• Sonuç bulunamadı

Konya'da satılan ballardaki bazı pestisid residülerinin belirlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya'da satılan ballardaki bazı pestisid residülerinin belirlenmesi"

Copied!
46
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Çağımızda dünya nüfusu hızla artmaktadır. Bu artan dünya nüfusunu besleyebilmek için tarım alanlarının yetersiz olması nedeniyle birim alanda elde edilen ürün miktarının arttırılması gerekir. Bu yüzden modern tarım tekniklerinin kullanılması zorunluluk haline gelmiştir. Ayrıca zirai mücadele ilaçlarının kullanımı da gerekmektedir. Tarımsal alanda zirai ilaç kullanılmadığı takdirde %45-65 oranında ürün kayıpları meydana gelmektedir. Bu sebeple tarımsal ürünleri, zararlıların etkisinden korumak amacıyla kimyasal bileşikler kullanılmaktadır. Fakat verimin arttırılmasında büyük rol oynayan bu zirai mücadele ilaçları istenmeyen bazı yan etkileri de beraberinde getirmektedir. Bilinçsizce yapılan ve tekniğine uygun olmayan pestisid uygulamaları sonucunda; insan, hayvan ve çevre sağlığı tehdit edilmekte, hava, su, toprak ve yabani hayat olumsuz etkilenmekte, gıda maddelerinde ilaç kalıntıları söz konusu olmakta, hedef alınan zararlılarda direnç oluşmakta, önemli olmayan bazı zararlılar ana zararlı konumuna geçmekte, yararlı organizmalar ile doğal hayatın öldürülmesiyle doğal denge bozulmakta ve bitkilerde fitotoksisite görülmektedir (Yıldırım 2000).

Pestisitlerin ekosistemdeki dengeye olumsuz yönde etkileri vardır. Pestisitlerin kronik ve akut toksik etkileriyle ilk planda duyarlı canlı türleri azalır veya yok olur. Sonuç olarak, bu türlerle beslenerek yaşamını sürdüren diğer canlıların popülasyonunda azalmalar meydana gelir (Akman ve ark. 1978).

Pestisid uygulamalarında kullanılan miktarın tamamı hedef canlılara ulaşmamaktadır. Şöyleki; toprağa uygulanan pestisitin %10-30’u, püskürtülen miktarının ise %50-75’i hedef canlılara ulaşmayıp, çevreye taşınarak bitki ve hayvanlara geçebilmektedir (Riberio ve ark. 2005).

İnsanlar daha önceki yüzyıllarda böcekler, çevresel zararlılar ve değişik mikroorganizmaların etkisine maruz kaldığı için önemli boyutta ürün kaybına

(2)

uğrayıp, kronik açlığa mahkum olmaktaydı. Bu sorun herbisitlerin yaygın olarak kullanıma sokulmasından sonra çözümlenebilmiştir (Morgan 1992).

1940’larda DDT’nin insanlığın hizmetine sunulmasıyla başlayan pestisid endüstrisi, günümüze kadar çok hızlı bir biçimde gelişimini sürdürmüştür (Ceylan 1976). İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya ve ABD ordularında DDT kullanımı ile sıtma ve tifüs hastalıklarının önüne geçilebilmiştir. Bunu takip eden yıllarda tropikal ülkelerde sıtma eradikasyon programında kullanılan DDT geniş alanlara yüksek düzeyde uygulanmıştır. Bunun sonucu olarak milyonlarca insan DDT kontaminasyonuna maruz kalmıştır (Akman ve ark. 1978). 1945’den başlayarak çöl çekirgesi gibi bazı tarım zararlıları ve karasineklerde zamanla DDT’ye karşı direnç oluşumu gözlenince araştırmalar alternatif pestisitler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu araştırmaların ilk sonuçları; BHC, aldrin ve dieldrin’dir (Serrano 2004).

Kong ve ark.’na (2005) göre çevremizde her yerde yaygın olarak görülen organik kirleticiler: hekzaklorosiklohekzan (HCH) ile diklorodifeniltrikloroetan (1,1,1-trikloro-2,2-bis p-klorofenil-etan) (DDT), polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve poliklorinatlı bifeniller (PCB) gibi organik klorlu pestisitler (OCP)’dir.

Erdoğrul ve ark.’na (2005) göre organik klorlu pestisit (OCP)’lerin üretilmesi ve tarım sanayisinde yoğun bir biçimde kullanılmaları çevreyi yaygın biçimde kirletmektedir. Organoklorlu pestisit (OCP)’ler çok dayanıklı bileşikler olduğu için çevredeki dayanıklılık süreleri yıllarla ölçülür (Stefanelli ve ark. 2004).

Pestisitlerin arzu edilen özelliği: zararlılara karşı etkili fakat başta insan olmak üzere diğer hedef dışı organizmalara karşı zararsız olmasıdır. Ancak günümüzde kullanılan pestisitlerin çok azı bu niteliği taşımaktadır (Tosun ve ark. 2001). Bugün, çok fazla miktarlarda pestisid tarım arazilerinde kullanılmaktadır. Kullanılan bu pestisitlerin büyük kısmı çeşitli sebeplerle uygulama yerinden başka yerlere taşınmaktadırlar. İnsan ve çevre sağlığı için çok zararlı olan ve günümüzde kullanılmaları yasak olan bazı pestisitler besin zinciri yolu ile başta insan olmak üzere hedef dışı organizmalarda birikmektedir. Besin zincirlerinde tolerans limitlerinden yüksek oranda pestisid kalıntı miktarlarına rastlanmaktadır (Kelle ve ark. 1990). İnsan besin zincirinin en son halkasında olduğu için pestisitlerden en çok zarar gören canlı grubudur. Besinlerde bulunan pestisid kalıntıları insan için sürekli

(3)

bir zehirlenme potansiyeli oluşturmaktadır. Pestisid miktarı günlük tüketilen besinlerin kompozisyonuna ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Tüm insanların çeşitli dokularında özellikle de yağ dokusunda pestisid kalıntısı bulunmaktadır (Kelle 1989).

Bütün dünyada özellikle 1970 yılında başlayan çevre koruma hareketlerinden sonra pestisid kullanımı çok daha kontrollü yapılmaya başlanmıştır. Hali hazırda kullanılan etkili maddeler, yeniden emniyetlilik testlerine tabi tutulmuş ve bu değerlendirmeler sonucunda bazı pestisitlerin kullanımı çeşitli ülkelerde yasaklanmıştır. Artık bu kimyasal maddeler daha kontrollü bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden pestisid geliştiren firmalar daha detaylı çalışmalar yapmak zorunda kalmıştır. Pestisitlerle ilgili olarak alınan yasaklama ve kısıtlama kararları ile ruhsatlandırma esaslarında o ülkenin fayda/risk analizindeki dengenin ve önceliklerinin etkisi büyük olmaktadır. Nitekim ileri tarım tekniklerine sahip bir ülkede endemik bir kuş türüne zararlı olan bir pestisid ruhsatlandırılamazken, aynı bileşik daha az gelişmiş bir ülkede ruhsatlandırılabilmektedir (İyin 2004).

1945’lerde Türkiye’de organik klorlu pestisitler kullanılmaya başlanmış, 1960 ve 1970 yılları arasında kullanımı büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. 1983’ten beri organik klorlu pestisitlerin kullanımı büyük ölçüde yasaklanmış veya kullanımı kısıtlanmıştır (Çok ve ark. 1997). Türkiye’de 1979’dan beri klordan kullanımı kısıtlanırken, DDT ve HCB kullanımı ise 1985 yılında “Bitki Korunması ve Zirai Karantina” Kanunu ile engellenmiştir. Türkiye’de modası geçmiş yaklaşık olarak 11 ton DDT ile 6.5 ton poliklorinatlı bifeniller (PCBs) vardır. Türkiye’de DDT dışındaki organik klorlu pestisitlerin ne kadar bulunduğu hakkında resmi kayıtlara rastlanmamıştır. Türkiye’de poliklorinatlı bifeniller (PCBs)’in 1993’ten sonra kullanımı kısıtlanmış ve 1996 yılında da Tehlikeli Kimyasallar Düzenlemesi ile yasaklanmıştır. Türk Gıda Kodeksi’ne göre aldrin, dieldrin, klordan, DDT, endrin, hepteklor ve lindan kullanımı yasaklanmıştır (Erdoğrul 2007). Bazı organoklorlu pestisitler yıllar önce yasaklanmış olmasına rağmen kalıcılığa eğilimleri sebebiyle çevrede hâlâ bulunabilmektedir. Bu kirleticiler besin zincirinde yukarıya doğru birikmekte ve yaban hayatı üzerinde çeşitli etkilere yol açmaktadırlar (Mazet ve ark. 2005).

(4)

Son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi uluslararası büyük kuruluşlar pestisitlerin kullanımı hakkında bazı düzenlemelere gitmiştir. Bu kuruluşlar pestisitlerin besinlerde bulunan limitlerini saptayarak bu düzeylerin insan sağlığına zararlı olmayacak “tolerans limitleri” adı altında dikkate alınmasını tüm ülkelere önermektedir (Ceylan ve ark. 1977).

DDT, aşırı kullanımdan dolayı ekosistemin dengesi üzerine en çok etki eden pestisittir. Bu arada böcek türlerinin hepsi üzerinde etkili olan DDT, zararlı böcekler dışındaki böcekleri de öldürmüştür. Bu nedenle savaşım yapılan böcek türüyle beslenen diğer böcekler de öldüğü için düşmanlarından kurtulan ve DDT’ye karşı direnç kazanan böcek türü daha güçlü bir şekilde çoğalarak daha çok zarar vermeye başlamıştır (Serrano 2004).

Pestisid gibi sentetik kimyasallar modern tarımda önemli bir yer tutar ve böceklerin, yabancı otların, bitki hastalıklarının, bitki zararlılarının, kemirgenlerin kontrolünde kullanılır. Bu kimyasalların pek çoğu biyolojik sistemlerde; potansiyel olarak kanserojenlerdirler, hormonlarda ve sinir sisteminde değişime ve baskılanmaya neden olurlar (Langer ve ark. 2003).

İnsan vücuduna pestisitler beslenme sırasında alınan hayvansal ürünlerden geçmektedir. Dolayısıyla da hayvansal bir ürün olan baldan insanlara pestisid geçmesi muhtemeldir.

Pestisid kullanımını kontrol altında tutmak ve doğacak muhtemel zararlara engel olmak için sürekli denetime ihtiyaç vardır. Bütün bu nedenlerle insanlar için önemli bir besin olan bal, denetim altında tutulması gereken besin zinciri öğelerinin başında gelmektedir. Şayet bal yüksek oranda pestisid residüsü ihtiva edecek olursa sağlık açısından büyük risk oluşturacaktır.

Türkiye’de arıcılık tarıma uygun araziler çok olduğu için hızla gelişmiştir. Bunun sonucu olarakta Türkiye, bal üretimi yapan ülkeler arasında önemli bir yere ulaşmıştır. Bal Türkiye’de başlıca Batı ve Orta Anadolu’da üretilmektedir (Anonim1995). DİE verilerine göre 2003 yılında Türkiye’deki kovan sayısı 4.289.000, ortalama yıllık bal üretimi 69.540 ton civarındadır (DİE 2004). Ülkemizde koloni sayısı açısından en zengin bölge Ege Bölgesi’dir. Koloni sayısı ve

(5)

bal üretiminin en yoğun olduğu iller, sırasıyla; Muğla, Ordu, Adana, İzmir, Antalya, Aydın, Erzurum, Sivas, Konya, Kars, İçel ve Ankara’dır (Kumova 2000).

Türkiye’de hayvansal ürünlerden ballardaki pestisid kalıntılarına yönelik tek çalışma K.Maraş’taki ballara yönelik yapılmıştır (Erdoğrul 2007). Bu çalışma aynı zamanda Türkiye’de ballardaki pestisid kontaminasyon durumunun belirlenmesine yönelik yapılacak ikinci çalışma olmasının yanında, Konya Bölgesinde arıcılık ürünleri üzerine yapılacak tüm pestisid kalıntı çalışmalarına da temel oluşturacaktır. Balcılık ve bal endüstrisinin geliştiği bir bölge olan Konya ve çevresinde bal sektörüne yönelik pestisid kalıntı izleme çalışmalarının yapılması, takip programlarının oluşturulması; muhtemel zararların önlenmesi ve biyolojik dengenin korunması açısından önemlidir. Bu çalışma ile halk sağlığı açısından Konya Bölgesindeki satılan ballarda organoklorlu pestisid kalıntı düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

(6)

2. KAYNAK ARAŞTIRMASI

2.1. Pestisitler

2.1.1. Pestisitlerin tanımı

Genel anlamda zararlı canlılara yani pestlere karşı kullanılan maddeler pestisid olarak adlandırılmakla birlikte farklı tanımlamaları bulunmaktadır.

Şişli’ye (1994) göre bitki hastalıkları, zararlı böcekler ve zararlı otlar gibi tarımsal ürünlerin azalmasına sebep olabilecek çeşitli etmenlere karşı kullanılan kimyasal bileşiklerin hepsine birden pestisid adı verilir.

Gündüz’ün (1994) tanımına göre; doğal zararlılara pestler, bunlarla mücadele etmek için kullanılan sentetik organik maddelere de pestisitler adı verilir.

Tarım ürünlerine veya hayvansal gıdalara; üretim, hasat, depolama ve taşıma esnasında zarar veren herhangi bir zararlıyı kontrol etmek veya bunların zararlarını önlemek amacıyla uygulanan madde veya maddelerin karışımı da pestisitler olarak adlandırılmaktadır (Dökmeci 1988).

Pestisitler sorun yaratan böcekleri, hayvanları, mikroorganizmaları, yabani otları ve diğer zararlıları öldüren ya da davranışlarını değiştiren, biyolojik olarak aktif kimyasallardır (Koren ve Bisesi 1996).

Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO); bitki koruma ilacını, “ istenmeyen bitki ve canlıları kontrol altında tutmak veya önlemek için kullanılan madde veya maddeler karışımıdır” şeklinde tanımlamaktadır (Şişli 1994).

Pestisitlerde aranan en önemli özellik: zararlı hayvanlara ve böceklere karşı çok zehirli, buna karşılık memeli hayvanlara ve insana karşı pek az zehirli ya da zehirsiz olmasıdır. Fakat pestisitlerin büyük çoğunluğu hem zararlı canlılar ve hem

(7)

de insanlarla memeliler için aynı derecede zehirlidir. Bazı pestisitler uygulandığı bitki, toprak ve su ortamında yıllarca bozulmadan kalarak, tüm canlıların vücudunda birikebilen zehirlerdir (Güney 1992).

Tosun ve ark.’na (2001) göre pestisitler ve dayanıklılık dereceleri şu şekildedir; Organofosfat grubu pestisitler orta derecede dayanıklı, Karbamat grubu pestisitler düşük derecede dayanıklı, Klorlu Hidrokarbon grubu pestisitler yüksek derecede dayanıklı ve Piretroid grubu pestisitler de düşük derecede dayanıklıdırlar.

Pestisitler direk olarak zararlılara uygulanmayıp, daha emniyetli, daha ekonomik, insan ve çevre sağlığı açısından daha az zararlı olacak şekilde bazı yardımcı maddeler ile karıştırılarak kullanılırlar (Kaya ve Yavuz 1995).

Halen 300 kadar sentetik organik pestisid bilinmektedir. Bunlardan çıkılarak çeşitli ad ve formülasyonda 10.000’in üstünde ticari pestisid preparatı hazırlanmıştır (Gündüz 1994).

Zehirli özellik gösteren bir maddenin pestisid olarak kullanılması için bazı özellikleri taşıması gerekir. İdeal bir pestisid şu özellikleri taşımalıdır (Durham 1994);

• Biyolojik olarak aktif olmalı • Etkili olmalı

• Güvenilir olmalı

• Yeteri kadar dayanıklı olmalı

• Kullanıcılar açısından güvenilir olmalı • Tüketiciler açısından güvenilir olmalı • Evcil hayvanlar açısından güvenilir olmalı

• Yaban hayatına zararlı olmamalı yani seçici olmalı • Faydalı organizmalara zararlı olmamalı

• Uygun bir zaman süreci içerisinde ekolojik olarak kabul edilebilir ürünlere dönüşebilir olmalı

(8)

• Uygulama alanında kalabilmeli • Çevre için kabul edilebilir olmalı • Çevrede birikme potansiyeli olmamalı

2.1.2. Pestisitlerin sınıflandırılması

Pestisitler; görünüşlerine, fiziksel yapılarına ve formülasyon şekillerine, etkiledikleri zararlı ve hastalık grubu ile bunların biyolojik dönemine, içerdikleri aktif madde cinsi ve grubuna, zehirlilik derecesine, kullanım tekniğine, etki şekillerine, etki hızlarına, kimyasal yapılarına ve kaynaklarına göre çok değişik şekillerde sınıflandırılabilirler. Bunların içinde; kullanıldıkları zararlı grubuna ve formülasyon şekillerine göre olan sınıflandırma daha yaygın olarak kullanılmaktadır (Dökmeci 1988).

Kullanıldıkları Zararlı Grubuna Göre Sınıflandırılması (Dökmeci 1988); • Böcekleri (karıncalar, böcekler, tırtıllar, hamam böcekleri, sivrisinekler vb.)

öldürenler (İnsektisit)

• Mantarları (bitkisel hastalık mantarları, diğer mantar cinsleri vb.) öldürenler (Fungusit)

• Fungusların faaliyetini durduranlar (Fungustatik) • Yabancı otları öldürenler (Herbisit)

• Akarları (kene, toz böcekleri, halı böcekleri ve uyuz böceklerini) öldürenler (Akarisit)

• Bakterileri öldürenler (Bakterisit) • Yaprak bitlerini öldürenler (Afisit)

• Kemirgenleri (fare ve kemiricileri) öldürenler (Rodentisit) • Nematodları öldürenler (Nematosit)

• Salyangozları öldürenler (Molluskisit) • Algleri öldürenler (Algisit)

(9)

• Kaçırıcılar (Repellent) • Çekiciler (Atraktant)

• Balıkları öldürenler (Pisisitler)

Pestisitlerin en önemli sınıflandırması etki alanlarına ve kimyasal yapılarına göre yapılan sınıflandırmadır (Canyurt 1994).

EPA (Environmental Protection Agency) pestisitleri işlevlerine göre sınıflandırmaktadır:

1. Yaprak dökücüler (defoliants): Bitkilerin yaprağını dökerek etkileyenler 2. Kurutucular(dessicants): Bitkileri kurutucu etki yapanlar

3. Dezenfektanlar: Mikroorganizmaları etkisiz hale getirenler 4. Kaçırıcılar (repellent): Böcek ve kuşları kaçıranlar

5. Çekiciler (feromonlar, yemler vb): Böcekleri onları yok edecek sisteme doğru çekenler ve yönlendirenler.

6. Kısırlık yapan kimyasallar (kemosterilantlar): Böceklerde kısırlaştırıcı etki yapanlar.

7. Büyüme düzenleyicileri: Böcek veya bitkilerin büyümelerini geciktirenler veya hızlandıranlar.

Pestisitlerin aynı zamanda kimyasal tiplerine göre de sınıflandırılabilmeleri mümkündür (Güler ve Çobanoğlu 1997): 1. Organofosfatlar 2. N-metil karbamatlar 3. Klorlu hidrokarbonlar 4. Bisditiyokarbamatlar 5. Organotinler

6. Botanik kökenli maddeler 7. Arsenikler

8. Fenoksialifatik asitler

9. Piretroidler (Sentetik Piretrum bileşikleri) 10. Fenol türevleri

11. Mikrobiyaller.

Pestisitler kalıcılıklarına göre de aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadırlar (Güler ve Çobanoğlu 1997):

(10)

1. Kalıcı olmayanlar: Birkaç günden 12 haftaya kadar etkisini sürdürenler. 2. Orta derecede kalıcı olanlar: 1-18 ay arasında dayanabilenler.

3. Kalıcı olanlar (persistent): Birçok klorlu hidrokarbon bu gruba girmektedir. DDT, aldrin, dieldrin gibi maddeler 20 yıl kadar dayanabilmektedir.

4. Sürekli kalıcılar (permanent): Civa, kurşun, arsenik. Etki ettikleri gelişim evrelerine göre pestisitlerin: 1. Larvisit: Larvaları öldüren

2. Ovisit: Yumurtalara zarar veren

3. Adultisit: Erişkin böcekleri öldürenler olarak da ayrılması mümkündür.

Canyurt (1994) tarafından pestisitler kimyasal yapılarına göre 3 grup altında incelenmiştir:

• İnorganik madde içerenler (bakırlı, kükürtlü, arsenikli pestisitler),

• Organik madde içerenler (petrol yağları, katran yağları ve bitkilerden çıkarılan organik madde içerenler),

• Sentetik organik bileşikler.

En yaygın şekilde kullanılan bu son grubu kendi içinde kimyasal yapılarına göre incelersek;

• Klorlandırılmış hidrokarbonlar veya diğer bir ifade ile organik klorlu bileşikler, • Karbamatlar,

• Diğer organik bileşikler (2,4-D, 2,4,5-T ve Civa bileşikleri), olarak sınıflandırmak mümkündür.

2.1.3. Organik klorlu pestisitler

Pestisitlerin kalıcılıkları nedeniyle, ekotoksikolojik bakımdan en önemli olan grubu organik klorlu pestisitlerdir. Bu nedenle organik klorlu pestisitler kalıntı analizlerinde en fazla çalışılan pestisid sınıfıdır (Ueda 1971). Organik klorlu pestisid grubuna ait birçok etkili madde, olumsuz yönleri nedeniyle birçok ülkede yasaklanmıştır. Bu olumsuz özelliklerinin başında, memeli yağ dokularında ve

(11)

karaciğerinde birikmesi sonucu kronik zehirlenmelere neden olmaları gelmektedir. Organik klorlu pestisitler besin zinciri yoluyla insanlara kadar taşınabilmektedirler (Ozan ve ark. 1991) .

Organik klorlu pestisitler, çeşitli hidrokarbonların %33–67 oranlarında klorlandırılmasıyla elde edilmiş çok sayıda bileşiği kapsar. Organik klorlu pestisitler, çoğunlukla inert ve stabildir. Suda çözünmezler. Organik çözücülerde, mineral, bitkisel ve hayvansal yağlarda çözünürler (Cingi ve Dökmeci 1982).

Bu grupta bulunan bileşiklerin tamamı; yapılarında karbon, klor, hidrojen ve bazen oksijen bulunması, siklik karbon halkası varlığı, herhangi bir molekül içi etkin noktasının bulunması, suda çözünmeme ama yağda iyi çözünme ve kimyasal bakımdan dayanıklı olma gibi pek çok ortak özellik taşırlar (Fong ve ark. 1999).

Klorlanmış hidrokarbonlar genellikle sadece karbon-hidrojen ihtiva eden organik maddelerin (alifatik ve aromatik) klorlanmasıyla elde edilir. Bunların yararları yanında zararları da çoktur. Zararları özellikle çevre kirliliği meydana getirmelerindendir. Çevre kirliliği meydana getirmelerinin başlıca iki nedeni vardır: 1. Bunların öteki gruplardaki pestisitlere göre daha çok kullanılmaları,

2. Doğal şartlara daha dayanıklı (degradasyona dayanıklı) olmaları.

Başlıca organik klorlu pestisitler; DDT, aldrin, lindan, heptaklor, dieldrin, klordan ve toksafendir. Bunlar içinde de en çok kullanılanı DDT diye bilinen diklorodifeniltrikloroetan’dır. Lindan %99 oranında hekzaklorosiklohekzanın saf gama izomeri olup, canlı organizmaların yağ dokusunda biriken, kalıcı bir organik pestisittir. Bu gruptan, Türkiye’de ruhsatlı olan etkili maddeler şunlardır:

1. Endosülfan (C9 H6 CI6 O3 S): Kontak ve mide zehiri olarak etkilidir. 2. Endosülfan+Parathion Methyl (Yıldırım 2000).

Dökmeci’ye (1988) göre organik klorlu pestisitler yapılarına göre genellikle dört grupta toplanmaktadır:

a. Klorobenzen türevleri: DDT’deki alifatik klordan birinin hidrojenle yer değiştirmesi ile meydana gelmişlerdir. DDT (diklorodifeniltrikloretan), DDD (diklordifenildiklormetan), dikofol, etilan, metoksiklor ve klorobenzilat bu grubtaki en önemli insektisitlerdir.

(12)

c. Siklodien grubu: Aldrin, dieldrin, endrin, heptaklor, klordan, mireks ve endosülfan bu grubun en önemli insektisitleridir.

d. Terpenler: Terpen yapısındaki en önemli organik klorlu pestisitler, stroban ve toksafen’dir.

2.1.4. Pestisitlerin insan sağlığına etkileri

Klorlu pestisitlerin önemli bir kısmı insan ve memeliler için de son derece zehirlidir (Durham 1994). Gıda ürünlerindeki organoklorlu pestisit (OCP)’ler gibi organik kirleticiler, çevrede kolayca bozunmadığından ve lipofilik olduklarından biyolojik organizmalarda birikme eğilimi göstermektedirler (Patel ve ark. 2005).

Organofosfatlı pestisitler (OPs) hedef dokulardaki asetilkolinesteraz aktivitesini engelleyici olarak bilinirler (Abu-Quare ve Abou-Donia 2001, Kappers ve ark. 2001,). Organofosfatlı pestisitlerin toksisitesi pek çok organda zıt etkiye yol açar (Sultatos 1994). Bu tip pestisitlerden bağışıklık sistemi (Neishabouri ve ark. 2004), boşaltım sistemi (Rodrigo ve ark. 2001), üreme sistemi (Joshi ve ark. 2003) gibi sistemler ile pankreas (Hagar ve Fahmy 2002) etkilenir. Hematolojik ve biyokimyasal değişimler (de Blaquiera ve ark. 2000) meydana getirir. Bir organik fosfatlı pestisid olan Diazinon (o,o-diethyl-o-[2-isopropyl-6-methyl-4-pyrimidinyl] phosphorothioate)’in insan karaciğerindeki sitokrom P450 sistemini bozduğu bildirilmiştir (Kappers ve ark. 2001).

Birçok ülkede insanların çeşitli dokularında ve vücut sıvılarında pestisid miktarını saptamaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin; plazmada, sütte, idrarda, safrada, beyin dokusunda, karaciğer yağ dokusunda çeşitli pestisitlerin miktarı araştırılmakta ve belirli miktarların üstünde saptanan pestisitlerin kullanımı sınırlandırılmaktadır (Futianos ve ark. 1985).

Çeşitli ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de insanların yağ dokularında bulunan pestisid kalıntıları araştırılmış, p,p΄-DDE’nin p,p΄-DDT’ye göre yüksek oranda bulunduğu tespit edilmiştir (Kelle 1989).

(13)

Pestisitler insan vücuduna deri, solunum ve sindirim yoluyla girerler. Yaş, deri yapısı, ortamın ısı ve nem durumu, derideki lezyonlar gibi birçok indirekt ve predispoze etken de pestisitlerin deriden absorbsiyonunu etkilemektedir. Çocukların ciltleri yetişkinlere nazaran pestisitlere daha geçirgendir. Çocuklarda organik klorlu insektisitlerden lindan ile bit gibi ektoparazitlere karşı yoğun tedavi sonucu ölümler olduğu bilinmektedir (Dökmeci 1988). Pestisitler özellikle, açık alan ilaçlaması için sıcak ve soğuk sisleme ve ULV (Ultra Low Volume) şeklinde uygulandıklarında, deri yanında vücuda solunum sistemi aracılığında girerler. Damla çapı 1-3 µm arasında olanlar alveollere kadar ulaşıp kolayca emilirler. Su ve besin maddelerindeki pestisid kalıntıları ise sindirim kanalıyla vücuda girer (Kaya ve Bilgili 1997).

Özellikle organik klorlu insektisitler insanda yağ dokularında depolanır. Bu depolanma yalnızca yağ dokusu ile sınırlı kalmaz ve organlardaki yağ materyalleri içinde de olur. Bu durum memeliler için güçlü bir korunma mekanizmasıdır. Toksik madde dolaşımdan hızla kaybolur, daha yavaş olarak metabolizasyona uğrar ve toksik konsantrasyonun çabukça duyarlı organlara gitmesi önlenir (Casmin 1999). Cingi ve Dökmeci (1982) tarafından yapılan bir çalışmada deneysel olarak kronik intoksikasyon oluşturulan tavşanlarda DDT, lindan ve dieldrin’in en çok yağ dokusunda, daha sonra beyin ve kanda biriktikleri saptanmıştır. Ayrıca dieldrin’in vücuttan atılımının diğerlerine nazaran daha az ve yavaş olduğu görülmüştür. Ülkemizde Kelle (1989) tarafından yapılan bir araştırmada insan yağ dokusu örneklerinin hepsinde DDT, heptaklor ve BHC kalıntıları tespit edilmiş ve tespit edilen değerlerin yaşlı insanlara ait yağ dokusu örneklerinde gençlere nazaran daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca DDT özellikle kadınların göğüslerinde birikerek anne sütüne geçer ve yeni doğan bebeklerde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

USA EPA, DDT’nin insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini şu şekilde açıklamaktadır:

1. Olası bir kanser yapıcıdır. 2. Karaciğer tahribatına yol açar.

3. Sinir sisteminde geçici tahribata neden olur. 4. Doğurganlıkta düşüşe sebebiyet verir.

(14)

6. Üreme sistemi bozukluklarına yol açabilmektedir.

Pestisitler canlı yapıda ya ana bileşik biçiminde ya da metabolitlerine dönüştükten sonra birikir. DDT dehidroklorinasyonla türevi olan DDE ile asetik asit türevi olan DDA’ya metabolize olur. DDT’nin toksisitesi lipolifik özelliklere bağlı olduğu için, DDA, DDT metabolizmasının son ürünü olarak kabul edilir. Yine canlı yapıda metabolizma sonucunda aldrin; epoksidi olan dieldrine, heptaklor da epoksidasyonla heptaklor epoksid biçimine dönüşmektedir. Siklodien yapısındaki pestisitlerin epoksidasyonu mikrozomal oksidazların etkinliğinin bir sonucudur. Klorlu hidrokarbonlardan DDT, endrin, heptaklor ve toksafen vücutta yağ dokusunda aldrin ve dieldrine nazaran daha az birikme eğilimindedirler (Marth 1965).

Pestisitlerin vücutta bulunması ile hastalıklara karşı duyarlılığın artabileceği ve latent viral enfeksiyonların aktive olabileceği ileri sürülmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda kanser, portal siroz ve hipertansiyon hastalarındaki pestisid kalıntı düzeyleri genel popülasyon ortalamalarının üstünde bulunmuştur (Casmin 1999). Ayrıca başta organik klorlu insektisitler olmak üzere, doza bağlı şekilde, pestisitlerden bazılarının deney hayvanlarında, öncelikle karaciğer ve tiroid bezinde olmak üzere iyi ve kötü huylu tümörlerin oluşmasına yol açtıkları bilinmektedir (Kaya ve Bilgili 1997).

Organik klorlu insektisitlerden lindan buharlarının inhalasyonu ile aplastik anemi şekillendiği bildirilmiştir (West 1967). Bazı pestisitler karaciğer, böbrek, sinirler, kaslar ve benzeri yerlerde lipid peroksidasyona yol açarlar (Kaya ve Bilgili 1997).

Pestisitlerin hamilelikte hormonal dengeyi bozabilecekleri ve doğum ağrılarının erken olmasına neden olabilecekleri bildirilmiştir (Bitman ve Cecil 1970). Pestisitlerin memelilerde etkilerini gösterdikleri yer, merkezi sinir sistemidir. Memeliler için en toksik olan klorlu hidrokarbon insektisitler endrin, taksofen, aldrin ve dieldrin’dir (Ceylan ve ark. 1977). Pestisitlere yoğun şekilde maruz kalmış insanlarda motor polinöropati oluşabildiği saptanmıştır (Jenkins ve Toole 1964).

Pestisitlerin genotoksik etkilerinin olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar tarım ile uğraşan ve pestisitlere yoğun olarak maruz kalan insanlarda, yapısal ve

(15)

sayısal kromozom anomalileri ve kardeş kromatid değişiminin yüksek oranlarda tekrarlandığını göstermektedir (Rupa ve ark. 1988).

Parathion-methyl, DDVP (Dichlorvos) ve carbaryl soluduğumuz havayı kirletme potansiyelindedir. Ayrıca, parathion-methyl ve DDVP (Dichlorvos)’un insanlarda kanser yapıcılık riski vardır. Chlorpyrifos-ethyl, parathion-methyl, endosülfan insanlarda endokrin (iç salgı bezleri) sistemini etkileyebilen bileşiklerdir (Bucker-Davis 1998). Methamidophos’un kromozomlar üzerinde etkisinin olabileceği de belirtilmektedir (Karabay 2000).

2.2. Balın biyokimyası ve özellikleri

Bal kimyasal olarak %70-80 oranında şeker ve %10-20 oranında su içerir. Monosakkaritler, fruktoz ve glukoz balda bulunan ana şekerlerdir (Nagai ve ark. 2002). Balda bulunan küçük parçacıklar: polenler, pigmentler, proteinler, amino asitler, alifatik asit tuzları, lipidler, vitaminler, enzimler, mineraller, elementler ve tatlandırıcı bileşimlerdir. Bu bileşenlerin bazıları arılar tarafından eklenir bazıları da bitkilerden elde edilir (Anklam 1998). Balda %1 oranında amino asit bulunur. Bulunan bu amino asit miktarının %50-80’ini prolin amino asiti oluşturur (Hermosin ve ark. 2003). Bal ayrıca α-tokoferol, askorbik asit ve diğer fenolikler ile glukoz oksidaz, katalaz, peroksidaz gibi koruyucu maddeler de içerir. Bu maddelerin çoğu antioksidan özelliğe sahiptir (Mckibben ve Engeseth 2002). Bal hem antimikrobiyal aktiviteye sahiptir hem de antioksidan özellik gösterir. Ayrıca yaraların iyileşmesinde, yanık tedavisinde ve gastrik ülser tedavisinde kullanılır (Gheldof ve Engeseth 2002).

Türkiye’deki çiçek balında düşük miktarda kül, mineral ve sükroz ile yüksek miktarda invert şeker bulunduğunu bildiren çalışmalar vardır (Orak 1986). Türk Standartları Enstitüsü’ne (Anonim 1990) göre çiçek balındaki minimum kül miktarı %0.6 ile % 1.0 arasında bulunması gerekmektedir.

(16)

Bal önemli bir enerji verici besindir ve renk, koku, viskozite, tat gibi özelliklerini tahıllardan alan hemen hemen yüzlerce bileşenden oluşmuş bir üründür (Lagrange ve Sanders 1998).

Balın bileşimi arıların beslenmesine göre çeşitlidir. Bitkilerin nektarı kullanılarak üretilen bal doğal, yapay kaynaklardan (şeker ve şurup gibi) arıların ürettiği bal ise yapaydır (Rashed ve Soltan 2003). Doygun olarak Na, K, Cu, Mg, Ca, Fe, Mn ve kül İspanya’da ticari olarak satılan 21 bal numunesinde tespit edilmiştir (Rodriques ve ark. 1994). Bonvehi (1989) de balda bu elementlerle birlikte Cr ve Pb da tespit ettiğini bildirmiştir. Türkiye’deki çiçek ballarının 5 çeşidinde yüksek miktarda As, Ce, Sb, K, Be, Zn, Fe ve Co tespit edilmiştir (Sevimli ve Bayülgen 1992). Rodrigues-Otero ve Paseiro da (1994) İspanya’daki 91 adet işlenmemiş bal numunesinde Na, K, Mg, Cu, Fe, Mn, P, Cl, Si ve S mineralleri yüksek oranda bulunduğunu bildirmektedir.

Balın sağlık açısından çeşitli avantajları vardır ve genellikle de çocuklar, yaşlılar ve hastalar tarafından tüketilir. Bu yüzden bal, kimyasal kirlilikten uzak ve insan tüketimi için güvenli olmalıdır (Fernandez ve ark. 2002).

Bal dünyada pek çok insan tarafından tüketilen doğal ve yaygın bir üründür. Bal farmakolojik olarak çeşitli hastalıkların tedavisinde, kozmetik sanayisinde ve ayrıca gıda üretiminde doğal tatlandırıcı olarak kullanılır. Bir yiyecek; besleyici olarak değerlendirildiği ve özel kalitede doğal standartlara sahip olduğu zaman sağlıklı olur. Balın besleyiciliği ve kalitesi çok önemliyken, tüketiciler tarafından kabul görmesi de elzemdir. Ayrıca balda koruyucu ve katkı maddelerinin kullanılmasına izin verilmez (Erdoğrul 2007).

(17)

2.3. Ballardaki Pestisid Kalıntıları

Ballara pestisitler; direk olarak balarılarının pestisite teması veya pestisitlerin kovanlara uygulanmasıyla bulaşır. Endirek olarak ise tarım alanlarına uygulanan pestisitlerin çevreye dağılmasıyla bitkilere ulaşır buradan da balarıları tarafından kovana taşınarak bulaşabilir (Rial-Otero ve ark. 2007).

Pestisitlerin özellikle de organoklorlu pestisitlerin (OCPs) bulaşıcılığı uzun ömürlüdür. Balarıları fazlasıyla pestisitlerden etkilenir ve pestisid kontamine olmuş nektarları kolonilerine taşır sonunda bala pestisid geçer (Marzycka 2002).

Balın insan sağlığı açısından taşıdığı yararların anlaşılması onun tüketiminin artmasında rol oynamıştır ve bu ürünün kalitesinin kontrol edilmesi büyük önem kazanmıştır. Pestisitlerin arı kovanının kemoterapisinde kullanılması ve özellikle de arıların uzak mesafelerden polen ve nektar toplamaları nedeniyle bal ürünlerinde bu pestisitlerin taranması mantıklıdır (Fernandez ve ark. 2001).

Balların pestisid ve antibiyotiklerden korunması konusunda ciddi endişeler vardır (Erdoğrul 2007). Türkiye’deki besin zincirinde pestisid bileşenlerinin çeşitli türlerinin olduğunu rapor eden pek çok çalışma mevcuttur (Erdoğrul ve ark. 2005).

Günümüzde baldaki pestisitlerin kontrolü, bu kimyasalların daha önceki durumlarına göre kullanımı arttığından dolayı sağlık için önemle açıklanması gereken bir konudur. Bu olumsuzluk (zehirlenme), 1995’ten beri dünya çapında arı kayıplarında önemli rol oynamaktadır. Balda pestisitlerin bulunması arı ölümcüllüğüyle doğrudan ilgilidir (Rial-Otero ve ark. 2007).

Bal arılarının uzun mesafelere uçabilmesi ve pek çok bitki ile yakın temasta bulunduğu için, bala çevresel kirletici göstergeleri kolayca girebilir (Erdoğrul 2007).

Gerek ülkemizde ve gerekse dünyada bal arıları pestisitlerden etkilenen en önemli böcek türlerini oluşturmakta, pestisitlerin yoğun ve bilinçsiz kullanımları sonucunda her yıl binlerce kovan zarara uğramaktadır (Yıldız ve ark. 2005).

(18)

Yıldız ve ark. (2005) bal arılarının pestisitlere maruz kalma olasılıklarını şöyle özetlemektedir:

• Bitkilerin çiçeklenme döneminde yapılan ilaçlamalar sırasında ilaçla doğrudan temas ederek,

• İlaç damlacıklarının hedef alınmayan kültür bitkilerine (çiçeklenme döneminde) ya da su kaynaklarına sürüklenmesiyle,

• Bitki katmanlarında ve çiçekteki ilaç kalıntılarına temas ederek, • İlaçla bulaşık nektar ve polenin kovana taşınmasıyla.

Balarılarında zehirlenmenin en tipik belirtisi kovan önünde görülen ölü arılardır (Yıldız ve ark. 2005).

Balarıları toksik maddelerle çevresel kontaminasyonunun önemli bir göstergesidir. Böcekler bitkilerle yakından temas halinde olduklarından dolayı, pestisitler ve onların metabolitleri çevresel kontaminasyonu açıklamak için kullanılabilir. Arıcılık ürünlerinde pestisid belirlenmesi, tüketici sağlığının korunması ve bala pestisid bulaşmasının kontrol edilebilmesi açısından gereklidir (Morzycka 2002).

Baldaki pestisid residülerinin varlığı; denetleme programlarının kurulması ve insanlara etkilerinin tam olarak değerlendirilmesi, insan sağlığı hakkında kararların verilmesini mümkün kılmaktadır (Wallner 1999).

(19)

3. MATERYAL VE METOT

3.1. Bal Örnekleri

Bu çalışmada toplam 109 adet bal örneği kullanılmıştır. Kullanılan bal örnekleri; Konya’da bulunan marketlerde satılan değişik marka ballar (12 adet) ile Konya halk pazarlarında satılan ballardan (97 adet) temin edilmiştir.

3.2. Kullanılan Araç ve Gereçler

• Ayırma hunisi (125 ml’lik) • Cam huni

• Hassas terazi (1 mg hassasiyetinde) • Otomatik çalkalayıcı

• Rotary evaporatör • Vakum pompası • Santrifüj makinesi

• Cam kromatografi kolonu (20x300 mm) • Gaz kromatografisi (GC), Agilent 6890 N • EC (Electron Capture) dedektör

• Gaz kromatografi kolonu, Agilent HP-5 kapillar kolon; uzunluk: 30 m, iç çap (id): 0,25 mm, film kalınlığı 0,25 µm

(20)

3.3. Kullanılan Kimyasallar ve Ayıraçlar

Kullanılan tüm kimyasal maddeler kromatografik saflıktadır. • Hekzan. (Merck)

• Susuz granüler sodyum sülfat (Na2SO4) (Merck). • Florisil, 60-100 mesh. (Merck)

Florisil 200 ˚C’de 12 saat pastör fırınında bekletilerek aktive edildi. • Petrol eteri. (Merck)

• Dietil eter. (Merck)

• Filtre kâğıdı, Whatman no. 4 • Cam pamuğu

3.4. Referans Pestisid Standartları

Bu çalışmada kullanılan referans pestisid standartları 0.1 ppm’lik hazır çözeltiler halinde Dr. Ehrenstorfer firmasından temin edilmiştir.

3.5. Ekstraksiyon

Ekstraksiyon için önce homojen hale getirilmiş 4 gram bal örneği 125 ml’lik ayırma hunisine alındı. 25 ml saf su ilave edilerek çözüldü ve üzerine 15 ml petrol eteri eklendi. 15 dakika otomatik çalkalayıcıda 55 rpm devirde çalkalandı. Çalkalama sonucu oluşan üst faz (süpernatant) santrifüj tüpüne alındı. Ayırma hunisinden alt faz başka bir ayırma hunisine süzüldü. Bunun üzerine tekrar 15 ml petrol eteri ilave edilerek 55 rpm devirde 15 dakika çalkalandı. Oluşan alt faz üçüncü ayırma hunisine alınıp üst faz tekrar santrifüj tüpüne aktarıldı. Üçüncü huniye de 15 ml petrol eteri ilave edilerek aynı şekilde 55 rpm de 15 dakika çalkalandı. Alt faz atıldı. Üst faz

(21)

santrifüj tüpüne aktarıldı. Biriktirilen üst fazlar 3.000 rpm de 10 dakika santrifüj edildi. Üst fazlar çekilerek Whatman no.4 filtre kâğıdından susuz sodyum sülfat ile süzüldü. Süzüntü yaklaşık 1 ml kalıncaya kadar evapore edildi (Blasco ve ark. 2004).

3.6. Clean up

Elde ettiğimiz ekstraktta bulunan mevcut kirlilikleri gidermek için florisil kolon yöntemi kullanıldı. Pestisitlerin elusyonu için dietil eter ve petrol eteri elusyon solventi olarak kullanılmıştır (Shyre ve ark. 1998).

Cam kromatografi kolonu hazırlanırken, florisil ve sodyum sülfatın oranı pestisitlerin geri kazanımı açısından oldukça önemlidir. Blasco ve arkadaşları (2004) florisil ve sodyum sülfat oranını 2:1 olarak önermişlerdir. Tamamen aktive olmuş florisil, endrin ve dieldrinin elusyonuna engel olduğu için florisil aktivasyondan sonra %0,5 distile su ile deaktive edilerek kullanıldı (Aktümsek ve ark. 2002).

Clean up için önce cam kromatografi kolonunun altına cam pamuğu yerleştirildi. Cam pamuğu üzerine 2 gram florisil ve en üste 1 gram sodyum sülfat eklendi. 10 ml petrol eteri ile kolonun ön yıkaması yapıldı.

Ekstraksiyon sonunda evapore edilen ekstrakt, 25 ml % 5’lik dietil eter petrol eteri ile karıştırılarak kolona aktarıldı. Kolondan süzülerek elde edilen eluat, daha sonra analiz edileceği zaman 5 ml hekzan ile çözülerek GC cihazında okutuldu. Numunelerin injeksiyonu otosampler ile gerçekleştirildi. Analizler, son eluat çözeltisinin 1 µl’si ile üç tekrar olarak yapıldı. Sonuç olarak üç analizin ortalaması alındı.

(22)

3.7. Kromatografik Analiz Koşulları

Enjeksiyon: Splitless, 1µl; enjeksiyon bloğu: 270 ˚C Kolon fırını sıcaklık programı: 80 ˚C...1 dk

Rampa I: 80 ˚C –180 ˚C...30 ˚C / dk Rampa II: 180 ˚C –205 ˚C...3 ˚C / dk 205 ˚C...4 dk

Rampa III: 205 ˚C-290 ˚C...20˚C / dk 290 ˚C...2 dk

Dedektör: ECD, 320 ˚C; make up gaz: Azot (N2), 60m / dk Taşıyıcı gaz ve akış hızı: Helyum (He), 47 cm / sn

3.8. Pestisitlerin Geri Kazanım (Recovery) Oranlarının Tespiti

Kullandığımız analiz metodunun ve cihazların güvenilirliğini ölçmek için analizlere başlamadan önce geri kazanım çalışması yapılmıştır. Bu çalışma için, geri kazanım oranlarını tespit edeceğimiz pestisitlerin kalıntılarını içermeyen bir bal örneği kullanılmıştır. Geri kazanım çalışması için; bal örneği her pestisid için ayrı olarak, 0,5 ppm pestisid bulunduracak şekilde kontamine edilmiştir. Her pestisid için 3 defa analiz yapılmış ve bulunan geri kazanım (recovery) değerlerinin ortalamaları alınmıştır.

Recovery değeri; R = (C t / Ce) × 100 formülü ile hesaplanmıştır (Huber

1998).

R: Yüzde olarak recovery değeri Ct: Tespit edilen miktar

(23)

Pestisid kalıntı analizlerinin güvenilirliği açısından, kullanılacak metotlar için geri kazanım oranlarının % 80 ile % 120 arasında olması istenmektedir (Seiber 1999).

3.9. Pestisitlerin Tayin Limitlerinin (Dedection Limits) Tespiti

Tayin limiti; örnekte ölçülebilen fakat kesin olarak miktarı belirlenemeyen en düşük miktardır. Yani sinyal olarak okunabilen en düşük miktardır (Anonim 2005).

Tayin limiti hesaplanırken öncelikle, standart çözeltisinden elde edilen kromatogramın pik yüksekliği (S) ve gürültü (noise, N) ölçülerek S/N oranı hesaplanmıştır (Anonim 2005).

Tayin Limiti (Detection limit, ppm)=Standartın derişimi (ppm) / (S/N) × 3

3.10. Örneklerde Tespit Edilen Pestisid Kalıntı Miktarlarının Hesaplanması

Bal örneklerindeki pestisid kalıntılarının nitel analizleri, referans pestisid standart çözeltilerinin alıkonma zamanları (Retantion time, Rt)’na göre yapılmıştır.

Bal örneklerindeki pestisid kalıntılarının nicel analizlerini yapmak için; bal örneklerinden elde edilen ekstrakt çözeltisinden GC’ye yapılan enjeksiyonlar sonucu oluşan piklerin alanları ile referans pestisid standart çözeltilerinin vermiş oldukları pik alanları birbirleriyle kıyas edilmiştir. Böylece 1 µl ekstrakt çözeltisinde bulunan pestisid miktarı tespit edilmiştir. Daha sonra T = W / S formülü ile bal örneklerindeki pestisid kalıntı miktarları ppm cinsinden hesaplanmıştır (Ceylan 1975). Bu formülde;

T: Bal örneğindeki pestisid kalıntısının ppm (parts per million) cinsinden miktarı.

(24)

W: Enjekte edilen 1 µl bal ekstraktında bulunan pestisitin mikrogram cinsinden miktarı

(25)

4. ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği’ne göre balda bulunabilecek maksimum pestisid kalıntı miktarları Tablo 4.1.’de verilmiştir.

Tablo 4.1. Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği’ne (2004) göre balda bulunabilecek maksimum pestisid kalıntı miktarları.

PESTİSİT ADI KABUL EDİLEBİLİR EN YÜKSEK DÜZEY

(µg/g) Aldrin 0,01 Klordan 0,01 Σ DDT 0,05 Dieldrin 0,01 Endosülfan (A ve B) 0,01 Endrin 0,01 α-HCH 0,01 β-HCH 0,01 Lindan (γ-HCH) 0,01 Heptaklor 0,01 Heptaklorperoksid 0,01 Heptaklorbenzen 0,01 Metoksiklor 0,01

(26)

Bal örneklerinde kalıntıları araştırılan organik klorlu pestisitlerin; alıkonma zamanları (Retantion time, Rt) ve alanları (Standart Area Ort.) Tablo 4.2.’de verilmiştir.

Tablo 4.2. Araştırılan pestisitlerin alıkonma zamanları (Retantion time, Rt) ve alanları (Standart Area Ort.).

Pestisid Rt(Dk) * Standart Area ort *

Aldrin 7,442 199208 cis-Chlordane 7,786 91976,88 Trans –Chlordane 7,94 90625,25 Oxy-Chlordane 8,17 9599,133 2,4'-DDD 8,702 150391,83 4,4'-DDD 9,095 151812,83 2,4'-DDE 9,629 131419,166 4,4'-DDE 10,061 327976,66 2,4'-DDT 10,84 687054,333 4,4'-DDT 10,955 312508,83 Dieldrin 11,353 528201,66 Endosulfan-A 11,487 343259,33 Endosulfan-B 12,168 342948,33 Endrin 12,417 193706 α-HCH 12,596 366912,16 β-HCH 12,72 286252,83 γ-HCH 13,699 599881,83 δ-HCH 14,067 255530,33 ε-HCH 14,582 227637,83 Heptachlor 15,087 225654,66 cis-Heptachlorepoxide 15,817 270130,33 Trans-Heptachlorepoxide 15,938 80646,48 Hexachlorobenzene 16,628 160037 Methoxychlor 19,522 217332

* Değerler üç tekrarın ortalamasıdır.

Çalışmada 109 bal numunesinin pestisid kalıntı analizi gerçekleştirilmiştir. Siklodien grubu organik klorlu bir pestisid olan aldrin; ballardan 109 tanesinde tespit edilmiştir.

Aldrinin epoksid metaboliti olan dieldrin; balların 105 tanesinde tespit edilmiştir.

(27)

Siklodien grubu organik klorlu bir pestisid olan heptaklor; balların 107 tanesinde tespit edilmiştir.

Heptaklorun epoksid metaboliti olan cis-heptaklorepoksid; balların 105 tanesinde, trans-heptaklor epoksid ise 89 tanesinde tespit edilmiştir.

Siklodien grubu organik klorlu bir pestisid olan endosülfan-A; balların 108 tanesinde tespit edilmiştir.

Bir diğer endosülfan izomeri endosülfan-B; balların 108 tanesinde tespit edilmiştir.

Siklohekzan grubu organik klorlu bir pestisid olan HCH (Hekzaklorosiklohekzan) izomeri olan α-HCH; balların 106 tanesinde tespit edilmiştir.

HCH’nin geometrik izomerlerinden biri olan β-HCH; balların 107 tanesinde, tespit edilmiştir.

HCH izomerlerinden γ-HCH (Lindan) ise balların 108 tanesinde tespit edilmiştir.

Yine HCH’nin geometrik izomerlerinden olan δ-HCH; balların 105 tanesinde tespit edilmiştir.

HCH’nin diğer bir izomeri olan

ε

-HCH; balların 107 tanesinde tespit edilmiştir.

Klorobenzen grubu organik klorlu bir pestisid olan DDT (diklordimetil trikloretan)’nin izomerlerinden biri olan 4-4′-DDT; balların 109 tanesinde tespit edilirken bir diğer DDT izomeri olan 2,4′-DDT de 108 numunede tespit edilmiştir.

Kimyasal olarak DDT’den bir klor eksik olan DDD’nin izomerlerinden biri olan 4-4′-DDD; balların 109 tanesinde tespit edilirken, bir diğer DDD izomeri olan 2-4′ DDD de numunelerin 109 tanesinde rastlanmıştır.

DDT metaboliti DDE’nin izomerlerinden olan 4-4′-DDE; balların 109 tanesinde, diğer DDE izomeri olan 2-4′-DDE ise 109 numunede tespit edilmiştir.

(28)

Klorlu hidrokarbonlardan, klorobenzen grubu organik klorlu bir pestisid olan hekzaklorbenzen; balların 92 tanesinde tespit edilmiştir.

Başka bir klorlu hidrokarbonlu insektisit olan klordanın izomerlerinden cis-Klordan; balların 109 tanesinde, trans-cis-Klordan; 109 tanesinde, oxy-Klordan da 109 tane balda tespit edilmiştir.

Klorlu hidrokarbonlardan metoksiklor; balların 88 tanesinde tespit edilmiştir. Ballarda genel olarak benzer pestisid kalıntı kompozisyonları tespit edilmiştir. Bal örneklerinin tümünde en fazla kirletici durumundaki pestisitler; aldrin, klordan izomerleri, DDT izomerleri olarak tespit edilmiştir. Bal numunelerinde en az tespit edilen organik klorlu pestisid metoksiklordur.

Bal örneklerinin tümünde tespit edilen ortalama kalıntı miktarları, minimum ve maksimum kalıntı miktarları, kalıntı tespit edilen bal sayıları ve görülme oranları Tablo 4.3.’te verilmiştir.

(29)

Tablo 4.3. Numunelerin tümünde tespit edilen ortalama kalıntı miktarları, minimum ve maksimum kalıntı miktarları, kalıntı tespit edilen bal sayıları ve görülme oranları.

Pestisid Ortalama (µg/g) Minimum-Maksimum (µg/g) Kalıntı tespit edilen Bal Sayısı Görülme Oranı(%) Aldrin 0,0032 0,0001-0,0401 109 100 Cis-Chlordane 0,0043 0,0001-0,0200 109 100 trans –Chlordane 0,0146 0,0005-0,0698 109 100 Oxy-Chlordane 0,054 0,0033-0,1898 109 100 2,4'-DDD 0,0862 0,0000-5,0113 109 100 4,4'-DDD 0,0035 0,0000-0,0130 109 100 2,4'-DDE 0,0072 0,0002-0,0186 109 100 4,4'-DDE 0,0077 0,0002-0,0230 109 100 2,4'-DDT 0,0012 0,0000-0,0146 108 99,1 4,4'-DDT 0,0025 0,0000-0,0129 108 99,1 Σ DDT 0,1083 0,0004-5,0934 652 Dieldrin 0,0036 0,0000-0,1072 105 96,3 Endosulfan-A 0,0016 0,0000-0,0209 108 99,1 Endosulfan-B 0,0018 0,0000-0,0201 108 99,1 Endrin 0,0036 0,0000-0,0682 103 94,5 α-HCH 0,0008 0,0000-0,0038 106 97,2 β-HCH 0,0017 0,0000-0,0140 107 98,1 γ-HCH (Lindan) 0,0037 0,0000-0,0146 108 99,1 δ-HCH 0,118 0,0000-1,4144 105 96,3 ε-HCH 0,0049 0,0000-0,0563 107 98,1 Σ HCH 0,1291 0,0000-1,5031 533 Heptachlor 0,0116 0,0000-0,1301 107 98,1 cis-Heptachlorepoxide 0,0024 0,0000-0,0090 105 96,3 Trans-Heptachlorepoxide 0,0149 0,0000-0,1276 89 81,6 Hexachlorobenzene 0,0116 0,0000-0,0443 92 84,4 Methoxychlor 0,0183 0,0005-0,2267 88 80,7

Toplam Bal Sayısı:109

Kalıntı tespit edilen bal örneklerinin Türk Gıda Kodeksi-Bal Tebliği maksimum kalıntı limitleriyle (2004/3 nolu tebliğ) uygunluğu Tablo 4.4.’de verilmiştir.

(30)

Tablo 4.4. Ballarda tespit edilen kalıntı miktarlarının Türk Gıda Kodeksi-Bal Tebliği maksimum kalıntı limitleriyle (2004/3 nolu tebliğ) uygunluğu.

Pestisid Maksimum Residü Limiti MRL (µg/g) Kalıntı tespit edilen bal sayısı* Limiti aşan bal sayısı Aldrin 0,01 109 1 Dieldrin 0,01 105 3 Cis-Chlordane 0.01 109 5 Trans-Chlordane 0,01 109 38 Oxy-Chlordane 0,01 109 54 DDE 0.05 109 ---- 2-4'-DDD 0.05 109 1 4-4'-DDD 0,05 109 ---- DDT 0,05 108 ---- Endosulfan-A 0,01 108 1 Endosulfan-B 0,01 108 2 Endrin 0,01 105 4 Lindan (γ-HCH) 0,01 108 4 α-HCH 0,01 106 0 β-HCH 0,01 107 2 δ-HCH 0,01 105 39

ε-HCH

0,01 107 1 Heptaklor 0,01 107 23 trans-heptachlorepoksidi 0,01 89 38 cis- heptachlorepoksidi 0.01 105 --- Hexachlorobenzene 0.01 92 29 Methoxychlor 0.01 88 34

(31)

5. TARTIŞMA

Bu çalışmada, UNECE (United Nations Economic Commission for Europe) tarafından Kalıcı Organik Kirleticiler (POP, Persistant Organic Pollutants) listesine alınmış, Avrupa Birliği direktiflerine göre ballarda istenmeyen maddelerden olan ve kullanımları ülkemiz dahil birçok ülkede yasaklanmış olan organik klorlu pestisitlerin Konya yöresinde piyasada satılan ballarda varlığı araştırılmıştır. Yasaklanmış olan organik klorlu pestisitler yanında ülkemizde ruhsatlı tek organik klorlu pestisid olan endosülfan da araştırmaya dahil edilmiştir.

Araştırılan bal örneklerinde DDE, DDT, α-HCH ve cis-heptakloreperoksid hariç diğer pestisitlerin Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği’nde belirtilen değerlerin üzerinde olan örnekleri tespit edilmiştir. Tespit edilen değerlerin yüksek olmasının nedeni, numunelerin toplandığı bölgelerin kırsal alanlar olması ve o yörelerde pestisitlerin bilinçsizce aşırı kullanılması olabilir. Araştırılan pestisitlerden Endosülfan dışındakilerin ülkemizde kullanımının yıllar önce yasaklanmıştır. Ancak araştırılan pestisitlerin yarılanma ömürlerinin çok uzun olması nedeniyle ballarda kalıntılarına halen rastlanmaktadır. Araştırılan pestisitlerden endosülfanın kullanımının yasak olmamasının nedeni ise diğer yasaklanmış organik klorlu pestisitler kadar kalıcı olmamasıdır.

Ballarda organik klorlu pestisitlerin kalıntılarının aranmasına yönelik başka ülkelerde yapılan çalışmalarda, pestisid kalıntı kompozisyonları farklılık göstermekle beraber balların büyük çoğunluğunda kalıntı tespit edilmiştir. Balların toplandığı ülkelere göre pestisid kalıntılarının ortalama değerlerine bakıldığında en çok kirletici durumundaki pestisitlerin DDT, HCH, HCB olduğu görülmüştür. Ürdün’de Al-Rifai ve Akkel’in (1997) yaptıkları çalışmada 26 bal numunesinde pestisid belirlediklerini bildirmişlerdir. Ballarda en çok rastlanan (%86’sında) pestisitlerin organik klorlu pestisitler olduğunu, daha düşük seviyede bazı organofosforlu pestisid ile piretroidleri bulduklarını bildirmişlerdir. α-HCH, β-HCH ve lindanı 11 numunede analiz etmişlerdir. DDT, heptaklor, heptaklorepoksid, dieldrin ve aldrinin bazı numunelerde bulunduğunu bildirmişlerdir. Anju ve ark.’nın (1997) Hindistan’da 27

(32)

bal numunesiyde yaptıkları çalışmada başlıca şu organofosforlu pestisitler tespit edilmiştir: DDVP (Dichlorvos), chlorpyriphos, monocrotophos, dimethoate ve fenitrothion. Bu çalışmada ayrıca balların %55’nin carbofuran ve carbaryl ile kontamine oldukları bildirilmiştir. Antonescu ve Mateescu’nun (2001) Romanya’da 265 bal numunesi ile yaptığı başka bir çalışmada numunelerin %45’inde α-HCH, %39’unda β-HCH, %50’sinde lindan (γ-HCH) ve %25’inde DDT bulunduğu bildiriliştir. Blasco ve arkadaşları (2004) İspanya ve Portekiz yörelerindeki ballarla yaptıkları çalışmada İspanya’dan toplanan 25 numuneni 14 tanesinde (%56’sında) HCB veya HCB izomerlerinin olduğu, Portekiz’den toplanan 24 numunenin 23 tanesinde (%95,8’inde) HCB, total HCB ve DDT’nin çok yüksek seviyelerde olduğu bildirilmiştir. Portekiz ballarında yalnızca aldrin’in bulaşmadığını belirtmiştir. Ayrıca İspanya’dan 1 ve Portekiz’den 11 olmak üzere 12 bal örneğinin Avrupa Birliği Düzenlemesine uygun olduğunu belirtmiştir. Bogdanov ve arkadaşları (2003) İsviçre’de 27 bal numunesi ile yaptıkları çalışmada; numunelerde organoklorlu, organofosforlu pestisitleri ve fungisitleri araştırmışlar sonucunda önemli bir pestisid kontaminesine rastlamadıklarını bildirmişlerdir. Driss ve ark. (1993) çeşitli ülkelerden topladıkları 28 bal numunesini incelemişler ve bu numunelerin 24 tanesinde p,p′-DDE bulduklarını bildirmişlerdir. Tunus ve Mısır’dan toplanan ballardaki p,p′-DDE miktarının 1 ng/g’a eşit veya yüksek miktarda olduğunu belirtmişlerdir. Fransa, Kanada, İtalya ve Venezuella’dan toplanan örneklerdeki pestisid kalıntı içeriğinin ortalama değerden daha düşük seviyede olduğunu bildirmişlerdir. Venezuella balının durumunun Çin, Madagaskar ve Sibirya ülkelerinden toplanan ballardaki kalıntı miktarıyla yakın seviyede olduğunu bildirmişlerdir. Rial-Otero ve ark. (2007); Fransa, Ürdün, İtalya, Portekiz, İspanya ve İsviçre’de üretilen bal örneklerinde farklı pestisid kalıntıları bulmuşlardır. Bulunan pestisitlerin en yaygınlarının organoklorlu ve organofosfatlı pestisitler ile akarisitler olduğunu belirtmişlerdir. Rissato ve ark. (2007) organohalojenli, organofosforlu, organonitrojen ile piretroidler gibi ana pestisid gruplarının da içinde bulunduğu 48 pestisidi Brezilya’da üretilen ballarda belirlemişlerdir. Düşük seviyede pestisid kontaminasyonuna rastlamakla birlikte yüksek seviyede malathion bulduklarını bildirmişlerdir.

(33)

Ülkemizde Erdoğrul (2007) tarafından Kahramanmaraş yöresinde 9 adet bal numunesiyle yapılan bir çalışmada DDT, lindan, aldrin, dieldrin, heptaklor, endosülfan gibi 32 pestisite bakılmış ve bu pestisitlerin miktarlarının Türk Gıda Kodeksi Limitlerine göre çok düşük seviyede bulunduğu saptanmıştır. Bu çalışmada bulunan sonuçlar tolerans limitlerinin altında olmasına rağmen, yıllar önce yasaklanmış olan klorlu pestisitlerin hala besin zincirinde bulunduğunu göstermektedir.

Bizim yaptığımız çalışmada da bal örneklerinin büyük çoğunluğunun organik klorlu pestisitlerle kontamine olduğu görülmüştür. Bal örneklerinde tespit edilen pestisid kalıntıları yine çeşitli ülkelerde üretilen ballara yönelik çalışmalarla uyum sağlamaktadır. Bu durum hayvansal ürünlerle (ballarla) insektisitler arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır.

Ülkemizde ballarda istenmeyen maddeler hakkında yayınlanan (2004/3) bal tebliği ile Avrupa Birliği direktiflerinde geçen maksimum kalıntı limitlerine (Maximum residue limits, MRL’s) uyum sağlanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde hayvan ürünleri için kabul edilebilir pestisid kalıntı limitleri (EC directive 2001/110) ile ülkemizdeki kabul edilebilir değerler aynıdır.

Bazı ballarda tespit edilen değerler Türk Gıda Kodeksi’nin maksimum kalıntı limitlerinden yüksek çıkmıştır. Bu durum ballara yönelik kalıntı izleme çalışmalarının önemini ortaya koymaktadır.

Literatür araştırmaları sonucunda Türkiye’de gıda ve hayvansal ürünlerdeki pestisid kalıntıları üzerinde 2004 yılına kadar yaklaşık 90 çalışma yayınlandığı görülmektedir (Durmuşoğlu 2004). Kalıntı analiz çalışmalarının ülkemizde yaklaşık 45 yıl önce başladığı düşünüldüğünde bu sayıların oldukça az olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca ülkemizde pestisitlerin çevredeki durumunu yansıtacak olan, su, toprak ve hava kontaminasyon düzeyinin değerlendirilmesine; toksikolojik ve ekotoksikolojik etkilerinin irdelenmesine yönelik çalışmaların yeterli oranda yapıldığı söylenemez. Yapılmış olanları da, bu konuda program ve politika oluşturulması için yeterli değildir. Bu durum AB’ye girme aşamasına geldiğimiz günümüzde kalıntı izleme çalışmaların çok yetersiz olduğunu göstermektedir. Oysa

(34)

gelişmiş ülkelerde bu yönlü çalışmalar büyük bir yoğunluk kazanmıştır ve gıdalarda rutin olarak yapılmaktadır.

Ülkemizde gıda ve ballarda pestisid kalıntılarını saptamaya yönelik piyasa kontrol niteliğindeki çalışmaların sayısı 2001 yılı itibariyle yaklaşık 50 kadardır. Bu çalışmalardan 30’unda pestisid kalıntıları tolerans limitlerinin altında, 15’inde biraz üzerinde, 5 tanesinde ise endişe verici boyutlarda saptanmıştır (Tosun ve ark. 2001).

Ülkemizde, pestisitlerin biyolojik etkinlikleri, uygulama dozları ve son ilaçlama ile hasat arasında geçmesi gereken süreler (Post harvest interval) ile ilgili çalışmalar yapılmamaktadır. Çiftçi, pestisid uygulamasını hasattan ne kadar önce yapması gerektiğini bilmemektedir. Bu nedenle tarımsal ürünlerde hasattan hemen sonra yarılanma ömürleri kısa olan özellikle organik fosforlu pestisitlerin kalıntıları yoğun olarak bulunmaktadır. Bu durum özellikle hayvansal ürünlerde çok önemlidir. Yoğun pestisid kullanılan alanlardaki akut toksitite ile arıların ani ölümlerine neden olmaktadır.

Ülkemizde zirai mücadele enstitüleri, pestisitlerin ruhsat doz ve etkinlikleri ile tarımsal ürünlerdeki pestisid kalıntılarının tayini konularında daha aktif rol almalıdırlar. Ankara’da Mayıs 2000 tarihinde kurulan Zirai İlaç ve Toksikoloji Merkez Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, pestisid uygulamaları ve ulusal Maksimum Residü Limitleri (MRL) kontrol edilerek güvenilir tarımsal ürünlerin piyasaya verilmesi sağlanmalıdır.

Ülkemizde ruhsatlandırma yönetmeliği ile ilgili önemli bir husus toksikolojik-ekotoksikolojik çalışmalar ve kalıntı çalışmalarıdır. Ruhsatlandırılacak pestisitlere yönelik özellikle ekotoksikolojik çalışmalar ve kalıntı çalışmalarının Türkiye’nin tarımsal ürünlerinde yapılması gerekmektedir. Ayrıca ruhsatlandırma komisyonunun yapısı uzmanlar bazında, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre değiştirilmelidir. Üniversitelerden uzmanların da görüşleri alınmalıdır. Özellikle Türkiye’ ye ilk defa girecek pestisid aktif maddeleri için Sağlık ve Çevre Bakanlıklarının da görüşüne başvurulmalıdır.

Türkiye’de ruhsatlı bulunan pestisitler; risk guruplarına ayrılmalı, ülkenin toprak yapısı yerüstü ve yeraltı su kaynakları, ürün deseni dikkate alınarak Türkiye pestisid kullanım haritası çıkarılmalı, pestisid uygulamaları bu harita çerçevesinde

(35)

yapılmalı ve pestisitler ruhsatlandırılırken de bu harita dikkate alınmalıdır. Bu sayede çevrenin korunması mümkün olabilecektir.

(36)

6. SONUÇ VE ÖNERİLER

Ülkemizde konuyla ilgili çok az çalışma yapılmıştır. Bu nedenle yapılan çalışmaların artması ballara pestisitlerin bulaşmasının engellemesi ve ballardaki kalıntı miktarlarının düşürülmesi açısından önemlidir. Ballarla ilgili yapılan çalışma sayısı arttıkça; ülkemizde arıcılığın gelişmesine katkı sağlanacak ve daha verimli ürün elde edilmesinde yararlı olacaktır. Eğer ballarda pestisid kalıntısı konusunda çalışma yapılacaksa; mevsimsel dönemler ve farklı bölgeler esas alınarak yapılırsa daha etkili sonuçlar ortaya konacaktır.

Yoğun pestisid kullanımının yol açtığı gıda kirlenmeleri içerisinde önemli bir yeri olan balda kalıntı sorunu ülkemiz için hâlâ önemini korumaktadır. Ancak ülkemizdeki bu sorun balın ihracatı gündeme geldiğinde kendini göstermektedir. Ülke iç tüketimine sunulması aşamasında herhangi bir kalite kontrol ölçütüne göre değerlendirme yapılmadığı için Bal Kodeksi oluşturulsada pratikte uygulanabilirliği henüz gerçekleştirilmediğinden dolayı kalıntı içeren ballar pazarda yer bulabilmektedir.

Zorunlu durumlarda kovan içerisinde çeşitli arı hastalık etmeni ve parazitlerine karşı kullanılacak ilaçların belirtilen doz ve zamanda kullanılması yanında ruhsatlı olması, kalıntı bırakıcı etkisinin olmamasına özen gösterilmelidir. Ayrıca arı hastalıklarının tedavisinde ruhsatlı da olsa ilaç kullanmaktan kaçınılması, hastalıklara dirençli arı hatlarının geliştirilmesi önemli bir aşama olacaktır.

Türkiye’nin ürettiği kaliteli çiçek ve çam balının ihraç edilebilmesi için piyasaya sürülen her türlü ilacın denetlenmesi ve üreticilerin bu konularda eğitilerek yasal düzenlemelerin yürürlüğe konulması gerekmektedir.

Arı yetiştiricilerinin genetik olarak değiştirilmiş bitki alanlarından en az “arı uçuş mesafesi kadar (yaklaşık 12 km yarıçapında bir alandan)” uzak durmaları gerekmektedir.

Modern arıcılıkta verim artışı başta iklim, bitki örtüsü ve dağılımı gibi doğal koşulların elverişli olması, çağdaş üretim yöntemleri, teknolojinin kullanımı ve

(37)

genotipin iyileştirilmesi yoluyla gerçekleşebilir. Genotipi iyileştirme çabaları sonucu iyileşen genotipin kendini ifade edebileceği çevre koşulları oluşturulmalıdır.

Gıda maddelerindeki pestisid kalıntılarının sakıncalarını en aza indirebilmek veya ortadan kaldırabilmek için şunlar yapılabilir:

1. Pestisid uygulamaları ve ulusal Maksimum Residü Limitleri (MRL) kontrol edilerek güvenilir tarımsal ürünlerin piyasaya verilmesi sağlanmalıdır.

2. Türkiye’de ruhsatlı bulunan pestisitler, risk guruplarına ayrılmalı, ülkenin toprak yapısı yerüstü ve yeraltı su kaynakları, ürün deseni dikkate alınarak Türkiye pestisid kullanım haritası çıkarılmalı, pestisid uygulamaları bu harita çerçevesinde yapılmalı ve pestisitler ruhsatlandırılırken de bu harita dikkate alınmalıdır. Bu sayede çevrenin korunması mümkün olabilecektir.

3. Pestisitlerin ruhsatlandırma sistemine yeni düzenlemeler getirilmelidir. Ruhsatlandırma gözden geçirilerek amacına uygun, denetimler ve analizler daha titiz gerçekleştirilmeli ve olumsuzluklar önlenmelidir.

4. Ruhsatlı pestisitler, getirebilecekleri çevre ve sağlık riskleri yönünden ciddi biçimde gözden geçirilmeli ve elde edilen bulgulara göre, ya kullanımları kısıtlanmalı ya da ruhsatları iptal edilmelidir. Özellikle su kaynaklarına yakın tarım alanlarda kullanılması sakıncalı pestisitlerin kullanımı ABD ve AB ülkelerinde olduğu gibi derhal kısıtlanmalıdır.

5. Ruhsatlı pestisitlerin etkinliklerinde zaman içinde olabilecek değişmeler ya da organizmaların duyarlılıklarındaki azalmalar konusunda sürekli çalışmalar yapılarak, elde edilen sonuçlar hem savaşım yönergeleri ve hem de ruhsat açısından değerlendirilmelidir.

6. Doğal bitkisel orijinli pestisitler, sentetik pestisitlere alternatif olarak kullanılabilir. 7. Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde, pestisitler sadece bu konuda sertifika sahibi uzman kişilerce uygulanabilmektedir. Ülkemizin de AB’ye uyum sürecinde olduğu günümüzde konunun hızla gündeme alınarak uygulamaya geçirilmesinde yarar vardır.

(38)

8. Gıdalarda ve ballarda pestisid ve toksin kalıntısı açısından, ülkeyi temsil edebilecek büyüklükteki örnek sayısı temel alınarak sürekli analizler yapılmalı, sonuçlar değerlendirilip raporlar halinde yayınlanmalıdır.

9. Direnç gelişiminin azaltılması için pestisid uygulamaları geniş alanlar yerine daha sınırlı alanlarda yapılmalıdır.

10. Pestisitler tüm mevsimler yerine, sadece zararlıların üreme dönemlerinde ve erginlerin aşırı çoğaldığı dönemlerde kullanılmalıdır.

11. Olabildiğince kimyasal olmayan diğer kontrol yöntemlerinden yararlanılmalıdır. 12. Vektör kontrolünde kalıcı pestisitler yerine, kalıcı olmayan, çabuk etkili pestisitler kullanılmalı uygulamada zararlı için önerilen öldürücü doz miktarına dikkat edilerek, yeterli dozun uygulanmasına özen gösterilmelidir.

13. Larva ve ergin mücadelelerinde değişik grup kimyasallardan yararlanılmalı, birbirleri ile yakınlığı olmayan pestisitler aynı dönemde karışık veya dönüşümlü olarak kullanılmalı, pestisitlerin etkisini arttıran maddeler kullanılmalı ve ilaç rotasyonu uygulanarak her seferinde değişik ilaçlar kullanılmalıdır.

14. Zararlı böcek popülasyonlarında insektisitlere karşı direncin ekolojik genetiğinin çalışılabilmesi ve biyolojik mücadele stratejilerinin geliştirilebilmesi için dirence neden olan genlerin teşhis edilmesi ve metabolizmasının anlaşılması gerekmektedir. 15. Gıda kirliliğinin arttığı ülkemizde diğer ürünlerde olduğu gibi arıcılık sektöründe de gelişimin sağlanması ve sağlıklı ürünlerin pazarda yer alması amacıyla organik bal üretimi teşvik edilmelidir.

16. Doğada zararlı hastalık ve yabancı ot popülasyonları üzerinde yaşamlarını sürdüren, doğal baskı unsurlarının (parasitoid, avcı ve mikroorganizmaların) etkinliklerinin artırılmasıyla olan biyolojik savaş çalışmaları ile kimyasal ilaçların kullanımı azaltabilmek mümkün olacaktır.

(39)

7. KAYNAKLAR

Abu-Quare, A.W., Abou-Donia, M.B. 2001. Inhibition and recovery of maternal and fetal cholinesterase enzyme activity following a single cutaneous dose of parathion and diazinon, alone and in combination, in pregnant rats. J. Appl. Toxicol. 21: 307–316.

Akman, Ş., Ceylan, S., Şanlı, Y., Şener, S., Akşiray, F. 1978. Türkiye’nin Akdeniz sahillerinde avlanan, kıyılarımıza bağımlı ekonomik bazı balık türleri ve karideslerde organik klorlu insektisitlerden ileri gelen kontaminasyonun araştırılması, A.Ü. Vet. Fak. Dergisi, 25(1):121-134.

Aktümsek, A., Kara, H., Nizamlıoğlu, F., Dinç, İ. 2002. Monitoring of organochlorine pesticide residues in Pikeperch, Stizostedion lucioperca L. in Beyşehir Lake, Environmental Technology, 23: 391-394.

Al-Rifai, J., Akkel, N. 1997. Determination of pesticide residues in imported and locally produced honey in Jordan. Journal of Apicultural Research, 36: 155-161.

Anju, R., Beena, K., Gahlawat, S. K. Sihag, R. C., Kathpal, T. S. 1997. Multiresidue analysis of market honey samples for pesticidal contamination. Pesticide Research Journal, 9: 226-230.

Anklam, E. 1998. A review of the analytical methods to determine the geographical origin and botanical origin of honey. Food Chemistry, 63: 549–562.

Anonim, 1990 (TSE 3036). Türk Standartları Enstitüsü, Ankara.

Anonim, 1995. Türkiye Cumhuriyeti Yıllık İstatistiği, 1994. DIE Ankara.

Anonim, 2005. Metot validasyonu, TÜBİTAK-Ulusal Metroloji Enstitisü, 90 sayfa, Kocaeli.

Antonescu, C., Mateescu, C. 2001. Environmental pollution and its effects on honey quality. Roumanian Biotechnological Letters, 6(5): 371-379.

Bitman, J., Cecil, H.C. 1970. Estrogenic activity of DDT analogs and polychlorinated biphenyls, J. Agr. Food Chem., 18: 1108-1112.

Blasco, C., Lino, C. M., Pico, Y., Pena, A., Font, G., Silveira, M. I. N. 2004. Determination of organochlorine pesticide residues in honey from the central zone of portugal and the Valencian community of Spain. Journal of Chromatography A, 1049: 155–160.

(40)

Bogdanov, S., Ryll, G., Roth, H. 2003. Pesticide residues in honey and beeswax produced in Switzerland. Apidologie, 34: 484–485.

Bucker-Davis, F. 1998. Effectes of environmentanal synthetic chemicals on thyroid function. Thyroid, 8: 827-856.

Canyurt, M. A. 1994. Tarımda pestisid kullanımının su ürünleri üzerine etkileri-kıyı sorunları ve çevre sempozyumu. Belediye Yayınları, Kuşadası.

Casmin, J. 1999. Tocsicological effects of pesticides, Journal of Food Assoc., 21(2): 276-279

Ceylan, S. 1975. Klorlu hidrokarbon insektisitlerin rezidülerinin süt, tereyağı, peynir ve içyağlarında kromatografik yöntemlerle araştırılması, Habiltasyon Tezi. Ceylan, S. 1976. Organik fosforlu, karbamatlı ve organik klorlu pestisidlerin

ince-tabaka kromatografisinde kromojenik ayraçlarla sistematik analizi, A.Ü. Vet Fak. Dergisi, 23: 1-2.

Ceylan, S. Şanlı, Y., Şener, S. 1977. Pestisitlerin getirdiği ekolojik sorunlar, Vet. Hek. Der. Dergisi, 47(2): 41-53.

Cingi, M., İ., Dökmeci, İ. 1982. Organoklorlu insektisitlerle kronik zehirlenmelerin deneysel olarak incelenmesi ve insektisitlerin likit kromatograf yöntemi ile çeşitli dokularda saptanmaları, Anadolu Tıp Dergisi, 4: 25-40.

Çok. I., Bilgili, A., M., Özbek, H., Bilgili, N., Burgaz, S. 1997. Organochlorine pesticide residues in human breast milk from agricultural regions of Turkey, 1995-1996. Bulletin of Environmental Contamination and Toxicology, 59: 577-582.

De Blaquiere, G.E., Waters, L., Blain, P.G., Williams, F.M. 2000. Electrophysiological and biochemical effects of single and multiple doses of the organophosphate diazinon in the mouse. Toxicol. Appl. Pharmacol., 166: 81–91.

DİE. 2004. Devlet İstatistik Enstitüsü Yıllığı. Ankara, Türkiye.

Driss, M. R., Zafzouf, M., Sabah, S., Bouguerra M. L. 1993. Simplefied procedure for organochlorine pesticides residue analysis in honey, Intern. J. Environ. Anal. Chem. Vol. 57: 63-71.

Dökmeci, İ. 1988. Toksikoloji, Akut zehirlenmelerde tanı ve tedavi, Nobel Tıp Kitabevi, 547 sayfa, İstanbul.

Durham, W. 1994. Pesticides and human health, Bioscience Publication, London. Durmuşoğlu, E. 2004. Türkiye’de pestisid kalıntıları üzerine çalışmalar, Türk

(41)

Erdogrul, O., Covaci, A., Schepens, P. 2005. Levels of organochlorine pesticides, polychlorinated biphenyls and polybrominated dipheyl ethers in fish species from Kahramanmaras, Turkey. Environment International, 31: 703-711. Erdogrul, O. 2007. Levels of selected pesticides in honey samples from

Kahramanmaraş, Turkey. Food Control, 18(2007): 866-871.

Fernandez, M., Pardon, C., Marconi, L., Ghini, S., Colombo, R., Sabatini, A.G., Girotti, S. 2001. Determination of organophosphorus pesticides in honeybees after solid-phase microextraction. Journal of Chromatography A, 922(2001): 257-265.

Fernandez, M., Pico, Y., Manes, J. 2002. Analytical methods for pesticide residue determination in bee products. J. Food Protect., 65:1502.

Fong, W., Moye, A., Seiber, J., Toth, J. 1999. Pesticide residues in foods & methods tecniques and regulations, A Wiley- Interscience Publication, New York. Futianos, K., Vasilikiotis, G., Well, L., Lavendis, E., Laskaridis, N. 1985.

Preliminary study of organochlorine compounds in milk products, human milk, Bull. Environ. Contam. Toxicol., 34: 504-508.

Gheldof, N., Engeseth, N. J. 2002. Antioxidant capacity of honeys from various floral sources based on the determination of oxygen radical absorbance capacity and inhibition of vitro lipoprotein oxidation in human serum samples. Journal of Agricultural and Food Chemistry, 50: 3050–3055.

Güler Ç., Çobanoğlu, Z. 1997. Pestisitler, Çevre Sağlığı Temek Kaynak Dizisi, No:52. 1. baskı, İlköz Matbaası, Ankara.

Gündüz, T. 1994. Çevre Sorunları. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Yayınları, Ankara.

Güney, E. 1992. Çevre sorunları. Bizim Gençlik Yayınları, No:17, Kayseri.

Hagar, H. H., Fahmy, A.H. 2002. A biochemical, histochemical, and ultrastructural evaluation of the effect of dimethoate intoxication on rat pancreas. Toxicol. Lett., 133: 161–170.

Hermosin, I., Chicon, R. M., Dolores Cabezudo, M. 2003. Free amino acid composition and botanical origin of honey. Food Chemistry, 83: 263–268. Huber, L. 1998. Validation of analytical methods: review and strategy,

LC/GC International, February: 96-105.

Jenkins, R.B., Toole, J.F. 1964. Polyneuropaty following exposure to insecticides, Arch. İntern. Med., 113: 691-695.

Şekil

Tablo 4.1. Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği’ne (2004) göre balda bulunabilecek  maksimum pestisid kalıntı miktarları
Tablo 4.2. Araştırılan pestisitlerin alıkonma zamanları (Retantion time, Rt) ve  alanları (Standart Area Ort.)
Tablo 4.3. Numunelerin tümünde tespit edilen ortalama kalıntı miktarları, minimum  ve maksimum kalıntı miktarları, kalıntı tespit edilen bal sayıları ve görülme oranları
Tablo 4.4. Ballarda tespit edilen kalıntı miktarlarının Türk Gıda Kodeksi-Bal Tebliği  maksimum kalıntı limitleriyle (2004/3 nolu tebliğ) uygunluğu

Referanslar

Benzer Belgeler

The retention time, Rt, peak area/height and UV spectrum were used to identify which DDT components –if any- were present in the extract and how much... 21

= veya  bağ taşıyan gruplarda, bu bağların taşıdığı atomlar bağ sayısı kadar o atoma tek bağ ile bağlanmış gibi değerlendirilir. Soru: Aşağıdaki bileşiklerin

Eser, burada sona erer. Bu çalışmada, Gülten Dayıoğlu'nun belirgin dilsel özeliklerinin ve üslubunun incelenmesi amaçlanmaktadır. Üslubu belirleyen etmenlerin

Daha sonralar¬, böcekleri yok etmek için DDT ke¸sfedildi¼ ginde, say¬lar¬n¬daha fazla azaltmak için DDT kullan¬lmaya ba¸slan¬ra. Fakat bu ilaç u¼ gurböcekleri için

Konya'da ilk olarak "SANATKÂRLARGÜCÜ" adı altında resmi olmayan bir spor kulübü kurulmuş, daha sonra 1922 yılında. "GENÇLERBİRLİĞİ" spor kulübü

Biyolojik birikim faktörü EKKMI eklenmeyen raven bitkisinin gövde ve kökü i oLQ VÕUDVÕ\OD  YH  RODUDN KHVDSODQPÕú ROXS (..0, HNOHQPHVL LOH..

İşte bu nedenlerle, çevre şartlarına (düşük ve yüksek sıcaklık, nem, ışık vb.) bağlı olarak pestisid aktif madde ve formülasyonlarının fiziksel ve kimyasal

4+4+4 eğitim modelinin uygulaması için alınan hizmet içi eğitimin ni- teliğiyle ilgili ilkokul yöneticilerinin % 48’i “Hizmet içi eğitim aldık, fakat yetersizdi”