D
V r
I S Ot
Pazar 22 Ağustos 1999
7
ÇARŞISINDAN LOKANTASINA, EĞLENCE PARKINDAN HAVUZLU BAHÇESİNE FESHANE FESTİVAL SARAYI
— ---1---— --- -- --- --- --- — --- --- " t "M ---— --- --- --- *--- --- ~---— --- - --- --- 1---- -- --- ----
---Feshane binasının içinde
yapılan, eski İstanbuVu
anımsatan
düzenlemelerle, bir
zamanlar
E
ski çağlarda bir diyarı sa hiplenmenin en klasik yöntemi orada bir “aziz” ya da bir “veli” mezarı bulmak ya da icat etmekti. Böylece yeni gelen ler için atalarının esasen orada ya şamış olduğu gerekçesi güç kazanır dı. Nitekim Yunus Emre’nin sekiz - on yerde mezarının bulunduğu iddi- a edilir. Balkanlar’da Osmanlı ege menliğinin bu teze dayalı türbeler, tekkeler ve zaviyelerle yayıldığı bili nir.Türklerin İstanbul’u sahiplen mesinde ilk adım, fetihten önce sur lar içinde bir cami inşasıyla başlar, ama gerçek girişim Fatih’in Eyüp Sultan Türbesi ve camisini yaptır masıyla hız alır.
Eyüp’ün kutsallığı
Kuşatma günlerinde Fatih’in mensup olduğu Bayramilik tarikatı nın şeyhi Akşemseddin, vazgeçme yanlılarına karşı aksini savunmuş ve bu yüzden “İstanbul’un manevi fati hi” unvanına layık görülmüştü. O- nun rüyasında, Hazreti Peygamberi Medine’de evinde ağırlayan Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el Ensari’nin mezarını görmesi ve kazıyla bunun kanıtlanması üzerine oraya yaptırı
lan türbe ve cami, bölgenin - cami ye çevrildiği halde muhteşem Aya- sofya’ya bile tanınmayan - bir kut sallık kazanmasına sebep olmuştur. Yeni sultanların kılıç kuşanma yani kutsanma törenlerini Eyüp’te yap maları bunun kanıtıdır. Hiçbir Os manlI sultanı hacca gitmemiş ama hepsi de işe Eyüp'ten başlamıştır.
Sanayileşme adımı
Bu nitelikle Eyüp insanımızın hem yaşarken uğradığı en kutsal zi- yaretgah hem de öldüğünde gömül
mek istediği en saygıdeğer kabristan niteliğini kazanmıştır. Bugünün de yimleriyle söylersek, yaşayanın da, ö- lülerin yakınlarının da sık uğraması sebebiyle Eyüp, din turizminin en yoğunlaştığı yer oldu. Türbe ve ka birleri ziyaretin, “kısmet kuyu su n d a n derman arayışın yanı sıra Eyüp’ten hediye götürülen Eyüp damgalı çocuk oyuncakları, kaymak, kuş lokumu, hacı lokumu gibi ürün ler ününü giderek artırdı. Boğazi çi’nin henüz göze girmediği dönem de, örneğin Lale Devri ve sonrasın da kıyıları sultanların ve vezirlerin sahilsarayları ile doluydu.
19. yüzyılda Osmanlı sanayileşme adımlarını atarken Eyüp’ün payına
II. Mahmud Salonu, zengin ve çok yönlü altyapısıyla, 3 bin kişilik toplantı ve davetler için örgütlenmiş bir alan. Aynı zamanda, İstanbul'un en büyük balo salonu. 1839 yılında Abdülmecit'in fermanıyla kurulan Feshane, Osmanlı ordusunun fes ve aba ihtiyacını karşılıyordu. da Feshane düştü. İlk ürününü 1839’da yani bundan tam 160 yıl önce veren Feshane Hatice Sultan Sahilsarayı’mn bir bölümüne yerle şirken, ülkemizdeki makineli kumaş üretimini başlatan ilk kurumlardan biri oluyordu. Böylece el tezgahı ü- retimi döneminin bitiş işareti orada verildi. Aynı zamanda fesin kutsal addedilen bölgede yaptırılmasının, ona karşı tutucu çevrelerde beliren tepkiyi etkisiz bırakma amaçlı oldu ğu da akla gelmiyor değil. Zira son raları fese bir kutsallık atfedenlerin, bu ilk belirdiğinde katı bir tepki gösterdikleri biliniyor.
Feshane’nin devamlı olarak en son teknolojileri ve makineleri kul lanarak ürettiği şeyler sadece fes değildir. 1856 Paris Uluslararası Sergisi’ne onun yanı sıra çuha, bat taniye ve şaşılacak şey, kravat ürün leriyle katılmış ve başarı madalyası da almıştır. Feshane, 1893’te Chica go’da düzenlenen Amerika’nın 400. keşif yılı sergisinde de altın madalya aldı. Cumhuriyet’ten sonra da fes ü- retimini terkettiği halde, Feshane ismiyle 1939’a kadar çalışmaya de vam etti. 1939’da ise Sümerbank’a devredilince ismini değiştirdi.
1986’da Haliç çevre düzenlemesi
çerçevesinde fabrika kapatılınca 8 bin metrekarelik büyük dokuma sa lonu aslına sadık kalınarak restore edildi ve sergi sarayı şeklinde kulla nıldı. Bu suretle Eyüp’ün kutsal merkez niteliğinin yanında belirmiş olan sanayi merkezi özelliği tama men ortadan kalkmış oldu. Kültür merkezi yapılma çabasının ise fazla başarı sağlamış olduğunu söylemek mümkün değildi.
21. yüzyıla hazırlık
Şimdi “Auditorium” şirketi ile ya pılan 10 yıllık kiralama anlaşması çerçevesinde Feshane binası ve parkları, büyük çapta turistik, onun yanında kültürel bir merkez özelliği kazanmış olacak. Sergi ve fuarlar i- çin kullanılacak II. Mahmut Salonu, El Sanatları Çarşısı, Osmanlı Kahve si, Çocuk Bilim Merkezi ve eğlence parkı ile yepyeni bir yapı oluşması var. Belediyenin turistler için düzen leyeceği ring seferleriyle ulaşma zor luğunun aşılması da ilgiyi artıracak tır. Eyüb Sultan Külliyesi, Zal Mah mut Paşa Külliyesi, Şah Sultan Tür besi ve Piyer Loti Kahvesi gibi esa sen ilgi toplayan yerlere Feshane’nin katılması 21. yüzyılda aranan bir böl ge olacağını gösteriyor.
CD
Fessiz Feshane olmaz
0 3
r o
n
3
Kulağımıza gelen söylentilere göre Feshane'nln yeni turistik yapılanmasında hizmet verecek personelin fes giymesinin tep kiyle karşılanacağını düşünenler varmış. Dayanaklarının 1925 yılı na ait yasa olduğu anlaşılıyor. Kesin Islami bir niteliği bulunma yan, Hıristiyanların da kullandığı fese 1826'dan sonra resmi bir nitelik kazandıran Osmanlı Dev leti olmuş, 100 yıl sonra da Cumhuriyet tarafından kaldırıl mıştır. Önceleri bunu "İslam'dan kopma" diye niteleyenler çıktı, ama zamanla tamamen dışlan dı. Altmış yıllık (1912'den beri) fesçi Lübnanlı Vadih Mitri Barda- vil 1971'de kendisiyle konuştu ğumda, 1930'da yalnız Bey rut'ta ayda 120 - 150 bin fes i- mal edilirken artık 10 bine zor e- rişildiğini söylemişti: "Allah razı olsun Afrika'nın zenci Müslü- manlarından, hac dönüşü fes giymeyi kutsal bir gelenek sayı yorlar, onlar da olmasa çoktan
JCünıhurîyet Bayramında
»Yerli Malı Bayrak Anımı
kepenkleri kapatmıştık." Lüb nanlı şair Antonie Gebara ise ül kesinde fesi, sadece kabadayıla rın kullandığını belirten bir şiir yazmıştı: "Bizi yöneten / Fes, bı yık ve kamış".
Aradan otuz yıl geçti. Bangla deş'ten Fas'a kadar bütün İslam ülkelerini gördüm, yaşı yetmişi aşmışlar dışında fes giyene rast lamadım. Turistik gazinolar, lo kantalar gibi yerlerde hizmet ve renler hariç. O da sırf hava yarat mak için. Bir de Türkiye'de Kadir Mısıroğlu, protesto anlamında, ama aldıran yok. Devrim Yasala rı içinde tabu yıkmaya, kafanın üstündekini değil içini değiştir meye yönelik olan "Şapka Iksası - Giyilmesi - Hakkındaki Kanun" hedefine tam ulaşmış olanların başında gelir. Dinci kesimimize bakın, 1920'lerde fes için asıl mayı göze alanlar çıkıyordu, şimdi ise adını anan yok. Onun yerine türban eyleminden me det umuyorlar.
Böyle bir durumda Fesha ne gibi turistik bir mer kezde fes kullanılmasın dan işkillenmek, erişilmiş başarıya inanmamak o- lur.
SÜMEK BANK
— FESANE Fabrikasında
*«11 kiM Utl«r4*n y . p d . s h tr MyUktUki» b a y ra k !«
Yerli Mallar Pazarı
Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde Feshane'nin ürünleri: Sağlam, solmaz, yırtılmaz, yerli malı bayrak: 21 Ekim 1933 tarihli Milliyet'ten.
CD
~ o
r ü
Önce gavur ışı
sonra kutsal sayı İdi
dendi
Herkesin ağzında bir değişme sözcüğü var, kimisi övgüyle, kimisi yererek kullanıyor. Stalincilerle Maocular şimdi lerde Kemalist oldu, sosyalistler "Liboş"laştı. Ortanın sol cuları sağın ortasına yerleşti. MHP'yi hiç sormayın, kurt ken kuzulaştı... Ama hepsi de değişmediği, geliştiği inan cında. Hele Erbakan Hoca, İsrail'le anlaşma imzaladı, mil letvekili adayını "şeytan" saydığı ABD'den getirtti ama o hiç değişmemiş olduğu iddiasında. Aslında asıl sıkıntı de ğişmekten değil, bunu topluma kabul ettirmenin güçlü ğünden; zira özümsenmesi zaman istiyor. Tanzimat hem düşüncede hem de dış görünüşte değişim getirmişti, Tan zimatçıların ne sıkıntılar çektiğini bir anımsayalım. "Başta fes, ayakta pantolon, sırtta sırmalı ceket" yeniçe rilik kaldırıldıktan sonra yerini alan Nizam Askeri'nin giysi si oldu. Ama halk bu kılrğı hayli yadırgadı. Zarif Paşa (1816 - 1861) genç bir subay olarak karşılaştığı tepkiyi anıların da şöyle anlatıyor:
"Siverek'e gelindi. Olvakit bir Milli aşireti vardı... Bununla dostluk peydah etmek lazım geldi. Miralay beni gönder di. Çadırlarına yaklaştım. Beni gördükleri gibi bir lülülü koptu ve herkes atlandı. 'Eyüp Bey'i göreceğim' deyince 'Taal' deyip çadırına götürdüler... 'Padişahımızın askerleri hep böyle mi urba giyerler?' deyu sual eyledi. 'Zabitleri böyle giyerler neferlerinin urbaları başka türlüdür' deyu cevap eyledum.
'Sizin hiç utanmanız, hayanız yok mudur? Böyle elbise mi olur? Her tarafınız görünür. Bir maşlah getürün' dedi. Bir maşlah getirdiler, benim arkama koydular. 'Bir dahi bura ya gelir isen böyle açık gelme, maşlah ile gel' deyu söyle di... Oradan kalkıp Urfa'ya geldim. Urfa ahalisi o güne ge linceye kadar asla Nizam Askeri ve elbiseleri görmemiş ler... Nereye gitsem çoluk çocuk ve karılar başıma topla nıp seyrederler idi..."
Evet, başlangıçta gavur işi dendi, sonradan kutsal sayıldı.
Halk içinde önceleri büyük şaşkınlık doğuran Nizam Askeri giysileri: Tüfekçi, Tabur Komutanı, Mızraklı Süvari; üçü de fesleriyle birlikte...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi