• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN BÜTÜNLÜĞÜ BAĞLAMINDA MAİDE SÛRESİ 54. AYET İLE FETİH SÛRESİ 29. AYETİN MUHTEVA İLİŞKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KUR’ÂN BÜTÜNLÜĞÜ BAĞLAMINDA MAİDE SÛRESİ 54. AYET İLE FETİH SÛRESİ 29. AYETİN MUHTEVA İLİŞKİSİ"

Copied!
173
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KASTAMONU ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

KUR’ÂN BÜTÜNLÜĞÜ BAĞLAMINDA MAĠDE

SÛRESĠ 54. AYET ĠLE FETĠH SÛRESĠ 29.

AYETĠN MUHTEVA ĠLĠġKĠSĠ

(YÜKSEK LĠSANS TEZĠ)

SERAP SEZER

DANIġMAN

DOÇ. DR. BURHAN BALTACI

(2)

T.C.

KASTAMONU ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

(YÜKSEK LĠSANS TEZĠ)

KUR’ÂN BÜTÜNLÜĞÜ BAĞLAMINDA MÂĠDE SÛRESĠ 54.

AYET ĠLE FETĠH SÛRESĠ 29. AYETĠN MUHTEVA ĠLĠġKĠSĠ

SERAP SEZER

DanıĢman

Doç. Dr. Burhan Baltacı

Jüri Üyesi

Dr. Recep Özdirek

Jüri Üyesi

Dr. Mahmut Sami Çöllüoğlu

(3)
(4)
(5)

ÖNSÖZ

Kur'ân-ı Kerim'de nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili müslümanlara bazı bilgiler verilmiĢ ve müslümanlar daima doğru olan davranıĢlara yönlendirilmiĢtir. ÇalıĢmaya konu olan ayetlerde de Allah, yapılmasından ve yapanlardan hoĢnut olacağı fiilleri zikretmiĢ ve bu özelliklerin önemine dikkat çekmiĢtir. Allah'ın sevdiği bir kavmin anlatıldığı Mâide Sûresi 5/54. ayeti ile peygamberine daima destek olan ashabın önemli vasıflarından bazılarının anlatıldığı Fetih Sûresi'nin 48/29. ayetinin tez konusu olarak belirlenmesinde, merhum Mehmet Feyzi Efendi'ye ait olan ve çalıĢmanın ekler bölümünde yer alan bir sahife etkili olmuĢtur. Bu sahifedeki karĢılaĢtırmadan yola çıkarak malum konunun çalıĢılabileceği kararına varılmıĢtır. Ġlgili sahifeye bakıldığında Feyzi Efendi'nin konumuz olan iki ayette verilen özellikleri ayrı ayrı yazdığı ve tasnife tabi tuttuğu, bazılarını eĢleĢtirerek aralarındaki benzerliklere dikkat çektiği görülecektir. Bu sahife ile karĢılaĢmamızdan sonra farklı tefsirlere bakılmıĢ ve ilgili ayetlerdeki bazı özelliklerin benzerliğine birçok müfessirin dikkat çektiği hatta bazı kısımların direkt diğer ayete atıflar yapılarak tefsir edildiği görülmüĢtür. Müfessirlerin bu uygulamasının müĢahede edilmesi konuyu çalıĢmamızın uygunluğuna olan inancımızı pekiĢtirmiĢtir.

Mâide Sûresi 5/54. ayetinde Allah, müslümanların dinlerinden dönmeleri halinde yerlerine kendilerinden çok daha üstün vasıflara sahip olan bir toplum getireceğinden bahsetmekte iken Fetih Sûresi 48/29. ayetinde peygamberinin ashabının özelliklerini zikretmekte ve onları bereketli bir ekine benzetmek sûreti ile övmektedir. Mâide Sûresi'ndeki ayette belirtilen özellikler adeta konunun teorik yanını oluĢturmakta iken Fetih Sûresindeki ayette ise sanki aynı konunun pratik yönüne temas edilmekte ve Mâide Sûresi'ndeki ilgili ayetin hayata yansıması olarak ashabın davranıĢ ve tutumları müslümanlara birer örnek olarak anlatılmaktadır. Bu durum da iki ayetin birbiri ile iliĢkisini ve birbirlerini ne ölçüde tamamladıklarını ortaya koyuyor olsa gerektir. Bu iliĢkiden hareketle, ilgili iki ayetin tefsirinin yapılmasına ve daha sonra da zikredilen özelliklerdeki benzerlik veya farklılıklara dikkat çekilmeye çalıĢılmıĢtır.

Bu çalıĢma esnasında ilmî ve manevi desteklerini esirgemeyen saygıdeğer hocam Doç. Dr. Burhan BALTACI'ya, ilgi ve anlayıĢlarıyla daima yanımda olan değerli aileme ve bana yardımcı olan dostlarıma teĢekkürü bir borç bilirim.

Serap SEZER Kastamonu, Temmuz, 2018

(6)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

KUR’ÂN BÜTÜNLÜĞÜ BAĞLAMINDA MÂĠDE SÛRESĠ 54. AYET ĠLE FETĠH SÛRESĠ 29. AYETĠN MUHTEVA ĠLĠġKĠSĠ

Serap SEZER Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı DanıĢman: Doç. Dr. Burhan BALTACI

Kur'ân'ı Kerim'in ayetleri anlamlı bir bütün oluĢturmakta ve çoğu zaman biri diğerini tamamlayarak anlaĢılmayı kolaylaĢtırmaktadır. Kur'ân'ın doğru anlaĢılabilmesi için parçalarının yani ayetlerin doğru anlaĢılması hayatî bir önem arz etmektedir. ÇalıĢmada ideal müminlerin özelliklerini ortaya koyan Mâide Sûresi 54. ayeti ile ashabın Allah katındaki değerinden bahseden Fetih Sûresi 29. ayeti detaylı olarak incelenmeye ve tefsir edilmeye çalıĢılmıĢtır. Daha sonra ise iki ayette verilen özellikler genel hatları ile karĢılaĢtırılarak ne kadar benzer veya farklı oldukları kısaca izah edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın yapılmasındaki hedeflerden biri de iki ayette de zikredilen ve müslümanlar için olmazsa olmaz niteliğinde olan özelliklerin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmak ve konuya dair bir farkındalık oluĢturmaktır.

ÇalıĢma genel olarak iki bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde üzerinde çalıĢılan ayetlerin anlaĢılması için gerekli olan genel özellikleri hakkında bilgi verilmiĢ, ikinci bölümde ise tefsir ilmine dâir temel kaynaklar olarak nitelendirilen eserlerden mümkün olduğunca yararlanılarak ilgili ayetler bölümler halinde tefsir edilmiĢtir. Ayetlerde zikredilen özellikler ayrı bir baĢlık ile belirtilmiĢ ve böylece ilgili vasıflara dikkat çekilmiĢtir. Ġki ayetin tefsirinin tamamlanmasının ardından ise ayetlerde zikredilen özelliklerin benzerlik veya farklılıkları üzerinde durulmuĢ daha sonra da sonuç yazısıyla çalıĢma nihayete erdirilmiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Tefsir, özellik, ayet, içerik, karĢılaĢtırma.

2018, 162 Sayfa Bilim Kodu:

(7)

ABSTRACT

M. sc. Thesis

THE CONTENT RELATIONSHIP OF THE VERSE 54th OF SURAH AL-MA'IDAH

AND THE VERSE 29th OF SURAH AL-FATH IN THE CONTEXT OF COMPLETENESS

OF QUR’AN Serap Sezer Kastamonu University Institute of Social Sciences Department of Basic Islamic Studies Advisor: Assoc. Prof. Dr. Burhan BALTACI

The verses (ayahs) of Qur’an constitute a meaningful whole and frequently one verse comleting the other verse, one facilitates to be understood of the other. In order to understand the Qur’an correctly, it is of vital importance to be understood parts namely verses. In this study, it has been tried to examine in detail and to comment the verse 54th of Surah Al-Ma'idah which reveals specialities of ideal believers and the verse 29th of Surah Al-Fath which tells of worth of companions in the presence of Allah. By comparing the specialities provided in these two verses in general terms, it has been explained in short how similar or different these specialities are. One of the reasons for carrying out this study is to emphasize how important the specialities told in these verses which are sine qua non for Muslims and to create an awareness.

The study consists of two parts in general. In the first part, in order to be understood the verses on which is studied, it has given information about general specialities which are necessary. In the second, the concerned verses are commented in case of chapters, it is used from texts which are mentioned as besic resources about hermeneutics as possible as. Specialities which are mentioned in the verses are remarked with a different title and in this way it is drawn attention to concerned qualities. After completing the comment of both verses, it has been emphasize on similarity and differences of specialities which are mentioned in the verses afterwards the study is finished with a result writing.

Key Words: Tafsir, speciality, verse, content, comparison. 2018, 162 Pages

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa TAAHHÜTNAME...I ÖNSÖZ...II ÖZET...III ABSTRACT...IV KISALTMALAR...VIII GĠRĠġ...1

I. ARAġTIRMANIN KONUSU VE AMACI...1

II. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ...2

III. AYET TEFSĠRLERĠ VE ÖNEMĠ...3

I. BÖLÜM: AYETLERĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ...7

1.1. MAĠDE SÛRESĠ 5/54. AYETĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ...7

1.1.1.Mâide Sûresi'nin Genel Özellikleri... 7

1.1.2. Ayetin Metni ve Meâli ... 8

1.1.3. Ayetin Ġsmi ... 8

1.1.4. Ayetin Nüzul Sebebi ... 9

1.1.5. Ayette Yer Alan Kavramlar ... 12

1.1.5.1. İrtidâd ( دٌا دَ اِ رْ اِ ) ... 12 1.1.5.2. Kavm (م رْودَق) ... 14 1.1.5.3. Hubb ( بٌّ حُ ) ... 14 1.1.5.4. Zillet ( دٌ لَّ اِ ) ... 17 1.1.5.5. İzzet (ة ّزاِع) ... 18 1.1.5.6. Kâfir ( دٌ اِا حُ ) ... 19 1.1.5.7. Cihad ( دٌا دَ اِ )... 19 1.1.5.8. Havf ( دٌ رْودَ ) ... 20 1.1.5.9. Levm ( دٌم رْودَ ) ... 20 1.1.5.10. Fazl ( دٌ رْ دَا) ... 20

1.1.6. Maide Sûresi 54. Ayetin Ġçeriği Ġle ĠliĢkili Ayetler ... 21

1.1.7. Ayetle Ġlgili Hadisler ... 24

1.1.8. Ayetin Metin Bağlamı ... 25

1.1.9. Belâgat Özellikleri ... 29

1.1.10. Kıraat Ġhtilafları ... 32

(9)

1.2.1. Fetih Sûresi'nin Genel Özellikleri... 34

1.2.2. Ayetin Metni ve Meâli ... 34

1.2.3. Ayetin Ġsmi ... 35

1.2.4. Ayetin Nüzul Sebebi ... 35

1.2.5. Ayette Yer Alan Kavramlar ... 37

1.2.5.1. Muhammed ( دٌ لَّ دَ حُ ) ... 37 1.2.5.2. Rasul ( دٌووحُصدَ ) ... 37 1.2.5.3. Eşidda' ( دٌا لَّ اِ دَ ) ... 38 1.2.5.4. Ruhamâ' ( حُا دَ دَ حُ ) ... 38 1.2.5.5. Rukkean ( ًعلَّ حُ ) ... 39 1.2.5.6. Sücceden ( ً لَّجحُص) ... 39 1.2.5.7. Rıdvân ( دٌا دَورْ اِ ) ... 40 1.2.5.8. Sîmâ` ( دٌا دَ َاِص) ... 40 1.2.5.9. Vücûh ( دٌووحُ حُ ) ... 41 1.2.5.10. Eser ( دٌ دَ دَ ) ... 41 1.2.5.11. Mesel ( دٌ دَ دَ ) ... 41 1.2.5.12. Tevrat ( ٍ رْودَ ) ... 43 1.2.5.13. İncil ( َ اِجرْناِ ) ... 44 1.2.5.14. Zer'un ( دٌ رْ دَ ) ... 44 1.2.5.15. Şat'ün ( دٌارْ دَ ) ... 44 1.2.5.16. Êzera ( دَ آ) ... 45 1.2.5.17. Sûk ( دٌووحُص) ... 46 1.2.5.18. Gayz ( دٌيَدَ ) ... 46 1.2.5.19. Va'd ( دٌ رْعدَ ) ... 46 1.2.5.20. Mağfiret ( دٌةدَ اِ رْ دَ ) ... 47 1.2.5.21. Ecr ( دٌ رْ دَ ) ... 47

1.2.6. Fetih Sûresi 29. Ayetin Ġçeriği Ġle ĠliĢkili Ayetler ... 47

1.2.7. Ayetle Ġlgili Hadisler ... 49

1.2.8. Ayetin Metin Bağlamı ... 50

1.2.9. Belagât Özellikleri ... 52

1.2.10. Kıraat Ġhtilafları ... 52

II. BÖLÜM: AYETLERĠN TEFSĠRĠ VE KARġILAġTIRILMASI...54

(10)

2.1.1. وحُندَ آ دَنٍاِذلَّ دَ ٍُّدَ دٍَ Ġbâresinin Tefsiri ... 54

2.1.2. هاِنٍاِا رْندَع رْمحُكرْناِ لَّ دَ رْ دٍَ رْندَ دَا Ġbâresinin Tefsiri ... 55

2.1.2.1. Mürtedin fıkhî durumu ... 58

2.1.2.2. Ayette geçen dinden dönenlerin kimler olduğu meselesi ... 62

2.1.3. مٍم رْودَ اِ حُ دَا ي رْؤدٍَ دَ رْودَضدَا Ġbâresinin Tefsiri ... 67

2.1.3.1. Ayetteki kavim kelimesinin kullanımı ve bahsedilen kavmin kimler olduğu meselesi ... 67

2.1.4. Ayette Yer Alan Müslümanların Özellikleri ... 85

2.1.4.1. رْمحُ ُّ اِ حٍُ kelimesinin tefsiri ... 85 2.1.4.2. هدَنوُّ اِ حٍُدَ kelimesinin tefsiri ... 89 2.1.4.3. دَنَاِناِ رْئحُ رْ يدَ دَع مٍ لَّ اِ دَ ibâresinin tefsiri ... 96 2.1.4.4. نٍ اِ اِا دَكرْ يدَ دَع مٍة لَّزاِعدَ ibâresinin tefsiri ... 99 2.1.4.5. اِ ّا اِ َاِ دَص ياِا دَا حُ اِه دَجحٍُ ibâresinin tefsiri ... 101 2.1.4.6. ماِئ دَلَدَ دَ رْودَ دَاوحُا دَخدٍَ دَلَدَ ibâresinin tefsiri ... 105 2.1.5. حُا دَ دٍَ رْندَ اِهَاِ رْئحٍُ اِ ّا حُ رْ دَا دَ اِ Ġbâresinin Tefsiri ... 110 2.1.6. دٌمَاِ دَع دٌ اِص دَ حُ ّا دَ Ġbâresinin Tefsiri ... 112

2.2. FETĠH SÛRESĠ 29. AYETĠN TEFSĠRĠ...114

2.2.1. اِ ّا حُووحُص دَ دٌ لَّ دَ حُ Ġbâresinin Tefsiri ... 114

2.2.2. Kur'ân'ın Ġlk Muhatabı Olan Müslümanların Özellikleri ... 118

2.2.2.1. هدَعدَ دَنٍاِذلَّ دَ ibâresinin tefsiri ... 118 2.2.2.2. اِ لَّ حُكرْ يدَ دَع حُا لَّ اِ دَ ibâresinin tefsiri ... 120 2.2.2.3. رْم دَنرَْدَ حُا دَ دَ حُ ibâresinin tefsiri ... 123 2.2.2.4. ً لَّ حُص ًعلَّ حُ محُ ٍ دَ ibâresinin tefsiri ... 127 2.2.2.5. ًن دَورْ اِ دَ اِ ّا دَناِ ًلًرْ دَا دَاوحُ دَترْ دٍَ ibâresinin tefsiri ... 128 2.2.2.6. اِاوحُجُّض اِ دَ دَ رْناِ رْماِ اِهوحُ حُ ياِا رْمه دَ َاِص ibâresinin tefsiri ... 130 2.2.2.7. اِ َاِجرْناِ رْلَ ياِا رْمحُ دَ دَ دَ اِ ٍ رْولَّت ياِا رْمحُ دَ دَ دَ اِ ibâresinin tefsiri ... 135 2.2.2.8. لَّ حُكرْ حُماِ اِ دَيَاِ دََاِ دَ لَّ ُّز حُ اِجرْعحٍُ اِهاِقوحُص يدَ دَع ىدَودَترْص دَا دَيدَ رْ دَترْص دَا حُودَ دَ آدَا حُهدَئرْطدَ دَجدَ رْ دَ مٍ رْ دَزدَ ibâresinin tefsiri ... 138 2.2.3. ً َاِظدَع ً رْ دَ دَ ًة دَ اِ رْ دَ رْمحُ رْناِ اِت دَ اِ لَّص وحُ اِ دَع دَ وحُندَ آ دَنٍاِذّ حُ ّا دَ دَع دَ Ġbâresinin Tefsiri ... 142

2.3. AYETTE VERĠLEN ÖZELLĠKLERĠN KARġILAġTIRILMASI...146

SONUÇ...151

KAYNAKLAR...154

EK- Mehmet Feyzi Efendi'ye Ait Olan Defterin Sayfasının Bir Kopyası...161

(11)

KISALTMALAR

b. : Ġbn

bkz. : Bakınız

c. : Cilt

Çev. : Çeviren

DĠA : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi

Ed. : Editör

ĠFAV : Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Vakfı Haz. :Hazırlayan h. : Hicri Hz. : Hazreti MÜ. : Marmara Üniversitesi m. : Miladi Sad. : SadeleĢtiren Sy. : Sayı s. : Sayfa

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü Tahk. : Tahkik

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı TTK : Türk Tarih Kurumu

v. : Vefat

vb. : Ve benzeri

(12)

GĠRĠġ

Ġslamiyet, çekirdeğini ideal müslümanın oluĢturduğu bir toplum inĢa etmye çalıĢmakta ve bu doğrultuda Kur'ân müslümanlara rehberlik etmektedir. Ġslam dininin hedeflediği bu toplum oluĢtuğunda müslümanlar ebedî huzura ereceklerdir. Dinin insanlara vaat ettiği gerçek huzura erebilmek için Kur'ân'ın doğru anlaĢılıp yorumlanması önemli bir ihtiyaçtır. Âlimler de coğrafyalara göre farklılıklar göstererek oluĢan soru ve sorunları ayetleri izah ederek çözmeye çalıĢmıĢlar, bunu yaparken de Kur'ân ve sünnet çizgisinden çıkmamaya, aykırı söylemler geliĢtirmemeye özen göstermiĢlerdir.

Müfessirlerin oluĢan soru ve sorunları izah etmeye çalıĢmaları esnasındaki ilk dayanakları daima Kur'ân ayetleri olmuĢtur. Onlar, ayetleri yine diğer ayetlerle destekleyerek ilahî hitabın doğru anlaĢılmasını sağlamaya çalıĢmıĢlardır. Zira bir ayetin doğru anlaĢılması demek, Kur'ân'ın bütününün doğru anlaĢılması için yapılan çok önemli bir çalıĢma demektir. Bu ve bunun gibi sebeplerle bir ayeti veya bir ayet gurubunu tefsir eden ayet tefsirleri daima önemsenmiĢ ve bu alanda ciddi çalıĢmalar yapılmıĢtır.

I. ARAġTIRMANIN KONUSU VE AMACI

Bu araĢtırmada, Allah'ın yüce kitabında kendi dininden dönenlere kendilerinin yerine getirmekten bahsettiği bir toplumun ne gibi ayırıcı özelliklere sahip insanlardan oluĢtuğunu anlatan Mâide Sûresi 54. ayeti ile kendi dönemlerinde saadet asrının yaĢandığı ashâbın ayırıcı özelliklerinden bahseden, onları bereketli ve mübarek bir ekine benzeten Fetih Sûresi 29. ayeti konu alınmıĢtır. Bahsedilen iki ayet de ayrı ayrı incelenmiĢ daha sonra her iki ayette zikredilen insanların özellikleri arasında bir benzerlik olup olmadığı veya hangi özelliklerde benzerlik olduğu tahlil edilmeye çalıĢılmıĢtır.

Böyle bir konu seçmekteki amacımız ise Allah'ın övgüyle bahsettiği, sevdiğini açıkça beyan ettiği iki grup insanın ayetlerde bahsedilen özelliklerine dikkat çekmek, ilgili özelliklerin ne kadar önemli ve ayırıcı olduklarına vurgu yapmaktır. Bununla birlikte Mâide 5/54. ayetinde ele alınan irtidâd eyleminin de çok önemli olduğu ve

(13)

doğru anlaĢılması gerektiği düĢüncesiyle irtidâdın farklı yönlerine dikkat çekmek de çalıĢmamızın amaçları arasında yer almaktadır.

II. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ

Yapılan çalıĢmada "Mâide Sûresi 54. Ayet Ġle Fetih Sûresi 29. Ayetin KarĢılaĢtırmalı Tefsiri" isimli makaleden yola cıkılmıĢtır. Bu makaleye nisbeten tez çalıĢması, farklı kaynaklara atıflar yapılmak sûreti ile zenginleĢtirilmiĢ ve konular daha detaylı olarak ele alınıp izah edilmiĢtir. ÇalıĢmada mümkün olduğunca tefsir ilmine dâir temel kaynaklardan yararlanmaya çalıĢılmıĢ ve çalıĢılan ayetlerle ilgili bilgi verilmeden önce ayetlerin içerisinde bulundukları sûreler hakkında kısaca bilgi verilmiĢtir. Konunun doğru anlaĢılmasının ve konuya farklı vechelerden bakılmasının sağlanması amacıyla mümkün olduğunca farklı müfessirlerin görüĢlerine baĢvurulmuĢ ve bu sûretle içerik zenginleĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Yapılan çalıĢmada Türkçe tefsirlerden olduğu gibi Arapça tefsirlerden de istifade edilmiĢ ve mümkün olduğunca farklı kaynaklara atıflar yapılmaya çalıĢılmıĢtır. BaĢlıklandırmalarda daha detaylı bir bilgi sunduğu için farklı bir meâle yer verilmiĢ ve ilgili dipnotta kaynak belirtilmiĢ olmakla birlikte tarafımızca verilen meallerde Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı'nın meâline sâdık kalınmıĢ fakat ayetlerin izahına dâir tefsirlerinden yararlanılan müfessirlerin eserlerinde kullandıkları mealler onların kullandıkları gibi değiĢtirilmeden verilmiĢtir.

Üzerinde çalıĢan ayetlerden birisi olan Mâide 5/54. ayette iritidat kavramının da konu alınıyor olması sebebiyle çalıĢmanın ilgili bölümünde irtidâda dâir fıkhî bir baĢlık açılmıĢtır. ÇalıĢmanın alanının tefsir olması sebebiyle irtidâd baĢlığı altında detaylara girilmemiĢ ve konuya dâir genel bir bilgilendirme yapılmıĢtır.

Ayetler tefsir edilirken iki toplum için nitelenen vasıflar ayrı bir baĢlıkla özel olarak belirtilmiĢ ve ilgili vasıflara dikkat çekilerek çalıĢmanın anlaĢılmasının kolay olması hedeflenmiĢtir. Ayrıca Fetih Sûresi'ndeki ayetin Tevrat ve Ġncil'e de atıflar yapıyor olması sebebiyle imkânlar nispetinde ilgili kitaplar araĢtırılmıĢtır. Yine bu ayetin bazı çevrelerce yanlıĢ anlaĢılıp yorumlanıyor oluĢu sebebiyle tefsirlerine müracaat ettiğimiz bazı müfessirlerin, ayetin tefsirinden sonra ashâba ve faziletlerine dâir ayrı bir baĢlık açtıkları görülmüĢ ancak konunun çerçevesinin dıĢına çıkma endiĢesi bizi böylesi bir eylemden uzak tutmuĢtur.

(14)

Yapılan çalıĢma giriĢ hariç iki bölüm halinde ele alınmıĢtır. Birinci bölümde çalıĢmaya konu olan her iki ayetin de doğru anlaĢılması için olmazsa olmaz niteliğinde olan sebeb-i nüzul, siyak-sibak, ilgili ayet ve hadisler gibi temel konu ve kavramlara yer verilmiĢtir. Bununla, ayetlerin arka planlarının doğru anlaĢılmasının sağlanması hedeflenmiĢtir. Ġkinci bölümde ise farklı görüĢ ve ekollere müntesip müfessirlerin tefsirlerinden yararlanılmak sûretiyle ilgili iki ayetin tefsirine yer verilmiĢtir. ÇalıĢmamızın alanına ġiîlerin de özellikle görüĢ bildirdikleri bazı konuların giriyor olması sebebiyle onların argümanlarına da tarafsızca yer verilmiĢ, bununla ayetin objektif ve doğru bir Ģekilde anlaĢılmasına hizmet etme gayesi güdülmüĢtür. Ġlgili iki ayetin tefsirinden sonra ise bir mümin için olmazsa olmaz olarak nitelenmesinin mümkün olduğu kanısına vardığımız özelliklerin benzerlik veya farklılıkları üzerinde kısaca durularak bir karĢılaĢtırma yapmaya çalıĢılmıĢtır. Verilen özelliklerin içeriklerilerinin tamamının birebir örtüĢmemesi ile birlikte bazılarının aynı konunun farklı kelimelerle izahı olduğu, bazılarının da net bir benzerlik olmasa bile birbirlerini tamamlar nitelikte olduğu görülmüĢ daha sonra da sonuç yazısıyla çalıĢma nihayete erdirilmiĢtir.

III. AYET TEFSĠRLERĠ VE ÖNEMĠ

Peygamberimiz ile baĢlayan ve günümüze kadar aralıksız olarak devam eden Kur'ân'ı anlama, yorumlama ve iç dünyamızda anlamlandırma çabası sebebiyle tefsir ilmi geliĢmiĢtir. Bu ilmin alimleri olan müfessirler, bir ayeti tefsir etmeye çalıĢırken mutlaka diğer ayetlerden de istifade ederek Kur'ân'ı doğru anlama ve yorumlama çabası içerisinde olmuĢlardır.

Ġlk müfessir olan peygamberimiz, ashâbın ayetlerin birçoğunu anlıyor oluĢu sebebiyle Kur'ân'ın tamamını tefsir etmek yerine anlaĢılmayan veya ayrıca bir izahat gerektiren bölümlerini tefsir etmiĢtir. Nitekim Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Ubey b. Ka'b ve Ali b. Ebî Talib'e izafe edilen tefsirler belli bir konuya dâir ayet gruplarının, bir ayetin veya ayetteki bir kavramın tefsirlerinden oluĢmaktadır. Bu durum da bizlere ayet tefsirlerinin son dönemde ortaya çıkan bir tefsir çeĢidi olmadığını aksine peygamberimizin yaĢadığı dönemden beri var olduğunu göstermektedir. Müstakil olarak tefsir yazma âdeti ise daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca müstakil tefsirlerde de müfessirler, herhangi bir ayeti tefsir ederken konuyla alakalı buldukları farklı ayetlere de atıflar yapmıĢlardır. Dolayısıyla

(15)

ayet tefsirlerinin olmazsa olmazı olarak kabul edilen ayetin ayetle tefsir edilmesi metodunu onlar da kullanmıĢlardır. Sonraki dönemlerde ise ayet tefsirleri konulu tefsire dahil edilmiĢtir.1

Bununla birlikte her ayet tefsiri çalıĢmasının direkt Kur'ân'ın muhteviyatına dâir olmadığını, Kur'ân'ın daha iyi anlaĢılması için yapılan genel değerlendirmeler olduğunu belirten, bu sebeple de yapılan her ayet tefsirinin konulu tefsire dahil edilmemesi gerektiği hususunda görüĢ beyan eden, konulu tefsirin iki önemli unsuru olan; çalıĢılan konuya ait bütün ayetlerin çalıĢmaya dahil edilmesi ve çalıĢma esnasında nüzul sırasının esas alınması kriterlerinin gerekliliği üzerinde duran alimler de olmuĢtur.2

Osmanlı Devleti zamanında ise müstakil tefsir yazma âdeti azalmıĢ aksine ayet tefsirlerine ayrı bir önem verilmiĢtir. Bu dönemdeki ayet tefsirlerinin sayı ve içerikleri hızla zenginleĢmiĢtir. YazılmıĢ olan müstakil tefsirlerde söylenecek her Ģeyin söylendiğinin veya müstakil bir tefsir yazabilmek için ömrün vefa etmeyeceğinin düĢünülmesi, halktan bu yönde gelen talepler, sosyal-siyasî olayların etkisi, fıkhî bir konunun izahına çalıĢılması gibi birçok sebep ayet tefsirlerinin yazılmasında ve yayılmasında etkili olmuĢtur. Bu yayılmada kadılık, vaizlik gibi görevlere gelebilmek veya bazı görevlerde terfi edebilmek için yapılan imtihanlara cevap olarak ayet tefsirlerinin hazırlanıyor oluĢunun etkisi büyük olsa gerektir. Bununla birlikte dönemin dinî-sosyal soru, sorun ve ihtiyaçlarına cevap verilmesi gayesinin de ayet tefsirlerinin yoğunlaĢmasında etkili olduğu unutulmamalıdır.3

Bu dönemde yazılan tefsirlerin Arapça ve Türkçe eserlerden oluĢtuğu, iki dilde de ayet tefsirlerinin yapıldığı, o dönemde çok yaygın olan Ģerh, haĢiye ve talik türü eserlerin yaklaĢık olarak % 40 gibi bir orana tekabül ettiği ve bu oranın da çok büyük bir kısmının sûre veya ayet tefsirlerinden oluĢtuğu belirtilmiĢtir.4

Ayet tefsirleri yapılırken mümkün olduğunca konuyla ilgili diğer ayetlere, hadislere ve rivayetlere yer verilmektedir. Böylece yapılan bir ayetin tefsiri aynı zamanda o ayetin konusuna dâir Kur'ân'ın ve sünnetin ne söylediğini bizlere anlatmaktadır. Bu

1

Burhan Baltacı, "Osmanlı Dönemi Ayet Tefsirleri", Türkiye AraĢtırmaları Literatür Dergisi, c. 9, sy. 18, 2011, s. 405. Ayrıca bkz. Baltacı, Müstakil Ayet Tefsirleri-Kastamonu Yazmaları, Emin Yayınları, Bursa 2013, s.23-32.

2

Mevlüt Güngör, "Tefsir'de Konulu Tefsir Metodu", Ġslamî AraĢtırmalar Dergisi, c.2, sy. 7, 1988, s. 50-51.

3

Baltacı, "Osmanlı Dönemi Ayet Tefsirleri", s. 414-416

4

Hidayet Aydar, "Osmanlı Tefsir Kültürü Açısından Mühim Bir Eser; Bursa Ulu Cami 435 Numaralı Tefsir

(16)

da ayetin içerdiği konuya dâir gerekli bilginin bizlere sunulması demektir. Bilindiği üzere Kur'ân-ı Kerim; bölümleri, ana baĢlıkları ve alt baĢlıkları olan bir kitap değildir. Herhangi bir konuya dâir söylenecek olanlar belli bir sûrede veya belli bir baĢlık etrafında toplanmamıĢ, farklı sûrelere dağıtılmıĢtır. Dolayısıyla Kur'ân ayetlerinin hepsinin de ayrı bir anlamı, ayrı bir mesajı vardır fakat bu ayrılıklar Kur'ânın bütünlüğü çerçevesinde değerlendirildiğinde Kur'ân'ın bütününün tek bir mânâ etrafında toplandığı görülecektir. O halde, o tek mânâya ulaĢmak ve o mânâyı doğru anlamak için önce parçaları yani ayetleri doğru anlamamız Ģarttır. Bu da ayet tefsirlerinin oluĢmasında çok önemli bir etken olmuĢtur.

Herhangi bir meselenin parçalarını iyice tanımadan ve konuya vâkıf olmadan onun bütünlüğünü kavramak çok zordur. Nitekim anlamak cüzî olandan küllî olana doğru olur. Mesela; bir cümleyi anlayabilmek için önce harfleri sonra da kelimeleri iyice tanımalıyız ki cümleyi anlama faaliyeti gerçekleĢsin. Bu sebeple Kur'ân'ın mesaj ve ilkelerinin de bir bütün olarak anlaĢılabilmesi için öncelikle onun ayetleri dikkatlice incelenmeli, üzerine çalıĢılmalıdır ki parçadan yola çıkarak bütünlük sağlanabilsin. Zira tek bir ayetin bile doğru anlaĢılması Kur'ân'ın bütünlüğünün doğru anlaĢılması için hayatî bir meseledir. Zaten bir ayetin baĢka bir ayetle arasındaki bütünlük anlaĢıldığında Kur'ân'ın bütünlüğü ve çeliĢkiden uzaklığı da doğrudan gün yüzüne çıkacaktır.5

Günümüz insanlarının ahlakî, sosyal vb. ihtiyaçları ve problemleri hızla çoğalmakta, insanların bu durumları için bir çıkıĢ yolu aranmaktadır. DüĢünüldüğünde bu ihtiyaç ve problemleri kısa yoldan çözüme kavuĢturmanın en önemli seçeneklerinden birisinin de ihtisaslaĢma olduğu görülecektir. ĠhtisaslaĢma vesilesiyle ihtiyaç hissedilen konular genel hatları ile değil bütün detayları ile çalıĢılacak, ilgili ihtiyaç ve problemlere dâir Kur'ânî bakıĢ açısı çerçevesinde makul çözümler sunulacaktır. Bahsedilen çözümleri sunanların, Kur'ân'ın konuya dâir bakıĢ açısını detaylı olarak biliyor olmaları sebebiyle sorunların hallinde büyük bir baĢarı sağlanacaktır.6ĠĢte bu

ve bunun gibi bir çok sebeple ayet tefsirleri günümüzde de önemini yitirmemiĢ ve varlığını hala etkin bir Ģekilde devam ettirmiĢtir. Bizler de konumuz olan ayetlerde zikredilen özelliklerin Allah tarafından bir toplumun ayırıcı ve temel vasıfları olarak

5

Abdulbaki GüneĢ, "Kur'an'da Ayet ve Ayet Bütünlüğü", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2005, s.47.

6

(17)

zikrediliyor olması sebebiyle ayet tefsiri yapmaya çalıĢarak bahsedilen vasıflara dikkat çekmek istedik.

(18)

I. BÖLÜM: AYETLERĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ

Bazen bir ayetin doğru anlaĢılması için sadece ayeti okumak yeterli olmamakta ayete dâir farklı bilgilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bahsedilen bu bilgiler ayetlerin sağlıklı bir Ģekilde anlaĢılması için hayatî bir önem arzetmektedir. Buradan hareketle çalıĢmanın konusu olan iki ayetin metnine ve meâline, ismine, sebeb-i nüzûlüne, ayette geçen kavramlara, ilgili ayet ve hadislere, siyak-sibak bağlantısına, belagat özelliklerine ve ayetlerdeki kıraat ihtilaflarına aĢağıda yer verilmiĢtir.

1.1. MAĠDE SÛRESĠ 5/54. AYETĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ 1.1.1.Mâide Sûresi'nin Genel Özellikleri

Mâide sûresi Medenî bir sûredir. Kur'ân'da beĢinci, nüzul sıralamasında ise yüz onuncu sûredir. Son dönemlerde indirilen sûrelerdendir. Nitekim Hz. Muhammed bu sûre hakkında; "Mâide Sûresi, Kur'ân'ın iniĢ bakımından en sonra olanlarındandır. Dolayısıyla helalini helal, haramını haram tutunuz."7

buyurmuĢtur. Gökten indirilen bir sofrayı konu etmesi sebebiyle "Mâide" Ģeklinde isimlendirilmiĢtir. Bu durum, sûrenin tamamında indirilen bir sofradan bahsedildiği Ģeklinde anlaĢılmamalıdır. Aslında bu konu sadece 112-114. ayetlerde ele alınmaktadır fakat sûrede bahsedilen en ilginç olayın indirilen bu sofra olması sebebiyle sûre, bu Ģekilde isimlendirilmiĢtir.8

Sûrenin baĢka isimleri de mevcuttur. Bunlardan bir tanesi "Ahbâr" ismidir. "Müslüman olmayan din adamları" anlamına gelen bu ismin verilmesinin sebebi; ahbârın kitap ehlinin inanç ve tutumlarının Ģekillenmesinde çok etkin olması ve sûrede özellikle de 44 ve 63. ayetlerde bu durumdan bahsediliyor oluĢudur. Ayrıca ilk ayetteki "Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin" lafzından dolayı sûreye "Ukûd" ismi de verilmiĢtir. Sûrenin diğer bir ismi ise "Munkıze"dir. Okuyanı azaptan

7

Tirmizî, Tefsiru Sûreti'l-Mâide, 23; Ahmed, Müsned, VI, 188.

8

(19)

kurtaracağına inanıldığı için bu isim verilmiĢtir ki bu sûretle okunmasına teĢvik edilmiĢtir.9

1.1.2. Ayetin Metni ve Meâli

Bu çalıĢmada incelenecek ayetlerden bir tanesi olan Mâide Sûresi 5/54. ayetin metni ve meâli Ģu Ģekildedir:

يدَ دَع مٍة لَّزاِعدَأ دَنَاِناِ رْئحُ رْ يدَ دَع مٍ لَّ اِ دَأ حُهدَنوُّ اِ حٍُ دَ رْمحُ ُّ اِ حٍُ مٍم رْودَ اِ حُ ّا ٌاِ رْؤدٍَ دَ رْودَضدَا اِهاِنٍاِا ندَع رْمحُكناِ لَّ دَ رْ دٍَ ندَ رْ وحُندَ آ دَنٍاِذلَّ دَ ٍُّدَأ دٍَ دٌمَاِ دَع دٌ اِص دَ حُ ّا دَ ا دَ دٍَ ندَ اِهَاِ رْئحٍُ اِ ّا حُ رْ دَا دَ اِ دَ مٍماِئُ دَ دَ رْودَ دَاوحُا دَخدٍَ دَلَ دَ اِ ّا اِ َاِ دَص ٌاِا دَا حُ اِه دَجحٍُ دَنٍ اِ اِا دَكرْ ”

"Ey iman edenler! Aranızda dininden dönmek isteyenler varsa bilsinler ki, Allah onların yerine başka bir millet getirecektir. Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü ve merhametli, düşmanlara karşı ise başları dik ve güçlüdürler. Onlar Allah yolunda savaşırlar, kendilerini kınayanların kınamalarına aldırmazlar. Bu Allah'ın bir lutfudur, onu dilediğine verir. Bilin ki Allah Vâsi'dir; nimet ve ihsanı boldur, Alîm'dir; nimetini kime ihsan edeceğini iyi bilir."10

1.1.3. Ayetin Ġsmi

Kur’ân’daki sûrelerin isimlendirilmesi gibi bazı ayetler de özel olarak isimlendirilmiĢtir. Ayetlere belirli bir isim verme gereği duyulmasında ayete herhangi bir sebeple atıf yapılması, ayetteki herhangi bir bilgiden bahsedilmesi durumunda ayetin tamamını okuyarak konuyu uzatmama gereği duyulması, muhataba ayetin metnini-meâlini veya içerdiği herhangi bir hükmü kolayca ve kısaca belirtme ihtiyacının varlığı veya günümüzdeki müstakil ayet tefsirleri, tez, makale, kitap vb. çalıĢmaların isimlendirilmesinde ayeti kısaca ifade ederek okuyucuya gerekli mesajı verme amacının güdülmesi gibi sebeplerin varlığı etkili olmuĢtur.11

9

Hikmet Koçyiğit,"Birden Fazla İsmi Olan Sûreler",Hikmet Yurdu Dergisi, c. 6, sy. 11, 2013/1, s. 274.

10

Abdülkadir ġener vdğr., Yüce Kur'ân Açıklamalı-Yorumlu Meâli, Ġzmir Ġlahiyat Vakfı Yayınları, Ġzmir 2014, s. 124.

11

Baltacı, "Kur'ân Ayetllerini İsimlendirme Geleneği", Çukurova Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 11, sy.1, Ocak-Haziran 2011, s. 45-46.

(20)

Sûrelerin bazılarının birden çok isim ile isimlendirilmesi gibi bazı ayetler için de birden fazla isim kullanılmıĢtır. Nitekim konumuz olan Mâide Sûresi 54. ayeti de her ne kadar aynı kökten olsa da farklı iki isimle nitelendirilmiĢtir. Bu isimlendirmelerden bir tanesi "Ġrtidâd Ayeti" Ģeklinde diğeri de "Riddet Ayeti" Ģeklinde yapılmıĢtır.12

Yüz çevirmek, geldiği yoldan geri dönmek gibi anlamlara gelen irtidâd kelimesinden aĢağıda detaylı olarak bahsedecek olmamız sebebiyle bu kelimenin bir Müslüman'ın dininden ayrılması, terk etmesi gibi anlamlara geldiğini belirtmekle yetineceğiz.

1.1.4. Ayetin Nüzul Sebebi

Bir veya birkaç ayetin ya da bir sûrenin indirilmesine sebep olan, nüzul sürecinde meydana gelen konu, soru, sorun, olay vb. etkenleri ifade için kullanılan sebeb-i nüzul ilmi, ayetlerin anlaĢılmasında önemli bir etkendir. Nitekim ZerkeĢî (ö. 794/1392), bu ilmin Allah'ın biz insanlara gönderdiği vahyin muradının ve vahiydeki hikmetin anlaĢılmasında çok büyük bir öneme sahip olduğunu ve bu ilim vesilesiyle kiĢinin imanının artacağını belirtir.13

Bir ayetin iniĢ sebebini bilmek bizim o ayeti daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Sebeb-i nüzul vasıtasıyla ayette bulunması muhtemel olan kapalı bir lafız daha iyi anlaĢılabilir. Bahsedilen bu ve bunun gibi faydaları da muhataplarının Kur'ân'ı doğru anlamasına ve yanlıĢ anlaĢılmaların önüne geçilmesine vesile olur. Ayrıca yine nüzul sebebi bize ayetleri okurken, anlarken ve yorumlarken tarihî bağlamın ne kadar önemli olduğunu, ayetlerin indiği dönem ve özelliklerinden tamamen soyutlanamayacağını, bütün bunların da ayeti doğru anlamakla ne kadar ilgili olduğunu gösterir.14

Üzerinde çalıĢtığımız ayetin sebeb-i nüzulü ile ilgili de görüĢ beyan eden müfessirler olmuĢtur. Ayetin sebeb-i nüzulü bazı müfessirlerce ileride dinden çıkacak topluluk veya milletlerin olacağıyla ilgili mühim bir haberi duyurmak olarak anlaĢılmıĢtır.15 Bu durumda ayet, bahsedilen dinden çıkma olaylarını kablel vukû Müslümanlara

12

Hikmet Kıratlı, "Tefsir Literatüründe Ayet İsimleri", Ankara Üniveritesi Sosyal Bilimler Estitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2015, s. 65, 125.

13

ZerkeĢî, el-Burhân fî Ulûmi'l-Kur'ân, Dâru'l-Marife Yayınları, Beyrut 1994, I, 293.

14Baltacı, “Nüzul Dönemi Şartlarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Yeri-Örnekler Üzerinden Bir Değerlendirme”

Kur’ân Öncesi Mekke Toplumu Sempozyumu, Ġstanbul 2011, s. 118.

15

Bkz. Ġbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân, Dâru'l-Marife Yayınları, Beyrut 1980, V-VI, 182; Celal Yıldırım, Ġlmin IĢığında Asrın Kur'ân Tefsiri, Anadolu Yayınları, Ġstanbul 1991, IV, 1715-1716.

(21)

haber vermiĢ olmaktadır. Bu durum da Kur'ân'ın geleceğe dâir haberler vermesi olarak telakkî edilmiĢtir. Bu sebeple bazı müfessirler bu ayetin Kur'ân'ın mucizelerinden olduğunu belirtmiĢlerdir.16

Hasan-ı Basrî (ö. 110/728) Ģöyle demiĢtir: "Allah, Hz. Peygamber'in vefatından sonra bir kavmin Ġslam'dan döneceğini bildiği için, Müslümanlara, kendisini seven ve kendilerini sevdiği bir kavim getireceğini haber vermiĢtir." Buna göre ayet gaybî bir haberdir. Gerçekten de meseleler, haber verildiği gibi tahakkuk etmiĢ ve böylece bir mucize olmuĢtur.17

Tabatabaî (1904-1981) de ayetin gayba dâir haber verdiğini söylemiĢ ve müfessirlerin çoğunun konu ile ilgili çok uzun değerlendirmeler yaptıklarını fakat ayetin lafızlarını açıklama noktasında çok müsamahakar davrandıklarını, dolayısıyla da ayette zikredilen niteliklere yeterli ölçüde açıklama getiremediklerini belirtmiĢtir.18

ReĢid Rıza da bunun gaybî bir haber olduğunu, ancak ayette verilmek istenen asıl haberin sadece ileride Müslümanların içinden dinden dönenlerin olacağı değil, böyle kiĢi ve olayların olmasıyla birlikte bunların yaptıklarının Ġslam'a hiçbir zaman ve hiçbir Ģekilde zarar veremeyeceği, Allah'ın Ġslam'a yardım edeceği ve onu muhafaza için cihad edecek kimseleri tahsis edip göndereceği Ģeklinde olduğunu ifade eder.19

Dahhâk (ö. 105/723), Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Katâde (ö.117/735), Ġbn Cüreyc (ö.150/767) gibi bazı müfessirler bu ayetin kıyamet gününe kadar gelecek olan bütün müminleri kapsayan genel bir hitap olduğunu, sebebi özel hükmü genel olan ayetlerden olmadığını yani herhangi bir olay üzerine değil de genel olarak müminlere irtidâd olaylarının vukû bulacağının haberini vermek, hükmünü anlatmak ve belletmek üzere indiğini belirtmiĢlerdir.20

16

Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, (Mefâtihu'l-Gayb) Akçağ Yayınları, Ankara 1990, IX, 109; Kurtubî,

el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Buruç Yayınları, Ġstanbul 2002, VI, 286; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsîri, Akçağ Yayınları, Ankara 1991, II, 785; Sâbûnî, Safvetü't-Tefasîr, II, 109; M.

Sait ġimĢek, Hayat Kaynağı Kur'ân Tefsiri, Beyan Yayınları, Ġstanbul 2012, II, 70.

17

Râzî, Tefsîr-i Kebîr, IX, 109.

18

Muhammed Hüseyin Tabatabâî, el-Mîzân Fî Tefsîri'l-Kur'ân, Kevser Yayınları, Ġstanbul 2000, V, 581; Ahmet Davudoğlu, Tibyân Tefsiri, Sağlam Kitabevi, Ġstanbul 1980, I, 408.

19

Muhammed Abduh-M. ReĢid Rıza, Tefsiru'l-Menâr, Ekin Yayınları, Ġstanbul 2011,VI, 571.

20

(22)

Mâide Sûresi'nin 51-56. ayetlerinin iniĢ sebebinin Abdullah b. Ubeyy b. Selul olduğunu belirten müfessirler de vardır. Bunun dıĢında bazı müfessirlerin tefsirlerine bakıldığında Ubâde b. Sâmit'in peygamberimize çok sayıda Yahudi dostu olduğunu ama kendisinin onlardan ayrılıp Allah ve peygamberini dost edindiğini söylemesi üzerine Abdullah b. Ubeyy'in baĢına gelecek bir felaketten korktuğu için onların dostluğundan ayrılmadığını söylemesi ve peygamberimizin ona "Ey Hubâb'ın babası, ... Yahudilerin dostluğunu sürdürmekle Ubâde'den daha karlı çıkacağını mı sanıyorsun?" demesi üzerine Abdullah b. Ubeyy'in de bundan sonra onlarla dostluğu kesmeyi kabul ettiği ve bu olay üzerine Mâide Sûresi'nin 51-67. ayetlerinin nâzil olduğunun anlatıldığı görülecektir.21

Tabatabaî (1904-1981) ise 51. ayetten 67. ayete kadar olan bölümün sadece bir kerede indiğinin belirtildiği bu rivayeti eleĢtirir ve aradaki bu on yedi ayet arasında herhangi bir konu bütünlüğünün bulunmadığının altını çizer. Özellikle 67. ayet olan "Ey elçi Rabbinden sana indirileni duyur..." ayetinin konuyla hiç bir alakası olmadığını belirten Tabatabaî (1904-1981), ayrıca 55. ayet olan "Sizin veliniz ancak Allah, elçisi ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan ve zekatı veren müminlerdir." ayetinin Hz. Ali hakkında nâzil olduğu ile ilgili ġiî ve Sünnî kaynaklarda tevatür derecesinde rivayetlerin bulunduğunu söyleyerek de yukarıdaki görüĢü eleĢtirmektedir. O, Ubâde ve Abdullah'ın kıssalarıyla ayetler arasında bir iliĢki olduğunu düĢünen râvinin, kıssayı bu ayetlerin tamamına uyarladığını ama bunu beceremediğini, kıssanın kitap ehlinin pratik durumuna değiniyor olması

sebebiyle ravinin tam on yedi ayeti üç ayetin yerine koyduğunu düĢünmektedir.22

Muhammed b. Kâ’b'a (ö. 108/726) göre ise bu ayet KureyĢli seçkinler hakkında nâzil olmuĢtur. Hasan-ı Basrî (ö. 110/728) ise bu ayetin Hz. Ebû Bekir zamanındaki mürtedler hakkında nâzil olduğunu dile getirmiĢtir. Bir grup alim de bu ayetin peygamberin ehline zulmeden, onların hakkını gasp eden ve onları öldürenler hakkında nâzil olduğunu belirtmiĢlerdir.23

21

Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, Ġstanbul 1986, V, 2388.

22

Tabatabaî, el-Mîzân, V, 590.

23

(23)

1.1.5. Ayette Yer Alan Kavramlar 1.1.5.1. İrtidâd ( دٌا دَ اِ رْ اِ )

Ġrtidâd kelimesi “radde” kelimesinden türemiĢtir. Sülasi hali "radde" fiili olan kelime, herhangi bir Ģeyin bizzat kendisini geri çevirmek veya o Ģeyi kendi hallerinden biriyle geri çevirmek anlamlarına gelir. Ġrtidâd kelimesi ise gelinen yola tekrar geri dönmek demektir. Ġrtidâd kelimesi, küfür anlamının yanında geri dönmek, arkasını dönmek gibi baĢka anlamlarda da kullanılırken, riddet kelimesi sadece küfür anlamında kullanılmaktadır.24

Ġmam Nevevî (ö. 676/1277), kiĢinin niyet, söz veya fiille Ġslam'dan bağını koparmasına riddet denildiğini, böylesi bir sözü istihzâ için söylemesi veya inandığı halde inat edip "inanmıyorum" demesi ya da gerçekten inanmadığı için "inanmıyorum" demesi arasında herhangi bir fark olmadığını, ikisinin de riddet olacağını belirtir. Daha sonra, Allah'ı veya peygamberini inkâr eden, yalanlayan, zina gibi icmâen haram olan bir iĢi kabul eden ya da vücûbu ittifakla kabul edilen bir Ģeyi reddeden, küfre girmeye azmeden veya bunda tereddütleri olan bir kiĢinin de küfre girdiğini belirtir.25

Ayetteki "yertedde" fiilinin mazisi olan "irtedde" kelimesi "an" harf-i ceri ile kullanıldığı zaman "dininden döndü" anlamına gelmektedir. Ġrtidâd, kiĢinin imandan sonra küfre dönmesidir ve böylesi bir dönüĢ yapan kiĢinin imanının öncesinde küfrün olması veya olmaması arasında mürted olarak nitelenmesi açısından bir fark yoktur. Yani bir kâfir iman etse sonra küfre dönse ona da mürted denir, baĢından beri Müslüman olan bir insan dininden dönse ona da mürted denir. Ġsimlendirme açısından ikisi arasında bir fark bulunmamakta ve irtidâd kavramı Ģemsiye bir

kavram olma görevini görmektedir.26

Ġrtidâdın literatürdeki dinden dönme, imandan sonra küfrü tercih etme gibi anlamlarının olmasıyla beraber bu ayette bahsedilen mürtedlik halinin bu Ģekilde

24

Râğıb, Müfredât Kur'ân Kavramları Sözlüğü, Yarın Yayınları, Ġstanbul 2015s. 394.

25Ali Muhammed Sallâbî, Ġslam Tarihi RaĢid Halifeler Dönemi, Ravza Yayınları, Ġstanbul 2009, III, 237.

(Muhammed ez-Zührî el-Gamravî, ġerh Ala Metni'l-Minhâc'den naklen s. 519)

26

(24)

anlaĢılmamasının gerektiğini belirten müfessirler de vardır. Örneğin Tabatabaî (1904-1981), tefsirinde konuyu Ģöyle izah eder:

"Ayetteki irtidâd eylemine dinden dönme anlamı verirsek ayetin öncesi ve sonrasıyla hiç bir bağlantısı olmaz ve belirli bir temanın iĢlendiği o ayetler grubu içerisinde müstakil bir ayet gibi algılanır. Eğer ayete dinden dönme anlamı verilirse Allah'ın Müslümanlardan bir kesimin imanına ihtiyacının olmadığı çünkü diğer bir kesim veya grubun Müslüman olmanın, iman etmiĢ olmanın bütün gerekliliklerini yerine getireceği Ģeklinde bir anlam çıkmaktadır." Ayetin siyak-sibak açısından değerlendirilmesi halinde böylesi bir ihtimalin geçersiz olduğunu belirten Tabatabaî (1904-1981), burada Yüce Allah'ın arzındaki insanların tamamını kendisine taptırma salâhiyet ve gücüne muktedir olduğunu vurguladığı Ģeklinde bir görüĢ bildirmektedir. O, Ģöyle denilmek istenildiğini savunur: "Allah, ilerleyen zamanlarda ortaya öyle topluluklar çıkartacaktır ki onlar, değil Allah'ın dininden dönmek, dinin bütün emir ve yasaklarına sıkı sıkıya bağlanarak gereğini yerine getireceklerdir." O, iddia ettiği bu görüĢü "Eğer şunlar (inanmayanlar), bunları tanımayıp inkâr

ederlerse, biz onları inkâr etmeyecek olan bir kavmi, onlara vekil kılmışızdır."27 ayeti ve farklı baĢka ayetlerle28

de delillendirir.29

Ġslam'a ve Müslümanlara düĢmanlık eden gayr-i müslimleri, kiĢinin kendisine dost ve yardımcı olarak görüp onlara yakın davranmasının nedeninin kalbî bir hastalık olan münafıklık sebebiyle olduğu ve bu durumun kiĢiyi dinden döndüreceği yani mürted kılacağı da müfessirlerce belirtilmiĢtir.30

Ġrtidâd kelimesi, sözlüksel ve analitik olarak incelendiğinde kiĢinin kâfiri dost edinmesi eylemini de içine aldığı görülecektir. "Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır"31

ayeti vb. ayetler32 bu görüĢü desteklemek için örnek olarak verilmiĢtir.33

27 En'âm 6/89. 28 Bkz. Nisa 3/97; Ġbrahim 14/8. 29 Tabatabaî, el-Mîzân, V, 579. 30

Hayreddin Karaman vdğr., Kur'ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları, Ankara 2007, II, 295. 31 Mâide 5/51. 32 Âl-i Ġmrân 3/28; Nisâ 4/140. 33 Tabatabaî, el-Mîzân, V, 580.

(25)

1.1.5.2. Kavm (م رْودَق)34

Ayağa kalkmak, meydana çıkmak, uygulamak, temel almak, korumak, ele almak gibi anlamlara gelen دَم دَق fiilinin mastarı olan kavm kelimesi, asıl itibarı ile kadınların bulunmadığı erkekler topluluğu anlamına gelir. Kur'ân-ı Kerim'de geçen kavim sözcüğünde ise erkekler ve kadınlar birlikte kastedilerek kullanılmıĢtır. Kelimenin gerçek anlamı ise erkekler içindir. Zira sözcükte baskın olan unsur erkeklerdir.35

Müfessirlerden bazıları ayette kullanılan kavim kelimesine özel olarak atıf yapmıĢ ve kavim kelimesinin kullanılmasından ve bu kavmin özellikleri sayılırken de çoğul sigalara yer verilmiĢ olmasından dolayı Allah'ın getireceğini bahsettiği bu kavmin bir iki kiĢi olmadığı, bunların büyük bir topluluk olduğu Ģeklinde yorumlar yapmıĢlardır. Ayrıca bu kavmin getirilmesinin, onların yaratılması Ģeklinde düĢünülmemesi gerektiği, çünkü Allah'tan baĢka yaratanın zaten olmadığının Kur'ân'ın birçok yerinde vurgulandığı, ifadenin Allah'ın o kavmi dine hizmet ve yardım edecekleri bir konuma getireceği Ģeklinde anlaĢılmasının önem ve gerekliliği vurgulanmıĢtır. Yani Allah, onları müminlere karĢı merhametli ve düĢmanlara karĢı onurlu olan, kendi yolunda cihad eden ve bu uğurda hiçbir kem sözden, kınamadan korkmayan, etkilenmeyen insanlar kılacaktır. Dolayısıyla aslında onların dine yardım etmesi Allah'ın kendi dinine yardım etmesi olacaktır.36

1.1.5.3. Hubb ( بٌّ حُ )

Sevgi, muhabbet anlamına gelen bu kelime esreli olarak ّ اِ رْ دَ (elhıbb) Ģeklinde kullanıldığı zaman da aynı mânâdadır. Cevherî (ö. 400/1009'dan önce), bu durumun istisnâ olduğunu, mudaaf bir kelimenin esreli olarak "yef'ılü" vezninde gelmeyeceğini belirtir. Seven bir kiĢiye muhib, sevilene de mahbûb denmektedir. Ebu'l-Feth (ö. 444/1052), kelimenin aslının دَ حُ دَ (habube) Ģeklinde olduğunu belirtir. لَّ دَ (Habbe) fiili müteaddi haliyle kullanıldığı zaman ism-i faili varid olmaz. Bu yüzden بٌّا دَ دَندَ (ene haabbun) denilmez. Asmaî (ö. 216/831), bu fiilin muzari vezninde kullanılması durumunda, muzâraat harflerinden sadece "ye" harfinin

34

Kavm kelimesi için ayrıca bkz. Ali Galip Gezgin, "Tefsirde Semantik Metod ve Kur'an'da "Kavm" Kelimesinin

Semantik Analizi" Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1999. 35

Râğıb, Müfredât Kur'ân Kavramları Sözlüğü, s. 825.

36

(26)

meftuh olarak kullanıldığını nakleder. ّ حُ رْ دَ (El-Hubb), içine su doldurulan testi gibi kaplara denir. Farsça'dan Arapça'ya girmiĢtir. Ġbn Arefe (ö. 803/1401), "Muhabbet, bir Ģeyi onu kastetmek sûretiyle istemektir" der. Ezherî (ö. 905/1499) de ayetteki muhabbet kelimesini, kulun Allah'ı ve rasulünü sevmesi, onlara itaat edip tâbi olması olarak tanımlar.37

بٌّ دَ (Habbün) veya دٌ دَ دَ (habbetün) kelimeleri buğday ve arpa gibi yiyecek maddelerinin taneleri için kullanılır. بٌّ اِ (Hıbbün) veya دٌ لَّ اِ (hıbbetün) ise kokulu maddelerin tohumları mânâsına gelir. Hıbbün kelimesi birisi tarafından çok sevilen anlamındadır. Örfte, دٌاوحُ رْ دَ (mahbubun) kelimesi بٌّ دَ حُ (muhabbün) yerine kullanılmıĢtır. Aynı Ģekilde حُ رْ دَ دَ (habebtü) fiili de حُ رْ دَ رْ دَ (ehbebtü) fiilinin yerinde kullanılır olmuĢtur. دٌ لَّ دَ دَ (Mehabbetün) ise iyi görülen veya zannedilen Ģeyi istemektir. Bu da üç Ģekildedir:

a- Zevk için muhabbet/sevgi: Bu, erkeğin kadını sevmesi gibidir.38

b- Çıkar için muhabbet: Kendisinden faydalanılacak Ģeyleri sevmektir.39

c- Fazilet için muhabbet: Ġlim ehlinin ilim için birbirlerini sevmeleri gibidir. "Allah

onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever onlar da Allah'ı severler."40 ayeti de fazilet için muhabbete örnektir. Buna göre Yüce Allah'ın kula muhabbeti onu nimetlerle donatmasıdır; kulun onu sevmesi ise onun katında kurtuluĢu istemesidir.41

Bazı müfessirler de muhabbeti tanımlayarak iki kısımda incelemiĢlerdir. Lugat mânâsı itibarı ile muhabbet, kendisiyle mevsuf olan (kendisinde muhabbet bulunan) kimsenin güzel bir Ģeye meyyal olmasıdır. Bu güzellikler, hislerle ve akılla anlaĢılanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Yenilen bir Ģeydeki lezzet, güzel siret ve sûretlere bakmanın güzelliği gibi lezzetler hislerle idrâk edilen güzelliklere örnektir. Rütbe lezzeti, ilimlerin lezzeti gibi güzellikler ise akılla anlaĢılan güzelliklere

37

Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, VI, 286-287.

38 Bkz. Ġnsan 76/8. 39 Bkz. Saf 61/13. 40 Bkz. Mâide 5/54. 41 Râğıb, Müfredât, s. 237-238.

(27)

örnektir. Bu güzelliklerin tadılmasında hissin yani duyu organlarının hiç bir etkisi yoktur. Sadece akılla idrâk edilebilir. Sevgiye, muhabbete sebep olan bu lezzetlerin faklılığı, sevgi ve muhabbetin niteliğini de değiĢtirecektir. Ġlimlerin lezzetleri de malumâtın ve marufâtın farklılığına göre değiĢmektedir. En yüce varlık olan Allah'ın ve sıfatlarının marifeti, onun bilgisi ile elde edilen lezzet elbette ki daha büyüktür. Bu bilginin sebep olduğu sevgi de daha kalıcı ve daha hakikidir. Bahsedilen bu sevgi oluĢtuğu zaman sahibini ibadetleri yerine getirmeye ve Allah'ın emir ve nehiylerine uymaya sevk eder. Yani kulun Rabbini sevmesinin mümkün olmadığı çünkü aynı cinsten olmadıkları tezi geçersizdir, zira bahsettiğimiz bu sevginin oluĢması mümkündür hatta her müminde vardır ama nasıl ki insanların imanının güç ve dereceleri farklıdır, oluĢmuĢ olan bu sevginin de dereceleri dolayısıyla getirip götürdükleri farklıdır. Bu sebeple bir kulun Rabbini sevmesi hakiki mânâda sevgi olarak yorumlanmalı ve ibadetler bundan ayrı tutulmalıdır.42

Muhabbet ve rahmet kelimeleri arasında anlam bağı kuranlar da olmuĢtur. Allah'ın kuluna muhabbeti, kulunu kendisine manen yakınlaĢtırıp kulunun makamını özelleĢtirmek istemesi olarak tanımlanırken Allah'ın kuluna rahmeti ise kuluna nimet vermeyi irade buyurması olarak tanımlanmıĢtır. Dolayısıyla aslında Allah'ın kuluna muhabbeti de ona hususî bir ikramı dilemesi demektir. Aralarındaki fark; Allah'ın muhabbeti, kuluna özel bir in'âmı dilemesi iken rahmet, kuluna herhangi bir Ģekilde nimet vermeyi istemesidir. Böylece anlaĢılmaktadır ki; muhabbet rahmetten daha hususîdir.43

Allah'ı sevmenin mahiyeti ile ilgili farklı görüĢler ortaya atılmıĢtır. Bunlardan biri de onun sevgisi ile bizim sevgimizin aynı olup olmadığıdır. Bu konuyla ilgili Ģöyle denmiĢtir: "Sevmek anlamındaki "hub" kelimesi gerek Kur'ân-ı Kerim'de gerekse hadislerde Allah için kullanılan, Allah'a isnat edilen sıfatlardan bir tanesidir. Allah'ın sevmesi bizim sevgimize ve sevmemize benzemez çünkü Allah bize benzemez. Nitekim Kuran-ı Kerim'de "Onun benzeri hiç bir şey yoktur"44 buyrulmuĢtur. Hiçbir Ģey ona benzemediğine göre bizim sevgi, sevmek gibi fiillerimiz de onun sevmesine

42

Mahmut Ustaosmanoğlu vdğr., Rûhu'l-Furkân, Siraç Kitabevi, Ġstanbul 1999, VII, 213.

43

Ustaosmanoğlu, Rûhu'l-Furkân, VII, 221.

44

(28)

benzemez. Allah, kendi yüceliğine, Ģanına yakıĢır bir Ģekilde sever. Bu sebeple onun sevmesinin mahiyetini tam olarak idrâk edemeyiz."45

Mutezilî ve EĢ'arî alimlerin çoğu Allah'ın sevmesini, kullarına sevap vermesi ve onları mükafatlandırması Ģeklinde tevil etmektedirler. Yukarıda bu konu hakkındaki görüĢlerinden bir kısmını verdiğimiz Muhammed Abduh (ö. 1905), ReĢid Rıza (ö. 1935) gibi bazı alimler ise bunun bu Ģekilde tevil edilmemesi gerektiğini, Allah'ın herhangi bir Ģeye benzetilmesinden kaçınılması gerektiğini ve her Ģeyden tenzih edilmesi gerektiğini düĢünürler. Bunu da Allah'ın sıfatlarının kabul edilmesi ile zâtının tenzih edilmesi arasında bir çeliĢkinin olmaması ile açıklarlar. Allah'ın sevmesinin tevil edilmesi durumunda ilim, kudret, irade gibi sıfatlarının da tevil edilmesi ihtiyacının doğacağını, bundan Mutezilî ve EĢ'arî alimlerin de uzak durduğunu, bu konuda zâhirin dıĢına çıkmadıklarını belirtirler. Allah'ın kullarını sevmesinin onun Ģanına yakıĢan bir iĢ olduğunu ama bunun künhünün ve keyfiyetinin insan tarafından bilinemeyeceğini anlattıktan sonra Allah'ın mükafatlandırarak bağıĢlamasının ve sevap vermesinin, onun kullarını sevmesinin ancak sonucu olabileceğinin altını çizerler. Bu konu ile ilgili de "De ki: Eğer Allah'ı

seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."46 ayetini delil olarak getirip bu ayette Hz. Peygambere tâbi olmanın Allah'ın ona tâbi olanları sevmesi ve bağıĢlamasının sebebi sayıldığını, bu sebeple de sevme ve bağıĢlamanın her birinin de müstakil birer mükafat olduğunu dile getirirler.47

1.1.5.4. Zillet ( دٌ لَّ اِ )

لَّوحُ (zülle) kelimesi, zorlama neticesinde meydana gelen horlanma ve aĢağılanma anlamına gelmektedir. لَّودَ (zelle) horlandı, horlanmaktadır demektir. لَّواِ (zille) kelimesi ise baĢkasının baskısı olmaksızın serkeĢlik ve direnmeden sonra meydana gelen zillettir/alçalmadır. Eğer insan kendi kendini aĢağılıyorsa bu övülmeye değer

45

Abduh, Tefsiru'l-Menâr, VI, 575.

46

Al-i Ġmran 3/31.

47

(29)

bir Ģeydir. "Müminlere karşı boynu büküktürler." Ģeklinde gelen Mâide Sûresi 54. ayeti de bu anlamdadır.48

Bu kelimenin Arapların yularlarından kolayca çekilen binekler hakkında kullandıkları دٌووحُ دَ دٌ لَّ دَا (debbetün zelülün) tabirinden alındığını, bir topluluğun sıfatı olduğunu ve zilletle hiç bir alakasının olmadığını belirten müfessirler de vardır.49

دٌ لَّ اِ دَ (ezilletün) kelimesi, َاِ دَ (zelîl) kelimesinin çoğuludur. ووحُ دَ (Zelûl) kelimesinin çoğulu ise دَ دٌ (zülel) Ģeklindedir. Bir baĢka rivayette de ووحُ (zulûl) Ģeklinde gelmiĢtir. Onların zelil olmalarından murâd; hor ve hakîr olmaları değil aksine alabildiğine Ģefkatli ve yumuĢak olduklarını belirtmektir. Zira birisinin yanında zelîl olan kiĢi Ģüphesiz ki hiçbir büyüklenme ve kibir göstermez. Aksine yumuĢaklık ve Ģefkat gösterir.50

Zeccac (ö. 311/923) da لَّ اِ دَ (ezilletün) kelimesinin mânâsının, müminlere karĢı halim-selim olma durumu olduğunu ama bunun asla bir pısırıklık hali olmadığını belirtmiĢtir.51

1.1.5.5. İzzet (ة ّزاِع)

Ġzzet, insanın mağlup olmasını engelleyen bir haldir. Kimi zaman izzet sözü medih/övgü için söylenirken kimi zaman da kâfirlerin onunla nitelendirilmesi gibi zem/yergi için söylenir. Kimi zaman da istiâre yoluyla izzet, kötü hamiyyet/taassup ve gurur anlamında kullanılır.52

Ġzzet keimesi aynı zamanda hem üstün kudret, hem de onur ve yücelik kavramlarını kapsar.53

دٌة لَّزاِعدَ (Eızzetün) kelimesinin kökü بٌّزاِع (ızzün) demek olup sert ve yumuĢak olmayan arazi mânâsına gelir.54

Bu kelimenin çetin olan, galip gelen demek olduğu, حُو لَّزدَع

(azzehü) deyiminden gelerek mağlup etmek anlamına geldiği de belirtilmiĢtir.55

48 Râğıb, Müfredât, s. 372-373. 49

Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, VI, 287.

50ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, Mektebetü'l-Abikan, Riyad 1998, II, 257. 51

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr fî Ġlmi't-Tefsîr, Kahraman Yayınları, Ġstanbul 2009, II, 82.

52

Râğıb, Müfredât, s. 653.

53

Muhammed Esed, Kur'ân Kavramları, ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul 2016, s. 162.

54

Said Havva, el-Esâs fi't-Tefsîr, ġamil Yayınları, Ġstanbul 1989, II, 84.

(30)

1.1.5.6. Kâfir ( اِ دٌ ) احُك

Sözlükte دٌ رْ حُ (küfrün) kelimesi, bir Ģeyi örtmek anlamına gelir. Gecenin kâfir diye nitelendirilmesinin nedeni ise gecenin yüzünü ve Ģahısları örtme/gizleme özelliğindendir. Çiftçiye kâfir denmesinin nedeni ise onun toprağa tohumu gömmesinden/gizlemesindendir. Küfrün en büyüğü Allah'ın birliğini ve Ģeriatı veya peygamberliği inkâr etmektir. دٌا دَ رْ حُ (Küfran) daha çok nimeti inkâr etmek ve nankörlük yapmakta kullanılırken, دٌ رْ حُ (küfr) ise daha çok din konusunda kullanılır. دٌ وحُ حُ formuna gelince bu kelime, her ikisi için de kullanılır. دٌ لَّ حُ (Küffâr) formu ise daha çok imanın zıddı olan bir yolu seçen kiĢi anlamındaki kâfir kelimesinin çoğulu olarak kullanılmaktadır.56 دٌة دَ دَ دَ (Keferatün) formu ise daha çok nimete karĢı nankörlük

eden mânâsındaki kâfir kelimesinin çoğulu olarak kullanılır.57

1.1.5.7. Cihad ( دٌاادَ اِ )

رْ دَ (Cehd) ve رْ حُ (cühd) kelimeleri güçlük ve zorluk anlamına gelir. دٌا دَ اِترْ اِ (Ġctihad) da gücünün tümünü kullanmak ve zorluğa katlanmak konusunda kendini zorlamaktır. ا دَ اِ (cihad) ve ةدَ دَه دَجحُ (mücahede) ise, düĢmana karĢı savunma yaparken var gücünü kullanmaktır. Bazı alimler, düĢmana karĢı mücahede, Ģeytana karĢı mücahede ve

nefse karĢı mücahede olmak üzere cihadı üçe ayırmıĢlardır.58

Cihad, müminlerin en mühim sıfatlarından bir tanesidir. Bu kelimenin asıl anlamı da bütün sıkıntılara, meĢakkatlere katlanmak demektir. En büyük cihadın Allah düĢmanları ile, ortaya canın ve malın konulması sûretiyle yapılan cihad olduğu belirtilmektedir.59

Cihad, en genel anlamıyla Allah yolunda çaba göstermeyi ifade eder. Sadece maddi bir çarpıĢma değil aynı zamanda ahlakî ve manevî anlamdaki her çeĢit mücadeleyi içine almaktadır. Hz. Peygamber, kiĢinin ihtiras ve zaaflarıyla olan mücadelesini de en büyük cihad olarak tanımlamaktadır. Hakiki bir savaĢa dahil olmak sûretiyle Allah yolunda cihad etmek lafzı, peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicretinden

56 Bkz. Fetih 48/29. 57Râğıb, Müfredât, s. 857, 860. 58 Râğıb, Müfredât, s. 229. 59

(31)

sonra telaffuz edilmeye baĢlanmıĢtır ve cihad, ilk defa Medine Dönemi'nde emredilmiĢtir.60

1.1.5.8. Havf ( دٌ رْو دَ )

Havf kelimesi korkuya ve zanna ya da bilgiye dayanan bir iĢaretten yola çıkarak istenmeyen bir Ģeyin meydana geleceğini beklemek demektir. Zıddı ise نرْ دَ (emn)61

kelimesidir. Hem dünyevî hem de uhrevî iĢler için kullanılır.62

1.1.5.9. Levm ( دٌم رْودَ )

Levm kelimesi, kınanacak bir Ģey yaptığından dolayı bir kiĢinin değerini düĢürmek, azarlamaktır. دٌ دَم رْودَ (Levmetün) kelimesi, kınama anlamındaki دٌ دَ دَلًدَ (melemetün) demektir. دَ اِئ دَلَ (Lêimetün) kelimesi ise insanın kendisiyle kınandığı Ģey demektir.63 دَ رْولَّ دَ Ellevmetü kelimesi, حُم رْولَّ دَ (ellevmü) kelimesinden masdar-ı bina-i merre'dir.64

1.1.5.10. Fazl ( دٌ رْ دَ )

Fazl kelimesi fazlalık, normalin üstündeki artıĢ demektir. Fazlalık; iyi olan (ilim ve hilmin fazlalığı gibi) ve kötü olan (olması gerekenden fazla kızmak gibi) olarak ikiye ayrılır. رْ دَا (Fazl) formu daha çok iyi Ģeyler için, ووحُ حُا (fudûl) formu ise daha çok kötü Ģeyler için kullanılır. Fadl kelimesi, iki Ģeyden birinin diğerinden fazla/üstün

oluĢuyla ilgili kullanıldığında Ģu üç mânâdan birini ihtiva eder: a- Cins açısından fazlalık/üstünlük: Hayvan cinsinin bitki cinsinden üstünlüğü

gibidir.

b- Nevi açısından fazlalık/üstünlük: Ġnsanın, kendisi dıĢındaki hayvanlardan-canlılardan üstünlüğü gibidir.65

60

Esed, Kur'ân Kavramları, s. 55-56.

61

Güven, güven içinde ve huzurda olmak.

62

Râğıb, Müfredât, s. 342.

63

Râğıb, Müfredât, s. 908-909.

64

Râzî, Tefsîr-i Kebîr, IX, 117.

65

(32)

c- Zât açısından olan fazlalık/üstünlük: Bir adamın baĢka birinden üstün olması gibidir. Ġlk iki üstünlük çeĢidi cevherle alakalıdır. Onlarda eksik olanın, bunu gidermesi ve üstünlük kazanması mümkün değildir. Örneğin at ve eĢeğin insana özgü olan üstünlüğü elde etmeleri mümkün değildir. Üçüncü üstünlük çeĢidi ise bazen arazla ilgili olmaktadır ki onu elde etmenin yolu bulunabilir.66

Herhangi bir zorlama olmadan verilen her bağıĢa da fazl denir. Cuma Sûresi 4. Ayeti bu duruma örnektir: "İşte bu, Allah'ın lutfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük

lutuf sahibidir." Bu ayet her üç fazilet çeĢidini de kapsar. ّا حُ رْ دَا (Fazlullah)

sözünden kastın Ġslam olduğunu söyleyenler, bu sözün kapsadıklarının sadece bir kısmını tefsir etmiĢ olmaktadırlar.67

Bu kelime Allah için kullanıldığı zaman kerem, lutuf ve inayet anlamlarını çağrıĢtırır. Ġnsanlar için kullanıldığı zaman ise seçkinlik, erdemlilik ve üstünlük gibi anlamlara gelir. Bu dünyadaki kısmî bazen de sadece ahlakî planda kalan mükafat ve cezanın tersine, ahirette Allah, inanç ve amelleriyle yetkinliğe ve erdemliliğe ulaĢan herkese lutfunun azamî Ģekliyle karĢılık verecektir.68

1.1.6. Maide Sûresi 54. Ayetin Ġçeriği Ġle ĠliĢkili Ayetler

Farklı tefsirlerde, farklı müfessirlerce Mâide Sûresi 54. ayetinin içeriği ile ilgili olduğu beyan edilen ayetlerin çoğu aĢağıda verilmiĢtir. Ayetin, aĢağıdaki ayetlerden bağımsız olarak ele alınmaması gerektiği de özellikle vurgulanmıĢtır.

نَي ِرَ ٓ ِ ن ِتأِ َ َ ن ُس نَّلا ن َ يُّهَ أَ نْ ُ ْ ِ ْذُ نأِ َ َ نن

أّ

ًر ِدَقن َ ِلَِذن َلََعن ُ ّللّ ن َن َكََ ن

"Ey insanlar! Eğer Allah dilerse siz yok eder ve başkalarını getirir. Allah buna hakkıyla gücü yetendir."69

نً َ ْ ِ نْ ُ ِ نْ ُد ِ َ ِاَ نِر نَّ ُ ْا ن َيِّ ن ُ َو ُ َ ن َي ِ نَّا نْ ُ ِا َقنْ ُ َ ٓ ن َي ِ نَّا ن َ يُّهَ أَ ن َ

نَ ِ نَّ ُ ْا نَ َ ن َ ّللّ ن نَّنأَ نْ ُ َ ْع َ ن

66 Bkz. Nahl 16/71. 67 Râğıb, Müfredât, s. 747-748. 68

Esed, Kur'ân Kavramları, s. 93.

69

(33)

"Ey iman edenler! Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir."70

ء َ َ نيَ نِه ِاْؤُ نِ نَّللّ نُل ْضَ ن َ ِلَِذ

نِ ِ َ ْا نِل ْضَ ْا ن ُذن ُ نَّللّ َ ن

"İşte bu, Allah'ın lutfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lutuf sahibidir."71

نىَرَ ن ْ َاَ نِ ّ ِّللّن ًّبُحنيُّهَد َشأَ نْ ُ َ ٓ ن َي ِ نَّا َ نِ ّللّ ن ِّبُحَكنْمُ َنَ يُّهَ ِ ُيُنً د َدنأَ نِ ّللّ ن ِن ُدنيِ نُذِخنَّ َ نيَ ن ِس نَّلا ن َيِ َ

ن ِب َذَ ْا ن ُد ِد َشن َ ّللّ ن نَّنأَ َ نً ِ َجَنِ ّ ِللّنَةنَّ ُ ْا ن نَّنأَ ن َب َذَ ْا ن َن ْ َرَ نْذ

نْ ُ َ َظن َي ِ نَّا

أّ

"İnsanlar arasında Allah'ı bırakıpta O'na ortak koşanlar vardır. Onları Allah'ı severcesine severler. Müminlerin Allah'a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi."72

ن َ َد َسَكن َن ْ َ ْ َتَنٌةَر َ ِتَِ ن َ ُ ُتْ َ َتَْق نٌل َ ْ أَ َ نْ ُ ُتَير ِ َعَ نْ ُ ُج َ ْزأَ َ نْ ُ ُو َ ْ

أّ

َ نْ ُكُُؤٓ َلْ أَ َ نْ ُكُُؤ َبَٓ ن َن َكَنن

ن ْلُق

أّ

ن ُ ّللّ َ نِهِرْ أَ ِ ن ُ ّللّ نَ ِتِأِ َ ن نَّتََّحنْ ُصنَّ َ َتََ نِ ِلِ ِب َسن ِفِنٍد َ ِجَِ نِ ِلِ ُس َرَ نِ ّللّ ن َيِّ ن ُ ْ َا

ن نَّبَحأَ ن َ َنَْ َضْرَتن ُيِك َسَ َ

أّ

ن َ ِ ِس َ ْا نَمْ َ ْا نيِدْ َ نَلا

"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsık topluluğu doğru yola erdirmez."73

نَي ِ ِا َخْا ن َيِ نِةَرِ ٓا ن ِفِن َ ُ َ نُهْ ِ نَلَبْ ُ نيَ َ ن ًل ِدنِمَ ْس

لا ن َ ْيرَ نِ َتْبَ نيَ َ

أّ

ن ً ْ َقن ُ ّللّ نيِدْ َ ن َفْ َك

ن َ ِ ِا نَّ ا نَمْ َ ْا نيِدْ َ نَلان ُ ّللّ َ ن ُت َ ِّيَ ْا نُ ُهُء َجَ ن ٌّقَحنَل ُسنَّرا ن نَّنأَ نْ ُدِه َشَ نْمِ ِنَ َيم

ن َدْ َ نْ ُرَ َك

أّ

نَ ِ َاْ أُ

ن

70 Tevbe 9/123. 71 Cuma 62/4. 72 Bakara 2/165. 73 Tevbe 9/24.

Referanslar

Benzer Belgeler

Peygamber’in (s.a.s.) , Cibril’den öğrenmeye muhtaç olduğu âyet- ler vardı Zira O, Resûlullah’ın müşahede etmediği ahvali müşahede edi- yordu. Bize göre

Nûr ayetinde müfessirleri, sûfîleri ve felsefecileri farklı yorumlar yapmaya sevk eden sembolik kavramların bilinmesi ayetin anlaşılmasına yardımcı olacağı

Bundan önceki âyetlerde iman bakımından insanlar “mümin, kâfir, münafık” olarak çeşitlendirilmiş, her bir grubun özellikleri açıklanmıştı. Bu âyette inanç

Bu buyrukta geçen ُهاَنْذَخَأَف ifadesinde ف atıf harfidir. ْذَخَأ mâzî fiil ve sükûn üzere mebnidir. اَن raf’ fâil mahallinde sükûn üzere mebni olup

Ayşenur Fidan, Kur’ânî Dilin Nebevî Dili İnşası –Kudsî Hadisler Bağlamında–, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek

Bu meyanda insanları ebedî yaşayacakmış gibi yalnızca dünya hayatı için çalışmaya teşvik eder bir anlayışla ele alınan ve hadis olarak da nakle- dilen “Hiç ölmeyecek

Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gök- ten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra di- riltmesi, O’nun (varlığının ve

- Hazret-i Musa’nın (as.) Hazret-i Hızır’la yaptığı seyahatin nakledilmesi, kader konusunda çok ehemmiyetli mesajlar vermekte, Hazret-i Musa aleyhisselâmın dahi bilemediği