SAIItFE SON SAAT
Nurullah Şevket Taşkıran’la
yaptığım son görüşme
O, yalnız kendisisan'aiı sevmekle kalma, mış bir çok kimselere musiki sevgisini de aşı layarak sağlam temel, ler üzerine bir eser o- iurimağa muvaffak ol. muştu. Son zamanlarda sesini kaybetmek onun için büyük bir ıztırap teşkil etmişti.
M erh u m N u ru llah Ş e v k e t T aşk ıran ’m eşi ile b irlik te e v in d e alınm ış b ir r e s m i...
— A h ... Bir san’atkâr için jübile çok mühim şey. Hiç gitmek istemezmiydim. Dok torlar heyecanlanmama ınüsa
— Yazan:
Bu satırları yazmak bana o kadar zor geriyor ki... Bir san atkârla yapugiaı konuş mayı onun ölümünden sonra neşretmek ne acı şey. «Ne olur yazı intişar edince bir nüshasını da bana gönderin- demiş ve gazete kupürlerin den itina ile hazırladığı kol- leksıyonu gözleri yaşararak göstermişti,
— İşte benim » hâzinem... Artık sahneye çıkabileceğimi zannetmiyorum.» diye Nu - rullah Şevket Tiyatromuzun kıymetli bir hâzinesi oldu - ğunu belki biliyor fakat bu nun üzerinde bile dun du.
Kendisine jübilesi yapıldı ğı akşam niçin tiyatroya gel mediğini sorduğum zaman de rin bir göğüs geçirerek
Yazan:
Muzaffer Yılfaar
ade etmiyor. Eksik olmasın çocuklar o gece eve kadar geldiler.
Iztırapla geçen son senele rinin en büyük tesellisi tale- beleriniç hızla geliştiğini gör mek olmuştu. Kendisi ile son konuşmamızda:
— «Artık bana her şey ızdırap veriyor. Ölmeyen Lâyemut bir eser Schiller’in Anderfrende’si bile, her kese neşe verirken beni mü teessir ’ ediyor. Geçenlerde
Fidelio’da Don Pizarro rolünde
Cevat’la (Cevat Memduh) a- daptasyonunu yaptığımız senfoniyi seyrettim. Eserin ilâhiliği bana tesir etti. Fi- delioyu da hazırlamıştık. A- caba oynamak kısmet olacak mı?» demiş ve kendi kendi ni «Çorbada tuzum var ya» deyip teselli etmeye çalışmış tı.
Üzerine titrediği kolleksiyon ları birer birer masanın üze rine serip iftiharla ve hüzün le izahat veriyor, sonra, «İste diğiniz resmi alın yalnız ben de başk? yok sakın kaybol masın» diye sıkı sıkı tenbih ediyordu.
Kendisine aşktan bahsetti ğim zaman gülümsemeye ça lıştı. Fakat bu gülümseme acı bir tebessüm idi.
- - Doktorlar böyle şeylere müsaade etmiyor, diyerek bir Çingene kızın hikâyesini an lattı. Onun ackı, onun zaafı sanatına idi. Ve. bu ask onu bir gün sevgisini düşünmek ten bile mahrum edecek ka dar ileri idi.
O, yalınız kendisi san’ atı sevmekle kalmamış bir cok kimselere musiki sevgisini a- şılamıştı. 35 inci san’at yılı
kutlanırken Devlet Operamı zın henüz 3 yaşında olduğu ileri sürülmüştü- Fakat o 35 senedir sabırla çalışmış 11 se ne tatbikat sahnesinde emek verdikten sonra sağlam te - meller üzerine bir eser oturt mağa muvaffak olmuştu. Nu- ruliah Şevket'in tatbikat sah nesindeki ilk rolü 1941 de Tosca’da Baron Seapria idi. O tarihte bunun yalnız iki perdesi oynanmıştı, ikinci ro lü Madam Butterfly da idi. î- kinci rolünden sonra bariton sesi ile san’atkâr mizacım bir şahsiyet olarak ortaya koy du. Komik tiplerde ayrı bir kuvvet olduğu kadar Drama tik eserlerde de ayni muvaf fakiyeti göstermişti.
Son zamanlarda sesini kay betmek onun en büyük ıztı- rabı olmuştu- Sesini buldu. Fakat ne yazık ki bu sefer onu biz ebediyyen kaybet - tik. Sesinden mahrum
oldu-Büyülc sa n 'a lk ârm son resim lerin d en b iri
ğu sıralarda ıstırabını fotoğ raflarına bakarak gidermeğe çalışıyordu.
— «İcracılığm en talihsiz tarafı işte bu. O tatlı günler den bana yegâne kalan şey şu fotoğraflar...» diyordu.
Ş u garip dünyadan
SARHOŞ M AYMUNLAR Iskoçyalı Nigel Sligh son zamanda BBC dinleyicileri ne diinya turuna çıktığı sı
rada Monıbasa'da sarhoş
maymunlara rast geldiğini
anlatmıştır. Anneleri arak 8e ililen içkinin esasını teşkil eden çürümüş hindistan ce vizlerinden içtikleri için do ğan maymun yavruları içkiye karşı şiddetli bir iptilâ gös terirler.
Sligh’jn bir arkadaşının birkaç tane elılî maymunu varmış. Meselâ bir kimse bir içki bardağını elinden lıırak- dığı zaman, maymunlar der hal bardağı kaparak dibiııde- kiııi içince çok geçmeden hepsi sarhoş olarak odanın içerisinde sallaııa sallan a do laşıyorlarmış.
KÖPEK SADAKATİNE BİR M İSAL DAH A Missouıi de Spring City
şehrinde, polisi ıızuıı müddet uğraştıran bir vak'a olmuş tur.
Yağan yağmurlar yüzün - den direkleri çöken bir ma denin başında günlerce bek leyen bir köpek, bu bölgeye yüzlerce insanı cezbetmiş ve polis te kalabalığı idare et miştir.
Köpek ısrarlara rağmen,
madenin başından ayrılma - mış ve madende kalan sahi bini beklediği tahmin edil miştir. Madenin direkleri yer leştiıildiği müddet zarfında köpek meraklıları köpeğe yi yecek ve su vermişler ve yağmurdan ıslanmaması için de bir köpek kulübesi getir mişlerdir.
Nihayet maden ocağına gi ren iki gönüllü köpeğin sa hibini bulacaklarına, bir ke mik parçası bulmuşlardır.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi