• Sonuç bulunamadı

Başlık: PLATON'UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİYazar(lar):CEVİZCİ, AhmetCilt: 15 Sayı: 0 Sayfa: 031-134 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000123 Yayın Tarihi: 1994 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: PLATON'UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİYazar(lar):CEVİZCİ, AhmetCilt: 15 Sayı: 0 Sayfa: 031-134 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000123 Yayın Tarihi: 1994 PDF"

Copied!
104
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PLATON'UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ

ÇIZGI ANALOJİSİ

Yrd. Doç. Dr. Ahmet CEVİZCİ

Platon'un Devlet adlı diyalogu filozofun ideal devlet anlayışın' ortaya koyan bir eser olmakla birlikte, onun siyaset felsefeyi ontoloji ve epistemolojisiyle çok yakından ilişkili olduğu için, aynı zamanda bi-ze Platon'un ontoloji ve epistemolojiyle ilgili temel görüşlerini verir. Bölünmüş Çizgi Anatolojisi bu bakımdan özellikle önem taşır.

1- Metnin Özeti

Platon, ideal devletin gelecekteki filozof yöneticilerinin ba şka bir-takım nitelikler yanında, herşeyden önce bilgiye sahip olmaları

gerekti-ğini, ve bu bilginin de öncelikle İyinin bilgisi olduğunu gösterdikten sonra, şimdi Bölünmüş Çizgi Analojisiyle, onların hangi bilgi türlerin-den geçerek İyinin bilgisine ulaşabileceklerini göstermek için, bilgide bir derecelenmeye gider. O, a priori bilgiyi matematiksel bilimlerin bil-gisi ve felsefi bilgi (diyalektik) diye ikiye ayırdıktan sonra, farklı bilgi dereceleri anlayışından yola çıkarak, geleceğin filozof-yöneticilerini ortaya çıkaracak disiplinlerin neler olduklarını belirleyebilme duru-muna gelecektir.

Devlet'in VI, kitabının son bölümünde yer alan Bölünmüş Çizgi Analojisi, daha önce inanç-bilgi epistemolojik ayrımını konu edinen tartışmanın olduğu kadar, Güneş benzetmesinin de temelinde yer alan ontolojik bir ayrımın, yani gözle görülür (duyusal) dünya ile akılla anlaşılabilir dünya arasındaki ayrımlı] yeniden öne sürülmesiyle açıhrl. Bu ontolojik ayrım ortaya konukluktan sonra, Sokrates Glaukon'dan, bu iki ayrı dünyayı eşit o mayan iki parçaya bölünmüş bir çizgiyle göstermesini ister?. Buna göre, eşit olmayan parçalardan biri gözle gö-rülür dünyayı, diğeri ise akılla anlaşılabilir dünyayı simgeleyecektir 3. Bunun ardından, bu iki ayrı parçanın da, çizgi başlangıçta ikiye bö- (1) Devlet 509 D4-5.

(2) Devlet 509 D7. (3) Devlet 509 D9.

(2)

lündüğü zaman göz önünde tutulmuş orana göre, ve sonuçta ortaya çıkacak farklı biliş türlerinin açıklık ve karanlıklık dereceleri dikkate alınarak, yeniden ikiye bölünmesi istenir 4. Sonuçta, ikisi gözle görülür dünyayı, diğer ikisi akılla anlaşılabilir dünyayı simgeleyen dört ayrı

ayrı parça, kesit ya da bölme elde edilir. Çizginin ilk bakışta oluş turu-lan ilk iki parçası arasında geçerli olan orijinal-suret ya da asıl-taklit ilişkisi, hem gözle görülür dünyayı simgeleyen iki parça ve hem de akı l-la anl-laşılabilir dünyaya karşılık gelen iki parça arasında varolmaya de-vam eder. Buna göre, gözle görülür dünyayı gösteren parçalardan bi-rincisi suretlerden oluşmakta olup, bu parça gölgeleri, su yüzeyine yan-sıyan görüntüleri ve bu türden herşeyi kapsar5. İkincisi ise, birinci böl-meyi oluşturan suretlerin, yani gün ışığındaki gölgelerin, suya yansıyan görüntülerin ve bu türden herşeyin orijinallerinden meydana gelmekte olup, o çevremizdeki canlıları, bitkileri ve insan elinden çıkma tüm yapay nesneleri ihtiva etmektedir 6. Buna göre, Çizginin başlangıçta ikiye bölünmesi sırasında da, bu bölme sonucunda elde edilen iki par-çanın yeniden ikiye bölünmesi sırasında da aynı oran gözetildiği ve oranı belirleyen sonuçta ortaya çıkmış olan dört ayrı bölmenin ayrı ayrı

kapsadıkları nesnelerin sahip oldukları gerçeklik dereceleri olduğu için, gözle görülür dünyayı oluşturan iki bölmeden, suretlerden oluşan birin-cisinin bu suretlerin orijinallerinden meydana gelen ikincisi karşısı n-daki ontolojik statüsü, gözle görülür dünyanın akılla anlaşılır dünya karşısındaki ontolojik statüsü neyse odur.

Gözle görülür dünyayı oluşturan bu iki bölmenin nesnelerini, söz konusu ontolojik yaklaşımdan sonra, bu kez epistemolojik bir açıdan değerlendirdiğimizde, onların birlikte inancın (doxa) nesnelerini oluş -turduklarını görüyoruz. Öte yandan, onları konu alan zihin halleri

(pathemata) söz konusu olduğunda ise, kendisine alttan ikinci

bölme-nin, yani canlıların, bitkilerin, insan elinden çıkma yapay nesnelerin suret ya da kopyalarını konu alan zihin haline (pathetna), genel inanç

(doxa) kategorisi içinde eikasia, buna karşın kendisine birinci

bölme-nin suretleribölme-nin orijinallerine karşılık gelen duyusal nesneleri, yani can lıları, bitkileri, insan elinden çıkma yapay ürünleri konu alan zihin haline de pistis adı verilir7. Bölmelerirı birbirlerine karşı ontolojik sta-

(4) Devlet 509 D7-E2. (5) Devlet 510 A1-3. (6) Devlet 510 A5-7. (7) Devlet 511 E2-3.

(3)

PLATON UN DEVLET'TEKI BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİ 33

tülerini belirleyen, nasıl ki bu bölmeleri!" ayrı ayrı kapsadıkları nesnele-rin gerçeklik (aletheia) derecesiyse, bölmelere karşılık gelen zihin hal-lerinin birbirlerine göre epistemolojik değerlerini belirleyen de, onların sergiledikleri açıklık (saphenia) derecesidir 8.

Platon, gözle görülür dünyayı oluşturan alttaki bu iki bölme üze-rinde daha fazla zaman yitirmeksizin, çizginin, akılla anlaşılır dünyayı

oluşturan, üstteki iki bölmesine geçer ve tartışmanın çok baha büyük bir bölümünü, bu iki bölmeye karşılık gelen zihin halleri ya da disip-linleri ve bu disiplinlerde söz konusu olan yöntemleri incelemeye ayı -rır. Bu durum, Platon'im epistemolojisinde empirik bilginin a priori bilgiyle kıyaslandığında pek bir önem taşımamasına ya da onun eğ i-tim anlayışında, alttaki bölmenin kapsamı içinde yer alan disiplinler-den müzik ve jimnastiğin üstteki iki bölmenin simgelediği disiplin ya da bilimlere, bir geometri, bir diyalektiğe göre daha az önemli olma-sına ve Platon'un geleceğin filozof-yöneticisinin eğitimini belirleyecek bilimleri belirlemek için sabırsızlık duymasına bağlanabilir. Buradan da anlaşılacağı gibi, Çizginin alt kısmındaki bölmeler daha çok bu bölmelerde söz konusu olan zihin hallerinin nesnelerine göre olu ş -turulmuşken, üst yarıdaki bölmelerde, zihin halleri ya da disiplinlerin nesnelerinden çok, zihin hallerinin temel özellikleri, disiplinlerde kul-laıulan yöntemler belirleyici bir rol oynar. Bu durumun bir sonucu olarak da, çizginin alt yarısında söz konusu olan zihin hallerinin -en azından eikasia'nın- tam olarak ne olduğu yeterince açıklanmazken, üst yarıda gün6eme gelen disiplinlerden birinin gerçek doğası -d iyalek-tiğin nesneleri açıkça İdealar olduğuna göre, diğerinde bir güçlük yok-tur- karanlıkta kalır.

Platon'a göre çizginin üst yarısının birinci bölmesinde, ruh araş -tırmalarında, çizginin alt yarısının orijinallerini yardımcı araçlar ola-rak kullanmak9, ve kendisini yukarı doğru bir ilk ilkeye değil de, bir sonuca götüren varsayımlardan yola çıkmalc19 zorunda kalır. Bir baş -ka deyişle, çizginin üst yarısının birinci bölmesini oluşturan geometri, aritmetik ve benzeri bilimler araştırmalarında teki ve çifti, çeşitli ş e-killeri, üç tür açıyı ve bu türden herşeyi varsayımlar olarak öne süre-rek, onların herkesçe bilinen mutlak doğrular, apaçık varsayımlar olduklarını düşündükleri için, bunları hiçbir şekilde sorgulamaz". (8) Devlet 509 D9; 511 E2-4.

(9) Devlet 510 B5_7. (10) Devlet 510 B7-8. (11) Devlet 510 C1-8.

(4)

Ve matematikçi, işte doğrulukları sorgulanmamış bu varsayı mlar-dan yola çıkıp, araştırmasını tutarlı bir biçimde sürdürür ve ara adım- lardan geçerek bir sonuca ula n.Ş-12 . Öte yandan, matematikçi araştı rma-larında cliyagramlar, duyusal şekiller kullanır ve düşündüğü her ne ka-dar karenin, köşegenin bizzatihi kendisi de olsa, o bu diyagram ya da

şekiller üzerinde akıl yürütürl 3. Onun çizdiği ve çizginin en alt bölme-sinde kopya ya da suretleri bulunan bu şekillerin, karenin kendisi,

kö-şegenin kendisine göre birer suret olduğu unutulmamandırm.

Oysa bilgi türü, ya da disiplin olarak diyalektiği, nesne olarak da ideaları gösteren en üst bölmede, akıl, diyalektiğin gücüyle, matematik-çinin apaçık ilkeler, mutlak doğrular olarak aldığı önermeleri basit birer varsayım olarak görüp, onları birer sıçrama taşı olarak kullana rak, mutlak başlangıca, herşeyin varsayımsal olmayan ilk ilkesine yük-selir15 . O, bir kez bu inceye uloşıncaya da, daha sonra aşağı doğru ine-rek sonuçlar çıkanı". Buna ek olarak, akıl, diyalektikte bu yukarı doğ -ru yürüyüşü ve aşağıya doğru inişi sırasında duyusal hiçbir şey kullan-maz ; o, duyu deneyinden mutlak olarak bağımsızdır, bunun yerine İ de-adan İdeaya geçerek, yine İdeada durur' 7. Bu iki bölmeden ikincisinin simgelediği bilgi türü ya da disiplin olan diyalektik, araştırmasında du-yusal hiç bir şey kullanmadığı ve herşeyin varsayımsal olmayan ilk ilke-sine, idealar dünyasını aydınlatan İyi ideasma ulaştığı için, diğerinden yani matematiksel bilimlerin bilgisinden çok daha açıktır. Bunlardan birincisine, yani matematiksel bilimlerde söz konusu olan zihin haline, genel bilgi (episteme) ya da daha doğru bir deyişle a priori bilgi kate-gorisi içinde, dianoia (anlayış), ikincisine, yani dialektik söz konusu ol-duğunda gündeme gelen zihin haline ise, noesis (düşünce, entellektüel kavrayış) adı verilir18.

2. Çizginin Konstriiksiyonu

Devlet'in Bölünmüş Çizgi Analojisin.in yer aldığı metni bu şekilde özetledikten sonra, şimdi Çizginin konstrüksiyonuna geçebiliriz. Bö-lünmüş Çizgi Analojisini inleeyip yorumlama çabasına giren araştır- (12) Devlet 510 C8—D2. (13) Devlet 510 D4-8. (14) Devlet 510 D9—E3. (15) Devlet 511 B2-7. (16) Devlet 511 B7—Cl. (17) Devlet 511C1-2. (18) Devlet 511 D11.

(5)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 35

macılar, sırasıyla biri bir diyagram 19, diğeri yatay bir çizgin ve sonun-cusu da dikey bir çizgiden 21 oluşan üç farklı korıstrüksiyon önermiş -lerdir. Ar alojinin temelinde bulunan suret-orijinal ilişkisini bir çizgi-nin bir diyagrama göre çok daha iyi bir biçimde yansıtabileceği gerek-çesiyle diyagramdan oluşan konstrüksiyonu eledikten sonra, analoji-de yine ön plâna çıkan başka bir sembolik ö'ğe aşağı ve yukarı doğru hareket olduğundan ve 51 1D8'in bizden noesis'i yani diyalektiğe karşı -lık gelen zihin halini en üste yerleştirmemizi istediğinden yola çıkarak. tercihimizi dikey bir çizgi için kullanabiliriz.

Istenen dikey çizgide yerine getirilmesi gereken koşullar şunlardır: 1. Çizgi önce ikiye bölünecek, 22

2. Öyle ki, sonuşta \ortaya birbirine eşit olmayan iki parça ya da kesit çıkacak,23

3. Ortaya çıkacak iki parça ya da kesit yine aynı oranla ayrı ayrı ikiye bölünecek, 24

4. Orantılamada açıklık ve karanlık dereceleri göz önünde tutulacak, 25

5. Noesis çizginir en üstteki parça ya da kesitine kar şılık gelecek,26

(19) Bkz. L.E. Rose "Plato's Divided. Line", Review of Metaphysics, 17 (1963-1964), s. 425-435.

(20) Bkz., L. Robin, Les Rapports de L'Etre et de la Connaissance d'apr6 Platon, Paris, 1957, s. 12; D. Ross (1951), s. 45; R.S. Brumbaugh, "Plat 'o's Divided Line", Review of Metaphysics, 5 (1952), s. 529-534.

(21) Bkz., J.E. Raven, Plato's Thought in the Making. A Study of the Development of his Metaphysics, Cambridge, 1965, s. 144-145, Cross ve A.D. Woozley (1964), s. 230; Y. Lafrance, "Platon et la Gornetrie :la Construction de la Ligne en 1Upttlı -lique 509 D-511E", Dialogue, 16 (1977), s. 433 ve La THorie platonicienne de la doxa, Paris, 1981, s. 163-166; J. Annaç (1981), s. 247. (22) Devlet 509 D7. (23) Devlet 509 D7_8. (24) Devlet 509 D8-9. (25) Devlet 509 D10. (26) Devlet 511D8.

(6)

6. Parça ya da kesitler, kendilerini oluşturan nesne türleri gerçeklikten ne kadar çok pay ahrlarsa, o kadar açık olacak-lar,27

7. En üstteki iki kesitten oluşan akılla anlaşılabilir c:iinya, ve ona karşılık gelen zihin hali olan episteme (a priori bilgi), aşağıdaki iki kesiti oluşturan gözle görülür dünya ve ona

kar-şılık gelen doxa'ya (inanç ya da emprik bilgiye) neyse, dia-noia eikasia'ya o olacak28 .

Birinci ve ikinci koşula göre. çizginin, başlangıçta ilk kez olarak ikiye bölünmesi durumunda ortaya çıkacak birbirine eşit olmayan iki kesitten, aşağıdakinin yukandakinden daha uzun olmasını tercih

etti-ğimizde, ortaya şöyle bir dikey çizgi çıkar:

B

BE= Noesis

BD=Episteme= E BD=Noeton =

A priori bilgi Akılla Anlaşılır

2 Dünya 3 DE Dianoia D b=2 3 CD—Pistis AD=Oraton Gözler Görülür inanç ya da C Dünya Emprik Bilgi a=1 AC=Eikasia 3 (27) Devlet 511E4. (28) Devlet 534 AS.

(7)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİ 37

AB çizgisi birbirine eşit olmayan iki ayrı parça ya da kesite bö-lündüğünde, bunlardan alttaki parça (AD) üsttekinden (BD) daha bü-yük olduğuna, ve sonuçta ortaya çıkan iki kesit yine aynı oranla ayrı

ayrı ikiye bölündüğüne göre (1.2. ve 3. koşul), bunu aritmetiksel ola-rak şöyle formüle edebiliriz:

AD>BD, AC>DC, DE>BE. Bu durumda oranı 2 / 1 olarak alırsak,

AD AC DE / 3 2 / 3

BD DC BE 2 / 3 1 / 3

Ve sonuçta DC'nin DE'ye eşit olduğu ortaya çıkar. Burada açı k-lık ölçütünü uygulayacak olursak, AC'nin (ontolojik olarak duyusal

şeylerin suretlerini ve epistemolojik olarak da bu suretleri biliş tarzı -mızı temsil etmektedir) DC'den (ontolojik olarak duyusal şeylerin kendilerini, canlıları, bitkileri ve insan elinden çıkma yapay nesneleri ve epistemolojik olarak da bu duyusal şeylere ilişkin biliş tarzımızı

simgelemektedir), DE'nin (ontolojik olarak matematiksel bilimlerin nesnelerini ve epistemolojik olarak da bu bilimlerde söz konusu olan biliş tarzımızı göstermektedir) ise BE'den (ontolojik olarak akılla

anla-şılabilir dünyayı ve epistemolojik olarak bu dünyayı biliş tarzımız olan

a priori bilgiyi temsil etmektedir) daha karanlık olduğunu

söyleyebili-riz. (4. koşul)

Öte yandan, aynı çizgiye gerçeklik ölçütünü uygulayacak olur-sak, ortaya Platon'un idealar kuramın' öne sürdüğü andan itibaren savunageldiği bir varoluş ya da gerçeklik dereceleri anlayışı çıkar ve sonuçta bir bütün olarak BD'nin AD'den BE'nin ED'den, DC'nin ise AC"den daha gerçek olduğu anlaşılır. (6. Koşul)

Çizginin ilk kez olarak bölünmesi sırasında ortaya çıkan iki ay-rı parça ya da kesitten, bu kez alttakinin değil de, üsttekinin alttakin-den daha uzun olmasını tercih ettiğimizde ise, ortaya şöyle bir dikey çizgi çıkar:

(8)

B BE=Noesis 1 c=2 — 3 DE=Dianoia D CD=Pistis C 1 a =- — 3 AC=Eikasia BD-=Episteme= A priori bilgi AD=Doxa= İnanç ya da Empi-rik Bilgi BD=Noeton =Akı l-la Anlaşılır Dünya AD= Oraton=Gözle Görülür Dünya A

1. 2. ve 3. koşullara, ve ilk bölme sonucundo ortaya çıkan kesitlerden üsttekinin alttakinden iki misli büyük olmasını istediğimize göre,

AD <BD, AC <DC, ve DE <BE

AD AC_ 4/3 2/3

BD DC BE 2 2/3 1/ 3

Burada da CD'nin DE'ye eşit olduğu ortaya çıkar.

Açıklık koşuluna göre, AC DC'den DE BE'den ve son çözümle-mede de AD BD'den daha kaıanlıktır. Gerçeklik koşuluna göre ise, BE DE'den, DC AC'den ve BD de AD'den daha gerçektir.

Bu iki ayrı dikey çizgiden hangisinin seçilmesi gerektiği konusunu belirleyen ölçütler ise, tümüyle felsefi bir nitelik arzederler. Örne ğin, antik çağda Proklos, her idealim çok üzerindeki bir olması ilkesinden yola çıkarak, duyusal dünyayı meydana getiren suret ya da kopyalarm

(9)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 39

orijinal ya da asılları olan İdealardan sayıca çok dolayısıyla da duyu-sal dünyanın akılla anlaşılabilir dünyadan nüfus olarak daha kalabalık olduğunu ya da belirlilik-belirsizlik ve snurlılık-sınırsızlık ölçütlerini kullanarak duyusal dünyanın ilkesi belirsiz madde olduğu için, akılla anlaşılabilir dünyanın belirli ve sınırlı, olduğu yerde onun sınırsız ol-duğunu. ya da epistemolojik bir bakış açısından yola çıkarak, duyusal

şeylerin birkaç duyusal organ aracılığıyla bilinirken, akılla anlaşılabilir dünyayı bilmek için yalnızca akla gereksinim duyduğumuzu savunmuş

ve bunun bir sonucu olarak da, çizginin duyusal dünyayı gösteren alt-taki kesitini') üsttekinden daha uzun olması gerektiğini sonucuna var-mıştır29. Buna karşın, modern Platon yorumcuları, daha çok açıklık ölçütünü temele alarak, ikinci dikey çizgiyi tercih etmişlerdir. Örneğin, J. Adam, çizgi bölünürken ortaya atılan eşitsizlik koşulunun çizginin dört kesitini') ayrı ayrı sirrıgeledilderi nesne türlerinin ve bu nesne tür-lerini biliş tarzına karşılık gelen zihin hallerinin açıklık ve karanlıklı

-ğını belirlediğini, dolayısıyla da akılla anlaşılabilir dünyayı gösteren kesitin, bu dünya gerçekten daha açık ve bu dünyaya ilişkin bilgimiz de inanca göre çok daha açık ve seçik olduğu için, en uzun kesit olması

gerektiğini savunmuş ve sonuçta tercihini ikinci dikey çizgi için kullan-mıştırm.

Biz, dikey çizginin yukarıda çizdi'gimiz iki ayrı versiyonunun da, çizginin konstrüksiyonu için gerekli koşulları yerine getirdiğinden ve birinci dikey çizgiyi tercih etmemiz gerektiğine işaret eden felsefi

de-ğerlendirmelerle, ikinci dikey çizginin lehinde olan açıklık argürnam-nın, kesin sonuçlu olmamakla birlikte, azımsanmayacak bir haklılık payına sahip olduklarından hareketle, iki çizgiden birini ya da diğ eri-ni tercih etmeeri-nin zorunlu olmadığını savunuyoruz. Ancak diyalogun VI. ve VII. kitapları boyunca ışık sembolizminin önemli bir yer

tuttu-ğu31, eşitsizlik koşulu açıklık koşuluyla birleştirildiğinde, bizden aş

a-ğıdan yukarı doğru yükseldikçe giderek artan bir açıklık derecesi ser-

(29) Bkz., Proklus, Commentaire de la "ıublique (çev. A.J. FestugiCre), Paris, 1970, c. II, s. 99-100. Benzeri felsefi değerlendirmelerle birinci şekli tercih eden modern yo-rumculara örnek olarak bkz. R.S. Brumbaugh, "The Divided Line and the Direc-tion of Inguiry", The Philosophical Forum, 2 (1970), s. 175-176);

R.C. Cross-A.D. Woozley (1964), s. 203-204, ve I.M. Crombie (1962), c. II, s. 90. (30) Bkz., J. Adam, The Republic of Plato, edited with critical notes, commentary and

ap-pendices, London, 1963, c. II, s. 65.

(31) Bkz., Devlet 506C6, 507C-E; 508A-E; 514B2-3, 515C7-8, 515E1; 516A-B, 516B5, v.b.g.,

(10)

gileyen kesitlere sahip bir çizgi istendiği dikkate alınırsa, nesneleri ve bu nesnelere karşılık gelen bilgi türleri açısından gözle görülür dünyay-la kıyaslanama.yacak bir açıklığa sahip olan akılla anlaşılabilir dünyanın daha uzun kesitle gösterilmesi gerçekten makfildür.

3. Bölünmuş Çizgi Analojisine ilişkin Yorumlar

Çizgiye ilişkin yorumlara ve bu arada kendi yorumumuzun esas-larına gelince... Bu yorumları herşeyden önce idealist ve realist yorum-lar diye ikiye ayırabiliriz 32. Doğrultığun antik Yunan'da her zaman "gerçek nesnel bir dünyaya ilişkin olarak doğru olmak" anlamına gel-diğini savunan M.F. Burnyeat'in 33 savını kabul edip, Platon'da dış

dünyanın nesnel, yani bilen insandan, insan zihninden tümüyle bağı m-sız olarak, her ne ise o olduğunu öne sürebiliriz. Onun epistemolojik realizmini vurgulamak için, Platonik külliyatı oluşturan diyaloglarm birinden, onun Pra.togoras'ın anti-realist anlayışım kendi realist anla-yışıyla karşıladığı, küçük bir pasajı aktarmak fazlasıyla yeterlidir.

"Ancak her ikisi de doğru olmayıp, şeyler bireylere görcli değilse (Pratogoras'ın anlayışı) ve herşey eşit olarak aynı

anda ve daima herşeyin bir parçası olmazsa (Herakleitos' un anlayışı), onların kendilerine özgü bir doğaya ve sabit bir öze sahip oldukları kabul edilmelidir; onlar bizimle ilişki içinde değildirler ya da bizim tarafımızdan etkilenmezler, bizim kaprisimize göre değişmezler; onlar bizden bağımsı z-dırlar." 34

idealist yorumu bu şekilde eledikten sonra, realist kategoride üç farklı yorumun yer aldığını belirtebiliriz. Bunlar dört kesitli, üç kesitli ve iki kesitli çizgi yorumları diye üçe ayrılırlar. Bu yorumların en eskisi olan ve geleneksel ya da ortodoks yorum diye de adlandırılan dört ke-sitli çizgi yorumuna göre, Bölünmüş Çizgi, kendilerine dört farklı tür-den biliş tarzının karşılık geldiği, dört ayrı gerçeklik derecesini simgele-

(32) idealist yorumlara örnek olarak ideaları Kant'm kategorileriyle bir tutan L.R. Nett-leship, Lectures on the Republic Plato, London, 1963, s. 239-263, I.M. Crombie (1962), G II s. 70-103'e örnek verebiliriz. Ayrıca bkz., J. Moreau, La Construction de L'IdMisme plutonicienne, Hildesheim, 1967, s. 326-357.

(33) Bkz., M.F. Buryneat, "idealism and Greek Philosophy. What Descartes saw and what Berkeley Missed", The Philosophical Review (1982), s. 26.

(11)

PLATON UN DEVLET'TEKI BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJIS1 41

mektedir 35 . İnsansal bilgi, bu çizgi& eikasiu'dan baclayıp, ncesis'e

kadar yükselen progr( sif bir hareket olarak gösterilmi ştir. Gerek bilis tarzları ve gerekse bu biliş tarzlarının nesneleri açısından, Bölünmüş

Çizginin en alt kesitinden en üstteki kesitine doğru giderek artan bir açıklık söz konusudur. Bura göre, Çizginin en aşağı kesiti olar AC, en aşağı açıklık derecesine sahip bir zihin halini ve bu zihin halinin en aşağı gerçeklik derecesine sahip nesnelerini göstermektedir. DC ise AC'nin gösterdiği zihin halinden daha açık bir zihin halini ve bu zihin halinin, bir önceki bölmenin nesnelerinden göreli olarak daha fazla ger-çeklik derecesine sahip nesnelerini simgelemektedir. Ayni şey DE için de geçerlidir.° da, bir önceki kesite göre, daha açık bir zihin halini ve matematiksel bilimlerin duyusal nesnelerden daha fazla gerçeklik dere-cesine sahip nesnelerini simgelemektedir. Buna karşın, en üstte kalan kesit, en büyük açıklık derecesine sahip bir zihin halini ve onun gerçek- . lik derecesi en yüksek olan nesnelerini, yani İdeaları göstermektedir.

Söz konusu ortodoks yorumun içerdiği bazı güçlüklerden yola çı-, kan kimi Platon yörumcular

ı dört kesitli çizgi yorumunu ınetinle uz-laştırmanın olanaksız olduğunu, onun Platon'un Çizgi Analojisi, ve Mağara Benzetmesinde güttüğü gerçek amaçları çarprttığını savuna-rak, iki kesitli çizgi yorumu diye adlandırabileceğimiz yeni bir yorum yorum getirmişlerdir36. Bu yoruma göre, üç benzetme arasında en önem

(35) Bkz., R.G. Tanner (1970), s. 81-91, R.C. Lodge (1956), s. 77-82, R. Robinson (1953), s. 180_201; K.F. Moors, "Equality and cognition in Plato's Divided Line" Quader-ni Urbinati di Cultura Classica, 45 (1984), s. 147-157, A.J. Boyle, "Plato's Divided Line: Essay I. The Problem of dianoia", Aperion 7 (1973), s. 1-11; G. Grote (1865), s. 88-93; H.J. Paton, "Plato's Theory of Eikasia", Proceedings of Aristotelian Soci-ety, N.S. 22 (1921-1922), s. 69-104; R.C. Cross ve A.D. Woozley (1964), s. 192-196; V. Goldschmidt, "La Ligne de la Republique et la Classification des Sciences", Revue Internationale de Philosophie 9 (1955), s. 237-255; R.L. Neettleship, The The-ory of Education in Plato's Republic, Oxford, 1935, s. 101-124; G.M.A. Grube (1935), s. 253-258; L. Robin (1933), s. 9-29 ve (1935), s. 81-87; W.F. Hardie, A Study in Plato, Oxford; 1936, s. 117-119, 128-129; H.L. Sinaiko, Love, Knowledge and dis-course in Plato: Dialogue and Dialectic in Phaedrus, Republic, Parmenides, Chicago, 1965 s. 119-90; T. Gould, "Four Levels of Reality in Plato, Spinoza and Blake" Arion 8 (1968), s. 29-50; J.T. Bedu-Addo, "A Theory of mental Development. Pla-to's Republic V-VI1 Part Platon, 28 (1976), s. 288-301; P. Grenet (1948), s. 120- 123; J. Gould (1955), s. 165-181; J.A. Festugiere (1936), s. 167-209; J. Malcolm, "The Line and the Cave, Phronesis, 8 (1962), s. 38-45.

(36) Bu yorumu, geleneksel dört kesitli çizgi yorumuna yönelik itirazlarıyla birlikte, ayrıntılı olarak geliştiren araştırmacı A.S. Ferguson olmuştur. Bkz., A.S. Ferguson, "Plato's Simile of Light. Part I. The Similes of the Sun and the Line", Classical Qu-arterly, 15 (ı921), s. 131-152; "Plato's Simile of Light. Part II: The Allegory of The

(12)

li yeri Güneş Benzetmesi tutmaktadır, nitekim, 509C'de yer alan sözle- rin ve Platon'un Güneş Benzetmesinden Çizgi Analojisine geçiş tarzı- m da gösterdiği gibi, Bölünmüş Çizgi Analojisi Güneş Benzetmesinin bir devamı ya da uza.ntısından başka bir şey değildir. Güneş Benzetme-sinde plana çıkan husus, güneşin gözle görülür dünyadaki özel konumuyla iyi İdeasmın İdealar dünyasındaki özel konumu arasında kurulan anolojidir. Yorumun sahibi A.S. Ferguson'a göre, bu durum-da Bölünmüş Çizgi Analojisiyle güdülen amaç, yalnızca insan zihninin hangi evrelerden geçerek, hangi yöntemlerle İyinin bilgisine ulaş abile-ceğini göstermektir 37. Tıpkı Güneş Benzetmesinde, Platon'un güneşle

İyi İdeasını anlatmak istemesi ve güneşin yalnızca bir simge olarak kal-ması gibi, Bölünmüş Çizgi Analojisinde de, duyusal dünya akılla

anla-şılabilir dünyayı açıklamada kullanılır ve o, akılla anlaşılabilir dünya karşısında, yalnızca bir simge olarak kalır Nasıl ki, güneşin kendisine felsefi bir anlam yüklemek ola.naksızsa, gözle görülür dünyaya da, onun sahip olduğu bu sembolik anlam dışmda, felsefi bir anlam yüklemek ve onu ontolojik bir gerçekliğe dönüştürmek söz konusu olamaz. Güneşi temele alan senibolizm, bizi, sembolik öğeleri -güneş, gözle görülür dünya- bu sembolik öğelerin kendilerini açıklamak durumunda olduk- ları ontolojik gerçekliklerle -iyi ideası, akılla anlaşılabilir dünya- karış

tırmamaya zorlar, öyle ki, gözle görülür dünyayı, bir simge olarak de-

ğil de, ontolojik bir gerçeklik olarak almak, Platon'un sembolizminden hiç bir şey anlamamak demektir 38.

Söz konusu iki kesitli çizgi yorumuna göre, Güneş Benzetmesi, Bölünmüş Çizgi Analojisi ve Mağara Benzetmesi, A.S. Ferguson'un Işık Benzetmesi adını verdiği tek bir benzetmenin değişik bölümlerin-den başka bir şey değildir39. Gözle görülür dünyayı ontolojik bakımdan duyıısal dünyayla özdeşleştirmek, epistemolojik açıdan ise, onu inan-cın nesnesi olarak almak, gerçekte ışığın her üç benzetmede de oynadığı

rolü gözden kaçırmaktan başka bir şey olmaz. Oysa 507C-E'de görme duyusu, o gerçekleşebilmek için diğer duyulardan farklı olarak üçüncü bir şeye gerek duyduğundan dolayı. ön plana çıkarılmıştı. Ve bu üçün-

Cave", Classical Quarterly, 16 (1922), s. 15-28; "Plato's Sirnile of Light Again", Classical Quarterly, 28 (1934), s. 190-210. Bu yorum tarzının diğer savımuculanna örnek olarak bkz., H. Jackson "On Plato's Republic VI 509 d sgg", Journal of Philology, 10 (1882), s. 132-150 ; W. Lutoslowski (1987), s. 290-310 ve J.E. Ra-yen (1953), s. 22-32 verilebilir.

(37) Bkz., A.S. Ferguson (1922), s. 136. (38) Bkz., H. Jackson (1882). s. 135. (39) Bkz., Ferguson (1921), s.. 132,

(13)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 43 rülür dünyanın güneş ışığına bağımlı olması gibi, akılla anlaşılabilir dünyanın da İyi ideasma bağımlı olması anlamında, Güneş benzetme-sinde çok önemli bir rol oynamaktaydı. Bu durum dikkate alındığında, Çizginin alttaki iki kesitini duyusal dünyayla özdeşleştirmek yerine, yalnızca akılla anlaşılabilir dünyayı gösteren bir simge olarak almak gerekmektedir 4°.

İki kesitli çizgi yorumuna göre, nasıl ki çizginin gözle görülür dün-yayı gösteren bütün bir alt yarısı, akılla anlaşılır dünyayı gösteren üst yarısı için yalnızca bir sembol olma işlevini yerine getiriyorsa, bunun gibi çizginin alt yarısını oluşturan alttaki iki kesitin de, ayrı ayrı alın clıklarında. yalnızca sembolik bir anlamı olup, bunlar çizginin üst ya-rısını meydana getiren iki kesit arasında söz konusu olan ilişkinin ger-çekte ne olduğunu simgelerler41 . Platon, Bölünmüş Çizgi Analojisini öne sürerken, ne gerçeklik türlerini ne de bu gerçeklik türlerini bili ş

tarzlarımıza karşılık gelen zihin hallerini smıflama amacı gütmüştür; bunun yerine, o yalnızca, İyi ideasına götüren iki ayrı disiplini ya da zihin halini sınıflamayı amaçlamıştır42 . Buna göre, eikasia (duyusal

şeylerin gölgelerini, yansımalarmı konu edinen biliş tarzı) ve pistis

(duyusal şeylerin kendilerini konu alan biliş tarzı), dianoia (matematik-sel bilimlerin bilgisiyle temsil edilen zihin hali) ve noesis'i (diyalektikte söz konusu olan zihin hali), dianoia ve noesis'in birbirleriyle olan iliş -kilerini ve birbirleri karşısındaki konumlarını açıklamaya yarayan ay-dınlatıcı örnek ya da sembollerdir. Pistis eikasia'dan daha açıktır, çünkü o nesnesini doğrudan doğruya, aracısız olarak kavrar, buna

kar-şın eikasia nesnesine gölge, görüntü ya da suretler aracılığıyla ulaşır. Bu nedenle, 510A11'de öne sürülen görüntü-gerçeklik ya da suret-ori-jinal ilişkisinin yalnızca, matematikle felsefe arasındaki ilişkiyi gözler

önüne sermeye yarayan simgesel bir anlamı vardır. Bir başka deyişle, Platon bizim dikkatimizi güneşin aydınlattığı gözle görülür dünyadaki herkesin tanışık olduğu bir olguya çekmektedir. Gözle görülür dünya-da, herşeyden önce bir binanın gün ışığındaki gölgesini ya da su üze-rindeki yansımasmı ikinci olarak da gölgesi ya da yansıması düşen bi-nanın bizzat kendisini görmek söz konusudur. Orijinal suretinden, ger-çeklik görüntüsünden, asıl kopyasından her zaman daha açıktır. Bunu çizginin üst yarısını oluşturan iki kesite ilişkin bir açıklama olarak al-cü şey de ışığın kendisinden başka bir şey değildir. Işık, tıpkı gözle gö- (40) Bkz., A.S. Ferguson (1921), s. 133.

(41) Bkz., A.S. Ferguson (1921), s. 143. (42) Mu., A.S. Ferguson (1921), s. 143.

(14)

dığnmzda, buradan çıkartmamız gereken sonuç şudur: Nasıl ki suret- ler orijinallerinden daha az açıksalar, matematik te felsefeder daha az açıktır. Suretle orijinali arasındaki açıklık oranı bütünüyle matematik ve felsefe arasındaki ilişkiyi aydınlatmaktadır43 .

İki kesitli çizgi yorumunun, dört kesitli geleneksel çizgi yorumuy-la kıyasla.ndığuıda, getirdiği başka bir yenilik de, onun, geleneksel yorumun Bölünnıüş Çizgi Analojisiyle Mağara Benzetm.esi arasında tam bir koşutluk bulduğu yerde, böyle bir koşutluğu yadsımasından oluşmaktadır. Mağara Benzetmesi, ne duyusal dünyayı, ne farklı ger-gerçeklik derecelerini, ne de inançtan bilgiye doğru giden farkla bilis türlerini simgelemektedir. Onun duyusal olanla akılla anlaşılabilir olan arasındaki ilişkiyi göstermek gibi bir amacı bile yoktur. Mağara ben-zetmesi daha çok, insan doğası üzerhıe, eğitimsizlikten gerçek bir eğ i-timi sindirmiş olma haline geçişi öngören bir genelleme, Platon'un zamanının devletlerine yönelttiği politik bir eleştiridir44. Mağara Benzetmesi iki ayrı yaşam tarzını simgelernektedir: Para, şan, şeref ve benzeri ödül ya da değerler üzerine kurulmuş pratik yaşam biçimi ve

İyinin bilgisine dayanan, aydınlanma amaçlı kuramsal yaşam biçimi. Birincisinden) ikincisine geçiş sancılı bir dönüşümle gerçekleşir.

Ma-ğaranın içindeki, zincirlere vurulmuş mahkam önce para, şan ve ş eref-le felsefe arasında bir seçim yapmalıdır; seçimi felsefe yönünde

oldu-ğunda, önce matematiksel bilimlerin yöntemi. sonra da diyalektik yön-tem, onu İyinin bilgisine götürecektir. Mağara benzetmesinin, söz ko-nusu iki kesitli çizgi yorumuna göre, aynı zamand? gerçek bir politik anlamı vardır. Mağaranın içi prestij kaygusu. maddi değerlere düş -künlüğü ve yöneticilerinin insan yaşamının gerçek amaçlarına ilişkin bilgisizliği yüzünden çürümüş devletleri, buna karşın dışı da, politikay-la felsefenin gücünü birleştirmiş, yöneticileri İyinin bilgisine sahip ide-al devleti simgelemekteair 45.

Bölünmüş Çizgi Analojisi üzerine geliştirilen üçüncü ve sonuncu yorum, dört kesitli geleneksel çizgi yorumuyla yukarıda ayrıntılı olarak açıklamaya çalıştığımız iki kesitli çizgi yorumu arasında kalan ve bu ikisini bir anlamda uzlaştırmaya çalışan üç kesitii çizgi yorumudur46.

(43) Bkz., A.S. Ferguson (1934), s. 200 (44) Bkz., A.S. Ferguson (1922), s. 15-17. (45) Bkz., A.S. Ferguson (1922), s. 26-28.

(46) Bu yorumun savunucularına örnek olarak H. Sigdwick, "On a passage in Plato, Republic VII", Journal of Philology, 2 (1969), 5.96-103); N.R. Murphy, ["The Si-=le of Light in Plato's Republie, Classical Quarterly, 26 (1932), s. 93-103, "Buck

(15)

PLATON UN DEVLET'TEK İ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 45

Bu yoruma göre, Bölünmüş Çizgi Analojisi Güneş Benzetmesiyle tam bir süreklilik içinde olup, onun işlevi, duyusal dünyanın ontolojik sta-tüsünü ve epistemolojide inancm nesnesi olarak oynadığı rolü dikkate almak suretiyle, İyi İdeasını ve akılla anlaşılabilir dünyayı açı klamak-tır47. Bir başka deyişle, çi2gİnin alt yarısını oluşturan iki kesit, bir tü-tün olarak alındığında, üç kesitli geleneksel çizgi yorumunun öne sür-düğü gibi, yalnızca, çizginin üstteki kesitlerini açıklayacak şekilde sem-bolik bir anlam taşımayıp, o gerçekte ontolojik bağlamda duyusal dün-yayı, epistemolojik bağlamda da ina.ncın ( doxa) dünyasını göstermek-tedir. Üç kesitli çizgi yorumu, dört kesitli geleneksel çizgi yorumundan ise, çizginin duyusal dünyayı gösteren alt yarısının eikasia ve pistis,

suret ve orijinal diye iki alt bölmeye ayrılmasına karşı çıkışıyla ayrı l-maktadır. J.E. Raven'a göre, çizginin alt yarısı bir bütün olarak alındı

-ğında gerçek bir anlama sahip olup, duyusal dünyayı göstermekte, bu-na karşın eikasia ve pistis diye iki ayrı kesite bölündüğünde, yalnızca simgesel bir anlam kazanarak, çizginin üst yarısmda yer alan iki kesit arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır48 . Bundan dolayı, söz konusu üç kesitli çizgi yorumuna göre, çizgi hem dört kesitli geleneksel çizgi yo-rumundan ve hem de iki kesitli çizgi yoyo-rumundan farklı olarak, üç ayrı nesne türünü, ve buna karşılık gelen doxa, dianoia ve noesis adlı

üç zihin halini ya da inanç, matematiksel bilimlerde söz konusu olan biliş tarzı ve diyalektik bilgiyi betimlemektedir 49.

Aynı yorum, dört kesitli geleneksel çizgi yorumuyla birlikte, Bö-lünmüş Çizgi Analojisiyle Mağara Benzetmesi arasında tam bir koş ut-luk bulunduğunu öne sürmektedir, şu farkla ki, birincisinin hem çizgi-de ve hem çizgi-de mağarada dört ayrı gerçeklik derecesi ve dört ayrı zihin hali yada. biliş türü saptadığı yerde, üç kesitli çizgi yorumu, her ikisin-de ikisin-de üç ayrı gerçeklik derecesi ve bu üç ayrı gerçekliğin ayrı ayrı bil-gisine karşılık gelen üç ayrı zihin hali saptamaktadırso. Bu yoruma

to the Cave", ClassicalQuarterly, 28 (1934), s. 211-213; The Interpretation of Plato's Republic, Oxford, 1951 ], J.E. Raven "Sun, Divided Line and Cave", ClassicalQu-arterly, 47 (1953), s. 22-32; Plato's Thought in The Making, Cambridge 1965 ; R. Loriaux L'Etre et la Forıne selon Platon. Essai sur la Dialectique Platonicienne,

Paris, 1955); J. Moreau, La Construction de I'lWalisme Platonicienne, Hildesheim, 1967 ve M. M. Cooper "The Importance of dianoia in Plato's. Theory of Forms"

Classical Quarterly, N.S. 16 (1966), s. 6D-69] verilebilir. (47) Bkz., J.E. Raven (1965), s. 143-144

(48) Bkz., J.E. Raven (1965), s. 164

(49) Bkz. J.E. Raved (1965), s. 163; R.N. Murphy (1932), s. 95. (50) Bkz., N.R. Murphy (1932), s. 95.

(16)

göre de, gerçek bir eğitimsizlik halinden gerçek bir felsefi aydnılanmaya geçiş, ciddi bir dönüşümle gerçekleşmekte olup, bu dönüşümde en büyük ve en önemli rolü matematik oynamaktad ır. Mağ'ara içinde ol-mak, dikkatleri henüz İdealar dünyasına çevirmemiş olmamak anlamı -na gelirken, bu durum epistemolojik düzeyde i-nanca (doxa) karşılık gelmektedir. Bu andan itibaren başlayan aydınlanma matematikle gerçekleşir ve en yüksek düzeye diyalektikle varılırsl.

Bu üç yorumun eleştirisine ve kendi yorumumuzun esaslarına ge-lince... Daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi, aydınlık-karanlık, su-ret-orijinal temalarıyla aşağı ve yukarı doğru hareketin her üç benzet-mede de ortak olup, çok önemli bir yer tutmalarından yola çıkarak, Güneş Benzetmesi, Bölünmüş Çizgi Analojisi ve Mağara Benzetme-siyle, bunların hemen ardından gelen, ideal devletin gelecekteki filozof yöneticilerinin izleyecekleri eğitim programının Platon'un ontoloji ve epistemolojisinde organik bir bütün oluşturduğunu savunuyoruz. Hepsinin ilki olmak, ve diğerlerinde geliştirilecek ana tezleri ~emek bakımından büyük önem taşımasına karşın, Güneş Benzetmesini, iki kesitli çizgi yorumunun yaptığı gibi, diğerlerinden ayrırarak ön plana çıkarmak, ve bu bağlamda her üç benzetmeyle, Platon'un yalnızca akı l-la anl-laşılabilir dünyayı ve İyi İdeasını vurgulamak amacı güttüğünü öne sürmek, filozofun en önemli öğretilerinden birini, onun bir ucu duyusal dünya, diğer ucu da akılla anlaşılabilir dünya olan düalizmini yoksay- , maktan ve dolayısıyla söz konusu düalizmin epistemolojik düzlemcleki karşılığı olan inanç bilgi ya da emprik bilgi a priori bilgi ayrımlı hiç öne sürülmemiş bir tez olarak görmekten başka hiçbir şey değildir. Yi-ne aynı noktadan, ve Platon'un Bölünmüş Çizgi Analojisinde Çizginin üst yarısını tartışmaya çizginin alt yarısını tartışmaktan daha fazla yer ve zaman ayırmasmdan yola çıkarak diyebilirizki, Çizginin bütün bir alt yarısının yalnızca sembolik bir anlam taşıdığını savunmak, çizginin sü-rekliliğ'ini gözden kaçırmakla eşanlamlidır. Çizginin alt yarısı, iki kesit-li çizgi yorumunun savunduğu gibi, yalnızca sembolik bir anlam taşı -saydı, Platon onun gerçekten de sembolik bir önem taşıdığını göster-mek için sürekli tek bir çizgi değil de, iki ayrı çizgi kullanır& Oysa fi-lozofumuz, çizginin dört ayrı kesitine sırasıyla eikasia, pistis, dianoia

ve noesis adlarının verilmesini istedikten sonra, 511E'de bu zihin

hal-lerinden her birine, nesnelerinin taşıdığı gerçeklik derecesi oranında, bir açıklık derecesi yüklenmesi gerektiğini belirtir.

(17)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 47

Yine Platon'un gerek Güneş benzetmesinde ve gerekse Bölünmüş. Çizgi Analojisinde, duyusal dünya için yalnızca gözle görülür dünya terimini kullanmasını, çizginin alt yarısının gerçekte felsefi bir anlam taşımadığı, bunun çizginin üst yarısını açıklayan bir sembolden öteye geçmediği tezi için bir kanıt olarak kullanmak, söz konusu tezin temel-sizliğini gösteren başka bir husustur. Çünkü bizzat A.S. Ferguson'un da belirttiği gibi52, Platon'un diyaloglarında filozofun duyusal ola-nı gözle görülür oranla özdeşleştirdiği başka birçok yer vardır53 . Onun diyaloglannda duyusal dünyayı göstermek üzere, gözle görülür olan terimini tercih etmesi, diğer Yunan filozoflan gibi, Platon'un da gör-me duyusunu tüm diğer duyulan temsil etmek durumunda olan en önemli duyu olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Onun gözle görülür olan terimini burada Güneş Benzetmesiyle Bölünmüş Çizgi Analojisinde kullanması ise, görme duyusunun aktüelleşebilmesi için göz ve görülen nesne dışında üçüncü bir şeye daha, yani ışığa gerek duyulması olgusunun bir sonucudur. Güneşin duyusal dünyada, dola-yısıyla da İyi İdeasnun akılla anlaşılabilir dünyada, ışık kaynağı ol-mak bakımından oynadıkları rol, ancak görme duyusu ve gözle görüle-bilir nesneler dikkate alınarak açıklanabilirdi. Öte yandan, güneşin duyusal dünyadaki etkisinin ışık kaynağı olmakla sınırlı kalmadığını, onun aynı zamanda, tıpkı İyi fdeasnun İdealara varoluş ve gerçeklik vermesi gibi, oluş, büyüme ve beslenmenin nedeni olduğunu unutma-mak gerekir. Işığm söz konusu yaratıcı eylemi, duyusal dünyanın, gör-me duyusuyla algılanabilmek dışında kalan bir başka yönünü daha açı k-lamaktadır ki, bu da açıkça Platon"un benzetmelerde, gözle görülür olanı duyusal olanla bir tuttuğunu göstermektedir.

Platon'un duyusal olan için gözle görülür olan terimini kullanmak ve böylelikle görme duyusunu ön plâna çıkarmak için başka bir nedeni daha vardır: Bedenin görme duyusu aracılığıyla tikel şeyleri görebilme gücü ile ruhun ya da zihnin entellektüel temaşa ya da görme gücü ara-da bir benzerlik kurmak suretiyle, ruhun, nasıl ki görme duyusuyla duyusal şeyleri, doğrudan ve aracısız olarak algıllyorsak, kendi entel-lektüel görme ya da temaşa yetisi sayesinde, akılla anlaşılabilir dünya-nın tümellerini doğrudan ve aracısız olarak kavrayabildiğini öne sür-mek... Bir başka deyişle, Platon, epistemolojisinde a priori bilginin birbirini tamamfayan iki ayrı bilgi modelinden biri olarak tümellere ilişkin entellektüel görüyü, ancak bu şekilde, fiziksel görmeyi, duyu-

(52) Bkz., A.S. Ferguson (1921), s. 13, n. 1.

(18)

sal görme mekanizmasını ön plana çıkartmak suretiyle, mecazi ola rak anlatabilirdi. Nitekim, Devlet 533C10-D5'te yer alan, diyalekti-

ğin, ruhun gözünü nasıl gömülü olduğu dünyanın çamurdan kurtardığı- na ilişkin betimleme, ancak fiziksel görme duyusu dikkate alındığında anlam kazanır.

Çizginin gerçekte yalnızca üst yarısının felsefi bir anlam taşıdığını

söylemenin olumsuz başka bir sonucu da, daha önce de işaret etmiş ol-duğumuz gibi, onun Platon'un epistemolojisinin temel öğretilerinden biri olan inanç-bilgi ya da empirik bilgi a priori bilgi ayrımını ortadan kaldırmasından oluşur. Oysa böyle bir sonuca, herşeyden önce metnin kendisi olanak vermemektedir. Örneğin 510A104da, akılla anlaşılabilir dünya bilginin dünyasıyla özdeşleştirilirken, gözle görülür dünya, için, çizginin bütün bir alt yarısını gösterecek ve bütün bir duyusal şeyler dünyasını kapsayacak şekilde inancm dünyası terimi kullanılır. Yine, aynı şekilde 511D6'da, Platon matematikçinin zihin halini açıklarken, onun inançla bilgi arasında kaldığını söyler ve inauçtan bir kez daha, çizginin bütün bir alt yarısına atıfta bulunarak söz eder. Onun 533D6 ve 534A2'de de, çizginin alttaki iki kesitini gösterecek şekilde inanç terimini kulla.nması, bütün bir Bölünmüş Çizgi Analojisi boyunca yalnızca sembollerin değil, ancak felsefi bir anlam taşıyan gerçek bir inanç öğ'retisinin söz konusu olduğunu ortaya koyar. Böyle olmasay-dı, Platon'un empirik bilgiyi, algının bilgi olma savını tartıştığı Kratylos

ve Theaitetos gibi iki önemli diyalog tümüyle anlamsız hale gelirdi.

Iki kesitli çizgi yorumuna ek olarak, bu üç kesitli çizgi yorumu için de geçerli olacağını belirteceğirniz'bir diğer eleştiri ise, çizginin en

alttaki kesitinin, yalnızca matematikle d iyalektik arasındaki ilişkiyi gösteren bir sembol olarak alınmasının, Platon'un Gorgias'ta.n baş laya-rak sarCıp giden, sofistlik. retorik. politika, müzik, şiir, resim, trajedi gibi sanatları ontolojik ve epistemolojik bakımdan temellendinne çaba-smı anlamsızlaştıracağı şeklindedir. Görüşümüze göre, 'Platon'un bu çabası ilk kez olarak Bölünmüş Çizgi Analojisinde, duyusal nesnelerin kopya, yanıma, suret ya da taklitlerinden oluşup, birincileıden ger-çeklik bakımından bir derece daha aşağıda bulunan bir varoluş dere-cesi ve ona karşılık gelen karanlık bir zihin halinin saptanmasıyla so-mut ürünü vermektedir. Bir başka deyişle, bu mimetik sanatlar ontolo-jik ve epistemoloontolo-jik açıdan, ancak varlık ve bilgide dörtlü bir sı tuflama-ya ulaşıldığı zaman temellendirilirler ve bu da genel olarak Bölünmüş

Çizgi Analojisinde, özel olarak da çizginin en alt kesitinde, saf gerçek-liğin üç derece uzağına ulaşıldığında gerçekleşir.

(19)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİ 49 Buradan da anlaşılacağı üzere, Platon'un Bölünmüş Çizgi Analo-jisinde, Devlet V. kitaptaki ınanç-bilgi ayrumnı temele alıp, Güneş

Benzetmesin.in temel tezlerini aynen koruyarak, epistemolojik bak ı m-dan inanç ve bilgide, onları derecelendirmeye, ontolojik bakımdan da inanç ve bilginin nesnelerine ilişkin olarak dörtlü bir hiyerarşik varlık sınıflaması önerrneye yöneldiğini savunuyoruz. Buna göre, tek bir sü-rekli çizgi, dört ayrı kesitiyle en altından en yukarısına doğru çıktıkça, kesitlerinin gösterdiği nesnelerin gerçeklik derecesi ve bu nesnelerin bilgisine karşılık gelen zihin hallerinin açıklık derecesi artan dörtlü bir varlık ve bilgi sınıflarnasını temsil etmektedir. Çizginin alt yansıyla üst yarısı, ve çizginin ayrı ayrı alt yansıyla üst yarısını meydana getiren ikişer ayrı kesit arasında, aşağıdan yukarıda doğru, görüntü-gerçeklik, suret-orijinal ya da kopya-asıl ilişkisi vardır. Çizginin üstünde ve dışı n-da ise, düzen ve harmoni ilkesiyle, öncelikle akılla anlaşılabilir dünyaya, son çözümlemede de bütün bir evrene, varoluş, gerçeklik ve düzen veren

İyi İdeası bulunmaktadır.

4. Eikasia ve Pistis'in Nesneleri

Çizgiyi alt yarısından başlayarak, önce ontolojik bakımdan ince-lemeye geçtiğimizde, onun en alt kesitini oluşturan AC'nin kapsadığı

nesnelerin, Platon tarafından sırasıyla gölgeler, 54 yansıyan görüntüler, 55 ve bu türden her

şey56 diye, buna karşın bu kesitin orijinali şeklinde düşünülen DC'nin gösterdiği nesnelerin ise canlı varlıklar ya da hayvan- lar, 57 bütün bitkiler59 ve insan elinden çıkan yapay herşey59 diye tanım landığını görüyoruz. AC'nin kapsamı içinde kalan nesne türlerinden gölgelerle yansıyan görüntülere karşılık gelen ilk ikisinin anlası lmann-da herhangi bir güçlük yoktur. Her ikisi de DC'nin kapsamı içinde yer alan nesne sınıflarmda.n en azından ilk ikisinin, yani canlı varlıklarla bitkilerin doğal uzantılan olup, bu sonuncularla suret-orijinal ya da görüntü-gerçeklik ilişkisi içinde bulunurlar. Gölgeler duyusal dünyanın gerçek nesnelerini muğlak ve belirsiz bir biçimde gösterirken, ayna ya da sıvı yüzeylere düşen yansımalar, onları daha tam, daha açık bir bi- (54) Devlet 510 Al (55) Sevlet 510 A1-2. (56) Devlet 510 A3. (57) Devlet 510A6. (58) Devlet 510A6. (59) Devlet 510A6.

(20)

çimde gösterir. Yine aynı bağlamda, gölge, yansıyan görüntülerle la-yaslandığında, orijinalden daha uzak bir surete işaret eder.

Bununla birlikte, Platon'un 510A3'te yer alan "bu türden herşey" ifadesiyle tam olarak neyi kastettiğini saptamak oldukça güçtür. L.R. Nettsleship, Devlet V. kitapta bilişsel düzeyi yalnızca inançla belirle-nen sıradan insanın, gerçek dünyada yaşayıp, idealarm bilgisine sahip olan filozofa göre, düş dünyasında yaşayan biri olarak betimlenmesin-den6° yola çıkarak, "bu türden herşey" ifadesiyle Platon'un bütün bir düş alanına işaret ettiğini sav unmuştur61 . Buna karşın, D. Ross söz konusu ifadenin, gölgeler ve yansıyan görüntülerle tam bir benzerlik içinde, yine gözle görülür bir nesneye işaret ettiğini ve tam olarak, kirli-ma türünden optik olay ve yamlsakirli-malara karşılık geldiğini savunmuş -tur62. Her iki öneri de akla yatkın olmakla birlikte, Platon'un Devlet X. kitapta kıruma ve benzeri optik ola.yları, salt resim ve şiir gibi mi-metik sanatlarm gerçek doğa ve etkilerini açıklamak amacıyla gündeme getirdiği63 dikkate alınırsa, filozoftın kırılma türünd.en optik olay ve yanılsamalarla şiir ve resim türünden miınetik sanatların ürünleri ara-sında bir analoji kurması olgusundan yola çıkarak, en azından görünüş -teki bir eksikliği gidermek ve Platon'un karşısında olduğu çağdaş eğ i-tim anlayışına yönelik eleştirisine bir zemin hazırlamak üzere, tıpkı

V. Goldschmidt64 ve Y. Lafrance'ın 65 yaptığı gibi, çizginin alttan ikin-ci kesitine yönelip, alttan birinikin-ci kesitte ikinikin-ci kesit arasında suret ori-jinal ilişkisi bulunduğuna göre; bu ikinci kesitte söz konusu ifadenin gös-tereceği suretlerin orijinallerini aramak ve "bu türden herşey" ifadesi için sonuçta, ifadeye karşılık gelen suretler ya da görüntüler olarak şiir ve resim türünden mimetik sanatların ortaya koyduğu ürünleri öner-mek .kanımızca gerçeğe çok daha yakın olacaktır.

Buna göre, çizginin AC'nin orijinallerinden oluşan ikinci kesiti (DC) canlı varlık ve bitkilerden ve insan elinden çıkma yapay ürünler-den66 meydana gelmektedir. Bu nesnelerin suretlerinden oluşan en alt-taki birinci kesitte, gölgeler ve yansıyan görüntüler canlı varlık ve bit-kilerin ışıkta ya da sıvı yüzeylerde oluşan suretlerine karşılık gelir. Bir (60) Devlet 476 C-D. (61) Bkz., L.R. Nettleship (1897), s. 242. (62) Bkz., D. Ross (1951), s. 46. (63) Devlet 602 C4-D4. (64) Bkz., V. Goldschmidt (1955), s. 242-3. (65) Bkz., Y. Lafrance (1981), s. 178. (66) Devlet 510A6.

(21)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİ 51

başka deyişle, çizginin en alttaki kesitini oluşturan AC'deki gölgeler ve yansıyan görüntüler alttan ikinci kesit olan DC'deki doğal nesne-lerin doğal suret ya da görüntüleridir. Öyleyse çizginin alttan, ikinci kesitinde yer alan üçüncü ve son kategoriden nesnelerin, yani insan elinden çıkma ürünlerin alttan birinci kesitteki karşılıkları, yani suret ya da kopyaları "bu türdeıl herşey", yani müzik, resim gibi mimetik sanatların yarattığı yapay görüntü ya da suretler olmalıdır. Bu, hiç kuş -kuşkusuz, çizginin alttan ikinci kesitinde yer alan üçüncü kategoriden nesnelerin, yani insan ürünü olan nesnelerin ışıkta gölgeleri çıkmayacak, yansımaları suya düşmeyecek anlamına gelmediği gibi, alttan ikinci kesitte ilk iki kategoriyi oluşturan doğal nesnelerin ()zam şiirine ya da ressamın tuvaline konu olmayacağı anlamına gelmez. Burada vurgulamak istediğimiz şey, bizi, alttan birinci kesit olan AC'nin göl-geleriyle yansıyan görüntülerinin orijinallerini alttan ikinci kesit olan DC'r in, varoluşları insana bağlı olmayan canlı hayvan ve bitkilerde, buna karşın AC'nin "bu türden herşey" ifadesinin gösterdiği görüntü ya da suretlerin asıllarmm DC'nin üçüncü nesne kategorisini oluşturan insan elinden çıkma yapay ürünlerde bulmaya sürükleyen hususun, birincilerde, hem orijinallerin (canlı hayvanlar, bitkiler) ve hem de bu orijinallerin suretlerinin (gölgeler, yansıyan görüntüler) varoluş nede-ninin benzer bir biçimde doğal olduğu yerde, ikinciler söz konusu

oldu-ğunda, hem orjinallerin (insan elinden çıkma herşey) ve hem de bu ori jinallerin suretlerinin (şiir, resim, müzik gibi mimetik sanatların

ürün-leri ya da yapay görüntüürün-leri) varoluş nedeninin insan bağlı, yani yapay olmasıdır.

Varsayilmımızı doğrulayan birinci kanıt Devlet'in X. kitabmdan gelmektedir. Platon, burada da, tıpkı Çizgi Anolojisinde olduğu gibi, üç dereceli bir gerçeklik anlayışını korur ve sırasıyla birinci, ikinci ve üçüncü dereceden bir gerçekliğe sahip varlıklardan oluşan bu ontolo-jiyi, bir başka deyişle varoluş ya da gerçeklik dereceleri anlayışın' daha açık seçik bir biçimde serimleyebilmek için, bu kez karyola örneğini verir67. Devlet'in bu bölümüyle Bölünmüş Çizgi Analojisi arasında ya-pılacak bir karşılaştırma, her ikisinde de tam tamına aynı öğretinin söz konusu olduğunu, ve Platon'un ikinci dereceden bir gerçeklik ser-gileyen varlıklarla (çizgide DC'nin kasamı içinde kalan nesneler) bun ların üçüncü dereceden bir gerçekliğe sahip suretlerini (çizgide AC'nin kapsamı içinde kalan nesneler) ve bunlar arasındaki suret-orijinal iliş -kisini belirlemede nedenin doğal ya da yapay olmasına dikkat ettiğini (67) Devlet 595A-597C

(22)

ortaya koyar. Buna göre, herşeyden önce Karyola İdeası vardır68. Kar-yola İdeası, duyusal dünyada marangoz tarafından üretilmiş olup, tam tamına o olmamakla birlikte, gerçek karyolaya benzeyen karyola için bir model olma işlevini görmektedir. Marangoz tarafından imal edil-miş karyola ikinci dereceden bir gerçeklik sergilemekte ve o çizgimizin 'alttan ikinci kesiti olan DC'nin kapsamı içinde yer almaktadır69. Pla-ton burada daha sonra, tıpkı Bölünmüş Çizgi Analojisincle yaptığı gibi, üçüncü dereceden bir gerçekliğe sahip surete, Yani gölgenin gölgesine ilişkin olarak, duyusal karyolanm güneş ışığında oluşmuş gölgesini ya da suya düşmüş yansımasını vereceği yerde, o burada çeşitli mimetik sana tlarm gerçek niteliğini, onların insanı gerçeklikten nasıl ve ne ka-dar uzaklaştırdıklarmı açıklamaya hazırlandığı için, marangoz tara-fından karyola ideası model alınarak imal edilmiş karyolanın, ressam tarafından tuval üzerine yansıtılan gölgesini verir". Ressamın tuva-lindeki karyola resmi, üçüncü dereceden bir gerçekliğe sahip olup, o çizgimizde AC'nin "bu türden herşey" ifadesiyle anlatılmak istenen üçüncü ayrı nesne türüne karşılık gelmektedir. Gerek marangozun imal ettiği duyusal karyolanın ve gerekse ressamın yaptığı karyola resminin varoluş nedeni, doğal ya da tanrısal değil, fakat yapay ya da insansaldır. Varsaylımmızı doğ'ruladığını sandığı= esas kanıt ise, Bölün-müş Çizgi Analojisinde ve daha sonra da Devlet X. kitapta sergilenen ontolojik sınıflarnanın ya da gerçeklik dereceleri anlayışının bir benze-rinin Platon tarafından bu kez başka bir amaçla öne sürüldüğü Sofist' ten gelmektedir. Bu diyalogda, o, Sofist adını verdiğimiz kişinin doğru tanımını verme çabası içindedir. Sofistin taklit sanatının ya da ı nime-tik sanatlarm kapsamı içinde yer aldığı ortaya çıktığı için, diyalogun bu son bölümünde sanatlar, kazanmaya yönelik sanatlar ve üretici sanatlar diye ikiye ayrıhr71 . Bu ayrımı daha sonra, üretici sanatlarm oluşturduğu ait-bölme içinde, üretimin tanrısal ve insansal diye ikiye ayrılması izler72. Tanrısal üretim, tüm "ölümlü hayvanların, yeryüzün-de valla& gelen herşeyin -toprak üzerinde tohumlardan çıkarak bü-yüyen bitkilerin, ve ister eritile bilir, ister eritilemez olsun, topra ğın altında yoğunlaşan cansız cisimlerin- varoluşunun nedenidir. 73 " in- (68) Devlet 596B3-4. (69) Devlet 596B6-10. (70) Devlet 597B12 (71) Sofist 265A6-7 (72) Sofist 265B4-6, (73) Sofist 265C1-5.

(23)

PLATON UN DEVLET'TEKİ BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJİSİ 53

sansal üretime gelince, insanın doğal şeyleri —gerçekte İdeaları— model alarak ürettiği herşey, bu üretimin kapsamı içinde yer almakta.dır74. Bu ayrım tam tamına çizginin alttan ikinci kesitinde yer alan sını fla-maya, tanrısal ve insansal üretimin sonucu olan herşey de, bu kesiti oluşturan nesneler ve Devlet X. kitaptaki aynı ontolojik anlayışın ikin-ci dereceden gerçekliğe sahip varlıklarına karşılık gelmektedir.

Sofist'te tanrısal ve insansal üretim bundan sonra bir de, bir

yan-da gerçeklikler ya yan-da şeyler, öte yanda ise suret ya da görüntüler üret-me diye ikiye ayrılır75. Duyusal nesnelere ilişkin ontolojik sınıflama bakımından Sofisrle Devlet'in Bölünmüş Çizgi Analojisi arasındaki ikinci koşutluk, işte tam olarak burada, tanrı ya da insan tarafından yaratıhnış suret ya da görüntülerde bulunmaktadır. Buna göre, tanrı -sal üretim yalnızca doğal gerçekliklerin değil, ancak aynı zamanda bu doğal gerçekliklerin suret ya da görüntülerinin varoluş nedenidir. Bu görüntüler de sırasıyla uykuda ortaya çıkan düşler76, gün ışığında

olu-şan gölgeler 77 ve parlak yüzeylerde ortaya çıkan yansımalardır78. Bu üç ayrı suret ya da görüntüden, çizginin en alt kesitinde sözü edil-meyen tek suret ya da görüntü türü, L.R. Netleship'in "bil türden

her-şey" ifadesi için önerdiği düşlerdir.

Bu bağlamda, insansal üretimin yalnızca duyusal şeylerin değil, ancak aynı zamanda bu duyusal şeylerin suret ya da görüntülerinin nedeni olduğunu dikkate almamız gerekmektedir. Buna göre, dış dün-yadaki evin yapımcısı, müteahhit ya da inşaat ustasıdır, ancak aynı

evin sureti ressam tarafından tuval üzerine yapıhr79. Demek ki, dış

dünyada duyusal şeylerin varoluşlarını insansal sanatlara borçlu olan gölge ya da suret ya da görüntüleri vardır ki, bu görüntülere mimetik sanatlar tarafından üretilmiş yapay suretler adını veririz. Sofist'in

varolan gerçekliğe ilişkin ontolojik sinıflamasıyla Devlet'in Bölün-müş Çizgi Analojisinde ortaya çıkan, varolan şeylere ilişkin varoluş

ya da gerçeklik dereceleri anlayışın!, aşağıdaki tablolarla karşılaştırdı

-ğımız zaman da açık seçik olarak görüleceği gibi, bu mimetik sanatlar tarafından üretilmiş yapay suretler, çizginin en alttaki kesitinde "bu türden her şey" ifade, iyle gösterilen nesnelere karşılık gehnektedirler. (74) Sofist 265E4. (75) Sofist 266A8-11. (76) Sofist 266B9. (77) Sofist 266B9-10.' (78) Sofist 266B11—C3. (79) Sofist 266C8-10.

(24)

IL İnsansal üretim 88 I. Tanrısal 1..lretim8 9

SOFIST

1. Doğal Görüntü ya da Suretler 81

1. Düşler83 2. Gölgeler 84

3. Yansıyan görüntüler 85

2. Doğal Gereekliklersz

1. Yapay Görüntü ya da suretler99

2. Yapay Ge çeklikler 91

1. Tüm Canlı Varlıklar86 2. Bitkiler87

3. Toprak Altında yoğ un-laşan cansız cisinder 89

Resim92 şofistlik93 . Retorik94

Şiir,95 Komedi ve trajedi 96. ve müzik97 gibi minetik sa-natlar tarafından üretilirler.

inşaat yapma sanatı98 , ma-rangozluk 99 dizğin üretme ve gemi inşaateılığı199 , flüt yapımcılığıun gibi teknikler tarafından iiretilirler.

(80) Sofist 265B6. (81) Sofist 266B9-C3. (82) Sofist 265C1-5. (83) Sofist 266B9. (84) Sojist 266B9-10. (85) Sofist 266B1C3. (80 Sofist 265C1. (87) Sofist 265C2. (88) Sofist 265C3-5. (89) Sofist 265B6. (90) Sofst 266C8-9. (91) Sofist 266C9-10. (92) Sofist 266C9-10. (93) Sofist 265A11, 268C1. (94) Sofist 268B8. (95) Devlet 602B10, 603B1-2. (96) Devlet 394C2. (97) Devlet 399A6-7. (98) Sofist 266C9. (99) Devlet 597A1-3. (100) Devlet 601C8. (101) Devlet 601D10.

(25)

PLATON UN DEYLErTEKI BÖLÜNMÜŞ ÇIZGI ANALOJISİ 55

DEVLET I. Eikasianın kapsamı içinde 1. Doğal Görüntü ya da kalan görüntü ya da suretler Suretler

1. Gölgeler

2. Yansıyan görüntüler

2. Yapay Görüntü ya da Su-retler

II. Pistisin kapsamına giren 1tıı 1. Doğal nesne ya da şeyler orijinal nesne ya da gerçeklik- 2. Yapay Nesne • ya da

ler şeyler

3. Bu türden her şey

1. Canlı varlıklar ya da Hayvanlar

2. Bitkiler

1

3. İnsan Elinden çıkma ürünler

5. Zihin Halkri Olarak Eikasia ve Pistis

Eikasia ve pistis'in nesnelerini belirledikten sonra, şimdi de onla-rın hangi zihin hallerini gösterdikleri, bir başka deyişle onların episte-molojik anlamlarmın ne olduğu sorusunu ele alabiliriz. Platon konuyla ilgili olarak yalnızca eikasia (çizginin alttan birinci kesitinin kapsamı

içinde kalan nesneleri, yani gölgeleri, yansıyan görüntüleri, mimetik sanatların ürünlerini biliş tarzımız) ve pistis'in (alttan birinci kesitin nesnelerinin orijinallerini, duyusal şeyleri bilis tarzımız) birer pathema

(ruh ya da daha çok zihin hali) olduklarını söyletnektedir 102.

Pathe-manın Yunanca sözlük anlamı, dışsal etkilere maruz kalmış beden ya

da ruhun bu etkiler sonucundaki hali, beden ya da ruhun etkilenimi olduğundan,-103 terimin Bölünmüş Çizgi Analojisinde, bilen öznenin bilinen nesne tarafindan etkilenmiş olma tarzını gösteren bir ruh ya da zihin haline, bilen öznenin bilinen nesne karşısındaki tavrını belir-leyen pasif bir gerçekliğe karşılık geldiği sonucuna ulaşabiliriz. Pla-ton'un Devlet V. kitapta yer alan inanç-bilgi ayrımma ilişkin tartış ma-da, inanç (doxa) için Yunanca daha çok güç. etki edebilme, değişme yaratabilme yetisi, lo3acası aktif bir gerçeklik anlamına gelen dunamis

sözcüğünü kullanmasını, dolayısıyla da onun aynı şeyi anlam olarak birbirlerine karşıt iki değişik sözcükle göstermesini dikkate alan kimi Platon yorumcuları dunamisle pathemayı uzlaştırmak suretiyle, iki sözcüğün bir sentezini yapmayı ve böylelikle de görünüşteki bir çeliş -kiyi ortadan kaldırmayı denemişler. ve sonuçta pathemayi "dinamik (102) Devlet 511D8.

(26)

bir yapı", "ruhsal bir yapı", ve "yapısal bir güç" tanımlarıyla karşı la-, mışlardırl".

Ancak dunamis teriminin Platon'un diyaloglarmdaki anlamı üze-rinde ayrıntılı bir çalışma gerçekleştirmiş olan J. SouillWnintos de gös-terdiği gibi, çelişki yalnızca görünüşte olup, sözcüğün tıpkı pathema

sözcüğüne benzer bir biçimde, aynı zamanda ınüteessir olmayı, etki-lenebilmeyi de içeren pasif bir anlam taşıdığı söylenebilir. Bu düş ün-ceden ve Platon'un inancı bir dunamis olarak tanımladığı 476C'de zihinsel düzeyi salt inançla belirlenen sıradan insanın pasif halini anla-tabilmek için, onu düş gören biri diye gösetrmesinden yola çıkarak,

eikasia ve pistisi belirleyen pathemanın, bilen öznenin bilinen nesne

kar-şısındaki pasifliğini simgeleyen zihin hali olduğunu söyleyebiliriz. Da-ha genel olarak söylendikte, yalnız eikasia için değil, fakat pistis için de, yani çizginin bütün bir alt yarısı için de, duyu-deneyinin dış dün-yadan bilen özneye gelen tek yanli trafiği söz konusu olduğunda,

pat-hemanın daha çok pasif bir zihin hali olduğunu öne sürebiliriz. Fat-ma, dunamis sözcüğünün aynı zamanda aktif bir güç olmakliğnıa koşut olarak, ancak çizginin üst yarısına geçildiği zaman aktif bir zihin hali

olma durumuna gelebilecektir.

Bir pathema olarak eikasiayı bu şekilde pasif bir zihin hali diye tammladıktan sonra, Platon'un epistemolojik açıdan eikasia ve pistis

üzerine hemen hiçbir şey söylemeyip, bir zihin hali olarak eikasiayı

matematikçinin zihin hali olan dianoiaya, pistisi ise yöntem olarak yal-nızca diyalektiği kullanan filozofun zihin hali olan noesise benzetmek-le yetinmesini dikkate alarak, eikasianın karakteristik niteliklerini,

dianolayla analoji kurmak suretiyle belirlemeye geçebiliriz F'latonun

söz konusu dört zihin haline ilişkin, Devlet 533E1-534A7'deki özet açık laması şöyledir: Varlık oluşa, neyse bilgi inanca odur ve bilgi filanca neyse, düşünce sanı ya da kanaate ve anlayış da tahrnine odur. Yani, ontolojik bakımdan,

varlık (ousia)(çizgideBD) bilgi (episteme) (çizgide BD)

oranı oranına

oluş(genesis) (çizgideAD) inanç (doxa) . (çizgideAD)

(104) Bkz., örneğin, Y. Lafrance (1981), s. 185; R. Robinson (1953), s. 193; V. Goldsch- rnidt (1955), s. 246-249.

(105) Blız. J. SouillıC, Etudes sur le terme dunamis dans les dialogues de Pluton Paris, 1919; Aynı konuda kış, F.M. Cornford (1989), s. 431-439.

(27)

PLATON'UN DEVLET'TEK İ BÖLÜNMÜŞ ÇİZGİ ANALOJİSİ 57

eşittir. Bunlar ise birlikte, epistemolojik açıdan, düşünce (noesis )(çizgideBE)

ve kanaat (pistis )(çizgideDC)

arlayış (dianoia) (çizgideDE)

tahmin (eikasia)(çizgideAC)

oranlarına eşittir. Bir başka deyişle:

varlık (ousia) bilgi (episteme) düşünce (noesis ) anlayış (dianoia)

oluş ( genesis ) inanç (doxa) kanaat (pistis) tahmin ( eikasia)

dır.

Buradan da anlaşılacağı üzere, bir zihin hali olarak eikasianın be-lirleyici özelliklerini ortaya çıkarabilmek için, onunla dianoia, yani ma-tematiksel bilimlerde söz konusu olan zihin hali arasında kurulan ana-lojiyi incelemek gerekmektedir. Dianoia, 1. zihnin mutlak doğrular, herkes için apaçık ilkeler olarak düşünülen varsayımlardan hareket ederek, tümdengelimsel yolla bir sonuca varmaktan oluşan bir yürü-yüşüdürl°6 ve 2. Zihin burada karenin kendisi, köşegenin kendisi gibi, kum ya da kara tahta üzerine çizilmiş kare ya da köşegenin kendileri-nin görüntü ya da suretleri olduğu, akılla anlaşılabilir şekillerin bilgisi-ne ulaşmak için, duyusal şekiller üzerinde akıl yürütür 107.

Eikasianın kendisi ise Yunanca, görüntü ya da gölgeler aracılığı y-la kavrayış, gölge ya da suretlerle uğraşan zihin hali ya, da daha yalın bir biçimde tahmin anlamına gelmektedir 108. Gölgelere ve yansımalara bakan insanın zihin halini tahmin olarak tanımla.dığınnzda, R.C. Cross ve A.D. Woozley'in de işaret ettikleri gibilo, bunun iki anlamı ola-bilir. Gölgelere, yansımalara bakarak tahminde bulunan kişi, ya a) gölgelere, yansımalara bakarak, gölgeleri, yansımalar' düşen nesnele-rin bizzatihi kendilenesnele-rine ilişkin olarak tahmin yapmaktadir, ya da b) onun tahminleri, gölgelerin birbirleriyle olan ilişkileri üzerinedir, bir başka deyişle, onun tahminleri bir bütün olarak gölgeler dünyasıyla sınırlanmıştır.

Dikkatle incelendiğinde, bunlardan birincisinin, yani (a) nın ma-tematiğin yönteminin ikinci özelliğiyle, buna karşın ikincisinin, yani (b) nin de, matematiğin yönteminin birinci temel özelliğiyle açık bir benzerlik gösterdiği görülecektir. Bu almaşıklardan birincisi, bir başka (106) Devlet 510C1—D2.

(107) Devlet 510 D4-8.

(108) Bkz., H.G. Liddle-R. Scott (1973), s. 484. (109) Bkz., R..0 Cross-A.D. Woozley (1964), s. 218.

(28)

deyişle, zihin hali eikasia olan kişinin gölgelerden kalkarak, gölgeleri düşen nesnelerin kendilerine ilişkin tahminler yapmasıyla matematikçi-nifı akılla anlaşılabilir ş4cillerin bilgisine ulaşmak için duyusal ş ekille-ri, diyagramları kullanması arasındaki benzerlik söz konusu olduğunda, ikisi arasındaki ortak nokta, onların orijinalin kendisine ya da bilgisine gölge ya da suretler aracılığıyla ulaşmalarından oluşur. Buna karşın, ikin-ci almaşık söz konusu olduğunda, yani zihin hali eikasia olan kişinin göl-geler dünyası dışında başka bir gerçeklik bilmeyip, gölgelerin kendi ara-larındaki ilişkiler hakkında tahmin yapmasıyla, matematikçinin yalnız ca birer varsayımdan başka bir şey olmayan önermeleri mutlak doğ ru-rular, apaçık ilkeler olarak görmesi arasındaki benzerlik, her ikisinin de konu aldıkları şeyin mutlak olduğunu sanıp, onların gerçekte tü-retilmiş, başka bir şeyden çıkan şeyler olduklarını görmemelerinden, bir anlamda görünüşle gerçekliği birbirine karıştırmalarından meydana gelir.

Konuyu inceleyen araştırmacılardan bazıları, eikasia için bu

alma-şıklardan yalnızca birincisinin geçerli olduğunu, yani zihin hali eikasia olan birinin gölgelere bakarak gölgelerin orijirtallerine ilişkin tahmin-ler yaptığını savunmuşlardır110. Diğer bazıları ise, iki almaşıktan her iki-sinin birden geçerli olduğunu, bir başka deyişle Platon'un Bölünmüş

Çizgi Analojisinde zihin hali en karanlık olan birinin yalnızca, gölge-lerden yola çıkmak suretiyle, gölgelerin orijinallerine ilişkin olarak değil, aynı zamanda gölgeler arasındaki ilişkiler üzerine de tahmin yaptığını savlarmşlardırl 11 . Buna karşın, sonuncu bakış açısı, zihin hali eikasia olan birinin yalnızca gölgelerin kendi aralarındaki ilişkiler üzerine tahmin yürüttüğünü ileri sürmüştür112 .

£ikasia'nın epistemolojik anlamının gerçekte ne olduğu konusun-da ortaya çıkan problem, hiçbir şekilde sözde bir problem olmayıp, o özellikle Mağara Benzetmesinin gerçek anlamının gün ışığına çı kma-,u bakımından büyük önem taşır, çünkü yukarıdaki almaşıklardan birincisi ya da ikincisinin geçerli olduğunu, yani eikasia'da

tıpkı matematikçinin akılla anlaşılabilir ideal matematiksel nesnele-rin, ideal şekillerin bilgisine ulaşmak için, diyagramlar, duyusal ş ekil-ler kullanması ve bu anlamda orijinalin bilgisine suret ya da kopya ara-cılığıyla ulaşması gibi, gölgeden kalkarak, gölgesi düşen nesneye iliş-

(110) Bkz., Örnegin, R. Robinson (1953), s. 191.

(111) Bkz., örnegin, D.W. Hamlyn, "Eikasia in Plato's Republic", Philosophical Quarterly, 8 (1958), 14-23; Y. Lafrance (1981), s. 187.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gomori’nin gümüşleme yöntemi ile, tüm yaş gruplarındaki ve erişkin sıçan karaciğer dokusundaki retiküler (tip-3 kollagen lifler) liflerin koyu siyah renkte,

Diğer Kısa Vadeli Ticari Alacaklar hesabı ise ağırlıklı olarak müşte- rilere açılan hisse senedi kredile- rini göstermekte olup, 2004/06 döneminde 15 trilyon TL

Ana kanal güzergah ı üzerindeki yamaçtan su geliyorsa ve suyun debisi ve ta şı dığı sediment miktarı az, kalitesi sulama suyuna zarar vermeyecek durumda ise bu suyu

Bu nda hava hareketlidir... Bu ortalama

[r]

Milli Güven Partisi adına konuşan Turhan Feyzioğlu da, Nihat Erim Hükümetinin bir koalisyon hükümeti olmadığını ve buhranlı bir dönemin özel şartları

Türkiye Hatay’ı topraklarına katma stratejisi ve kendi topraklarını da Mondros Ateşkesi sonrasında işgal etmiş, Sömürgeci Fransa’yı bölgeden uzaklaştırma

multipl ekstremite anomalileri [Torakal bölgede, ön taraf- ta kostalarda deformite; sırtta skolyoz; sağ pelviste kemik deformitesi, sağ ayakta pes ekinovarus deformi- tesi (Resim