• Sonuç bulunamadı

“KAVVÂMÛN” İFADESİ ÇERÇEVESİNDE KOCANIN KARISINI TE’DÎBİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“KAVVÂMÛN” İFADESİ ÇERÇEVESİNDE KOCANIN KARISINI TE’DÎBİ"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

355

Öz

Ailede eşler arasındaki münasebeti düzenleyen dinî, ahlâkî örfî ve hukukî kurallar vardır. Kur’ân-ı Kerim bu kuralları açıklamış ve geçimsizliğe sebep olanlara karşı çeşitli tedbirler ve müeyyideler ortaya koymuştur. Bu makalede, karısının nüşuzundan korkan kocanın, sahip olduğu “kavvâm” vasfı sebebiyle kendisine verilen; “nasihat etme, yatağı-nı ayırma ve dövme” şeklindeki te’dîb hakkıyatağı-nın Kur’ân-ı Kerim’deki şekli incelenecektir. Bu davranışları sergileyen kadının, öncelikle kocası tarafından te’dîbi değerlendirilerek dindeki çerçevesi belirlenecek ve kadına yönelik şiddetin dinden kaynaklanmadığı, aksine İslâm’ın kadına önemli haklar kazandırdığı gözler önüne serilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kavvamûn, Kânitât, Nüşûz ve Darb.

Husband’s Nurturing his Wife within the Frame of the Expression “Kavvamûn” Abstract

There are religious, moral, traditional and judicial rules to regulate the relationship between husband and wife in family. Qur’an has already explained these rules and imposed various precautions and sanctions on those that cause problems in marriage. The right to nurture has been given to husband who fears his wife’s dominance and disobedience in marriage because he has been appointed as “kavvâm (guardian)” for his wife and this right involves admonishing, sleeping apart, and beating. In this article the form of the right to nurture in Qur’an will be examined. First woman’s, who acts in such a disobedient way, being nurtured by her husband will be considered and its framework within religion will be identified. It will be revealed that violence against women does not stem from Islam; on the contrary Islam has granted significant privileges and rights to women.

Keywords: Guardian, Submission, Disobedience and Beat

“KAVVÂMÛN” İFADESİ ÇERÇEVESİNDE

KOCANIN KARISINI TE’DÎBİ

(*)

*) Bu makale, “Kur’ân-ı Kerim’e Göre Kadına Şiddet Uygulanması Meselesi” adıyla, 10–11 Aralık 2010 tarihinde Soma’da, DEÜ İlahiyat Fakültesi, Soma Belediyesi ve Soma Müftülüğü tarafından düzenlenen “Kur’ân’da Aile Sempozyumu”na sunulan tebliğin geliştirilmiş şeklidir.

**) Yrd. Doç. Dr., Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, (e-posta: emanullah1968@hotmail.com) Emannullah POLAT(**) EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 18 Sayı: 59 (Bahar 2014)

(2)

356 / Yrd. Doç. Dr. Emannullah POLAT EKEV AKADEMİ DERGİSİ Giriş

İnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiştirmele-ri1, birbirlerine destek olarak yaşayıp sükûn bulmaları2 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve şefkati meydana getirmeleri için,3 Allah Teâlâ tarafından kendileri-ne şehvet duygusu verilmiştir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.4 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meşru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellen-mesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelengellen-mesi, Kur’ân-ı Kerim’in de;

2

Giriş

Ġnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiĢtirmeleri2 ve birbirlerine destek olarak yaĢayıp sükûn bulmaları3 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve Ģefkati meydana getirmeleri için,4 Allah Teâlâ tarafından kendilerine Ģehvet duygusu verilmiĢtir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.5 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meĢru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellenmesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelmesi, Kur‟ân-ı Kerim‟in de; ْىُزُُْك ْىُكَََّا ُ هللّٰا َىِهَػ ٍَُّهَن ٌطبَجِن ْىُزََْا َو ْىُكَن ٌطبَجِن ٍَُّه ْىُكِئبَغ َِ ًٰنِا ُثَفَّشنا ِوبَي ِّصنا َخَهْيَن ْىُكَن َّم ِحُأ

َزْثا َو ٍَُّهوُشِشبَث ٍََئْنبَف ْىُكَُْػ بَفَػ َو ْىُكْيَهَػ َةبَزَف ْىُكَغُفََْا ٌَىَُبَزْخَر

ْىُكَن ُ هللّٰا َتَزَك بَي اىُغ “Oruç

tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eĢlerinize yaklaĢmak size helâl kılındı. EĢleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eĢlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaĢıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayıĢı içinde olun”6 ayetiyle varlığına temas ettiği bu Ģehvet duygusunun meĢru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eĢlerin yaratılması, gerekse bu eĢler arasında cinsî alakanın ve diyalogun devamının sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve Ģefkat duygularının verilmiĢ olması, Allah Teâlâ‟nın delillerindendir: بًجا َوْصَا ْىُكِغُفََْا ٍِْي ْىُكَن َقَهَخ ٌَْا هِربَيٰا ٍِْي َو ٌَوُشَّكَفَزَي ٍو ْىَقِن ٍدبَيٰ َلَ َكِنٰر ًِف ٌَِّا ًخًَْحَسَو ًحَّدَىَي ْىُكَُْيَث َمَؼَجَو بَهْيَنِا اىُُُكْغَزِن “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eĢler yaratması, birbirinize karĢı sevgi ve Ģefkat var etmesidir. Elbette bunda, düĢünen kimseler için ibretler vardır.”7 Ayette geçen “meveddet” ًحَّد َىَي () kavramı, “eĢler arasındaki karĢılıklı

2 Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım‟ın “Kur’ân-ı

Hakîm ve Açıklamalı Meali” isimli eserinden faydalanılmıĢtır.)

3 A‟râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 4 Rum, 30/21

5 Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (BasılmamıĢ

Doktora Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

6 Bakara, 2/187 7 Rum, 30/21

2

Giriş

Ġnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiĢtirmeleri2 ve birbirlerine destek olarak yaĢayıp sükûn bulmaları3 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve Ģefkati meydana getirmeleri için,4 Allah Teâlâ tarafından kendilerine Ģehvet duygusu verilmiĢtir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.5 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meĢru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellenmesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelmesi, Kur‟ân-ı Kerim‟in de; ْىُزُُْك ْىُكَََّا ُ هللّٰا َىِهَػ ٍَُّهَن ٌطبَجِن ْىُزََْا َو ْىُكَن ٌطبَجِن ٍَُّه ْىُكِئبَغ َِ ًٰنِا ُثَفَّشنا ِوبَي ِّصنا َخَهْيَن ْىُكَن َّم ِحُأ

َزْثا َو ٍَُّهوُشِشبَث ٍََئْنبَف ْىُكَُْػ بَفَػ َو ْىُكْيَهَػ َةبَزَف ْىُكَغُفََْا ٌَىَُبَزْخَر

ْىُكَن ُ هللّٰا َتَزَك بَي اىُغ “Oruç

tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eĢlerinize yaklaĢmak size helâl kılındı. EĢleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eĢlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaĢıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayıĢı içinde olun”6 ayetiyle varlığına temas ettiği bu Ģehvet duygusunun meĢru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eĢlerin yaratılması, gerekse bu eĢler arasında cinsî alakanın ve diyalogun devamının sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve Ģefkat duygularının verilmiĢ olması, Allah Teâlâ‟nın delillerindendir: بًجا َوْصَا ْىُكِغُفََْا ٍِْي ْىُكَن َقَهَخ ٌَْا هِربَيٰا ٍِْي َو ٌَوُشَّكَفَزَي ٍو ْىَقِن ٍدبَيٰ َلَ َكِنٰر ًِف ٌَِّا ًخًَْحَسَو ًحَّدَىَي ْىُكَُْيَث َمَؼَجَو بَهْيَنِا اىُُُكْغَزِن “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eĢler yaratması, birbirinize karĢı sevgi ve Ģefkat var etmesidir. Elbette bunda, düĢünen kimseler için ibretler vardır.”7 Ayette geçen “meveddet” ًحَّد َىَي () kavramı, “eĢler arasındaki karĢılıklı

2 Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım‟ın “Kur’ân-ı

Hakîm ve Açıklamalı Meali” isimli eserinden faydalanılmıĢtır.)

3 A‟râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 4 Rum, 30/21

5 Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (BasılmamıĢ

Doktora Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

6 Bakara, 2/187 7 Rum, 30/21

“Oruç tuttuğunuz

günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünü-ze bakıp, siyüzünü-ze bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun”5 ayetiyle varlığına temas ettiği bu şehvet duygusunun meşru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eşlerin yaratılması, gerekse bu eşler arasında cinsî alaka-nın ve diyalogun devamıalaka-nın sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve şefkat duygularıalaka-nın verilmiş olması, Allah Teâlâ’nın delillerindendir:

2

Giriş

Ġnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiĢtirmeleri2 ve birbirlerine destek olarak yaĢayıp sükûn bulmaları3 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve Ģefkati meydana getirmeleri için,4 Allah Teâlâ tarafından kendilerine Ģehvet duygusu verilmiĢtir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.5 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meĢru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellenmesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelmesi, Kur‟ân-ı Kerim‟in de; ْىُزُُْك ْىُكَََّا ُ هللّٰا َىِهَػ ٍَُّهَن ٌطبَجِن ْىُزََْا َو ْىُكَن ٌطبَجِن ٍَُّه ْىُكِئبَغ َِ ًٰنِا ُثَفَّشنا ِوبَي ِّصنا َخَهْيَن ْىُكَن َّم ِحُأ

َزْثا َو ٍَُّهوُشِشبَث ٍََئْنبَف ْىُكَُْػ بَفَػ َو ْىُكْيَهَػ َةبَزَف ْىُكَغُفََْا ٌَىَُبَزْخَر

ْىُكَن ُ هللّٰا َتَزَك بَي اىُغ “Oruç

tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eĢlerinize yaklaĢmak size helâl kılındı. EĢleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eĢlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaĢıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayıĢı içinde olun”6 ayetiyle varlığına temas ettiği bu Ģehvet duygusunun meĢru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eĢlerin yaratılması, gerekse bu eĢler arasında cinsî alakanın ve diyalogun devamının sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve Ģefkat duygularının verilmiĢ olması, Allah Teâlâ‟nın delillerindendir: بًجا َوْصَا ْىُكِغُفََْا ٍِْي ْىُكَن َقَهَخ ٌَْا هِربَيٰا ٍِْي َو ٌَوُشَّكَفَزَي ٍو ْىَقِن ٍدبَيٰ َلَ َكِنٰر ًِف ٌَِّا ًخًَْحَسَو ًحَّدَىَي ْىُكَُْيَث َمَؼَجَو بَهْيَنِا اىُُُكْغَزِن “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eĢler yaratması, birbirinize karĢı sevgi ve Ģefkat var etmesidir. Elbette bunda, düĢünen kimseler için ibretler vardır.”7 Ayette geçen “meveddet” ًحَّد َىَي () kavramı, “eĢler arasındaki karĢılıklı

2 Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım‟ın “Kur’ân-ı

Hakîm ve Açıklamalı Meali” isimli eserinden faydalanılmıĢtır.)

3 A‟râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 4 Rum, 30/21

5 Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (BasılmamıĢ

Doktora Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

6 Bakara, 2/187 7 Rum, 30/21

2

Giriş

Ġnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiĢtirmeleri2 ve birbirlerine destek olarak yaĢayıp sükûn bulmaları3 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve Ģefkati meydana getirmeleri için,4 Allah Teâlâ tarafından kendilerine Ģehvet duygusu verilmiĢtir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.5 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meĢru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellenmesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelmesi, Kur‟ân-ı Kerim‟in de; ْىُزُُْك ْىُكَََّا ُ هللّٰا َىِهَػ ٍَُّهَن ٌطبَجِن ْىُزََْا َو ْىُكَن ٌطبَجِن ٍَُّه ْىُكِئبَغ َِ ًٰنِا ُثَفَّشنا ِوبَي ِّصنا َخَهْيَن ْىُكَن َّم ِحُأ

َزْثا َو ٍَُّهوُشِشبَث ٍََئْنبَف ْىُكَُْػ بَفَػ َو ْىُكْيَهَػ َةبَزَف ْىُكَغُفََْا ٌَىَُبَزْخَر

ْىُكَن ُ هللّٰا َتَزَك بَي اىُغ “Oruç

tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eĢlerinize yaklaĢmak size helâl kılındı. EĢleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eĢlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaĢıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayıĢı içinde olun”6 ayetiyle varlığına temas ettiği bu Ģehvet duygusunun meĢru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eĢlerin yaratılması, gerekse bu eĢler arasında cinsî alakanın ve diyalogun devamının sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve Ģefkat duygularının verilmiĢ olması, Allah Teâlâ‟nın delillerindendir: بًجا َوْصَا ْىُكِغُفََْا ٍِْي ْىُكَن َقَهَخ ٌَْا هِربَيٰا ٍِْي َو ٌَوُشَّكَفَزَي ٍو ْىَقِن ٍدبَيٰ َلَ َكِنٰر ًِف ٌَِّا ًخًَْحَسَو ًحَّدَىَي ْىُكَُْيَث َمَؼَجَو بَهْيَنِا اىُُُكْغَزِن “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eĢler yaratması, birbirinize karĢı sevgi ve Ģefkat var etmesidir. Elbette bunda, düĢünen kimseler için ibretler vardır.”7 Ayette geçen “meveddet” ًحَّد َىَي () kavramı, “eĢler arasındaki karĢılıklı

2 Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım‟ın “Kur’ân-ı

Hakîm ve Açıklamalı Meali” isimli eserinden faydalanılmıĢtır.)

3 A‟râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 4 Rum, 30/21

5 Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (BasılmamıĢ

Doktora Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

6 Bakara, 2/187 7 Rum, 30/21

“O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eşler yarat-ması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda, düşünen kimseler için ibretler vardır.”6 Ayette geçen “meveddet”

2

Giriş

Ġnsanların aile kurmaları; sağlıklı ve topluma faydalı çocuklar yetiĢtirmeleri2 ve birbirlerine destek olarak yaĢayıp sükûn bulmaları3 ve bu uygun ortam için lazım olan muhabbet ve Ģefkati meydana getirmeleri için,4 Allah Teâlâ tarafından kendilerine Ģehvet duygusu verilmiĢtir. Bu duyguyu tatmin etmek ise her canlıda görülen fıtrî bir hadisedir.5 Hayat için gerekli olan her duygunun tatmin edilmesinin gerekliliği gibi; bu duygunun da meĢru yolla tatmin edilmesi gerekir. Çünkü zinanın engellenmesi, sağlıklı ailelerin kurulması, dolayısıyla halkların meydana gelmesi, Kur‟ân-ı Kerim‟in de; ْىُزُُْك ْىُكَََّا ُ هللّٰا َىِهَػ ٍَُّهَن ٌطبَجِن ْىُزََْا َو ْىُكَن ٌطبَجِن ٍَُّه ْىُكِئبَغ َِ ًٰنِا ُثَفَّشنا ِوبَي ِّصنا َخَهْيَن ْىُكَن َّم ِحُأ

َزْثا َو ٍَُّهوُشِشبَث ٍََئْنبَف ْىُكَُْػ بَفَػ َو ْىُكْيَهَػ َةبَزَف ْىُكَغُفََْا ٌَىَُبَزْخَر

ْىُكَن ُ هللّٰا َتَزَك بَي اىُغ “Oruç

tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eĢlerinize yaklaĢmak size helâl kılındı. EĢleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eĢlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaĢıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayıĢı içinde olun”6 ayetiyle varlığına temas ettiği bu Ģehvet duygusunun meĢru yolla tatmini sayesindedir.

Gerek neslin devam etmesi için eĢlerin yaratılması, gerekse bu eĢler arasında cinsî alakanın ve diyalogun devamının sağlanması gayesiyle kendilerine sevgi ve Ģefkat duygularının verilmiĢ olması, Allah Teâlâ‟nın delillerindendir: بًجا َوْصَا ْىُكِغُفََْا ٍِْي ْىُكَن َقَهَخ ٌَْا هِربَيٰا ٍِْي َو ٌَوُشَّكَفَزَي ٍو ْىَقِن ٍدبَيٰ َلَ َكِنٰر ًِف ٌَِّا ًخًَْحَسَو ًحَّدَىَي ْىُكَُْيَث َمَؼَجَو بَهْيَنِا اىُُُكْغَزِن “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eĢler yaratması, birbirinize karĢı sevgi ve Ģefkat var etmesidir. Elbette bunda, düĢünen kimseler için ibretler vardır.”7 Ayette geçen “meveddet” ًحَّد َىَي () kavramı, “eĢler arasındaki karĢılıklı

2 Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım‟ın “Kur’ân-ı

Hakîm ve Açıklamalı Meali” isimli eserinden faydalanılmıĢtır.)

3 A‟râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 4 Rum, 30/21

5 Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (BasılmamıĢ

Doktora Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

6 Bakara, 2/187 7 Rum, 30/21

kavramı, “eşler arasındaki karşılıklı sevgi, tutku”,7 hatta “cinsel münasebet arzusu”8 olarak yorumlanırken; “rahmet” .

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189. de, “eşler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”9 şeklinde yorum-lanmıştır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”10

1) Bkz. Bakara, 2/187 ve Nahl, 16/72 (Makale boyunca Suat Yıldırım’ın “Kur’ân-ı Hakîm ve

Açıkla-malı Meali” isimli eserinden faydalanılmıştır.)

2) A’râf, 7/189; Nahl, 16/80 ve Rum, 30/21. 3) Rum, 30/21.

4) Bkz. Emanullah Polat, Kur’ân-ı Kerim’e Göre Rûhî Hastalıklar, (Basılmamış Doktora Tezi), Sakar-ya Üniversitesi SosSakar-yal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 155.

5) Bakara, 2/187. 6) Rum, 30/21.

7) Ahterî, Karahisârî Mustafa b. Şemseddin, Ahteri-i Kebîr, İstanbul, 1310 (h), “v-d-d” madd. 8) Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti

min İlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun,

Beyrut, 1992, III, 315.

9) Şevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 10) Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

(3)

357 “KAVVÂMÛN” İFADESİ ÇERÇEVESİNDE KOCANIN KARISINI TE’DÎBİ

Sükûnetle bir arada yaşayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleştirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluşturabilmekte, bu duygular saye-sinde bir arada yaşayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

İşte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluşan kabile

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

;11 kabilelerden de, daha uzak akraba-lardan oluşan şa’b

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

;12 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te’arüf

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

yani “tanışıp sahip çıkmak”13 içindir.14 İnsan, fıtratı gereği

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

“yaratılıştan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaşamak zorundadır. Zira insan, tek başına kal-dığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bul-ması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)’a bir eş yaratmıştır:

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

3 sevgi, tutku”,8 hatta “cinsel münasebet arzusu”9 olarak yorumlanırken; “rahmet” ) ًخًَْحَس ( de, “eĢler arasındaki bu arzunun sonucunda meydana gelen çocuklar”10 Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Çünkü “meveddet”, yani tutku derecesindeki sevgi büyüklere, “rahmet” ise, “bu sevginin meyvesi olan çocuklara gösterilir.”11

Sükûnetle bir arada yaĢayabilmeleri için kalplerine meveddet ve rahmet duyguları yerleĢtirilen bu fertler, neslin devamı için bir aile oluĢturabilmekte, bu duygular sayesinde bir arada yaĢayabilmekte ve bir arada bulunmaktan kaynaklanan sıkıntılara göğüs gerebilmektedirler.

ĠĢte en küçük insan grubundan meydana gelen ailelerden daha büyük bir sosyal yapı ve daha yakın akrabalardan oluĢan kabile

(

ْخَهِيجَق

) ;12 kabilelerden de, daha uzak akrabalardan oluĢan Ģa‟b ْتْؼَش ( ) ;13 yani halk meydana gelecektir ki, bunun yegâne sebebi ve hikmeti de te‟arüf ْفُسبَؼَر ( ) yani “tanıĢıp sahip çıkmak”14 içindir.15

Ġnsan, fıtratı gereği ِغْجَّطنبِث ٌّيََِذَي “yaratılıĢtan itibaren sosyal bir varlıktır.” Yani toplum denilen sosyal bir ortamda yaĢamak zorundadır. Zira insan, tek baĢına kaldığı durumda huzursuz olur ve strese girer. Onun bu stresten kurtulup sükûn bulması için, Allah Teâlâ, ilk insan olarak yarattığı Hz. Âdem (a.s.)‟a bir eĢ yaratmıĢtır: َىُه

ا َو ٍظْفََ ٍِْي ْىُكَقَهَخ يِزَّنا

بَهْيَنِا ٍَُكْغَيِن بَهَج ْوَص بَهُِْي َمَؼَج َو ٍحَذ ِح “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eĢini inĢa etti.”16

8 Ahterî, Karahisârî Mustafa b. ġemseddin, Ahteri-i Kebîr, Ġstanbul, 1310 (h),

“v-d-d” madd.

9 ġevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadîr Beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min Ġlmi’t-Tefsîr, y.y., t.y., V, 464.; Mâverdî, Ebü‟l-Hasen

Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, III, 315.

10 ġevkânî, Fethü’l-Kadîr, V, 464 ve Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315. 11 Bkz. Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, III, 315.

12 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 13 Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

14 Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, Ġstanbul,

2005, s. 516.

15 Hucurât, 49/13. 16 A‟râf, 7/189.

“O’dur ki sizi bir tek candan

yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eşini inşa etti.”15 Ayette geçen

4 Ayette geçen ْج ْوَص“zevc” (eĢ) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için kullanılmaktadır.17 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eĢ olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)‟da eĢtir.

Bu eĢler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatlarını sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meĢru olması için de eĢler aralarında “psikolojik ve kültürel bir olay”18 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleĢtirmeleri gerekir. ĠĢte bu evlilikte, bir arada yaĢaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecburiyeti vardır. Zira eĢ olmak, insana “küçük bir yöneticilik”19 vasfını yükler. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) de; ٍَْػ ٌلىُئْغَي َو ٍعاَس ُوبَيِلإا ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئْغَي ْىُكُّهُكَو ٍعاَس ْىُكُّهُك

ْغَي َىُه َو ِهِهْهَأ يِف ٍعاَس ُمُجَّشناَو ِهِزَّيِػَس بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَناَو ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئ

بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو “Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet baĢkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettiklerinden sorumludur”20 buyurmuĢtur.

Bir ömür boyu süren beraberlikte karĢılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eĢler birbirlerine karĢı hoĢgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüĢûz” yani, “gözünü dıĢarı dikme” Ģeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te‟dîb hakkı gündeme gelir: Bu te‟dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak Ģekilde– sembolik olarak dövme Ģeklindedir.21

17 Zebîdî, Ebü'l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak,

Tâcü'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamus, Dârü‟l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

18 Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, Ġstanbul, 2006, s.

195.

19 Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195. 20 Buhârî, Cuma, 893 ve Nikâh, 5200.

21 Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini; ٍح ِّرَبُم َرْيَغ اًب ْرَض “iz

bırakmayan bir dövme” Ģeklinde sınırlandırmıĢ (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eĢlerin basit sebeplerle dövülmesini hoĢ görmemiĢtir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204)

“zevc” (eş) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için

kul-lanılmaktadır.16 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eş olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)’da eştir.

Bu eşler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatları-nı sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meşru olması için de eşler arala-rında “psikolojik ve kültürel bir olay”17 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleş-tirmeleri gerekir. İşte bu evlilikte, bir arada yaşaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecbu-riyeti vardır. Zira eş olmak, insana “küçük bir yöneticilik”18 vasfını yükler. Nite-kim Efendimiz (s.a.s.) de;

4 Ayette geçen ْج ْوَص“zevc” (eĢ) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için kullanılmaktadır.17 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eĢ olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)‟da eĢtir.

Bu eĢler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatlarını sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meĢru olması için de eĢler aralarında “psikolojik ve kültürel bir olay”18 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleĢtirmeleri gerekir. ĠĢte bu evlilikte, bir arada yaĢaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecburiyeti vardır. Zira eĢ olmak, insana “küçük bir yöneticilik”19 vasfını yükler. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) de; ٍَْػ ٌلىُئْغَي َو ٍعاَس ُوبَيِلإا ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئْغَي ْىُكُّهُكَو ٍعاَس ْىُكُّهُك

ْغَي َىُه َو ِهِهْهَأ يِف ٍعاَس ُمُجَّشناَو ِهِزَّيِػَس بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَناَو ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئ

بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو “Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet baĢkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettiklerinden sorumludur”20 buyurmuĢtur.

Bir ömür boyu süren beraberlikte karĢılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eĢler birbirlerine karĢı hoĢgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüĢûz” yani, “gözünü dıĢarı dikme” Ģeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te‟dîb hakkı gündeme gelir: Bu te‟dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak Ģekilde– sembolik olarak dövme Ģeklindedir.21

17 Zebîdî, Ebü'l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak,

Tâcü'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamus, Dârü‟l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

18 Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, Ġstanbul, 2006, s.

195.

19 Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195. 20 Buhârî, Cuma, 893 ve Nikâh, 5200.

21 Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini; ٍح ِّرَبُم َرْيَغ اًب ْرَض “iz

bırakmayan bir dövme” Ģeklinde sınırlandırmıĢ (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eĢlerin basit sebeplerle dövülmesini hoĢ görmemiĢtir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204)

4 Ayette geçen ْج ْوَص“zevc” (eĢ) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için kullanılmaktadır.17 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eĢ olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)‟da eĢtir.

Bu eĢler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatlarını sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meĢru olması için de eĢler aralarında “psikolojik ve kültürel bir olay”18 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleĢtirmeleri gerekir. ĠĢte bu evlilikte, bir arada yaĢaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecburiyeti vardır. Zira eĢ olmak, insana “küçük bir yöneticilik”19 vasfını yükler. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) de; ٍَْػ ٌلىُئْغَي َو ٍعاَس ُوبَيِلإا ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئْغَي ْىُكُّهُكَو ٍعاَس ْىُكُّهُك

ْغَي َىُه َو ِهِهْهَأ يِف ٍعاَس ُمُجَّشناَو ِهِزَّيِػَس بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَناَو ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئ

بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو “Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet baĢkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettiklerinden sorumludur”20 buyurmuĢtur.

Bir ömür boyu süren beraberlikte karĢılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eĢler birbirlerine karĢı hoĢgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüĢûz” yani, “gözünü dıĢarı dikme” Ģeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te‟dîb hakkı gündeme gelir: Bu te‟dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak Ģekilde– sembolik olarak dövme Ģeklindedir.21

17 Zebîdî, Ebü'l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak,

Tâcü'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamus, Dârü‟l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

18 Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, Ġstanbul, 2006, s.

195.

19 Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195. 20 Buhârî, Cuma, 893 ve Nikâh, 5200. 21

Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini; ٍح ِّرَبُم َرْيَغ اًب ْرَض “iz bırakmayan bir dövme” Ģeklinde sınırlandırmıĢ (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eĢlerin basit sebeplerle dövülmesini hoĢ görmemiĢtir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204)

4 Ayette geçen ْج ْوَص“zevc” (eĢ) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için kullanılmaktadır.17 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eĢ olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)‟da eĢtir.

Bu eĢler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatlarını sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meĢru olması için de eĢler aralarında “psikolojik ve kültürel bir olay”18 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleĢtirmeleri gerekir. ĠĢte bu evlilikte, bir arada yaĢaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecburiyeti vardır. Zira eĢ olmak, insana “küçük bir yöneticilik”19 vasfını yükler. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) de; ٍَْػ ٌلىُئْغَي َو ٍعاَس ُوبَيِلإا ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئْغَي ْىُكُّهُكَو ٍعاَس ْىُكُّهُك

ْغَي َىُه َو ِهِهْهَأ يِف ٍعاَس ُمُجَّشناَو ِهِزَّيِػَس بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَناَو ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئ

بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو “Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet baĢkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettiklerinden sorumludur”20 buyurmuĢtur.

Bir ömür boyu süren beraberlikte karĢılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eĢler birbirlerine karĢı hoĢgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüĢûz” yani, “gözünü dıĢarı dikme” Ģeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te‟dîb hakkı gündeme gelir: Bu te‟dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak Ģekilde– sembolik olarak dövme Ģeklindedir.21

17 Zebîdî, Ebü'l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak,

Tâcü'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamus, Dârü‟l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

18 Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, Ġstanbul, 2006, s.

195.

19 Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195. 20 Buhârî, Cuma, 893 ve Nikâh, 5200. 21

Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini; ٍح ِّرَبُم َرْيَغ اًب ْرَض “iz bırakmayan bir dövme” Ģeklinde sınırlandırmıĢ (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eĢlerin basit sebeplerle dövülmesini hoĢ görmemiĢtir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204)

“Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet başkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettik-lerinden sorumludur”19 buyurmuştur.

11) Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336. 12) Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyun, V, 336.

13) Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 516. 14) Hucurât, 49/13.

15) A’râf, 7/189.

16) Zebîdî, Ebü’l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak, Tâcü’l-Arûs min

Cevâhiri’l-Kamus, Dârü’l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

17) Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, İstanbul, 2006, s. 195. 18) Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195.

(4)

358 / Yrd. Doç. Dr. Emannullah POLAT EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Bir ömür boyu süren beraberlikte karşılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eşler birbirlerine karşı hoşgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüşûz” yani, “gözünü dışarı dikme” şeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te’dîb hakkı gündeme gelir: Bu te’dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak şekilde– sembolik olarak dövme şeklindedir.20

II. Ailenin Reisliği ve İdaresi

Medenî bir toplumun saadetini sağlamak için, âdil bir hukuk sistemine ve bu hukuku icrâ edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite ister ailede ister devlette olsun, her hâl-ü kârda, sorumluluk altındadır.

Bu sebeple ailede birbirlerine karşı sorumlu olan eşlerden her biri, yaradılışı ve ko-numu itibariyle sorumlu bir idareci ve otoritedir. Kocanın idareciliği ve sorumluluğu hu-susunda Allah Teâlâ da,

5

II. AİLENİN REİSLİĞİ ve İDARESİ

Medenî bir toplumun saadetini sağlamak için, âdil bir hukuk sistemine ve bu hukuku icrâ edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite ister ailede ister devlette olsun, her hâl-ü kârda, sorumluluk altındadır.

Bu sebeple ailede birbirlerine karĢı sorumlu olan eĢlerden her biri, yaradılıĢı ve konumu itibariyle sorumlu bir idareci ve otoritedir. Kocanın idareciliği ve sorumluluğu hususunda Allah Teâlâ da, ُلبَج ِّشنَا ِءبَغُِّنا ًَهَػ ٌَىُيا َّىَق “Kocalar eĢleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar”22 buyurmaktadır. Kadının idareciliği ise, hadis-i Ģerifte geçtiği gibi; بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَنا َو “kocasının evinin idareciliği” olarak bir koruyuculuk ve sorumluluktur.

Erkek ve kadının, fizyolojik ve psikolojik olarak, birbirlerinden farklı olarak yaratıldıkları aĢikârdır. Bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak erkek cinsinin kadın cinsine göre, idareciliğe daha müsait olduğu görülmektedir. Ancak, “Erkek bazı yönlerden üstün olmakla beraber kadına böbürlenmeye, ona baskı yapmaya hakkı yoktur. Çünkü kadınla erkek, bir vücudun organları gibi birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Nitekim Yüce Allah‟ın, “Allah erkekleri kadınlara üstün kıldı” demeyip, “bazı insanları, diğer bazılarından üstün kıldı” demesinden bu noktaya iĢaret vardır.”‟23

Rahat ve huzurlu bir hayat için, beyin ve kalb yani akıl ve gönül birlikteliğinin Ģart olması gibi; rahat ve huzurlu bir aile için de erkek ve kadının iĢbirliği Ģarttır. Bu sebeple eĢlerin karĢılıklı olarak meĢru ve doğru olan her Ģeyi paylaĢmaları ve bunu gerçekleĢtirmek için birbirlerine yardımcı olmaları, her birinin bu yardımdan geri kalmayıp elinden geleni yapması gerekmektedir. Aksi takdirde hata iĢlenmiĢ olur. Bu hata da baĢka bir hataya yani Ģiddete sebep olabilir.

ĠĢin bir diğer yönü de “Ģiddet” kavramı ile terbiye ve disiplinin kaçınılmaz bir parçası olan “ceza” kavramını birbirinden

22 Nisâ, 4/34.

23 Süleyman AteĢ, Yüce Kur’ân’ın ÇağdaĢ Tefsiri, Ġstanbul, 1988, II, 275.

5

II. AİLENİN REİSLİĞİ ve İDARESİ

Medenî bir toplumun saadetini sağlamak için, âdil bir hukuk sistemine ve bu hukuku icrâ edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite ister ailede ister devlette olsun, her hâl-ü kârda, sorumluluk altındadır.

Bu sebeple ailede birbirlerine karĢı sorumlu olan eĢlerden her biri, yaradılıĢı ve konumu itibariyle sorumlu bir idareci ve otoritedir. Kocanın idareciliği ve sorumluluğu hususunda Allah Teâlâ da, ُلبَج ِّشنَا ِءبَغُِّنا ًَهَػ ٌَىُيا َّىَق “Kocalar eĢleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar”22 buyurmaktadır. Kadının idareciliği ise, hadis-i Ģerifte geçtiği gibi; بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَنا َو “kocasının evinin idareciliği” olarak bir koruyuculuk ve sorumluluktur.

Erkek ve kadının, fizyolojik ve psikolojik olarak, birbirlerinden farklı olarak yaratıldıkları aĢikârdır. Bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak erkek cinsinin kadın cinsine göre, idareciliğe daha müsait olduğu görülmektedir. Ancak, “Erkek bazı yönlerden üstün olmakla beraber kadına böbürlenmeye, ona baskı yapmaya hakkı yoktur. Çünkü kadınla erkek, bir vücudun organları gibi birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Nitekim Yüce Allah‟ın, “Allah erkekleri kadınlara üstün kıldı” demeyip, “bazı insanları, diğer bazılarından üstün kıldı” demesinden bu noktaya iĢaret vardır.”‟23

Rahat ve huzurlu bir hayat için, beyin ve kalb yani akıl ve gönül birlikteliğinin Ģart olması gibi; rahat ve huzurlu bir aile için de erkek ve kadının iĢbirliği Ģarttır. Bu sebeple eĢlerin karĢılıklı olarak meĢru ve doğru olan her Ģeyi paylaĢmaları ve bunu gerçekleĢtirmek için birbirlerine yardımcı olmaları, her birinin bu yardımdan geri kalmayıp elinden geleni yapması gerekmektedir. Aksi takdirde hata iĢlenmiĢ olur. Bu hata da baĢka bir hataya yani Ģiddete sebep olabilir.

ĠĢin bir diğer yönü de “Ģiddet” kavramı ile terbiye ve disiplinin kaçınılmaz bir parçası olan “ceza” kavramını birbirinden

22 Nisâ, 4/34.

23 Süleyman AteĢ, Yüce Kur’ân’ın ÇağdaĢ Tefsiri, Ġstanbul, 1988, II, 275.

“Kocalar eşleri üzerinde yönetici

ve koruyucudurlar”21 buyurmaktadır. Kadının idareciliği ise, hadis-i şerifte geçtiği gibi;

5

II. AİLENİN REİSLİĞİ ve İDARESİ

Medenî bir toplumun saadetini sağlamak için, âdil bir hukuk sistemine ve bu hukuku icrâ edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite ister ailede ister devlette olsun, her hâl-ü kârda, sorumluluk altındadır.

Bu sebeple ailede birbirlerine karĢı sorumlu olan eĢlerden her biri, yaradılıĢı ve konumu itibariyle sorumlu bir idareci ve otoritedir. Kocanın idareciliği ve sorumluluğu hususunda Allah Teâlâ da, ُلبَج ِّشنَا ِءبَغُِّنا ًَهَػ ٌَىُيا َّىَق “Kocalar eĢleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar”22 buyurmaktadır. Kadının idareciliği ise, hadis-i Ģerifte geçtiği gibi; بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَنا َو “kocasının evinin idareciliği” olarak bir koruyuculuk ve sorumluluktur.

Erkek ve kadının, fizyolojik ve psikolojik olarak, birbirlerinden farklı olarak yaratıldıkları aĢikârdır. Bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak erkek cinsinin kadın cinsine göre, idareciliğe daha müsait olduğu görülmektedir. Ancak, “Erkek bazı yönlerden üstün olmakla beraber kadına böbürlenmeye, ona baskı yapmaya hakkı yoktur. Çünkü kadınla erkek, bir vücudun organları gibi birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Nitekim Yüce Allah‟ın, “Allah erkekleri kadınlara üstün kıldı” demeyip, “bazı insanları, diğer bazılarından üstün kıldı” demesinden bu noktaya iĢaret vardır.”‟23

Rahat ve huzurlu bir hayat için, beyin ve kalb yani akıl ve gönül birlikteliğinin Ģart olması gibi; rahat ve huzurlu bir aile için de erkek ve kadının iĢbirliği Ģarttır. Bu sebeple eĢlerin karĢılıklı olarak meĢru ve doğru olan her Ģeyi paylaĢmaları ve bunu gerçekleĢtirmek için birbirlerine yardımcı olmaları, her birinin bu yardımdan geri kalmayıp elinden geleni yapması gerekmektedir. Aksi takdirde hata iĢlenmiĢ olur. Bu hata da baĢka bir hataya yani Ģiddete sebep olabilir.

ĠĢin bir diğer yönü de “Ģiddet” kavramı ile terbiye ve disiplinin kaçınılmaz bir parçası olan “ceza” kavramını birbirinden

22 Nisâ, 4/34.

23 Süleyman AteĢ, Yüce Kur’ân’ın ÇağdaĢ Tefsiri, Ġstanbul, 1988, II, 275.

“kocasının evinin idareciliği” ola-rak bir koruyuculuk ve sorumluluktur.

Erkek ve kadının, fizyolojik ve psikolojik olarak, birbirlerinden farklı olarak yara-tıldıkları aşikârdır. Bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak erkek cinsinin kadın cinsine göre, idareciliğe daha müsait olduğu görülmektedir. Ancak, “Erkek bazı yönlerden üstün olmakla beraber kadına böbürlenmeye, ona baskı yapmaya hakkı yoktur. Çünkü kadınla erkek, bir vücudun organları gibi birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Nitekim Yüce Allah’ın, “Allah erkekleri kadınlara üstün kıldı” demeyip, “bazı insanları, diğer bazılarından üstün kıldı” demesinden bu noktaya işaret vardır.”’22

Rahat ve huzurlu bir hayat için, beyin ve kalb yani akıl ve gönül birlikteliğinin şart olması gibi; rahat ve huzurlu bir aile için de erkek ve kadının işbirliği şarttır. Bu sebeple eşlerin karşılıklı olarak meşru ve doğru olan her şeyi paylaşmaları ve bunu gerçekleştir-mek için birbirlerine yardımcı olmaları, her birinin bu yardımdan geri kalmayıp elinden geleni yapması gerekmektedir. Aksi takdirde hata işlenmiş olur. Bu hata da başka bir hataya yani şiddete sebep olabilir.

İşin bir diğer yönü de “şiddet” kavramı ile terbiye ve disiplinin kaçınılmaz bir parçası olan “ceza” kavramını birbirinden ayırmak lazımdır. Şiddet; “katılık, kaba kuvvet, zorba-lık, cinnet ve müsamahasızlık”23 iken ceza; “borcu ödemek ve bir şeyi, dengi olan başka 20) Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini;

4 Ayette geçen ْج ْوَص“zevc” (eĢ) kavramı, Arapçada hem kadın hem de erkek için kullanılmaktadır.17 Yani, kendisine ısınsın diye yaratılan Hz. Havva (r.a.) eĢ olduğu gibi, ilk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)‟da eĢtir.

Bu eĢler, neslin devamı için bir aile meydana getirmek ve bir arada hayatlarını sürdürmek durumundadırlar. Bu birlikteliğin meĢru olması için de eĢler aralarında “psikolojik ve kültürel bir olay”18 olan nikâh akdini yani evliliği gerçekleĢtirmeleri gerekir. ĠĢte bu evlilikte, bir arada yaĢaması gereken, en az iki insan var demektir. Bu iki insan için de, çok cüzî de olsa, bir yönetimden bahsetme mecburiyeti vardır. Zira eĢ olmak, insana “küçük bir yöneticilik”19 vasfını yükler. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) de; ٍَْػ ٌلىُئْغَي َو ٍعاَس ُوبَيِلإا ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئْغَي ْىُكُّهُكَو ٍعاَس ْىُكُّهُك

ْغَي َىُه َو ِهِهْهَأ يِف ٍعاَس ُمُجَّشناَو ِهِزَّيِػَس بَه ِج ْوَص ِذْيَث يِف ٌخَيِػاَس ُحَأْشًَناَو ِهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌلىُئ

بَهِزَّيِػَس ٍَْػ ٌخَنىُئْغَي َو “Her biriniz idarecisiniz ve idare ettiğinden sorumludur. Devlet baĢkanı bir idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin idarecisidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Kadın da kocasının evinin idarecisidir ve o da idare ettiklerinden sorumludur”20 buyurmuĢtur.

Bir ömür boyu süren beraberlikte karĢılıklı kusur ve aksaklıkların olması tabiîdir. Bu durumda eĢler birbirlerine karĢı hoĢgörülü olmalıdırlar. Bütün çabalara rağmen huzur bulunamaz ve kusur da, “nüĢûz” yani, “gözünü dıĢarı dikme” Ģeklinde ve kadında ise, bu durumda, Nisa, 34. ayeti çerçevesinde, kocanın te‟dîb hakkı gündeme gelir: Bu te‟dîb de sırasıyla öğüt, küsme ve –yüze vurmadan ve iz bırakmayacak Ģekilde– sembolik olarak dövme Ģeklindedir.21

17 Zebîdî, Ebü'l-Feyz Mürtedâ Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak,

Tâcü'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamus, Dârü‟l-Hidâye, ty., “z-v-c” madd.

18 Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, XXX. Baskı, Ġstanbul, 2006, s.

195.

19 Tarhan, Kadın Psikolojisi, s. 195. 20 Buhârî, Cuma, 893 ve Nikâh, 5200.

21 Efendimiz (s.a.s.); ayette ifade edilen “dövme” hadisesini; ٍح ِّرَبُم َرْيَغ اًب ْرَض “iz

bırakmayan bir dövme” Ģeklinde sınırlandırmıĢ (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eĢlerin basit sebeplerle dövülmesini hoĢ görmemiĢtir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204)

“iz bırakmayan bir döv-me” şeklinde sınırlandırmış (Bkz. Müslim, Hac, 1218) ve eşlerin basit sebeplerle dövülmesini hoş görmemiştir. (Bkz. Buhârî, Nikâh, 5204).

21) Nisâ, 4/34.

22) Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, 1988, II, 275. 23) Ahterî, Ahteri-i Kebîr, ‘ş-d-d’ madd.

Referanslar

Benzer Belgeler

Onun için bizdeki edebiyat dersleri, daha ziyade edebiyat tarihi mahiye­ tindedir.. Çocuklarımıza yaşıyan dilimizden ziyade, ölü dilimiz­ den örnekler

Gelişmekte olan ülkelerde tüm yıl boyunca özellikle beş yaş altı çocuklarda görülen AGE’ler (Abu-Elamreen 2008) ölümlerin %80’inden sorumludur (Kosek ve

Burada TİKA ve Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ettirilen Sinan Paşa Camii ziyaret edildi.. Kosova gezimizin en önemli duraklarından biri Meşhed-i

Ma-iit-lwamar = a. Bayrak­ lar İnecek, konuşmalar, şiirler, Ata’ya bağlılık. Atatürk sevgisi belirtilecek. Atatürk’le arayı biraz daha çok açıyor. Atatürkü

Nâzım Usta, “imrenilir şey değil, martıların hayatı,” diyor; ama burada imrenilir bir şey ol­ malı martıların hayatı..

Afşar, yapıtlarının Amerika’ya açıl­ ma olasılığının da olduğunu; ancak bu­ nun için öncelikle çok iyi bir menajer.. A fşar’ın yeni bir

Semra Özal, daha sonra be­ raberindekilerle birlikte, Şişli il­ çesine geçti. Özal için burada da kurban kesildi. İlçe Başkanı Alaaddin Elmas, Özal’m yeme­

Do- layısıyla bu çalışmada, tedaviye sekonder dış kulak patolojileri genel olarak lokal tedavi ile kontrol edi- lebilir seviyededir denebilir.. Orta kulak