• Sonuç bulunamadı

Haldun Taner'i anarken

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haldun Taner'i anarken"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ttVKT/HAYIK

OKTAY AKBAL

---t

Haldun Taner’i Anarken

“Ölüm daha genç yaşta gelse çok daha fazla şaşırtabilir. Belli b ir yaşa gelince olağan karşılanmalı, ama olmuyor. Ölümü her zaman düşünmüşümdür. İnsanın biraz da tesadüfen yaşadığı bu ülkede... Bu trafik olayları, türlü hastalıklar... Fakat ben şöy­ le düşünüyorum: Eğer insanın yapacağı çok şey olursa ölüm­ den daha çok korkar. Bir nevi ölümü bekler gibi olursa kolay da, fakat yapacak çok şeyi olursa, ölüm beni engeller endişesi içinde oluyor."

Haldun Taner, ölümünden bir süre önce arkadaşımız Yalçın Pekşen’e böyle diyordu: “Daha da yazacaklarım var." Yayım­ lanmış otuz kırk kitap, yayımlanacak bir o kadar daha!.. “Ölüm

herkesin başında" der Cahit Sıtkı Tarancı. Öyledir herkes bir gün bu dünyadan çıkıp gidecek, şu yoldan, bu yoldan!.. Ne var ki daha söyleyfecek sözü olanların, yazacakları, yaratacak­ ları yapıtlar olanların bunları veremeden yaşamdan kopmaları acı...

Şöyle diyordu Taner o konuşmasında: “Bir daha dünyaya gel­

sem yine yazar olurum. Çünkü bir insanın en büyük mutluluğu mesleğini sevmesi. Mesleğinde mutlu olmayan insan yaşamı­ nın en büyük bir kısmında mutlu değil demektir. Foranın getire­ ceği mutluluğu tepmemin nedeni, kendi mesleğimin bütün mes­ leklerden daha büyük bir nimet olduğunun bilincinde oluşum­ dandır. Dünya sahnesinde aktör olmaktan çok seyirci olmayı yeğ­ ledim ve böyle bir seyirciliğin insana büyük bir üstünlük sağla­ dığı kuruntusundayım."

Ödül dağıtma töreninde yaptığım konuşmada, Taner'in öy­ küleriyle gündelik yazılarında arasındaki koşutluğu belirtme­ ye çalıştım. Usta bir köşe yazarı olan Haldun Taner’in Bilgi Ya­ yınlarında çıkan kitaplarını okursanız, yirmi otuz yıl önce yaz­ dıklarının güncelliğini koruduğunu görürsünüz. Toplumumuz elbatte ki değişiyor, ama bu değişme acaba hangi yöne doğ­ ru?

26 Ekim 1957 günü yayımlanan "Köprü" başlıklı yazısını okur­ ken aradan geçen otuz yılı unutuverdim, yazı bugün yazılmış gibi taze, güncel ve canlı...

“Modern tıbbın son ihtiyaçlarına göre teçhiz edilmiş tek has- tahanemiz yok, kalkmış birtakım kışlavari yapıların kapısına has­ tane levhası asmayı marifet sayıyoruz" diye başlamış. Geçen gün Sağlık Bakanı "Sobayla ısıtılan hastanelerimiz var” diyor­ du. Otuz yılda acaba ne değişmiş?

“Özgür düşünebilen, Batılı aydın seviyesinde yüz insanımız yok, tutup okuma yazma bilir sayısının istatistik artışı ile böbür­ leniyoruz.” Ne dersiniz yüz sayısını geçtik mi? Abeceyi sökmek acaba gerçek “okur yazarlık" sayılabilir mi?

"Kalitelerinin, seviyelerinin on yıl önceye kıyasla ne kadar düş­ tüğünün farkında değiliz, gazetelerin yükselen tirajı ile böbürle­ niyoruz." Gazetelerimiz 1957'deki düzeylerinin çok altına düş­ medi mi? Bana 1957’deki gazeteler daha ‘ciddi’, daha güveni­ lir geliyor doğrusu!.. "Devrimlerini, ideallerini kuşa çevirdik, son­

ra utanmadan her 10 Kasım günü Atatürk'ün kabrine huşu ile çelenk koyuyoruz." Otuz yıldan sonra 10 Kasım’ları büsbütün kaldıracağa benzeriz! Ne demiş ANAP’lı bir bakan: “Atatürk’ü anma törenlerini yeni bir anlayışla gözden geçireceğiz.” O 'yeni anlayış’ Atatürk’ün devrimlerini ortadan kaldırmak olmasın.

“Gururumuz: Güreşçiler." Otuz yıl sonra güreşçilerimiz de gu­ rurumuz olmaktan çıktı! Bir üçüncülük aldık mı seviniyoruz!

“Müziğimiz: Manolya. Edebi övüncümüz: Sahibini Arayan Ka­ dın." Ya şimdiki övüncümüz? Sayısız baskılar yapan kitabın adı bile otuz yıl önceki kitabınkine ne kadar benziyor: ‘Kadının Adı Yok.”

“Düşünürlerimiz: Vaizler, beş vakit namazında fıkra yazarla­ rı. Akademik tartışmamız: Kuran’ın Türkçe yazılması caiz mi değil m i?" Otuz yıl geçti, ama bu ‘akademik ve bilimsel’ tartışmaları bir türlü bitiremedik! Otuz yıl önceki düşünürler yaşlı başlı in­ sanlardı, OsmanlI artıklarıydı. Bugünkü ’düşünürler’ ise cum­ huriyet kuşakları... Ama kafa hep o kafa!

“Günlük konumuz: Karagümrük - Fenerbahçe maçı, iktisadi­ yatımız: Amerikan yardımı. Demokrasimiz: Post kavgası. İç po ­ litikamız: Partiden partiye transfer. Dinimiz imanımız: Menfaat, mevki, para ya da tevekkül, beddua.” Otuz yıl sona aynı görün­ tü ile karşı karşıya olmamız hem acı hem de epey gülünç!..

Şöyle bitirmiş Taner bu güzel ve anlamlı yazısını: “Sonra da

Boğaz’a kurulacak köprü Asya'yı Avrupa’ya bağlayacakmış. Laf, bu gidişle olsa olsa Asya ile Afrika'yı bağlar."

Sevgili dostumun anısına saygıyla...

Referanslar

Benzer Belgeler

(N e yazık ki neyin yasak olduğunu Türkiye’de hiç kimse bilmemektedir. P T T Ge­ nel Müdürlüğü yasak yayınlar­ la ilgili büyük bir kitap yayın­

Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilan etmeksizin hücum ediniz." Cemal Paşa’nın verdiği emir ise şöyledir: "Donanmamızın Birinci

The factors that determine whether rate control or rhythm con- trol strategies would be preferred are as follows: If the patient has a permanent AF, less symptoms, hypertension,

‘Zobu'nun ölümü büyük kayıp’ ► KÜLTÜR Bakanı Fikri Sağlar, Vasfi Rıza Zobu'nun ölümü nedeniyle yayınladığı mesajda, "Tiyatromuza olduğu

Eğiklik 45 derece olsaydı 66°33’ olan kutup daireleri Ekvator’a yaklaşık 21,5 derece daha yaklaşırdı.. Güneş ışınlarının dik geleceği aralık da geniş- leyeceği

gün Şişli Camii’nde kılı­ nacak öğle'' namazmdan sonra yapılacak resmi törenle Zincirlikuyu Me­ zarlığında toprağa veri­ lecek.. M acar asıllı olan

Dışarıdan, düş­ m anların idare ettikleri oyun ince ve şeytani idi: Bu oyuna, i- çeride paralan üzerine titre­ yenler, iktidar mevkiine susa­ yanlar, hasetler,

Bu, sa­ dece, geçmişe intikal eden itibarî bir zaman bölümünün hatırasına karşı değil, onunla beraber bizden uzaklaşan bir ömür devre­ sine, daha doğru