• Sonuç bulunamadı

Lakırdı keşfedileli beri:Öykü ve oyun yazarı Haldun Taner'i beş yıl önce yitirmiştik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Lakırdı keşfedileli beri:Öykü ve oyun yazarı Haldun Taner'i beş yıl önce yitirmiştik"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÜLTÜR-SANAT

- j T -

ft

T

V l L

Öykü ve oyun yazarı Haldun Taner'i beş y ıl önce yitirm iştik

Lakırdı keşfedileli beri

Gerçekliği toplumsal

olduğu kadar

bireysel boyutuyla

da irdeleyen ve

betimleyen Haldun

Taner, bu bileşimi

kişiliğinde

gerçekleştirebilmiş,

öykülerine de

yansıtabilmiş pek az

sanatçıdan biridir.

SARA SAYIN

Haldun Taner, ‘Bir iletişim ihtiyacını karşıladığı için’ öykü

yazdığını söyler. Taner’e göre insanoğlu konuşmaya başladığı, kendi deyişiyle ‘lakırdıyı

keşfettiği” günden beri ‘bir şey­ leri birilerine’ anlatma gereksi­

nimini duymuş, onun için de yazmaya başlamıştır. Gene Ta­ ner’e göre öykücünün anlattığı şeyler ‘tanık olduğu bir olay’,

‘içine biraz da kendi hayal gü­ cünü koyduğu bir gerçek’ ola­

bilir. Ama bir ‘düş’ü, bir ‘kor- ku’yu, bir ‘bunalımı’ da anlata­ bilir öykücü. Taner’in sözünü ettiği bu iç ve dış gerçeklik onun öykülerinin de çıkış noktasını oluşturmakta. Ama gene de Ta­ ner’i başka öykücülerden ayı­ ran, okunduğunda ‘bu H.Ta­ ner’in öyküsü’ dedirten özellik­ ler var.

H.Taner’in 1949’da yazdığı

‘Yaşasın Demokrasi’ adlı öykü­

de, Demokrat Parti ile Halk Partisi’nin seçimi kazanmak için uyguladıkları yöntemler an­ latılır. öyküde halk şairi Âşık

Mehmet’in etkileyici beste ve

güftelerle partisine oy kazandır­ ması, karşı tarafın oylarını da toplamak için gösterdiği çaba, okurda bu özverili, ‘tatlı sesli

âşığa’ karşı büyük sempati

uyandırır; okur, bir fikre inan­ manın, bağlanmanın ve onun için savaşmanın eninde sonun­ da nasıl etkin olabileceğini gör­ menin mutluluğunu yaşar.

Okur tam bu yüce duygular­ la özdeşleşmiştir ki öykü hiç beklenmedik bir biçimde biter. Âşık ozanın halkı coşturan ez­ gilerinin ısmarlama olduğu an­ laşılır. Bunu öğrenen diğer par­ tiden -bu kez susması için- pa­ ra alan ozan, eski partisinin hal­ kı coşturması için yeniden yük - lü bir ücret önermesi

üzerin-İNCE ALAY VE İNSAN SEVGİSİ — Haldun Taner, eleştirdiği insanların karşısına hiçbir zaman bir “yargıç” olarak çıkmaz. Onları küçümsemez de. İnce alayının temelinde, kendi deyişiyle “insan sevgisi” yatar. Alayla da olsa uyarmak, insanları sarsmak yetkisini bu sevgiden alır. (Fotoğraf: Ara Güler)

kendisini bir açıkarttırma orta­ mında hisseder, tek parti için çalışmanın budalalığının farkı­ na varır ve her iki tarafı da

‘yolmak’ için yöntemler arar.

Bundan sonraki seçimde her iki partiye de satmak umuduyla partilerin ‘umde’lerine uygun, dörder ‘şarkı düzmeye’ karar verir.

öyküyü uzun süre büyük bir rahatlık içinde izleyen okur, olayların beklenmedik biçimde gelişmesi karşısında şaşırır ve güler, ama aynı zamanda bir tür tedirginlik hisseder kendinde.

Haldun Taner, epik tiyatro­ da uyguladığı yabancılaştırma yöntemini sanki öykülerinde de uyguluyor ve böylece bizleri il­ lüzyonlardan (yanılsamalardan) arındırmak istiyor gibidir. Na­ sıl arındırdığını ise öykülerin, okurların üzerinde bıraktığı et­

kiye ve etkinin çeşitli düzlemle­ rine eğildiğimizde gözlemleyebi­ liyoruz.

H.Taner’in öykülerini oku­ yan okur, orada betimlenen ger­ çekliği ilk başta hiç yadırgamaz, tanış olduğu için hatta çok kez özdeşleşir onunla. Ancak bu aşamada okurun algıladığı, öy­ künün görünüşte gerçeklikle ör- tüşen birinci düzlemidir, öykü ilerledikçe, yazarın ince alayıy­ la gerçekliğin iç yüzüne ışık tut­ masıyla, gerçek gibi gördüğü her şeyin bir yanılsama olduğu­ nun farkına varır. Güldüğü ki­ şinin ya da kurumun ardında ol­ maması gereken bir tutumun, bir dengesizliğin ya da kendisi­ ni ‘âlim’ sayacak boyutlara ulaşmış bir cehaletin varlığını sezinler. Bu nedenle de ilk aşa­ mada algıladığı gerçekliğe ya­ bancılaşır, yanılsamalardan

uzaklaşıp olaylara başka gözle bakmaya başlar.

Taner, aldatıcı görünümlere mesafe kazandırmak ve böyle­ ce olayları gerçek yüzleriyle gö­ rebilmemizi sağlamak ister. Bu­ nun için de kültürün en etkin si­ lahlarından biri olan ‘ironi’yi kullanır. Çok kez ince bir alay­ la, zaman zaman da ‘balyoz’la toplumdaki çarpıklıklara, den­ gesizliklere eleştiriyle yaklaşır, sorumluları uyarır. Taner’in in­ ce alayının altında bir ahlakçı­ lık, toplumun daha iyi, daha güçlü, daha uygar olmasını is­ teyen etik bir anlayış yatar. Ama hiçbir zaman bir ‘yargıç’ olarak çıkmaz eleştirdiği insan­ ların karşısına. Onları küçüm­ semez de. İnce alayının temelin­ de gene kendi deyişiyle ‘insan

sevgisi” yatar. Alayla da olsa

uyarmak, insanları sarsmak yet­

kisini bu sevgiden alır. Taner yalnız başkalarına de­ ğil, kendine de zaman zaman-bu kez özeleştiriden kaynaklanan- o ince alayıyla yaklaşır.

Son kitabına adını veren ‘Ya­

lıda Sabah öyküsünde Mühür­

dar’da, üçüncü katta oturan, martılara, denize, doğaya yük­ sekten, ‘tepeden’ bakan anlatı­ cı, bilgisi ve olaylara bakışta da belli bir mesafe gerektiren ‘göz­

lem gücü’ nedeniyle kendisini ‘kehanete’ vardığını sanan bir ‘ukala’ olarak niteler. Kendisi o

birinci katlarda yaşanan günlük gerçeklerden uzaktır. Doğadan ve doğallığın birlikte getirdiği saflıktan da. Sanatçı ve kültür adamı olarak öykünün sonun­ da şöyle bir soru sorar kendine: Acaba bir doğa parçası olarak yaşayabilmek, ama aynı zaman­ da yaşam üzerine düşünmek, yaşamı sanata dönüştürebilmek olanaklı mıdır? Bunun yanıtını öykülerinden biri olan son

‘Yaprak Ne Kadar Yeşil’de

Öyküde, Çamlıca sırtlarında Küplüce’ye doğru yürüyen an­ latıcı, Batı ve Doğu kültürüyle yoğrulmuş belleği nedeniyle na­ sıl durmadan alıntılarla konuş­ tuğunu, doğayı ise doğrudan doğruya yaşayıp duyumsayaca­ ğı yerde nasıl ikinci elden, bir ressamın tablosuna benzeterek yaşadığını kendisine yönelttiği, ince bir alayla dile getirir. ‘Çag-

nmsız, yorumlaması/ bir algıla- ma’yı özleyen anlatıcı, -kısa bir

süre de olsa- bir doğa parçası gi­ bi yaşamanın ‘bilmek’ten daha üstün olabileceğini düşünür. Gözlem peşinde koşmaya, oku­ maya, okur-yazarların o zaman­ lar sık sık buluştukları Pelit kahvesine gitmeye ‘tövbe’ eder. Ama çok sürmez tövbesini bo­ zar,‘yine kitaplarına, yine not­

lara, karalamalara’ döner.

Yaşam-sanat ya da yaşam- kiiltür çelişkisi Taner’in özellik­ le son öykülerinde irdelenen bir konudur. Taner’in özlemi ise bu çelişkiye aşabilmek, yaşamla

bilme’yi bütünleştirebilmektir.

Bunun,‘hiç de küçümsenemeye­

cek bir bileşim’ olduğunu söy­

ler Taner.

Gerçekliği toplumsal olduğu kadar bireysel boyutuyla da ir­ deleyen ve betimleyen Haldun Taner, bu bileşimi kişiliğinde gerçekleştirebilmiş ve öyküleri­ ne de yansıtabilmiş pek az sa­ natçıdan biridir.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilan etmeksizin hücum ediniz." Cemal Paşa’nın verdiği emir ise şöyledir: "Donanmamızın Birinci

The factors that determine whether rate control or rhythm con- trol strategies would be preferred are as follows: If the patient has a permanent AF, less symptoms, hypertension,

M üşir Fuat Paşa, Şûra-i Devlet â zâsından Turhan Paşa, Levezımatı Umumiye Dairesi Reisi Ferik Ah met A fif Paşa, Kabulî Paşa, Çatal­ ca mutasarıfı

‘Zobu'nun ölümü büyük kayıp’ ► KÜLTÜR Bakanı Fikri Sağlar, Vasfi Rıza Zobu'nun ölümü nedeniyle yayınladığı mesajda, "Tiyatromuza olduğu

Eğiklik 45 derece olsaydı 66°33’ olan kutup daireleri Ekvator’a yaklaşık 21,5 derece daha yaklaşırdı.. Güneş ışınlarının dik geleceği aralık da geniş- leyeceği

Bütün bunlar Azra Erhat'ı çağrıştırırdı kafamda Kitapları dışında kendisini tanıdıktan sonra Azra Erhat adıyla birlikte yaşama tutkusu, ortak çalışma

Dışarıdan, düş­ m anların idare ettikleri oyun ince ve şeytani idi: Bu oyuna, i- çeride paralan üzerine titre­ yenler, iktidar mevkiine susa­ yanlar, hasetler,

Bu, sa­ dece, geçmişe intikal eden itibarî bir zaman bölümünün hatırasına karşı değil, onunla beraber bizden uzaklaşan bir ömür devre­ sine, daha doğru