• Sonuç bulunamadı

Geçmişten bugüne Koço:Geçmiş İstanbul'dan bize yadigar Koço ve Tanaş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Geçmişten bugüne Koço:Geçmiş İstanbul'dan bize yadigar Koço ve Tanaş"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOFRA «Bekri Çeşnici

GEÇMİŞTEN

BUGÜNE' KOÇO

Geçmiş İstanbul'dan b iıe yadigar Koço ve Tanaş

B

irkaç hafta önce, ağustosa sarkmış bir temmuz m ehtabı gecesinde, K oço'n u n bahçesinde, bize ayrı­ lan masaya oturur oturmaz, "nerede ol­ duğunu" sorduğumuz Tanaş, yanımıza geldiğinde, Güngör M.,.. Hanım şöyle bir baktı ve:

-Amma yaşlanmışsın, dedi.

Oysa, yalnız bize gençliğim izin Mo- da'sından ve Koço'sundan yadigar Ta­

naş değil, yarım yüzyıl önce, öğle yeme­

ğinde, üçyüz metre yukarıdaki bahçesi palmiyeli köşkten, (tabii şimdi yerinde bir beton yığını var) "neden evde çalı­

şanlar da bizim le birlikte sofraya oturmuyor?' diye kı­

zıp bağırarak, kaçıp K oço'ya inerek, orada üstü kaşar pey­ nirli makarnanın başına otur­ duğu günlerin çocuksu öfke ve heyecamyla birlikte, o her şeye merakla açılan gözlerin genç pırıltılarından hiçbir şey yitir­ meyen Güngör Hanım dışında, hepimiz yaşlanmıştık.

Küçük Güngör'ün, dedesinin Moda’daki konağında, ilk kez karşılaştığı sınıf gerçeğine öf­ keyle tepki gösterip, bir koşu yokuşu inip, makarnanın başı­ na kurulduğu yıllarda, ben de bir türlü uygun bir koca bula­ mayan kızının kısm etini açı-

versin diye Ortodoks azizlere mum diken Mühürdar daki komşumuzun refakatin­ de, meyhanenin hemen altındaki, üç beş basamak merdivenle inilen küçük ayaz­ maya gittiğimde, yukarıdaki salonda ne­ ler olduğundan habersizdim ve pek tabii ki, yaşıtım Tanaş da henüz orada gar­ sonluğa başlamış değildi.

O y ılla rın K adık öy ve M od a ’sında Türkler ile Rumlar komşuydular ve bir­ birlerinin kutsal günlerini, ya paskalya çörekleri ile kandil simitlerinden ya da çanlarla, minarelerde yanan kandiller­ den öğrenirler, karşılıklı olarak bayram­ larını kutlarlardı.

Benim sık sık önünden geçtiğim, kimi zaman hemen altındaki kayıkhaneden sandal kiralayıp denize açıldığım, Ko­ ço'nun kapısından içeri, tıfıl bir meyha­ ne müşterisi olarak girmem Demokrat Partinin son dönemine yani ellerin son yılı ile altmışların ilk yılma rastlar. Ve o

zamanların Modasında, Demokrat Par- ti'nin önde gelen m eşhurlarından Dr. Mükerrem Sarol’un dünya güzeli kızı Gül de babası kadar ünlü, babasının par­ tisinin sahip olduğu iktidar kadar erişil­ mezdi.

O yıllarda, Çarliston dansı ve "yo- yo"nun modaları çoktan geçmiş onların yerine rock roll ve hulahop almışlardı. Kızlar artık saçlarını alagarson kestirmi­ yorlar, arkadan at kuyruğu yapıyorlar ve incecik bellerindeki bakır kemerlerin al­ tın da k i içle ri jü p o n lu ete k lik le ri ile ahenk içinde sallıyorlardı zülüflerini.

Biz delikanlılar ise, o kızlara bayılıyor, Y u rt Sinem ası ek ran ın d a, F osforlu

Çevriye rolündeki Neriman Köksal'ı ö-

pen Orhan Günşiray'ı kıskanıyor. Sü­ reyya Sineması'nda Brigitte Bardot'ya iç geçiriyor. Yaz öğleden sonraları Fran­

çoise Sagan, Andre Gide, Steinbeck Sait Faik, Hemingway daha doğrusu e-

limize ne geçerse okuyor, opera sinema­ sında kah, New York rıhtımları, üzerin­ de sendikal dalavereler yüzünden dayak yiyen, kah Emiliano Zapata olarak bir meydanın orta yerinde pusuya düşürülen

Marlon Brando'ya hayran oluyor, göm­

leklerimizin yakasını kaldırıp, kafamızı çırpıtıp, o zaman var olan, saçlarımızın altından yamuk barak James Dean'e

benzemeye çalışıyorduk. Sonbaharla bir­ likte, Mithat Paşa stadının balçığında

Turgay’ın koruduğu Galatasaray kale­

sine gol atmaya çalışan Can Bartu'yu i- se kimi yaz akşamları, İstanbul'un en

seçkin piyasa yeri olan Moda İskele­ sinde görüp, gıpta ile izliyorduk. O sıra­ larda Koço'nun hemen karşısında olan

Moda Deniz Kulübü'nde Latin Ameri­

ka müziği çalar, ça ça ça, samba ve merenge dansları yapılırdı.

İşte Tanaş da ben de o dönemlerde girmiştik Koço'nun kapısından içeri.

O zamanlar Koço'ya Kadıköy'ün ünlü­ leri de, efendileri gelirdi, efeleride bir onluk (binlik değil sadece onluk) attınız mı, pekala güzelce yer içerdiniz.

Artık, eski Moda, eski Kadıköy yok. Kalamışta'ki Belvü Gazinosu, Todori ve koyun ortasındaki "raft" ör- neğibirçok şey tarihe karıştı. A- ma Koço da, beyaz saçlı bir deli­ kanlı (bakmayın siz Güngör Ha- nım'ın sözlerine) olan ve hafta tatillerini, başka arkadaşlarının m eyhanelerini gezip, onlarla sohbet etmekle geçiren Tanaş duruyorlar.

Şimdi sakın bana "Koço eski Koço mu?" diye sormayın. Tabii ki, değil. Hem neden olsun ki? Biz eski biz miyiz?

Ama M oda K oyu 'n a bakan bahçede akasya ağaçlarının al­ tındaki beyaz örtülü masalarda, hala taze balıklar, güzel taze mezeler, özel olarak hazırlanıp sıcak sıcak getirilen soslu patlı­ can kızartmaları sunuyorlar. Ve hala ke­ diler, kayıkhanenin etemit damı üz erin­ de pinekleyip, masalardan atılan artık­ ları yakalamak için patır patır koşuyor­ lar. Ve ben hala, hele hele, yaz akşamla­ rı fırsat buldukça doğru Koço'ya koşuyo­ rum. Moda koyuna dalıyorum güzel bir gece geçiriyorum. Kimi zaman burayı hiç tanımayan ama mutlaka geldiğine mem­ nun olan, kimi zaman da eski M odayı bilip, azalmış geleceğine aldırmadan, geçmişle bugünü, kalender bir İstanbul

Proust'u misali aynı anda yaşayan dost­

larla birlikte oluyorum.

Siz de, eğer böyle bir gece geçirmek is­ tiyorsanız kim engel olur ki, Koço orada eski yerinde Moda iskelesinin girişinde duruyor.

Koço Restoran,

Moda İskelesi Kadıköy Tel: 336 07 95

22 AĞUSTOS 1993- FİESTA SAYFA 23

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu masalı anlatırken, (hangi?) -içinde üç prenses olan, en küçüğü- nün babasını tuz kadar sevdiği masalı- ölen benim amcam olmalı.. (Kurguluyorum

[r]

[r]

[r]

Kompozit çubuğun dinamik analizi iki boyutlu sonlu elemanlar programı (FEM) yardımıyla ve farklı doğrudan integrasyon yöntemleri ile gerçekleştirildi. Farklı doğrudan

Dünyadaki Ermeni kiliseleri içinde İstanbul'un özel bir konumu var. Mesela paskalya öncesi kırk günlük ■ oruç dönemi sadece İstanbul'da şu anda. Herkes 40

“...Türk edebiyatının ilerici yazarları kendi ara­ larında Sabahattin A li gibi b ir yazarın bulunmasıy­ la onun sağlığında da övündüler, ölümünden son­ ra

Anadolu’nun çeşitli yörelerinde Sivas, Karaman, Konya(Karapınar,Ladik) Batı Anadolu’da eski halı merkezlerinde (Uşak, Bergama, Kula, Gördes, Mi- las ) ve