• Sonuç bulunamadı

Hakem Gazetesi'ne göre II. Meşrutiyet başlarında Konya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hakem Gazetesi'ne göre II. Meşrutiyet başlarında Konya"

Copied!
625
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

Hakem Gazetesi’ne Göre

II. MEŞRUTİYET

BAŞLARINDA KONYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILMAZ

HAZIRLAYAN Saime GÜNDÜZ

(2)
(3)

i

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………...……. 1

GİRİŞ………... 6

I BÖLÜM………...….21

HAKEM GAZETESİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMİN OLAYLARINA BA….………...21

A. GENEL ÖZELLİKLERİ………21

1.Nüshaları………...21

2.TeknikÖzellikleri………..…….………23

3.İdaresi,Yazarları,Ücreti...……….……….24

4.Dili…………...………...26

5. Genel Yayın Politikası veİçeriği………..……….28

B- DÖNEMİN OLAYLARINA BAKIŞI……..……..33

1. II. Meşrutiyetin İlânı…..………...33

2. 31 Mart Vak’ası………….……….…..47

4. Avusturya, Bulgaristan Meselesi…….…….……77

5. Girit Meselesi………88

6. Adana Olayları……….……...101

7. II. Abdulhamit’in Burun Kompleksi….…...118

8. Şenlik ve Kutlamalar………...119

9. Padişah’ın Konya’ya Daveti………... 126

10. Meclis-i Mebusân Reisi Ahmet Rıza Bey’in Konya’yı Ziyareti 127 II. BÖLÜM………... 131

VİLAYET İDARESİ……… 131

A- VALİLİK……….………... 131

(4)

ii

2- Vilâyet Konağı…….……..……… 142

B. VİLÂYET UMUMÎ MECLİSİ 145

C- KONYA MİLLETVEKİLLERİ 164 D- MALİYE 172 E- ORDU 187 F- ATAMALAR 194 G- İSKÂN VE VEFAT HABERLERİ 208 1.İskân Faaliyetleri………... 208 2- Vefat Haberleri……… 210 III. BÖLÜM………. 213

II. MEŞRUTİYET BAŞLARINDA KONYA’DA TİCARET VE ZİRAAT 213 A. SANAYİ VE TİCARET 218 1- Güherçile Fabrikası………...218 2- Şirketler……….223 3- El Sanatları………...225 B. TARIM VE HAYVANCILIK 228 1- Ziraat……….228 2- Ormanlar………...244 3- Hayvancılık………...247 C. ULAŞIM 254 1- Karayolu Ulaşımı 254 2- Demiryolu 260 3- Tramvay 271 D. HABERLEŞME 284 1- Telgraf 284 2- Telefon 287 3- Posta Teşkilâtı 290 E. BASIN 293 F. ASAYİŞ 307 1- Hırsızlık Olayları 308

(5)

iii

2- Tutuklamalar 310

3- Saldırı ve Cinayetler 314

4- Çakırcalı Mehmet Efe 319

5- Hapishaneler 325 6- Karakollar 329 G. BELEDİYE 336 H. SOSYAL HAYAT 358 I. DOĞA OLAYLARI 360 J. TİYATRO 363 K. SAĞLIK 370 L. BAYINDIRLIK 383 M. TARİHİ ESERLER 394

N. İANE-İ MİLLİYE CEMİYETİ 401

IV.BÖLÜM………..……….423

EĞİTİM HAYATI………423

A- OSMANLI DEVLETİNDE EĞİTİM 423

B- KONYA’DA EĞİTİM 429

1. Eğitimle İlgili Öneriler 431

2- İptidailer 433 3- İnas Mektepleri 451 4. Rüşdiyeler 453 5. İdâdiler 459 6. Dar’ulmuallimîn 466 7. Sanayi Mektebi 469 8. Hukuk Mektebi 473 9. Polis Mektebi 488

10. Rehber-i Hürriyet Mektebi 489

11. İttihad ve Terakki Mektebi 490

12. Küçük Zabit Mektebi 491

13. Gece Okulları 495

(6)

iv

15. Rum ve Ermenilerin Eğitime Katkıları 510

16. Yeni Görevlendirmeler 514

17. Konferans ve Makaleler 520

18. İcazet Törenleri 523

19. Şikayetler 527

20. Öğrenci Etkinlikleri 527

21. Sultan Selim Kütüphanesi ve Kitap İlanları 532 SONUÇ……….………... 541

BİBLİYOGRAFYA……….………... 547

A- SÜRELİ YAYINLAR………...547

B- KİTAPLAR – MAKALELER………...556

(7)

1 ÖNSÖZ

Gazeteler devlet ve toplum hayatında yeri doldurulamayacak bir öneme sahiptir. Özellikle modern kitle iletişim araçlarının olmadığı dönemlerde önemli bir boşluğu doldurmuşlardır.

Gazete neşriyatı sadece merkezlerle sınırlı kalmamış, kısa zamanda geniş alanlara yayılmıştır. Özellikle yayınlanan yerel gazetelerin önemi yadsınamaz. Yerel gazeteler yayınlandıkları bölgelerin sesini duyurmasında aracı olmuşlardır. Aynı zamanda halkın sözcüsü durumunda oldukları da bir gerçektir.

Yerel gazeteler incelenerek toplumların siyasî, kültürel, ekonomik, sosyal durumları ile ilgili pek çok bilgiye ulaşmak mümkündür. Cevapsız kalan pek çok sorunun yanıtını bulmak mümkün olmaktadır.

İncelediğimiz “Hakem” gazetesi II. Meşrutiyetin ilânından sonra yayın hayatına başlayan yerel bir gazetedir. Gazete nüshalarında, bu dönem Konyası ile ilgili, soruların cevabını verecek pek çok

(8)

2

haber ve makale yer almaktadır. Gazete başlığın altında içeriğini kısaca “ilmî, edebî, siyasî Osmanlı gazetesidir” diye açıklamaktadır. Fakat bu yazıların yanı sıra, gazete sütunlarının arasında yer alan fıkra ve nükteli yazılarla biraz da mizaha yer verildiğini görmekteyiz. Ayrıca az da olsa yer verilen pratik bilgilerle okuyucularını bilgilendirmiştir.

Hakem gazetesi basında sansürün kaldırılmasıyla yayın hayatına başlamış, bu nedenle de gazete sütunları arasında yer alan yazılarda görüldüğü üzere yazarlar düşüncelerini özgürce dile getirme fırsatını bulmuştur. Gazete 103 sayı yayınlanmıştır. Elimizde gazetenin bütün nüshaları bulunmamaktadır. Özellikle zamanın ve şartların sebep olduğu tahribat gazetenin bazı nüshalarının okunmasını zorlaştırmıştır. Bilhassa ilk ve son sayılarda bu tahribatın arttığı gözlenmiştir.

Gazete sütunları taranmış, II. Meşrutiyet başları Konya şehri ve kazaları hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Gazetede yer alan haberler sadece Konya ve çevre kazaları kapsamamakta, çevre

(9)

3

vilâyetler ve İstanbul’dan haberler de sütunlarda yer almaktadır. Yurt dışı haberlerine de yer verildiği görülmüştür.

Hakem, sütunlarında kendi haber ve yazılarının yanı sıra başka gazetelerin haber ve yazılarına da yer vermiştir. Bu gazetelerden bir kısmı İstanbul’da yayınlanan, bir kısmı da bazı illerde yayınlanan gazetelerdir.

Konya, Selçuklu Devleti’nin başkenti olması dolayısıyla önemli bir merkez haline gelmiştir. Fakat daha sonra zamanla bu özelliğini kaybetmiştir. Konya’nın gelişmesinde demiryolunun gelmesi önemli bir rol oynamıştır. Tanzimatla başlayan yenileşme çabaları az da olsa Konya’da da görülmüş, I. Meşrutiyet döneminde gelişmeler devam etmiştir. Fakat bir türlü istenilen düzeye ulaşamamıştır. Gazete haberlerine dayanarak, II. Meşrutiyet döneminde yenileşme ve iyileşme çalışmalarının arttığını görmekteyiz. Gazete aracılığıyla vilâyetin sorunları dile getirilmiş, ısrarla çözüm yolları aranmış ve yetkililer sürekli uyarılmıştır.

(10)

4

Gazetede yayınlanan ilmî, edebî, siyasî yazı ve makalelerle halkın bilgilendirilmesi sağlandığı gibi, halkın birçok konuda aydınlatılmasında da vesile olmuştur.

Çalışmamızın birinci bölümünde, gazete ve içeriği hakkında genel bilgi verilmiştir. Bu bölümde, gazetede yer alan siyasî olaylar ve gazetenin siyasî olaylara bakışı üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise, gazetede yer alan yazı, makale ve haberlere dayanarak II. Meşrutiyet başlarında Konya hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Gazetenin 103. sayıdan itibaren yayınlanmaması bazı bilgilerin eksik kalmasına neden olmuştur. Gazete sayılarının eksik olması da bazı bilgilerin tamamlanmasını olumsuz yönde etkilemiştir.

Çalışmanın ana kaynağı Hakem gazetesidir. Fakat ihtiyaç nisbetinde farklı kaynaklardan yararlanma yoluna da gidilmiştir.

Çalışmamız birkaç defa incelenerek hataların giderilmesine çalışılmıştır. Bununla beraber, gözden kaçan hatalardan dolayı değerlendirmeyi yapanların

(11)

5

hoşgörüsüne sığınırız. Çalışmalarım sırasında benden büyük bir sabırla yardımlarını ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yılmaz’a teşekkürü bir borç bilirim.

Konya - 2008

(12)

6 GİRİŞ

Basın, muntazam fasılalarla basılıp haberleri, siyasî görüşleri, fikir ve sanat hareketlerini halka bildiren, idâri otoriteleri de murakebe eden neşir vasıtalarının bütünüdür. Elle yazılan gazetelerin uzun bir mazisi olmakla beraber Basın mefhumu ancak gazeteleri makine ile teksir etme imkânı bulunduktan sonra gelişmiştir.1

Yazının bulunuşuyla bunları yaymak veya saklamak amacıyla çoğaltmak ihtiyacı da belirdi. Elle, daha sonra elle oyulmuş levhalarla ve baskı ile yapılan çoğaltmaların yetersizliği insanlık için temel bir buluşa yol açtı: ayrı harflerle “basım”. Bu alanda ilerlemeler kesin ve hızlı mekânik yöntemler kullanılmasını sağladı. İlk yazı çoğaltmaları, silindir biçiminde kalıplar ve damgalar aracılığıyla balmumu veya kil üzerine yapıldı. Bu usûl çağımızdan yirmi sekiz yüzyıl önce uygulandı.

1 Türk Ansiklopedisi, C.5, Millî Eğitim Basımevi, Ankara 1952, s.339.

(13)

7

Bu buluş Avrupa’da hemen gerçekleşmedi. Tahta kalıplarla yapılan basım, yöntem bakımından gravür tarihine daha yakınsa da, amacı ve yayılma dönemi bakımından baskı tarihinin ilk bölümünü meydana getirir. XV. Yüzyılda da tahta levhalar üzerine kazı kalemiyle yapılan, sanat değeri taşıyan oymaların doğuşu ve yaygınlaşmasıyla yirmi beş Lâtin harfini ayrı ayrı oymak fikri ortaya çıktı. Bu şekilde ayrık harfler birleştirilerek kelimeler, satırlar sayfalar yapılır, basımdan sonra sayfanın harfleri dağıtılıp aynı harfler başka sayfaların yapımında kullanılabilirdi. Belirli harfleri karıştırarak çok sayıda basım yapmak usulü olan tipografi basımının baş ilkesi böyle meydana geldi. Ayrı harfleri veya basımevi harflerini Hollandalı Lourens Coster’in bulduğu sanılır.

Tipografi basım yönetiminin bütününü: ana kalıpların (matris) yapımı, dökümevlerinin kurulması, metinlerin dizilmesi ve baskısıyla basım Gütenberg tarafından gerçekleştirildi.2

2 Büyük Lügat ve Ansiklopedi, C.2, M-L, Meydan Yayınevi, İstanbul s.177.

(14)

8

Dünya’da çıkan ilk gazeteye ait bir belge Mısır’da bulunmuştur. Bundan 3400 yıl önce Nil boylarında bulunan bir tablet dünyanın ilk gazetesi adını almıştır. Bu bir pişmiş tuğladır. Bunlara tablet adı verilmektedir. Bu ilk tuğla gazeteden kırk sayı bulunmuştur.

Tuğla gazetelerden başka bir de Papürüs’ler üzerine yazılı bir gazete de bulunmuştur.3

Milâttan 1750 sene evvel, “Üçüncü Totmes” devrinde, nazırlardan birinin resmî bir gazetede çıkan bazı malûmata itiraz ettiği anlaşılır. Bu gazetenin mevcudiyetini teyit eden başka papürüsler olduğu gibi gene bir gazetenin “Üçüncü Ramsese” hücum ettiğine dair olan papürüs te “Türen” müzesinde mevcuttur.4

Mısır’dan başka ilk gazetenin Mezopotamya’da devlet kurmuş olan Sümer Türklerinde de mevcut olduğuna dair belgeler bulunmuştu. Buradaki bir mabedin yanında insanlığı

3 Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi ve Her Yönüyle Basın, Güven Matbaası, Ankara 1971, s.11. 4 Selim Nüzhet, Türk Gazeteciliği, İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul 1931, s.7.

(15)

9

hayrete düşüren ilk matbaa bulundu. Sümerler memleketlerinde vuku’ bulan önemli hadiseleri halka haber vermek, aynı zamanda devletin emirlerini bildirmek için bir matbaa icat etmişlerdi.5

Babilonyalılar’ın da günü gününe havadisleri yazan kronikorleri olduğunu biliyoruz. Çinlilerde de gazete çok eskidir.6

Eski Yunanlılar’da gazete çıkmamıştır. Günlük olayları Agoralar’da münadiler halka bildirirler, bu olayları münakaşa ederlerdi.

Romalılar’da ise yıllıklar hazırlanmakta idi. Fransızca gazete mânâsına gelen jurnal kelimesi latince bu diyurnadan alınmıştır. Bu diyurnalar el ile parşömenlere yazılmakta idi. Bunlar duvarlara asılır, halk günlük havadisleri bu “duvar gazeteleri”nden alırdı. Bu çeşit bültenler Bizans’ta da duvarlara asılırdı.

Avrupalılar kâğıt yapmasını öğrenip matbaalar kurduktan sonra günlük gazeteler çıkarmaya

5 Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi ve Her Yönüyle Basın., s.11. 6 Nüzhet, Türk Gaztecliği, s.7.

(16)

10

başladılar. Avrupa’da ilk çıkan gazete hakkında bilgi veren “Çanmer” adlı bir İngiliz tarihçisidir. Bu zat 1588 tarihini taşıyan birkaç yapraktan ibaret bir gazete bulmuştur. Bu gazetenin adı “İngiliz Merküri” idi. Bunun manası “Haber Verici”dir. Bu gazetenin bir sayısı Londra’daki Britiş Muzeum’dadır. Alman tarihçileri de ilk gazetenin 1615 tarihinde Frankfurt şehrinde çıktığını söylemektedirler. Fakat elde mevcut en eski sayısı 1658 tarihini taşımaktadır. Yine ilk gazetenin 1609 senesinde Strazburg’da haftalık olarak Almanca çıkan: Avrisa Relation Oder Zaytung’dır. Aynı sene Avusburg’da bir gazete neşr edilmiştir.

İngiltere’de 1622’de “The Vechly Vens Form İtaly and Germany” adlı bir gazete haftalık olarak yayınlanmıştır. 1626 yılında Truva şehrinde “Gazet dö Truva” adlı bir haber gazetesi daha çıkmıştır. Bu gazete bir sahifelik idi.

İlk günlük gazete 1660 yılında Almanya’da Layıpziger Zaytung adı ile çıkmıştır. Bu gazeteden

(17)

11

daha mükemmeli ise Londra’da çıkan günlük “Daily Courant”dır. Bu gazete 1702 tarihinde neşredilmiştir.7

Amerika’da ilk günlük gazete ise 1784’de yayınlanmış ve hâlâ neşredilmekte olan The New York Moning Post (1801) ve Boston Eveling Transcript (1830) ile New York Herald (1835) ve New York Tribune (1841) başlıca gazetelerdir.

Gazetelere bol haber sağlamak bakımından, ilk ajanslar da 19. yüzyılda görülmeye başlamışlardır. 1811’de Paris’te “Garnier” ajansı (sonradan “Havas”), yine XX. asrın ortalarında “Reuter” ajansı kurulmuştur. En çok tanınan Rus gazetelerinden Pravda 1912’de ve İzvestiya ise 1907’de kurulmuştur.8

Gazetelerin satışına ilânlar da yardım etmiştir. XVIII. yüzyılda gazetelere ilânlar girmiştir. İlânı gazetelere sokan İngiliz basını olmuştur.

Edebî gazetecilik Almanya’da gelişmiştir. Siyasî bir hüviyet taşıyan gazeteler ilânla beslenmiş,

7 Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi ve Her Yönüyle Basın, s.12. 8 Hasan Duman, Osmanlı Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri (1828-1928), C.1, A-N, Enformasyon ve Dökümantasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2000, s.7.

(18)

12

edebî yazılarla süslenmiş, hükümetleri tehdit ederek de halkın sevgi ve alâkasını toplamışlardır. Orta sınıfın doğuşu, kahvehânelerin çokluğu gazetelerin satışına pek yardım etmiştir.

Gazetelerin satışlarını artıran olay, seçimler hakkında açılan münâkaşalar olmuştur. Muhalefet gazetelerinin satışları bir misline yükselmiştir. Krallara karşı cesur muharrirler sürekli yazılar yazmaları neticesinde gazetelerin satışları artmış, halk bunları fazlasıyla sevmiştir.9

1828’de Kahire’de Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Türkçe ve Arapça olarak iki dilde yayınlamaya başladığı Vekayii Mısıriyye’den sonra İstanbul’da basılan ilk Türk gazetesi 1 Kasım 1831 tarihinde II. Mahmud’un iradesiyle resmî ve haftalık olmak üzere çıkarılan ve ayrıca Le Moniteur Otoman adı altında Fransızca basımı da yapılan Takvim-i Vekayî’dir.10

9 Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi ve Her Yönüyle Basın, s.15-16.

(19)

13

Gazetenin Osmanlıcasının baş yazarlığına Üss-ü zafer yazarı Esat Efendi atandı. Fakat bu vazifede uzun süre kalamadı. Takvim-i Vekayî’nin sekiz sayfa çıkan birinci sayısı baskı bakımından bir gazete için çok ağdalıdır. Paragraf, noktalama yoktur. Her yanından hükümetin resmî gazetesi olduğu bellidir.

Düşünce gazetesi olmaktan çok, resmî haber gazetesidir. Le Moniteur de resmî bir gazete olmakla birlikte iki gazetenin yazıları aynı değildir. Hatta iki bakımdan birbirine karşıttır. Osmanlıcası iç olaylar kadar Avrupa olayları hakkında havadis verme yanında önem verdiği halde Fransızcası Türkiye olaylarını ve padişahın reformlarını Avrupa okuyucularına tanıtmaya ve beğendirmeye önem verir. Bundan başka Türkiye’ye yararlı ticaret politikalarının liberalizm politikası olduğunu yansıtan yazılara yer vermiştir.11

1 Ağustos 1840’da “Morning Herald” muhabiri İngiliz tüccarı William Churcill tarafından,

11 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004, s.199-200.

(20)

14

Türkiye’de özel teşebbüs vasıtası ile ilk Türkçe olan Ceride-i Havadis neşredildi. Özel teşebbüs ile çıkarılan ilk Türk gazetesi, Bâb-ı âli Tercüme odası ileri gelenlerinden Çapanzâde Agâh Efendi tarafından, yazar ve şair Şinasî’nin de yardımı ile çıkarılan Tercüman-ı Ahvâl’dir (21 Ekim 1860). Yıllardır rakipsiz çalışan Ceride-i Havadis sahibi W. Churchill, bunu hazmedemeyerek, oğlunun da yardımı ile Rûzname-i Cerîde-i Havadis’i çıkarmaya başladı (16 Rebi II, 1277 / 1860).Tercüman-ı Ahval’in W. Churchill tarafından sürekli kötülenmesi ve aradaki gerginliğin artması üzerine, Ziya Paşa’nın olduğu rivayet edilen bir yazı üzerine Tercüman-ı Ahvâl, 2 hafta kapatılıyordu ki Türkiye’de bu, ilk gazete kapatılması olayı olarak bilinir. Çok geçmeden istediği gibi yazamayan Şinasî, kendi gazetesi olan Tasvir-i Efkâr’ı çıkaracaktır (28 Haziran 1862). Ali Suavî tarafından Muhbir (1866), Ayine-i Vatan, al-Cevaib Muhib (Arapça), Utarit, Mecmua-i Maarif, İkdam, Sabah, Yeni Tasvir-i Efkâr, Servet-i Fünûn,

(21)

15

Kalem, Hakimiyeti Milliye vs. çıkarılan diğer gazetelerdir.12

Abdülhamit döneminde Abdülaziz zamanında konulmuş olan sansür muhafaza edildi ve kuvvetlendirildi. Bununla beraber Abdülhamit çağının hadım edilmiş ve etkisiz gazeteleri bile, sadece sayılarını ve okuyucularını arttırmak ve böylece daha fazla Türk’ü haber okumak gibi Avrupalı âdetine alıştırmakla da olsa, Türkiye’nin modernleşmesine katkıda bulundular.

Abdülhamit zamanında çıkarılan gazetelerden biri (1878) Ahmet Mithat tarafından çıkarılan “Tercüman-ı Hakikat”dır. Tercüman-ı Hakikat’ın nüshalarının büyük bir kısmı telif, adaptasyon veya çeviri şeklinde kesintisiz bir hikaye, makale, tefrika ve özel yazılar çeşmesi halinde boyuna akan Ahmet Mithat’ın kendisi tarafından yazıldı. Ahmet İhsan (Tokgöz) Servet-i Fünûn’u çıkardı. Tevfik Fikret’in altı yıllık baş yazarlığı sırasında Servet-i Fünûn

(22)

16

zamanın en yetenekli yazarlarının işbirliği ile, Türk kamuoyunda gerçek etkisini gösterdi.

1886’da çıkmaya başlayan haftalık Mizan dergisi daha cesur bir yol izledi. 1890’da kapatıldı. Daha sonra sürgünde tekrar çıkmaya başladı.

1890-1891’den sonra sansürün gittikçe artan şiddetiyle Türk gazeteciliğinin en önemli ve en ilginç ürünleri Fransa, İsviçre, İngiltere, Mısır ve diğer yerlerdeki Genç Türkler tarafından gittikçe artan sayıda yayınlanan gazeteler ve dergiler oldu.13

Anadolu’da gazetecilik II. Abdülhamit devrinde vilâyetlere gönderilen matbaalarla basılmıştır. Bu da büyük vilâyetlere inhisar etmiştir. Vilâyet matbaaları kendi ihtiyaçları için defterler, cetveller basmakla işe başlamışlar, sonra salnameler, bazı kitaplar basmışlardır.

Bazı vilâyetler de kendi adlarıyla küçük boyda, az sayıda, haftada bir çıkmak üzere vilâyet gazeteleri

13 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s.185-192.

(23)

17

çıkarmışlardır. Bu gazetelerde devlet ilânları, resmî tebliğ, bazı makaleler çıkmakta idi.

Konya şehri ta Selçuklular’dan beri bir kültür merkezi idi. Bu şehirde birçok gazeteler ve ayrıca ilmî mecmualar da çıkmıştır. Konya hükümet konağında pek eskiden kalma evrak basmak için bir “taşbasma” bulunmakta idi. Konya’ya ilk matbaayı Sultan Abdülaziz zamanında Vali bulunan “Burdurlu Ahmet Tevfik Paşa” getirmiştir. Bu matbaa 1867 tarihinde kurulmuştur. Resmî evrak basmak üzere Londra’dan iki litograf getirilerek işletilmiştir.14

1286 (1869) yılında gelir ve giderleri vilâyet makamınca tayin ve temin edilmek üzere İstanbul’dan bir küçük (tipograf) makinesi daha getirtilmiştir. Bununla birlikte Lâtince, Rumca dahi hurufat ve diğer matbaa aksamı celb olunmuş, eski hükümet konağı dahilinde tam techizatlı bir vilâyet matbaası kurulmuştur. Hükümet merkezinin emri gereğince de ilânları derc ve mahalli havadisleri yayan resmî bir vilâyet gazetesi düşünülmüş ve (20 Şaban 1287 – 2

(24)

18

Kasım 1286) tarihinde, yıllığı 60, altı aylığı 35 kr. abonesi olan Konya resmî gazetesi çıkmıştır. O zaman Matbuat Maarif Nezareti’ne bağlı bir müdürlüktü.

1317 yılında Vilâyet matbaasının hurufatı yenilenmiş, makineleri tekemmül ettirilmiştir. 1329 yılında Sanat Okulu emrine verilmiş, bundan bir fayda te’min edilemediğinden bir müteahhide devredilmiştir. II. Meşrutiyetin ilânı ile Konya’da özel bazı matbaalar da açılmaya başlamıştı.15

Konya gazetesi 1919’a kadar çıkmıştır. Yeni harflerle de tekrar çıkmaya başlamış, yazı işleri müdürlüğünü Server İskit yapmıştır. Mehmet Burhaneddin Bey tarafından 10 Temmuz 1908’de “Anadolu” adlı bir gazete çıkarılmıştır. Bir yıl sonra kapanmıştır. 1909’da Mehmet Tevfik Bey adında birisi de “Hakem” adlı gazeteyi çıkarmıştır.16

Bu gazetelerin yanı sıra Konya’da başka gazete ve dergiler yayınlanmış, bunlardan bazıları

15 Mehmet Önder, Konya Matbuat Tarihi, Ülkü Basımevi, Konya 1949, s.6-7.

16 Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi ve Her Yönüyle Basın, s.209.

(25)

19

belirli bir zaman sonra kapanmış, bazıları devam etmiştir. Konya’da yayınlanan gazetelerin bazıları incelenmiştir. Gazetelerin incelenmesi tamamlandığında birçok konunun aydınlığa kavuşacağı muhakkaktır.

İncelediğimiz gazete, II. Meşrutiyet sonrası sansürün kaldırılması ile yayın hayatına başlayan yerel bir gazetedir. Gazete “Hakem” başlığı altında yayına başlamıştır. Konya’da yayınlanan gazetenin nüshaları taranarak, II. Meşrutiyet başları Konya’sı hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır.

Yerel gazeteler yöre halkının sesini duyurmasında önemli bir rol üstlenmişlerdir. Ayrıca önemli bir boşluğu doldurmuş olmaları da tartışılmazdır. Gazetelerin incelenmesi tamamlandığında birçok sorunun cevabı bulunacağı muhakkaktır.

Gazetede yayınlanan makale ve yazılardan anlaşıldığı üzere “Hakem”in İttihatçı bir gazete kimliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Gazetenin elimizde olan nüshalarının transkripsiyonu yapılmıştır. Gazete

(26)

20

nüshaları incelenerek yazı, makale, haber ve ilânlara dayanılarak; dönemin siyasî olayları, gazetenin yaşanan bu olaylara bakışı, siyasî, ekonomik sosyal olayların dönemin Konya’sı üzerindeki etkileri aydınlatılmaya çalışılmıştır. Yine gazete haberlerine dayanılarak, dönemin sosyal ve kültürel hayatına ışık tutulmaya çalışılmıştır.

Gazetenin geniş bir içeriğinin olması, sütunlarında çeşitli konu ve haberlere yer vermesi, ayrıca sansürün kaldırılmış olması dolayısıyla da düşünce ve fikirlerin özgürce ortaya konulması, pek çok konu hakkında bilgilenmemize neden olmuştur.

Gazetelerin halkın sesini duyurmada önemli bir vesile olmalarına karşılık, incelediğimiz “Hakem” gazetesi de, II. Meşrutiyet başlarında Konya halkının sesini duyurmasında önemli bir görev üstlenmiştir.

(27)

21 I. BÖLÜM

HAKEM GAZETESİNİN GENEL

ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMİN OLAYLARINA BAKIŞI

A. GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Nüshaları

Hakem Gazetesi 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânından sonra, basında sansürün kaldırılmasıyla yayın hayatına başlamış ve 103 sayı olarak yayımlanmıştır. İlk sayısı 10 Kanun-sâni 1324 ( 23 Ocak 1909) tarihinde çıkmıştır. Son sayısının tarihi ise 5 Ağustos 1326 (18 Ağustos 1910 )dur. Gazetenin 2., 50., 53., 54., 55., 61., 68., 70., 80., 94., 96. nüshaları mevcut değildir. 24. sayı 23 Mayıs ve 27 Mayıs tarihlerinde iki kez yayınlanmıştır. 44. sayıdan iki adet mevcuttur. 79. sayıdan 29 Nisan ve 3 Mayıs 1326 tarihi itibariyle iki adeddir. 31-32. sayılar

(28)

22

birleştirilmiştir. Bu nüsha diğerlerinden farklı olarak kırmızı mürekkeple basılmıştır. 31-32. sayı “Meşrutiyetin” ilânı ve regaib kandili dolayısıyla özel sayı olarak yayınlanmıştır. Fiyatı diğer nüshalardan farklı olarak 1 kuruştur. Üzerinde “Hasılatı Konya İttihad ve Terakki Kulübü’ne İhdâ edilmiştir” ibaresi yer almaktadır. Başlığın sağ tarafında çerçeve içinde “Yaşasın Kanun-i Esâsi”, sol tarafında “Yaşasın Hakimiyeti Milliye” yazısı yer almaktadır. 1-71. sayılar birinci yıl, 72-103. sayılar ikinci yıl yayınlanan sayılardır.

Gazete nüshaları Bâyezid Devlet Kütüphanesi’nde yer almaktadır. Mehmet Önder, “Hakem gazetesinin Konya Yusuf Ağa kitaplığında bir koleksiyonu varsa da eksiktir”17 demektedir. Fakat günümüzde Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde gazete nüshaları mevcut değildir. İlgililer İstanbul’a gönderildiğini belirtmişlerdir. Konya’da yayınlanmış gazete ve dergilerin ilk sayfaları çerçevelenmiş bir

(29)

23

şekilde Konya Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Gazetenin 15.sayısında (15 Rebiülâhir 1327-6 Mayıs 1909) “Suret-i Hatt-ı Humayûn” yer almaktadır. Ortaya Osmanlı arması konulmuş, armanın sağ tarafında çerçeve içinde “Yaşasın Meşrutiyet”, sol tarafında yine çerçeve içinde “Yaşasın Hakimiyeti Milliye” yazısı yer almaktadır. 26.Sayıda matbaanın Sanayi Mektebine taşındığı haberi yer alır (5 Cemaziyelahir 1327-24 Haziran 1909).

Gazete haftada iki defa, Çarşamba ve Cuma günleri yayınlanmıştır. Fakat bu günler dışında Pazar, Perşembe ve Pazartesi günleri de yayınlandığı görülmektedir. Elimizdeki nüshalarda iki defa çıkan gazete sayısı bir kaç tanedir.

2. Teknik Özellikleri

Gazetenin ebadları 30 x 44cm.dir. 19. sayıya kadar 4 sayfa 4 sütun olarak yayınlanmıştır. 19. sayıdan itibaren 4 sayfa 3 sütun olarak yayınlandığı

(30)

24

görülmektedir. İlk sayfalarda “İcmâl Siyâsî” “Harici-Dahili” başlıkları altında siyasî yazı, haber ve makaleler yer almaktadır. Bunların yanında fennî, edebî makalelere de yer verilmiş, son sayfalar genellikle kısa duyurular ve ilânlara ayrılmıştır. Gazetede “Dersaadet” gazetelerinin haberlerine de yer verildiği görülmüştür. Sütunlar arasında şiirler, fıkralar da yer almaktadır. Ayrıca yeni yayın hayatına başlayan gazete haberleri de mevcuttur. Gazetede resim yoktur. Noktalama işaretleri kullanılmıştır.

3. İdaresi, Yazarları, Ücreti

İmtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Ebu’l Refik Mehmet Tevfik Bey’dir. Baş Yazarları Ebu’l Fahri Hüseyin Nazmi, Süleyman Necati, Yusuf Mazhar’dır. Baş Yazar olarak 30. sayıya kadar görev yapan Ebu’l Fahri Hüseyin’den sonra, 31-35. sayılarda kimin Baş Yazar olduğu belli değildir. Bu sayılarda Baş Yazar verilmemiştir. 36. sayıdan itibaren (29 Temmuz 1325 -12 Ağustos 1909 ) Süleyman Necati’nin adı geçmekte, 71-74. sayıdan itibaren (5 Nisan 1326 -18

(31)

25

Nisan 1910) sonuna kadar Baş Yazar olarak Yusuf Mazhar’ı görmekteyiz.

Yazarları; Muallim Hicri, Osman Zeki, Ahmet Tal’at, Mulâzım evvel Ali Rızâ, Uluborlu’dan Âli Kâzım, Seydişehirli Zeki, Maarif Müdürü Hulûsi, Vergi Müdürü Hüsnü, Binbaşı Es’ad, Isparta Süvari Korucusu Aliksan, Hüseyin Memduh, Konya Ereğlisi’nden Müftüzade Kâzım, Yusuf Mazhar, Ref’et Reşit, Mehmet Muhlîs, Çerkes Eyüp, Muallim M. Hilmi, Mehmet Şükrü, Meclis İdare Azasından Hüseyin, Ali Osman, Hâdi Ahmet Efendizade Mûmî Kâzım, Selahaddin Enis, Uluborludan Ali Rıza, Bor Tabibi Halil İsmail, Ilgın’dan Ahmet Raşit, Hüsnü Efendizade Kâzım, Ali Kâzım, Isparta Muallim Hilmi Efendizade Kâzım, Ligor Tayninos?, Hukuk Mektebi Müdür Muavini Fethi, Ahmet Muhtar, İstanbul Muhabiri A.H., Nuraldin Rüşdi, Tahir Paşazade T. Cevdet, Halil Kamil, Abdurrahman Gaznevî’dir. Makale ve şiir başlıkları ekler kısmında verilmiştir.

Gazetede, zaman zaman öğrencilerin ve okuyucuların mektupları da yer almaktadır.

(32)

26

Adres olarak “Hakem, idarehane hükümet civarındadır” diye verilmiştir. Basımı, Vilayet matbaasında yapılmıştır. Matbaa, Vilayet İdare Meclisi’nin kararı üzerine 10 Haziran 1325 ( 24 Haziran 1909) tarihinde Sanayî Mektebi’ne nakl edilmiştir.

Gazetenin tanesi 10 paradır. Konya için seneliği 27, altı aylığı 15 kuruştur. Taşra için seneliği 45, altı aylığı 25 kuruştur. İlânlar için ayrıca pazarlık yapılacağı belirtilmiştir.

Gazete logosunda “Haftada iki def’a neşr olunur. İlmî, edebî, siyâsî Osmanlı gazetesidir” denilmektedir. Başlığın solunda “Umur-ı idare ve tahririye müteallik evrak ve mekâtib müdüriyet namına gönderilmelidir. Vatan ve millete faideli asâr içün sahifelerimiz açıktır. Derc olunmayan evrak iâde edilmez.” yazısı yer almaktadır.

4. Dili

Gazetede yer alan yazılarda kullanılan dil Türkçedir. Fakat bazı makale ve mektuplarda

(33)

27

kullanılan dil biraz ağdalıdır. İlerleyen sayılardaki okuyucu mektuplarında bu konuya değinilmiştir. Gazetede yer alan yazılarda kullanılan dil anlaşılmayı zorlaştırmaktadır. Bu durum şikayete neden olmaktadır. Bir kısım köylüler gazetedeki yazıları anlayamadıklarından şikayet etmişlerdir. Köylüler, yazıların kendilerinin anlayacağı bir dille yazılmasını istemekte, “varsın bacası eğri olsun ama dumanı

doğru çıksın” diyerek görüşlerini belirtmektedirler.18

“Hakem” isminin neden tercih edildiği şöyle açıklanmaktadır; Gazetelerin amacı topluma hizmettir. Gazeteler gerçeklerin savunucusu olmanın yanında, halkın hukukunu savunmak için de aracılık görevini üstlenmişlerdir. Hakem gazetesinin görevi de budur. Bu konuda,“Onun hukukunu da ilk ve en ziyade müdafa’ edeceğimiz hukuktan bilerek muhâfaza-i tamâmîsine her an nigehbân olalım.” denilmekte, hukukun korunacağı belirtilmektedir. Hakem gazetesi de hakikatlerin koruyucusu olarak kutsal bir görev

(34)

28

üstlenmiştir. Hukukun ve hakikatlerin aynası olarak bu isim tercih edilmiştir.19

5. Genel Yayın Politikası ve İçeriği

Hakem gazetesi İttihatçı bir gazetedir. Bu nedenle yazılarında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni desteklediği görülmektedir. Yayınlanan yazılarda, Meşrutiyetin ilânında etkili olan cemiyet üyelerinden övgüyle bahsedilmektedir. Bunların yanında, II. Abdülhamit ve “istibdad” olarak tabir edilen dönem şiddetle eleştirilmektedir. Yayınlanan bir yazıda; “… O fedakarlığı göze aldıran o hamiyyetli o şanlı kahramanlar hiç kimsenin hatır ve hayale getiremediği bir fiili, bir emr-i hayrı hiç kimsenin hatır ve hayale getiremediği bir surette, o kan düşmanına, kan dökmeye, can yakmaya meydan vermeden, en adi en küçük inkılâbatın bile bâdi olduğu i’tişâşatdan zerre kadar eser göstermeden hayalata bile girmeyecek mahâlâttan ad itdiğimiz bir inkılâb âzime muvaffakiyet, mazhariyet ile bütün

(35)

29

cihan-ı medeniyeti engûşt ber – dehan takdir ve hayret eyledi. İşte şu mazhariyet mucize âsâ şanlı ordumuza şimşir celâdetini kınından çıkarmaksızın bir

muzaffariyeti azime kazandırdı.” denilerek

gerçekleştirilen hedef övülmekte ve desteklenmektedir.20

Gazetede yer alan yazılardan, İttihat ve Terakki Cemiyeti övüldüğü kadar uygulamaların eleştirildiği de görülmektedir. Yapılanlar beklentilere cevap vermemekte, hayal kırıklığı yaşatmaktadır. Meşrutiyet ilân edilmiştir ama, hâlâ “istibdad” dönemini hatırlatan uygulamalar sürüp gitmektedir. Adam kayırmacılık, iltimas devam etmekte, görevini tam anlamıyla yerine getirmeyen memurlar halkı bezdirmektedir. Taşrada arzu edilen gelişme ve ilerleme bir türlü sağlanamamaktadır.

Meşrutiyetin ilânından sonra 31 Mart olayı yaşanmıştır. 31 Mart öncesi gazetede yer alan yazı, makale ve haberler yaşanacak olan üzücü olyların habercisi gibidir. Yayınlanan yazılarda birlik ve

(36)

30

beraberlik ön plana çıkarılmakta, halk soğukkanlı olmaya davet edilmektedir. 31 Mart olayları ile ilgili haberler yakından takip edilmiş, okuyucular sürekli olarak bilgilendirilmiştir. Avusturya, Bulgaristan ve Girit sorununa ait haber ve yazılar gazete sütunları arasında yer alan diğer gelişmelerdir. Girit sorununa bağlı olarak, donanmaya yardım faaliyetleri gazete sayılarının sonuna kadar devam etmiştir. Yunanlıların Girit’le ilgili emelleri şiddetle protesto edilmektedir. Bundan sonra mavi-beyaza bakmaktan “sarf-ı nazar” edilecektir denilmektedir.

Gazetede yer alan siyasî yazı ve haberlerin yanı sıra Vilâyet ve kazalarla ilgili her türlü haberlerin yer aldığını da görmekteyiz. Bunun yanında, halkın isteklerine ve görüşlerine de yer verilmiştir. Ayrıca eğitim, fen, ziraat, sağlık ve hayvancılıkla ilgili eğitici makalelerle okuyucular bilgilendirilmiştir. Sütunlar arasına küçük pratik bilgiler de serpiştirilmiştir. Örneğin; “ Sivri sineklere nasıl çare bulunabilir?”21

21 Hakem, No:30, 26 Cemaziyelahir 1327 ( 15 Temmuz 1909), s.2.

(37)

31

ya da “Gümüş takımlarımızı nasıl parlatabiliriz?”22 gibi bilgilerle okuyucular küçük “malumat” elde edebilmektedir.

Çevre vilâyetlerde yaşanan sel, deprem, yangın, cinayet gibi haberlere de yer verilmiştir. İstanbul’da yaşayan siyasî gelişmelerin yanında, günlük olaylar da gazetede yer alan haberler arasındadır. Örneğin; İstanbul’da yaşanan Çırağan Sarayı yangını bu haberlerden birisidir. Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey, olayda can kaybı yaşanmadığını bir telgrafla Konya belediye başkanlığına bildirmiştir. Konya Belediye Başkanı Ali Rıza Bey de, karşılık olarak bir taziye telgrafı göndermiştir.23 Padişahın kılıç kuşama törenine de yer verilmiştir. Tören, Eyüb El-Ensâri Hazretleri’nin türbesinde görkemli bir şekilde gerçekleşmiş, kılıç kuşatma şerefine, “Konya Mevlevî Dergâh Şerifi

Postnişini Abdülhalim Çelebi Efendi” nail olmuştur.24

Padişahın yurt içi gezisi ve rahatsızlıkları ile ilgili

22 Hakem, No:78, 28 Rebiülahir 1328 ( 09 Mayıs 1910 ), s.4. 23 Hakem, No:63, 15 Muharrem 1327 ( 06 Şubat 1909), s.3. 24 Hakem, No:18, 25 Rebiülahir 1327 ( 16 Mayıs 1909), s.2.

(38)

32

haberlere de yer verilerek Konya halkı bilgilendirilmiştir.

İstanbul’da gerçekleşen ilginç gelişmelere de yer verildiğini görmekteyiz. Örneğin; İstanbul’da bir balon seyahati düzenlenmiştir. Dört kişi Beyoğlu’ndan Üsküdar’a balonla seyahat etmiştir.25

Dış ülkelerde yaşanan bazı olaylara da sütunlarında yer verilmiştir. İngiltere kralının vefatı26, Japonların, Ertuğrul Fırkateyni’nin batması sonucu şehit olan askerlerimizle ilgili düzenledikleri tören27, İran’da kurulan yeni fırka28, Japonya’da meydana gelen büyük yangın29 gazetede yer alan dış haberlerdir.

25 Hakem, No:23, Cemaziyelevvel 1327 ( 03 Haziran 1909), s.4. 26 Hakem, No:78, Rebiülahir 1328 ( 09 Mayıs 1910), s.1. 27 Hakem, No:78, Rebiülahir 1328 ( 09 Mayıs 1910), s.3. 28 Hakem, No:22, 10 Cemaziyelevvel 1327 ( 30 Mayıs 1909), s.2. 29 Hakem, No:36, 25 Recep 1327 ( 12 Ağustos 1909 ), s.4.

(39)

33

B- DÖNEMİN OLAYLARINA BAKIŞI

1. II. Meşrutiyetin İlânı

23 Aralık 1876’da Kanun-i Esâsî (Anayasa) ilân edilmiştir. Çalışmalarına başlayan Meclis’te hükümet eleştiriliyor, yenilikler düzenlemeler yapmak için yoğun bir çaba sarfediliyordu. Bu dönemde Meclis’te Rusya’nın Osmanlı Devleti’ndeki gayr-ı Müslimlere baskı yaptığına dair iddiaları, şiddetli eleştirilere neden olmuş, Rusya’nın bu bahane ile savaş isteğine oy birliği ile karşılık verilmiş, Rusya ile savaş başlamıştır. Meclisin ikinci çalışma döneminde Osmanlı-Rus Savaşı’nın gidişatı ile ilgili olarak padişahı da itham altında bırakacak şekilde tartışmaların cereyan etmesi, denetimden uzak kalmak isteyen padişahın 14 Şubat 1878’de Meclisi kapatmasına yol açmıştır.

II. Abdülhamit yönetiminin baskısına dayanamayarak yurt dışına kaçan aydınlar dışında, bir kısım aydın da içeride istibdad yönetimine karşı çok büyük bir faaliyete girişmişlerdir. Meşrutiyeti geri

(40)

34

getirmek için gizli cemiyetler kurulmuştur. Bunlar arasında hemen her bilinçli yurtsever aydının üyesi olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti yürüttüğü mücadeleyi kazanarak 23 Temmuz 1908’de II. Abdülhamit’i II. Meşrutiyet’i ilân etmek zorunda bırakmışlardır.30

En çok faaliyet, Makedonya bölgesinde ve bu bölgenin merkezi olan Selânik’te göze çarpıyordu. Makedonya’da bulunan Bulgar, Sırp, Ulah, Yunan, Arnavut, Türk gibi muhalif milletler birbirleriyle geçinemediklerinden, muhtelif unsurların teşkil ettikleri çeteler, memleketi harabeye çeviriyor, Balkanlar’da yeni kurulan her küçük devlet, Makedonya’yı ele geçirerek genişlemek siyasetini takip ediyordu. Buralarda huzur ve sükûnu temin etmek, ıslahat yapmak, Babıâlî’nin mühim işlerinden biri haline gelmiştir. Avrupa devletleri Makedonya’da yapılmakta olan ıslahatı zaman zaman kontrol ettikleri

30 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2004, s.9-10.

(41)

35

için, devletçe diğer eyaletlere nazaran burada daha az tazyik yapılıyordu.

Toplantılar yapılabiliyor, gazete okunabiliyordu. Burada diğer yerlere nazaran bir hürriyet havası esmekte idi. Bu sebepledir ki, İttihat ve Terakki’nin Selânik’te açılan şubesi, öbür şubelere nazaran daha çok faaliyet gösterdi. Daha çok taraftar topladı. Sivil memurlardan başka subayları da içine alarak orduyu kazanmak yolunu tuttu.

İngiltere, 1908’de Rusya’yı Balkan ve bilhassa Makedonya meselesi üzerinde de anlaşarak bir karara varmak için VII. Edward, Çar II. Nikola’yı Reval’de bir mülâkata davet etti. Bu mülâkatın, Osmanlı idaresini Makedonya’dan uzaklaştıracak şekilde geliştiğini Makedonya’daki ‘İttihat ve Terakki’ erkânı Avrupa gazetelerinden öğrenince harekete geçtiler.

İlk hareket olmak üzere Manastır mülhakatından Resne’de kolağası Niyazi Bey, bir piyade birliğinin başında olduğu halde dağa çıktı. Bir beyanname neşrederek Abdülhamit’in mutlak monarşisi yerine, eşitlik ve herkesin hukukuna riayet

(42)

36

esaslarına dayanan bir hükümet tesis, Meşrutiyet’in iade ettirilmesi için Müslim ve gayr-ı Müslimleri birliğe davet etti. Bu beyannamenin neşrinden bir müddet sonra, bir jandarma birliği de Niyazi Bey’le birleşti. İttihat ve Terakki Merkezi’nden doğrudan doğruya saraya telgraf çekilerek Meşrutiyet’in iadesi istendi. Saray önce, gerek Niyazi Bey’in dağa çıkmasına, gerek çekilen telgraflara pek ehemmiyet vermedi. Hatta halktan sakladı. Cemiyet 23 Temmuz 1908’de Selânik Hükümet Binası’nı ele geçirmişti. Aynı gün önce Selanik’te sonra Manastır’da 22 Temmuz’da “Rumelinin vaziyeti fenadır. Kanun-u

Esâsi’yi ilândan başka çare yoktur” diyen Ferit

Paşa’yı azlederek, yerine daha sert icraatta bulunur gerekçesi ile Sait Paşa’yı sadrazam tayin etti.31

Şemsi Paşa’nın öldürülmesi ve Anadolu’dan gönderilen birliklerin isyanı bastırmayı reddetmeleri üzerine sarayın maneviyatı hayli bozulmuş ve izlenmekte olan baskı politikasının yerine bir uzlaşma

31 Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi, Kamer Yay, İstanbul 1998, s.444-448.

(43)

37

politikasına geçme kararı alınmıştı. Bu politika değiştirme kararı, alışılageldiği gibi, sadrazamın değiştirilmesi şeklinde ortaya çıktı. Ancak, bu kez, sadrazamla birlikte “Harbiye Nazırı” da değişiyordu. 22 Temmuz’da Ferit ve Rıza paşalar makamlarını Sait ve Ömer Rüşdü paşalara bıraktılar. Ömer Rüşdü’nün “Serasker” değil, “Harbiye Nazırı” tayin edilmesi, Abdülhamit’in kendi isteğiyle yeni bir hükümet şekli getirdiği kanısını uyandırmak içindi. Böylelikle, padişah karşı tarafın isteklerini kabul ederken küçük düşmemiş olacak, şimdiye dek meydana gelmiş çatışmaların suçu Ferit Paşa’ya yüklenebilecekti. 23 Temmuz gecesi Saray’da tartışmalar sürüp gitti; Makedonya’dan gelen ve Meşrutiyetin ilân edildiğini bildiren telgrafların okunmasına devam edildi. Bir olupbitti ile karşılaşan padişah, isyancıların isteklerini kabul etmeye karar vererek, bu kararını Hilmi Paşa’ya bildirdi. Aynı gün İstanbul’da yayınlanan bir irade ile 1876 Anayasası Osmanlı İmparatorluğu’na geri getiriliyor ve yeni bir çağ başlıyordu.32

(44)

38

II. Meşrutiyetin ilânı ile yayın hayatına başlayan Hakem gazetesi, yayına başladığı 10 Kanun sânî 1324 (23 Ocak 1909) tarihinden itibaren gelişen olayları yakından takip etmiş, gelişmelerle ilgili haberlere sütunlarında yer vermiştir. Osmanlı Devleti’ni yakından ilgilendiren iç ve dış olaylarla ilgili haberlerle okuyucularını bilgilendirmiştir. İlk sayısında amaçlarından bahsedilmiş, bunun yanında

“matbuat”ın gerekliliği üzerinde durulmuştur.

“İstibdad” döneminde uygulanan sansür, II. Abdülhamit ve onun getirdiği kısıtlayıcı tedbirler sürekli tenkid edilmiştir. Bunun yanında, Meşrutiyet’in getirdiği serbestlik ve özgürlükten övgüyle söz edilmiştir. Matbuat hakkında; “Maâlî-i Muhassinâtı i’tibarıyla matbuât hey’et medeniye meyânında ne derece ulvî bir mertebe telâkki olduğunu ta’rif ma’lûmî i’lâm yılından olacağı için zaîddir.” denilmektedir. Yine geçmişte yaşananlar hakkında; “Vakıa tecrübe bize pek acı oldu. Ma’nen maddeten pek pahalı oturdu. İnşallah o teâli o derd

(45)

39

elimden şîfâyâb olduk. Kadr ni’met matbuâtı bildik. Artık bir daha tecrübeye kat’iyen lüzûm görmeyecek kadar uzun süren devr-i hicâb saîb ders ibret için daha doğrusu derûs ibret için def’ât ile mâ’ziyâde

kâfidir.”33 denilerek geçmişte yaşananların örnek

alındığı ve bir daha böyle hatalara düşülmeyeceği vurgulanmaktadır.

Yine gazetede yer alan bir başka yazıda, Meşrutiyet’in ilânındaki rolünden dolayı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden övgüyle söz edilmektedir. “İnkılâb” başlığı adı altında yayınlanan yazıda şu satırlar yer almaktadır;“Mucizeler içinde mucizeler bahş iden hazret-i feyyâz mutlakın cenâb hakkın avn-i samedâniyesi bir fırka-i celile-i hamiyetkârânın icraat fedâkâranesinde tecellisaz olarak mededres hal pûr-melalimiz oldu da mahal ad olunan o müşgilâtı öyle ref ve def’ itdik. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde neyyir atufet sübhâniyenin Tal’at Feyyûz Enveriyle millet mazlûmenin Niyâzi Karîn ve rızay-ı bâri oldu. Selâmet ebedîyeye mazhariyeti derkâr olan ümmet necîbe

(46)

40

hakkını, şehrâh tervic âmâlini, derece-i zulm ve i’tisâfi gayretillâhî galeyâne getirmiş olan hey’et-i zelile-i müstebide esfel-i sâfilîni buldu.”denilmektedir.34

Meşrutiyetin ilânı ile bir dönem sona ermiş, yeni bir dönem başlamıştır. Yeni dönemden çok şey beklenilmekte ve umut edilmektedir. Şikayete neden olan uygulamalar ve bunlarla ilgili çözümler beklentiler arasındadır. Fakat umut edilen gelişmeler bir türlü sağlanamamakla, hâlâ eski dönemi hatırlatan uygulamalar devam etmektedir. Bu durum hayal kırıklığı yarattığı gibi, eleştirilere de neden olmaktadır.

Sayıları 44 olan Meclis-i Âyan üyelerinden yedisi vekil, beşi daire başkanı, biri Belgrad Sefiri, bir kaçı da hasta olduklarından ve her toplantıda birkaç kişi de çeşitli gerekçelerden dolayı toplantıya katılmadıklarından, çoğunluk sağlanamamakta, verilen kanun layıhâları görüşülememektedir. Bu duruma bir çare bulmak için bazı çalışılmalar yapılmaktadır.

(47)

41

Kanun-i Esâsi’de yapılacak değişikliklikler hakkında okuyucular bilgilendirilecektir.35

Gazetenin beşinci sayısında seçilen vekillerin isimleri yayınlanmıştır.36 Manyasîzâde Refik Paşa’nın ölümü üzüntüye neden olmuş, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Konya Vilâyeti Merkezi tarafından ruhuna mevlût okutulması kararlaştırılmıştır. Verilen ilânda herkesin davetli olduğu belirtilmektedir.37

Şuray-ı Ümmet gazetesinde Levant Herald, Proodos, Neologos gazetelerinin imtiyaz haklarını savunan mebuslarla ilgili bir haber yer almıştır. Gazete bu mebusları eleştirmektedir. Çünki, bu gazetelerde Osmanlı ordusuna hakaret içeren yazılar yayınlanmaktadır. “Ahrar” fırkası da Meclis’te bu meseleyi müdafaaya kalkışmıştır. Şuray-ı Ümmet gazetesinde yayınlanan bu yazı aynen Hakem gazetesinde de yayınlanır. Bu gazeteleri “paçavra” olarak niteleyen Hakem, Şuray-ı Ümmetin görüşlerine

35 Hakem, No:4, 22 Muharrem 1327 (13 Şubat 1909), s.2. 36 Hakem, No:5, 29 Muharrem 1327 (20 Şubat 1909), s.2. 37 Hakem, No:9, 2 Seferahir 1327 (19 Mart 1909), s.1.

(48)

42

aynen katılmakta ve desteklemektedir. Bu durumu tek kelimeyle açıklar “a ….yı …..p”.

Bu gazeteler Osmanlı askerleri için “yam yam”, “kuduz” gibi hakaret içeren tabirler kullanmışlar, Harbiye Nezareti’nce de protesto edilmişlerdir.38

Meşrutiyetin ilân edilmesi ile sansür ortadan kalkmış, gazeteler her türlü yazı ve makaleleri yayınlamaya başlamıştır. Bir müddet sonra gazetelerin birbirlerine karşı sert tavır takındığı ve fırkaların sözcüsü olarak bölündükleri görünmektedir. Bu gelişmeler pek çok kişiyi rahatsız etmektedir. Tam inkılâp yapılmışken, gazetelerin vatana ve millete hizmet etmesi gereken bir zamanda böyle birbirlerine saldırmaları, herkesi tedirgin etmekte ve üzmektedir. Özgürlük için yıllardır mücadele verilmiş, çok acılar çekilmiştir. Üstelik pek çok Osmanlı evlâdı bu uğurda sürgün edilmiş, zindanlara atılmış, kurban edilmiştir. Bu kişiler “hürriyeti birkaç menfaatperestin, bir iki muannidin yazıcısı olmak için mi istirdâd itdi?”

(49)

43

denilmekte, önemli meseleler gazeteler yoluyla halledilecek olsaydı, Millet Meclisine ne gerek vardı denilerek gazetelerin her konuda ahkâm kesmesi eleştirilmektedir. Boşuna yapılan bu karşılıklı saldırmalar vatan ve millet için yapılacak hizmetlerin zamanından çalmaktır. İçinde biraz olsun vatan sevgisi ve saygısı bulunan duyarlı kişiler, “düşmanları kahkahalarla güldüren” onlara fırsat veren bu olaylar karşısında daha dikkatli davranmalı, soğukkanlılığını yitirmemeli, vatanın iyiliği için haklı da olsa susmasını bilmelidir.39

İttihad-i İslâm gazetesi müdürlüğüne gönderilen bu yazıda, gelişmelerden endişe duyulduğu görülmektedir. Bunlar olup biterken İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında bazı dedikodular ortaya çıkmıştır. Bu söylentilere göre cemiyette çözülmeler başlamıştır.

Enver ve Niyazi Bey’ler Tanin ve Şuray-ı Ümmet

39 Abdurrahman Gaznevî, Hakem, No:10, 3 Rebiülevvel 1327 (25 Mart 1909),s.1.

(50)

44

gazetelerine bir demeç vererek söylentileri yalanlamışlardır.40

Olayların gelişmesiyle uğradığı hayal kırıklığını kelimelere dökerek duygularını dile getiren bir diğer kişi Muallim Hicrî’dir. “Kaç Adım Atabildik” başlığı altında yayınlanan yazıda istibdad döneminde yaşanan üzücü olaylar anlatılmaktadır. Meşrutiyetin ilânı ile boyunlarındaki boyunduruk kırılmış ve parçalanmıştır. Bu ağır yükten kurtulur kurtulmaz yapılması gereken uçurumdan uzaklaşmak, birbirinin yarasını sarmak, el ele vererek vatanın ilerlemesine çalışmak değil midir? Asıl yapılması gereken gerçekleşmemiş, tam tersi herkes birbirine düşmüştür. Bu konuda yazar şöyle der: Biz böyle mi yaptık? Hâşa… haşa..! Sanki bulunduğumuz yerden ayrılmamaya mahkûm imişiz gibi kimimiz yorgunluğa zebûn olarak bağdaş kurdu… ortaya oturdu. Kimimiz yan geldi yatıyor. Kimimiz birden bire – elde ettiği serbestlikten sermest olarak – çılgıncasına – ne söyleyeceğini, kimimiz de bu inkılâbdan bir şey

(51)

45

anlamayarak ne yapacağını şaşırdı. Kimimiz eski sürücülerden gördüğü birkaç dane yeme aldanarak onlardan ayrılmak istemez kimimiz de – önlerine dökülen ekmek ufaklarını paylaşamayarak boğaz boğaza geldiler. Velhasıl her birimiz bir havadan çalıyoruz. Bizi bir sükûd mahkukadan kurtaran kuvvet manevîyeden adeta mey’us olmaya başladı. Şimdi sorarım size? Menzil maksuda doğru kaç adım atabildik? Uzun bir (hiç….!.) değil mi?Yazara göre bir an önce gafletten uyanmalı ve toparlanmalıdır. Hindistan sahilinden Viyana’ya kadar uzanan bir devletin torunları olarak üzerimize düşen görevi yerine getirmeli ve çok çalışmalıdır.41

Gazetenin 13. sayısında “Metanet” başlığı altında yazılan yazıda yine aynı konuya değinmektedir. Yazara göre gazeteler seçtikleri konularla, kullandıkları üslûbla halk üzerinde oldukça etkilidir. O kadar etkilidir ki, okuyucularını hem ağlatır hem de güldürür. Halkımız zaten saf ve çabuk

41 Muallim Hicrî,”Kaç Adım Atabildik”, Hakem, No:12, 17 Rebiülevvel 1327 (8 Nisan 1909), s.1.

(52)

46

inanan bir karaktere sahiptir, üstelik henüz çok “fırkalı” siyasete de hazır değildir. Bu nedenle sakin olunmalı, çok dikkatli davranmalıdır.42

Yine bu nüshada yer alan “İnsaf” başlıklı yazıda içinde bulunulan durum şiddetle eleştirilmektedir. Geçmişin bu güne artık faydası yoktur. Geleceğe bakılmalı ve ona göre hareket edilmelidir. Çözülmesi gereken bir sürü sorun dururken niçin insanlar birbirine düşmektedir? Geçmişle hesaplaşmaktan vazgeçip, ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalıdır. Öncelikle bütçe açıkları çözümlenmeli, eğitimle ilgili yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Yazar yetkililere seslenerek; “Ey kârin kirâm! Taşramız ne haldedir bir kere düşünüyor musunuz? Her türlü malın her türlü alâm içinde yuvarlanan biçare taşralılar zavallı köylüler acaba aç mıdırlar? Çıplak mıdırlar ne dirler bir kere anlıyor musunuz? Gazete sütunlarını faidesiz sözlerle doldurmakta mânâ ne?” , “İstanbul uyuyor,

42 Ali Kâzım, “Metanet”, Hakem, No:19, 24 Rebiülevvel 1327 (15 Nisan 1909), s.1.

(53)

47

oyalanıyor, hâlâ işi erbabına tevdî‘ etmiyor” demekte ve yetkilileri göreve çağırmaktadır.43

2. 31 Mart Vak’ası

24 Temmuzda gazetelerde iki üç satırla ilân edilen II. Meşrutiyet herkesi şüpheye düşürdü. Kimseyi tatmin etmedi. İttihat ve Terakki liderleri şüpheyi ortadan kaldırmak için gazetelerden sansürün kaldırılmasını, gösteriler yapılmasını istediler. Bunun üzerine “İkdam”, “Sabah”, Tercüman-ı Hakikat” gazeteleri millî ve vatanî yazılar yazarak ateş püskürmeye başladılar. Mutlak idarenin kötülüğü, jurnalcilere atfedilerek Sadrazam ile Padişah methedildiler. İstanbul’daki İttihat ve Terakki’cilerle beraber, sürgünler, kâtiller, câniler de ortaya çıktı. Sait Paşa kabinesi düştü. Kâmil Paşa kabinesi kuruldu.

Kamil Paşa sadrazamlığın ilk ayında mühim müşgiller ile karşılaştı. İhtilâl zamanlarına has taşkınlıklar gazetelerin bazılarını methederek

43 Muallim M. Hilmi, “İnsaf”, Hakem, No:13, 24 Rebiülevvel 1327 (15 Nisan 1909), s.2.

(54)

48

gökyüzüne çıkarmaları, bazılarını kötüleyerek yerin dibine batırmaları devam ediyordu. Herkes hürriyete ayrı bir mânâ veriyor kanun ve nizama herkesin itaate mecbur olduğunu söyleyenlere işbirlikçi, hain damgası vuruluyordu.

5 Ekim 1908’de Bulgaristan istiklâlini, Avusturya Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini, Girit Yunanistan’ı ilhakını ilân ettiler. Bu karışıklıklar ve siyasî müzakereler devam ederken seçim yapıldı. İttihat ve Terakki Fırkası mecliste ekseriyeti te’min etti. 2 aylık bir çalışmanın sonunda Kâmil Paşa istifa etti (13 Şubat 1909).

Bu sırada Avusturya ile cereyan eden müzakere bitmişti. Hazırlanan anlaşma esaslarını Hüseyin Hilmi Paşa ile Noradonkiyan Efendi, Avusturya namına da Marki Pallaviçini imza ettiler (1909).

Bunu müteakip Bulgaristan ile olan mesele de halledildi. Baab-ı âli tazminat olarak 140 milyon frank istiyor, bu para verilirse Bulgaristan üzerindeki

(55)

49

haklarından vazgeçeceğini bildiriyordu.44 Bunalım altı ay kadar sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun mâlî tazminat alması ile sonuçlandı. Asıl önemli olan, bu dış karışıklıkların ülkenin içindeki duruma etkisiydi.45

Gelişmeleri vakanüvis Abdurahman Şeref Efendi şöyle anlatır: “Dahili gürültüler arasında Zâde fi’t-tanbûr-i nağmeten uhrâ kabilinden olan bu iki gaile-i hariciye a’dâ-yı meşrutiyete bir güzel zemîn-i şikâyet olup garazkârlar ‘meşrutiyetin ilk semereleri bunlar ise vây hâle’ diye teşâtum ve usûl-i meşrutiyeti fasl ve mezemmete bir vesile daha bulmuş oldular.

İâde-i meşrutiyetten sonra İstanbul nüfusu fevk-al-had çoğalmış idi. Menfîler avdet edip ekserisi işsiz ve medâr-ı maîşet tedârikiyle müştegil idi. On beş gün kadar serseri nikat-ı muhtelîfeden payitahta toplanıp gündüzleri sokaklarda adam soymakta ve hükümet kendileriyle başa çıkamamakta idi. Devr-i Hamîdî’de gûyâ ulemânın celb-i kalbi maksadıyla ker’a imtihanları lağv olunduğundan medâris bir çok

44 Ünal, Türk Siyasi Tarihi, s.448-453. 45 Ahmad, İttihat ve Terakki, s.55-56.

(56)

50

kur’a kaçağı ev baş ile dolmuş ve harf bilmediği halde başına sarık saran hazele talebe-i ulûm meyânına sokulmuş idi. Bu kirli galabalıktan ma’dâ konferansları, mitingleri nümayişleri görüp eğlenmek için teb’adan ve ecânibden bir takım seyirciler ve erbâb-ı merak ve muhibbâs-ı hürriyet dahi İstanbul’a koşuştuklarından otellerde ve lokantalarda yatacak ve ta’am edecek yer kalmamış idi.

Siyasî cemiyetler ki meşhûrları İttihad ve Terakkî, Ahrâr; Fedakaran-ı Millet, Cemiyet-i Muhammediye, Tarûşâk, Taşnak Sütyûn ilh.dir. Bunlardan ma’âdâ cemaât ve milel-i muhtelif kulüpler teşkîl etmiş olup, cem’-iyyet-i ilmiye, Ahâü’l-Arabiyye, Kürtler Kulübü, Arnavudlar Kulübü ve saire onlardan idi. Fırkalar ve cem’iyetlere mensûb olan gazeteler birbirlerine karşı ağızlarına geleni yazmaya

ve ezhânı nihayet derecede tahdişe koymuşlardı.”46

46 Son Vak’anüvis Abdurahman Şeref Efendi Tarihi, II. Meşrutiyet Olayları, Hazırlayan Bayram Kodaman, Mehmet Ali Ünal, Yürk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara 1996, s.17-18.

(57)

51

Durumdan endişe duymaya başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti muhalefete karşı daha ılımlı bir tavır takınmayı denedi. Cemiyet’in Manastır kolu padişaha bir telgraf göndererek, kendine olan bağlılıklarını belirtti ve aleyhine bir komplo düzenledikleri hakkındaki söylentileri yalanladı. Cemiyet liberallere bir ateşkes teklifinde bulundu ve onlara vatanseverlik adına Cemiyet’e saldırmaktan vazgeçip, duruma bir çözüm yolu bulmak için işbirliği yapmalarını teklif etti. Ancak, liberaller işbirliği yapmak için Cemiyet’in gizli bir örgüt olmaktan ve hükümetle ordunun işlerine karışmaktan vazgeçmesini şart koştular.

6 Martta Serbestî gazetesinde yayınlanan bir belgede Cemiyet’in eski rejimin yozlaşmış memurlarından şantaj yoluyla para aldığı iddia ediliyordu. Birkaç gün sonra aynı gazete Temmuz ihtilâlinin kahramanlarından Niyazi’nin Cemiyet’ten istifa ettiğini yazdı. Ancak, Niyazi bu haberi derhal yalanladı. “Serbestî”nin Baş Yazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi üzerine, durum daha da karıştı. Muhalefet, suçu Cemiyet’in üzerine yüklüyordu.

(58)

52

Kâtilin bulunamaması bu iddiaya güç kazandırdı. 7 Nisandaki cenaze töreninde muhalefet, Cemiyet aleyhtarı bir gösteri için fırsat bildi. Hasan Fehmi’nin cenazesi olayların kimin lehine geliştiğini de gösteriyordu47.

Cemiyet daha güçlenmeye çalışırken, gericiler de örgütlenmekteydi. Mevlût kandiline rastlayan 5 Nisan 1909’da İttihadî Muhammedî resmen kuruldu. Bu örgüt o zamana kadar yayın organı “Volkan” gazetesi aracılığıyla çalışmış ve 3 Martta bu gazetenin sütunlarında siyasal programı yayınlamıştı. Osmanlıcılık ülküsü üzerine kurulacak bir birliğe şiddetle karşı koymaktaydı. Ülkenin şeriatla idare edilmesine taraftardı ve ancak İslâmi bir ülkü benimseyen bir birliğe katılmayı düşünebiliyordu. Bu nedenle, İttihad-ı Muhammedî gerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, gerekse Osmanlı Ahrar Fırkası’nın benimsediği Batıcı ıslahata karşıydı. Propagandasını

47 Serbesti Gazetesi Baş Yazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi üzerine gazetede şu fıkraya yer verilir: “- Baba! Ahirete nereden gidilir? - Köprüden oğlum! Şimdi en kısa yol orası!” Bkz. Hakem, No:13, 24 Rebiülevvel 1327 (15 Nisan 1909), s.4.

(59)

53

imparatorluğun dindar ve tutucu unsurları arasında yapıyor, yayın organı “Volkan”ın aracılığıyla Meclis’teki geleneklere sadık mebuslar ve ordunun erat sınıfı arasında taraftar kazanmış bulunuyordu.

31 Mart (13 Nisan) karşı devrimi bu ortam içinde gelişti. 30 Martı 31 Marta bağlayan gece Birinci Orduya bağlı birlikler isyan ettiler; subaylarına karşı gelerek başlarındaki softalarla birlikte Meclis’in yakınındaki Ayasofya Meydanı’ndaki alana toplanıp şeriat istediler. Meclis’in içi ise tam bir kıyamet günüydü. Cemiyet üyesi mebuslar can korkusuyla kaçmış; softalar askerler her bir yana yayılmıştı. Duruma hakim olamayacağını anlayan Hüseyin Hilmi Paşa, Harbiye ve Maarif Nazırını da yanına alarak Saray’a gitti ve kabinesinin istifa ettiğini bildirdi.

Cemiyet tam bir yenilgiye uğramıştı. Cemiyet Makedonya’daki nüfusunu daha yitirmemişti ve Üçüncü Ordu Anayasaya sadıktı. Saray’a Makedonya eyaletlerinden, Abdülhamit’i yıkmakla suçlayan, bunun hesabının sorulacağını bildiren kızgın mektuplar yağmaktaydı.

(60)

54

10 Nisanı 11 Nisana (23 Nisanı 24 Nisana) bağlayan gece, “Hareket Ordusu” şehre girdi ve İstanbul, önemli bir direnişle karşılaşmadan işgal edildi. Beş gün sonra Millet Meclisi Abdülhamit’i tahtan indirip yerine Mehmet Reşat’ı getirme kararını açıklıyordu.48

Olaylarda ilgisi olduğu gerekçesiyle tahtan indirilen II. Abdülhamit 31 Mart 1325 (13 Nisan 1909) olayları ile ilgili anılarında şöyle demektedir:

“Tarihi vaz’ ederken bilâ ihtiyar titredim. Vakıa yeni tarih hesabiyle o güne on üç gün daha var. Bu isim, rakam olmaktan çıkmış, bir devr-i tarihe alem olmuştur. 31 Mart vak’asının tekaddüs edeceğini evvelden pek az kimseler hissetiler. Fakat hakikati ve sebeb ve müsebbiblerini hiçbir adam tamamîle bilmemiştir. Bu meselenin mestur kalmasını asla istemem. Hiçbir cihetini ketin ve tahrif etmiyerek yazacağım. 31 Mart hadisesinde benim kat’iyen medhalim yoktur. Hatta kendiliğinden gelmiş olan bu fırsattan istifâdeye bile tenezzül etmedim. Medhalim

(61)

55

olsaydı ve istifâde etmek isteseydim, ben bu ün Beylerbeyinde değil, Yıldız Sarayı’nda bulunurdum.

10 Temmuzda pek zaif oldukları halde, benim mümâşat etmiş olmamı zâfıma veya kuvvetimden istifâde yolunu bilmediğime hamlederek (İttihat ve Terakki Cemiyeti) belâ pervâzane atıp tutmaya başlamışlardı. Bokston’a verilecek ziyâfet meselesinde Kâmil Paş’a’nın haklı itirâzı Bab-ıâli ile Merkez-i Umumî’nin arasını açtı. (Negehbân-ı Meşrutiyet) olmak üzere üçüncü Ordu’dan getirilen Avcı taburları ve bu taburlardan ikinci fırkadan bir taburu birdenbire tedip etmeğe kıyamı, İstanbul’daki askerlerin kalbini kırmıştı. İttihat ve Terakki, her gün biraz daha düşüyordu. İki taraf matbaat ise, bilhassa İslâmları birbirine düşürmekte idi. Kâmil Paşa, tedâbir-i kat’iyeye temessûl etmenin lûzumu ve zamanı olduğunu söyledi. Edirne’de bulunan İkinci Ordu Kumandanı ferik Nâzım Paşa da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin müdâledâtından ve cemiyete mensup zâbîtanın evzâından bizâr idi. Kâti tedabirde bulunulmasını bana tahriren bildiriyordu. Avcı

(62)

56

taburlarını iade ve buradaki askerleri teskin ve tahlil etmeği kararlaştırmıştık. Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa, muktedir bir asker ise de, pek halim bir adam idi. Ve bundan başka Cemiyet’e de teslim-î irâde etmişti”.49

Konya halkı, 31 Mart olayının gerçekleştiğini İstanbul’dan gönderilen telgraflarla öğrenmişlerdir. Bu olayın meydana gelmesi ve gelişmeler ittihatçı bir kimlik taşıyan gazete tarafından üzüntüyle karşılandığı gibi, şiddetle protesto edilmiştir. Gelişmeleri yakından takip eden gazete, okuyucularını günü gününe bilgilendirmiştir. İstanbul’dan gönderilen telgrafların yanında Konya’ya gelen İstanbul gazetelerinden de yaşanan gelişmeler öğrenilmektedir. Gazete, yaşanan gelişmeleri, olayları ve yeni kurulan kabineyi de protesto etmektedir.

İstanbul’da yaşanan olaylar İttihad ve Terakki merkezinde duyulur duyulmaz, Mahmut Şevket Paşa

49 II. Abdülhamit’in Hatıra Defteri, Selek Yayınevi, İstanbul 1960, s.134-135.

Referanslar

Benzer Belgeler

1675 °C’da sinterlenen numunelerde ise (Şekil 3), katkısız numunede her iki fazında yine birbirine paralel fakat 1625 °C’daki numuneye göre daha fazla geliştiği;

Türbesi, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûsân ( Susmuslar) kapısından sonra avlunun doğusunda ise Sinan Pasa, Fatma Hatun ve Hasan Pasa türbeleri yanında semahane ve..

İzzeddin Keykavus Devrinde, Emir Celaleddin Karatay tarafından, 649 yılında inşa edilen Karatay Medresesi 1955'den günümüzde Karatay Cini Eserleri Müzesi olarak

Konya İl Genel Meclisi kuraklık nedeniyle Konya'nın afet bölgesi ilan edilmesi için tavsiye kararı alıp, Başbakanlığa yolladı.. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ise, dünden bugüne herkesin üç maddeye daha fazla ihtiyacı olduğunu, bu üç maddenin temiz su, temiz hava, temiz

Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi 4 ayda bir olmak üzere yılda toplam 3 sayı olarak yayınlanır.. Yerel

Arkadaşımız Hikmet Çetinkaya “ Menemen’de Bir Devrim Şe- hiti: Kubilay” başlıklı yazı dizisinde görgü tanıklarından Ragıp Dere'den böyle dinlemiştir

Burada sorun esas olarak erken yaşta evlenmenin dinsel töreni yapılmak suretiyle evlen- diklerini zanneden çocukların daha sonra cinsel ilişkiye girmesinin, yaşı 15’ten