• Sonuç bulunamadı

40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Hayret edilecek kadar utangacım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Hayret edilecek kadar utangacım"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2 Mayıs 1988 Pazartesi ( İ )

Hürriyetin sahibi, dünyasını, Hürriyet okurlarına açtı... a

‘Hayret edilecek

kadar utangacım *

*

Röportaj: E m in Ç O LA ŞA N

I

H a k k ım da,

çıkarılanlar biraz değil, fazlasıyla abartılmıştır... Hiç olma-

= | yan birtakım olaylar bile, ihaleyle benim üzerimde kalır... ‘ Erol Bey,

yine birisini kapatmış’ derler... Hiç alakası yoktur... Tanımam bile...

Bugün, para kazanan ik i gazete var. B iri ben, b ir i ağabeyim

Haldun SimavL.. M illiyet zararda. Onu, M il - Pa kurtarıyor...

i Tercüman çok zararda... Kemal Ilıcak, neredeyse her ı

- satıyor... N azlı Hanım duymasın, ama Bulvar zaten inat

na çıkan ve aslında kapatılması gereken b ir gazete...

zararda... Cumhuriyet, sanıyorum tam başabaş geliyor... Sa­

bah, hu y ıl oldukça iy i para kazandı, ama çok borcu var...

K O N U Ş U Y O R

AYIN Erol Si- mavi, bugün­ kü konuşma­ mıza, perso­ nelinize para­ sal konulara ilişkin bakış açınızla başlamak istiyorum. Bugün, Türkiye'de insanlar, hayat pahalılığı altında ezi­ liyor. Nicesi, asgari ücretle karnını doyuram ıyor, ö rn e ­ ğin siz, asgari ücretle çalış­ tırdığınız İnsanlar konusun­ da, ne düşünüyorsunuz?

9 Emin'ciğim, ben, her şey­ den önce refah içerisinde bir Türkiye özlüyorum. Şimdi bir zümre var ki. hayat pahalılı­ ğının altında eziliyor. Bunlar da. memur, işçi ve emekliler... Aslında memurun durumu, iş­ çiye göre daha kötü... Çünkü işçi, iki yılda bir toplusözleş­ me yapabiliyor. Oysa memur, hükümetin verdiği katsayıya bağı; Şimdi Emin, sadece H ürriyette bini aşkın insan çalışıyor. Ajansı, dağıtım şir­ ketini. dergileri falan da alır­ san ; iki b i^ k iş iy i geçeriz. İnanır mısın:' ventie asgari üc­ retle çalışan ya üç kişidir ya beş kişi... Bunlar da kimlerdir biliyor musun? Bizde çalışan personelin okuyamayan ço­ cuklarıdır... Mahallede haylaz­ lık yapmasınlar diye, babaları gelip bana rica etmiştir, ben de onları işe almışımdır... Kal­ dı ki: bizim ödediğimiz asgari ücret, dışarıdaki asgari ücret­ ten fazladır... Çünkü ayrıca, yi­ yecek yardımı, yakacak yar­ dımı yaparız... Ayrıca; kışlık yardım, yol yardımı gibi de yan ödemelerimiz de olur... Ama bugün, birçok sanayi ku­ ruluşu var ki, hâlâ asgari üc­ ret yükselmesin diye adeta savaş veriyor. Bu, çok ayıp bir şey.

ıBen, işini, Kendi czkayııaklanyla yapm asını seven bir adam ım Şimdiye kadar bütün yadnm tanm ı, özkayıiaktan yaptım Bu y ıl İlk defa biraz açıldım A nkara’da yeni bir matbaa bitirdim İstanbul’da, İzm ir’de yeni m atbaalarım ız inşa halinde. Biraz kredi kullanm ak zorunda kaldım Gazetelerdeki 25 milyar, 40 m ilyar borçlu arm aları okuyorum Geçen gün bizim umum müdür, ‘Efendim, kredi borcumuz bir m ilyara ıraklaştı’ deyince, uykularım kaçtı...

Peki, patron olarak, arada sırada Acaba ben ya­

nımda çalıştırdığım insanlara yeterli maaş veriyor mu­ yum?' diye aklınıza geldiği

ofuyor mu?.. Tabii bunu, ga­ zetede çok iyi para alan be­ lirli bir kesim için sormuyo­ rum...

• Valla, şimdi ben sana bunu anlatırsam suç olur! Sendikaya göre, benim toplu­ sözleşme dışında zam yap­ mamam gerekiyor... “ Yapar­

san, herkese yapacaksın" di­

yorlar ... Ama bu gazetede de, boşu boşuna para alanlar var. Onları kapının önüne koymaya vicdanım elvermiyor da, hiç değilse maaşlarına zam yap­ mayayım, diyorum!

• Var mı öyleleri?

• Elbette var... Hiçbir şey yapmadan bütün bir ay oturu­ yor, sonra da maaşını almaya geliyor. Neredeyse, parasını evine biz göndereceğiz. Bun­ lar artık o duruma gelmişler ki, adamı ne çalıştırabıliyor- sun, ne de kendi isteği ile emekli oluyor. Onun dışında bir insan, bakıyorsun özveriy­ le çalışıyor Ben de böylesine çaktırmadan zam yapıyorum.

• Efendim, siz o zaman beni de "çalışmayanlar" sını­ fına atmışsınız! Bugüne ka­ dar m aaşım a çaktırm adan hiç zam yapmadınız!... (Kah­

kahalar)...

• Eminciğim, ben burada

seni kastetmiyorum... Daha çok, kol işçileri için söylüyo­ rum bunları... Bak, bir şey daha söyleyeyim sana... Hür­

riye tin ilk yıllarında, Cumhuri­ yet Gazetesi'ne bir bakardım;

çok sayıda yaşlanmış, çalış­ mayan veya çalışamayan adam görürdüm... içimden derdim ki, “ Vah Doğan Nadi

üstat, vah Nadir Nadi üstat... Bu adamlarla işiniz çok zor

sizin..." yıllar geçti, aynı şey

şimdi benim başıma geldi şe­ kerim!... Hem de, misliyle gel­ di!

• Şimdi de var mı aynı so­ rununuz?

9 Elbette var... O kadar çok adam çalışıyor kı bende.. Sa­ dece H ü rriye tle 1005 kişi, kadrolu... Bunların sigortası, vergisi ödeniyor... Bir de, kad­ rosuz çalışanları düşün... Ne-

har Tüblek'ten tut, Cafer Tay­ yar Sadıklar'a. Haluk İil- man'a, M ithat Perin'e, uz­

manlara, ressamlara, her tür­ den elemana kadar bu fasıl­ dan ücret alan çok var. Bana, geçen gün Sabah Gazetesi '- nin kadrolarını gösterdiler. Bordrolu çalışan, kaç kişisi var biliyor musun? Sadece 125 kişi...

Küçük oğlum Saffet Slm avl 20 Şubat 1980’de öldü... Öldüğü zaman 23 yaşındaydı... A llah ’ın bileceği İş... Alınyazısı öyleymiş demek... Ben, A llah ’a çok İnanan biliyim ... Ve elimden hiçbir şey gelmiyor... ‘İntihar’ dediler, bunu dediler. H İç İlgisi yok.

• Demek, sizin, personele toplusözleşme dışında yaptı­ ğınız zamlara Türkiye Gaze­ teciler Sendikası, "Herkese

eşit yapılsın" diye karşı çıkı­

yor...

• Mesela, geçen yılbaşında yapmam gereken zammı,

.

4

--Y A N IM D A A

ÇOK İY İ

İN SA N LA R

VAR

Ben. bu

gazetenin böylesine

büyüyeceğini

tahm in etseydim,

on çocuk

doğurt turundum.

Şim di de

yanım da çok iy i

in san lar var,

am a hepsi

profesyonel... Ben

artık; eş, dost,

akraba Ue iş

götürm eyi

b ıra k tım On

yıldan b eri hep

profesyonel

insan

kullanıyorum ..

‘ K azandır bana,

kazandırayım

sana...’

J

Ekim ayına çektim, bütün per­ sonelime uyguladım... O zam için, sendikadan izin aldım. Ama dediler ki, “ Siz, Gazete

Sahipleri Sendikası Başkanı' siniz, öb ür gazetelerin sa­ hiplerine söyleyin, onlar da çalışanlarının maaşlarını ar­ tırsınlar” ... Dedim ki, “ Karde­ şim, BabIâli'de para kazanan iki gazete var. Biri ben, biri ağabeyim... Ağabeyimin ga­ zetesi Günaydın da çalışan­ lar, sendikalı değil. Geriye, kazanan tek gazete ben kalı­ yorum. ötekiler zarar eder­ ken, onlara zam yapmalarını nasıl söylerim ?”

• Hürriyet ve Günaydın dı­ şındaki gazeteler zararda mıdır?

• M illiyet zararda. Onu Mil- - P a kurtarıyor . Tercüman

çok zararda. Kemal Ilıcak, neredeyse her şeyini satıyor.

Nazlı Hanım duymasın, ama Bulvar zaten inat uğruna çı­

kan ve aslında kapatılması gereken bir gazete. Cumhuri­

yet. sanıyorum, tam başabaş

geliyor... Güneş zararda.. Sa­

bah, bu yıl sanıyorum oldukça

iyi para kazandı, ama çok borcu var. Bunları ödemesi lazım.

• Az önce, Günaydın Gaze- tesi'nde çalışanların sendi­ kalı olmadığını söylemiştiniz. Ağabeyiniz, çalışanların sen­ dikalı olmasına izin vermiyor mu?

• Ağabeyimin, sendikaya karşı alerjisi var. Ama, çalış­ tırdığı elemanları, sendikaya

muhtaç etmeyecek şekilde, fazlasıyla tatmin ediyor. Onun için, Günaydının elemanları, sendika arayışı içerisinde de­ ğiller.

• Sizin de; sağa sofa borç­ larınız var mı efendim?

• Biliyorsun, Turgut özal ha- bire. "özkaynaklarınıza dö­

nün” diyor. Ben, işini, kendi

özkaynaklarıyla yapmasını se­ ven bir adamım. Şimdiye ka­ dar bütün yatırımlarımı, öz- kaynaktan yaptım ... Ama bu yıl, ilk defa biraz açıldım ve kaynaklarımı azıcık aştım.

I Bugün hayatta büyük oğlum, tek oğlum ve tek varisim , Sedat Slmavl var. Moda olan lafla söyleyeyim... Benim ‘Prens’lm o... Biz bu müesseseyl babamdan sonra, ağabeyimle, 100 m isil ileriye götürdük... Tek başım a kaldığımdan bert rahat rahat 250 - 300 m isil İyi duruma getirdim. Hani, iki üç yü daha yaşarsam, bu iş 500 m isil olacak... Ve, o İşin başında, şimdi, 3 2 -3 3 yaşında olan bir delikanlı... Yani nasıl başa çıkacak?

Açıldım, dediğiniz ne oluyor?

• Yani, Ankara'da yeni bir matbaa yaptım ve bitirdim... İstanbul'da, İzmir'de yeni mat­ baalarımız inşa halinde... Te­ sislerimiz yenileniyor, çağdaş

teknolojiyle donatılıyor... Bu durumda, biraz kredi kullan­ mak zorunda kaldım.

• Yani, ne kadar borcunuz var şimdi?

• Bazen gazetelerde. 25 mil­ yar, 40 milyar borçlu firmaları falan okuyorum.. Benim ağ­ zım, bu “ milyar” lafına, henüz alışamadı. Ben hâlâ, "M il­

yon...” diyorum. Fakat, geçen

gün bizim umum müdür,

“ Efendim, kredi borcumuz bir milyara yaklaştı” deyince,

uykularım kaçtı!

• Demek bu açıdan bakıldı­ ğında, ben sizden daha İyi bir durum dayım Sayın Sl- mavi... Benim hiç kimseye, tek kuruş borcum yokl... Şimdi siz, ilk kez mi kredi kullandınız?

• Hayır, önceden de alırdık ama, hemen kapatırdık. Onlar, daha küçük rakamlardı... Şim­ di, bir milyarı duyunca, dedi­ ğim gibi, uykum kaçtı.

9 Peki; gazete sahiplerinin para konularını ve yatırım la­ rını mümkün olduğu kadar kendi özkaynaklarından ger­ çekleştirm eleri daha mı İyi olur? Yani, bankalardan para alan bir gazete patronu, bir yerde hükümete bağımlı du­ ruma düşer mi?

9 Mutlaka, özkaynakla götür­ meye çalışmak gerekir. Ama, mesela ben, sadece iş Ban- kası'ndan alırım krediyi... On­ ların da, öyle şey tarafları yoktur... Ne ben onlara gebe kalırım, ne de onlar bana...

(Devamı Sa.13, S ili'de)

(2)

V

“ Hayret edilecek kadar utangacım”

• Bankalara da gebe kalı­ nıyor bazen, öyle değil mİ?

• Mesela, yaşıtım olan bazı arkadaşlarım vardır. Yirmi yıl­ lık arkadaş olduğumuz halde bana, “ Erol Bey... Siz... Zatı-

âliniz...” diye hitap ederler.

Onlara hep derim ki, “ Yahu;

bana sen' de, ‘Erol!’ de...”

Hayır; böyle demeye, terbiye­ lerinin ve bana olan saygıla­ rının engel olduğunu söylerler. Ama, bir gün bakarsın ki, bir tanesi telefonla arıyor "Ne ha­

ber Erol'cuğum... Yahu, nasıl­ sın?” falan diye konuşuyor.

Hemen anlarım ki, bana bir banka müdürünün yanından telefon etmekte! Kendi işini çevirebilmek İçin, benim is­ mimi kullanıyor. O an için bir­ denbire ben “ Erol'cuğum" ol­ muşumdur.

• Sayın Slmavi, geçtiğim iz yıllarda bir de "Hürriyet Vak­

fı" kurdunuz. Bunun amacı

nedir?

• Müessese çok büyüdü

Emin... Allah İsterse, böyle

büyümeye de devam edecek inşallah. Ben, bu vakfı kurdu­ ğum zaman iki oğlum vardı. Müessese, sadece onların üzerine yük olmasın diye dü­ şündüm. Ben, bu gazetenin böylesine büyüyeceğini tah­ min etseydim, on çocuk do­ ğ u rttu ru ru m ! Anlatabiliyor muyum? insanın kendi canın­ dan olan kişilerin durumu, el­ bette daha farklı oluyor... Ya­ nımda, şimdi de çok iyi insan­ lar var ama, hepsi profesyo­ neli... Ben, artık eş, dost, ak­ raba ile iş götürmeyi bıraktım. On yıldan beri, hep profesyo­ nel insan kullanıyorum... “ Ka­

zandır bana, kazandırayım sana...” Vakfı da, şunun için

kurdum... Ben öldükten sonra, müessese yine çok kâr eder­ se, o paranın bir kısmı, benim isteyeceğim biçimde harcan­ sın. Mesleğimle ilgili okullar açılsın, başka güzel şeyler yapılsın. Ben, bunu kuruncaya kadar, o kadar düşündüm ki... Ama, kurduğum gün pişman ettiler beni... Dediler ki, “ Erol

Simavl, çalışanların kıdem tazm inatını ödememek İçin vakıf kurdu...” Vakfın yönetim

kurulu vardı. Ben, karım, iki oğlum, o sıradaki genel mü­ dürüm... Hepsi, 15 kişiydi... Bir kişi Gazeteciler Cemiyeti'n- den, bir üye bizim yazıişlerin- den, bir üye üniversitelerden, bir üye bizim kol işçilerin­ den... Ayrıca benim de güven­ diğim üç arkadaşımı tayin et­ meye hakkım vardı. Ben, ilk seferinde, CHP'Iİ Turan Gü­

neş ve AP'li Cihat Bllgehan'ı

aldım, yönetim kuruluna... Sonra maalesef birbiri ardına üç yönetim kurulu üyemizi kaybettik. Önce oğlumu, son­ ra Güneş'i, ardından Bilge-

han'ı... Yerlerine yenilerini seçtik... Dediğim gibi, daha ilk günden “ Kıdem tazm inatla­

rını ödemeyecek." dedikodu­

sunu çıkardılar. Halbuki ilk gün, bunu gazeteden açıkla­ mıştım ve demiştim ki, “ Bu

vakıf, diğer vakıflara benze­ meyecek. Ben, parayı İyi ka­ zanacağım, vergimi son ku­ ruşuna kadar ödeyeceğim. Kalanı ile de, vakıf hizmeti yapacağım..." Yoksa, kazan­

cımdan vakfa kaydırıp da, ver­ gi kaçakçılığı yapmayacağım ki... Yönetim Kurulu'na, İstan­ bul'da çalışan kol işçilerinden bir temsilci alacaktık... Onun seçimi yapılacaktı. Bu dediko­ dular öylesine etkili olmuş ki; İstanbul, seçime katılmadı.

• Boykot mu ettiler?

• Evet canım; Ankara'dan geldi işçi!... Şu anda, Ankara'­ daki başmakinistim olan, dün­ yada en sevdiğim insanların başında gelen Selahattln Usta seçildi. Kendisi pırıl pırıl,

yüzü gibi, kalbi de temiz bir arkadaşımdır.

• Bu vakfın amacı, siz öl­ dükten sonra Hürriyet'! ve di­ ğer yan kuruluşları yönet­ mek mi olacak?

yorum.” diye cevap veriyor. Evde çalışan kıza da “ Zey- nep, beni varın sabah 7'de uyandır hal'* diyor. Tabii, alış­ mış olduğu üzere bir tek ha­ pını alıyor ve yatıyor. İlaç şi­ şesi, başucunda dururdu. Gece bir kriz geliyor S a ffe te .. Hemen hastaneye kaldırıyor­ lar.. Ama, o sırada evladım öl­ müş... Otopsi yapıldı ve kalp krizinden öldüğü anlaşıldı. • Yani intihar değil... • intihar edecek insan, erte­ si gün kendisini erken kaldır­ malarını söyler mi?.. Ya da, bütün şişeyi içer... Sadece bir hap alınmıştı şişeden... Hayır, intihar değildi.

• Ve şimdi, hayatta bir tek oğlunuz Sedat Simavl var...

• Emin, evlat acısı öyle bir şey ki... Hatırıma geldiği za­ man hep... Babam bir, Saffet İki... Hiç unutmuyorum onları... Keşke, oğlum sağ olsaydı da, bugün bir yerde, bir boşluğu doldursaydı... Bugün hayatta büyük oğlum, tek oğlum ve tek vârisim, Sedat Simavl var. Moda olan lafla söyleyeyim: Bizim gazete de arada sırada kullanıyor ama, ben hiç sev­ miyorum; benim “ Prens” lm o... Tabii; o, benden akıllı çıktı, tam dört çocuk çıkarttırdı!... Bak Emin, sana bir şey söyle­ yeceğim ama, kendimi övmek için değil... Biz bu müesse- seyi, babamdan sonra, ağa­ beyimle birlikte, 100 misil ile­ riye götürdük. Ama ben, tek başıma kaldığımdan beri, ra­ hat rahat 250- 300 misli iyi duruma getirdim... Şimdi ben, ne zaman öleceğimi elbette bilmiyorum, ama hani iki, üç yıl daha yaşarsam, bu iş, 500 misli olacak... Ve o işin başın­ da, şimdi 32 - 33 yaşında olan genç bir delikanlı... Yani, nasıl başa çıkacak? Onun için pro­ fesyonel kadrolar istiyorum.

• Tanıdığım kadarıyla, oğ­ lunuz son derece mazbut, kendi halinde bir insan. Baş­ kalarının yanına çıkmıyor, içi­ ne kapalı...

• Ben de, o yaşlarda öyley­ dim Emin... Hatta biraz daha fazlaydım. Mesela ben, şimdi bile yazıişleri salonuna gi­ remem... Ne bileyim, kadın­ ların çalıştığı yerlere gi­ remem... Hâlâ utanırım ve çe­ kinirim.

• Şimdi bile girm ez misiniz öyle yerlere?

• Seçim geceleri, referan­ dum geceleri gibi olağan dışı zamanlar dışında, yazıişlerine kesinlikle giremem. Tabii, şim­ di müessese çok büyüdüğü için, çalışanların çoğunu tanı­ mıyorum. Eskiden, 1 0 0 - 1 5 0 kişinin çalıştığı dönemlerde, karılannın İsmini, çocuklarının tahsilini, hangi okula gittikle­ rini, sünnet olup olmadıklarını bile bilirdim. Ama ondan son­ ra, artık kantarın topu kaçtı. • Sayın Slmavi, şimdi bana çok utangaç olduğunuzu, hem de kadınların olduğu yere falan girem ediğinizi söylediniz. Oysa, hiç de öyle bir İnsana benzemiyorsunuz, benim sizi tanıdığım kadarıy­ la...

• Gerçekten çok utan­ gacım... Mesela, bir dükkâna girip de alışveriş yapamam... Avrupa' da girip çıktığım an­ cak bir, iki dükkân vardır. Oralara da, beni tanıdıkları için girerim. Başka bir dük­ kâna gireceksem, yanımda bir başkası olacak ki, ondan kuvvet alıp gireyim.

• Oysa, çok çapkın bir in­ san olarak tanınıyorsunuz... Kadınlara karşı da, böyle utangaç mısınız?

• Hayret edilecek kadar utangacım... Onun için, çap­

kınlığımla İlgili olarak çıkarı­ lanlar biraz değil, fazlasıyla abartılmıştır. Hiç olmayan bir­ takım olaylar bile, ihaleyle be­ nim üzerimde kalır!... “ Haal Erol Bey, yine birisini kapat­

m ış” derler... Hiç alakası yok­

tur... Tanımam bile...

• Yani, olmayan olaylarda bile faturayı size mi kesiyor­ lar?

• Evet şekerim... “ Haaa,

sen şu kadınla imişsin şim ­ di” derler... “ Vallahi değilim... Haberim yok” derim... • Bir şey daha soracağım size... Hayatınızın belki yarısı Türkiye'de; diğer yarısı Avru­ pa'da geçiyor... Niçin, yurt dışında bu kadar çok kalıyor­ sunuz?

• Birincisi; oğlum, benim ga­ zetedeki veliahtım. Ben bura­ da olduğum sürece, arkadaş­ lar her şeyi bana soruyorlar ben karar veriyorum. Ama, artık Sedat'ın tam yetkiyle işin başında olmasını istiyo­ rum.... inisiyatif onda olsun is­ tiyorum, onun için buradan uzaklaşıyorum.... İkincisi, sağ­ lık olayı... İstanbul, çok bü­ yüdü... Parklar bile, beton yı­ ğınlarına dönüştü. Ben, günde birkaç saat yürümek zorun­ dayım. Bunu, İstanbul'da, ev­ den çıkınca yapabileceğim bir yer yok... Çünkü Emin, benim babam 57 yaşında öldü... Ben yakında 59 olacağım... Demek ki, artık uzatmaları oynuyo­ rum... Yurt dışında çok daha sade bir hayat sürüyorum...

Hürriyet için fikir üretmeye

çalışıyorum... Orada, kendi başıma kalıyorum, bir çeşit inziva hayatı yaşıyorum. Ne bileyim işte; kendime dikkat ediyorum, düşünme fırsatı bu­ luyorum. Ama zannetme ki, orada, çalışmayıp da ense yapıyorum Mesela, her ak­ şam saat 18.00 sularında, ga­ zetenin ertesi gün çıkacak sayfaları, bana oraya, faksla geçilir... Okurum, incelerim... Gözüme çarpan hatalar için İstanbul'a telefon edip gerekli düzeltmeleri yaptırırım. Mese­ la, senin pazar günü yayınla­ nan sohbetlerini, ben burada ancak pazar öğleden sonra okurum. Ama, orada cumar­ tesi günü, saat 18.30'da yazın elime geçmiş olur... Hem oku­ rum, hem de dizgi hataları fa­ lan varsa, İstanbul’a düzeltti­ ririm... Yani, yurt dışında boş oturmuyorum beri... Eh, döviz kaçakçılığı falan da yapmı­ yorum. Devletin bana tanıdığı döviz hakkını kullanıyorum, hepsi o kadar...

• Oradan, gazetedeki hata­ ları hemen buluyor musu­ nuz?

• Emin, Allah bana öyle dik­

katli gözler vermiş ki... Es­ kiden bizim mürettipler bana, “ Erol Bey. Allah size bir göz

verm iş, bize bela olsun diye...” derlerdi... Şimdi, ya­

zılar normal diziliyor ve maki­ neye koyduğun zaman aynen görebiliyorsun. Eskiden kur­

şun ters dizilirdi; ancak basıl­

dığı zaman, normal okunurdu. Bir de, mürettibin karşısında durunca, iki taraflı ters görür­ dün yazıyı!... Ben derdim ki,

“ Ustam, şurada bir hata var, onu hemen düzeltiver..." İşte

bu yüzden, “ Allah size bu

gözleri, bizi mahcup etsin diye mi verdi?” derlerdi.

YARIN ; ‘ Ne uşak

oluruz, ne yağcı’

D Î A B E T H A S T A N E S İ Ş E K E R H A S T A S I N I N G Ü V E N C E M E R K E Z İ D İ R H A S T A N E K A M P A N Y A ­ SI NA KATIL. TÜ R K D ÎA B E T C E M İY E T İ

• Hemen hemen öyle...

• Yani, o zaman gazeteyi profesyonel bir topluluk mu yönetecek?

• Evet...

• Efendim, az önce, siz de değindiniz... İki oğlunuz var ve biri vefat etti... Evlat acısı yaşamış bir babasınız... Nasıl oldu o olay? Oğlunuzun inti­ har ettiğini duymuştuk o za­ manlar...

• Küçük oğlum Saffet Si-

mavi, 20 Şubat 1980'de öldü...

öldüğü zaman, 23 yaşınday­ dı... (Sessizlik)... Allah'ın bile­ ceği bir iş... Alınyazısı öyley­ miş demek... Ben, Allah'a çok inanan biriyim... Ve, elimden hiçbir şey gelmiyor... intihar, dediler... Şunu dediler, bunu dediler... Hiç ilgisi yok... Genç­ lik ve cehalet... Biraz içkiye düşkündü. İçki içerdi ama, çok içmezdi. Az içkiden sar­ hoş oluyordu. Fakat ben de, büyük oğlum da, ağabeyim de, alkolden etkilenmeyiz. Rahmetli Saffet etkileniyordu ama... Annesi onu alıp Avru­ pa'ya götürdü, tedavi ettirdi. Buraya geldi ki, hiç içmiyor... Pırıl pırıl... Askerliğini de yeni bitirmişti. Zaten, can sıkıntısın­ dan, biraz da askerlikte alış­ mıştı galiba... Çanakkale'de bahriyeli olarak yapmıştı as­ kerliğini... Terhis olup geldi, gazetede çalışmak istedi. Odası hazırlandı. Ben de Bod­ rum 'a gitmiştim. Avrupa’da doktorlar, kendisine içkiyi bı­ rakmanın yaratabileceği dep­ resyonları önlesin diye, bazı teskin edici ilaçlar vermişler... Her akşam yatarken, bir tane alırdı. O gün, arkadaşlarıyla biraz içki içiyor. Orada şarap, burada cin, falan derken, eve geliyor... Annesi de, bir misafi­ rimizle salonda oturuyor...

“ Safoş gelsene biraz otu­ ra lım /’ diyor... O da, “ Anne, yarın İşe başlayacağım. Onun İçin şimdi hemen

yatı-I tbtj r I ° üreticiden t i tüketiciye

l l * l

ET

KOCAOGLU

TAVUK

YUMU RTA

1892 d e n b u yortO VC (İP UCU/

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hatîb el-Bağdâdî‟nin Târîhu Bağdâd Adlı Eseri Çerçevesinde Bağdat‟ta Hadis Öğrenim ve Öğretimi (KuruluĢundan Hicrî 3. Asrın Sonuna Kadar)... IV

Bu çalışmada bir aile planlaması polikliniğine RİA çıkarmak için başvuran kadınlarda RİA kullanımı sırasında oluşan şikayetleri, terk etme nedenlerini,

Bu çalışmada benzer işlemler titanyum katkılı atom topakları için yapılmıştır Au2Ti, Au3Ti, Au4Ti, Au5Ti ve Au6Ti şeklinde tanımlanmış olan titanyum katkılı

Akademi tarihçisi d’Ollvet'nln de­ diğine göre La Fonten’ln şiir zevki­ ni uyandıran Malherbe’ln bir şiiri olmuştur. Papas mektebinden çık­ tıktan sonra

Bununla birlikte kontrol grubuna göre RFRP-3 + RF9 grubunda istatistiksel olarak anlamlı azalış yalnızca Nestin mRNA düzeyinde kaydedilmiştir ve 3,51 kat azalma

Rica ederim, bu sebeble orduda bir ihtilâf zuhur ederek hayat meselesi makamın­ da olan inzibatın bozulmaması için zatıâliniz de ordunun Cemi­ yetten ayrılması

The prevalence and wide clinical spectrum of the spinocerebellar ataxia type 2 trinucleotide repeat in patients with autosomal dominant cerebellar ataxia. Cancel G, Durr A,