• Sonuç bulunamadı

"Le chapeau":Ertekin'in Şapkası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Le chapeau":Ertekin'in Şapkası"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

elbise henüz temizlikçide... Kenzo k ra v a td a n h a y ır yok... (Le chapeau-Ertekin’in Şapka B a n , Nispetiye 33, Levent Tel; 280 51 08)

Levent’deki Yapı Kredi P laza ve Sabancı Çenter kulelerinin hemen arkasın­ daki Levent Karakolu’nun karşı köşesinde, eski bir Le­ vent villasının bahçesinde yaz aylan boyunca açık ha­ vada fa a liyetin i sürdüren Şans Lokantası’nın şimdi kışlığı da var...

B a h ç e y i d e k o r e ed e n Merve Kurttepeli ve Mus­ tafa Toner, iki katlı Levent evinin içinin dekorasyon so­ rumluluğunu da üstlenmiş­ ler. A lt kat, yazın bahçeye de açılabilecek bir lokanta bölümü, üst katı ise bar ola­ rak düzenlemişler. Fakat lo­ kantaya ilg i o kadar fazla imiş ki, üst katdaki içki ma­ salarında da yem ek servisi yapılıyor.

Lokantanın dekorasyo­ nunda klasik çizgilere ağır­ lık verilmiş. Yaşlı bir kesim h edef alınmış... Fakat müş­ teriler her yaştan.. Gençler de çoğunlukta...

Etiler Şam dan ın eski ça lışa n la rın d a n Cüneyt Kurt’un açtığı, eskiden bir­ lik te ç a lış tık la rı ş e f Sait Can ile şef Ziya Kumar ve MalatyalI aşçıbaşı Ali Ata ile o rta k o la ra k iş le t t iğ i genç yaştaki kızlar, erkek­

ler... Eğlenme arayışında ve­ ya kendilerini gösterme ya­ rışında orta yaşlılar... Genç kızlar süslü. Erkekler blu- cinli ve hafif sakallı... Orta yaşlı hanımlar boyalı... Er­ kekler gömlek ile. Kravatı olan, takım elbise ile gelen yok~ ★ ★ ★

B izim durum um uz fa ­ ul... Ben patronun davetine giderken “lacivert elbisele­ ri” giymişim, o güne kadar takmaya kıyamadığım, kızı­ m ın A m e rik a ’dan h e d iy e getirdiği “Kenzo” marka ca­ kalı kravatım ı takmışım... Hanımlar gece kıyafetiyle...

Y a ş ım ız başım ız v e de kıyafetimiz çatı arasının

ge-Bütün salon olduğu yer­ de zıplayıp, banttan yayınla­ nan şarkıya eşlik ediyor:

“Çıldırmaya az kaldı... Doktorum nerde?”

★ ★ ★

B a rın ön ü n de duran Monsieur Ertekin, başında şapkası, boynunda fuları, ce­ k e tin in ceb in d e n sarkan mendili ile gerçek bir patron ciddiyeti içinde ve de büyük bir ciddiyet içinde eliyle sa­ londaki hareketi yönlendiri­ yor... Bir maestro edasıyla salonda bulunanlara şarkı­ nın neresinde ne yapacakla­ rını işaret ediyor.

M onsieu r E rtek in b e ­ nim tam arkamda... Bir süre kendisini hayranlıkla izle­ dikten sonra masanın üze- ■ ■ rinden patrona doğru eğildim: “Patron bizim burada ne işi- miz v a r a lla - h a ş k ı n a ... ? ” dedim . M ü zik o kadar güçlü , ki, patron

du-• *' ya m ad ı... Bu kere ben, duy­ sun diye daha IpEsosasr h ız lı c ü m le y i

■ f . t e k r a r la r k e n “faşşşşşşşşşş” çŞjj diye başımdan

aşağı sular bo­ şalmaya

başla-P

atronum Şans Lo ­ k a n t a s ın d a a k ­ şam yem eğine da­ vet etti. Giyindik, kuşandık... Şans L o k a n ta s ı’na gittik . Gece yansına doğru yemek bitti... H anım lar “Ertekin’in yeri bu yukarılarda değil mi? Giderken uğrasak...”

dedi-Bizim Kenzo" mar- t ka kravatın nasibine I

,4

bir kadeh Napoleon [’• ^ konyak düşmüş.

Mendil cebimden j j H içeriye doğru yavaş | H yavaş Tekirdağ rakı- fi sının süzüldüğünü hissettim. Yabanlık la c iv e r t e lb is e m in sağ omuzundan aşa-

'1

ğı bir büyük bardak p? ? Efes Pilsen birası in- I - di... Beyaz şarap kok- p o ­ tuğuna ve kızarmadı- ğına göre, demek ki, ngjjM göm leği ıslatan Ka- va k lıd e re ’nin Çan- kayası...

Herhalde salonda panik yaratmamak için olsa g e re k M o n sie u r E rtek in olayı önemsemedi.... Kuru­ lanmam için bizim masaya “kullanılmış bir yemek pe­ çetesi attı”... Şef Aziz Ak- güç bir tomar “en ucuzun­ dan” k a ğıt peçete getirdi. Masadakiler beni kuruladı­ lar. Üfffff... Anlatamam... Çok eğlenceli bir şey... Bel- kide buranın “ show ” unun bir parçası...

Patron diyor ki.. “ - Şim­ di Ertekin gönlünü almak için sana bir şişe şampan­ ya gönderecek.. Sakın red etme... Yok Yok... Adamca­ ğıza m asraf olmasın diye bir kadeh konyak gönder­ sin yeter... Patronun hanı­ mı: “-İçkiyi ne yapacaksı­ nız meyva göndersin...” di­ yor... Ama biz kendi kendi­ mize gelin- güvey oluyoruz.

K ; p çalıyor... Ee- S jğ ee o masaya f şam panya-¡ar gitmeye- İİL -cek ımkinc mi .. * I ge le c e k '.’.. ★ ★ ★ ^ i z i m , -V | masanın

or-1

tasında bir rakı barda- - M * * Slna tık ıl- I > m ış boyla masına ke-. i n i silm iş ha-

vuçlar ve de bir çay taba- E ğına

konul-beyaz le b le b id e n başka bir-şey yok...

Bant yayını bitti. Siyah­ lara bürünmüş iki genç kız ortaya çıktı... Biri gitar çalı­ yor... Arkada bir erkek ku­ cağına kanun aldı... N e fis bir müzik yaptılar...

Bunlar Malide ve Sonay hanımlarla Birol beylermiş. Malide, Sonay, Birol üçlü­ sü diye bilinirlermiş...

Hanım kızlar Türk mü­ ziği ağırlıklı geniş bir reper- tuvara sahip... Salondaki in­ sanları fık ır fık ır kaynatı­ yor... Salondakiler de zaten kaynamaya gelmiş oldukla­ rından ufak b ir ateş y e t i­ yor...

f je lk i M a fid e v e So- nay’ın sesleri daha da iyi ama sonuna kadar açılan ve madeni tiz sesi ağır basan

ses düzeninden gerçek du­ rum anlaşılamıyor...

Efendim Monsieur Erte- kin’in yerinde her akşam sa­ at 23.00’e kadar yemek servi­ si varmış. Bir kap bonfile ve salata, kişi başı 79 bin hray­ mış. Bu fiyata içki dahil de-B a k ı y o r u m H _ _ _ _ _

h erk e s H ın ca l t U lu ç ’un Sa- I

balı tâki köşesi- İ l I S V nin okuyucusu... H H ın cal kard eşi- II miz de sık sık Er- I tekin i övüyor... I Hanım lar: “Hın- cal Uluç devamlı

sözettiğine göre, 1 5 ^ 3 iyi bir yer olma- L ™ ——• lı...” şeklinde ko- nuşunca, gitm ek “vacip” oldu... Etiler yolun- ; da Otelcilik Oku­ lu nun karşı kö- I şeşinde eski Fon- dü R e stau ran t

binasına girdik. G eçen yıl A li K o c a te p e ’nin m ü zik yaptığı birinci kattaki bar ile Arel Tangör’ün piyano çal­ dığı ikinci kattaki Fondü lo­ kantası kapanmış... Kapka­ ranlık... Merdivenlerden bi­ nanın çatısına çıktık... Çatı tıklım tıklım dolu... Otura­ cak yer kalmamış... Sağdaki barın önünde beş sıra insan ayakta... Duvar diplerin de sıra sıra insanlar... Kapının önünde “otobüs bekler gi­ bi” ayakta duracak bir köşe­ yi bekleşen insanlar... Çok

Çünkü ne Monsieur Erte­ k in ’in ne de ş e f Aziz Ak- güç’ün böyle bir niyeti yok...

B akıyoru m onlar biraz ile rim iz d e k i masaya şam­ panya veya meyva taşımak­ la meşgul...

O m asada S h irley Mc L a in e ’e b en zeyen b ir d il­ ber... Uzun boylu, siyah el­ bise giymiş ama, göbek kıs­ mı açık... Nefis bir göbeği var... Başına uzay boynuzu gibi iki tel takmış... Saçları­ nın bir karış tepesinde tel­ lerin ucunda iki toparlak çan var...

“Çıldırmaya az kaldı... Doktorum nerde..?” d iy e bağırırken hanım ayağa kal­ kıyor, kollarıyla vals yapar­ ken kafayı sallıyor... Çanlar

K Kendi ken­

d im e “ - T a ­ mam dedim.. Monsueur Er­ tekin, zaten kılığımızı, kı­ yafetimizi beğenmemişti... Patrona bağıra bağıra söy­ lediklerimi duydu. Kızdı... Başım dan aşağı bir kova suyu boşalttı...”

Bereket öyle bir şey yok­ muş... Ben ucuz kurtulmu­ şum... Meğer Monsueur Er­ tekin eh ile “maestro gibi” salondaki müşterileri yöne­ tirken kolu, yandan geçen garsonun servis tepsisine ta­ kılmış. Tepemden aşağı bo­ şalan tepsideki içkilermiş... nel çizgisinin dışında oldu­

ğundan, “havayı bozmaya­ lım diye olsa gerek” masa­ ları aralayıp, barın hemen önünde bizim için bir yer ayarladılar... Biz kendimize gelemedik... Havaya gireme­ dik... Şaşkın şaşkın etrafa bakınıyoruz...

★ ★ ★

Sesi sonuna kadar açıl­ mış ses düzeninin hoparlör­ lerinden Fatih Erkoç, çatıyı inletiyor:

“Çıldırmaya az kaldı.... Doktorum nerde?”

ğilmiş. Şaraba 60 bin, rakıya 30 bin hra alıyorlarmış. Saat 23.00’den sonra ise m üzikli tarife; kişi başına ilk içkiye 125 bir lira alıyorlarmış...

★ ★ ★

Hesabı istedik. Şef Aziz Akgüç 550 bin liralık fatura getirdi... Tenzilattan vazgeç­ tik, üzerimize dökülenleri fa­ turaya ilave etmemişler ya... Ona şükür... Benim lacivert

Şans Lokantası’nın şansı açık oldu...

Sadece akşamlan değil, ö ğle yem ek lerin d e de bü­ yük ilgi görüyor. Y em ekle­ rin, servisin kalitesin deki istikrar müşterilerin beğe­ nisini sağlıyor.

(Şans Lokantası, Hacı A d il Sokağı N o :l J ^ l L e v e n t T elefo n : RsÜt 280 3838 28107 07) m d *

w N ¿--- ?

K j f

I

İ

■Ih

:-J .il

İ L

J W M \

■ i f f

i

f

(

§

1 I I

22E1

T j-

çdt

J 6 3

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmalarını 1985 yılından bu tarafa Şeref Çakar yönetiminde sür­ düren Üsküdar Musiki Cemiyeti Ulus­ lararası İstanbul Festivali'nin de sürekli konukları

Bu yaz›da da üriner sistem infeksi- yonlar›nda uygun antibiyotik kullan›m› bu klinik s›n›flama- ya göre aç›klanacakt›r: [1] kad›nlarda basit sistit; [2] akut

Do- Ûum sonrasÝ gšrŸlen intihar olgularÝ ile ilgili •alÝßmalarÝn azlÝÛÝnÝn yanÝ sÝra doÛum sonrasÝnda intihar ile karßÝlaßÝl- dÝÛÝnda ilk sÝrayÝ alan

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan

Bir memleketin nakliyatındaki arıza ve ademi in- tizam, iktisadî ve dolayısile içtimaî hayatta çok mühim buh- ranlar husule getirebileceği gibi o memleketin millî müdafaa-

Bugün artık tarihe karışmış olan ve eski sanat şubesine ait güzel nümuneleri toplıyarak yıllarca bu şubede göz nuru dök- müş olan bir Türk sanatkârına karşı

Seryumun keflfinden bir y›l sonra, ayn› bofllukta Günefl çevresinde dönen baflka bir gezegen daha keflfedildi.. Al - man gökbilimci Heinrich Olbers taraf›n - dan keflfedilen

Bugün bile — ne kadar uzun senelerden sonra — hafızasında yüzlerce piyes, bütün teferrüatı ve tekmil cümlelerde mevcuttur.. Ve Kınar konuşurken daima bu