Yirmi otuz sene zarfında şehrin köşe bucağı
türlü istihaleye uğradı, kağşamış konakların
enkazı üstünde şimdi apartımanlar yükseliyor
Yangınlardan evvelki İstanbul, şimdi kine hiç benzemiyen bir şehir parçası idi. Yüzleri, birinci sınıf caddelere bakan bi nalarda bile yağlanmış bir göbek hali var dı. Hepsi de; alabildiğine semiren in sanlar gibi, geniş gövdeli, yayvan ve otu raklı şeylerdi.
Etrafına duvar çekilmiş süslü bahçeler ortasında, koşu meydanım andıran uçsuz, bucaksız divanhaneleri; insana yolunu şa şırtan içiçe odaları, uşak, ayvaz, seyis, ah- Çi, hizmetçi daireleri, ahırları ve arabalık- larile bu konaklar, hakikî birer koloni idi ler.
Kırk ve hatta daha fazla odası olan ko naklar az değildi. Bunların bahçeleri, ar şınla değil, dönümle ölçülürdü. Düşün meli ki, Osmanlı imparatorluğunun malî işleri, senelerce bir eski sadrıazam kona - ğmda tedvir edildi. Şimdi bir koca fa kültenin barındığı binaya, Mısırlı bir prenses, güçlükle sığışabiliyordu.
Şehzadebaşındaki tam mevcudlu hu - susî bir lisemiz, eski devir nazırlarından birinin -Nafıa Nazırı Zihni Paşa- hususî
ikametgâhı idi. Tavşantaşındaki tarihî
Mithat Paşa konağının nekadar engin bir arsada kurulduğunun anv.dk şimdi farkına varıyoruz: Üzerinde birkaç mahalle pey da olduktan sonra...
Daha böyle ötede beride ne konaklar vardı ki, bugün yerlerinde yeller esiyor. Sadrıazam Tevfik Paşanın Ayaspaşada- ki sabık evi, Beyoğlunun en geniş otelle rinden biri oldu. Nişantaşmdaki Hariciye konağının yerinde kaç apartıman yüksel diğini ancak maliye tahsil şubeleri,. haber verebilirler.
Diyeceğim şu ki, eski yayvan İstanbul,
perde perde gözlerden siliniyor. Büyük
konaklar, semt semt çıkan yangınlarda ha- rab oldular. Yangın yüzü görmiyenlerin sırtını, zaman denilen zorlu pehlivan yere getirdi. Henüz ayakta kalabilenler de tedricen yıkıcılar elinde dümdüz oldu. Ve böylelikle, yirmi, otuz sene zarfında, şeh rin köşebucağı türlü istihalelere uğradı ve nice kağşamış konakların enkazı üstünde, sipsivri apartımanlarm yerden bitme man tarlar gibi türediğini gördük.
Ne zaman var ki güneşin can verici ışı- ğile bahçenin yeşil dekorunu, ya bir pen cerenin demirparmaklıkları arasında, ya bir saksının gübreli toprağı içinde, adeta avlamağa mahkûm oluyoruz. Konaklarla konak yavruları ortadan kalktıktan sonra, şehirde bir takım boşluklar hasıl olduğu bilmem dikkatinizden kaçıyor mu?..
Yayvan konağın sivri apartımana yeri ni terketmesile hasıl olan bu boşlukları bilmem nasıl dolduracağız?..
İşte size bir apartıman... İşgal ettiği daracık toprak sahası üzerinde, uzaktan bir yarım minareye benziyor. Yanından geçerken, başınıza yıkılacakmış vehmi ile sarsılmamağa imkân yok. Fakat onun he men altında, koca bir arsa görüyrrsunuz ki bomboş...
Bizden eskiler, yüksek yapılı dar evle re «sefertası» adını verirlerdi. Yeni yapı lan apartmanlardan bazıları ise, sefertası kadar bile geniş değil. İçine ancak tek karyola sığan yatak odaları, üç misafir geldiği zaman, dönecek yer kalmıyan ye mek odaları!.. Ve bu nohud oda, bakla sofaları, biribiri üstüne oturtunuz: İşte size beş katlı bir apartıman... Bütün apar tmanların ayni tarzda inşa edilmiş şeyler olmadığını, burada tasrih etmeğe hacet göremiyorum. Fakat çoğu böyle... Fara- dan, malzemeden ve zamandan tasarruf edilerek, hemen birkaç ayın içinde, bakı yorsunuz, dünkü arsanın yerinde bugün eflâke ser çeken bir apartıman peyda ol muş!
Konağın artık bir tarih artığı olduğunu kabul ediyoruz. Fakat ya bahçe... Ayni hükmü onun için de verebilir m iyiz?.. A
-Y a z a n : SALÂH ADDİN GÜNGÖR partımanların işgal ettikleri sahalarda, bahçelere de birer yeşil köşe ayırabilmenin zamanı çoktan geçti. Fakat İstanbul ci heti için, henüz fırsat kaybolmuş sayıla maz.
Lâleliden Topkapı ve Yedikuleye, Fatihten Edirnekapıya kadar, yangınla - rm kızıl dilile yalayıp toprak ve kerpiç parçalarına tahvil ettiği uçsuz bucaksız mahallelerde pekâlâ bir takım bahçeli ev ler vücude getirilebilir!
Bu bahçeli evlerle bezenecek semtler, muhakkak ki şehrin en karakteristik köşe leri olacaktır.
Derlitoplu yaşamak zaruretinden do - ğan apartıman, -bunların hatta en konfor lusu, ve en süslüsü bile- bize bahçeli bir evin hasretini unutturamıyor. Hele böyle, bir damla rüzgâra çıplak bağrımızı, nemli bir çamaşır gibi serdiğimiz günlerde!
Fakat, niçin olmasın ve niçin yapılama sın?.. Henüz apartımanlarm gölgesi düş memiş arsalarımız az mı sanki?..
Birlikte düşünelim: Bu arsalardan inti- hab edilecek birkaç bin metrelik bir saha üzerinde, hep bir ölçüde ve aynı mimarın pergerinden çıkmış hissini veren minimini evler... T abiî, her ev, kendinden en az üç'
misli geniş bir bahçenin ortasında!.. Son ra, bu bahçelerin münasib yerlerinde birer fıskiyeli havuz!
Vatandaşların zevklerinden şüphe et - meğe hakkımız olmadığı için, bu minimini villâları, yaptırmağı üzerine alan müteşeb bisin; harcadığı parayı, -üstelik büyük bir kâr da temin ederek- derhal çıkaracağı muhakkak olduğunu söyliyebiüriz.
Hele bu işi, bir şirket deru’nde eder ve kurduğu villâları, sağlam kefil gösterebi lenlere -hatta ne zaman olsa mal kendinin değil mi?- gösteremiyenlere dahi, uzun taksitlerle, tıpkı ev kirası ödetir gibi sata cak olursa, yalnız şehri şenlendirmiş ol manın manevî zevkini tatmakla kalmıya - cağına emin olabilir.
Bahçeli evlerin, tamamen Türk üslû - bunu taşıması ve mümkünse holleri çiniler ve diğer Türk zevkine uygun tezyinatla süslenmesi halinde, bu yeni İstanbul ma hallesi, turistik bakımından da ayrıca kıy met kazanacaktır.
Salâhaddİn GÜNGÖR
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi