• Sonuç bulunamadı

Ülke bilinçlenene kadar çevre bitecek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ülke bilinçlenene kadar çevre bitecek"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA CUMHURİYET 19 HAZİRAN 1994 PAZAR

8

PAZAR KONUĞU

Ü lke bUmçlenene kadar çevre bitecek

SUNUŞ: Türkiye’de onlarca yıldır çevremiz, doğamız,

kültürümüz, buna bağlı olarak siyasetimiz, ekonomimiz, dış

siyasetimiz kirleniyor; insanlarımız tarafından kirletiliyor.

Bizler ise bu kirlenmeye seyirci kalıyoruz. Ama içimizden

çıkan birileri bu pisliklere karşı çıkıyor, kültür, çevre, doğa

temizliği, kültür mirasımızın korunması, gelecek için

deneyimli kuşaklar yetiştirilmesi amacıyla çalışıyor,

didiniyor. Bunları yaparken de kimliklerini ön plana

çıkarmadan topluma bir şeyler armağan etmenin

mutluluğunu yaşıyorlar. Son yıllarda bütün gücünü bu

çalışmalara veren kişilerden birisi de Prof. Dr. Metin Sözen.

Kendisiyle kültürel kirlenmeyi, örgütlenip çevremizi nasıl

kurtarabileceğimizi, topraklarımızı nasıl daha verimli

kullanabileceğimizi, kültür mirasımızı gelecek kuşaklara

nasıl taşıyabileceğimizi konuştuk.

Söyleşi Leyla Tavşanoğlu K onuk Prof. Dr. Metin Sözen Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma D em eği Başkam

^çen günlerde ‘Çevre Etkmlikle-

W ' ri Haftası’ kutlandı. Kendinizi

M çevre re kültürün korunmasına adanuş bir kişi olarak sizce çevre temizliği nereden başlatılmak ?

SÖZEN- Türkiye, bugünü ve yanm içerecek biçimde doğru bakmaya alışmaz­ sa ya da bu bakış açısını sağlıklı bir zemi­ ne oturtacak örgütlenmeleri oluştura­ mazsa Türkiye’nin gündeminde çevre bir anlamda biraz bilinçlenmenin yaratılaca­ ğı ortam olarak gözüküyor. Bilinçlenme­ nin var olduğu zamanda çevrenin bittiğini ilan edecek hale geldik.

Artık 70 yıl sonra cumhuriyet Türkiyesi bu işe nasıl bakacağım ve sağlıklı bir şekil­ de tartışarak nasü bir noktaya getirmesi gerektiğine karar vermeli. Çevresel sorun­ lar Türkiye ve dünyadaki gelişmelerin hı­ zına oranla bir bilinçlenme odağı olarak gözüküyor. Ancak bizim ülkemizde bi­ linçlenmenin sınırlarını ve boyutlarını, za- mansal geleceğini ölçme noktasında bek-leyecek durum yok.

O lay artık yaşam sal boyutta

Çok mutlu olduğum taraflar var. Çevre ve kültür ağırlıklı tanışm alar artık yaşam­ sal boyutta görülerek yapılıyor. Bu, ilk defa yaşamın kendisi olduğu anlamına gelen düşüncelerin çoğaldığını gösteriyor. Ancak bu dağınık düşüncelerin bir siste­ matiğe bağlanması, ilişkiler ağının, insan­ ların varlığının ciddiye alınarak bunları iyi kullanmaya yönelik bir noktaya getir­ mesini beklersek Türkiye yann için çok umutsuzluklar taşıyor.

Benim kamma göre Türkiye çok ivedi karar noktasındadır.

- Türkiye nasıl kararlar almahdır?

SÖZEN - Bugünkü siyasal dalgalan­ malar, bireylerin varlıklarını tanımaz hale gelmelerindendir. Türkiye’de birey hangi toplumda, hangi coğrafyada, niçin ayak­ tadır ve bu ülkenin bireyidir, sorusunu artık çok sık sormak zorundadır. Biz artık o günlere geldik. Bu açıdan olaya baktığı­ nız zaman çevrenin yeniden doğnılarla donatılmasını, arındırılmasını istiyorsa­ nız Türk halkı gecikmeden, bugünden iti­ baren bu topraklan nasıl kullanacağı so­ rusunu her gün, her yolla sormak zorun­ dadır. Bu, bizim bu ülkeyi kullanıp kul­ lanma. uçağımız noktasına gelmiştir.

Türkiye’de eğer biz, bireyler, bu top­ rakların bugünkü kuilanıcılan olarak bu soruyu sormazsak değişen, hareketlenen, yanlışlan da çoğalan dünyada yanlışlann bir daha düzeltilmez hale geldiği çok özel coğrafyada da aym soru iki misli, üç misli katlanarak önümüze gelecektir.

Gerçekten Türkiye bugün tüm boyut- lanyla karar noktasındadır. Tarihin bir döneminde savaşlar, büyük olaylann öte­ sinde Anadolu’da yaşayan bir ulus kendi topraklanın bu kadar kötü kullanmamış­ tır. Kurtuluş Savaşı somut düşmanı gör­ dükten sonra başanya kavuştu. Bu top­ raklara düşmanın ayağının bastığını gö­ ren Türk halkı somut düşmanla karşı karşıya kaldığı andan itibaren karşı gücü

karan

bugün

vermeliyiz

de ivedilikle oluşturabildi ve Kurtuluş Sa­ vaşı böyle bir başanya ulaştı.

Bugün öyle bir düşman yok. Bugünkü düşman kendi içimizde yanlış koşuSandı- nlmamızdır. Bu topraklar sanki ölmeye­ cekmiş, bu insanlar bu topraklan istedik­ leri gibi kullanabileceklermiş, onu da bir kuşak kendi bulunduğu dönemde kulla­ nacakmış sanarak kullanıyoruz. Bu ka­ dar aymazlık ve yanlışlık tarihin hiçbir döneminde olmamıştır.

- O zaman kirlenme en tepeden başh-

yor...

SÖZEN - Evet. Sorunu oraya getirmek lazım. Olaylara bu boyutta bakmadığınız zaman küçük olaylann verdiği heyecan­ larla, küçük örgütlenmelerle bu büyük ol­ guyu bir düzene ve sağlıklı bir ortam a ka­ vuşturanlayız.

Türkiye’deki bütün siyaset, bilim, kül­ tür adamlan, okur-yazarlan, her yaş dili­ mindeki insanlann artık tek bir gündemi vardır: Bu çevre eğer bu hızla yanlışla do­ natılırsa Türkiye geleceğinde siyasal bir iyileşmeye, demokratikleşmeye, katılıma, ciddi bir toplum olmaya doğru geleceği noktamn da çok aşağılara düştüğünü gö­ recektir.

Türkiye bu kadar sıkışıklığı çok az ya­ şamıştır. Türkiye demokratik, insan hak­ lanma dayalı bir toplum olmak, gelecek kuşaklarda da dünyadaki diğer kuşaklar­ la birlikte çok önemli noktalarda kendini tamamlayacak hale gelmek istiyorsa bu­ gün karar vermek zorundadır. Bunlar ar-

'•—: reşitli kuruluşlann

boyutlannı aşmıştır. Ulusun ortak karar verme noktasına gelmiştir.

Bu, bir kurtuluş savaşıdır. Bu savaşın bütün s a n d a n yaşanmaktadır. Yalnız değişik alanlardaki insanlar sancılann kendileriyle ilgili boyutlarına bakmakta­ dırlar. Boyutun kendisi ise Türk ulusunun bu topraklarla ilişkisinin artık yeniden kurulması aşamasıdır. Bu, siyasal partile­ rin değişmesini de getirecektir. Bu, sivil toplum örgütlerinin daha tutarlı, ağırlıklı baskı gruplanna dönüşmesini sağlaya­ caktır.

Burada karar vericiler artık yalnız seçil­ mişler değildir. Kısaca demek istiyorum ki: Türkiye’nin dünyadaki gündemi oldu­ ğu gibi dünyanın da gündemi budur. Tür­ kiye’nin en özellikli gündemi çevre ve kül­ türdür. Bundan geçmeyen hiçbir karar doğruyla donatılamaz. Türkiye bugüne kadar bütün sancılarının ekonomik ve hukuksal olduğunu sandı. Oysa Türkiye’­ nin temel sorunu dünya coğrafyasının bu çok özel yaratılmış topraklan nda büyük bir dünya uygarlığı yaşadığım, onun son temsilcilerinin de bizler olduğumuzun bi­ lincine varmayışı ve bunu gündemin bi­ rinci maddesine koyamayışıdır. Bunun sancılarım çekiyoruz.

Türkiye’nin kültürel kimliğini, bireyle­ rin kendini tamma kimliğini oluşturma­ yan bir toplum, anayasasını doğru yaza­ maz, siyasal partilerini doğru, baskı grup­ larını sağbklı oluşturamaz. Türkiye sıra­ dan değil, çok ciddi

bir ülkedir. Çok

ciddi olmasaydı dünya uygarlıkları bu kadar üst üste gelerek bu toprak­ larda yoğunlaş- mazlardı. Dünyada gelmiş geçmiş bü­ tün büyük uluslar burayı abp, buraya egemen olup, bura­ da uzun süre yaşa­ mayı yeğlemezler- di. Bunun bir an­ lamı olmahdır.

Bu kadar yü­ kümlülükleri taşı­ yan bir birey olarak ben aymazlığa ve

çevre kültürünü

yok eden ve düşün­ meyen bir gündemi Türkiye’de egemen kılamam. Hakkım da yoktur. Bundan siyasal düzenleme gelemez.

Türkiye’de siz ge­

lecekte bunları

düşünen, tartışan, kaygılanan bir top­ lum bekliyorsanız

bu coğrafyanın

zenginliğini, çeşitli­ liğini öldüremezsi- niz. O bir labora- tuvardır.

K ültür süreklilik ister. Boyutlarını genişlettiğiniz oranda büyüklük­ lerin yaratıldığı or­ tamdir. Siz bu iki

gündemi yitirir­

seniz bu iki günde­ min peşinde koş­

mazsanız, o gündem etrafında insanlann birbirini sevmesini, büyüklükler içinde buluşmasını, büyüklükler içinde tartı­ şmasını, alternatif gelişürmesini, çok bo­ yutlu dünyaya bakmasını yok ederseniz, bu ulusu yaşarken ölme noktasına getirir­ siniz.

O nedenle çevrenin temizliği, onun için­ de kültürel ortamlann zenginleşmesini is­ tiyorsak bu tartışmanın bu düzeyinde gö­ türmek zorundayız.

- “Kültür süreklilik ister” dediniz. Bu

noktada bir de yerel yönetimler unsuru var. Yerel yönetimler bütün dünyada demokra­ sinin temel taşlan kabul ediliyor. Bu yöne­ timlere yerleşen partiler seçimlerle geliyor­ lar ve genelde de beş yılda bir değişiyorlar. Yerel yönetimlerin özellikle kültürel uygu­ lamalarında genel ilkeler olmak mıdır, yoksa hergelen parti, örneğin o bölgede var olan heykelleri kaldırtmak,şehir tiyatrola­ rına müdahale etmek gibi istediği uygula­ maları yapabilmeli midir ?

SÖ ZEN - Türkiye 21. yüzyıla akarken artık yeni kavramlann peşinde olmalıdır. Gecikmişlik söz konusudur. Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarındaki umamikleri ve açılımı zaman içinde yitirdiğini de gö­ rüyoruz.

Benden önce bu topraklarda yaratılmış düşünce, mimarlık, insan i’işkileri adına ne varsa o benim yaşama sevincim, dönüp baktığım zaman boyutlarım büyüteceğim alan olarak gözükecektir. Bunun için de yerel yönetimleri aldığınız zaman... Edip

Cansever, “İnsan yaşadığı yere benzer”

der. İnsan yaşadığı yere benzerse bir Ke- maliyeliyi, bir Safranboluluyu, bir Diyar- bakırlıyı birbirinden ayıran ve birleştiren öğeler vardır.

Türkiye’deki kültürel çeşitliliği, bu çe­ şitlilik içindeki yenilikleri ve büyüklükleri yaratmak, buna yeni bir güç getirmek isti­ yorsanız yerel yönetimleri bütünlükleri içinde ayrımlarıyla birlikte, bulundukları yerleşme yerinde farklı boyutlarda birer büyük odak noktası olarak göreceğiz.

Merkezi hükümetlerin, yetkileri yıllar­ dır yerel yönetimlere aktarmamalarının

KİM KİMDİR?

Prof. Dr. Metin Sözen

¡TU M im arlık Fakültesi öğretim üyesi, T ürkiye’deki doğal, tarihsel ve kültürel mirasın korunması, değerlendirilmesi ve tanıtılm an am acıyla yoğun çaba gösteriyor. 1984‘tenbuyana T B M M Başkanlığı Kültür ve Sanat Danışmam görevinde bulunuyor. Dolmabahçe, Beylerbeyi sarayları, Y ıldız-Şale’de, Aynalıkavak, Küçüksu. Ihlamur, M aslak kasırlarında,

Yalova A tatiirk K öşkü 'nde onarım, değerlendirme, bilim sel araştırm a ve tanıtım çalışmalarını yönetti. Kültür, tardı ve doğa zenginliklerinin korunup tanıtılm ası, bu çalışmaların süreklilik kazanm ası ve deneyimli kadrolar yetiştirilm esi am acıyla Ç EK Ü L 'ün ( Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtm a Vakfı ) öncü kurucuları arasında yer aldı. Halen Ç E K Ü L ’ün Yönetim Kurulu Başkuı

getirdiği paslılık onları yetkileri kullana­ mama noktasına getirmiştir. Verseniz de doğru kullanamayacak çizgiyi oluştur­ muştur. İnsan ilişkilerinin çok sık yaşan­ dığı yerleşme yerlerinde seçilmiş ve seçen arasındaki ilişkiyi doğrularla donatamaz- sanız, onlarla ilgili birikimli bireyleri onla­ rın çevresinde örgütieyemezseniz siz bütü­ nüyle yitirirsiniz,

O yüzden bu ülkenin yerel yönetimler yoluyla varlığı, ciddiyeti ve adaletli bir toplum olmanın getirdiği yollan denemesi gerekiyordu. Biz bu süreci çok büyük bir

ni kendilerine geç ulaştınrsak, bunları merkezde toplarsak bu geciktirdiğimiz şey insan ilişkilerini yok eder, demokra­ tikleşmeyi ağırlaştınr, katılımın çok sınırlı boyutlarda sürdürülmesine yol açar.

insanlar bir kenti diğer kentten ayıran özelliklerle onurlanırlar. Bugün Türkiye’­ de kentlerin yalnızca adlan kalmıştır. Adının arkasındaki bizim imajlanmız yok olmaktadır; tekdüze hale gelmektedir. Bu, ona oy veren insanın tekdüze hale gel­ mesidir. Aynı zamanda da seçilmiş insanı­ nın tekdüze hale gelmesidir. Yani canlı,

ürkiye çeviri kafasıyla yönetilemez. T ürkiye çeşitli

biçim de kim lik aray an bir ülkedir. Çeşitliliğin içindeki

zenginliği yaşam a geçirmek zorundadır. Bu ülkede bir

çeviri kafası ve ahlakıyla bir doğruyu egemen

kılamazsınız. D ü n y ad a gelişmiş her doğru T ürkiye’de

yeniden gözden geçirilmelidir.

ertelemeyle bugünlere ulaştırdık.

Verdiğiniz yetkiler yerel yönetimlerde yeteri kadar doğru uygulamaya dönüşe­ miyor. Yerel yönetimler daha çok yetkiy­ le donatılmak istiyorlar. Bu d a onlann doğal hakkıdır. Bir büyük ülkede bölgeler arası ilişkilerde büyük çeşitlilik ve zengin­ likler gösteren, tarihin her dönemindeki bir coğrafyada yerel yönetimlerin bütün o yükü içinde yüzde 50’si merkezi hüküme­ tin getireceği donatılarla birlikte yörenin kendisinin bulduğu yenilikleri içeren fark­ lı planlamalara ve tasarımlara gereksinim duyuyorsunuz. O bakımdan merkezi hü­ kümetin her tarafına ulaşan tekdüze ka­ rarların dışında ka­

rarlara gereksinim _

duyuyorsunuz.

nr

•• i • • j

Bu sistem çalıştın- “ Türkiye yem den

imamıştır. ş.mdı ça-

örgütlenm ek

lıştınlmaya baş­

landığı zaman binler­ ce yanlış birlikte üre- mektedir. Burada bir

siyasal dalgalanma

vardır. lümliğini

bulamamış bir toplu­ mun bireyleri olarak da daha büyük bir şaşkınlığı getirmekte­ dir. İşin en kötü ta­ rafı da bugün Türki­ ye’de insanın kültürel

kimliğinin olma­

masıdır. Yerel kimlik yoktur.

Birey verdiği oyun nereye gittiğini sor­ duğu zaman orada yerel yönetimler güç odaklan haline gelirler. Seçilen, arkasında seçildiği günden itibaren sürekli olarak kendisini gözleyen, eleştiren, destekleyen bir hemşerisi bulunduğunu bilmek zorun­ dadır. Bu, merkezi hükümete, parlamen­ toya kadar yansıdığı zaman bir toplum diri, sağlıklı, demokratik, katılımcı olur. Yerel yönetim bu kadar özlü bir iştir.

Buradan kaynaklanmayan bir gelişme parlamentosuyla kaynaklannı zengin ha­ le getiremez. Yerel yönetimlerin yetkileri­

devingen bir toplum olmaktan uzaklaşma anlamını da taşımaktadır.

O nedenle yerel yönetimler benim için hep üzerinde durduğum, tartıştığım, kül­ tür ve çevreyle nasıl olması gerektiğini her yerde küçük örgütlenmelere dönüştürdü­ ğüm temel bir eylem alamdır. O yüzden yerel yönetimler sorununu bililerinin bili­ lerine verdiği hak anlamına değil, Tür­ kiye’nin topraklarının kullanıcısı insanlar tarafından iyileştirilmesinin başlangıcı ve özlü kaynağı olarak görüyorum.

O açıdan dediğiniz çok doğrudur. Yerel yönetimler deneyiminden geçmeyen bir toplumun kimliği de oluşmaz. Büyüklük­

leri nüfusta, parasal boyutta değil, kültü­ rel kimliğinin çeşitlili­ ği, zenginliği, çevreye bakışı ve ona verdiği değerlerle ölçen yeni dünyada yerimizi bu noktalarda alacağız. Bir de dünyada birin­

ciliğe oynayan bir

ulus haline gelmemiz olasılığı var. Bu de­ diğim noktalan ciddi­ ye alırsak globalleşen

dünyada çevreye

bakış açısı, onun zen­ ginleştirilmesi, insan

. . . • 1 . _ ilişkilerinde çocuktan

güçlenmesiyle olur.

• büyüğe her türlü ke-simdeki insana kul­ landırma biçimi ölçü olmaya başlıyor, ölçüleri bu olmaya baş­ layan bir dünyada Bursa’daki incelikleri­ mi, Diyarbakır, Antalya’daki incelikleri­ me katmadığım zaman dünya uluslan arasındaki yerimi de yitiriyorum.

Bunlan üst üste koyduğunuz zaman ye­ relden ulusala, ulusaldan evrensele giden yollan da tıkıyorsunuz. Kaynağı yerelde başlayan bir ağı ulusala ve evrensele ak ta­ ramaz hale geliyorum. Demokratikleşme­ yi tıkıyorum. 19. yüzyıldaki olgulan tartı­ şan bir toplum haline geldik. Son günler­ deki gelişmeleri izliyorum ve

inanmıyo-zorundadır.

B u da sivil toplum

örgütlerinin

gerçekten

çoğalm ası,

gerçekten

rum. Ben 21. yüzyıla mı geçiyorum, yoksa 19. yüzyılın yanlışlarını mı tartışıyorum? Türkiye, yerel, ulusal ve evrensel boyutta bugünkü kadar zor koşullardan geçme­ miştir. Dünya dağıldı, yeniden toplanı­ yor. Bu dağılan ve toplanan dünyada bize umut bağlayan uluslar oluştu. Kendi iç dinamiklerimizi sağlayamadığımız, doğ­ rularımızı çoğaltamadığımız için yeterin­ ce yardım yapamıyoruz. Büyüklüğümüzü artlıramıyoruz; kabuğumuzu kıramıyo­ ruz. Türkiye sıradan bir ülke değildir.

- Yere!yönetimlere seçimle gelen partile­

rin tutumlarına dönersek...

SÖ ZEN - Yerel yönetimler çok önemli­ dir. Ama hiçbir seçilmiş, dünden bugüne ve geleceğe akacak değerleri yok ederek ayakta durmayı temel hedef seçemez. Se­ çilmişler, seçimlerinde artık bu ülke top­ raklarının yok edilme kararlarına göz yu­ macaklarını söyleyerek, geçici birtakım iştahları kabartarak seçilmemelidirler. Bu topraklar onlann hakkı değildir. Tümüy­ le bizim ve geleceğin hakkıdır.

Bir seçim döneminde ve sıradan bir dö­ nemde yığınlann yanlışlara itildiği du­ rumlardan yararlanarak kendisinin ol­ mayan topraklan, çevreleri, kültürel de­ ğerleri üzerine olmayan yetkileriyle ödün­ ler verme haklan bulunmadığına inanıyo­ rum. Yerel yönetimlerde size aktanlmış geçmiş mirasın, kimliğin yok edilmesi için topraklan, onun kültürel varlıklan üzeri­ ne kararlar alıp seçim konusu haline geti­

remezsiniz. Seçildikten sonra •uygulamaya dönüş­ türdüğünüz zaman yapacağınız yanlış sadece kendinizi

bağlamaz; beni, ulu­ sun diğer bireylerini, evrensel düzeye aka­ cak öğeleri yok et­ mek ve dünya ulus­

lan arasındaki

saygınlığımı yitir­ mem anlamına gel­ mektedir.

Bir yerleşme yerin­ de, çağın önüne ba­ kan iki diri insan var­

sa orada doğru­

lar yaşayacaktır.

- Bu sözlerinizden

Türkiye için hala çok umut olduğu anlanu çıkıyor...

SÖZEN - Var. Ama bir nokta da çok önemli. Türk toplumu ve onun yö­ neticileri ilginç bir

gelişme içindeler.

Türkiye’de büyük

yanlışlar yapıldıktan sonra doğrular bu­ lunmaktadır. Şimdi de aynısı oluyor; bü­

yük yanlışlann

yapıldığı günler yaşı­ yoruz. Bu sancıdan bir doğru çıkacağına inanıyorum. Ancak bu yanlışlann boyut- lan bizim sandığımı­ zdan çok büyükse elimizde düzeltecek doğru kalmaz diye korkuyorum. O yüz­ den bugünden yan- naçok hızlı davranmak zorundayız. Yerel ölçekte örgütler kurulması ve bunlann ye­ rel yönetimler için baskı odağı haline gel­ melerini, bunun merkezi hükümete yansı­ masını istiyoruz.

Söylemek istediğim şu: Türkiye yeni­ den örgütlenmek zorundadır. Bu da sivil toplum örgütlerinin gerçekten çoğalması, gerçekten güçlenmesi ve gerçekten çok farklı konular üzerine giderek gözardı edemeyeceğimiz yanlışlan hızla düzeltme yoluna onların varlığıyla geçebilmesi sa­ yesinde mümkün olabilecektir. Öncelikle örgütlenmenin çeşitlenmesi ve çoğalması lazım. Bu uzun bir süreçtir. Ancak örgüt­ lenme hızıyla yok edilme hızı arasındaki oran büyükse yine büyük bir yanlış bizi bekliyor demektir.

Bunun yanı sıra insanlarda kuşaklar arası ilişkilerin koptuğunu görüyorum. Ders kitaplanndan başlayarak her şeyin değişmesi gerektiği savaşımının içinde ol­ madığım için çocuğuma vereceğim kalıt yanlışlıklardan başka bir şey üremiyor. Çok ivedi hareket etmek zorundayız. Çünkü kuşaklarla aramız zorlanıyor. Benden sonraki kuşağın bana sövmeme­ sini istiyorum. Benden sonraki kuşağın,

“Bu kalıtı böylesine savurganlıkla kullan­ ma hakkını sana kim verdi” diye sorma­

masını istiyorum.

Bu konuştuğumuz şeyler artık Türk ve dünya anayasasının ilk maddesi olmalı­ dır.

- Siz son zamanlarda bütün enerjinizi

çevre ve kültürün korunması çalışmalarına harcıyorsunuz. Bunun nedeni sadece demin konuştuklarımız mı, yoksa başka nedenler de var mı?

SÖZEN - Bir kuşaktan bir kuşağa söy­ lediğimiz sözlerle, kendimizi temize çıkar­ maya çalışan birtakım cümlelerle bizden sonraki kuşağa ulaşıp onları yannlara ha­ zırlayanlayız. Bugünden onlann da be­ nimle birlikte kaygılanmda ve kavgamda olmalannı istiyorum.

Siz eğitiminizi bu dinamiklerle donata- mazsanız soru soran, sordukça kendini tamyan, sordukça bir önceki kuşağı doğ­

ru yargılamaya çalışan, onun üstüne ne koyacağım bilmeye başlayan kişiler ola­ mazsınız. Biz dünyayı geç, dünyadaki iliş­ kileri el yordamıyla öğrendik. Toplumu- muz kapalıydı. Bize hep yukardan “Doğ­

rular budur. Bunun dışına çıkarsanız doğru yoktur. Ama bunun dışına çıkarsanız hesa­ bını sorarız” şeklinde yetiştirildik. Şimdi

artık dünya bunu taşıyamaz.

Biz insan malzemesini hep yönetmek is­ tedik. Getirdiğimiz doğrulan hiç tartış­ madık, alternatif geliştirmedik. Bu sistem, çevre ve kültürle yeniden tartışılacak.

Kültürel kimlik olmazsa cebinizdeki kimlik sadece doğum tarihinizi, adınızı, soyadınızı içerir. Ama hangi varlık oldu­ ğunuzu anlatmaz.

Türk toplumunun acımasız bir yanı da vardır. Doğruları üreten insanın derdi de büyüktür. Ömrü boyunca karşı güçler ta­ rafından umutsuzluğa ve mutsuzluğa iti­ lecektir. O yüzden yapağınız, ürettiğiniz

Türkiye

işlerini

3. sınıf

adamlarla

götürüyor

doğrulan çok söylemeyeceksiniz. Aksi halde kıskançlıklar, abuk sabukluklar ve karşı güçler oluşmasına neden olursunuz. Yaptıklannızı tekdüze ve anonim hale ge­ tirirseniz başan şansınız büyüktür. Bir doğruda adınızın hiç geçmemesi bir başa­ rıdır.

Örgütlenme Türkiye’nin birinci derece-JB de temel sorunudur. Türkiye bugüne k a j | dar insan savrukluğu kadar büyük sav rukluk yapmamıştır. Ciddi bir insan en vanteri yaparsanız Türkiye’de duyarlı, bi rikimli, deneyimli, özverili insanlann bü­ yük çoğunluğa ulaştığını göreceksiniz. Bu sayısal boyut Avrupa’da bile topraktan gelen, doğrulan doğrudan alanında bulan insan sayısını zaman zaman bula­ mazsınız.

Türkiye burada savruktur; büyüklükle­ ri yaraürken her zaman üçüncü' sınıf adamla işini götürmeyi yeğlemiştir. Oysa bu insanlar dün de vardı, bugün de var, yann da olacak.

Türkiye çeviri kafasıyla yönetilemez. Türkiye çeşitli biçimde kimlik arayan bir ülkedir. Çeşitliliğin içindeki zenginliği ya­ şama geçirmek zorundadır. Bu ülkede bir çeviri kafası ve ahlakıyla bir doğruyu ege­ men kılamazsınız. Dünyada gelişmiş her doğru Türkiye’de yeniden gözden geçiril­ melidir.

- Yani bir anlamda kültürel kirlilik bu

çeviri kafasından mı kaynaklamyor?

SÖZEN - Tabii. Sorunuz çok güzel. Türkiye bazı yamlgılan bu nedenle yaptı Bir: İnsan envanterini doğru yapmadı.. İki: Dışardaki gelişmeleri kabulle yola çıktı. Hiçbir şey üretemeyecek insanlan baş tacı ederek yanlışlann çoğalması ve kirlenmesine neden oldu. Bu nokta, dışiş­ lerine de iç siyasete de yansıyor. Türkiye içerdeki büyüklükleri çoğaltmadığı za­ man dışardaki büyüklükleri de yansıtamı­ yor; masaya güçlü oturamıyor.

Siz, çok iyi eğitildiğiniz bir alanda hiç­ bir şey bilmeyen bir insanın yönetici ola­ rak karşınızda durduğunu bir düşünün. Yüreğinize koca bir taş basılmış gibi olu­ yor. O kurumlardan umudunuz kalmı­ yor. Oralar biraz da insanlarla simgelenir.

- Siz ÇEKÜL Yönetim Kurulu Başkam

ve kurucu üyelerinden birisiniz■ ÇEKÜL’- ün işlevlerini anlatır mısımz?

Görünmeyen bir güç gibi

SÖ ZEN - ÇEK Ü L aşağı yukarı ’50’1İ yılların başından beri birlikte olan ve ona katılan kişilerin eylem ve düşünce alanla­ rını birleştirmek amacıyla oluşturuldu. Yeni bir örgütlenmeye gereksinim vardı. Gecikmememiz gerekiyordu. Yaptığımız şey deneyimli birikimli insanlann envan­ terlerini yapıp bizimle birlikte olmalannı sağlamaktı. Bu birliktelik de bize görün­ meyen bir güç sağladı.

Çevre etkinliklerinde Dünya Ormanı’- nı, Yediağaç Orm anlan’m kurduk; tüm dünya bireylerini çağırdık. Dünyaya biz çağn yapalım dünya bize katılsın, diyo­ ruz.

Bu kavramlarda buluşmamız lazım. Türk milleti çok aldatıldı, çok umut­ suzluğa düşürüldü. Onun için de çok dik­ katliyiz. Onun için her yaptığımızın spe­ külasyon konusu olmaması, kalıcılık öğe­ sinin çok olması için tartışıyoruz.

Kültürel kimliğin araştınlması için de

çalışmalar yapıyoruz. Safranbolu’da,

Bursa’da, Muğla’da çeşitli başlıklar alan­ da çeşitli insanlarla giriştiğimiz çalışmala­ rı çok sessiz bir biçimde yaşamın içine akıtıyoruz;

Kısa süre sonra çok güzel şeyler göre­ ceğiz. Bütün kötü konuşmalarımızı, umutsuzluk cümlelerimizi yok edici so­ mut sonuçlara gitmek istiyoruz. ■

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sebepten yola çıkarak, yapılan bu araştırmada Türkiye’de medyanın amiral gazetesi olarak bilinen Hürriyet Gazetesi ve son yıllarda ezeli rakibi haline gelen

Türkiye Kaynaklı Yazınla ilişki: Türkçe Kaynak ve Türkçe Makale Oranı Türkiye kaynaklı yazınla ilişkinin iki ölçüsü için yine dönem ve kurum

TÜRÇEP Sekreteri Caner Gökbayrak , yapt ığı açıklamada, yürüyüşün, Maden Yasası ve 2-B orman alanlarının satışını öngören düzenlemelere kar şı olan tepkilerin

Tortum ilçesine bağlı Bağbaşı beldesinde, HES inşaatında kullanılan yüklenici firmaya ait ekskavatör, hafriyat çalışmasının ardından Aşağı Katıklı köyü

"Bunlar içinden en yakıcı olan Maden Yasası’nın değiştirilmesi için, 2/B olarak tanımlanan orman vasfını yitirmiş arazilerin satışını engellemek için,

çünkü 29 Mart’ta Mersin’in Güalnar İlçesi’nin Büyükeceli Beldesi’nin Akkuyu Koyu’na daha doğrusu bize sokulmak istenen nükleer çubuk için ÇED yani çevresel

Diğer yandan insan ın dünyayla, doğayla barışı sağlanamadığı sürece, insanın insanla barışı, canlı yaşamının sürekliliğini sağlamaya yetmiyor.. Yaşam için zorunlu

Çevre örgütü Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Yunanistan'da Ağustos ayındaki yangınlarda yok olan ormanların geri gelebilmesi için en az 20 y ıl gerektiğini belirtti..