Gusto
CUMARTESİ, 22 Mayıs 2004
BİRBİRİNE BENZEYEN, AYNI ZAMANDA BİRBİRİNİN ZIDDI İKİ ADAMIN YARATTIĞI FLAMM
Eski ve bohem Asmalımesdt'm yeni mekanı
Sonunda Flamm'a gidebildim.
Asmalımesdt, Sofyalı Sokak numara 15'te, bir yıllık yenileme çalışmasının ardından 1 Nisan'da kapılarım açan Flamm'a.
Sahibi İrfan Kuriş eski arkadaşım. Binayı onaran mimar Bülent Güngör de öyle.
Bir yıl kadar önce, İrfan bir sonraki projelerinden birinin Asmalımesdt' te lokanta açmak olduğunu söylediğinde şaşırmıştım.
Ne de olsa, ne kadar değiştiği de söylense Beyoğlu, özellikle de Asmalımesdt
sanatçıların uğrak yeri olan meyhanelerin semtiydi. Yılların Yakup'u oradaydı, Refik oradaydı. Ressamlar sergi açılışlarım orada kutlar, yazarlar kitaplarının ilk nüshasını orada ıslatırlardı.
irili ufaldı galerileri, terebentin kokulu atöl yeleri, sabah saatlerinde mahmur gözlü tek tük müşterinin acı kahve içip, gazete karıştır dığı kuytu kahveleri, açıl susam açıl antikacıla rı ile Asmalımesdt nereden bakarsanız bakın bohem bir semtti.
Elbette artık Fikret Adil'in anlattığı, yedi düvelden bin çeşit insana olmayacak hayaller kurdurtan semt olmaktan çıkmıştı.
Elbette Beyaz Ruslar tarihe karışmıştı. Ama Asmalımesdt gene de Asmalımesdt kalmıştı... Evet, Babyloriun açılması ve birbirinden güzel konserlere ev sahipliği yapması, sokağın caddeye kavuşan köşesindeki Lokanta'ıun varlığı, iki adım ötedeki Markiz'in sonunda derin
uykusundan uyanması son yıllarda semte yeni bir çehre kazandırmıştı ama ne derseniz deyin, ister sabahın seherinde ister gecenin zifirinde gidin, orası, benim için hâlâ İstanbul bohem hayatının merkeziydi.
İrfan'a gelince, İrfan çok şeydi de, bohem değildi. Nasıl bir yer açacaktı ve kimleri ağırlayacaktı? Müşterisi kim olacaktı?
Merakla beklemeye başladım. Beklediğime de değmiş. Kaygılarım yersizmiş.
190 0 lerd e
İstiklal
Caddesindeki
dönemin entelektüellerinin
bir araya geldiği iki
ünlü mekandan
birinin adı Flam'mış. O nlar
ikinci Flam oldukları
ı ismin sonuna
ir "m" daha
eklemişler.
İrfan'ın hiçbir şeyi parmağının ucuyla tutmayacağını, inanmadığı, gönül yatırmadığı hiçbir işe kalkışmayacağım, son yıllarda pek moda olduğu gibi "sezonluk" bir yer açıp erte si yıl kapatmayacağım, başaracağına inanma dığı hiçbir işin altına da imza atmayacağım bilmeliydim.
Flamm hem semtin bütün özelliğim yansı tan hem de alabildiğine farklı bir mekan.
İstiklal Caddesi'ne doğru kıvrılarak giden Sofyalı sokağa girdiğinizde, önünde iri saksılar içinde büyük yeşilliklerin dizili olduğu iyi aydınlatılmış bir bina
görüyorsunuz. Aşınmış mermer merdivenin iki basamağım çıktıktan
soma da Flamm'a giriyorsunuz. Solda bar var. Bir de beyaz keten
örtülerin serildiği ferah masalar. Masalarda gereksiz hiçbir
ayrıntı yok. Beyaz porselen tabaklar, keten peçeteler,
minicik cam vazonun içinde boynu bükük birkaç papatya. Sıvası kazınmış tuğla duvarlar olduğu gibi
bırakılmış, sokağın dokusunu içeri taşıyan ama insanı gelen geçenlerin bakışlarına maruz bırakmayan iki büyük pencere açılmış. İki pencere araşma da bana Bemard Buffet' nin tablolarım
çağrıştıran kocaman bir resim asılmış. Hepsi bu. Bu kadar. Ama şeytan ayrıntıda gizlidir derler ya, Flamm'da da her ayrıntı belli ki inceden inceye düşünülmüş. Elinize aldığınız mönünün basıldığı kağıttan, içtiğiniz şaraba, geride çalan müziğe kadar her şey güzel... Ve yediğiniz yemek tek kelimeyle mükemmel.
Gittiğimde İrfan'la Bülent bara oturmuş şa
raplarını içiyorlardı. İkisi de Bodrum'dan yeni dönmüş. İkisi de Bodrum yanığı. İkisi de be yaz saçlı. Beyaz gömleklerinin içinde ikisi de tiril, ikisi de tirendaz. İkisi de mükemmeliyet çi. İkisi de inatçı. İkisi de başarılı. İkisi de şu, ikisi de bu. Daha yığınla ortak özelliklerim sa yabilirim ama bana sorarsanız onlar, benzer niteliklerinden ötürü bir araya gelmiş, ama birbirine zerre kadar benzemeyen iki adam. Birbirinin zıddı, biri sanki diğerinin Arap'ı.
AMERİKA'DAN TRABZON'A
Bülent mimar. Hem de iyi bir mimar. Babasınm işi nedeniyle ilk ve orta
öğrenimini Belçika'da yapmış. Üniversite çağı gelince de bir Amerikan üniversitesinden burs almış. Ama gel gör ki, istediğin kadar burslu ol, orada yaşamak için ayrıca para da gerek. Yoksa yok. Tek çare, o güne kadar hiç okumadığı müfredattan müteşekkil Türkiye'deki sınavlara girmek. O da öyle yapmış ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin Mimari Bölümü'nü kazanmış. Uzun saçlanm
savura savura Trabzon'a yollanmış. Oradaki yıllarım hayatım biçimleyen yıllar olarak hatırlıyor. Amerikalı hocalarından çok şey öğrendiğini söylüyor. ODTÜ'de master, ITÜ'de doktora, arada vefa borcu nedeniyle döndüğü ve bir süre öğretim üyeliği yaptığı KTÜ. Bugün bile orada öğrencilerini alıp gittiği Sümela Manastırı'nı, her karışını arşınladığı Karadeniz yaylalarım anlatırken gözlerinin içi gülüyor.
Son duraksa İstanbul.
Onu tanıdığımda, İstanbul'da girmediği saray, yenilemediği tarihi eser yok gibiydi. Uzmanlık alanın restorasyon olursa, çalıştığın yerler de saraylar olur.
Bir süre sonra kendi şirketim kurdu ve sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız, bire bin katmadan, cümle aleme yaymadan, kasım kasım kasılmadan, dökülüp
saçılmadan, saymakla bitmeyecek iyi işler yaptı.
En büyük iyiliklerinden biri de Nişanta şı'ndaki ofisini bir süre benimle paylaşmaktı.
PİRE UĞRUNA YORGAN YAKAR
İrfan'a gelince İrfan mimar değil ama mi mardan beter. Mimari bir düş kurma sanatı ise, düşlerinin sının olmayan, uygulama bece risi herkese nal toplatan, yapı malzemelerini tanımakta eline su dökülmeyen, sabırla kuyu kazmaksa, Eyyub sabrına sahip biri: Doğru za manda doğru işler yapan, doğru insanlan se çip onlarla çalışan.
Mudo ile birlikte Türkiye'ye konfeksiyonu sokmuş bu işin en büyük ve en önemli marka larından biri olmuş. Deli gibi çalıştığı, Gül- bün'ün de çocukların da yüzünü görmeden, gecesini gündüzüne katarak zirveye taşıdığı işini, günlerden bir gün bir poğaça lafından ötürü kapatmış. Çalışanlardan birinin anlam sız sitemi Bomonti'deki fabrikanın ve İrfan'm tekstil hayatının sonu olmuş. Ne de olsa Rizeli. Pire uğruna yorgan yakmış. Bir an olsun dö nüp arkasına bakmamış.
Ben onu tanıdığımda, ortağıyla birlikte Glob'u açmış, o güne kadar Türkiye'nin gör mediği yapı malzemelerini satıyordu. Ama oradan alıp, burada satmak İrfan'a azdı, yet miyordu. Yıllarca imalat ile uğraşmıştı. Ona göre yorulmadan, terlemeden, neyi nasıl yapa cağını enine boyuna düşünmeden yapılan iş, iş değildi. Yoktan var etmek, risk alıp titremek gerekiyordu. Sattığı mallardan daha iyisini üretemiyorsa, satmasın daha iyiydi.
Bir süre sonra Bodrum'a gitti. Orada yatı rım yaptığını duyduk. Vakitleri de mecalleri de olmadığı, aradıkları evleri de hazır bulup satın alamadıkları için Bodrum'a yerleşmeyen arkadaşlarına ev yapmaya başladı. Sonra Maki Otel'i açtı. Ve böylelikle işletme işine de bulaştı. İşin inceliklerini kavradı.
Başarısını, sahibi olduğu her yerde, hoşuna gitmeyen, sevmediği öğeye yer vermemekle açıklıyor.
Bir de her zaman olduğu gibi, delicesine çalışıyor. Zamana karşı yarışıyor.
İşte Flamm, böyle titiz bir adamın açtığı, harika yemek yenilen bir mekan.
FLAMM
/ Tel: 0212 245 76 04 - 05 Rezervasyon yaptırm akta fayda var. Fiyatlar kişi başı 40-50 m ilyon civan.Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi