• Sonuç bulunamadı

Ayetteki kavim kelimesinin kullanımı ve bahsedilen kavmin kimler olduğu

II. BÖLÜM: AYETLERĠN TEFSĠRĠ VE KARġILAġTIRILMASI

2.1. MAĠDE SÛRESĠ 54 AYETĠN TEFSĠRĠ

2.1.3.1. Ayetteki kavim kelimesinin kullanımı ve bahsedilen kavmin kimler olduğu

Ayete meal verilirken getirileceğinden bahsedilen kavim kelimesini müfessirlerden bazıları aynen alıp kavim276

diye çevirmiĢ, bazıları topluluk277 anlamı vermiĢ,

273

Mehmet Vehbi Efendi, Büyük Kur'ân Tefsiri, III-IV, 1251.

274 Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, VI, 286. 275

El-Bikâî, Nazmü'd-Dürer, II, 483.

276

Said Havva, Ahmet Davudoğlu, Râzî, Hasan Basri Çantay, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi, Ġbn Kesîr, Ömer Nasuhi Bilmen, Abdulbaki Gölpınarlı, Hayreddin Karaman vd. bu kanaattedir. Örnek olarak bkz. Mehmet Vehbi Efendi, Büyük Kur'ân Tefsiri, III-IV, 1251.

277

Kurtubî, Mustafa Ġslamoğlu, YaĢar Kandemir, M. Sait ġimĢek, Muhammed Abduh-ReĢid Rıza, Ġbn Kayyım, Ġbnü'l-Cevzî, Beydavî, Ġzzet Derveze, Elmalılı Hamdi Yazır, YaĢar Nuri Öztürk ve Kurtubî bu kanaattedir. Örnek olarak bkz. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, VI, 285.

bazıları toplum278

demiĢ, bazıları da kelimeyi millet279 olarak anlamlandırırken bir müfessir de kelimeye nesil280

Ģeklinde anlam vermiĢtir. Bunun dıĢında kelimeyi kavim diye çevirip tefsirinde Müslüman cemaati/bir kesim Ģeklinde yorumlayan müfessirler281

olduğu gibi kelimeyi kavim diye çevirip millet Ģeklinde açıklayan müfessirler282

de vardır. Ġngilizce mellerde ise kelime genelde "people" Ģeklinde çevrilmiĢtir. Yusuf Ali ve M. Pickthall'e ait olan mealler bu duruma birer örnektir.283

Ayette bazı özellikleri verilen bu kavmin kim olduğu, hangi kavim olduğu konusunda alimler ihtilaf etmiĢler ve konuya dâir farklı görüĢ belirtmiĢlerdir. Mücâhid (ö. 103/721), Dahhâk (ö. 64/684), Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Katâde (ö.117/735), Muhammed b. Kâb el-Kurazî (ö. 108/726) ve Ġbn Cüreyc (ö.150/767) bu kavmin Hz. Ebû Bekir ve onun askerleri olduğunu belirtip,284 görüĢlerinin gerekçesi olarak da onların mürted kabilelerle savaĢmıĢ olmalarını göstermiĢlerdir. Hz. AiĢe ise, konuyla ilgili olarak "Hz. Peygamber vefat edince birçok Arap kabilesi irtidâd etmiĢ ve münafıklık yayılmıĢtı. Babamın baĢına ise koca koca dağların baĢına gelse onları darmadağınık edecek büyük gâileler gelmiĢti." diyerek bahsedilenin babası yani Hz. Ebû Bekir olduğuna iĢaret etmiĢtir.285

Katâde (ö.117/735), Allah'ın bu ayeti insanlardan bazısının dinden döneceklerini bildirmek için indirdiğini, Hz. Muhammed'in vefatıyla üç mescit mensuplarının dıĢında yani Medineliler, Mekkeliler, Abdülkays'tan olan Bahreynliler dıĢında Arapların genelinin dinden döndüğünü, "Namaz kılarız ama zekat vermeyiz. Bizim mallarımız gaspedilemez" dediklerini, Hz. Ebû Bekir'in de cevaben "Onlar bunun değerini anlasalardı zekat verirler hatta artırırlardı" deyip "Vallahi, Allah'ın bir araya getirdiği Ģeyi ayıramam Ģayet Allah ve peygamberinin farz kıldığı Ģeylerden bir

278 Bayraktar Bayraklı, Süleyman AteĢ, Ġbn Arabî, Tabatabaî ve Sâbûnî bu kanattedir. Örnek olarak bkz.

Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü't-Tefâsîr, II, 134.

279

Seyyid Kutub, Celal Yıldırım, Abdulkadir ġener vdğr. bu kanaattedirler. Örnek olarak bkz. Abdülkadir ġener vdğr, Yüce Kur'ân Açıklamalı-Yorumlu Meâli, s. 124.

280 Çelik, Hakk'ın Daveti, II, 9. 281

Said Havva, el-Esâs, II, 70.

282

Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2384.

283

Baltacı, "Mâide Sûresi 54. Ayet İle Fetih Sûresi 29. Ayetin Karşılaştırmalı Tefsiri", 2016 Hoca Ahmet Yesevî

Yılı Anısına Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri, Ankara

2016, V, 378.

284

Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, III, 418.

285

küçük ip parçasını bile vermeseler onlarla o ip parçası için savaĢırım"286

diyerek sözlerine devam ettiğini anlatır. Konuyla ilgili Enes b. Mâlik'ten (ö. 93/711-12) de, ashâbın zekat vermeyenlerle ehl-i kıble olmaları sebebiyle savaĢmak istemedikleri ama Hz. Ebû Bekir kılıcını kuĢanıp tek baĢına dıĢarı çıkınca ashâbın da onu yalnız bırakmak istemediği ve bu sebeple onunla olduklarını dolayısıyla zekat vermeyenlerle savaĢmada konusunda Ebû Bekir'in çok etkili olduğunu anlatan bir rivayet mevcuttur.287

Ġbn Ġshâk'a (ö. 151/768) göre ise Hz. Peygamber'in vefatından sonra kabilelerin bazıları Ġslamî hükümleri olduğu gibi reddetmiĢ, bazıları sadece zekat vermeyeceklerini ama diğer vecibelere icabet edeceklerini söylemiĢ, bazıları da vergilerin gereksiz olduğunu belirtip vergi vermeyeceklerini belirtmiĢlerdir. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir onlarla savaĢmak istemiĢ fakat ashâb buna yanaĢmamıĢtır. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir'e Hz. Peygamberin "Ben insanlar دَا دَلَاِ دَهدَ اِ دَلَ deyinceye kadar

onlarla savaşmakla emrolundum. Böyle diyen ve gereğince iman edenler mallarını ve canlarını kurtarmıştır. Ancak İslam'ın hakkı müstesna!" buyurduğunu hatırlatıp

böyle bir durumda onlarla nasıl savaĢacağını sormuĢtur. Hz. Ebû Bekir ise cevâben; "Vallâhi ben namaz ile zekat arasını ayıran insanlarla harbedeceğim çünkü zekat malın hakkıdır. Vallâhi Hz. Peygambere ödedikleri küçücük bir keçi yavrusunu bile bana vermeseler onlarla savaĢırım" demiĢtir. Daha sonra Hz. Ömer; "Allah'a yemin ederim ki Ebû Bekir'in bu görüĢü, Allah'ın onun göğsünü Ģerhetmesinden baĢka bir Ģey değildi. O zaman iyice anladım ki bu karar doğruymuĢ." diyerek Hz. Ebû Bekir'i tasdik etmiĢtir.288

Görüldüğü üzere Hz. Ebû Bekir dinden dönenlerle büyük bir azim ve kararlılıkla savaĢmıĢ, onları yola getirmiĢtir. Hz. Ebû Bekir yaptığı bu savaĢlarla zekat hususunda insanların yoldan çıkmalarını engellemiĢtir. Bunu yaparken de sadece kendi yaĢadığı dönemdeki zekatı reddedenler üzerinde değil gelecek dönemlerde zekatı reddeden veya reddedecek olanlar üzerinde de etkili olmuĢ, Ġslam'ın hükümlerinin farklı olsalar da aslında ne kadar bir ve bütün olduklarını tüm insanlara bizzat anlatmıĢtır. Konuyla ilgili Hasan el-EĢarî (ö. 324/935-36) Ģöyle der:

286

Taberî de bu rivayete, tefsirinde riddet ehlinin malının helal olduğu vb. Ģeklinde biraz daha detaylandırarak yer vermiĢtir. Konuyla ilgil bkz. Taberî, Câmiu'l-Beyân, V-VI, 183.

287

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, II, 82; Bursevî, Rûhu'l-Beyân, II, 411-412.

288

"Eğer Ebû Bekir böyle davranmasaydı muhakkak ki insanlar zekat konusunda kıyamete kadar yoldan çıkacaklardı."289

Allah'ın Hz. Ebû Bekir'le birlikte bir topluluk gönderdiğini, peygamberimizin savaĢtığı Ģeyler için onların da savaĢtığını, onlardan teslim olanları esir aldıklarını, kendileri ile savaĢanları ise öldürdüklerini ve onlarla maûnu yani zekatı kabul edinceye kadar bıkıp usanmadan savaĢtıklarını anlatan Katâde (ö.117/735), onlardan

dinden dönen ve zekat vermeyen bazı insanları ateĢte yaktıklarından da bahseder.290

Tabatabaî (1904-1981) ise, bu rivayetin teorik bir uyarlama olduğu görüĢündedir. Bununla ilgili en büyük kanıtının da rivayetin ifade tarzı olduğunu belirtir. Bunun dıĢında Hz. Ebû Bekir'in yaptığı savaĢlarda bazı olumsuz vakıaların kaydedildiğini, tarihin bazı günah ve zulümlerine Ģahit olduğu Busr b. Ertâd (ö. 86/705), Muğire b. ġûbe (ö. 50/670) ve Semûre b. Cündep (ö. 60/680) gibi bazı insanların bu savaĢ ve seferlerde etkin olarak bulunduğunu ama onların zulümleri sebebiyle "Allah'ın

onları, onların da Allah'ı sevmesi" hitâbına muhatap olamayacaklarını belirttikten

sonra insanların tarihi objektif bir Ģekilde okumasının önem ve gereğini anlatır.291

Ayrıca Katâde (ö.117/735), Hz. Ebû Bekir'e heyetlerin geldiğinden ve onları utandırıcı bir planla292

kovucu bir savaĢ arasında muhayyer kıldığından onların da utandırıcı planı seçtiklerinden ve bunun onlar için daha hafif olduğundan bahsederek bu duruma göre onların kendi ölülerini cehennemde, müminlerin ölülerini de cennette sayacaklarından ve Müslümanlardan aldıkları malları geri vereceklerinden ama Müslümanların onlardan aldıkları malları geri vermeyeceklerinden, bu malların onlara helal olacağından bahseder. Katâde (ö.117/735), yukarıda anlattığı her Ģeyin, ayetin Hz. Ebû Bekir ve onunla beraber savaĢanlar için indiğine dâir önemli birer delil olduğunu belirtir.293

289 Bursevî, Rûhu'l-Beyân, II, 43. 290

Bu rivayete, Taberî, Câmiu'l-Beyân, V-VI, 183 ve Abduh, Tefsiru'l-Menâr, VI, 572 gibi kaynaklarda raslanmaktadır. Bununla beraber, yayınevi, Hz. Ebû Bekir'in Hz. Peygamber'in aksine ateĢle yakma cezası uyguladığından bahseden rivayetlerin senetlerinin zayıf, râvilerinin de tıpkı Seyf b. Ömer gibi kuĢkulu ve yalancı râviler olduğunu özel bir dipnotla belirtmektedir.

291

Tabatabaî, el-Mîzân, V, 593.

292

Abduh, Tefsiru'l-Menâr, VI, 572'deki sayfada bu rivayetin "beyne harbin muhziyetin" (utandırıcı ve alçaltıcı bir harp)" Ģeklinde meĢhur olduğu, bunun aslının "muhziyetin" ve "mücliyetin" (kovucu, sürgün edici) yerine "muczietin" (kâfi, yeterli) ve "müclibetin" (tehditkâr) Ģeklinde olduğu, bu Ģeklinin yanlıĢ olduğu ayrı bir dipnot ile belirtilmiĢtir. Taberî'de ise aynı rivayet "beyne hıttatın muhziyetin" ve "harbin mücliyetin" Ģeklinde geçmektedir. Bkz: Taberî, Câmiu'l-Beyân, V-VI, 183.

293

Belensî (h. 564), ayetin bu bölümünü bir sonraki ayette bulunan رْمحُه دَ دَة دَ لَّز دَاوحُ رْئحٍُ دَ دَاوحُعاِ دَ ifadesi ile iliĢkilendirerek açıklamaktadır. O, böylece iki ayet arasında bir bağ kurmuĢ olmaktadır. Bu bağı da ayette kastedilenin Hz. Ebû Bekir olduğu yönündeki

görüĢünü ispat etmek için kullanmaktadır294

.

Fahruddin Razî (ö. 606/1210) ve Ġbn Kesîr (ö. 774/1373) de ayette bahsolunanın Hz. Ebû Bekir olduğunun kabulünün vacip olduğu görüĢündedirler. Onlar, bu görüĢlerini Ģöyle delillendirirler:

Ayet mürtedlerden bahsetmektedir. Onlarla savaĢan da Hz. Ebû Bekir'dir. Kastolunanın Hz. Muhammed olması da mümkün değildir çünkü onun mürtedlerle savaĢtığı vâki değildir. Nitekim ayette, مٍم رْودَ اِ حُالله ياِ رْؤدٍَ دَ رْودَضدَا (Fesevfe yetillehü bikavmin) yani "Allah getirecektir..." buyrulmuĢtur. Bu ibâre hâli değil istikbâli ifade etmektedir. Râzî (ö. 606/1210) ve Ġbn Kesîr (ö. 774/1373) buna cevaben o dönemde Ebû Bekir de vardı denilirse; bunun doğru olduğunu, o dönemde onun da olduğunu ama savaĢtığı kimselerin mürtedler olmadığını, çünkü o dönemde mürtedlerin olmadığını, ayrıca Hz. Ebu Bekir'in o dönemde harbetme, emretme, hükmetme gibi yetkilere de sahip olmadığını yani ayette bahsedilen harbi gerçekleĢtirecek kadar gücünün olmadığını belirtirler.295

Taberî (ö. 310/923), tefsirinde kendi görüĢünün de bu yönde olduğunu belirterek bahsedilenin Hz. Ebû Bekir ve beraberindekiler olduğuna dâir sekiz tane rivayet aktarır.296

Tefsiru'l-Menâr yazarlarına göre de dinden dönen o kalabalıklarla muhâcir ve ensârla beraber savaĢan kiĢi Hz. Ebû Bekir'dir. Onlar, ayetteki sıfatların ilk ve öncelikli olarak, bizzat ona ve onunla beraber savaĢanlara uygun olduğunu anlatırlar.297

Bu ayeti, "Hz. Ebû Bekir'in Hilafetine ĠĢaret eden Ayetler" baĢlığı altında inceleyen, burada zikredilmiĢ tüm özelliklerin onda ve mürtedlere karĢı savaĢan ordusunda var olduğunu belirten, onun batıl yok olup hak kazanıncaya kadar savaĢtığını ve bunu Allah'ın ezelî ilmiyle bilip Müslümanlara bildirdiğini anlatan alimler de mevcuttur.298

294

Muhammed b. Ali el-Belensî, Tefsîru Mübhemâti'l-Kur'ân, Dâru'l-Garbi'l-Ġslamî, Beyrut 1991, I, 408.

295

Râzî, Tefsîr-i Kebîr, IX, 111; Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2390-2391.

296

Taberî, Câmiu'l-Beyân, V-VI, 182-183.

297

Abduh, Tefsiru'l-Menâr, VI, 575.

298

Ebû Bekir döneminde mürtedlerle yapılan savaĢların ilerleyen zamanlardaki Ġslamî fetihler için rabbanî birer hazırlık olduğu, orduların oluĢturulması sûretiyle güç denemelerinin yapıldığı, eksik ve aksaklıkların belirlendiği, meydan savaĢları konusunda tecrübe kazanıldığı, harp taktiklerinin geliĢtirildiği, bu taktiklere yenilerinin eklendiği ve tabi ki Müslümanlarda hangi amaçla savaĢtıklarına dâir bir Ģuur oluĢturulduğu da belirtilmiĢtir.299

Hasan-ı Basrî'ye (ö. 110/728) göre de burada bahsedilen Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve arkadaĢlarıdır. Hz. Muhammed'in vefatından sonraki dönemlere bakıldığında mücahedenin en çok Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir dönemlerinde olduğunu belirten Hasan, (ö. 110/728) ayetin Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir ile doğrudan ilgili olduğu görüĢündedir.300

Müfessirlerin, ayette bahsedilenin Hz. Ebû Bekir olduğu ile ilgili görüĢlerinin meydana gelen olay ve geliĢmelerden sonra yapılan birer çıkarsama olduğu da bazı müfessirlerce özellikle belirtilmiĢtir.301

Süddî (ö. 127/745) ise, "Bu ayet, ensâr hakkında nâzil olmuĢtu. Çünkü Allah'ın Rasulüne yardım edip, Ġslam'ın muzaffer olması için O'nu destekleyen ve takviye edenler onların ta kendileridir." demiĢtir.302

Ebû Süleyman DımeĢkî (ö. 375/985) ise

bahsolunan topluluğun ensâr ve muhâcir olduğu görüĢündedir.303

Ġbn Ebû Hâtim (ö. 327/938) bir rivayetinde, Hz. Muhammed'e bu ayetin sorulduğunu onun da: "Bunlar Yemen'den, sonra Kinde'den, sonra Sekûn'dan bir topluluk, sonra

da bu davete icabet eden kimselerdir" dediğini anlatmaktadır. Ġbn Kesîr (ö.

774/1373), eserinde yer verdiği bu hadisin garîb olduğunu da özellikle belirtmiĢtir.304

Diğer bir grup alim ise, bahsolunan kavmin Farslılar (Ġranlılar) olduğunu söylemiĢlerdir.305

Bu ayette bahsedilenlerin Farslılar olarak anlaĢılmasının sebebi hakkında farklı görüĢler vardır. Bir görüĢe göre bu topluluğun Fârisiler olarak anlaĢılmasının sebebi, Selman'ın menkıbelerinde bu topluluğun onun kavminden

299 Sallâbî, Ġslam Tarihi RaĢid Halifeler Dönemi, III, 351. 300

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, II, 82; Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, III, 418.

301

Derveze, et-Tefsiru'l-Hadis, VII, 146.

302

Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2385; Abduh, Tefsîru'l-Menâr, VI, 572; Elmalılı, Hak

Dini Kur'ân Dili, III, 418.

303

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, II, 82.

304

Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2385.

305

olduğu ile ilgili bir naklin bulunmasıdır ve bu görüĢ zayıf bir görüĢtür.306

BaĢka bir görüĢe göre de rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber'e bu ayet sorulunca o, eliyle Selmân-ı Fârisî'nin omzuna vurmuĢ ve "Bu kavim bu, bunun arkadaĢları ve akrabalarıdır." diyerek دَنَاِص اِ دَا اِا دَنرْ دَ رْناِ دٌو دَ اِ حُهدَ دَندَ لٍَّ دَ حُ اِ ً لَّ دَعحُ حُنٍاِ دَا دَ رْودَ "Eğer din, Süreyya

yıldızına asılı olsa dahi Fârisilerden bazı yiğitler onu alacaklardır."307

buyurmuĢtur. Bu rivayet sebebiyle bahsedilen topluluğun Farslılar olduğu görüĢü oluĢmuĢtur.308 Bazı tefsirlerde Ġmâm-ı Âzam Ebû Hanife'nin de Farslılardan olması sebebiyle bu hadisin onun üstünlüğüne dâir de delil olduğu belirtildikten sonra günümüz Ġran'ının ekseriyetinin ġia mezhebine müntesip olduğu için onların bu hadis ve müjdesinden nasipleri olmadığı da ayrıca belirtilmiĢtir.309

Bir gruba göre ise burada bahsedilenlerin iki bin beĢ yüzü310

ehli Yemen olan Naha'lı, beĢ bini yine ehli Yemen olan Kinde ve Büceyle'li311

ve üç bini de diğer insanlardan olmak üzere Hz. Ömer döneminde gerçekleĢen Kadisiye SavaĢı'nda cihad eden ve on bin kiĢiden oluĢan ordudur. BaĢka bir rivayete göre de beĢ bin kiĢiden oluĢan bir ordudurlar.312

Ġmam Kelbî'nin bu görüĢü destekleyen rivayetleri de mevcuttur.313 Ebû Bekir b. AyyâĢ'ın (ö. 193/809) müjdelenen bu kiĢilerin Kadîsiye SavaĢı'na katılanlar olduğu Ģeklindeki görüĢünü de Ġbn Ebû Hâtim (ö. 327/938) rivayet etmiĢtir.314

Ali b. Ġbrahim b. HâĢim (h. 179) ise ayetin ümmetin mehdisi ve onun arkadaĢları hakkında nâzil olduğunu, ayetin ilk bölümünün ehl-i beyt'e zulmeden, haklarını gaspedip onları öldürenler ile ilgili olduğunu, "Allah kendisinin sevdiği..." Ģeklinde devam eden ikinci bölümün de kıyamete değin gelecek olan bütün müminleri kapsadığını belirtir.315

Ġzzet Derveze (1888-1984), bunun zorlama bir yorum

306 Abduh, Tefsiru'l-Menâr, VI, 572. 307

Buhâri, Tefsir-i Sûreti'l-Cum'a 4.

308

Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2385.

309

Ustaosmanoğlu, Rûhu'l-Furkân, VII, 206.

310 ZemahĢerî ve Beğavî iki bin olduklarını söyler. Bkz, Begavî, Tefsîru'l-Beğavî, III, 71; ZemahĢerî, el-KeĢĢâf,

II, 254.

311

Bu iki kabile kaynaklarda Kende ve Becîle Ģeklinde de geçmektedir. Bkz. Ustaosmanoğlu, Rûhu'l-Furkân, VII, 206.

312

Bkz. Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, III, 419.

313

Beydâvî, Envâru't-Tenzîl, II, 56.

314

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, II, 82.

315

olduğunu, zaten ayetin öncesine ve sonrasına bakıldığında da bunun açıkça anlaĢılacağını belirtmiĢtir.316

Bir rivayete göre de ayette bahsedilenler Yemenlilerdir. Ġyaz b. Ganem el-EĢarî'den (ö. 20/641) rivayet edilen bir hadise göre, Hz. Peygamber, bu ayet nâzil olunca Ebû Musâ el-EĢârî'yi göstererek, "Ayette bahsedilenler Ģunun kavmidir."317

demiĢtir. Ebû Musa el-EĢarî ise Yemenlidir. BaĢka bir rivayete göre ise bu ayet nâzil olunca Hz. Ömer, "Bahsedilenler ben ve kavmim miyim ya Rasulallah?" diye sormuĢ peygamberimiz de "Hayır! Bilakis Ebû Musa el-EĢarî ve kavmidir" buyurmuĢ bunun üzerine Hz. Ömer "KeĢke ben de onlardan olsaydım" demiĢtir.318

Mücâhid (ö. 103/721) de, bu ayetin Yemenliler (Sebe Kavmi) hakkında nâzil olduğunu belirtmiĢ ve rasulullahın "Yemen halkı kalpleri en yumuşak ve gönülleri en mülayim olan

halktır. İman Yemen'dendir, hikmet Yemen'dendir"319

hadisini delil olarak getirmiĢtir.

Diğer bir kısım tefsirciye göre bunlar, Yemenlilerden bir topluluktur zaten EĢ'arî kabilesi de Yemenlilerin bir parçasını oluĢturmaktadır.320

Ġbn Abbas (ö. 68/687-88)

ve Dahhâk (ö. 64/684) da bahsedilen kavmin Yemen halkı olduğu görüĢündedirler.321

Razî'ye göre bu ayet Yemenliler veya Fârisîler hakkında nâzil olmamıĢtır. Çünkü onlar herhangi bir mürted taifeyle savaĢmamıĢlardır. Onlar böyle bir savaĢta bulunmuĢ olsalar bile savaĢtaki durumları tebaa, arkadan gelen, idare edilen kimseler Ģeklinde olmuĢtur. Oysa Hz. Ebu Bekir, reis olan, kendisine itaat edilen bir kimse olarak mürtedlerle savaĢmıĢtır. Râzî, ayetin idare edilen bir taifeden ziyade idare

eden bir halife hakkında olduğunu söylemenin daha doğru olduğu kanaatindedir.322

Hak dine hizmet etme, bu uğurda canını ve malını hiçe sayarak sırf Allah rızası için çaba gösterme görevi muhakkak ki çok ulvî ve ağır bir görevdir. Bu görev vaktinde Yahudilere yüklenmiĢ fakat onlar Ġslam nimetinin görevini bilmemiĢ, hakkıyla takdir

316

Derveze, et-Tefsiru'l-Hadîs, VII, 146.

317

Ġzzet Derveze eserinde bu hadisin sahih kaynaklarda yer almadığını ve sahih kabul edilse bile bunun bir uyarlama olacağını, ayetin iniĢ sebebi olamayacağını belirtir. Bkz. Derveze, et-Tefsiru'l-Hadîs, VII, 146. Elmalılı Hamdi Yazır ise Hâkim'in Müstedrek isimli eserinde böyle bir rivayetin geçtiğini ve bu rivayetin sahih olduğunu eserinde belirtimiĢtir. Bkz. Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, III, 419.

318

Taberî, Câmiu'l-Beyân, V-VI, 184.

319

Buhari, Megazi 70.

320

Beydâvî, Envâru't-Tenzîl, II, 56; Ġbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, V, 2385-2389; Abduh,

Tefsiru'l-Menâr, VI, 572-573.

321

Ġbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, II, 82.

322

edememiĢ ve gereğince hizmetkar olamayıp din ve öğretilerinde büyük bir tahrifât oluĢturmuĢlardır. Bunun üzerine bu görev Hıristiyanlara verilmiĢ onlar da nimetin değerini bilememiĢ, hak dine taban tabana zıt iĢ ve inançlar geliĢtirmiĢlerdir. Daha sonra bu ulvî vazife Hz. Peygamber vasıtasıyla ümmetine verilmiĢtir. Araplar yıllarca bu görevi üstlenmiĢ, hakkıyla îfâya çalıĢmıĢlar, bu uğurda nice beldeler, nice gönüller fethetmiĢlerdir. Fakat Emevilerin sonlarına doğru bozulmalar ve o kutlu görev bilincinden uzaklaĢmalar hasıl olmuĢ derken bu görev Arap'tan Acem'e geçmiĢtir. Yukarıda zikredilen hadislerden de anlaĢılacağı gibi Farslılar Ġslam'a çok büyük hizmetlerde bulunmuĢlar, kutlu vazifeye sahip çıkmıĢlardır. Daha sonraları onlar da aynı hale gelmiĢ ve bu kutlu vazife Türklere tevdi edilmiĢtir. Türkler de yüz yıllarca bu emaneti büyük bir hassasiyetle korumuĢ, Ġslam'ın sancaktarlığını yapmıĢlardır. Ebnâ-i Fâris hadisinin delaleti, Ġstanbul'un fethedilmesi ile ilgili hadisi Ģerifin sarâhati, "Umulur ki Allah açık bir fetih ihsan eder" vaadinin belirli bir kavim veya grupla sınırlandırılamaz oluĢu ve iĢareti ile Türkler de kendilerinden övgüyle bahsedilen kavimler arasına girmiĢtir. Bu durum Türkler için daima gurur vesilesi olmuĢtur ama burada dikkat edilmesi gereken bir mesele vardır ki çok mühimdir. Elbette Ġslam sancağı hiç bir zaman yere düĢmeyecek her daim birileri onu koruyacak, yükseltecektir ama eğer Türkler de kendilerinden öncekiler gibi bu görev ve nimetin değerini bilmez, küfre doğru gider, dinlerinden, dinlerinin emirlerinden uzaklaĢırlarsa bu kutsal emanet onlardan da alınacak ve Allah'ın onların yerine göndereceği vazifeyi bihakkın îfâ edecek baĢka toplulumlara verilecektir. Ayetin sonundaki "İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki onu dilediğine verir. Allah ihsanı geniş olan

ve her şeyi çok iyi bilendir" cümlesi de bu duruma dâir bir delil olma niteliği

taĢımaktadır.323

Celal Yıldırım'a göre ise bu ayette bahsolunan Türklerdir. O da genel olarak Elmalılı (1878-1942) ile aynı konuya temas ederek, dört halife döneminden sonra Emeviler Dönemi'nin baĢladığını, onların Arap olmayanları mevâli addederek Ġslam'ın evrensel oluĢuna ters düĢtüklerini, doğruluk ve adâletten saptıklarını, aĢırı ırkçı politikalar izlediklerini ve dolayısıyla Allah'ın, Ġslam gibi Ģerefli bir emaneti onlardan aldığını ve Abbasileri iĢ baĢına getirdiğini belirtir. Abbasilerin Ġslam'a hizmetinin ise küçümsenemeyecek kadar önemli olduğunu, iki asırdan fazlaca bir

323

süre Ġslam'a hizmet ettiklerini ama zamanla yoldan ayrılmaya baĢladıklarını dolayısıyla Allah'ın da sünnetullah gereği emaneti onlardan aldığını ve hiçbir tazyik altında kalmadan kitleler halinde Ġslam'a giren Türklere verdiğini söylemektedir.324

Benzer Belgeler