ÇIKAN KISMIN Ö ZETİ: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Ha- şîm'i anlatmaya devam ediyor. Haşim'i ilk tanıdığı gün iyice şa şırmıştır. O Haşim'i karayağız bir insan olarak düşünürken, karşı sına beyaz tenli, kumral bir genç adam çıkmıştır. Karaosmanoğlu, İzmir'de Haşim'le samimî bir dostluk kurar ve uzun zaman arkadaşlık eder. Harp sırasında Haşim yedek subay olarak asker lik görevi yapar. Bu arada Isviç' re'de üç yıl kalan Karaosmanoğ lu, İstanbul'a dönünce, Haşim'le tekrar buluşur. Haşim, Kadıköy' de oturmakta ve mütevazı bir memuriyet hayatı yaşamaktadır. Gene eski hassas, hayalperest, hercaî ve kanaatkar Hâşim'dir.
EN de Kadıköy'de oturuyor- ^ ^ - » ^ ¿ d u m . Bu suretle, Karşıyaka' ^ ^ ^ ^ d a k i hayatımıza yeniden ka vuşmak İmkânını elde et miştik. O, çalıştığı Daireden çıkınca İkdam gazetesi idarehanesine beni al mağa gelir ve birlikte saat (6 ) vapurlyle karşı tarafa geçerdik. O (6 ) vapuruna yetişmenin Haşim İçin pek büyük bir önemi vardı. Zira, son zamanlarda tutul duğu bir genç kızla o vapurdan çıkar ken buluşmak mümkün oluyordu. Bunun için de vapura erkenden binip onun gi rişini görmemize müsait bir yerde otur mamız lâzımgeliyordu ve bu yer vapu run İskeleden yana tarafı idi. Haşim, bu raya oturur oturmaz artık benimle hiç konuşmaz, başı hep iskeleye dönük, çak mak çakmak parıldayan gözlerle yolcu kalabalığının içinde o genç kızı arardı ve ancak onu gördükten sonradır kİ, kendine gelip aşk üzerine paradokslar yapmağa başlardı. Hele, sevgillsile uzak tan uzağa bakışmak fırsatını yakaladığı günler neşesinden yerinde duramaz bir hal alırdı ve bana dönüp:
«— Azizim, ben artık bu kızla evlen meye karar vermeliyim. Bundan güzelini, bundan iyisini bulamam» derdi. Ben İse, kim bilir bu kaçıncı evlenme kararı ol duğu için, yüzüne şüpheli şüpheli baka rak gülümseyince hemen deminki kanaa tinde sarsılmış gibi görünür «Sen dalma böylesindlr. Benim hoşuma gidenlerde mutlaka bir kusur bulursun. Onu da açıklamadan çekinirsin. Karşıyaka'daki İtalyan kızına yanıp tutuştuğum sıralarda da yüzüme hep bu sempatik gülümse menle bakar dururdun» diye söylenir di. Bazan da bu halimi, malûm olan aşa ğılık duygusuna kapılıp, kendi aleyhinde yorumlamaya kalkışır ve mahzun mah zun başını sallayarak «Anlayorum, der di, hiçbir kadının beni beğenebileceğine ve benimle evlenmeye razı olacağına İh timal vermeyorsun».
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nur Gençlik ve Edebiyat Hâtıraları: 9
Haşim' in
Kadıköylü
Sevgi l i si
YAZAN: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
35
yaşım geçm iş Haşim , devrin o ü n lü
şairi, başından ilk aşk m acerası geçen
b ir lise talebesi heyecanıyla, Kadıköy e va
rılır varılm az, herkesten önce iskelenin
çıkış kapısına seğirtir, alı alm a, m oru
m oruna kızı orada beklemeye g id erd i.
Bundan başka, Kadıköylü kız onunla en geç akşam yemeği saatine kadar ka labiliyordu ve o gittikten sonra, hiç şüp hesiz Haşim ne yapıp ne edeceğini bile- meyordu. Ben ise onu bu hale düşmek ten kurtaran bir can yoldaşı idim. Şöyle ki, ona, kâh küçük yeğenlerimin sesle- rile cıvıldayan annemin evinde, kâh «Pi- yale» deki şiirlerden bir kaçını bestele miş olan hala-kızım Cavide Karaosman'ın evinde ona samimi bir aile hayatı geçir mek, arasıra da gün görmüş bazı Hanım ahpaplarımın meclisinde gece yarılarına kadar tatlı sohbetlere dalmak İmkânını veriyordum. Nitekim, Haşim, Kadıköylü kızla gönül münasebetini öbür müna sebetleri gibi kesince, uzun bir süre, yal nız bu masum zevklerle avunup gide cekti. Ama, bu münasebet nasıl sona er mişti?
Şairin mizacındaki özelliklerden birini daha belirtmek için bunu şöyle anlatmak isterim :
Sözü geçen akşam gezintilerimizin bi rinde, Haşlmin sevgilisi, bana, arkadaş larından birinin benimle tanışmak arzu sunda bulunduğunu söylemiş ve «Sizin yazılarınıza bayılıyor. Hele, «Erenlerin Bağından» nesirlerinizi okuya okuya âde ta ezberlemiş. Hiç dilinden düşürmeyor* demişti.
Gerçi, bu, kadın okurlarımdan ba na gelen ilk mesaj değildi. Edebî kariyerimin başlangıcından beri onlar dan nicesi güzel kokulu mektupları,
larım birbirine dolaşırcasına kaçar gi derdim? Bunun sebebini de sıkılgan hu yumda olduğu kadar, kadınlarla hep dost ve aile çevrelerinde tanışmak alış kanlığımda aramak lâzımgelir. Şunu da itiraf etmek isterim ki, bu şartlar için de tanıştığım genç kızlarla da ahpaplığ; ileri götürmekten daima çekinmişlmdir. Zira, o yaşlarda, Ahmet Haşim'in tama- mlle aksine olarak, ömrümün sonuna kadar müstakil yaşamak için hiç evlen memeğe karar vermiş bulunuyordum.
Nitekim, Haşim'in sevgilisi, arkadaşı nın benimle görüşmek istediğini söyledi ği vakit hayli tereddüde düşmüş, «Ba kalım» demekle yetinmiştim. Fakat, bu na rağmen, o, günün birinde, akşam ge zintilerimize arkadaşı da yanında ola rak gelivermiş ve beni bir oldubitti kar şısında bırakmıştı. Bu, güzel, zarif ve munis b ir kızdı ve her halinden, her tavrından iyi bir aile terbiyesi aldığı anlaşılıyordu.
Üzerinde o devrin edebiyat meraklısı küçük hanımlarının his ve fikir snobizma- sından da hiçbir iz yoktu.
İşte, Haşim'e, Haşim'in aşkına ne ol duysa bu seçkin kız aramıza katıldıktan sonra olmuştur. Haşim onun giyinişin deki zevk inceliğine, konuşmasındaki tatlılığa, bize karşı muamelelerindeki ne zakete baka baka sevgilisinde bazı ku surlar bulmağa ve çok geçmeden bu ye ni duygulanmalarını ona karşı sebepsiz bir takım hırçınlıklar ve sert davranış
ta zaman, pek tabiidir ki, Haşimin bu iki türlü işkilini gidermek benim için bir dostluk ve insanlık vazifesi olurdu:
«— Hayır, elerdim, ne o, ne bu. Ben sadece sana güvenemiyorum. Çünki, gö nül işlerinde ne kadar maymun iştahlı ve evlenmek bahsinde ne kadar ciddiyet siz olduğunu biliyorum» ve bunun üze rine, Haşim, körebe oyununda yakalanan bir çocuk gibi kıskıs gülmeye başlardı.
Zaten, o vapur saatlerinde, hele sev gilisi iskelede göründükten sonra, Ha- şime bundan daha ağır sözler söylesem de aldırış etmezdi. Ona her şey hoş görü nürdü. Zira, o genç kızla bir vapurda beraberdir. O anda bir fırtına çıkıp va pur batsa da ne zarar. Onunla birlikte boğulacaktır.
İşte, bu ruh fişli içindedir ki, 35 ya şını geçmiş Ahmet Haşim, devrin o ünlü şairi, başından İlk aşk macerası geçen bir lise talebesi heyecanile Kadıköy'e varılır varılmaz, herkesten önce iskele nin çıkış kapısına seğirtir; abalına, mo- rumoruna kızı orada beklemeye giderdi. Ben arkasından güç yetişirdim ve kendi kendime «Bana da ne oluyor?» derdim. Fakat, bilirdim ki, kızla buluştuktan sonra mutlaka beni bekleyecektir. Zira, akşam gezintilerimizde üçümüzün bir ara da bulunması artık programlaşmış gibiy di.
Zaten, Haşim, aşk adını verdiği gö nül sıtmalarının en ateşli devirlerinde bile sevgilislle başbaşa kalmaktan sıkı lan bir acayip âşıktı i
BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan;
Güller gibi... sonsuz, iri güller,
Güller ki kamıştan daha nalân,
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar,
Tekrarını ömrün eder ilân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,
Âlemlerimizden sefer eyler?...
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam,
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
AHMET HAŞİM
A h m et H aşim , M ü lkiy eliler tarafın dan tertip ed ilen bir k ır gezintisin de, a r k a d a şla rıy la ...
daha sonraları bir nicesi de telefonda tatlı sesleriyle gerek yazılarıma, gerek şahsıma ilgilerini bildirmişler; ya da ya zılarımla şahsımı birbirine karıştırarak, benden filân nesiri hangi kadın için yaz dığımı, falan hikâyemde kendimden mi yoksa başka birinden mi bahsettiğimi sormuşlardır. Ben bunların çoğunu ya bir genç kızın çocukça meraklarına, ya geçkin bir hanımın bulanık duygularına vererek cevaplandırmamışımdır. İçlerin den bazılarının benimle buluşmak arzu sunu gösterdiği, hattâ yer ve saat tâyin ettiği olmuştu. Fakat, bunların hiçbiri ne gitmemiştim. Buna sebep de bir oyu na düşmek korkusu idi. Zira, Fecri Ati de iken, meselâ Şahabettin Süleyman'ı bir takım uydurma kadın mektuplarıyla asılı esası olmayan «rendez-vous» lara koşturduğumuzu pek iyi hatırlayordum. Ama, bazı defalar, kâh Beyoğlu, kâh Bâbıâli caddesinde yürürken yanıbaşım- dan geçen süslü püslü hanımların adımı fısıldattıklarını İşitince acep neden ayak
larla açığa vurmaktan kendini alamama ğa başlamıştır. Bu yüzden, bizim Moda ve Fenerbahçe gezintilerimizin de artık tadı kalmamış, Haşim ise her gönül ma cerasından sonra olduğu gibi Kadıköy' ün İskele caddesindeki Acemin kahvesi ne çekilmişti. Burada, bir yandan çay içerken bir yandan da tavla oynar; bazı günler de kahve halkının mahalle dedi kodularını dinlemek, hattâ ara sıra biz zat kendisi bu dedikoduların en tuzlu ve biberlilerini yapmakla avunurdu.
Ve böyle zamanlarında, Ahmet Haşim'i kendi haline bırakmam lâzımgelirdi. Zi ra, onun bir kafa ve kalp dinlendirmek ihtiyacı içinde bulunduğunu bilirdim. Şahsî tecrübelerim bana yeter derecede öğretmiştir ki, böyle bir ihtiyaç da — hele Haşim gibi muhayyelesi bir mo tor hızıyla işleyen ve kalbi türlü türlü duygularla durmadan kaynayan bir kim se İçin — ancak basit insanlar çevre sinde bir basitleşme kürüyle tatmin edi lebilir. (D ev am ı g e le c ek sa y ıd a)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi