Yorgun Savaşçı’y ı Ilhan
Selçuk ihbar etti
İbrahim Türk'ün hazırladığı “ Halit Re- fiğ/Düşlerden Düşüncelere Söyleşi
ler” kitabında, “Yorgun Savaş çı” filminin İlhan Selçuk'un bir yazısın dan sonra 12 Eylül döneminde yakıldığı öne sürüldü. Kitaba göre, İlhan Selçuk “ Kemal Tahir, A tatürk düşmanıdır. Bir Atatürk düşmanının eseri TRT ta rafından çekilmemelidir” diye kampan ya başlattı. ■ Sefa KAPLAN ■ 7’de
PERŞEMBE, 31 Ocak 2002
7
Y
akin
plan
ÜNLÜ Y Ö N E T M E N H A L İ T R E F İ Ğ ' İ N HAYATI K İ T A P OL DU
Yorgun Savaşçı film ini
İlhan Selçuk ihbar e tti
ÎU «I SEÇKİN
KİTAPÇILARDA
Gencebay müthiş opera yazabilirdi
'Teyzem'i ilk kez Müjde Ar getirdi
B
e l k içokla rı ha tırlamaz, şimdi Dışişleri Bakam olan İsmail Cem, j 1980 öncesinde j TRT GenelMüdürü'ydü, O dönemde de, başta “Aşk-ı Memnû” olmak üzere pek çok filmin yapılmasına zemin hazırlamıştı. “Yorgun Savaşçı” da böyle gündeme gelen bir projeydi zaten. Kemal Tahir'in yakın dostu olan yönetmen Halit Refiğ, Genelkurmayın da bütün imkânlarıyla destekleyeceğini söylediği projenin onay almasından sonra kolları sıvar. Bu arada önce TRT yönetimi, arkasından da ülke yönetimi değişmiş ve 12 Eylül olmuştur.
Tam da bu günlerde, Cumhuriyet Gazetesi “Yorgun Savaşçı” filminin aleyhine büyük bir kampanya başlatır. Kampanyanın mimarı da, gazetenin temel taşlarından İlhan Selçuk'tur. Selçuk, hem Kemal Tahir'i, hem de “Yorgun Savaşçı”yı suçlayan birkaç köşe yazısı yazar. Halit Refiğ'e göre, “Yorgun Savaşçı”nm yakılmasına uzanan süreci, İlhan Selçuk'un bu yazıları başlatmıştır. Refiğ, şunları söylüyor: “TRT denetiminden geçmesi gereken bir aşamada Cumhuriyet Gazetesi tarafından ‘TRT Yorgun Savaşçı'yı filme çekmemelidir. Kemal Tahir, milli mücadele tarihini saptırmıştır. Kemal Tahir, A tatürk düşmanıdır. Bir Atatürk düşmanının eseri T R T tarafından çekilmemelidir' diye kampanya başlattı. Bu kampanyayla senaryonun denetime girmesi eşzamanlıydı. Ve Yorgun Savaşçı'yı denetleyen Hadi Şenol adlı memur, İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi’nde TRT'nin Yorgun Savaşçıyı niçin filme çekmemesi gerektiğini ifade eden cümleleriyle aşağı yukarı noktası virgülüyle aynı ifadeleri içeren olumsuz bir denetim raporu verdi.”
Filmlerimin parası
kaçakçılardan geliyor
Ben Fethullah Gülen Hoca Efendi
j cemaatinin iç yapısmı bilemem. Ama ! bana, bu cemaatin önde gelen
| kurucularından biri olan Gazeteciler ve | Yazarlar Vakfı'ndan istediğim bir filmi yapmamı sağlayacakları teklifi geldiğinde,
“Aman bunlar kimdir” diye içimden bir
tereddüt geçmedi. (...) Çünkü sinema bütün dünyada genelde kara paranın ş hakim olduğu, çok büyük ölçüde j uyuşturucu paranın, beyaz kadın
ticaretinin, içki sanayiinin arkasında bulunduğu bir alandır. (...) Ben geçmişte kendi yaptığım filmlerin önemli bir bölümünün gangsterlerden, kaçakçılardan geldiğinin bilincindeydim.
Ü M İT Ünal o tarihte İzmir'de sinema-TV bölümünden mezun olmuş bir genç sinemacı adayı. (...) Müjde Ar'a kendi teyzesinden bahsetmiş. “Size çok benzerdi. Talihsiz bir hayatı oldu. Sizi de çok severdi. Ben onun hakkında bir senaryo yazmak istiyorum. Siz oynar mısınız?” diye. Müjde'nin de patolojik hadiselere karşı özel bir ilgisi olduğu için bu teyze hikâyesindeki ruhsal durumlar, dengesizlikler ilgisini çekmiş. Teşvik etmiş Ümit'i. O da yazmış. Milliyet gazetesinin senaryo yarışması varmış o yıl. Oraya sokmuş. Selim İleri falan da jürideymişler. En iyi senaryo ödülünü vermişler.
Her ne kadar ben o musikiye büyük bir yakınlık duymasam da (Leyla ile Mecnun) Orhan Gencebay'la iyi bir çalışmaydı. Kendisi çok iyi, çok efendi bir insan. Sonra şunu da söyleyeyim. Ben bu çalışma sırasında anladım ki
Orhan Gencebay yabana atılacak bir
adam da değil. Gerçek musiki cevheri
olan bir insan. Zamanında kendisini belli bir yola yönelttiği için o yolda sivrilmiş. Ama Orhan Gencebay’da gerçekten bir musiki cevheri vardı. Yani sahici bir müzik yaratıcısıydı. Eğer formel bir müzik eğitimi görmüş olsaydı, belki müthiş operalar yazabilirdi.
Başbakan Ecevit:
IMF çağımızın
gerçeğine ters (
düşüyor.
f İ
23 Kasım 1978
Hürriyet Sayfalarından
Ekonominin 50 yılı
1
v ;.
V
- •„ '»'¿¡À
H ' '
\
s
m v : . Í - V * i- i v s* D O Ğ A N K İ T A P 45.000.000 TL değerindeki Artık Herkes Milyoner'in Hürriyet okurlarına özel fiyatı; kargo* ve KD V dahil 35.000.000 TL. Bu çok özel kitaba, Hürriyet avantajlarıyla sahip olmak için;(0 212) 478 0 777 numaralı telefondan veya w ww .hurriyetim .com .tr/m ilyoner
adresinden sipariş verebilirsiniz.
•Sadece Türkiye'deki adresler için geçerlidir!
; >-4*.
erek Türk sinemasının, gerekse TRT tarihinin en pahalı
prodüksiyonlarından biri olan ve Halit Refiğ tarafından
çekilen "Yorgun Savaşçı" 12 Eylül'den sonra
yakıldığında, dönemin koşulları dolayısıyla
işin üzerine gidilemedi. Zamanla da
unutulup gitti. Ancak, unutmayan
birisi de vardı elbette.
Hem kendisine, hem de
Kemal Tahir'e büyük
bir haksızlık yapıldığını
düşünen Halit Refiğ,
yıllar sonra
"Yorgun Savaşçı"
dosyasını
yeniden açıyor.
R E F İ Ğ ' İ N K İ T A B I N D A N S E Ç M E L E R
Fena H alde Lem an rolünde D eneuve
A
i
1986 yılında Lokman Kondakçı bir film şirketi kurdu. Beni de davet etti ve dedi ki, “Ben uluslararası
bir film yapmak istiyorum. Bana bir tasarı söyler misin?”
“Söylerim” dedim, “Attila İlhan ın Fena Halde Leman romanı. Çünkü buradaki Leman aslında Türkleşmiş bir Fransız kadınıdır. Roman kısmen Fransa'da geçmektedir. Dolayısıyla bu rol önemli bir Fransız kadın oyuncuya oynatılırsa, uluslararası olmakta önemli bir adım atılır” dedim. Lokman Kondakçı tasarıyı
benimsedi. Attila Ilhan'dan telif hakları satın alındı. Attila İlhan senaryoyu benim kendi
düşündüğüm tarzda yazmam için rıza gösterdi. Bu arada Catherine
Deneuve'le temas kuruldu. Senaryo
tamamlanıp çekimlere girişileceği sırada, adım şimdi unuttum,
Lokman Kondakçı'nın film
şirketlerini yürütecek zatla benim aramda bir anlaşmazlık çıktı. Orada Lokman Kondakçı ya benden ya da adamından vazgeçecekti. Benden vazgeçti. Fena Halde Leman da kaldı.
Filmin arkasındaki
siyasi irade Ecevit'ti
T
X RT bana ancakBülent Ecevit yeniden
başbakan olduğu 1978 yılında “Yorgun Savaşçı” görevini verdi.
Yani Aşk-ı Memnu'nun gösterildiği, 1975'ten 78 yılına kadar, filmin başarısına rağmen T R T bana başka film
yaptırmadı. Burada adım anmakta çok büyük fayda var. Aşk-ı Memnu'nun yapıldığı sırada başbakan Ecevit'ti. Daha sonra Yorgun Savaşçı'nın yapılmasını sağlayan siyasi irade de yine başbakan Ecevit'ti. Yorgun Savaşçı hiç kuşkusuz Bülent Ecevit'in eğilimiydi. Bunu şuradan da çıkarıyorum: 1975 yılında Aşk-ı Memnu gösterildikten sonra Bülent Ecevit'le bir vesileyle bir araya geldik. O tarihte artık başbakan değildi. Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti kurulmuştu. Belli bir süre sonra
İsmail Cem de görevden alınmıştı. İşte böyle
bir dönemde Bülent Ecevit Aşk-ı Memnu'yu kastederek bana, “Devlet öncülük yaptığında
Türkiye'de sinema alanında çok başarılı işler yapılabileceğine dair bir inancım vardı. Siz bunu gerçekleştirip bana kıvanç verdiniz” dedi.
R E N K L E R
S
erdar
T
urgut
s e r d a r g u t @ y a h o o . c om
Medya mafyası
çoktan çöktü
ERTUĞRUL Özkök, 29 Ocak tarihli yazısında Amerikan medyasında yoğun olarak tartışılan bir meseleyi köşesine taşıdı.
“Medya Mafyası İhaneti Affeder mi?”
başlıklı yazıda Amerikan medyasına hâkim olan
“liberal” görüşün haberleri ve olayları nasıl manipüle etm e gücü olduğu anlatılıyordu.
Gerçekten de bu olay sadece son olarak piyasada görülen ve Özkök'ün yazısının çıkış noktasını oluşturan “B ias” kitabında değil, çok uzun yıllardır özellikle muhafazakâr kesimlerce dile getirilen bir konudur.
Amerika'daki üç temel televizyon kanalının haber bölümlerine “liberal önyargı”
gerçekten hâkimdir ve bunlan yöneten insanlar toplumdaki sayısal güçlerinin çok ama çok üstünde bir güce sahip olarak bu “önyargıları”
doğrultusunda haber seçer ve sunarlar. ★ ★ ★
Bu mesele, Amerika'nın önemli bir sorunuydu. Ama artık değil bence.
Muhafazakâr çevreler bunu hâlâ daha gerçekten bir sorunmuş gibi göstererek siyaset yapıyorlar am a gerçekler farklı.
Bir kere bu mafya artık tam am en çökme sürecine girmiş durumda.
CBS, NBC ve ABC, yani “liberal önyargılı” mafyanın ele geçirmiş olduğu medya inişte hep, buna karşılık zaman zaman radikal bir muhafazakârlık yapabilen Rupert Murdoch'un “Fox” kanalı yükselişte.
11 Eylülden sonra bu kanalın yükseliş süreci daha da hızlandı; çünkü gayet tabii ki savaş çığırtkanlığı ve basit milliyetçi propaganda yaptı.
Fiilen savaşması için Afganistan'a ünlü bir televizyon habercisini (Geraldo Reviera) bile gönderdi.
“Liberal önyargılı” medya da gerçi savaş destekçiliğinde geri kalmadı am a arada bir kendini sorguladı ve yine puan kaybetti.
Burada şu doğru, bu tavır yanlış demiyorum, sadece olan biteni anlatıyorum. Olan ise şudur: Bugün gelinen noktada artık Amerika'da medyada bir “ m a fy a ” nın olduğu zor söylenebilir.
“Liberal önyargı” nın gazetelerdeki en büyük kalesi olan The New York Times da yıkılmamıştır am a sarsılmaktadır son yıllarda.
The Wall Street Journal gerek haberleri veriş şekli gerekse editoryal sayfalanndaki radikal muhafazakâr çizgisiyle mafyayı her gün sarsmaktadır.
★ ★ ★
Aslına bakarsanız “liberal önyargılı”
mafyanın çöküş sürecine girmesi Clinton
dönemiyle birliktedir.
Clinton çok iyi bir siyasetçiydi, “liberal önyargılı” siyasetçinin prototipiydi, çok bilgiliydi am a ahlaksızdı.
Onun ahlaksızlığı ve kaypaklığı muhafazakârlara liberal önyargıya müthiş darbeler indirme imkânını verdi.
Amerikan medyasında bu bir devrimdi aslında ve bu da radyoda yaşandı.
Gün boyu süren konuşma şovlannda kanallann yıldızları bir anda Rush Limbaugh
gibi isimler olmaya başladı.
Bunlar liberal siyasi söylemi ve liberal önyargılı medyayı topa tuttular.
Bunlardan destek alan dergiler eleştiri çıtalarını yükselttiler.
Wall Street Joumal'in Robert Bartley
yönetimindeki editoryal sayfası bu dönem de ve radyolardaki seslerin yarattığı ortam dan cesaret alarak adeta çıldırdı. (Bartley ekim ayında bu görevi bıraktı ve yerine Paul Gigot geçti.)
Ve New York Times'm editörleri bile zaman zaman yazı üsluplannı sertleştirerek ellerinden kaçmakta olan kamuoyunu yakalamak ihtiyacını hissettiler.
Gelinen noktada, bütün o dönemin sonunda bugün Amerika'da “liberal önyargılı medya mafyasının” var olup olmadığı artık şüphe götürür.
New York'talar onun temsilcileri ve hâlâ daha işlerinin başındalar am a M anhattan’ın yukarı Batı kesimindeki lokantalarda ne söylenirse söylensin, neye inanılırsa inanılsın artık güç onlann elinde değil.
Eğer illa da bir mafya benzetmesi yapılacaksa ben onları John Gotti'ye benzetirim biraz.
John Gotti de hâlâ daha ailesini yönettiği iddiasında am a hapiste ve oradan da ancak cesedi çıkacak.
Medya babaları artık olmayan güçleriyle birlikte eski günlerin hayaliyle New York'ta yaşıyorlar ve babaymış gibi davranıyorlar, Gotti
de hücresinde hâlâ daha babaymış gibi davranmaya çalışıyor.
Onlann altındaki zemin ise çoktan kaydı gitti ve starlar emekli olunca da gerçek çok daha çarpıcı olarak ortaya çıkacak.
Zaten bazı “liberal önyargılı medya babalarının” artık yaşlanmış olmalanna rağmen işi bırakamamalarınm temelinde de bu korku yatmaktadır.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi