• Sonuç bulunamadı

Şiirimizde Çamlıbel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiirimizde Çamlıbel"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

6

ÇAMLIBEL

î

un

edebl-vat

cenaze-■U f

J l e r i gittikçe

çoğalı-™ * ” yor. Sabahattin E-

yuboğlu, Kemal Tahir, Tahir

Alangu, Selâhattin Batu, Fik­

ret Adil, Şükufe Nihal, Âşık

Veysel, Halikarnas Balıkçısı...

diye düşünürken... «Ani bir ü- züntüyle bu rüyadan uyandım/ Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım». Önümüzdeki gün­

lerde Faruk Nafiz Çamlıbel’i

ziyarete gidecektik. Yaşamının ve sanatının özelliklerini nesnel bir bakışla yorumlayan satırla­ rıma hiç kırılmamış, düzenledi­ ğim şiir antolojisine eserlerin­

den örnek almak isteyen izin

mektubuma en ince kabul kar­ şılığını o göndermişti. Üniversi­ te öğrenciliğimin Emirgân’daki edebiyatçı sohbetlerine katılan sessiz dinleyiciliğini bilmem ha­ tırlar mıydı? Ama topiumumu- zun son altmış yılında var olan

sanatçılığını biz gereğince an­

mak görevindeviz şimdi.

GENÇLİK

AŞKLARINDA

1898 doğumlu Faruk Nafiz

Çamlı'oel (18 mayıs), Fecriâti

yanılgısından Milli Edebiyat

Akım ı doğrusuna geçmek fırsa­ tını bulan bir kuşağın içindey­ di. Hepsi gibi İstanbulluydu ve

İttihat ve Terakki’nin Ziya

Gökalp yönetimindeki Türkçü­ lük çabasına kalemle katılırken,

• •

ş i i r i m i z d e

s

askerlik cephelerinden de, im­ paratorluk yıkılışından da uzak taydı. Birinci Dünya Savaşına on altı yaşında girenler gibi ül­ kenin asıl gerçeklerini bilmesine

olanak yoktu. II. Meşrutiyet

sonrasında canlanan basın ya­ şamına erkence katılırken yük­ sek öğrenimini varım bırakmak­ ta bir sakınca görmemişti. Şii­ re başladığı 15 - 16 yaşlarında önce nazım ustalığıyla, yanısıra dil yalınlığıyla dikkati çekm iş; yaşının gerektirdiği aşk duygu­

larını zamanın beğendiği ro­

mantik ölçülerle dile getirmiş­ tir. Bu bakımdan 1898 - 1922 a- rasmdaki ömrünün ilk dönemi, aruz yatkınlığından hece dene­ melerine geçmeyi yeğleyen Mil­ li Edebiyatçıların arasında va­ kitli bir başarının toplamını v e rir. Ne var ki, «Şarkın Sultan­ ları» (1918), Gönülden Gönüle (1919) gibi aruz şiirlerinin ya­ nında «Dinle Neyden» (1919) ki­ tabında toplanan hece örnekle­ riyle de, hemen hep aynı tema­ larda durmakta, aşk, kıskançlık,

özlem ve yaşama dilekleriyle

bireysel ufkunu aşamamaktadır.

«Şair» adlı şiirinde Çamlıbel, sanatçıların yaşamamıza kattığı de­ ğerleri çok başarıyle belirtir: «..Onlar ki beşer hayrına doğmuş, ya­ şamışlar / Onlardan eserdir bu duyuşlar, bu dalışlar / Onlar ki ya­ nan fecr idiler dağda, denizde / Her manzara onlardan akistir içi­ mizde. / Onlar ki bugiin gökte birer kasra çekildi / Devrinde fa­ kat hangisi mes'ud olabildi?». Bütün büyük sanatçıların ya bitip

tükenmez bir sanat uğraşına adanmaları, ya bireysel ufuklarını

aşan birer toplumsal ülküye bağlanmaları sonucunda yüceldikleriııi biliyordu doğallıkla. Ama sanırım günlük ihmaller yüzünden, şiiri­ nin son beytinde anlattığı kutsal acıları pek görmedi: «Varsın se­ ni ömrünce azabın kolu sarsın / Şair! Ser. üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!»

RAUF MUTLUAY

Orhan Veli ve

Adnan Veli’nin

bütün eserleri

yeniden basılıyor

• Türk edebiyatında, biri şi­ ir, öteki mizah alanında önemli yapıtlar vermiş olan Orhan Veli ve Adnan Veli’nin bütün eserle­ ri, Ankara’daki bir yayınevi ta­

rafından yeniden basılacaktır.

Bu konudaki anlaşmalar yapıl­ mış, yayınevince gerekli

hazırlık-l a r a t r ir ic î İ m i et;**

ANADOLU

DÖNEMECİ

Faruk Nafiz’in yaşamındaki

en anlamlı dönemeç, 1922'de

«İleri» gagetesi adına yaptığı

Ankara yolculuğunda gerçekle­ şir. Yurdu doğup büyünen sıla kentinden başka türlü düşüne-

meyen bu İstanbul gencinin,

«Han Duvarları» nı olsun gören

gerçekçiliği, bu yıldan sonra

başlayacaktır: «Gidiyordum gur beti gönlümde duya duya / Ulu­

kışla yolundan Orta

Anadolu-y a „» diAnadolu-yen sözcülüğü, gazeteci­ lik işinden birdenbire Kayseri Lisesf Edebiyat Öğretmenliğine geçen kararından sonradır. A dı­ nın anılmasına en çok hizmet

eden şiirleri, yurt toprağıyla

yüzyüze gelen bu dönemin ürü­ nüdür. Gerçi K ayseri’de yalnız­ ca iki yıl kadar kalmıştır; ama

Anadolu insanının hem doğa

hem toplum sorunları açısından yaşadığı düğümleri görüp gös­

termesine fırsat bulmuştur.

1924 nisanında oynanan, 1925’te ilk kez basılan «Canavar» adlı manzum oyunu, bu türdeki e- serlerinin en inandırıcısıdır ve Milli Mücadele ruhunun toplum­ sal sorunlara çare arayan ülkü­ cülüğünü yüklenmiştir: «Kuyu, caklı Yusuf» un konu tohumla­ rını taşıyan bu eserde halk ço­ cuğu ve köy öğretmeni Ahmet’ le eşraftan Ömer'in derin çekiş­ mesi vardır. Antolojilere neden­

se hep yağmur duası bölümü

aktarılan eser, bugün «Akın»,

«Kahraman», «özy u rt» temsil

edilse de, hiç bir yerde oynan­

maz. Unutulmuş bir gerçekçi­

lik döneminin anısı olarak ses­ sizlikte kalır.

MEKTEPTEN

MEMLEKETE

Faruk Nafiz Çamlıbel'in Ana­ dolu görevliliği 1924 - 1932 ara­ sında Ankara öğretmenliğinde geçerken, zamanın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin baş­

kanlığındaki bir heyetle Doğu

illerini de gezmek, görmek fır­ satını vermiştir. Onu «Mektep­ ten Memlekete» diye adlandırıl­ mış bir yönelişin sözcülerinden yapan bilinçlenme bu dönemin

ürünüdür: Çoban Çeşmesi

(1926), Suda Halkalar (1928),

Bir Ömür Böyle Geçti (seçme­

ler, 1933). Yukarıda andığım

Akın (1932). Özyurt (1932), Kan- raman (1933) gibi manzum o- yunları da hem Türk tarihinin kendine sağlam kökler arayan yeni yorumlarına, hem Musta­ fa Kemal sevgisine, hem Cum­ huriyetin onuncu yıl coşkusu­

na bağlıdır. Yerel gözlemlere

dayanan gerçekçilik eğilimi, ye­

ni başkentin kuruluş inancına

bağlı duygulanmalara dönüş­

müştür. Bu yüzden Behçet Ke­

mal Çağlar’la birlikte yazdığı

«Onuncu Yıl Marşı» nda şu di­ zeler de yer alır: «Türküz, bü­ tün başlardan üstün olan baş­ larız / Tarihten önce vardık, ta­ rihten sonra varız... / örnektir milletlere açtığımız yeni iz / im ­ tiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz...»

Faruk Nafiz'in 1932 - 1946 yıl­ ları İstanbul öğretmenliklerin­ de, bir zamanlar o kadar yak­

laştığı devlet büyüklerinden

biraz uzakta ve verimlilikle ge­ çer. 1934’te yeniden bir seçme­ ler kitabı çıkarır: Elimle Seç­ tiklerim. 1937’deki Akarsu, 1938' deki Akıncı Türküleri, eserleri­

nin en güzelleri arasında yer

almaz. Bu arada, Akbaba’da gö­

züken «Çamdeviren» ve «Deli

Ozan» imzalı mizah şiirleriyle

(Tatlı Sert, 1938) başarılı bir

romana çalışma fırsatını bul­

muştur: Yıldız Yağmuru (1936).

Bundan sonrası suskun bir dö­ nemdir. 1959’da derleyeceği «He­ yecan ve Sükûn» adlı seçmele­

riyle, 1945’te oynanan «Yayla

Kartalı» adlı tiyatro eseri bir yana, adına eklenen şiir yüce­ liklerine götüren emeklerde de­ ğildir.

Bu arada 1900 kuşağının değerle rini eskiten 1915 kuşağının yeni beğenisi yerleşmiş, Yahya Kemal şiiri bile biraz gölgede kalmıştır. Ne Nâzım Hikmet gibi toplumsal sorunları öz edindiği, ne Be.vatlı gibi toplumsal bellekte yaşamaya devam ettiği, ne hattâ Ahmet Mu hip Dranas gibi klâsik olgunlukla rı amaç edindiği için şiirinin geç­ mişindeki anılarla yaşamakta gibi dir. 1946-1960 arasındaki milletve­

killiği rahatlığını hiç bir sözcülük le değerlendirmemesi ise sanatın­ dan istifa gibi görünür. Onun aşk şiirleri belki her dönemde biraz

geçerliğini koruyacakür. Ama

«Memleket Şiirleri» diye nitele­ nen ürünlerinde, Anadolu’yu yü zeyden gören duygulu bir yüreğin

sızıldanışlarmdan fazla bir şey

yoktur. «Düşünce Şiirleri» diye bö lünen eserler toplamı ise tarih ve kültür sorunlarımızı yeterince de rinlikle kurcalamaz.

Son eseri Zindan Duvarları

(1967), Yassıada izlenimlerini aruz dörtlükleriyle verir.

HECECİLERİN

ZAFERİ

«Konu, öz, sorun, tez, düşünce, ülkü... açılarından çeşitli açıklar veren «Hecenin Beş Şairi» (Orhon, Ortaç, Ozansoy, Koryürek, Çamlı- bel) edebiyatımızda bir zaferin sağ lanmasına el birliğiyle yardım et mişlerdir sonunda. Edebiyat dili­ nin konuşma dili olması ilkesin­ deki Ziya Gökalp görüşünü doğru lamışlar, hece ölçüsünün de şiir­ sel emek ve halk beğenisiyle bir- leşince aruzun yerini tutabilece­ ğini ispatlamışlardır. Burada hem dilimizin, hem edebiyat geleneği

mizin bazı kurtuluşları vardır.

Fecriâti ölçüsünden — bir kuşak içinde— bu kadar sıyrılabilmek, küçümsenecek bir kazanç değil­ dir. Bu bakımdan ilk dört hece şairinin acele koşullara uyan genç lik çalışmaları, daha çok deney­ den geçen Çamlıbel'in uğraşıyla zenginleşir: onun — kısmi de ol­ sa — ülke yaşamını yerinde gözle mesiyle, daha bilinçli bir emeğe dönüşür. Böylece İstanbul gençli ğinin Büyükada aşklarıyla meh­

tap gezileri yavaş yavaş şiir ko­

nusu olmaktan çıkmaya başlar,

yerine hiç olmazsa gerçekten ya­ şanmış duygularla izlenimler ge­ çer. Dilin temizlenmesi ise, öteden beri özlediğimiz, yüz yıldır bekle diğimiz bir aşamadır. Hececiler bu nu yaparlar; ellerine geçen talih­ li fırsatla bunu yapabilirler..» (100 Soruda Çağdaş Türk Edebiyatı, 1973, 162.).

Referanslar

Benzer Belgeler

1975 Kıbrıs Harekâtı’nı takip eden yıllarda ve 12 Eylül 1980’den sonra, Tür­ kiye’nin Avrupa’dan kopmamasını ve de­ mokrasiden uzaklaşmamasını sağlamak İçin

Bu merkezlerin kadının hayatını güçlendirdiğine örnek olarak Selçuk Üniversitesi Kadın, Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (KATUM), Necmettin

İ lgili idarenin Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla sulh ceza mahkemesine başvurması üzerine, bu mahkemelerce ayrıca, yukarıdaki fıkralara göre ceza verilen fenni

The invention relates to a dosage form that is thermoshaped without being extruded and that is safeguarded from abuse, comprising at least one synthetic or natural polymer having

F elsefe öğrenimi yapan, özellikle “kadın” konusunda “mastır” de­ receli çalışmaları bulunan Tansu Bele’yi ilk, “Ah Benim Birbaşıma İstan­

Evaluating ICFs that have exactly same text only once, a total of 69 consent forms were evaluated for the sentence num- ber, word number, letter number, character number, syllable

Gelecekten, bilinmeyenden haber verme ve gizli kişilik özelliklerini ortaya çıkarma sanatı olan falın çeşitli türleri vardır: yıldız falı, el falı, kuş falı, kâğıt

Oyunun amacı verilen aralıktaki rakamları (1-4) her satırda ve her sütunda birer kez yer alacak şekilde diyagramı doldurmak.. Oyunun amacı verilen aralıktaki rakamları (1-4)