• Sonuç bulunamadı

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

“Batı Cephesinde

Yeni Bir Şey Yok”

B

u yıl I. Dünya Savaşı’nın başla-masının yüzüncü yılı. I. Dünya Savaşı’nda kullanılan yeni tekno-lojiler hakkında bir yazı yazmak için araş-tırmalara başladığımda karşılaşacağım ve okuyacağım konular hakkında bazı fikir-lerim vardı: İlk kez kimyasal silah olarak kullanılan zehirli gazlar, tanklar, uçaklar, makineli tüfekler... Fakat siperlerin ve si-per savaşlarının bu kadar belirleyici oldu-ğunu bilmiyordum. Ama bu savaşta yer alan generallerin de savaşın sonlarına ka-dar bu gerçekten benim kaka-dar habersiz olduklarını fark etmek içimi rahatlatma-dı değil.

Etrafımda da pek fazla bilene rastla-madığım için bu yazının konusunun sa-vaşın Batı cephesinde ilk önce durağan-laşmasına sonra da yıpratma savaşına dö-nüşmesine sebep olan teknolojiler olma-sına karar verdim. Durağanlaşma ifade-sini, savaşın durağan geçmesi anlamında değil, milyonlarca ölüme rağmen savaşın büyük bir bölümünde cephenin değişme-den kalması anlamında kullanıyorum. Yazının özellikle Batı cephesine odaklan-masının sebebi ise başta Çanakkale ol-mak üzere I. Dünya Savaşı’nda pek çok cephede siper savaşı yaşanmış olmasına karşın bunların hiç birinin Batı cephe-si kadar uzun cephe-siperlere ve neredeyse dört yıl süren kanlı savaşlara tanıklık etmeme-si. Batı cephesi I. Dünya Savaşı’nın kade-rinin çizildiği, bir anlamda savaşın başla-dığı ve bittiği yer olarak savaşın en önem-li ve karakteristik cephesi.

I. Dünya Savaşı başladığında, son bir-kaç yüzyıllık deneyimlere dayanarak sa-vaşın kısa sürmesi bekleniyordu. Savaş, generallerin ve aslında herkesin bek-lentisine uygun başlamıştı. Almanlar 4 Ağustos’ta Belçika sınırını geçtiğinde herkes savaşın en geç Noel’e kadar bitece-ğini düşünüyordu. Öncelikle dönemin en son teçhizatı ve silahları ile donatılmış or-duların uzun süre savaşmasının maliye-ti hiçbir ülkenin dayanamayacağı kadar yüksekti. Almanlar da planlarını buna göre yapmıştı. Belçika’yı hızla geçtikten sonra bir kıskaç hareketi ile Fransız ordu-larını arkadan çevirerek Paris’i ele geçire-cek ve Fransa’yı çabucak savaş dışında bı-rakacaklardı. Fakat İngilizler ellerini ça-buk tutarak Alman ordularının Fransız-ların arkasına geçmesine engel oldu. Cep-hede karşılaşan ordular hemen siper ka-zarak ve tahkimat yaparak kendilerini ko-rumaya alıyor ve artık siperlere yerleşmiş düşmanı çabuk bir şekilde aşma imkânı kalmıyordu. Almanlar daha kuzeye çıka-rak manevralarını tekrarlamaya çalıştı. Fakat bu oyunu iki taraf da oynayabilirdi.

Açık denizlere ulaşana kadar iki ta-raf da birbirini arkadan çevirmeye çalış-tı. Kuzey Denizi’ne ulaştıklarında 600-650 kilometre boyunca karşılıklı siper-ler kazılmıştı. 1914’ün bitmesine aylar ka-la artık manevra yapacak aka-lan kalmamış-tı. Hızlı ve bitirici bir savaş beklentisinin sonucu, karşılıklı siperler boyunca oturan binlerce, belki milyonlarca askerdi. Yıllar-ca sürecek bir yıpratma savaşı başlamıştı.

Peki ama I. Dünya Savaşı’nda siperle-ri geçilmez yapan neydi? Niçin tasiperle-rih bo-yunca kullanılan siperler, bu savaşta sal-dıran düşmanı durdurmakta bu kadar başarılı ve savaşın sonucu üzerinde belir-leyici olmuştu?

Kendisi de bir I. Dünya Savaşı gazisi olan Alman yazar Erich Maria Remarque’ın, savaşa gönüllü katılan Alman gençle-rin savaş sırasında hissettikleri baskı ve stres sonucunda yaşadıkları değişimi ve eve döndüklerinde yaşadıkları kopuşu anlattığı romandır. Orijinal ismi Im Wes -ten nichts Neues olan roman savaşın an-lamsızlığı ve korkunçluğu hakkında ya-zılmış eserler arasında sembol olmuş-tur. Birçok dile çevrilmiş, dünya gene-linde 15 milyon kopyadan fazla satmış-tır. Romandan uyarlanan film 1930 yı-lında iki Oscar kazanmıştır.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Bilim ve Teknik Ağustos 2014

(3)

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” >>>

Silah teknolojisi

I. Dünya Savaşı öncesi ateşli silah-lar belli bir olgunluğa erişmişti. Tüfek-ler, makineli tüfekler ve toplar sayesin-de tarihte hiç görülmemiş bir kesinlikte ve uzaktan düşmanınıza ölüm yağdıra-biliyordunuz. I. Dünya Savaşı’nda oldu-ğu gibi, her iki tarafın da aşağı yukarı ay-nı silahlara sahip olması ise kendini sa-vunan tarafa çok büyük bir avantaj sağ-lıyordu. Düşman savunma hattına doğ-ru koşarak gelirken nişan alacak zama-nı dahi olmazken, savunmacılar çok da-ha rada-hat koşullarda nişan alıp düşma-na ateş edebiliyordu. Özellikle makine-li tüfekler yüksek atış hızları ile kalaba-lık halde saldıran düşmana ağır kayıplar verdirebiliyordu. Saldıranların yanların-da ağır makineli tüfekleri taşıma imkânı olmadığı gibi düşman hattına ulaşmak için dikenli tellerle güçlendirilmiş hatla-rı geçmeleri gerekiyordu. Topçular ise si-perdeki düşmana karşı çok etkili olamı-yordu. Savunan piyadelerin avantajları-nı elinden alacak tanklar ise daha emek-leme aşamasındaydı. Uçaklar ise özellik-le savaşın başlarında asıl olarak gözcü-lük faaliyeti için kullanılıyor ve genelde saldıracak tarafın hazırlıklarının önce-den fark edilmesini sağlayarak savunan tarafa avantaj sağlıyordu.

Dikenli tel

Joseph Glidden (1813-1906) dikenli telin mucidi olarak bilinir. Amerika kıta-sındaki geniş alanlarda büyükbaş hayvan-ları besleyen çiftçilerin büyük bir proble-mi vardı: Geniş arazilerinin etrafını kapat-manın ucuz ve etkili bir yolu yoktu. Geniş alanları tellerle çevirdiğinizde hayvanlar çite yaslanarak çiti kırabiliyor ya da devi-rebiliyordu. Çitteki tele yaslanılmasını ön-leyecek “dikenlerin” belli aralıklarla yerleş-tirilmesi üzerine pek çok patent alınmış-tı. Joseph Glidden’in patenti öne çıkmış-tı. Çünkü patent hem dikenlerin belli ara-lıklarla yerleştirileceği ve sabitleneceği bir yöntem öneriyor hem de seri üretim için bir makineyi de barındırıyordu. Joseph Glidden bahçesinin etrafını çevirmek için kendi dikenli telini bir kahve değirmenini modifiye ederek yapmıştı. Glidden 1906 yılında ABD’nin en zengin insanların-dan biri olarak ölürken icadının I. Dünya Savaşı’nda oynayacağı rolden habersizdi. Barışçıl amaçlarla icat edilen diken-li tel, piyadeleri durdurmakta o kadar et-kili olacaktı ki I. Dünya Savaşı boyunca tüm siperlerin önüne siperlerin ayrılmaz bir parçası olarak kilometrelerce dikenli tel gerilecekti. Özellikle savaşın başlarında dikenli tellerden kurtulmak için başarısız birçok bombardıman yapılacaktı.

Makineli tüfekler

Dikenli teller tarafından yavaşlatılan veya durdurulan piyadeyi öldüren kur-şunlar çoğu zaman makineli tüfekler-den çıkıyordu. Yeni bir icat olarak pek çok problemi olmasına rağmen siperle-rin işgal edilmesinin önündeki bir diğer engeldi. Elle çevrilerek işletilen makine-li tüfekler yerine, atılan kurşunun orta-ya çıkardığı sıcak gazların oluşturduğu geri tepmenin kullanıldığı makineli tü-fekler 1884’te Hiram Maxim tarafından icat edilmişti. Artık atılan bir kurşunun kovanının yerine yeni bir kurşunun geç-mesi için insan müdahalesine gerek yok-tu. Silah denemelerde dakikada 600 kur-şun ateşleyen bir performans gösteriyor ve birkaç asker tarafından kullanılabili-yordu.

Makineli tüfekler özellikle savaşın ba-şında çabucak ısınıp tutukluk yapıyor, en azından belli bir süre kullanılamaz hale geliyordu. Maxim bunu önlemek için su soğutmalı bir sistem tasarlamıştı, fakat bu da silahın tutukluk yapmasının önü-ne geçememişti. Silah sürekli ateşlenmek yerine kısa aralıklarla ateşlenerek daha verimli kullanılabiliyordu. Ayrıca genel-de üçayaklı bir platform üzerine monte edilerek kullanılması gerekiyordu.

Fransız gazetesi Le Petit Journal’ın I. Dünya Savaşı ile ilgili farklı tarihlerdeki manşetleri

(4)

Mermiler, ayaklar ve soğutma sıvısı ile beraber silahın ağırlığı onlarca kiloyu ge-çiyor ve kullanmak için altı kişiye varan takımlara ihtiyaç duyuluyordu. Bu duru-mun makineli tüfekleri hücum için kulla-nışsız yaptığı, bir makineli tüfek takımı-nın I. Dünya Savaşı esnasında aşağı yuka-rı 80 kişiye denk bir ateş gücüne sahip ol-duğu düşünülürse, sabit noktalara grup-lar halinde mevzilenen makineli tüfek ta-kımlarının savunmaya müthiş bir üstün-lük kazandırdığı çok açıktı.

Savaştan önce kendilerine sunulan bu silahı İngiliz genelkurmayı yeterli hatta sa-vaşa uygun bulmamıştı. Almanlar ise tam tersine bu yeni silahın potansiyelini gör-müş ve hemen kendi versiyonlarını üret-meye başlamışlardı. Piyade taburlarını desteklemek için ayrı makineli tüfek ta-kımları kurmuşlardı. Savaş başladığında Almanya’nın elinde 10.000’den fazla ma-kineli tüfek vardı. Savaş başladıktan son-ra bu sayı kısa zamanda 100.000’i buldu. İngiltere’nin ve Fransa’nın elindeki maki-neli tüfek sayısı ancak yüzlerle ifade edi-liyordu. Bir piyade taburuna ancak 1-2 makineli tüfek düşünüyordu. İngilizlerin kendi makineli tüfek mangalarını kurma-ları ise Ekim 1915’i bulacaktı.

Komutanların I. Dünya Savaşı’nın ba-şında saldırı stratejisini benimsemiş ol-ması binlerce hayatın makineli tüfek kur-şunlarıyla son bulmasına sebep olacaktı.

Taarruz yapmayı denedikleri Somme Sa-vaşı’nda İngilizlerin sadece ilk gündeki kaybı 60.000 civarındaydı.

Demiryolları

Çok ilginçtir ki bu durağan savaşın se-beplerinden biri de demiryollarının sağ-ladığı yüksek hareketlilikti. Artık ülkeler çok daha fazla askeri ve mühimmatı, çok daha hızlı bir şekilde bir noktadan başka bir noktaya aktarabiliyordu.

Almanya demiryollarını 1840’lardan itibaren askeri doktrinlerine ve yayılmacı amaçlarına en uygun şekilde tasarlamış ve inşa etmişti. Gerek 19. yüzyılın geri kala-nında yapılan savaşlarla gerekse tatbikat-larla, ordunun demiryollarını kullanarak hareket etme yeteneği en yükseğe çıkarıl-mış, karşılaşılan birçok problem çözülmüş ve eksik görülen yerlere takviye demir yol-ları yapılmıştı.

Almanlar tarafından İstanbul’dan Bağdat’a kadar yapılması planlanan de-miryolu Osmanlı Devleti’nin inşa etmeyi planladığı Hicaz demiryolları ile birlik-te düşünüldüğünde Almanya, Berlin’den İstanbul’a, İstanbul’dan Şam’a, Bağdat’a, Basra Körfezi’ne, Süveyş Kanalı’na doğ-rudan ulaşabilecekti. Bu sayede Orta-doğu’daki, Afrika’daki ve daha uzun va-dede Hindistan’daki İngiliz çıkarları-nı tehdit etme olanağına sahip olacaktı.

Ama bu iki demiryolu I. Dünya Savaşı se-bebiyle tamamlanamadı. İngilizler ve Al-manlar arasında savaş öncesi artan geri-limde, özellikle bu demiryollarının da etki-si vardı. Bu arada Arabistanlı Lawrence’ın gerilla saldırıları düzenlediği demiryo-lunun da Hicaz Demiryolu’nun tamam-lanan kısımları olduğunu hatırlatalım. Almanya demiryollarını Avrupa’da hem doğu hem batı yönünde, aynı an-da iki savaşı yürütebilecek ve birlikleri-ni bir noktadan diğerine hızlıca kaydı-racak şekilde planlamış ve inşa etmişti.

“Shell shock” I. Dünya Savaşı’nda askerle-rin uzun süreyle bombardıman ve ateş altında kalma sonucu yaşadığı çaresizlik duygusuyla gelişen psikolojik travmaya verilen özel isim. Cepheden dönen as-kerlerin boş bakışlarına verilen bir isim olarak ortaya çıktı. Savaş boyunca trav-manın sebebinin fiziksel veya psikolo-jik yaralanmalar, hatta askerin yeterince cesur olmaması olduğu düşünüldü. Gü-nümüzde tıbbi literatürde kullanılmıyor olsa da bu kavram I. Dünya Savaşı’nın kültüre bıraktığı derin izlerden biridir.

(5)

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”

Savaşın başındaki, Fransa’yı hızla devre dı-şı bırakma planları da Almanların demir-yollarına ve demiryolları üzerindeki hare-ketliklerine olan güvenine dayanıyordu. Belçika’nın beklenmeyen direncine ek ola-rak Fransız demiryollarının geçmişe oran-la çok başarılı bir şekilde Fransız ve yardı-ma gelen İngiliz birliklerini cepheye taşı-ması, Almanların planlarını suya düşürdü. Demiryolları ve trenler kendi başları-na birer savaş aracı olmasa da I. Dünya Savaşı’nın bu ölçekte bir yıpratma savaşı haline dönüşmesinde doğrudan rol sahi-biydi. Eğer demiryolları ve trenler olma-saydı ne bu kadar askeri cepheye sevk et-mek ne de onları besleet-mek ve destekle-mek mümkün olurdu.

Ve Siperler...

I. Dünya Savaşı’nda her iki tarafa ait birlikler karşı tarafın ateşi altında daha fazla ilerleyemediği zaman siper kazma-ya başlıyordu. Bu siperler kısa zamanda hücum, ihtiyat, haberleşme ve sahte (tu-zak) siperler olarak genişletilerek bir ağ oluşturuldu. Askerler ızgara deseni sa-yesinde topçu, makineli ve tüfek ateşine yakalanmadan siperler arasında güvenle yer değiştirebiliyordu. İki tarafın da bin-lerce kilometre uzunlukta, karşılıklı kaz-dığı siperler askerlerin yaşakaz-dığı, savaştı-ğı, öldüğü yerler haline gelmişti. Ceset-ler çoğu zaman hemen gömülemiyordu.

Gömülenler de siperde düştükleri yere gö-mülüyordu. Askerler sadece karşı tarafın askerleri ile değil pislik, hastalık, soğuk, su baskınları, kan emici bitler, milyonlarca fare ve sıçan ile de savaşmak zorundaydı.

Düşmanların karşılıklı sıralandığı si-perler arasında kalan alana kimsenin sa-hip olmadığı bölge anlamında “no man’s land” (sahipsiz topraklar) deniyordu. As-kerler bu bölgede devriye gezer ve siper-lerde sahipsiz topraklardan gelen ölümle savaşırdı. Saldırı kuvvetleri bazen birkaç bin olabileceği gibi bazen de Somme Sa-vaşı’ndaki gibi milyonları aşabiliyordu.

Savaş boyunca Alman siperleri mütte-fik siperlerinden çok daha bakımlı ve dü-zenliydi. Çünkü müttefik kuvvetlerinin aksine Alman birlikleri düşman toprak-larındaydı. Müttefiklerin sahip olduğu, kuvvetlerini cephe gerisinde dinlendirme imkânına sahip değildi. Hattı bazı Alman siperleri taştan inşa edilmişti; elektriği ve merkezi ısıtması olan, derin kazılmış ya-şama alanları dahi vardı.

Savaşın sürdüğü dört yıl boyunca dü-zenlenen karşılıklı saldırılara rağmen cep-he çok fazla değişmemişti. Fakat bu saldı-rılar sırasında milyonlar ölmüştü. Saldırı-lar ilk önce düşman siperlerini ve diken-li tellerini yıpratmak amacıyla bir haftaya kadar süren bir topçu bombardımanıy-la başbombardımanıy-lardı. Daha sonra bir anda taarruz emri verilir ve binlerce piyade düşman si-perlerine ulaşmak için koşmaya başlardı.

Düşmanın tüfek ve makineli ateşi altında dikenli tellere ulaşmaya çalışılırdı. Bom-bardımanın yıkamadığı dikenli tellerin kesilerek aşılması ve daha sonra düşman siperlerine ulaşılması gerekirdi. Eğer as-kerler düşman siperlerine ulaşacak kadar “şanslı” iseler orada düşman askerleriyle göğüs göğüse bir ölüm kalım mücadele-sine girerdi. Yani savaşın çoğunda her iki tarafın kurmaylarının da taarruz stratejisi, karşı tarafın öldürebileceğinden daha çok sayıda askeri ileri sürmeye çalışmaktan ibaretti. Özellikle makineli tüfekler karşı-sında bu strateji çok fazla yararlı olmadı. Çok küçük başarılar ancak çok büyük ka-yıplarla elde edilebildi.

Trençkot İngilizce “trench” (siper) ve

“co-at” (palto) kelimelerinden oluşan “trenc-hcoat” kelimesinin Türkçe söylenişidir

ve siper paltosu olarak Türkçe’ye çevri-lebilir. İngiltere’de I. Dünya Savaşı önce-sinde de kullanılan bu giysi, siper savaş-ları boyunca da özellikle İngiliz ve Fran-sız subaylar tarafından yaygın olarak kullanıldı. Üniformaların isteğe bağlı bir parçası haline geldi. Su geçirmeyen ku-maştan veya deriden üretilen bu palto-lar savaş sonrasında diğer ordupalto-lar ve si-viller arasında da yaygınlaştı.

Trençkot

(6)

<<< Kaynaklar • http://www.militaryfactory.com/ • http://www.firstworldwar.com/ • http://www.ideafinder.com/history/ inventions/barbwire.htm Bilim ve Teknik Ağustos 2014

Siperlerdeki durağanlığı aşmak için iki tarafta bir takım yenilikler denedi. Bunlardan biri de kimyasal silahların kullanılmasıydı. Bu konu ile ilgili bir yazı-yı, bu sayımızda (s. 561) Zeynep Bilgici’nin kalemin-den bulabilirsiniz. Gazın etkilerinin korkunç olması-na rağmen kısa zamanda gaz maskelerinin cephede kullanılmaya başlanmasıyla kimyasal silahlar savaşta belirleyici bir rol oynamadı.

Zaman içinde başarıyı getiren bir başka dene-me ise tanklardı. Müttefikler Alman siperlerini aş-mak için o zaman ki otomobil teknolojisini kulla-narak tankların ilk örneklerini 1915-1916 yılların-da kullanmaya başladı. 1917 yılınyılların-da yaygınlaşmaya başlayan tanklar 1918 yılında savaşın sonunu getiren müttefik taarruzunda yararlılığını ispatladı. Modern ordularda süvari birliklerinin yerini aldılar.

I. Dünya Savaşı’ndaki siper savaşları, orduların sahip olduğu ateş gücünün bir anda artmasına kar-şılık cephedeki ateş gücünün saldırıda kullanılması için gerekli hareketliliğin sağlanamaması sonucu or-taya çıktı. Demiryolları sayesinde cephe gerisindeki birliklerin hareketliliğinin artması ve cephelere çok daha fazla birliğin, binlerce tren kullanılarak çok da-ha kısa sürede aktarılması ve çok dada-ha uzun süreyle lojistik destek sağlanabilmesi, savaşın başlarında sa-vunmayı saldırıya göre çok daha avantajlı hale getir-di. Savaş sırasında kullanıma giren yeni silahlar sa-vaşın gidişatını etkileyecek öneme kavuşamadı, fa-kat her iki tarafın karşılıklı kaybını artırmaya yaradı.

Umarız ki insanlık yaşadığı iki büyük savaştan ge-rekli dersleri çıkarmış olsun.

İngilizce “Big Bertha” Almanca “Dicke Bertha” olarak isimlendiri-len bu toplar “ağır” kategorisini aşıp kendilerine ait “süper ağır” ka-tegorisinde sınıflandırılıyor. Bu isim trenlere monte edilmiş “Uzun Max” ve Paris’i 100 km’den bombalayan ultra uzun menzilli “Paris Topu” için de kullanılmış olsa da aslında Alman silah üreticisi Krupp tarafından üretilen 42 cm’lik 12 tane Howitzer topu betimler. Bu top 1900’lü yılların başında yaşanan Japon-Rus savaşındaki 28 cm’lik topların tahkimatlara verdiği zararın gözlemlenmesi sonu-cu tasarlandı. Tüm kaynaklarda fikir birliği olmasa da, Bertha ismi-nin Gustav Krupp’un eşi Bertha Krupp’a atfen verildiği söylenir. Bu silah, 1900’lerin modern yöntemlerle güçlendirilmiş mevzilerine ağır hasar verip kuşatmaları çabukça sonlandırmak için inşa edildi.

Silahın ağırlığı 40 tondan fazlaydı. Genelde demonte parçalar halin-de halin-demiryoluyla taşınıyor ve kullanılacağı zaman parçalar bir araya getiriliyordu. 830 kg’lık top mermilerini 12,5 km uzağa fırlatabiliyor-du. Özellikle savaşın başında Almanların yüzlerce kişiden oluşan ta-kımları tarafından kurulup kullanılan bu toplar, saatte sadece 8 civa-rında atış yapabilse de pek çok tahkimata ağır hasar verdi.

Şişko Bertha

Adolf Hitler Batı cephesinde Somme Savaşı’nda er olarak bulundu. Savaş alanında ismini taşıyan bir de sığınak var.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özellikle bebeklerde tek taraflı fasiyal paralizi ile başvuran, üç hafta içinde düzelme olmayan yada artış olan, tekrarlayan fasiyal paralizisi olan, hemifasiyal

Bunlar, gök cisimlerinin belli biçimlerinin, özellikle ay ve güneş tutulmalarının, müneccimlerce felaket simgesi olarak görüldüğü ve hükümdar için tehlikeli

Anahtar Kelimeler: İkinci Dünya Savaşı, Londra Gezisi, Belin Gezisi, Türk Gazeteciler, Hüseyin Cahid Yalçın, Ahmet Emin

Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Kadro Dergisi, Kadrocular, Burhan Asaf Belge, İsmail Husrev Tökin, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri

A) 1789 Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımının etkisi. B) Sanayi İnkılabı’nın sonucunda ham madde ve pazar arayışının artması ve sömürgecilik yarışı.

Bu arada Almanya’nın, Fransa ve Belçika’ya da savaş açması üzerine, İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.. Bu

Anadolu’da işgal karşıtı süreç İstanbul ve Ankara hükümetleri Kurtuluş

Zira Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski müzakere konusunu sık sık dile getirmiş hatta Rusya Devlet Başkanı Putin’i doğrudan müzakere masasına davet etmiştir..