hem feminizmi anlamlandırmak hem de feminizmin devlet görüşünü anlamak adına gerekli bir çabadır. Feministler, Kopenhag Okulu’nun güvenlik çalışmalarından etkilenerek klasik anlayışlara karşı çıkmış ve bu konuda alternatifler geliştirmeye çalışmışlardır. Güvenliğin sosyal boyutunun da dâhil edilerek toplumsal cinsiyet rollerinin, analizlerde kullanılması gereği üzerinde durmuşlardır.306 Tickner, ulusal güvenlik konusuna işe cinsiyet merkezli yaklaşımlar bağlamında realizmi eleştirerek başlar. Geleneksel realist yaklaşıma feminist olmayan diğer birçok yaklaşım tarafından, devleti tarihsel ve sosyal olarak inşa olmuş kurumlardan oluştuğunu göz ardı etmesine ve rasyonel ve üniter bir birim olarak görmesine yönelik, eleştiriler zaten vardı. Ancak, Tickner’in eleştirileri bunların ötesine geçerek bir takım önerilerde de bulunmaktaydı.307

Realizm insan, devlet ve uluslararası sistemi baz alan bir yaklaşımdır. Morgenthau, “Uluslararasında Politika” çalışmasında kadınlara yer vermeden birçok tarihi ayrıntıya yer vermişti. Aslında batıda Machievelli’den beri devam eden süreçte analizlerde eril bir sosyal yapılanma söz konusu edilir. Kadınlar ve köleler eski- Yunan’dan beri politikayı kirletenler olarak görülür ve kadınların yeri evleridir görüşü hâkimdir.308 Realizm ve neo-realizmde devlet; self-help, egemen ve güç peşinde koşan bir yapı arz eder ki bu batı tarzı eril bir kurumdur.309 Tickner, bu

304

Kathleen R. McNamara, “Whose Security? Feminism and International Relations”, Journal of

International Affairs, Vol. 46, No. 2, 1993, s. 549-552.

305

Milja Kurki, Colin Wight, “International Relations and Social Science”, Dunne (ed.), op cit., s. 20- 21.

306

Erdem Özlük, “Feminist Yaklaşım”, Der. Haydar Çakmak, Uluslararası İlişkiler: Giriş, Kavramlar

ve Teoriler, Ankara: Platin Yayınları, 2007, s. 203.

307

McNamara, “Whose Security? Feminism and International Relations”, s. 549.

308

J. Ann Tickner, Gender in International Relations: Feminist Perspectives on Achieving Global

Security, New York: Columbia University Press, 1992, s.12–14.

309

Eric M. Blanchard, “Gender, International Relations and Development of Feminist Security Theory”, Signs: Journal of Women in Culture and Society, Vol. 28, No. 4, 2003, s. 1298–1299.

bakımdan kuruluşundan beri devletin ulusal güvenlik fonksiyonlarını cinsiyet penceresinden eril olarak görür. Zira batı tipi devlet XVII. yüzyılda savaşlar sonucunda ortaya çıkmıştır. Eril kahramanların fetihleri, törenleri, emperyal hedefleri ve anavatanını savunma hikâyeleri ile bu günlere gelmiştir. Tickner bu noktada akademisyenlere de görev düştüğünden bahseder; zira bilgi ve güç arasındaki ilişki bağlamında Morgenthau ile başlayan bir süreçle adeta devlet adamlığı vasfı ile devlet için çalışan akademisyenler vardır ve Uluslararası İlişkilerciler de genel olarak bu kategoridendir.310

Feministlere göre, savaşçı-vatandaş kavramı hem insanın doğal karakteri hem de cinsiyetle inşa edilen kişilik ve vatandaşlık açısından olumsuzdur. Machievelli’nin vatandaşlık anlayışına karşıdırlar ve onun formüle ettiği anlayışın eril bir anlayış olduğunu savunurlar. Machiavelli, kadınları tartışmacı ve savaşçıların savaş isteklerini azaltıcı gördüğü için tehlikeli bulur ve “Bir erkek ve devlet için en tehlikeli şey kadındır” der. Çünkü kadın korkaktır, zayıftır ve bağımlıdır. Bu açıdan Tickner, savaş ve erkek doğası arasında bir bağlantıyla “vatandaş=savaşçı” anlayışının bir sosyal inşa işi olduğunu söyler. Bu anlayış erkeğin gerçek doğası böyle olduğu için değil, erkeklik cinsiyetine bu şekilde bir anlam yüklenmesi dolayısıyla oluşmaktadır. Bu bakımdan, iyi bir vatandaş olmak için iyi bir asker- savaşçı olmak gerekir anlayışı gelişmiştir. XX. yüzyıl devletinin fonksiyonu ulusal güvenliği sağlamaktır. Bunu erkek, içerde ve dışarıda askeri önlemlerle sağlar. Bir sorun esnasında vatandaşlar devleti savunmak için sorgulamadan gönüllü olur. Askeri bütçeler genellikle en büyük paya sahip olur. Çoğu zaman askeri harcamaları yüksek tutmak politikacılar tarafından vatanseverlik ile eş tutulur. Ancak günümüzde teknolojinin de etkisiyle kadın asker-erkek asker ayrımının önemi azalmıştır (örneğin ABD kadın askerleri kullanmaya başlamıştır). Bu bakımdan erkekler kadar nüfusu olan kadınlar potansiyel askeri gücü de belirleyici olabilecektir.311

Uluslararası sistem de güvenlik konusunda önemli bir analiz aracı olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan feminizm, Hobbes’un doğa halinde “herkesin

310

J. Ann Tickner, “On The Frontlines or Sidelines of Knowledge and Power? Feminist Practices of Responsible Scholarship”, International Studies Review, Vol. 8, 2006, s. 386.

311

Ulusal güvenlik eril devlet anlayışı ve uluslararası sistemden hareketle Tickner’in analizi için bkz; J. Ann Tickner, Gender in International Relations: Feminist Perspectives on Achieving Global

Security, New York: Columbia University Press, 1992, http://www.ciaonet.org/book/tickner/index.html.

herkese karşı savaş hali” durumundan hareketle realizm uluslararası ilişkileri anarşik yapı olarak görmesini kabul etmez. Devletler de bu anarşik yapı içinde erkekler gibi kendi kaynaklarına dayanmak durumundadır. Kadınlar -burada- savaşlara çok az bir katkı sağladığı için uluslararası politika tarihi aslında kadınların olmadığı bir tarihtir. Savaşlarda kadınlar, genelde sadece kurbanlardır. Tickner, yukarıda sayılan üç analiz tarzından sistemik bilimsel/analitik bir analizi önerir. Anarşi ve ulusal güvenlik kavramlarına alternatif kavramlar geliştirilmeli ve kullanılmalıdır. Sistemi anarşik kabul edersek birimlerin/devletlerin başka seçenekleri kalmaz. Ulusal güvenlik kavramı bu bakımdan yeniden düşünülmelidir. Devlet güvenliğini illaki savaşa dayamak zorunda değildir. Aynı şekilde vatandaşlık da yeniden tanımlanmalıdır. Devlet güvenlik arayan davranış kalıplarından (realizmden) kurtarılmalıdır. Bunun yerine uluslararası barışı arayan devlet anlayışı yerleştirilmelidir. Güvenlik, ulusal güvenlikten ziyade çok boyutlu ve düzeyli olarak ele alınmalı ve bu yolla ekonomik, cinsiyet gibi ayrımcılıkların ve şiddetin olmadığı ve hiyerarşik olmayan bir ilişki geliştirilmelidir.312

Feminizm güvenlik konusunda, ulusal güvenlik kavramına fazla itibar etmez; 11 Eylül sonrasında önemi artan “insan güvenliği” ya da “insanı merkeze alan güvenlik” konusunda ise daha hassastır. Özellikle radikal feminizm insan güvenliği konusunda cinsiyet farkları üzerinde durur ve kadınların güvenliğini sağlamayı amaçlar. “İnsan” adı altında maskelenen erkek söylemlerine dikkat çeker. Feminizm, “kadının” ayrı bir kategori olarak analizlere dâhil edilmesi gerektiğini savunur. Liberal feminizm ise, dominant unsurları sorgulamadan kadınların güvenlik tartışmalarında bulunması gereğini savunur.313

Geleneksel güvenlik çalışmaları ve anlayışı “cinsiyet” meselesini göz ardı ede gelmişti. Güvenlik çalışmalarında bu bakımdan cinsiyetin de analiz edilmesi, yeni bir uygulama sayılır. Önceden güvenlik devlet ile birlikte düşünülen bir kavramken Feminizm, güvenlik çalışmalarının içine cinsiyeti ve kadını da katarak yeni bir boyut

312

Ibid.

313

Feminizmin “insan güvenliği”ne yüklediği anlam ve kendi önerileri için bkz. Heidi Hudson, “Doing’ Security as Though Humans Matter: A Feminist Perspective on Gender and the Politics of Human Security”, Security Dialogue, Vol. 36, No. 2, 2005, s. 155–174.

eklemiş oldu.314 Savaş ve güvenliğe dair meselelerde cinsiyete ya da cinslere farklı bir rol verilmekte, erkeklere oyuncak olarak ‘silah’ verilirken kızlara ‘bebek’ verilmesi aslında bu rol farklılaşmasının da temelini oluşturmaktadır. Güvenlik konusunda kadınlara daha çok pasif roller verilirken örneğin savaşların lideri, savaşçılar ve koruyanlar erkekler olmaktadır. Kadınların bu bakımdan korunanlar ve erkeklerin koruyanlar olması nedeniyle devletin güvenliği meselesinde kadına yer verilmemektedir. Kadınlık, bu bakımdan devletlerde annelik rolü veya sembolü ile kullanılmaktadır.

Feminist Uluslararası İlişkiler kendisini; feminizmin politik, ekonomik ve kurumlara dair geliştirmiş olduğu teorilerden hareketle inşa eder ve geliştirir. Üç temel argüman kullanır: devlet ve Pazar, teoride ve pratikte eril varsayım ve yapılarla cinsiyetlendirilmiştir; temel kavramsallaştırmalarda erkek hakim bir anlayış vardır ve hem kadın realitesi hem de kadının politik ve ekonomik hayata katkıları göz ardı edilmiştir; sosyal inşa sürecinde ‘toplumsal cinsiyet rolleri’ olarak ortaya çıkan kadın ve erkek rolleri, cinsiyet analizlerinde göz ardı edilmektedir. Bu bakımdan Feministler, Uluslararası İlişkilerin “mainstream” (temel gündem/ana akımı) olarak kabul edilen teorilerini aslında “malestream” (erkek gündemi) olarak görmektedirler.315

Devlet konusunda maskulunist (eril) temayül tarihten beri devam ede gelmiştir. Bu en azından Aristo’dan beri böyledir. Zira O, erkekleri efendi (master) ya da özne, kadınları ise bağlı (matter) ya da nesne olarak görerek erkeklerin doğası gereği politik olduğunu ve kadınların da aynı gerekçe ile politikadan uzak olduğunu öğretmektedir. Feminist Uluslararası İlişkiler anlayışı, bu anlayışla oluşan devleti analiz ederken temel Uluslararası İlişkiler yaklaşımlarını bir aktör olarak devletin gücünün cinsiyet dinamikleri ile iç içe olduğu gerçeğini göz ardı etmelerinden dolayı eleştirmektedir.316

Feminizm başlarda, özellikle de liberal feministler tarafından olmak üzere, Kadınlar uluslararası ilişkilerde nerede durmaktadır? Dünya genelinde kadının

314

Caroline Kennedy-Pipe, “Gender and Security”, Alan Collins (ed.), Contemporary Security

Studies, Oxford: Oxford University Press, 2007, s.83.

315

Gillian Youngs, “Feminist International Relations: A Contradiction in Terms? Or: Why Women and Gender are Essential to Understanding the World ‘we’ Live in”, International Affairs, Vol. 80, No. 1, 2004, s.76.

316

statüsü nedir? Kadınlar uluslararası ilişkilerde ne kadar temsil edilmekte/edilmemektedir? Kadına karşı mevcut ayrımcılık nasıl ortadan kaldırılabilir ve kadına kendi hayatlarını ve kaderlerini kontrol etme olanağı nasıl sağlanabilir? gibi sorular etrafında dönmüştür. Bu bakımdan devlete bakış da, öncelikle liberal feministlerce belirlenmiştir. Buna göre devlet, erkeklerin temsil edildiği bir siyasi kurumdur. Daha da fazlası, uluslararası ilişkiler bir “erkek dünyası” olarak resmedilir. Meclisler, ordular, … tarih boyunca erkeklerin sanat alanı olarak gelmiş ve kadınlar, güvenlik ve dış politika gibi alanların dışında tutulmuştur. Devlet konusunda da kısaca, cinsiyet yine analizin merkezinde yer tutar; cinsiyet yine güç ilişkilerinin önemli bir parçasıdır; kamu/özel ayrımı uluslararası ilişkileri anlamada merkez bir unsurdur.317 Liberal feminizmin, cinsiyet eşitliğinin olduğu demokratik devlet için söyleyeceği bir şey yoktur. İlgilendiği asıl konu devleti oluşturan, seçimle oluşan ve bürokratik yapıda cinsiyetin eşit temsilidir.318 Ayrıca Feminizm, savaş sistemine yönelik eleştirileri söz konusuyken kadın erkek arasındaki eşitliğe vurgu yaparak (liberal feminizm) devletin güç yapılarında ve uluslararası örgütlere kadınların dâhil edilmesi ile kadın değerlerinin, kadının bilgeliği, kadın duyarlılığı gibi unsurların insanlığın yararına kadınların eril organizasyonlara ve savaş pratiğine dâhil edilmesini savunmuştur.319

Devlete dair önemli bir saptama ise ‘patriarchal state’ yani ‘eril devlet’ kavramıdır. Devlet oluşturduğu aile, evlilik, ev halkı gibi erkek egemen kurumlarla bu niteliğini sürekli hale getirmekte ve yeniden üretmektedir. Devlet yine kullandığı ve ideolojik olarak da angaje ettiği doğum kontrolü, üremeyi teşvik, cins (sex) ve cinsiyet (gender) konusunda; heteroseksüel evlilikleri teşvik etmek, işçi kanunu ve vergileme gibi aygıtlarla da eril unsurunu sürdürmektedir. Kadınlar devlete karşı yine çoğu zaman erkeklere göre tanımlanmakta; eş, anne olarak işlev görmekte ve özerk bir vatandaş olarak çok az işleve sahip olabilmektedir. Tabi bu, feminizm için bir

317

Steans, Pettiford, op cit., s. 165.

318

Janine Brodie, “State Theory”, Lorraine Code (Ed.), Encyclopedia of Feminist Theories, London: Routledge, 2000, s. 462.

319

Anne Sisson Runyan, V. Spike Peterson, “The Radical Future of Realism: Feminist Subversions of IR Theory”, Alternatives, Vol.16, No.1, 1991, s.81.

zorunlu durum değildir ve devlet kadınların lehine yeniden organize edilebilir ki feministler, bunun için çalışmaktadır. 320

Feminizm, devletin meşru şiddet kullanma tekeline sahip olmasını gezegenin en tehdit edici aktörü olduğuna delil olduğunu ileri sürer. Bu bakımdan devlet gücü yeniden yapılandırılmalı, kendini yeniden üretmeli, güç tekeli kendi vatandaşlarına ulusal güvenlik bağlamında yönelmemelidir. Diğer taraftan devlet gücü, cinsiyet ve refah ilişkileri; sosyal kontrol ideolojileri ve güç kullanmanın meşrulaştırılması; devlet tanımlı kamu çıkarları ve kültürel, askeri, ekonomik ve politik stratejilerin belirlenmesinden etkilenmektedir. Özellikle de liberal feministler bu yapıda kadınların ortada olmadığını ve bunun yerine patriarşik olarak erkeklerin konumlandığını belirtmekte ve devletin kadın erkek eşitliğini sağlayacak bir aygıta dönüştürülmesini önermektedir.321

Kısaca feminizm, temel çıkış noktası olark iç sosyal yapıyı alır ve bu yapıda da kadınların erkekler için yabacılar olduğu kabulüyle hareket eder. Erkek için kamu kadın için özel gibi yukarda da sayılan ikilemeler ve logolar bağlamında devlet de erkeklerin uğraş alanıdır. Kadın yerel toplum içinde ikincil bir statüde görülür ve esasında uluslararası alanda da kendine yer bulamaz. Genel olarak, postmodernist teorilere göre devlet gerçekte yoktur ve hayal edilmiş bir mittir. Ancak feminizm (ve postmodernizm) için, ılımlı uluslararası etkin (agential) gücü olan devlet teorisini benimsediğini söyleyebiliriz.

3.3. ULUSLARARASI YAPI/TOPLUMU ETKİN GÖREN YAKLAŞIMLAR

Benzer Belgeler