• Sonuç bulunamadı

Matbuat hatıralarım:Matba-i Amire'nin açılışı - Hakkı Paşa'nın nutku - Kabe-i hürriyet denilen Selanik seyahati

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Matbuat hatıralarım:Matba-i Amire'nin açılışı - Hakkı Paşa'nın nutku - Kabe-i hürriyet denilen Selanik seyahati"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

‘ T ..

M aibai

Am ir enin açılışı -

Hakkı paşanın

nutku -

Kâbei h ürriyet denilen

Selanik seyahati

Abdiillıamit devrine ait olan “ Matbuat hatıralarım” in inti­ şar eden birinci cildinde (sahife 138) Matbaai Amirenin başına gelenler diye yazdığım bir fık­

rada bu devlet matbaasının na- i

.sil olup ta kapatıldığını ve kapı sına mühürler basıldığını anlat­ mıştım. Devlet salnamesinde padişahın cülûsunu anlatan yal dızlr kâğıdın cilt içine baş aşağı yapıştırılmış olduğunu bir jur­ nalci yardımile öğrenen Abdül- hamit, buna kendisinin baş aşa­ ğı geleceği manasını vererek matbaayı derhal kapatırmıştı. 1902 senesinde kapanan bu eski irfan ve san,at miiessesesi tam yedi sene karantine konmuş gemi gibi yanına kimse uğra­ maman. şartıie örümcekler için­ de kalmıştı. Halbuki matbaai amire ta sultan Mahmut zama­

nında kurularak Türkiyenin

matbaacılığına, irfan alemine çok hizmetler etmiş, Türkleri ilk tarakki hatvesinin beratı o- lan gülhane hattı hümayunu dahi burada basılmış, “ Takvi­ mi vekayi,, ünvanını taşıyan resmî gazete uzun seneler bu­ rada çıkmış ve bundan dolayı matbaai amireye “ takvimhane,, ismi bile verilmişti. Matbaai amire muhtelif Türk tarihleri­ nin bir çoklarını basmış, Os­ manlI imparatorluğunun iki de­ fa ortaya çıkardığı kaimeler dahi bu matbaanın mahsulü bu­ lunmuş idi. Türkçe harflerimiz

evvelâ matbaai Amirede ya­

pılmış, Muhendisyan isminde çok hünerli bir ermeni san‘at- kâr eski arap harflerini, hele ‘ talik,, harfleri matbaai amire içinde hakketmişti ki bu kalıp­ ların hepsi hâk san’ati itibarile birer şaheserdir.

îşte Abdülhamidin bir gece irade ile kapattırdığı müessese bu irfan ve ilim ocağı idi. 1902 de kapanan matbaai amireyi 1908 dnkilâbında Hakkı Bey (Hakkı paşa) ilk maarif nazır­ lığına gelince 4 ağustosta aç­ mıştır.

Kapısının üstünde “ darütte-

baatülamıre,, yazılı bir taş lev­

hası bulunan matbaayı açmak üzere meşrutiyet Maarif nazırı Hakkı paşa ile maarife mensup zatler, rumî temmuzun 23 üne müsadif çarşamba günü matbaa kapısı önüne geldikleri vakit matbaanın anhtrlarmı bulmak kabil olmadığından kapısı kı- ı ilmiş ve içeri girilmiş ilmü irfan namına en zalimlerin yü­ zünü kızartacak manzara kar­ şısında kalmışlardı.

Odaların ortasında her türlü ilmü irfan kitaplarım fareler kemire kemire bir yığın talâş haline getirmişlerdi. Her tara­ fı toz kaplamış, örümcek bağ­ lamıştı. Bir odanın duvarında asılı kalan takvimin son yapra­ ğındaki 22 haziran 1318 tarihi, yani matbaanın padişah tara­ fından kapatıldığı hazin günü işaret eyliyordu. Hakkı paşa merhum toz toprak içinde yü­ zen matbaada çok müessir bir nutuk söyliyerek bu irfan mü- essesesinin hizmetlerini say­ mış ve şu sözlerle nutkuna hi- \am vermişti:

“ D evlet matbaası bir ticaret müessesesi değildir. D evlete a- it bilcümle muharreratı basar, ve diğer matbaalara intizam ve m ükem meliyetten nümune o- îur. Tabilerin tab’ını .deruhte eyliyem iyecekleri .nefis ve bü­ yük eserleri basarak memleket irfanına hizmet etm ekle mükel­ leftir. Ümit ederim ki yakın za­ manda matbaai amire yedi sene kapalı kalmağı unutturacak su­ rette kıym etli eserler vücuda getirecektir.,,

4 Ağustos 1908 de Hakkı Pa­ şa merhum bir mezar açmıştı; bu mezar “ teşhisi meyt” için açılmadı. İlmi ihya etmek, irfa­ nı yükseltmek ve devlet matbaa sına ticaret vadisinde değil, milletin irfan yolunda rehberlik etmesini işaret etmişti.

Matbaai amire kapatıldığı ge ce orada bulunan bazı dinî ki­ taplar içinde Padişahların ıska­ tına ait fıkraalr var diye bir çok sandıklara doldurulup civarda­ ki karakola taşınmış ve 1908 se nesine kadar orada kalmıştı?. Onları da matbaaya getirildi.

Matbai amirenin tekrar açıl­ dığı günü görenler toz, toprak pire hücumu içinde örümcek ağ ları arasında kalmışlardı ve her kesin gözü müdür odasının du- ; varında asılı altın işlemeli bir lâvhaya bakmaktan kurtulmu­ yordu. Bu lâvha meşhur şair ve âlim Pertev Paşanın amire

matbaası hakkında söylediği

manzum bir tarih id i:

Ziba eser Hazreti Sultan Mah­ mut Bin Şevket gibi makbulü

taba-yidir bu Vaz’ı tarihçei pertev diyem ez-. ler zira P ek beca merkeztakvimi

vaka-yidir bu

Yarım asır evvel kadar olan matbaa hakkında o zamanın ir­ fan mensabi bir edibin yazdığı manzumutarih, gene o zamanın muktedir bir san’atkârı tarafın­ dan tezhip olunarak çok nefis, lâvha halinde matbaaya asılmış idi. Aptülhamidin kapattırdığı bu ilim yurdunu toz ve örümcek ler sardığı halde bu lâvha, üstü­ ne çarpan güneş ışığıyle parıl- dayor ve irfanı boğmak istemiş olan zalimlere, yani başta Padi­ şahları olmak şartile bütün Os­ manlI ricaline istihza ile bakı­ yordu ve kendi lisanile: “ cahil­ ler ne yapsalar ilim ışığını bo- ğamazlar,, diyordu.

Matbaai amireyi meşrutiyetin ilk Maarif nazırı nasıl açtı ise hafiyele- rin müzevirliğile, Abdülhamidin ga zete ve matbaacdıktan ve ilmin inti­ şarından korkusu yüzünden şurada burada kapat '- dmış olduğu hususî matbaalar da küflenmiş kapılarını a- çıyorlardı. Merhum Ebüzziya Tevfik sürgün olduğu Konyadan gelmiş ve matbaasını canlandırmağa çabalıyor­ du.

Türk muharrirlerinin en kıdemlisi ve canlısı olduğu halde ta Yemende Sanaya nefiy olunmuş olan Tarik baş muharriri Sait B. uzak menfasından geliyordu ve İstanbul memleketimi­ zin dört bucağından, yahut ecnebi

diyarından dönüp gelen vatan mu­

hacirlerde doluyordu ve herkes meş rutiyet ve hürriyete ilk kaynak ol­ muş olan Manastır ve Selâniği ziyare te koşuyordu.

Kardeşim doktor Besim Ömer Pa­ şa, tlh g ü n le r d e u ğ ra d ığ ım h e y e c a n ­

l a n teskin için, bana bir müddet için

Istanbulun heyecanlı muhitinden ay rılmağı tavsiye eylediği için 24 A - ğustos 1908 de Avusturya Luit vapu runa bindim ve Selânik yolunu tut­ tum. Trenle Selâniğe gitmek kabil ol duğu halde dolaşık vapuru istirahat için tercih etmiştim. Vapur gece De deağaçta duruyordu? Selânikten ge­ len bir vapur da yanımıza gelip de­ mirlemişti; içinden bağrışmalar ve yaşasın sesleri geliyordu. Bir aydır İstanbul sabahtan akşama ve akşam­ dan sabaha kadar sade yaşasın, veya kahrolsun haykırmalarım dinlemiş tim, bir de Selânikten gelenlerin bağrışını yakından dinliydim diye diğer vapura gittim. İttihadı terakki cemiyetinin en mühim rüknü bir dok tor güğerte merdivenine çıkmış nu­ tuk söylüyordu ve onu dinliyen yolcu lar mutasıl yaşasın cemiyet!” diye bağırıyordu.

Nutuk söyliyen zatın sözlerini işi­ tecek kadar yakın olunca dinlemeğe başladım.

Komiteci doktor Osmanlı hudutla­ rından, ve kaybolan yerlerden bah- seyliyor ve hepsini geri alacağız di­ yordu.

Kulaklarımda çinlıyan bu sözlerin

tesirile kendi vapuruma dönerken

rüştiye mektebinde ilk coğrafiya der si okuduğum zaman hocamızın bize

çizdiği Osmanlı hudutlarım ha­

tırladım. O zamanki hudutlar Bosna ve Hersek, bütün Tuna nehri sahili ile şimalden, Basra körfezi ile Cenup dan çevriliyordu. Mısır kıt’ası ve T u ­ nus eyalet halinde bizim hudutlar i- çinde kalıyordu.

Rüştiye mektebinde iken kaybolan yerleri geri almak istiyen kahraman-’ ların sözlerini dinlemiştim. Meşruti­ yet ilânında, cemiyetin en nafiz, za­ ti lisanından Dedeağaç önündeki va­ pur güğertesinde ayni nekaratı du­ yunca müteessir oldum. Bize lâzım o lan fütuhat değil, İslahat idi!

Medeniyet yoluna girmek idi; ilim ve fenne iman etmek idi, ne kadar acıklı bir hal idi ki meşrutiyet hare­ ketinde ön ayak olmak için selânikten

îzmire ve oradan Istanbula gitmekte olan bu “ meşrutiyet bekçisi” bir asır evvelki fütuhat cenkçilerinin ağzım kullanıyordu. . . Bunun için selâniğe çok hazin hislerle vardım doğrusunu söyliyeyim ki orada kaldığım üç gün de bu hislerini değişmedi, tekrar bir vapura atladım, Pire ve Atina tariki- le Venedik yolunu tuttum. Atinaya uğradığım zaman bütün Rumların yakalarında Türk sancağı ve Yunan bandrasımn biribirlerine can ve gö­ nülden ( ! ) sarılışım gösteren kokart lar gördüm. Sanki meşrutiyet ve hür riyet Yunanlılara verilmişti, onlar seviniyorlardı.

A H M E T İ HSAN

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Expression of the exogenous cytokine receptor common beta chain (betac), but not the alpha chains, accelerated CWIA in multiple cytokine-dependent cell lines.. Reduction of

Tahmin edilen SNP oranı %76.25 olmasına rağmen, bağlantı ( Linkage ) analizi gerçekleştirildiğinde kromozom üzerindeki tahmin edilen SNP lerin yer ve sırasının da yanlış

Ferit ağabey peşin alıp peşin satmayı ilke edindiği için, elinden âletini çıkarmak isteyenler ilk onun dükkânına uğruyorlarmış.. Bu nedenle de çeşidinin

' Fuat Güner: 1948 doğumlu olan Fuat, ekibin bir başka söz yazarı, besteci­. si, so listi

İşte Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Komisyonu: (Soldan sağa) Can Sayıner ve Mahmut Yerlikaya (Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi felsefe öğretmeni), Hatice Farsakoğlu (Halk

Basamaklı sayı sistemini ve bu sistemde sıfırı bugün kullandığımız anlamda kullanan İslam dünyası, bütün ticari kayıtları Hint-Arap siste- mi diye bildiğimiz

Ölü olarak ele geçen Ermeni terörist taralından restoranda rehin alınan yolcu­ lardan biri, ikinci bombanın patlamasından sonra yaralı olarak kaçmayı

Bu noktadan hareketle çalışmanın temel amacı Türkiye’nin dış turizmde en önemli pazarlarından olan Rusya’nın pandemi dönemi Türkiye’ye yönelik seyahat niyetlerini