• Sonuç bulunamadı

REFİK HALİD KARAY’IN SANAT VE EDEBİYATA DAİR ELEŞTİREL YAZILARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "REFİK HALİD KARAY’IN SANAT VE EDEBİYATA DAİR ELEŞTİREL YAZILARI"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

REFİK HALİD KARAY’IN SANAT VE EDEBİYATA

DAİR ELEŞTİREL YAZILARI

Sevil Kiraz

*



Özet: Türk edebiyatının önde gelen kalemlerinden biri olan Refik Halid Karay pek çok roman ve hikâye kaleme almış ve bunlar birçok kez araştırma konusu edilmiştir. Ancak sanat ve ede-biyat hakkındaki görüşlerini yansıttığı yer aldığı yahut münhasıran sanat ve edeede-biyata dair ka-leme aldığı yazıları, bildiğimiz kadarıyla müstakil bir araştırmaya konu olmadı.

Refik Halid Karay edebiyat, sanat ve millî kültür alanındaki görüşlerini yoğun olarak 1940-1944 yılları arasında kaleme aldığı yazılarda ortaya koymuştur. Bu yazılarda sanat eserinin nitelikle-ri, sanatçının toplumsal rolü, sanatta yenilik, edebiyatta kalıcılık gibi sanatın temel meseleleri üze-rine düşündüklerini dile getirmiştir.

Bu makalede Refik Halid’in anılan dönemde Tan gazetesinde yayımlanmış olan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularını ele alan yazıları incelenerek sanat ve edebiyat hakkındaki görüşleri be-lirlenmeye çalışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Yeni Türk edebiyatı, Refik Halid Karay, Tan gazetesi.

REFİK HALİD KARAY’S CRITICAL WRITINGS ABOUT ART AND LITERATURE

Abstract: Refik Halid Karay is one of the most preeminent novelists and story writers of Turkish litera-ture. His many works were studied by various academicians. Nevertheless his writings about art and li-terature theories, as far as we know, are not studied yet.

Refik Halid Karay manifested his opinions about art and literature theories and national culture issue mostly in articles he published in the years between 1940 and 1944. In these articles he expressed his thoughts connected with the essential problems of art such as qualification of artworks, artists’ social role, innova-tions in art, permanency of artwork etc.

In this article we studied Refik Halid’s that kind of articles which published in the newspaper Tan and tri-ed to identify his thoughts about art and literature theories.

Keywords: New Turkish literature, Refik Halid Karay, Tan newspaper.

(2)

G

İRİŞ

Refik Halid Karay, kıvrak kalemi ve renkli üslûbuyla tanınan ve eserleri yımlandıkları tarihten bugüne kadar her zaman ilgiyle okunmuş olan bir ya-zarımızdır. Eserleri her dönemde gördüğü ilgiyle paralel olarak akademik ça-lışmalara da konu edilmiş; hikâyeleri, romanları ve çeşitli gazetelerde çıkan de-ğişik konulardaki yazıları hakkında pek çok araştırma ve inceleme yazılmış, hayatı ve sanat görüşü üzerine muhtelif tezler hazırlanmıştır. Ancak içinde sa-nat ve edebiyat hakkındaki görüşlerinin yer aldığı yahut münhasıran sasa-nat ve edebiyata dair olan makaleleri, bildiğimiz kadarıyla müstakil bir araştırmaya konu olmamıştır.

Millî Mücadele’ye karşı sert bir muhalefet yürüttüğü gerekçesiyle 1924’te Türkiye’den sürgün edilecek isimlerin yer aldığı 150’likler listesine dâhil edil-miş olan Refik Halid, çıkarılan af sonucu 1938’de yurda dönmüş ve o sırada gazetenin ortaklarından Ahmet Emin Yalman’ın daveti üzerine Tan gazetesin-de yazmaya başlamıştır.1

Gazetenin diğer ortakları arasında yer alan Zekeriya Sertel’in anılarında Tan gazetesini devraldıktan sonra bir süre kendileriyle gönülsüzce çalışmak zorun-da kaldığını söylediği yazarlar arasınzorun-da Refik Halid de vardır.2

Yazarımız edebiyat, sanat ve millî kültür alanındaki görüşlerini yoğun ola-rak 1940-1944 yılları arasında bu gazetede yayımladığı yazılarda ortaya koy-muştur.

Söz konusu gazete yazılarında edebiyat ve sanat teorilerinden dil ve kül-tür konularına kadar geniş bir yelpazede ilgi çekici görüş ve yaklaşımlara te-sadüf edilmektedir. Ancak bu makalede yazarın sadece edebiyat ve sanat ko-nulu yazıları incelenmeye çalışılacak.

S

ANAT

E

SERİNİN

V

ARLIK

A

MACI

Refik Halid, Tan gazetesinin sayfalarında kalan bu yazılarında sık sık sanat eserinin toplumsal işlevi, sanat adamının nitelikleri gibi hemen her dönemde sanat ve edebiyat çevrelerinin ilgisini çeken konular üzerinde durmakta ve yine günümüzde de tartışma konusu olmaya devam eden sanatta yenilik ve gele-nek kavramları hakkında kendine özgü fikirler ileri sürmektedir. Bu arada dö-nemin popüler kimi romanlarına ilişkin eleştirilerde bulunmakta ve ayrıca “Türk

mizah edebiyatı var mı?” gibi sorulara cevap aramaktadır.

Bu yazılarından birinde edebiyat ve sanatta ‘güzel ve değerli’ olanın ne ol-duğunu anlatırken sanat eserinin varlık amaçlarını nasıl anladığını şöyle ifa-de eifa-der:

(3)

“Sanat eseri hem ‘elit’ dedikleri seçme zümre hem de halk için ikisi arasındaki müşte-rek noktaları, yani beşerî tahassüsleri kudretle ifadeye muvaffak olan eserdir. İfade ve teb-liğ tarzlarındaki zâhiri değişmelere ve içtimaî farklara, inkılâplara rağmen insanlık derin teessürler ve ‘insiyak’ meselelerinde sabit olduğu için halka temas etmeyen, yani yaşayış farkları haricinde bütün insanlar arasındaki -keder, neş’e, aşk, kin, şefkat, ızdırap vesaire gibi- hiç değişmez edebî duyguları, güzelliği doğuran ilham ve tetkik kudretine dayana-rak yaşatmıyan eser, büyük, mühim ve iyi eser olamaz.”3

Demek ki Refik Halid, bir sanat eserinin içinde bir milletin, bir ırkın, bir nes-lin, hatta bütün bir insanlığın kendisini bulabilmesi, tanıması, anlaması lâzım geldiğine inanır. Diğer taraftan sanatın hem öz hem biçim bakımından geliş-mesinin kaçınılmaz ve bunun da toplumun ve insanlığın gelişiminin bir neti-cesi olduğunu ifade eder. Bunların sonucunda Refik Halid’e göre büyük sanat-kâr, “Zamanın ‘insan’ını ve ‘ebedî insan’ı, kendi yaşadığı devrin en usta tek-nik vasıtalarını kullanarak gösterebilen adamdır.”4

Y

ENİLİK

V

E

G

ELENEK

K

AVRAMLARI

A

ÇISINDAN

E

DEBİYAT Refik Halid bir başka yazısında da sanatta yenilik-eskilik kavramları üze-rinde durur ve toplumsal hayatın değişmesiyle edebiyatımızda da birtakım şeylerin değişmesinin normal karşılanması gereğini dile getirir. Örnek ola-rak Tevfik Fikret’in “Hasta Çocuk” manzumesinin vaktiyle kıyametler kopar-dığını hatırlatan yazar, o zamanlar Servet-i Fünun edebiyatını eleştirenlerin sonradan Fikret’in tabutunu omuzlarında taşıdıklarını söyler. Kendisinin de sade bir lisanla yazmaya başladığı sıralarda “Konuşur gibi yazılır mı?” diye çok eleştirildiğini; fakat edebiyatta hüküm vermek için aceleci davranmamak gerektiğini; “Edebiyatta hüküm vermek için biraz vakit geçirmek ve yeniliğe

kula-ğını, gözünü, kafasını alıştırmak lâzımdır. Benim bildiğim bugüne kadar galebe dai-ma yeninin iyisinde kalmıştır; fakat hiçbir yenilik iyi olan eskinin kıymetini düşü-rememiş, hatta bozan da onun cevherini daha belli hâle sokmuştur.”5

cümleleriy-le dicümleleriy-le getirir.

Edebiyatta yeniliklere açık olmayı savunan Refik Halid, yeri geldiğinde de yeni yazarları eleştirir. Herhangi bir yazar ismi vermeden yaptığı eleştirileri-nin başlıca hedefi zamanın yeni hikâyecilerieleştirileri-nin, romancılarının eserlerinde ken-disini şiddetle belli eden teknik kusurlardır. Hatta bu yazılardan birinde, sa-natta esas kaidenin “sanatın teknik cihetini öğrenmek” olduğunu ileri sürer.6

Türk edebiyatının niçin milletlerarası edebiyat içinde yer almadığı mese-lesine dair bir yazısında ise orijinal bir edebiyat ve sanat tanımına rastlıyoruz:

“Bir edebî eserin başka milletlerce benimsenmesi için yalnız bir millete mahsus yaşa-yış tarzını göstermesi yetmez; bütün insanların müşterek oldukları duygulara ve bütün in-sanlığı kavrayan karakterlere büyük ölçüde yer vermesi de icap eder. Daha açığı iyi eser,

(4)

bir milleti ele alıp onun dekorunu ve ruhunu çizerken yarattığı heyecanı başka milletlere de geçiren eserdir: Ayrılık içinde birlik, millî yaşayışta fark, insan hislerinde benzerlik!”7 Refik Halid, edebiyat ve sanata dair yaklaşımlarını sergilediği bu yazıların-dan bir diğerinde de edebiyatımızın eski ve yeni sanatçıları arasındaki çekiş-meye değinir. Eski ve yenilerin çatışmalarının son derece doğal olduğunu be-lirtir ve bunu aile hayatında baba-oğul arasındaki mücadeleye benzetir. Bir ev-ladın olgunluk çağına gelinceye kadar babasının yalnız kusurlarını gördüğü-nü; fakat kendisi de çoluk çocuğa karışınca babasını anlamaya başladığını söy-leyen yazar, yeni sanatçılara da olgunlaşmaları için zaman tanımak gerektiği-ni ifade eder.

Diğer taraftan haklı olsun olmasın eski yazarların da yenileri değersiz bul-dukları, dudak büküp alay ettikleri için eleştirmekten geri durmaz. Bunun sonu gelmeyen bir dava olduğunu ve edebiyatın her döneminde benzer şeyler ya-şandığını uzun uzun anlattıktan sonra bu konuda asıl önemli gördüğü bir nok-taya özellikle temas eder. Ona göre yeni yetişen edebiyatçılar içerisinde Ah-met Hâşim veya Tevfik Fikret ayarında bir sanatçıya rastlamak pek de müm-kün değildir. Yeni ile eski arasındaki en mühim fark da budur. Yeni nesil “ya-şını ba“ya-şını aldığı hâlde önümüze yeni eser koymakta gecikmektedir.” Oysa Ser-vet-i Fünun ve Meşrutiyet dönemi edebiyatçıları edebiyat âlemini hiç beklet-memişlerdir.8Bu yüzden “Hâlbuki yepyeni neslin henüz onlar ayarında birer

şah-siyeti yoktur.” hükmünü veren yazar “1942 yılının Tevfik Fikret’i veya Halid Zi-ya’sı kimdir?”9diye sorar.10

P

OPÜLER

E

DEBİYATA

D

AİR

F

İKİRLERİ

Yazara göre gerçekten güzel bir eserin halka tesir etmemesi mümkün de-ğildir. Ancak güzel kavramı da her millete ve çağa göre değişiklik gösterir. Bu-nun sebebi, insanlığın tekâmülü ve zaman içinde sanat tekniklerinin mükem-melleşmesidir. Ancak bununla birlikte insan ruhunda tekâmülle değişmeyen insiyâkları da hesaba katmak gerekir ki ona göre bunlar; aşk, kıskançlık, va-tan sevgisi, para hırsı, ikbal ateşi gibi hususiyetlerdir. Klasik eserlere kıyme-tini kazandıran ‘sihir’i bunlarda aramak gerekir. Ancak “Şu var ki okuyucu ve

seyredici büyük kitleler, münekkitler hakkında pek haklı olarak hiçbir zaman imanlı ol-mamışlardır. Bilirler ki asıl güzeli yaşatan münekkit değil zamandır. Münekkit gider, eser kalır; kalan eser en güzelidir.”11

Refik Halid’in yeni yazarlara bir de tavsiyesi vardır ki bu, eserleri için kim-seden tenkit ve takriz dilememeleri gerektiğidir. Kendi tabiriyle taşıma su ile değirmen döndürmek mümkün olmadığı gibi bir eserin methiye zoruyla da milletin nazarında yer tutması mümkün değildir. Ayrıca bir edebî esere, tüke-tim metaı gibi reklam edilmek yakışmadığı gibi bir muharririn tenkitlerden

(5)

me-det umması da; “Yüksek san’at mesleğine uygun düşmez. (…) Vakarlı kalarak

yal-nız zamanın hükmünü telâşsız beklemek, san’atın yüksek varlığına yakışan ve san’atkârı yükselten en onurlu bir harekettir. Benim bildiğim şudur: San’at eseri, baş-kalarının destekleyici imzalarıyla değil, kendi adıyla yapılır, alın terine yüzsuyu ka-rıştırmaya lüzûm yoktur.”12

Yazarımızın güncel edebiyat problemleri bağlamında değindiği bir başka konu da “Dikişçi Kız Romanları” diye tabir ettiği ve sanat eseri niteliği taşı-maktan uzak bulduğu, bir edebiyat eserinden ziyade ticarî meta olarak gör-düğü popüler romanlardır. Bu romanlar ona göre; “Lisan, üslûp, kültür,

mari-fet, hülâsa teknik bakımdan da yavan, yalın kat, tavşanın suyunun suyu lezzetsiz gı-dasız, zevksiz yazılardır.”13

Bu romanların hiçbir değeri olmadığı hâlde gördüğü rağbetin nedenleri üze-rine kafa yoran Refik Halid, dünyanın her yerinde bu tür “dikişçi kız romanları”nın okunduğunu, okuma yazmanın artmasıyla birlikte ticaretin de gelişmesinin normal olduğunu kabul etmek gereğini dile getirir. Ona göre bu meselenin bize özel tarafı “Harc-ı âlem roman ticaretinin kadın muharrirler in-hisarına geçmiş olması”dır.14Bunda da sinirlenecek bir taraf görmez. Çünkü

savaş dönemlerinde insanlar, daha ziyade “hissî ve hayalî bir yalancı âlemde” oyalanmaktan, avunmaktan hazzetmişlerdir. Asıl endişe edilmesi gereken bir hususu dile getirir ki o da söz konusu bu tür romanların ciddiye alınarak bir milletin edebiyatına ve irfanına örnek gösterilmesidir.

“Dikişçi kız” romanlarından başka eleştirdiği bir diğer eser türü ise çocuk dergilerinde rastladığını söylediği resimli romanlardır:

“Çocuk mecmularındaki yeni çeşit romanları hiç gördünüz, bunlara şöyle bir göz gez-dirdiniz mi? Büyük bir kısmı yalnız seri resimlerle ve resimdeki şahısların ağzından çıkma kısa konuşmalarla yapılıp yazılmış olan bu hikâyeler gerçekten mânâsız, sevimsiz ve mü-nasebetsizdir.”15

Refik Halid bu tür resimli romanların gerek konu, gerek içerik, gerekse es-tetik olarak çocuk terbiyesi ve estetiği ile en ufak bir ilişiğinin bulunmadığı fik-rindedir. Çocukların bu tür “zulüm, işkence, hoyratlık, edepsizlik” içeren re-simli romanlar yerine Jules Verne serisini okumalarının eğitimlerine ve kişi-lik gelişimlerine daha büyük katkı sağlayacağı fikrindedir:

“Bugünün bir Jules Verne’i nerede? Onlarda şiir vardı, ilim vardı, ahlâk vardı. Eserleri çocuğun hayâlinde genişlikler açar, yüreğine mertlik, yiğitlik aşılar, güzel karakterlere kar-şı saygı duyurur, yurduna sevgi besletirdi. (İki Sene Mektep Tatili) kendi çağında bir şahe-serdi; (Gizli Ada), (Kaptan Hatras), (Arabayla Devr-i Âlem), hepsi, yavrunun elinden tu-tup yormadan, zedelemeden onu hem eğlendirir, hem okutur, belli etmeden tecrübeli ve bilgin hâle getirir, olabilecekleri de adam ederdi.”16

(6)

Popüler edebiyat ve satışı çok olan kitaplar üzerine yaptığı bir başka değer-lendirmede ise eserleri çok okunuyor, çok satılıyor diye herhangi bir yazarı ede-biyat tarihine mâl etmenin mümkün olmadığını belirtir. Örnek olarak Fransa’dan Maurice Decobra’yı gösteren yazar; “Romanları satış bakımından milyonlara

yak-laşır, her lisana tercüme edilirdi de muharriri edebiyata sokmak kimsenin aklından geç-mezdi.” der.17Refik Halid’e göre burada asıl ibret alınması gereken nokta, bu

yazarın da böyle bir iddiada bulunmaması, haddini bilmesidir. Bu tür tefrika romancılarını harp zenginlerine benzetir, paraları çoktur ancak sosyetede yer alamazlar. Ancak bir yazarın edebî kıymetinin kitaplarının az ya da çok satıl-masıyla ölçülemeyeceğini de belirtir.

T

ÜRK

E

DEBİYATINDA

M

İZAHIN

Y

ERİ

Edebiyat tarihimiz içerisinde mizah ve edebiyat sözcükleri Refik Halid adı ile yan yana geldiğinde bir başka anlam kazanır. Bu yüzden onun söz konu-su iki kavramla ilgili olarak kaleme aldıkları, 1940 yılına gelindiğinde Türk mi-zah edebiyatı diyebileceğimiz bir konuda neler düşündüğünü göstermesi açı-sından dikkate değerdir. Yazar, mizah gazetelerinin o günkü “acıklı” durumun-dan bahseden iki yazı okuduğunu, her iki yazının da günün mizahçılarını ve mizahî edebiyatı “hırpaladığını” ve “Türk edebiyatının en cılız çocuğu” ola-rak nitelendirildiğini ifade eder. Refik Halid’e göre ise edebiyatımızda mizah sadece o gün değil, eskiden beri bir türlü yerini alamamış; Divan, Tanzimat, Servet-i Fünun devirlerinde de “kaba ve sönük” kalmıştır.18

Refik Halid’e göre bu durum, Türk milletinde mizah kabiliyeti olmadığı-na değil, edebiyatımızın Türk mizacını ve ruhunu aksettiremediğine delildir. “Zira Türk halkı yarattığı bütün o Nasrettin Hoca, Karagöz, Bektâşi, softa, tiryakî,

sarhoş fıkralariyle mizah kabiliyetinde üstünlüğünü ispat etmiş, dünyayı nükte, cinâs, tekerleme gibi zekâ oyunlarına hayran bırakmıştır.”19

Bu “yüksek istidadın” edebiyatımıza geçmemesi bizdeki edebiyatın zora-ki, taklit bir edebiyat olmasından kaynaklanmaktadır Refik Halid’e göre. Ya-şanılan devirdeki sıkıntı ise “halktan bucak bucak kaçmaktan” dolayıdır. Bu yüzden; “Maçka, Talimhane, Kurtuluş gibi hemen hemen kozmopolit sayılacak

semt-lerde kübik divânlara kurulup Avrupa karikatür dergilerine baka baka mizah bu ka-dar başarılabilir; ancak mizah adaptasyonculuğu yapılabilir.”20der.

Refik Halid, diğer taraftan mizah gazeteciliğinin son yıllarda edebî bir ide-al olmaktan çıktığını, tüccarlığa ve karide-alamacılığa dönüştüğü için de millî ka-rakterini büsbütün yitirdiğini düşünür. Oysa Türk milletinde mizah ruhu hâlâ yaşamaktadır ve halktaki bu millî vasıf her ne kadar uğraşılsa da kendisini mu-hafaza etmeyi bilecektir. Bir mizah edebiyatı oluşturmak istiyorsak asıl yapıl-ması gereken halkın mizacına, ruhuna yakınlaşmaktır. Nasrettin Hoca’yı

(7)

ya-ratmış bir milletin karşısına bu eleştirdiği türden yazılarla, karikatürlerle, der-gilerle çıkmak “büyük kabahat”tir.21

S

ONUÇ

Görüldüğü gibi Refik Halid Karay sanat eserinin nitelikleri, sanatçının top-lumsal rolü, sanatta yenilik, edebiyatta kalıcılık gibi temel konulara değindi-ği yazılarında yine güncel olaylardan ve kimi yazılardan yola çıkarak popü-ler edebiyat meselepopü-leri üzerinde de durmuş ve bugün bile aktüalitesini koru-yan önemli görüşler serdetmiştir.

Refik Halid’in 1940-1944 yılları arasında Tan gazetesinde yayımlanan yazı-larını topluca değerlendirmeye çalıştığımızda özellikle edebiyatta yenilik me-selesinin yazarımızın zihnini yoğun biçimde meşgul ettiğini tespit edebiliyo-ruz. Bu konudaki yaklaşımı kabaca şöyle özetlenebilir: Başta edebiyat olmak üzere bütün sanat türlerinin hem insanlığın gelişimiyle hem de yazarın için-de yaşadığı toplumdaki için-değişimlerle uyumlu biçimiçin-de öz ve biçim bakımından yenilenmesi doğaldır ve hatta olması gereken durumdur. Sanattaki yenilikle-re karşı gösterilen olumsuz tepkiler sadece alışkanlıkların neticesidir.

Diğer yandan kendi döneminin edebiyat verimlerini eleştirirken insanlığın ortak hissiyatını oluşturan -kendi ifadesiyle- “keder, neş’e, aşk, kin, şefkat, ıstı-rap vesaire” gibi beşerî unsurların bu eserlerde gereğince yer almadığını ileri sür-mektedir. Demek ki yazara göre gerçek bir sanat eserinin evrensel değerler ta-şıması zarureti vardır. Ama bu anlamda evrensellik özelliği taşıyabilmesi, aynı zamanda kendi toplumun gerçekliğini yansıtabilmesi, yani ‘millî’ özelliğinin de olması şarttır. Konuyla ilgili bir yazısında; “İyi eser, bir milleti ele alıp onun

deko-runu ve ruhunu çizerken yarattığı heyecanı başka milletlere de geçiren eserdir.” diye

ifa-de ettiği bu görüş, kanaatimizce Refik Halid Karay’ın sanatın teorik meselele-rine ilişkin yaklaşımının derinliğini ve bu makalede ele almaya çalıştığımız ya-zılarının bugün için de önemini koruduğunu gösteren bir örnektir.

D

İPNOTLAR

1 Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, 5. bs., Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001, s. 187-188.

2 1934-1945 yılları arasında Zekeriya Sertel’in yönetiminde yayınlanan Tan, 1939’dan itibaren dönemin sol

görüşlü aydınlarının yazdığı etkili bir fikir gazetesi hâline gelmişti. Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den top-rak taleplerinin gündeme geldiği sıralarda, Tan gazetesinin Sovyet yanlısı yayınları iktidar çevrelerinin tepkisini çekmiş; CHP’li yöneticilerce harekete geçirilen gençlerin gazete binasına saldırısı sonucu yakın tarihimizde “Tan Baskını” diye bilinen olay meydana gelmiştir. 4 Aralık 1945’te yaşanan bu baskından son-ra olayın sorumlusu olason-rak Zekeriya Sertel ile eşi Sabiha Sertel tutuklanmış ve gazetenin yayın hayatı sona ermiştir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi ve Sertellerin mahkemede yaptıkları müdafaanın geniş bir öze-ti için bk. Müzehher Vânû, Bir Dönemin Tanıklığı, Cem Yayınevi, İstanbul, (ts.), s. 60-105.

3 “San’at Eseri Ne Ola?”, Tan, S. 1960, 1 Şubat 1941. 4 Agy.

(8)

6 “Balzac’ın Kırk Romanı”, Tan, S. 2166, 27 Ağustos 1941. 7 “Milletler Arası Edebiyat”, Tan, S. 2458, 11 Haziran 1942. 8 “Ağ Dolusu Çur Çur”, Tan, S. 2576, 21 İlkteşrin 1942.

9 Köprülüzâde Mehmet Fuat’ın 1918 yılında yeni nesli değerlendirirken “Gençler arasında Halid Ziya veya

Fikret kuvvetinde bir sanatkâr çıkmadı.” [Bk. Ruşen Eşref, Diyorlar ki, (hzl. Necat Birinci - Nuri Sağlam), TDK

Yayınları, Ankara, 2002, s. 159.] sözünü hatırlarsak, 24 yıl sonra Refik Halid’in de Tevfik Fikret ve Halid Ziya ayarında herhangi bir sanatkârın yetişmediğini dile getirmesi ilginçtir.

10 “Ağ Dolusu Çur Çur”, Tan, S. 2576, 21 İlkteşrin 1942. 11 “Kalan Eser Güzeldir”, Tan, S. 2899, 14 Eylül 1943. 12 “Alın Teri-Yüz Suyu” Tan, S. 2275, 18 İlkkânun 1941. 13 “Dikişçi Kız Romanları”, Tan, S. 2155, 16 Ağustos 1941. 14 Agy.

15 “Bu Romanlar Böyle Giderse”, Tan, S. 2351, 7 Mart 1942. 16 Agy.

17 “Eser Var, Esercik Var”, Tan, S. 3107, 12 Mayıs 1944. 18 “Mizah ve Edebiyat”, Tan, S. 2664, 20 Sonkânun 1943. 19 Agy.

20 Agy. 21 Agy

K

AYNAKÇA

Karay, Refik Halid, “San’at Eseri Ne Ola?”, Tan, S. 1960, 1 Şubat 1941. ..., “Balzac’ın Kırk Romanı”, Tan, S. 2166, 27 Ağustos 1941. ..., “Dikişçi Kız Romanları”, Tan, S. 2155, 16 Ağustos 1941. ..., “Alın Teri-Yüz Suyu” Tan, S. 2275, 18 İlkkânun 1941. ..., “San’atta Yenilik-Eskilik”, Tan, S. 1959, 31 Sonkânun 1941. ..., “Bu Romanlar Böyle Giderse”, Tan, S. 2351, 7 Mart 1942. ..., “Milletler Arası Edebiyat”, Tan, S. 2458, 11 Haziran 1942. ..., “Ağ Dolusu Çur Çur”, Tan, S. 2576, 21 İlkteşrin 1942. ..., “Kalan Eser Güzeldir”, Tan, S. 2899, 14 Eylül 1943. ..., “Mizah ve Edebiyat”, Tan, S. 2664, 20 Sonkânun 1943. ..., “Eser Var, Esercik Var”, Tan, S. 3107, 12 Mayıs 1944. Vânû, Müzehher, Bir Dönemin Tanıklığı, Cem Yayınevi, İstanbul, (ts.). Sertel, Zekeriya, Hatırladıklarım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001

Referanslar

Benzer Belgeler

Antropolojinin insan ve toplum arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermek için önce- likle kültür alanlarını tercih etmesi, sanat eleştirisinin de bu alanın estetik pratiklerinden

On sene her gün « Laboratoire » teharriya - tından sonra, asıl maddenin , hakikatda , bir gün serbest edilmeye musta‘id, hatır ve hayale * gelmez mu‘azzam

Buna göre, bu araştırmacının hipotezi hangi seçenekte doğru verilmiştir?.. A) Bitkilerin gelişmesinde ışık

Daha sonra gelişmekte olan ülkelerde kalkınmanın önkoşulları ve Ar&Ge ilişkisi üzerinde durulmuş ve bu çerçevede Güney Kore kalkınma süreci değerlendirilerek,

8, 9. soruları aşağıdaki metne göre yanıtlayınız. Lider ve yönetici ile ilgili: I. Lider, doğru olan işleri yapar. II. Yönetici kendine yeni hedefler belirler. III. Lider

sporların Türkiye’ye girişi jimnastikle başlamıştır. Bunun yanı sıra kısa sürede en yaygın spor dalı futbol olmuştur. Daha sonra diğer spor dalLarı yerini

Comparison of Single- and Repeated-Ischemia-Induced Changes in Expression of Flip and Flop Splice Variants of AMPA Receptor Subtypes GluR1 and GluR2 in the Rats Hippocampus

Eğer karşımızdaki nesne bir sanat eseri ise bizde öncelikle bir estetik yaşantı ya da haz, sonrasında da estetik kaygı uyandırmalıdır... Sanat eserleri öncelikle biçim