• Sonuç bulunamadı

Onların sesleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Onların sesleri"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bit Sayıfahırı zavallı Hikmet Şevki nin arzusu üzerine yazm ış ve acıklı ölümünden iki üç gün evvel kendisine vermiştim. Bugün hatırasına

ith a f ederken bir borcu ödemiş oluyorum.

^jfazan: Olaftit ¿Vtu

Ben daha iiç yaşında yokken, birbir­ lerinden ayrılmışlar. Ablam babamın evinde kalmış, ben de anneme düşmüşüm. Anamla babam arasındaki talâk vak asın­ dan yegâne hatıram, uşağın kucağında merdivenlerden inişim ve inerken duvar­ daki resimlere dalıp gidişim. Bu uşağın adını da hatırlarım: Salih. Doğruca tezyemin Bakırköy’ündeki köşküne gitmişiz. O günden bir müddet sonraki şeyleri, artık muntazaman denecek derecede tahattiir ediyorum. Birkaç ay bu Bakırköy’ündeki köşkte kaldık, sonra Taksim taraflarında bir büyük eve gittik- Yüksek duvarlı, geniş fakat bakımsız bir bahçe ortasında, iist katma iki taraflı beyaz mermer merdivenlerle çıkılan bir büyük ev. Bu evde birçok hizmetçi ve misalir var. Ve bu evden annem nadiren dişarı çıkıyor. Daima araba ile Beyoğluna iniyor, yahut Harbiye’ye kadar uzanıyoruz. Bakırköy’ünün çayırlarını ve mavi denizini özlüyorum. Bu eve, yüzünü değil de ancak iri gövdesini hatırladığım bir adam geliyor. Kendisine (Bey baba) dediriyorlar, ve bu adam bana her gün, (bebek alayım) diye para veriyor. Çünkü bu yüksek duvarlı ve bakımsız bahçe ortasındaki çocuksuz konakta, kız çocuk­ ları gibi bebek ile oynuyorum.

Onbeş günde bir de beni babamın evine götürüyorlar. Teyzemin kocasının uzak akrabasından Vahit efendi isminde biri, sabahleyin götürüp akşam getiriyor. Şimdi babam eskisi gibi Ihlamurda, adına yırtık ev dediğim ahşap, siyah ve eski evde oturmuyor. Vapurlara binerek, Biiyükada denilen çok güzel bir yere gidiyoruz. Bembeyaz, yeşil pancurlu,- içi daima ziya ve güneş dolu bir köşk. Babam, taksimdeki eve gelen ve kendisine (Bey baba) dediğim adam gibi iri gövdeli değil, bilâkis pek ufak boylu. Belki onun için bana ötekinden çok daha munis ve yakın geliyor. Benim gibi onun da annesi var. Benim annem kadar sarışın amma, onun gibi güzel ve uzun değil. Babamın bir de büyük annesi var. Acaba kaç yaşında ki, sağ yanağındaki küçük bir yerden başka yüzünde buruşmadık bir nokta kalmamış. Sonra ablam. Zayıf, saz benizli, iri siyah gözlü, siyah dişli bir kız. Sıksık, morara morara, iki kat ola ola, uzun uzun öksürüyor. Boğmaca öksürüğü imiş. Her gidişimde annem ona hediyeler gönderiyor. O da Taksim’deki eve geliyor uıu, hatırlıyamıyorum.

Bir kere, Büyiikada’ya bir ziyaret günümün akşamı, beni daima Taksim den

(2)

Sayıfa 1 6 G.T.Ç.

“Bütyükadadaki beyaz evde kaldım.. Adada bahçemizde, ve çamlarda dolaşıyordum. Yeni hayata alıştım..,,

getirip götüren Vahit efendi için (bu akşam gelıniyecekmiş!) dediler. O gece adadaki beyaz evde uyudum, ve birkaç gün o adam hep gelmedi. Beni çok gezdiriyor, bahçelerde eğlendiriyor, çam­ larda dolaştırıyorlar ve çok yemiş veriyorlardı. Yavaş yavaş annemi unuttum ve yeni hayatıma alıştım. Sonra aradan birkaç sene geçti. Ihlamurdan Nışantaşma taşındık, sünnet oldum ve Beşiktaş’ta (Afitabı Maarif) adlı bir mektebe devama başladım. Sekiz yaşında kadar varken, bir güıı o vaktile Bakırköy’ündeki köşküne gittiğimiz teyzemin kızı bize geldi. O hemen annem olacak yaşta idi, ve benden ancak iki yaş küçük bir de kızı vardı. Babamı pek seven bir dayımdan başka, annemin hiç bir hısımı bize gelmezdi. Bu ziyaretteki fevkalâde ve esrarlı mânayı ablamla beraber kapatıldığımız odada konuşup münakaşa ederken, büyük annem biraz düşünceli gelip haber verdi: Annenizi görmeğe gideceksiniz!

Sayı 4 4 ---Kaç sene geçtikten sonra annemizi görmeğe gidecektik. Onun yüzünü bile, sesini bile unutmuştum.

Teyzemin kızı ikimizi de Beyazıt'ta, şimdi Darülfünun olan eski serasker kapısı taraflarında bir yere götürdü. En üst katta, kadife perdeleri inik ve çok loş bir odada, bir genç kadın yatakta yatıyordu. Fakat yüzünün hatlarını birden hatırladığım annemin al yanakları vardı. Halbuki bu yatakta yatan ve bizi ağlıyarak bağrına basan genç kadının çehresi balmumu gibi sapsarıydı. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, ameliyatlardan kalkmışmış.

O günden sonra, yavaş yavaş sıklaşan fasılalarla anneme gider olduk. Ablam büyümüş, çarşafa girmişti. Beni de Galatasaray'a verdiler.

Bir iki sene geçince ablam gelin oldu. Ve düğün günü annem evinde ağladı. Düğüne gelmek için büyük annemin bizzat gelip davet etmesinde İsrar etmiş, ablamın çağırmasını kâfi görmemişti. Annem kendi evinde ağlarken, ablanı babasının evinde tel duvak taktı. Sonra, ancak yirmi gün sonra, bu genç gelin ateşler içinde cayır cayır yanarak bir akşam yatağa düştü. Ve ertesi günü yüzü gözü kıpkızıl uyandı. O gün doktorlar (Kızıl!) dediler, beni de hemen annemin Beyazıt'taki evine gönderdiler. Fakat ben de tıpkı onun gibi ertesi akşam ateşlerle yanıp tutuşarak yatağa düştüm, ve be.ıim hastalığıma da aynı isim verildi.

Bu ağır, uzun ve korkunç bir hastalıktı. Annem lıer sabah arabaya biniyor, düğününde bulunmadığı kızının hizmeti için Beyazıt'tan babamın şimdi ta Şişli’nin sonunda, süvari karakolunun karşısındaki evine gidiyor ve ikindi namazı vaktinde Beyazıt’a dönerek geceyi geç vakite kadar başucumda geçiriyor, ve o zaman gündüzleri bana bakan dadı

(3)

uyuyordu. Ben de günden güne fenala­ şıyordum. Hastalık bilmem nasıl olmuş, boynumun sol tarafında bir şiş yapmıştı. Bu şiş daha büyüyecek ve büyüklüğü azamî haddi aldığı zaman kolayca yarılacakmış. Ben de o zaman iyi oluverecek- mişim; böyle diyorlardı. Geceleri ateşim hemen hiç kırktan aşağı inmiyordu. Ne soğuk sular, ne buzlu şerbetler tahayyül ediyorduııı! Babamla birkaç kere yaptı­ ğımız bir gezintiyi de hep hatırlıyor, bunu tekerrür edemiyecek muazzam bir saadet olarak düşünüyordum. Balatadan motöre binerek Yeniköy’e veya Kireç- burnu’ııa gelir, oradan Terabiye’ye kadar yürür, Tokatlıyan'a girerek çay içer ve pasta yerdik. Sonra akşamın esmerliği içinde yine motorla şehre dönerdik. Babam yolda birkaç kere: (— Nalıit, üşümüyorsun ya?) Diye sorardı. Ateşlerle yanarken: (— Acaba ölecek miyim, bir daha bu tenezzülıii hiç yapmıyacak mı­ yım?) Diye düşünüyordum.

Bir müddet sonra, aımem ablama gitmez olmuştu. Bilmem neden dolayı büyük annemle kavga etmiş olduğunu ağlıyarak söyledi. Onun için artık gitmiyor ve pek, pek mahzun görünü­ yordu. Gözleri daima kıpkırmızı idi. Meğer ablam ölmüşmüş te, ben merak etmiyeyim diye bu yalanı söylemişler.

Çok sonradan öğrendim ki ablam hastalığının yirmi yedinci günü ölmüş. Ben de tam kırkıncı gjiinü ameliyat edildim. Şiş, kA.fi derecede büyümüştü. Hatta o kadar büyümüştü ki artık nefes alamaz olmuştum. Nihayet ameliyat günü geldi. Ve o gün, ameliyatın yapıldığı ikindi vaktine kadar evin içinde cehenne­ mi bir telâşın hüküm sürdüğünü, yarı baygın yattığım yatakta hissediyordum. Korkmağa bile mecalim yoktu. Ameliyat olurken, kendimden yavaş yavaş geçtim. Sade boynumdan ağır ağır, adeta sesler çıkararak, ve bu sesler beynimde

oğultu--- Sayı 4 4--- G.']

lar yaparak bir şeyler aktığını duyuyor­ dum. Sonra uyku. Kaç saat bilmiyorum, uzun, fasılasız, rüyasız, ölüm kadar siyah ve mutlak bir uyku.

Ye gözlerimi bilmem kaç saat sonra, ertesi giiıı mü, daha ertesi gün mü açtığım zaman, babamı ayak ucumda oturuyor gördüm. Annem de karyolanın öbür tara­ fında, başında bir örtü ayakta duruyordu. Yavaş ve dalgın konuşuyorlardı. Hiç bir şey söylemeden yüzlerine baktım ve on­ lar gözlerimin açılmasını görüp bana yak­ laşırlarken, sanki tekrar kendimden geç­ miş gibi göz kapaklarımı indirdim. Onla­ rın seslerini dinlemeğe, onların seslerini birbirlerile konuşurken dinlemeğe, ihtiya­ cım vardı. Bu hiç, hiç bilmediğim bir şeydi. Belki saadetti de eleme benziyordu; o kadar ağlamak arzusu veriyordu. Bir birlerine:

— Yine daldı, dediler.

Ve tekrar, yavaş, pek yavaş bir sesle konuşmağa başladılar. Bu bir fısıltı idi.

Ne söylediklerini pek anlıyamıyordum. Fakat bu fısıltı sanki uyuşturan ve bü­ tün ıztıraplarımı gideren bir şeydi. Da­ marlarıma girip, bütün vücudumu yeni ve temiz bir kan gibi dolaşıyordu. Ve hakikaten göz kapaklarım yeniden ağır­ laştı, annemle babam ayağımın ucunda konuştukları için sakin, korkusuz, artık ölümün gelmiyeceğindeıı emin, kendimden geçtim.

* * *

Bu eski, pek eski bir hatıra. Ondan sonra annemle babamı hiç bir daha bera­ ber görmedim. Şimdi ikisi de sağ ve ihti­ yardırlar. Ayrı evlerde yaşayan hazin ve hasta birer ihtiyar. Ben de kendimi çok kerre onlardan daha ihtiyar ve hazin his ediyorum.

(4)

---r

r* 0 \x>>

( ^ * 0 v

X r j .

‘v J L - l —a, , ^ -- --P * i '¿r U P c £ \e X v r o ^ z j p t ® X ^ f ^ 7 ' / / > ö ^

\!

a

J

s

* < j(^ p ^

y

X r V$

¿T*Jyi

$ i^ y y {

jû<^_oC.

r ~ y ¿ \ j> '} J ¿ - S > j ''^ y ->

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

fliflmanlardaki dopamin almaç say›s›n›n azl›¤›, beyinlerinin çok yeme al›flkanl›¤›n›n yükseltti¤i dopamin düzeylerini dengelemek için gelifltirdi¤i bir

M arrying Yüzyılın başından bu yana, Bebek’te hep aynı cadde üzerinde hizmet veren “Meşhur Bebek Badem Ezmesi”, buraya ilk kez babasının kucağında gelip

• Peki, hiç eleştirildiniz mi, Müslüman bir sanatçı olarak Rum Ortodoks kilisesinin du­ varlarını resimlediğiniz için.. Bana direk olarak yönelen bir eleştiri

The general objectives of the study were also to help farmers to increase their knowledge in plant protection, improve their income through production of competitive

Hani şu Tan gazetesindeki Zekeriya (Sertel). Fakat bazı asker ka­ çaklarının ilk dünya sava­ şında, mahkemesiz asıhşıy- le ilgiliydi. Meselâ herif at­

îşte böyleleri için yeni edebiyat, yeni şiir, yeni felsefe, yeni ruhiyat, ye­ ni cemiyet, yeni moda yoktur. Şeyh Galibi, Nedimi topyekûn ve adetâ (Voyvooo) ya

Bu çal›flmada hastanemizde yata- rak tedavi gören hastalar›n klinik örneklerinden izole edilen 68 enterokok suflunda Brain Heart Infusion Agar (Oxoid) be- siyerinde 2000 mm

Çocuk gözüyle görseydim ağlarken babamı, onun için üzülürdüm; aciz ve çaresiz, acınılacak birisi duygusuna kapılırdım belki… ama şimdi daha da büyüdü