• Sonuç bulunamadı

Türk resim dünyasında bir dağ:Şevket Dağ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk resim dünyasında bir dağ:Şevket Dağ"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

__________ ______________________________________

t2 \ > U \ U Q 0

T Ü R K R E S İM D Ü N Y A S IN D A B İR D A Ğ

S

Şevket Dağ

A P E A K İN T U R K IS H P A IN T IN G

Tablolarıyla, Türkiye'deki tarihi abidelerin manevi

bekçiliğini yapan Şevket Dağ'ın başarısında, kendi deyimiyle,

tükenmek bilmeyen sabır ve sebatın yeri büyüktür.

Şevket Dağ expressed bis love o f Turkey’s historic architecture

in his paintings. He himself attributed his success to his

indefatigable patience a n d dedication.

By T A H A T O R O S Photos N A Z IM T İM U R O Ğ L U

Şevket Dağ (1875-1944), Türk resim dünyasının, kendine özgü seçtiği konularıyla eşine rastlanma­ yan bir simasıdır.

K endisinden dinlenildiğine göre, aile kökeni Dağıstanlı'dır. Bahriye kolağası, Şevket Bey 1897 yılında -İtalyan ressam Valeri'nin

gözde öğrencisi olarak Sanayi-i Nefise mektebinden, birincilikle me­ zun oldu. Kısa süre Vakıflar İdaresinde çalıştıktan sonra istifa ederek resim hocalığına başladı. İlk hocalığı M ahmudiye Rüşdiye- si'ndedir. Daha sonra İstanbul'un ta­ nınmış idadi ve Sultanilerinde, kız ve erkek öğretm en ok ullarında ve Galatasaray'da resim öğretmenliğini büyük bir aşkla sürdürdü. Yüzlerce öğrenciye resim ve sanat tutkusunu aşıladı. Tablolarıyla, tarihi abideleri­

mizin manevi bekçiliğini yapan Şevket Dağ'ın başa­ rısında, kendi deyimiyle tükenmek bilmeyen sabır ve sebatın yeri büyüktür.

Şevket Dağ, eşine rastlanmayan orijinal bir ressam­ dı. Milli abidelere sonsuz hayranlığı, fırçasının bu alandaki şöhretini sağladı. Yarım asır kullandığı al­ tın fırçası, camilerimizi, hanlarımızı, çeşmelerimizi bütün saflığıyla ve sanat ağırlığıyla tuvale yansıttı. Taş mimari sanatına tutkusu, onun damarlarında

Şevket Dağ (1875-1944) is a unique fig u re in Turkish painting, celebrated above all fo r his views o f historic buildings. O f Daghestani extraction, Şevket Bey pursued a military career and became an adjutant major in the Ottoman navy. In 1897 he graduated from the School o f Fine Arts, where he studied u n d er the Italian artist Valeri, who regarded him. as his most outstanding pupil. After working fo r the Department o f Pious Endowments fo r a short while, he resigned to teach art, first at the Mahmudiye High School and later at Istanbul’s foremost secondary schools and teacher training colleges fo r men and women, a nd at the prestigious Galatasaray High School. He was a dedicated teacher, a n d inspired a love o f art in his pupils. He expressed his love o f Turkey’s historic architecture in his paint­ ings, and ascribed his success to his indefatigable patience and dedication.

Şevket Dağ’s work was o f outstanding originality. He won renown chiefly fo r his pictures o f historic monuments. For half a century he painted mosques, khans, and fountains with profound ingenuity and masterful skill. A passion fo r stone construction flowed through his veins, and his paintings o f the

4 9

(2)

dolaşan kan gibiydi. Çini sanatının ölümsüz güzel­ liklerini, inceliklerini ruhu ile yaşatan tablolar yaptı. Renkleri ve ışıkları konuşturan sihirli bir fırçası var­ dı. Seyrine doyum olmayan çinili bir cami içini tua- le aktarırken, motifleri detaylarına kadar, renkli bir objektif gibi tespit ederdi.

Bunun kadar detaya inen, ışığı ön plana alan, renk ve ahengi özleştiren oryantalist bir fırçaya pek az rastlanır. Onu, bu yöneldiği janrda teşvik eden Osman Hamdi Bey bile böylesine detayla pek az uğraşmıştı.

Şevket Dağ, iri pazuları, kalın bıyığı, kalın camlı gözlüğü, güler yüzü ile, yaşamını resim sanatına adamış tipik bir sanatkârdı. Güzel konuşur, şakacı, mutlu, babacan bir kişiliği vardı. Gençliğinde pehli­ vanlık yaptığını söylerdi.

Onun için olacak, vücut ya­ pısına ve belki de tek aşkı fırçasının yaratıcılığına uy­ gun olarak "Dağ" soyadını aldı. O resim dünyamızın da gerçekten bir dağı oldu. Bunun dışında tek hobisi saat kolleksiyonu yapmaktı. Evindeki saatlerin adedi 100'e yakındı. Her çeşit saa­ ti ustalıkla tamir ederdi. Çokça yaptığı cami içi re­ simlerinin, daima günün ay­ nı saatinde ve aynı ışıkların duvarlara ve çinilere yansı­ dığı anlarda işlerdi.

Bir özelliği de yemeğe düş­ kün olmasıydı. Bu yüzden mütareke yıllarında 112 ki­ loya çıktığını gülümseyerek anlatırdı.

Asıl özelliği sigara ve alkol­ den uzak durmasıydı. 70

yıllık yaşamında ağzına bir gram alkol almamış, tek sigara içmemişti. Rumelihisarı'ndaki yalı evine dai­ ma vapurla dönerdi. Birgün yanında sigara içen ve bol dumanlarını üstadın üstüne doğru üfleyen bir yolcunun ağzından sigarasını alarak yere atmış ve çiğnemişti! Sohbetlerinde ilk katıldığı 1903 yılı ser­ gisini heyecanla anlatırdı. Bu sergi, Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Ahmet Ziya (Akbulut) ve Halil Paşa'yla Şevket Bey'in eser­ lerinden oluşmuştu.

Daha sonra kurdukları "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti"nin yönetiminde görev alan Şevket Bey bu derneğin Galatasaray'daki sergilerinin, hemen hemen tümüne katıldı.

1919 yılındaki ilk Galatasaray sergisi onun öncülü­ ğüyle gerçekleştirildi. Daha sonraki Galatasaray'da ve Ankara'daki sergilerde de bu öncülüğe devam

immortal beauty and refinements o f tiling captured the spirit o f this art. His enchanted brush imbued life into colour a n d light. He always depicted mosque interiors at the same time o f day, when light o f the same quality was reflected on the walls and tiles. When transferring the interior o f a tiled mosque to canvas, he depicted the motifs with the precision o f a camera lens. Few orientalist painters paid such meticulous attention to detail, p u t such emphasis on light, or purified colour and harmony to such a degree. Even Osman Hamdi Bey, who encouraged Şevket Bey in this genre, rarely treated his subjects in such detail.

This heavily built man, with his flourishing mous­ taches, thick-lensed glasses, and ready smile, devot­ ed his life to painting. He was admired as a conver­ sa tio n a list a n d f o r his sense o f humour, and had a cheerful, good-natured personality. As a youth he is sa id to have been a wrestler. Perhaps that is why, when all Turks were obliged to take surnames in the 1920s, he chose the surnam e “D ag” meaning “mountain". Certainly, he became a one o f the high­ est peaks o f Turkish paint­ ing. His hobby was collect­ ing clocks and watches, o f w hich he h a d nearly a hundred, a nd he was an expert clocksmith. His love o f fo o d was proverbial, and he used to relate that at one p o in t after World War I, he w eighed 112 kilos. Unusually among his contemporaries, he never touched either cigarettes or alcohol through­ out his 70-year life.

On day on the ferryboat, as be returned to bis waterfront house at Rumelihisarı on the shore o f the Bosphorus, he was so infuriated by a fellow-passen­ ger who was exhaling smoke in his direction, that

he seized the cigarette out o f his mouth, flung it to the ground and stamped on it!

In the course o f conversation he often recalled with undim inished enthusiasm the first exhibition in which he had participated in 1903, together with such celebrated painters o f the time as Şeker Ahmet Pasha, Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Ahmet Ziya (Akbulut) and Halil Pasha.

Şevket Bey was on the committee o f the Ottoman Society o f Painters, and his works were shown at

5 0

(3)

etti. Bu sergilerin açılış konuşmalarını yaptı. 1925 Galatasaray ve 1939 Ankara sergileri tamamıyla onun düzenlemesiyle oluşturuldu.

Şevket Dağ'ın şöhreti, ülkemiz sınırlarını da aştı. 1904 Atina, 1909 Münih, 1910 Sofya ve Brüksel, 1933 Paris, 1939 New York, bu arada Moskova'da da eserleri sergilendi, madalyalar ve ödüller aldı. Üzerinde en güzel boyaların yer aldığı (Palet'in) Şevket Dağ'ın yaşamında bambaşka bir sevgisi ve yeri vardı. Ressamımız, eski harfler döneminde im­ zasını palet biçiminde atardı. Tablolarının -genellik­ le- baş tarafında, küçük bir palet işareti bulunur. Bu sanatkarımızın imzasından oluşurdu. Katıldığı bazı toplantılarda da kravatında altın bir palet iğne görülürdü. Palet, Şevket Dağ'ın iç ve dış dünyası­ nın bir simgesi gibiydi. Çok kişi Şevket Bey'in tab­ lolarını üslubundan görür görmez tanırdı.

Palet, ressamımızın dünyasında öylesine yer etmişti ki evinin duvarında

bile kabartma bir pa­ let resmi vardı. Ora­ dan geçenler, üstadın evini böylece tanırlar ve bu paleti gülümse­ yerek seyrederlerdi. Palet tutkusu Şevket D ağ'ın parlam ento hayatına da yansıdı! Oy pusulalarının üze­ rine ya küçük bir pa­ let resmi çizer ya da mutlaka adının başına (Ressam) kelimesini ko n d u rurdu. Hatta paletli kartvizitleri de

vardı. Şevket Dağ-Atatürk'ün önerisiyle -mimari ve tarihi eserleri bol olan Konya'dan milletvekili seçil­ di. Bir devre açıkta kaldıktan sonra Siirt'ten millet­ vekili olarak Parlamento'ya girdi.

Kurtuluş Savaşı sırasında, Türk dostluğuyla daima iftihar eden büyük Fransız Edibi Claude Farrere (1876-1957) İstanbul'a geldi. Misafir kaldığı süre kültür ağırlıklı ziyaretler yapan, konferanslar veren, camileri gezen Claude Farrere Anadolu'ya geçerek İzmit'te Mustafa Kemal Paşa'yla buluştu. Devam et­ mekte olan Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanma­ sını diledi ve Fransızların sempatilerini sundu. İstanbul'a dönüşünde üniversite ve yüksek öğret­ men okulu hocaları bu ünlü Türk dostu için 12 Haziran 1922 günü bir toplantı düzenledi. Fransız edibinin bu toplantıya gelişi coşkulu tezahürata ne­ den oldu. Ressam Şevket Bey Yeni Caminin çinili köşesini yansıtan büyük boy tablosunu zarif bir ko­ nuşma ile Claude Farrere sundu. Tablonun altında ünlü bir hattata Türkçe ve Fransızca olarak yazdırıl­

almost all the society’s exhibitions in Galatasaray. The first Galatasaray exhibition in 1919 took place at his instigation, and he continued to play a lead­ ing role in exhibitions here and in Ankara.

Şevket Dag’s fam e gradually spread beyond Turkey’s boundaries. His works were shown at exhibitions in Athens in 1904, in Sofya and Brussels in 1910, in Paris in 1933, in New York in 1939, a n d in Moscow, and received medals and awards.

The palette with its riot o f colour held a significance for him which went beyond that o f a mere piece of

artist’s equipment.

Before the introduction o f the Latin script, his signa­ ture was a calligraphic device in the form o f a palette, an d most o f his paintings bear this tiny

mark at the upper edge.

He often wore a tie-pin in the shape o f a palette, and passers-by recognised his house by the relief p a in tin g o f a palette

on the outer wall. Şevket Dag entered pol­ itics at Atatiirk’s sug­ gestion, and appropri­ ately stood fo r Konya, a city with a wealth o f architectural and his­

toric m o n um en ts.

S ub sequ en tly he re­ entered parliament as member fo r Siirt. As a p a r l i a m e n t a r i a n , Şevket Dag used to m ark his voting slips with a tiny palette, and his visiting cards bore a palette motif. The great French writer and tur- cophile, Claude Farrere (1876-1957), visited Turkey during the War o f Independence. After several days spent giving lectures and visiting mosques, he met Mustafa Kemal Pasha at İzm it and conveyed the sympathies o f the French people, and expressed his hopes fo r a Turkish victory.

Back in Istanbul the university and teacher training school faculty members organised a reception in Claude Farrere’s honour. The Frenchman met with enthusiastic applause on his entrance, and Şevket Bey presented him with a large painting o f the tiled interior o f Yeni Mosque. At the bottom o f the paint­ ing a well known calligrapher had inscribed in Turkish a n d French: “To our noble a n d great friend, the distinguished Claude Farrere. ”

Claude Farrere was very moved by this gift, and in his address o f thanks, said: “I have always loved mosques, seeing in them the Turkish spirit and sub­ lime tranquility...During my stay here, I have visited the large mosques. In future, you may strengthen

51

mış "Asil ve Büyük dostumuz Claude Farrere

(4)

naplarına...." cümlesi bulunuyordu.

Claude Farrere bu hediyeden çok duygulandı ve salonu dolduran profesör ve öğrencilere özede şu konuşmayı yaptı:

-Ben daima camileri çok sevdim, onlarda Türk ru­ hunu, ulvi sükununu gördüm...

Burada kaldığım müddet içerisinde büyük camileri ziyaret ettim. Sizler gelecekte de imanmızı bu güzel mabetlerle güçlendirebilirsiniz...

1927 yılı sonlarında Japonya'dan Şuin Nanyu adın­ da ünlü bir ressam Türkiye'ye geldi.

Bu ressam aynı zamanda Japonya'nın Ankara bü­ yükelçisi Çişu'nun kar­

deşiydi. Japon ressamı Türkiye'de, altmışa ya­ kın yağlıboya tablo y a p tı.C ih a n g ir 'd e n Boğaz manzaralarını, Rumelihisarı'nı, Dol- m abahçe Sarayı'nı, Sultanahmet'teki 3- Ah­ met Çeşmesi'ni, Aya- sofya'yı, Eski Türk ev­ lerini konu olarak seç­ mişti. Ja p o n ressam Şevket Bey'i evinde zi­ yaret etti. Gördüğü ca­ mi resimleri onu çok heyecanlandırdı. "Hiç kimse cami resim­ lerinde bu kadar başa­ rılı olamaz" diye hay­ ranlık duygularını dile getirdi.

Japonları tanıması için | Şevket Beyi ülkesine davet etti ve hayran ol­ duğu bir Yeni Cami tablosunu satın aldı. Son İran Şahı'nın ba­ bası Şahin Şah Rıza Pehlevi -Atatürk'ün ko­ nuğu olarak- 1934 yı­ lında Türkiye'ye geldi.

İstanbul'da tarihi eserleri ziyaret etti. Bu arada, Şev­ ket Bey'in Yeni Cami tablosunu gördü.

Tahran'daki Gülistan Sarayı için satın aldı. 1939 yı­ lında, G üzel Sanatlar B irliği'nin 16. Sergisi Ankara'da gerçekleştirildi. Açış konuşmasını Şevket Dağ yaptı.

Sergiyi gezenler arasında, Türkiye'ye yeni gelmiş olan, Almanya'nın Büyükelçisi Von Papen de vardı. Alman elçisi seyrettiği eserler arasında Şevket Dağ'ın bir cami tablosu önünde dakikalarca durdu ve onu yüksek bir fiyatla satın alarak Berlin'e gön­ derdi. •

Bir kadirbilirlik hatırası olarak

Ressam Şevket Dağ, sevimli çehresiyle uzun süre pullarla mektuplarda ya|atıldı./ For a long time the endearing face of the painter Şevket Dağ appeared on letters, looking out from the frame of a postage stamp.

y o u r fa ith in these b ea u tifu l te m p les.” Towards the e n d o f 1927, the Japanese painter Shuin Nanyu came to Istanbul. He was the brother o f Chishu, then Japanese ambassador to A n ka­

ra. S h u in N a nyu

p a in te d n early sixty p a in tin g s during his stay, including views of the Bosphorus fro m Cihangir, Dolmabahçe Palace, the fountain o f Ahmet III in Sultanah­

met, H aghia Sophia, a n d tr a d itio n a l Turkish houses. He vis­ ited Şevket Bey, and so admired his paintings o f mosques th a t he exclaim ed, “No one

else has p a in te d

m osques to such

effect. ” Shuin Nanyu invited Şevket Bey to visit Japan, a n d p u r­ chased one o f his

p a in tin g s, again

depicting Yeni Mosque. In 1934, Rıza Shah Pehlevi, father of the last shah o f Iran visited Turkey as the

guest o f A tatürk, a n d was conducted a ro u n d Istanbul’s historic monuments. During his stay he saw one o f Şevket Bey’s paintings o f Yeni Mosque and purchased it fo r Gülistan Palace in Teheran. The newly appointed German am bassador to Ankara, Von Papen, was another purchaser o f a painting by Şevket Dag. This painting of a mosque,

which he had seen at the Sixteenth Exhibition o f the Fine Arts League held in Ankara in 1939, was sent

to Berlin

Ressam Şevket Bey'in Claude Farrère'e sunduğu Yeni Caminin çinili köşesini yansı­ tan tablosunun altında Türkçe ve Fransızca olarak "Asil ve Büyük dostumuz Claude Farrère cenaplarına..." cümlesi bulunuyordu./ Under the painting of a tiled corner of Yeni Mosque presented by Şevket Bey to Claude Farrère, was a dedica­ tion in Turkish and French: "To our noble and great friend Claude Farrère."

52

S K Y L IF E N İS A N A P R IL 1993

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

On iki yıl sonra, Sultan Macit bu köşkü yaktırarak, yerine daha büyük bir köşk yaptırdı ve Dolmabahçe sa­ rayını inşa ettirdikten sonra, Be­ şiktaş -

Peynirli sos üzerinde pazı yapra­ ğına sanlmış, levrek, karides ve m an­ tardan oluşan pazık levrek gratine en az dil baliğ; şişte ızgara ve karides ız­ gara

giden sahil yolunda Üsküdar Meydanı'nı 100 metre geçtikten sonra Kız Kulesi'ne yan bakan bir mevkide Şemsi Paşa'nın camisi.. 420 yıldır, tarihi yarımadayı tam

"İşte böyle Sait" dedim, “İstanbul'un bütün zengin ih­ tiyarlarını da sanki toplayarak adaya getirip bırakıver­ mişler; ama bunları bir an önce ölmeleri

Sonuç olarak; böbrek nakli olan hastalarda nakil esnasındaki BKİ, nakilden 3 yıl sonra alınan kilo miktarına gore 3 yıllık takip sonunda YGDM oluşumu

Harbiye Nezaretine Ce­ miyet arzusiyle Grap Trab- lustan getirilen Recep paşa seçilmiş (1) adliyeye Haşan Fehmi paşadan sonra Cemi­ yetin mühim bir rüknü olan

Antibiotic prophylaxis to prevent nosocomial infections in patients in intensive care units: evidence that struggle to convince practising clinicians Clinical Evidence

Atık lastik katkılı hafif beton üretiminde; agrega olarak Batman ili sınırları içerisinde temin edilen Destar İnş.. ve Kum Ocağı'ndan alınan kırılmış iri ve