ever
50 Yıl Sonra
mm
Haşim’i
OKTAY
Anarken,.
AKBAL
«Bir kuş düşünür bu bahçelerde Altın tüyü sonbahara uygun...*
Arkasını getirmemiş! İki dize kalakalmış şai rin ardından... Ne var ki, yetiyor bize 'bir şeyleri’ ulaştırmaya... Ahmet Haşim’in şiiri, kendine göre okur arayan bir şiirdir Hemen sevilen, anlaşılan, beğenilen türde bir şiir değil. Kendisi de şöyle der di. •Bilamübalöğa denilebilir ki herkesin anlaya bileceği şiir münhasıran dûn şairlerin işidir. Büyük şiirlerin medhalleri tunç kanatlı müstahkem şehir kapılan gibi sımsıkı kapalıdır. Her el o kanatlan itemez ve kapılar bazan asırlarca insanlara kapalı durur.*
Ortaokulda Türkçe öğretmenim Meliha Sarp Güvemli ‘Merdiven’ şiirini çözümlememizi iste mişti. Yaşamaktır, yaşamın merdivenleridir derler di bize... Şair, bir akşam ömrün rtıerdivenlerini düş- lemiş. Merdiven, yaşamın kendisi imiş! Bense tam tersini yazmıştım, böyle derler ama başka türlü de yorumlamak olasıdır, demiştim Bir şiir, değişik bakış açısından yorumlamalara göre anlam taşır. Bu şiir, şairin bir duygulalfinasıdır, hiç bir belirgin anlamı da yoktur denilebilir... Meliha hanım, çok beğenmişti yazımı.
«Ürkerim kendi hayalâtımdan — Sanki kandır şakağımdan akıyor — Bir kızıl çehrede ateş göz ler — Bana güya ki içimden bakıyor* derken ‘çir kinliğinin’ açışım duyurur. Asım Bezirci, 'Ahmet Haşim’ adlı incelemesinde şöyle diyor: •Yalnızlığı nı arttıran ve Haşim'i kıskançlığa, kötümserliğe gö türen sebeplerden biri de çirkinliğidir. Daha doğ rusu, kendini çok çirkin sanma saplantısıdır. Başıy- le burnunun biraz büyük görünmesi, yüzünde Ha lep çıbanını andıran bir yara izi bulunması onda
böyle bir inanç doğurmuştur. Oysa arkadaşları Ha- şim'in sandığı kadar çirkin olmadığını, vehme ka pıldığını söylerler.*
Haşim bir arkadaşına şöyle yazar: *Moncher, dün gece suratımın hali uykumu kaçırdı. Onu şöy
le, hayalimde bir tashih edeyim dedim. Mesela alnımı daha muntazam bir şekle soktum. Kafamı lepiska saçlarla örttüm. Yanağımdaki Halep çıbanını hazfet tim. Ağzımı ufalttım, çenemi incelttim. Gene bir şe ye benzemedi. Anladım ki bu kafayı kökünden ke sip atmaktan başka çare yok.* O zaman aradığı aşk lan, beklediği sevgilileri bulmaktan umudunu kese cek ve: •Uzak — Ve mai gölgeli bir beldeden cü da kalarak — Bu nefy'ü hicre müebbede bu yerde
mahkumuz* diyecektir.
Asım Bezirci şöyle açıklıyor Haşim’in kişiliğini, daha doğrusu ‘insan’ yönünü: •Gururu kadar bo ğazına da düşkündür. Biberli baharatlı yağlı ballı yemekleri, demli çayları sever. Sevdiği bir başka şey de gazinoda oturup doğayı gözlemek, hayale
dalmak yahut kahvede tanıdıklarla söyleşmektir.
Canlı, renkli nükteli bir konuşması vardır. Kahve arkadaşlarını da çoğunlukla halktan, basit ve kü çük insanlar arasından seçer. Çok zeki, kültürlü, kuvvetli kimselerden hoşlanmaz. Onların yanında
huzuru kaçar. Ona bakarsanız sade bir halk adamı gibi yaşamak rahat vericidir.*
Ahmet Haşim büyük bir şairdi. Ne yazık ki çok önemli bir konuda yanıldı: dilin değişmeyeceği ni sandı. Şiirlerinde düzyazılanndaki dili kullan maktan kaçındı... O da Yahya Kemal gibi, Türkçe nin ergeç egemen olacağına inansaydı, şiirlerinin sürekliliğini, gücünü, kalıcılığını sağlamış olurdu. Ölümünden ancak elli yıl geçti, ama şiirlerinin dili öylesine eskidi, öylesine çağdışı kaldı ki! Bugün bu şiirleri yabancı bir şairin dizeleriymiş gibi ’çe- viri’leriyle tanıyoruz.
Gelin de 'Göl Saatleri'ndeki •Mukaddeme*yi
anlayın ve genç kuşaklara anlatın: •Seyreyledim eşkal-i hayatı / Ben havz'ı hayalin sularında / Bir aks i mülevvendir onunçün / Arzın bana ahcar-1
nebatı ..* Şiirde önemli olan yaşantılar, gerçekler değildir diyordu, bunların bizdeki yansımalarıdır. Bunu Osmanlıca’nın karmakarışık diliyle değil de Türkçe’nin sağlam sesiyle yapsaydı, gerçek büyük lüğü, bugün de, yarın da çok daha iyi anlaşılır, be nimsenirdi.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi