• Sonuç bulunamadı

Roma'ya veda ederken:Karşılaştırışlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Roma'ya veda ederken:Karşılaştırışlar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Roma gibi iki milyonluk ve yir­ mi beş asırlık bir belde yazmakla biter mi? Yazabildiklerimin beş altı mislini bulan notlarımı, kısmet olursa, ileride çıkacak kitaba bıra­ karak, not defterlerimin en sonun­ daki «karşılaştırışlar» bendile Ko­ maya veda ediyorum:

Tarih derinliği:

Roma ile İstanbulun eşsizlikleri­ ni sağlıyan ilk mazhariyet, şüphe­ siz, her ikisindeki tarih derinliği­ dir. Bin yıllık Romanın çöküşü in­ sanlığın ilk çağlar devrini kanayıp orta zamanı açmıştı, gene bin yıl­ lık Şarkî Romanın çöküşü de orta zamanı kapıyarak yeni devirleri i ç ­ ti. Romanın yirmi beş asrile İstan­ bulun on beş asrı her iki beldeye olgun bir kitab hüviyeti veriyor. İstanbulun yalnız Yenicami önün­ den Edimekapıya kadar ana cad­ delerinde yüriiyüvermekle cild cild kitabın verebileceği dersler alına­ bilir. Romanın bir çok caddelerini de yere uzatılmış kitab sahifeleri ve o caddelere sıralanmış bir çok abidevî gövdeli yapılarını da ha­ cimli birer kitab gibi okuyabilirsi­ niz. Yalnız arada hazin bir fark var. Biz meselâ Saraçhanedeki Amcaza­ de Hüseyin Paşa sitesi gibi ahenkli bir sanatlar bediasını soysuz bina­ lar gerisinde ikinci plâna atarak onu metruklüğün hüznüne bırak­ mak yollu günahlar işlerken İtal- yanlar en küçük tarih eserlerini bile gözönüne koyacak kadar olgun bir titizlik gösteriyorlar.

En kıymetli olan şey:

Venedik meydanından «Millet Caddesi» ne giden dik yol geniş olmadığı gibi kavisli de olmasına rağmen kavsin ortasında, sanki o - tomobillerin çıkış ve inişlerini müşkülleştirmek istermişçesine, a- lelâde bir kayayı, olduğu gibi bı­ raktıktan başka, onun etrafım bir de dairevî bir duvarla çevreledik­ leri için, kayanın engelleme kudreti daha da genişlemiş. Neden bu? Çün kü o kaya eski Roma devrinden kalmadır. Romada en büyük dersi maziye verilen kıymette gördüm. Bizde sadece eski olan mazi onlar­ da bir definedir. Daha ibretli diğer bir misal:

Esedra meydanının doğusuna rast lıyan yeni istasyon gan Romalıla­ rın göğsünü kabartıyor. Çünkü bü­ tün Avrupanın hem en büyük, hem en son sistem İstasyonuymuş. Sa­ hiden orası enine boyuna bir âlem. Meydana rastlıyan batı cephesin­ deki kübik yeniliği hiç de beğen­ medim. Hep cam cepheli dış saçağı kahve rengi sütunlar arasından o - muzlarına alan beton kuşaklar içeri girince, havalanan bir salıncak bükülüşile, tavanı yukarı kaldır­ dıktan sonra tekrar aşağı inerek karşı duvarın içinden gene bir dış kavisle esas yapının ana duvarına bağlıyor. Bu yeni mimarlık muva­ zene cambazlığı gibi bir şey. işte bu modem abidenin şimal cephe­ sindeki cadde daha genişlesin diye yüz elli metre boyunda beş katlı ve saray heybetli bir binayı kaldır­ mağa karar vermişler. Evet milyon­ lar değerindeki o binayı kaldırıyoı - lar ama bu kadar kıymet verdikleri bu yeni istasyonun önündeki iğri büğrü bir duvar parçasını olduğu gibi bırakmışlar. Çünkü o da eski Romadan kalmaymış. Evet, bizim aklımız almaz ama, oralarda «es­ ki», bir kırmık da olsa bir tacidar- dar ve «yeni» milyonlar değerinde bir heybet de olsa o kırmığa feda edilir.

İki dünya rekoru:

Kiliselerin bolluğu, büyüklüğü ve yaşlılığı bakımından dünya ü- zerinde hiç bir şehir Roma ile re­ kabet edemez. Bu da tabiidir. Hı­ ristiyanlık kanlı sancılarla orada doğup kökleşerek orada gelişti. Or­ ta zamanın ve hele rönesansın bü­ tün dehaları onların içlerini tablo­ lar, heykeller, mozaiklerle bezedi­ ler. Dördüncü asra aid olup dıştan pek belli olmadığı halde içi mesa­ fenin fethi bakımından bir harika olan Santa Maria’dan yeryüzünün en dillere destan Sen Piyer’ine ka­ dar «Bazilika» denen «Beş Büyük­ ler» in hepsini uzun uzun gezdim. Bunlar yalnız birer mabed, birer sanat meşheri değil, aynı zamanda süslerine harcanan altınlarla dev endamlı birer hazine gibi. Fakat bunların mühim bir hüsran tarafı var: Kubbesizlik. Romaya toptan bakınca kubbe göremiyorsun. Mi- kel-Anj bunu farketmiş olmalı ki Sen Piyer’de yarattığı kubbeye yer yüzünün son irtifaını verdi amma o da bizim İstanbul kubbeleri gibi değil, beyzidir. Bizim kubbeler küre üstünde birer küre heybetile dururlar. Ya minarelerimiz? Bo­ ğaziçi nasıl yeryüzünde tek eserse bizim İstanbulun kubbe ve minare silüeti de öyle eşsiz. Evet, Roma ve İstanbul yeryüzünün, bir daha eri­ şilmesine imkân olmıyan iki dün­ ya re’.orunu taşıyorlar.

Onların termeleri:

Eski Romalıların dev yapıların­ dan biri de hamam olarak kullan­ dıkları «terme» lerdir. Bunlar yal­ nız yıkamak için değildi. İçi bin­ lerle insan aldığından içinde haf­ talarca kalınıp çeşidi! cümbüşler yapılırdı. Çetin seferlerden keseleri altın dolarak dönen Roma silâh­ şorları bu termelerdeki eğlencelerle muhariblik cefalarının bütün hın­ cım çıkarmayı bildiler. Esedra mey danma bakan Diok’ eziano termesini geziyorum: İlk sa'cn iki kubbeli, zemin döşemesi mozaik işlemeli. Sandubfîb'r, sütunlar, heykeller. Batıya doğru ikinci salon. Dört tu- luzlu kubbe-i var. S. .anı kalmış bir duvarın alt kısmındaki dört ka­ dın heykelinin güzelliğine diyecek yok. Dibde üe dört basamakla ini­ len üçüncü salan, üstiıvp.nî kubbeli. Sağlam ha'de ele geçen mozaik nakışlan duvarlara levha haımde asmışlar. Salonlara «avla» deniyor. Birinci avladan şimale yönelince

Sağda Romalıların barbar Cermen- lerle yaptığı harbi anlatan harika kabartmalı bir sanduka. Atlar, kal­ kanlar, mızraklar, devrilenler, de­ virenler.. kubbesi dört tolozlu be­ şinci avlada tolgalı çıplak bir erkek heykelde sağ kolunun el kısmı kı­ rılmış göbeğine kadar çıplak bir kadın heykeli o kadar canlı ki ko­ nuşmaları bitince belli ki sarma­ şacaklar... Sekizinci avladan son­ ra, basık tavanlı, zemin mozaikleri daha mahfuz kalmış bir kısım var. Bu da bitince «Millî Müze» nin «sala» denen koğuş cesametli sa­ lonlarına geçiliyor. Belli bu terme­ ler binlerle kişi alaiak birer hey­ betmiş.

Bizim hamamlar:

Eski Romanın bu bir kaç tane termesine karşılık biz beş asır için­ de İstanbula iki yüz tane hamam kurduk. Yüksek bir yerden bakıl­ dığı zaman Roma umumiyetle kül renginde görünür. Halbuki bir de Beyoğlunun Galata kulesi, veva Tünelbaşındaki Metro hanının üst katı gibi yüksek bir yerden, net bir havada, İstanbula bakınız. İrili u- faklı sayısız kurşun kubbelerin pı­ rıltıları bütün belde üstüne bir renk şehrâyini halinde gerilmiştir. Yalnız camileri, medreseleri, iıan- lan, çarşılan değil iki yüz tane ha­ mamı da kurşun kubbeyle örtmü­ şüz. En ince olduğu kadar devrine göre en realist de olan eşsiz şairi­ miz Nedim bu hamamları vasfeder- ken «cisme şifa, ruha safa» verdik­ lerini söyler. Evet öyle idi ve öy­ ledir. Meğer bizim hamam sistemi­ miz en sıhhî olanmış. Biz Avrupa­ lılık tamposile hamamlarımıza sır­ tımızı çevirirken şimdi Avrupalılar bizim hamama dönüyorlar. Baksa­ nıza son transatlantiklerde «Tüık hamamı» diye ayrı bir yıkanma yerleri var. Hayır, Romanın bir iki termesi yirmi asırdan kalma birer heybetse bizim iki yüz kurşun kubbeli hamamımız, eğer yıkanma ve işletme tarzımızı fennileştirebi- lirsek, birer sıhhat abidesi olur.

Oradaki Vatikan:

Vatikan yalnız bir site değil, Mussolini ile yapılan itilâftanberi, müstakil bir devlettir. Yeryüzünün maddeten en küçük, fakat manevî tebaası itibarile en büyük bir dev­ let. Papalık devletinin bu merke­ zinde 850 nüfus var. Fakat yapıla- larının azametine göre orası bir kasabalık halkı barındırabilir. Sen Piyer kilisesi gibi çok zengin mü­ zeleri de herkese açık. İçinde ya­ rım milyon kitab bulunan kütüb- hanesi bile başlıbaşma bir saray. Vatikânm herkese açık olmıyan devlet k ı s m ı n ı b ü y ü k elçiliğimizin

otomobilindeki flama sayesinde serbest serbest dolaşıyoruz. İlk met hal kısmında, alacalı, renk renk kı­ yafetli nöbetçiler selâm durdular. Bunlar Papa devletinin, orta za­ man kıyafetini olduğu gibi muha­ faza eden askerleriymiş. Otomobil mütemadiyen dolaşıyor. Bu ne ka­ dar çok yapı. Her yerde yaya as­ kerlerde polisler tarafından selâm- lanmaktayız. Meğer bu site içinde otuz kadar devletin elçilik binasiie mümessilleri varmış. Bütün kato- lik devletler orada elçi bulunduru­ yor. Papanın şahsan oturduğu bi­ na sağdan en önde ve en yüksekte. Fakat soldan girildikten sonra da döne döne en sona rastbyor. Nüfu­ su küçük ve nüfuzu büyük bir devletin her şeyden büyük tarafı hâzinesi olsa gerek: Yüzlerle mil­ yon dünya katoliği keselerini oraya açtığı için.

Buradaki Patrikhane:

Vatikanm kendini ve bir sanat mahşeri olan müzelerini gezerken, İstanbul içn bir tescili olsun diye değil, bir realite halinde hep bizim Patrikhaneyi düşünüyordum. Va­ tikan Tiber nehrinin sağ, yani batı kısmında, bizim Patrikhane de Ha­ lice karşı aynı vaziyettedir. Bizim­ kinin henüz içini gezemedim. Fakat Cibali sırtlarındaki saray mehabet- li kuruluşunu her vakit görüp du­ ruyoruz. Bu Patrikhaneyi İstan bu­ lu alan Fatih yarattı., bu yaratış en «ümen» bir hâdiseydi. Istanou- lun almışı «orta zaman» ın bitişi sayılır. Orta zaman asil Fatihin patrikliğe karşı gösterdiği o tn yüksek ve «insanlık hâdisesi» ile kapanmış ve «yeni zaman» o hâ­ diseyle açılmıştır. Bundan sonra zaman geçtikçe bu hâdisedeki bü­ yük insanlık vasfı daha açık anla­ şılacak, İstanbulun beşyüzüncü fe­ tih yılı için, vehimden mi, becerik­ sizlikten mi nedense, şimdiye ka­ dar bir şey yapamadık. Bizim ya­ pamadığımızı belki Patrikhane ya­ par. Papalık patrikliği yutamadıy- sa bunun kerameti Fatihin uzak görüşlü dehasındadır. Vatikaııdan ayrılırken Fatihin hatırası önünde bir daha eğiliyordum.

Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 6 4 0 1 5 6 0 1 0 *

( Romaya Veda Ederken j

ı

f N

/

Karşılaştırışlar

Yazan;

İsmail Habib Sevëk

Referanslar

Benzer Belgeler

Değerli araştırmacı, edebiyatçı ve besteci Rüştü ŞAR- DAĞ, hayatı karanlıklarda kalmış ITRÎ için ilk kez geniş bir araştırma eseri hazırlamış ve

Hastanın çeki- len boyun yumuşak doku BT si “sağ supraglottik bölgeden başlayarak ventrikül ve vokal kordu tu- tan, kartilaj invazyonu yapmayan, yumuşak doku

Yine de tiyat­ ro çevrelerinde yaşanan tartışmala­ rın, manken oyuncu enflasyonunun, sahnelenen yapıtların türlerinin yer yer daha niteliksiz bir tarza kaymış

Topkapı Sarayının geniş avluların- da asırlarca dünyanın en muhteşem merasimleri yapılmış, yabancı elçi­ ler, rengârenk elbiseleri ve serguç- larile

Tüketicilerin tercihlerini bilişsel yönlü tutumların daha çok etkilediği bunun yanı sıra duygusal ve davranışsal yönlü tutumlarının da önemli oranda

Habîbullah’ım, bunda övünme yoktur. Ben kıyamet gününde Adem oğullarının efendisiyim livâi hamdin taşıyıcısıyım, bunda övünme yoktur. Ben kıyamet

Sonra Merkez Kumandanı, bun lan tevkif için, elinde oir Meclis—i Vükelâ karan olması lâzım geldiğini söyledi.. Siz Örfî Divan— ı Harp’siniZ bunu

Saat 18.00’den sonra ka­ rikatürcü Altan gider, yerine tiyatro oyuncusu!. Altan’la