• Sonuç bulunamadı

Adab-ı muaşeret

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adab-ı muaşeret"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S a y f a

a r*

BURHAN

FELEK

b

:

ADAS-İ MUAŞERETİ

I

U başlık yeni,hatta yan yeni nesle yabancığelsede, aydın sınıfın yabancısı değildir. “ £ d Vd-î muaşeret” (Fransızcası, savoir vivre = yaşamayı bilmek) me­ denî insanlann hayatın hemen bütün safhalarında yaş- larına, işlerine, yerlerine göre nasıl hareket etmesi lâzım geleceğini gösteren, oturup kalkmadan, selâm vermeden, yemek yemeden, görüşüp konuşmadan ayakyoluna gitmeye kadar her şeyi gösteren oldukça teferruatlı bir bilgidir. Bu bilgi, medenî dediğimiz dünyada, hatta bu dünyaya yabanilik âleminden yeni girmiş memleketlerde ciddî şekilde tatbik edilir.

Bu âdâb-ı muaşeret, iki kısımdır. Birisi evrensel dediğimiz umumîdir. Diğeri, ulusal dediğimiz millî ve hatta çok defa mahallidir. Ama ne olursa olsun, mutlaka terbiyelidir, saygılıdır ve herhalde kanunî tabirle mer’idir, yani riayet edilegelmiştir.

Hayli zaman evvel ben, bu âdâb-ı muaşeret denilen terbiye çeşidine merak sarmıştım ve o merak saikasıyla Osmanlı devrinin Teşrifat Nazın (Bugünkü ismiyle Protokol Dairesi Başkanı) Saffet Nezihi Bey’in —galiba— “ Adâb-ı Muaşeret” admdaki kitabını okumuştum. Bundan başka Fransızlann neşrettiği 600 sayfadan kalın “ TOP” adını verdikleri büyük âdâb-ı muaşeret kitabını da okudum. Bu kitapta bir kumar masasına nasıl oturulacağından ılıcalarda nasıl giyin ileceğine kadar her şey yazılıydı.

Bunu bir kalemde anlattıktan sonra, geliyorum çok daha eski, fakat çok daha mühim bir âdâb-ı muaşeret kitabına. Bunu yazmak için de tarihî bir konuşma ile söze gireceğim.

Çelebi Sultan Mehmet —ki, Yıldırım’m Timur’a mağlûbiyetinden sonra darmadağın olmuş olan Osmanlı devletini kardeşlerinin ve saltanat heveslilerinin elinden kurtararak yeniden kurmuştur. Onun için kendisine Osmanlı devletinin ikinci bânîsi, yani kurucusu denilir— bir gün Edirne’de sarayın bahçesinde elinde bir kitapla dolaşırken müsahiplerinden Mercimek Ahmet Efendi adındaki zat sokulup kendisine, ne okuduğunu sormuş. Burada bir küçük parantez açalım. O zaman Osmanlı hükümdarlarına sultan denilmezdi. Biz Sultan Osman, Sultan Orhan sözlerini sonradan yazmışız. Bunlara bey denilirdi. Ama maiyetindekiler belki de “ sultanım!” diye hitap ederlerdi. Neyse, lâfı uzatmayalım. Padişah şöyle cevap vermiş:

— Bu kitap, “ Kaabûsnâme” adında çok faydalı bir kitaptır. Gerçi Türkçeye tercüme edilmiştir ama, iyi çevrilmemiştir. Bir daha güzel tercüme edilse iyi olur! deyince, Mercimek Ahmet Efendi:

— Emredenseniz kulunuz tercüme edeyim! demiş. O da:

— İyi olur! deyince, Mercimek Ahmet Efendi ismindeki o zamanın bilgini, adını ettiğim bu “ Kaabûsnâme” yi zamanın Ttirkçesiyle tercüme etmiş. Bu tercümeyi de, o zamanki metniyle merhum Haşan Ali Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı zamanında, zamanın Türk Klasikleri Serisi’nde bastırmıştı. Bu kitap bende vardır. Bu kitap, yukarıda bahsettiğim Fransızca, “ TOP” isimli büyük âdâb-ı muaşeret kitabı kadar, hatta bazı yerlerde ondan da fazla bilgi veren bir eserdir. İçinde sadece âdâb-ı muaşeret kaideleri değil, bir kimsenin eşiyle yatarken ne yapacağına, bir hizmetkârın misafire yemek verirken nereye bakacağına kadar tafsilat vardır. Ben bu kitabı da okudum ve şu kanaate vardım:

Ama, Batı ile Doğu arasında birçok bakımlardan farklar vardır. Batılılaşmış Türk cemiyetine mensup hanımların Batı kadınlarından bu bakımdan farkları yoktur. Kadın, yüksek makam sahiplerine teşrifat bakımından mecbur olmadıkça bir erkek içeri girdiği zaman ayağa kalkmaz. Erkekler Batı’da kadının elini öperler. Çocuklarımız bayramda, kandilde büyüklerin ellerinden öperler. Ama şarkta ve bizde kadın, dar ve muayyen bir çevre dışında erkeğin ardıldadır. Kadın için şark, “ Saçı uzun, aklı kısa” demiştir. Bunu diyenler azalmıştır ve Atatürk sayesinde kadın siyasî ve İçtimaî bütün haklara nail olmuştur.

Bütün bu sözlerden sonra şuraya geliyorum. Şarkta ve Türkiye’de padişahın veya onun makamındaki zâtın eli değil, eteği de değil, beş metre uzakta eteğinin değdiği halının saçağı öpülürdü.

Şimdi bütün bu mesafeleri aşarak gelelim Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün devrelerine... Bu zatlara hürmet edenler onların ellerini öpmüşlerdir. İsmet Paşa merhumun elini öptüğüm zaman cumhurbaşkanı değildi, ama yaşı benden büyüktü ve büyük adamdı. Gazi merhumun da eli öpülmüştür. Bizde cumhurbaşkanlarının elini öpmek yerleşmiş bir ta’zim usulüdür. Eğer bunu tatbik etmek istememiş olan cumhurbaşkanları gelmiş ise bu, onların ifrat tevazulanndan ileri gelmiştir. Bizim âdâb-ı muaşereti­ mizde alî makam sahiplerine arz-ı ta'zîmat el öpülerek yapılmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Metnimizden şeçilen aşağıdaki örneklerde de görüldüğü gibi bünyesinde yuvarlak ünlü taşıyan bazı yapım ve çekim ekleri, Eski Türkçedeki şeklini

Parçacıklar ışığın dalga boyundan daha küçükse Rayleigh saçılması gerçekleşir ki normal havalarda baskın olan bu tür saçılmadır.. Yağmurlu ve sisli havada

Bu çeşit bir malzeme elektromanyetik dalgalara karşı koruyucu bir zırhlama aracı olarak kullanılmak istenirse, çözüm uygun bazı iletken maddelerle bu polimer mal-

Ya evren karşı-maddeden daha çok madde ile başladı, yani baryon yükü başlangıçtan beri sıfırdan bü- yük pozitif bir değerdeydi ya da Büyük Patlama sırasında eşit

Ancak ışık dalgaları ses dalgalarından iki yönden farklı olduğu için ışıktaki Doppler etkisine çok yüksek hızlarda şahit olabiliriz.. Farklardan biri ses

Ancak üretim elle yapıldığı için bu süreçte şekli çok düzgün olmayan düşük kalitede madeni paralar üretildi.. Bu durum sahte ve kenarları yontulmuş -kalpazanlar

Kuyrukluyıldızlar çoğunlukla Neptün’ün ötesindeki Kuiper Kuşağı’nda ve onun da ötesindeki Oort Bulutu’nda

Eski Yunanlı düşünürler sürtünme kuvvetinin kökeni ve nasıl azaltılabilece- ğiyle ilgilenmişlerdi. Hatta statik ve kinetik sürtünme kuvvetleri arasındaki farkı