■, i ;
14 Ekim 1988 C u m a ©
MESİRE ÂLEMLERİ
OsmanlI İstanbul'unda m esire yerlerinin ve m esire âlem lerinin ayrı bir önem i vardır... K âğıthan e ya da Boğaziçi kıyılarında; kayıklarda saz çaknıp şarkılar söylenm esi veya fayton gezintileri, bir anlamda kadın erkek tanışmasının ve ilişkilerinin tem eli sayılm aktadır...Y
İRM İN C İ Yüzyıl' ın kapısını ara layan, Ostnanlı payitahtı İstan bul, yoğun bir Batı rüzgârının | etkisi altına girer. Koca kent, | özellikle 18’inci ve 19’uncu ‘ yüzyıllardaki renkli ve özgün iç dünyasından sıyrılm ak sevdasındadır, bu yeni za manda... O, ressamlara ilham veren Boğaziçi peyzajları; o, dillere destan Kâğıthane se faları; yabancı seyyahların dilinden düşmeyen masal dünyası; şiirlere, şarkılara konu olan, büyüleyici mehtap âlemleri; peçeli dilberler; bay ram eğlenceleri, ramazan sof raları, ahşap yalılar, sebiller, çeşmeler, kahvehaneler, tu lumbacılar, sokak satıcıları ve daha bir çeşit unsur, deği şimin güçlü rüzgârları önün de mazinin karanlıklarına ka rışıp giderler...“ Mazi, mukaddes bir di yardır... Mazi, en kıym etli za m a n la rım ızd ır... M azi, cennettir!” diyen Abdülhak Şinasi Hisar, bütün yaşamı boyunca, ruhu ve çehresi de ğişen İstanbul’un eski güzel liklerinin özlemiyle yanıp kavrulmuştur.
“ İstanbul’daki Türk ha yatı, şehit türbelerinin et r a fın d a k i h ü rm etle baş ladı” diyen Ahmet Hamdı Tanpınar ise bir başka “eski İstanbul" âşığıdır. O kadar âşıktır ki eski İstanbul'a, Tan p ın ar; 1940 1ı yıllarda yaygınlaşan sinemaların var lığını bile sineye çekemez: “Çamlıca’nın yerini Büyük- ada aldı ve pazar günlerine ait pikn ikler de, şehre ve eğlenme tarzına herkesin m alı olan pek az şey ilave ediyor. Sinemanın, zevk i m izi dışarıdan idare ettiği devirde yaşıyoruz. K aran lıkta toplanıyoruz.”
SANKİ BİR MASAL
T1—
—
İ
ŞTE bu yazının konusu; görüntülerini, duvarları mızı süsleyen, albümleri dolduran gravürlerden sök meye çalıştığımız; iç dünya sını seyahatnamelerden öğ renmeye çabaladığımız o eski İstanbul... Doğrusuyla, eğri siyle, masalıyla gerçeğiyle yi tip giden İstanbul... Gayri müsltm Perası. fakir Üskü dar'ı, Müslüman Eyüp'ü, ha mam âlemleri, helva sohbet leri. çalgılı çengili meyhane leri, saltanat kayıkları, meh tap gezintileri, zarif ve mu kaddes minareleriyle İstan bul...Ve tabii haremde, selam lıkta, gül bahçesinde, cumba ardında, beşik başında ve dahi gönül kafeslerindeki nisa taifesiyle eski İstan bul...
On Sekizinci Y ü zy ıl’ın başlarında, İ n g iliz elçisi E.W. Montagu’nün eşi ola rak İstanbul'a gelen Lady Montagu’nün gözlemleri ger çekten çok ilginç... Bu konu da şunları anlatıyor Lady:
“Müslümanların, kadın ruhuna değer verm edikleri yolundaki kanılarım ız, tü müyle yanlış... Burada, bâ- k ire olarak ölen kadınlar g ü n ah k âr s a y ılıy o r . Bu inanç, k a d ın la rın ço ğ a l mayı ve soyu sürdürmeyi sağlaması olayından doğu yor... Kadının görevi çocuk doğurmak ve onları büyüt mek. Başka görevlere bede nen katılm ıyorlar; ayrıca kadınların ticaretle uğraş ması yasak.
“ K a d ın la r ın g ü z e llik leri, giyin işleri, şair ve res samların deniz perileri için y a p tık la rı tabloya benzi yor.
“ Benden, her çeşit özel liği bulunan b ir Rum cari ye alm am ı istiyorsu n u z! V erdiğiniz siparişlere gül mekten kendimi alamadım, affedin... Rumlar, Türkler’in esiri değil, tebasıdır... Size Kabe kokusu ta v s iy e e t mem. Nesini beğenirler b il mem; Londra ve Viyana’da- ki tanıdığım bütün
kadın-• OsmanlI'nın payitahtı İstanbul, 20'nci Yüzyıl'ın ka
pısını aralarken, tarihlere geçen o ünlü yaşam
biçimini, unutulmaz âlemlerini, seyyahları hayran
bırakan mesire yerlerini yavaş yavaş unutmakta
ve yepyeni bir İstanbul olmaya hazırlanmaktadır.
• On Sekizinci Yüzyıl başlarında İstanbul'a gelen
Lady Montagu şöyle yazm ış:“ Müslümanların, ka
dın ruhuna değer vermedikleri konusundaki kanı
larımız tümüyle yanlış. Burada gördüğüm, bâkire
olarak ölen kadınlar, günahkâr sayılıyorlar...”
lar, bu kokudan istediler.En iyisinden bir tane bul dum. Hemen yüzüme sür düm. Y üzüm ün ş iş tiğ in i gördüm! A r tık ne kadar ra h a tsız old u ğ u m u a n la r sınız! Sonunda geçti... Ka d ın la r b an a esk isin d en daha güzel olduğumu söy lüyorlar, ama bir şey göre m iyoru m ... Onlar daima bunu k u lla n d ık la r ı için r e n k le r i g ü z e lle ş iy o r ... Türk kadınlarına göre, gü zelleşmeden de. kendilerini sevdirm en in y o lla rı v a r mış. Bizim m em leketimiz de hiç bilinmez. Birtakım büyülere inanıyorlar ve is tediklerini bağlayıp ona ta mamen sahip o lu y o r la r mış...
“ Bizde evlenmeden ço cuk sahibi olmak ne kadar ayıpsa, burada evlenip de çocuk sahibi olamamak o kadar ayıp sayılıyor! Bir kadın evlenip de çocuk ya pamazsa, ne kadar genç olursa olsun, ihtiyar sayı lıyor. Nasıl bir Malta Şöval yesi için asalet aranırsa; bir kadının güzel olması için de, çok çocuk yapması gerekiyor. Bu yüzden Türk kadınları, genç ve güzel o l duklarını belli etmeye pek m e r a k lıla r ... T a n ıd ığ ım kadınların abartmasız on iki, on üç çocuğu var. Yaş lılar, yirm i beş, otuz çocuk la övünüyorlar! Ham ile bir kadın görünce, İnşallah ikiz olur' diyorlar.
“ Benden, cariyelere ait özel b ilgiler istersiniz. Fa kat H ıristiyan ların anlat tıkları gibi, bunların hali m ü th iş d iy e m e y e c e ğ im . Türk değilim , ama talihsiz c a r iy e le re g ö s te rile n iy i davranışları da takdir ede rim. C ariyeler dayak yem i yorlar ve esaretleri de di ğ er m em leketlerin kin den
daha fazla değil. K en d ileri ne kefalet parası v erilm i yor, ama elbiselerine yap tık ları masraf, bizim hiz m etçilerim ize ve rd iğ im iz paradan fazla. Sanırım bu rada, e rk e k le rin , k a d ın ları, kötü niyetle satın a l d ıkların ı söyleyerek itiraz edersiniz. Fakat büyük H ı ristiyan kentlerinde,
bun-KAÇ-GÖÇE KARŞIN MODA E L '■*£:
dınlan, b ire r zarafet simgesi gibiydi. Özellikle g i yim kuşam konusunda kendine özgü çizgiler taşır lar; günün m odalarını izlem ekten g eri kalm azlardı. E rkeklerle aralarında sürekli bir “ k a ç -g ö ç ” yaşan masına karşın, çarşı pazar yerlerinde, m esirelerde, sokaklarda, erkeklerin kürek çektiği kayıklarda kadınlara rastlam ak m ümkündü. 19üncu Yü zyıl kadın şairi Nigâr H anım , m odernleşen Tü rk kadını tipinin de e n güzel örneklerinden biriydi (sağda).Başlarken.,
f f U yazı dizisi. Osman-” /ı İstanbul'unun; son yüzyıllarındaki yaşama biçimini, toplumsal gele neklerini, kâh masalsı bir çekicilikte, kâh şimdiler de yadırganacak gariplik te k i g ü n d e lik hayatın +venk cümbüşünü konu edinmekledir. Yazımızı hazırlarken, o yıllardaki İstanbul'u görüp incelemiş yabancı seyyahların yapıtlarından ve Osmanlı yaşama biçi miyle ilgilenmiş ya da bizzat içinde yaşamış yazarların kitaplarından yararlandık doğal olarak. Yapıtlarından yararlandı ğımız bu yazarların adla rını şöyle sıralayalım :
Lady Montagu, Moltke, Amicis, Balıkhane Nazırı
A li R ıza Bey. R eşat Ek rem Koçu, Abdülhak Şi nasi Hisar, Refik Haiid Karay, Refik Ahm et Se- vengil, Haluk Şehsuva- roğlu, Ahm et Hamdi Tan- p ın ar ve İlb e r Ortaylı.
dan daha az alçakça bir ni yetle mi satın alın ıyo r ka dınlar?
“ Burada kadınlar, diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve daha serbest olarak devam lı eğlence içinde ya şıyorlar. Bütün m eşguliyet leri komşuya, hamama g it mek, devam lı m asraf ede rek m odayı izlemek... K a rı sına, biraz idareli harca m asın ı s ö y le y e n k ocaya deli gözüyle bakıyorlar. Bu meselede tek hâkim, ka dın ın is te k leri. V elh asıl, kocanın görevi para kazan mak, kadınınki de harca m ak... S ırtın d a iş le m e li çevre satan bir erkeğin ka rısı bile sırm asız elbise g iy m iyor. Kadınların, hamam dan başka toplantı y erleri yok; oraya erkekler g ire m iyor, ama kendi araların da çok g ü zel e ğ le n iy o r lar...”
YAKUTLU TERLİKLER
T
Ü RELERİN gerçek ya şamını öğrenmek için, çarşaf giyip mahalle ara larına kadar dolaşan Lady M ontagu’nün izlenimlerini, Balıkhane Nazırı A li Rıza Bey de desteklemektedir:“ K adınlarım ız yaşmak ları, yüzü örtm ekten zi yade bir süs olarak kulla nırlardı. O, ince yaşmak ları yü zlerin i gizlemezdi... B ir zam anlar düğünlerde g iyilen içi dışı sırma işle m eli, ‘şıp şıp’ denilen birta kım te rlik le r moda olmuş tu. Hatta gelin ler için yap tırılan terliklere, inci ya kut, zümrüt, pırlanta gibi değerli taşlar da y erleştiri lirdi.
“ H ıristiyan kadınlar so kağa ç ık tık la rın d a , yaş mak yerine ince tülbentten başörtüsü örterlerdi... Er- meniler k ırm ızı, Rumlar si yah, Museviler ise m avi ter lik g iyerlerd i ayaklarına.” (Heıanıı Sa.16. Sü.Tde)
5 İNCİ SAYFADAKİ YAZININ DEVAMI
Çizgilerde kalan tarih
gibiydi. A b d ü la z iz devrin d ek i
kadınların makyaj ve süslen me düşkünlüğünü anlatan Refik Halid Karay, bir yan dan bilgi verirken, bir yan dan da ortaya çıkan komik liklerle ince ince alay etmek ten kendini alamaz:
"Zamanın modası, bem beyaz, k ire ç a k lığ ın d a k i çehredir. Ak çehre üzerin de kapkara göz ve kapkara kaş!
"Y a ş lı Müslüm an h a nımı ak saçlı gezemez. Er meni ve Rum kadınlarına bcnzeyemez. Mesela kadın lar hamamında saçları ak. kınamız birine rastladınız mı, dinini öğrenmeye ge rek duymadan. Hu kokana, şöyle geri çekil bakayım' diye bed muamele edebilir siniz. Saçlarını k ır basmış olan kınasızlar yüzde yüz, Müslüman değildir. Bun dan dolayı, kadınlarda saç boyama, genç görünm ek ten ziyade, dini bir vecibe
"Kadınların vücudunda h afif bir tüy bile ayıp sayı lırdı. Bu devirde özellikle çehreler ağda dediğim iz şe kerden yapılma tutkalımsı madde ile yoluna yoluna pırıl pırıl, cilalı gibi yanar dı..."
YASAKLI YAŞAM
E
SKİ zaman İstanbul’ unun uzmanlarından üstat Reşat Ekrem ise, M eşrutiyet’e kadar, kadın larla erkeklerin aynı kayığa binmelerinin yasak olduğu yazmaktadır. Bu yasağın ne deni, üstadın verdiği bilgiye göre, bazı hafif meşrep kadın larla onların kırıklarının göz lerden uzak, kayıklarda bu luşmalarıymış... Kadınlarla erkeklerin bir başka buluşma yerleriyse, Eyüp kaymakçıları imiş:"Türbe ziyaretleri ba hanesiyle Eyüp'e gelen bazı
kadınlar, kaym akçı dük- | k â n la rın a g irip e v ve lc e
i
anlaştıkları erkeklerle buluşurlardı orada."
Bu durum çevreden şikâ yetlere yol açar ve Eyüp Ka dısı, bu şikâyetleri devrin hükümetine bildirir. Hükü- ! metten gelen yanıt ise şöy-
ledir:
“ K aym ak çı d ü k k ân la rına bazı nisa taifesi kay mak yemek bahanesiyle gi rip oturup namahremlerle cem olup h ilafı şer işleri va rd ır diye bildirm işsin. Bu babda ihmal caiz değil d ir. K a d ın la r k a y m a k çı dükkânlarına gitm eyecek tir. Gelen kadınlar, dük k â n la ra a lın m a y a c a k tır. Dükkânına kadın müşteri alan dükkân sa h ip lerin i muhkem cezaya çarptır."
YARIN: BOĞAZİÇİ DÜŞÜ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi