• Sonuç bulunamadı

Mimar Sinan'ın hayatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimar Sinan'ın hayatı"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

A

R

İ

H

Î

T

E

T

K

İ

K

L

E

R

'■n-<g>1irbk

M İ M A R S İ N A N ' I N

H A Y A T I

R. MELÛL MERİÇ

Bu m akaleyi, büyük m imarın 9 Nisan 1988, 8 5 0 inci yıldönüm ü münasebetiyle, hayatı hak- km daki tetkiklerden tenkitli bir tarzda bahset­ mekle beraber, en son ve yen i vesikaları ihtiva, ettiği için neşrediyoruz :

M im ar Sinan [ 1 ] , bu gü n k ü m illî teşkilâta g ö re , K a yseri v ilâ y e tin in m er­ k e z kazasına b a ğ lı K e şi n ah iyesi k ö y le rin d e n A ğ ırn a s ’ta d o ğ d u [2 ].

D ostu Şair Nakag Saî M u stafa Ç e le b i’ nin :

Geçti bu demde cihandan Pir-i mîmâran Sinan

tarih m ısraile ö ld ü ğ ü y ılı ö ğ r e n d iğ im iz Sinan’ ın :

Yüzden artık ömr sürdü âkibet kıldı vefat

m ısraından da, kam erî sene h esabiyle, y ü z sen eden fa zla y a ş a lığ ım anlam ak­ tayız. B u na nazaran, Sinan’ ın 896 — 1491 ta rih in d en evvel d o ğ d u ğ u n u kabul etm ek lâzım dır [ 3 ] .

M en su p o ld u ğ u aile, asıl H ıristiy a n T ü r k â ile le rin d e n d ir [4 ],

B abasının ism i, m ü h ted î M ü slüm an lar h ak k ın d a cari olan usule g ö re , bazan A bdü lm en n an , bazan A bdürrahm an, bazan A bd ü rrah im , bazan A b d u l­ lah, bazan da A b d ü lk e rim olarak z ik re d ilm e k te d ir [ 5 ] .

Sinan, Y avuz Sultan S elim zam anında d e v şirilip İsta n b u l'a getirilm işse de d e v ş ir ild iğ i tarih m alûm d e ğ ild ir [6 ].

Sinan’ ın acem i oğlan lar oca ğın a girm ed en evvel T ü r k yan ın a v e r ilip v e ­ rilm e d iğ in i ve âcem i o ğ la n lık d evresin i h an gi o ca k ta g e ç ir d iğ in i b ild ire n h iç bir vesika y o k tu r [ 7 ] .

Sinan’ın d e v ş ir ild iğ i tarih m alûm o lm a d ığ ı iç in âcem i o ğ la n lık devre - sin in ne kadar m ü ddet devam e ttiğ i de m eçh u ld ü r [8 ],

Sinan’ın 922 de, ya pı h izm etlerin d e çalışm ak ü zere, M ıs ır s e fe rin e iş ti - râk e ttiğ i anlaşılm aktadır [ 9 ] .

Sinan, y e n içe r i p iy a d e le ri arasında, 927 de B e lg ıra d ve 928 te R o d o s se­ fe rle rin e g itti. K en d isin e, h izm etin e m ükâfaten atlı sekban lık rü tbesi ve - rild i [10 ].

(2)

196 ÜLKÜ, MAYIS 1938

932 de M ehaç seferin e gitti. A v d e tte âcem i oğlan lar yaya b a ş ılığ ıy le ta l- t i f olu n d u [1 1 ]. U hdesin e v e rile n v a z ife le r i h ak k iy le ifa etm esi üzerine bir m ü d det sonra kapu yaya başısı [1 2 ], daha sonra zen berek çi başı old u [1 3 ],

938 de A lam an [1 4 ], 940 ta Irak eyn [15 ] s e fe rle rin e iştirâk etti.

Irak eyn s e fe r i esnasında V an g ölü n ü n garbında T atvan civa rın da bulunu­ y o rla rd ı. İran ord u su ile harp e d ile c e k t i; fakat g ö lü n şark sahilinde tahaşşüt eden düşman ordu sun u n v a z iy e tin i öğren m ek lâzım dı. Gem i yapm ak ve karşı tarafa g e ç ip düşm an ordu sun u n a hvalin i tarassut etm ek v a z ife s i Sinan’a ha­ vale olu n d u . M alzem e h azır o lm a d ığ ı halde Sinan, y o ld a şla riy le b irlik te ga y­ ret e d ip az zaman için d e üç k ad ırga yaptı. Y elk en , dem ir ve k ü rek leri tedarik etti. T o p ve tü fe k ile sair harp levazım ın ı h a zırla y ıp g em ilere y e rle ştird i. Ka- p u d an lık v a z ife si, Sinan’a v e rild i.

Y o ld a ş la riy le b irlik te karşı sahile g e ç ip düşman ask erin in ahvalini ö ğ ­ ren di. D ille r alıp g e riy e döndü. B u m üşkül v a z ife y i m u v a ffa k iy e tle ifa e ttiğ i için iltifa tla ra nail o ld u [1 6 ], S e fe rd e n avdette k en disin e H asek ilik v e rild i [1 7 ].

P ek âz zaman sonra ( 943 - 944 ) P o ly a ve K o r fo z , badehu Kara B o ğ d a n s e fe rle rin e g itti [1 8 ]. P eru t n eh rin i geçm ek için k öp rü lâzım dı. Y apılan k ö p ­ rüler, su akın tısına tahammül e d em iy or, y ık ılıp çam ura b atıyord u .

L ü tfi Paşa, Padişaha m im ar Sinan’ ı ta vsiye etti, ira de çık tı. Sinan, on gü n d e b ü y ü k b ir k öp rü kurdu. L ü tfi Paşa ço k b eğen d i. Y ık ılm a sın a vey a ö y le bırakılm asına yahutta düşm anın tahrip etm esine g ö n lü razı olm adı. B ir kule yapılarak b ir m iktar askerle m u h afazasın ı düşündü.

V eziriâ za m A yâ s Paşa, S in an ’dan kule yapılm asın ın m ünasip o lu p o l­ m a ya ca ğın ı sordu . Sinan, k öprü n ü n m uhafazası için yapılacak ku len in düş - man tarafın dan zaptına b ırak ılacak askerin mâni olam a ya ca ğın ı, b ir kule zap­ tın ın bir kale zaptı kadar düşman için b ir şe re f teşk il e d e ce ğ in i ve nerede, ne zaman lâzım olu rsa k öprü bina etm enin m üm kün o ld u ğ u n u s ö y le d i.

L ü tfi Paşa, bu m ülâhazalardan d ilg ir oldu .. V e S inan ’ı, ku led e ağa ola ­ rak kalm ak k o rk u siy le ittiham etti. Sinan, P adişahın kulu old u ğu n u , em ri o lu n ca h izm etten k açın m a ya ca ğın ı s ö y le d i. B unu n ü zerine gerid e bulunan R u m eli B e y le rb e y i S ofu M ehm et Paşa’nın da rey i alınm ak isten ild i. M eh - m et Paşa, b ir m ü d d e t son ra R u m eli askeri ile b irlik te g e l d i ; bu hususta ne dü­

şü nd ü ğü soru ldu . M ehm et Paşa, O sm a n lıla r’ ın R u m e li’ye ilk g e çişle rin d e g e ­ m ilerin i yak tık ların d an bahsedip kule yaparak k öp rü yü m uhafaza etm enin o rd u k açk ın la rın a g iriz g â h hazırlam ak old u ğu n u , bundan d o la y ı da k öprünün k aldırılm ası lâzım g e ld iğ in i telk in etti. R e y i m usip g ö rü le re k kule binasın - dan vaz g e ç ild i.

Sefer., zaferle n eticelen d i. Sinan, L ü tfi Paşa’y ı karşıladı. Fakat Paşa’ nın arzusu h ilâ fın d a rey b eyan '-ettiğin d en d o la y ı k en disin e gü n ü n b irin d e Paşa ca n ibin d en b ir zarar g e le b ile c e ğ in i düşünerek fazla ıztırap duym akta idi.

(3)

MİMAR SİNAN'IN H AYATI 197

O sıralarda M im arbaşı A cem a lisi ve onu takiben de V eziriâ za m A y â s Paşa v e fa t ettiler. D ev let erkânı, paşanın m ezarını inşa için üstad b ir m im ara ih ti­ yaç o ld u ğu n u düşünüp aramağa k oyu ld u la r. L ü tfi Paşa, Sadrâzam dı.. H aseki, Sinan Subaşı’ndan başka dünyada bu işi k u dretle ya p a b ilecek m ahir b ir üsta­ dın bu lu n am ayacağını söy le d i. “ B azı m uhip e fe n d ile r „ Sinan’ ın bu v a z ife y i kabul ed ip e tm e y e ce ğ i ve tarikm dan yâni y e n içe rilik te n fera ga tin caiz o lu p o lm a d ığ ı hususunda şü ph eye d ü ştü ler ve h allin i y e n içe ri ağasına havale e t t i­ ler. Y e n içe ri ağası, Sinan’ ı ça ğırttı. L ü tfi Paşa’nın k en disin i M im arbaşılığa tayine karar v e rd iğ in i b ild ird i ve m ü sbet-m en fî b ir cevap isted i, kabul etm e­ d iğ i takdirde bir başkası aranıp bulunm ak lâzım g e ld iğ in i s ö y le d i.

Sinan’a y e n içe ri oca ğın da n ayrılm ak, uzaklaşm ak b ird en b ire g ü ç g e ld i, acı duydu.. D ü şü n ceye daldı, b ir ço k câm i ve m edrese bin a ed ip d ü n y evî ve u h revî pek çok m uradlara nail o la b ile ce ğ in i düşünerek t e k lifi kabul etti.

T a rih siz v a k fiy e sin d e n ken disin den evvel ölen karısının, ölen oğlu n u n , M ehm et B e y ’in A nkara Sancakbeyi old u ğ u n u ve F a h riye isim li k ızından başka kendisi hayatta iken ölen Fatma isim li d iğ e r b ir k ızın ın b u lu n du ğu n u öğren m ek teyiz.

M erh u m Dr. R ifa t O sm an’ ın E d irn e ’de b u ld u ğ u bir kabir taşından da M ehm et B e y ’ in A nkara Sancakbeyi old u ğ u n u ve Fahri isim li k ızın d an başka k en disi hayatta iken ölen Fatim e isim li d iğ e r b ir k ızın ın b u lu n du ğu n u ö ğ - ren m ek teyiz.

Sinan’a hitaben yazılan h üküm lerden elim izd e bulunanların en son un - cusu 26 S afer 996 - 1588 tarih in i taşım aktadır. B u tarihten sonra ken disin e y a zılm ış hüküm ve saire henüz elde edilem em iştir. Saî Ç eleb i’nin tarih m ıs- raına göre Sinan 996 tarih in de ve yüz ya şım m ü tecaviz o ld u ğ u halde öl m üştür.

M atbu T ezk eretü l-b ü n ya n m ukaddim esi m u h arririnin, Sinan’ ın ölü m tarihi olarak k a y d e ttiğ i 12 C em azileveli 986 tarihi de, h iç şü ph esiz, b irb irin i nakz ve ce rh e ttiğ riv a y e tle ri gibi u ydu rm adır. B u ölüm tarihi, tahkika lüzum görü lm ed en , m aatteessü f resm en de kabul ed ilm iştir.

N O T L A R «

[1] Tarihsiz vakfiyesinde, cinat defterlerinde, diğer tarihsiz ve mü- ahhar vakfiye suretinda, defterlıane kayıtlarında Hazineievrak vesikala­ rında, hükümlerde Tezkeretülbünyan- da, Tezkeretülbünyan’ın mensur mu­ kaddimesinde, Tuhfetülrnimarin’de, Ri- ealetülmimariye’de, Kitabülnıimariye ve Sefaııame’de, kendi mühründe, Selâniğî ve Solakzade tarihlerinde . . . . Evza- lıülmesalik’te, Eniselmiisamirin’de, Ev

-liyaçelebi Seyahatnamesinde, Seliıniye- de . . . İsmi sadece « Sinan » olarak mukayyettir. Esat Efendi ve Yıldız kütüphaneleriyle Selim Nüzhet’teki yaz­ ma Tezkeretülebniye nüshalarının man­ zum kısmında.

Bu tilmizi habibi pirinecacar Kulun Yusuf bin Abdullah mimar Beytinde ismi * Yusuf „ olarak zikredilmiştir.

(4)

198 ÜLKÜ, MAYIS 1938

[2] “Köylerimizin Adları,, s. 866 da Ağırnas, Ağıznas - Agiznas olarak kayıtlıdır. Akdağ kadısına ve ICıbris’e sürgün hizmetine mübaşir tayin edil­ miş olan Hüseyin çavuşa gönderilen 7 Ramazan 981 tarihli hükümde: « . . . Halâ hassa mimarlarım başı mektup gönderip Kayseriye riayası Kıbris’e sürülmek ferman olunup kendi sakin olduğu Ağırnas nam kariye h a lk ı. . . » denilmekte olduğuna göre Sinan, Ağırnas’ta doğmuş ve hükmün ifadesinden sezildiğine göre, ihtimalki devşirilinceye kadar da köyünde ya­ şamıştır. -Mimar Sinan’ı Siciliosm ani müellifi Bay Süreyya, Arnavutluk; “Lügati Tarihiye ve Coğrafya, müellifi Rifat Efendi de Avusturya ahalisinden olarak göstermişlerdir. - İkdam ga­ zetesinin 11 Teşrinevvel 1312 tarihli nüshasından muktebes matbu «Tezkere- tülbünyan » mukaddimesinde: « Nefsi Kayseriye^ kasabasında kehvare zibi âlem vücut olup . . . » denilmektedir. “Kuyudatı Mühimme, isimli arapça bir risaleden müstefit olduğunu söyleyen makale, hakikatte * bu hakir Sultan Selim han gülüstanı saltanatının dev­ şirmesi olup Kayseriye sancağında iptida oğlan devşirilmek ol zamanda vaki olmuştur, matbu Tezkeretülbün- yan, s : 23 , ibaresindeki kayseriye kaydına bakarak Sinan’ın orada doğ­ muş olduğunu tahmin etmiş olsı ge­ rektir. — Ahmet Refik, Hazineievrak- tan çıkardığı vesikaları neşretmeden evvel, Sinan hakkında yazı yazmış olanların cümlesi, bu mekale muhar­ ririnin verdiği malumatı iktibas et­ mişlerdir. — F. Babinger’de İslam Ansiklopedisi’nde aynı malumatı tek­ rarlamıştır. — Mimar Sinan’ın, Kayse- ri’nin Cırlavk köyünde doğ­ duğu zan edilerek mezkûr köye“Mimar Sinan „ ismi verilmiştir.

[3] Matbu “Tezkeretülbünyan,, mu­ kaddimesinde Sinan’ın doğduğu tarih, 9 Receb 895 olarak - yalnız yılı değil, ayı ve günü de tasrih edilmek sure­ tiyle - kaydedilmiştir. Bu kaydın - mu­

kaddime muharriri tarafından zikre- dildiği halde hiç kimseye gösterileme- yen ve sadece ismi bile uydurma ol­ duğunu isbat eder mahiyette olan - « Kuyudatı Mühimine» isimli arapça risaleden müstahreç olduğu şüphesiz­ dir. Birbirini nâkız malumatı muhtevi bulunan bu mukaddimede Sinan’ın ve­ lâdet ve vefat tarihleri ayına ve gü­ nüne varıncaya kadar yazılmak sure­ tiyle karilerin inandırılmak istenildiği aşikârdır. - Ahmet Refik, tarih cemi­ yetine verdiği n uhtarada Hicrî 895 yılının Milâdîsi olan 1490 senesini yazmaktadır. Bunu, “ Tezkûretülbün- yan „ mukaddimesinden iktibas etmiş olsa gerektir. - Saî Çelebi’nin « yüz­ den artık ömr sürdü akibet kıldı v e fa t» mısramdan Sinan’ın Kamerî sene ile yüz yaşını mütecaviz olduğu halde öldüğü anlaşılmakta ise de doğ­ duğu yılın 895 mi, 894 mü ve bu ta­ rihlerden daha evvel mi olduğu pek kestirilemez. - Cafer Çelebi, “ Kitabül- mîmariye „ sinde « sâbık mimarbaşı olup yüz yıldan ziyade vaki sermayei ömrünün ekseriyetini fisebilillâh gaza ve cihada vermiş olan benna ve bi­ nada sarf ve lıarç eden ehlivega koca mimar merhum Sinaıı ağa ki kâmil yirmi altı yıl gaza üzere olup » , “ ve sonra dahi mimarbaşılık mertebesiyle ona riayet olunup ondan sonra elli iki yıl dahi mimarbaşı olup . . . „ , < ve zamanı sebavet ve şebabından gayrı kehület ve şeyhuhatında mürur eden yetmiş dokuz yıllık nakdi öm­ rünü hasbetenlillâh gaza ve hayrat binasında sarf edip . . . » demektedir. Ölüm yılı 996 olduğuna göre, Sinan’ın ölümünden yirmi yirmi beş sene son­ ra eserini yazmış olan Cafer Çelebi­ nin hesapları birbirini tutmamakta­ dır. - Selim Nüzhet’ teki yazma “ Tezke­ retülbünyan „nüshasının yıpranmış olan kabı kenarında bazı kısımları okuna­ bilen şu kayıt vardır : « . . . Gördüm kendi hattile sene seb'a ve tis’in ve tis’a mia ki kendinin vefat yılıdır . . . Ve bu nüsha oııdan bir yıl sonra. . . »

(5)

MİMAR SİNAN’IN H AYATI 199

Talik ile yazılı olan bu muhtara Si­ nan’ın 997 de öldüğünü ifade etmek­ te ise de Saî Çelebi’nin tarih mısraı, hakikati hali riyazi bir kat’iyetle gös­ termektedir ; bundan ancak Sinan’ın 996 senesinin hitamına doğru öldüğü istidlal edilebilir. - Sinan’a hitaben sâdir olan elde mevcut son hükmün tarihi 26 sefer 996 dır. Matbu “Tezkü- retülbünyan» mukaddimesi, Sinan’ın 12 Cemaziiilevvel 996 da öldüğünü tasrih etmektedir. - doğduğu tarih hakkında eldeki vesikaların hiç birin­ de bir kayt yoktur. Sinan’ın doğduğu tarih, şüphesizkı', mensup alduğu kili­ senin vaftiz defterine olduğu gibi devşirme defterine ve ana deftere de geçirilmiştir. Fakat bu aslî vesikalar bulunamadığından doğum tarihini tes- bit etmek imkânsızdır. (6) numaralı haşiyeye müracaat edilsin.

[4] “ Bu abdi hakir . . . Reisi mimaran Sinan bin Abdülmennan . . . Sultan Selim han ibııi Bayazit han devrinde devşirme gelip şerefi İslam ve iman ile . . . Müşerref olup » * Tez- keretülebniye—. «bu bendei kalilülitibar Sinan bin Abdülmennan eşşehîr bemi- marbaşı hakisar ki filhakika Abdullah oğlu olmakla „ Tuhfetülmimarin ♦ ba­ dehu bu Abdülhakir kesirüttaksir Abdullah oğlu olmağın devşirme.— ge- lüp » natemaın bir risale mukaddi­ mesi. Merhum Doktor Rıfat Osman’ın elde ettiği zamanlınızdan iki asır ev­ vel yazılmış olduğu tahmin edilen ve mukaddimesiyle metni itibariyle “ Tez- keretülebniye„nin mufassalı ve“ Tezkere- tülbüııyan„m muhtasarı olan bir risale­ de babasının Kayseri’den İstanbul’a getirilen devşirme oğlanları kafilesine refakat eden zatın maiyetinde yazıcı olduğu ve Sinan’ın bnbasiyle birlikte İstanbul’a geldiği yazılı olduğu gibi bu risalenin bir sahifesine mevlevi Ali isimli bir zat tarafmdan yazılan derkenarda da dedesinin ismi Doğan Yusuf ağa olarak mukayyettir. Bittabi bu rivayet, hiçbir esasa müstenit de. ğildir. Sinan devşirme kanununa göre

usûlen asil bir ailenin çocuğudur: " . . . ve kâfir evladmı dahi cemeylemek lâzım geldikte ekâbir oğlunu alalar ve papas oğlunu ve kâfir arasında aslı iyi olan kâfirin oğlunu alalar . . . «Esası Nizamı Yeniçeriyan» «acemi oca­ ğı için asil olanların evladı ile papas oğulları alınırdı. İsmail Hakkı Uzun- çarşılıoğlu, Osmanlı İmparatorluğu teşkilâtı , Evkaf ve mahkemei şer’iye sicilleri ile hükümlerde, ailesinin hıris- tiyanlığını tasrih ve bir kısmının islâ- nıiyeti kabul etmediğini ifade etmek­ tedir « « Ve dahi Kayseriye’den getirtip müslüman eylediği karındaşıoğlu kız­ larından Raziye ve Kerime ve müslü­ man olup sekban olan karındaşıoğlu Sü­ leyman kızı Ayşe’ye... Yedinci İstanbul defteri » « Akdağ kadısı Hüseyin ça­ vuşa hüküm ki hâlâ hassa mimarlarım başı mektup gönderip Kayseriye ria- yası Kıbris’e sürülmek ferman olunup kendi sakin olduğu Ağırnas nam ka­ riye halkı ve Âhirkariye’de sakin olan akrabası C o ^ j ^ Ç S a r ı o ğ l u dö- kenci ve kariyei Ürgüpten j\') nam zemmîler Kıbris’e sür­ gün olmaktan affolunmasını istida eylemeğin . . . » 7 Ramazan 981 tarihli hüküm. — Mimar Sinan’ın tercüme! hali vesilesiyle tetkik edilen Ankara Kayseri. Sivas . . . Şer‘î mahkeme sicil­ leri ile Hazineievrak’ta nüfus sicille­ rine, ilâmlara, hüccetlere ve sair res­ mî kayıtlat a göre, hiristiyan Türkler’in isimleri tiirk ve bazan müslüman isim­ leridir. Aııasıl rum ve ermeni olan Hiristiyanlar’m isimleri ise kendilerine has isimlerdir. Türk Hiristiyanlar ara sında, dinî tesir ile, hiristiyan isimle­ rinin de kullanıldığı ve zamanla art­ tığı görülmektedir. Türkçe konuşan türk Hiristiyanlar, sâlik oldukları hi­ ristiyan mezheplerine göre, müahharen rumlaşmış ve ermenileşmiş iseler de bu yabancı unsurların dillerini öğre­ nememişlerdir. - Türkçe isim taşıyan Türk Hiristiyanlar, ihtida ettikleri zaman, kendilerine İslâmî isimler ve­ rilirdi. Meselâ « İslam Yusuf oldur ki

(6)

ÜLKÜ, MAYIS 1938

zimmî arekel meclisi şer'e gelip ikrar edip dedi ki batıl dinden iraz edip hak Muhammed dinin kabul ettim “ Eşhedü- enlfiilâhe illallah ve eşhedü enne mu- lıammedün abdûhu ve resulûh» dedikte islamma hüküm olunup ismi Yusuf konulup iki oğlu birinin ismi Aslan ve küçük oğlunun ismi Kaplan olup büyüğüne Ali ve küçüğne Veli ismi konulup sagir olmağın babasının isla- mına tabi olmağın hükmolundu . . . Kayseri mahkemei şeriyesi sicillerin­ den sene 986 » « vechi tahriri sicil bu- durki yeniçeri Hüsrev Bey ve karın­ daşı Hubyar Veled Çakmak meclisi şer’e g e lip . . . » « Vechi tahrir budur ki Hüsrev bey bin Abdullah meclisi şer'îde ikrar ve takriri kelam edip müteveffa babam Çakmak’ın emlâk ve emvalinden . . . » 996 Ceınaziülevvel « budur ki mahrûsei Ankara kalesini- de sakin Orhan veled Aydın nam zim­ mî meclisi şer‘ îde Derkâhı âlî yeniçeri­ lerinden Sinan Bey ibni Abdullah nam yeniçeri mahzerinde takriri me­ ram edip . . . sene 1003 » ilâh . . .

[5] Esad Efendi, Yıldız kitapha- neleriyle Selim Nûzhet’teki yazma“Tez- kürelülebniye„ nüshalarınının manzum kısmındaki « kulun Yusuf bin Abdul- lâh mimar » mısraında babasının isini « Abdullah » , * Tezkfîretülebniye„nin mensur kısmında, “î'ezküretülebniye„il­ de, “TuhfetülmimarinBde, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde . . . «Abdülmennan » Tuhfetülmimari’nin ilk müsveddesi olan Risaletülmimariye’de evvela « Ab- dülkerim » sonra çizilerek « Abdül­ mennan » , tarihsiz vakfiyesinde «Ab- dürrahman» , bir cihette de « Abdür- rahim * olarak kayıtlıdır. - Basma «Tezküretülebniye»nin mukaddimesinin muharriri, Sinan’ın babasının ismini « Hristo » olarak zikretmektedir. Bu isim, şüphesizki, yine muhil * Kuyudatı mühimme » risalesinden iktibas edil­ miştir. - Oğlan devşirme usûl ve ni- zamatmdan bahseden eserler, devşi- rilen oğlanların analarının, babaları­ nın ve kendilerinin asıl isimleri ile

200

müslüman edildikten sonra konulan isimlerinin ve kendilerinde mevcut hususî nişan ve vasıflarının nasıl deftere geçirildiğini ve nasıl kütüğe kaydolunduğunu açıkça göstermek­ tedir : “ ondan sonra reayadan cem- eyledikleri ve zikrolunan Pençik oğla­ nı cemolundukta iki yüz neferi bir sürü bağlayıp ve sürü bağlandığın yazup ve oğlanların eşkâllerin ve köylerin ve kazaların ve babaların anaların ve kendi adların ve kâfirce adların ve müslümanca adların ve nişanların ve sürülerin ve sürüleri bağlandığı yerleri ve sürücü başları ve kaçıncıda oldukların bölükleri ile defter edip ve ağaları mühürleyip .. » “ ve çok oğlanlar tamam cemolup gelicek ol cemolan oğlanların nişan­ ların ve kâfirce adların ve kendi ad­ ların ve anası babası adın ve köyleri kazaları ve sancakları ve sürücüleri ve sürücü başıların adların defter edip kendide saklıyalar ağalar ol eş­ kâl defterin kendi mührü altında tu­ tarlar yazılmak lâzım geldikte ol def­ ter ile yoklayıp eşkâli uyanını ulufe­ ye yazarlar uymayanın bilirlerkim gerisi yoktur onu ulufeye yazmayup kovarlar ona ana defteri dahi der­ l e r . . . „ Esası Nizamı Yeniçeriyan. - Bugün ne sürücü defterleri, ne ana defterler mevcuttur. 4 numaralı haşi­ yenin sonundaki “ vecelıi tahriri sicil budur ki Hüsrev bey bin Abdullah meclisi şer’ide ikrar ve takriri kelâm edüp müteveffa bab m Çakıııak’ın em­ lâk ve emlakinden.. . „ ya' ut “ bu­ dur ki mahrûsei Ankara kalesinde sa­ kin Orhan Veled Aydın nam zemi meclisi şer’ide dergâhali yeniçerile­ rinden Sinan bey ibni Abdullah nam yeniçeri mahzerinde takriri meranı edüp . . . » Yollu meselâ “ budur ki mahrûsei Kayseriye rnuzafaatından Ağrmas naın kariyede sakin Çağla veled altın nam zimmî meclisi şer‘e gelüp karındaşı olup haliya mimarlar başı olan Sinan bin Abdürrahman ile mabeynlerinde takrir eyledikleri . . . »

(7)

MİMAR SİNAN’ IN HAYATI 201

tarzında bir şer’î mahkeme sicili zuhur ettiği takdirde hiç olmazsa babasının hakikî ismini öğrenmek mümkün olacaktır.

[6] “ Bu bendeî kalilülitibar Si­ nan bin Abdülmennan eşşehri bemi- marbaşı hakisar ki filhakika Ab­ dullah oğlu olmakla şenini şahikada kanuni münifi Osmaniye ve âyini lâtifi hakaniye üzere vilâyeti Karaman ve bilâdı Yuııan’ın devşirme oğlanları ile de’ri devlete gelüp . . . , Tuhfetülmi- marin „ * bâde bu Abdülhakir kesi- rüttaksir Abdullah oğlu olmağın dev­ şirme gelüp . . . , Nâtemam bir r i­ sale mukaddimesi „ , “ bu abdi hakir ve kesirüttaksir racii, rahmetli rahman reisi mimaran Sinan bin Abdülmen- nan merhum ve mağfurla seyfülislâm Sultan Selim Han ibni Bayazit Han devrinde devşirme gelüp. . . . Tez- küretülbünye „ , “ bu hakir Sultan Selim’in devşirmesi olup ICayseriye sancağında iptida oğlan devşirilmek ol zamanda vaki olmuştur . . . . Tez- küretülbünyan „ , “ Bu hakir Sultan Selim Han’ın devşirmesi olup Kayseri- ye sancağından iptida oğlan devşir­ mek ol zamanda vaki olup ondan evvel devşirmek yoktu, devşirilen gıl- ıııanın evvelü iptidası ben hakir vaki olmuştum, Maarif Vekâleti Kütüphane­ sindeki Tezküretülbünyan,, , “ şelıi âlem Selim bin Bâyazit Haıı, gazâ kılıcı seyfiâli osman, Acem şâhı ile ol etti harbi, kılıcı ile açtı şark ve gar­ bı, anın devşirmesiyim ben kemine, acep lütfeylemiştir bu hazine. .. Tezküretülbünyan ve Tezküretülebni- ye’nin manzum mukaddimesi - Yavuz Sultan Selim, Tırabzoıı sancağına mû- tasarrif iken o civar halkı kendisine muhtelif seferleri esnasında hizmet edüp kendisini memnun etmişler, tah­ ta cülûsundan sonra Trabzonlular­ dan da • oğlan devşirilınesini istirham eylediklerinden bilahara matlupları is’af edilmiş; fakat Çaldıran seferi es­ nasında askeri isyana sevk edenlerin Tırabzon devşirmeleri olduğu tahak­

kuk edince padişah cümlesinin katlini tasarlamışsa da topladığı meclisi meş­ verette kendisine « padişahım, bunlar, katı lâzım kuldur, bunların bukadar suçuna kalmamak gerektir ve hem bunlar çokluk taifedir, bunların katli mümkün değildir, fesada bâis olur. Siz onlardan bâis ve bâdı olanı talep edin, onlar kendileri verirler. Bunla­ rın ittifa lan bir olucak kâr müşkül olur » yollu itiraz edilmiş; padişah, « bunların ittifakların perişan etmeğe çare var mıdır ? » diye sormuş. Mec­ liste bulunan ihtiyarlar “ Tırabzon halkı bir alay şerir kavimdir ve iki yüzlü bir taifedir, ve bunlardan ma­ da Karaman halkı dahi ahdlarına yalan bir alay taifedir, bunlardan oğlan cemolunmak kanun değildir. Emredüp bunlardan biraz oğlan cem- buyurasız, bunların arasına idlıal edesiz, heman onlardan bir iki bunla­ rın arasına dahil ola, artık bunların dördü beşi bir yere cemolmak ma­ hal olur ve birbirine uyup yekdil ve yekcilıet olamazlar, maslahattır, eda olur. Ve ( j a, 3 t.f> j ) artık kadir olamazlar. „ diye cevap vermişler. Sultan Selim de bu reyi muvafık bulup fitneye sebep olanları kendilerinden - yani Tırabzon dev­ şirmelerinden - isteyüp haklarından gelmiş ve Karaman eyaletinden de oğlan devşirilmesini emretmiştir. «Esası Nizamı Yeniçeriyan » ın verdiği bu malumat, Karaman eyaletinden oğlan devşirilınesi hakkında sadir olan iradenin hangi illete müstenit ve hangi tarihte sadir olduğunu sa ­ rahaten bildirmektedir. - « Yavuz Sultan Selim, babasına karşı hareket­ te Tırabzonlular’daıı devşirme aldı. Yine onun zamanında Karaman eya­ letinden de devşirme alındı ve bu suretle Anadolu Hıristiyanlar’ı arasın­ dan da efrad devşir ilmesi * meydana çık tı. . . » İsmail Hakkı Uzunçarşılı- oğlu, Osmanlı İmparatorluğu Teşki- âtı. - gerek “Tezkeretülbünyan,,, gerek «Esası Nizamı Yeniçeriyan», gerek

(8)

“Oa-202 ÜLKÜ, MAYIS 1938

manii İmparatorluğu Teşkilâtı » ismin­ deki eserlerin verdiği malumata göre Tırabzon ve Karaman eyaletlerinden oğlan devşirilmesi usûlünün Sultan Selimevvel zamanında vazedildiği ifa­ de olunmakta ise de “ Tezküretülbün- yan„dan altmışbeş yetmiş ve “Esası Ni­ zamı Yeniçeriyan, dan seksen beş dok­ san sene evvel tutulmuş olan bir mu- vacip defterindeki kayıtlardan Anado­ lu’dan oğlan devşirilmesi keyfiyetinin daha evvel de mevcut olduğu anlaşıl­ maktadır: “ Hacı İbrahim, ) devşirme Anadolu oğlanı olup Sultan Mehmet han zamanında bostancı ve kapıcı olup sonra san’at birle mez­ kûr bölüğe ilhak olunmuş * , * Yusuf Mıhalıç, zehkiri, Sultan Bayezit han zamanında devşirme Anadolu oğlanı olup ceht olunmuş » « llyas Mıhalıç, Sultan Bayezit han zamanında dev­ şirme Anadolu oğlanı olup ceht ol­ muş » , « Ornos Eğerdir, sercameşvi Sultan Bayezit han zamanında devşir­ me gelmiş „ , Yusuf Eğirdir ve Mah­ mut Eğirdir, mesle » , « Yusuf Anka­ ra, Cerrah, Sultan Bayezit han zama­ nında devşirme gelmiş „ , “ Ali bin Arslan, Cerrah, babası devşirme Ana­ dolu oğlanı olup mezkûr Sultan Ba­ yezit zamanında yazılmış „ . . . 932 ta­ rihinde yazılmış olan mevacip defte­ rinden aldığımız bu kayıtlar, Fatih Sultan Mehmet zamanında da Anado­ lu’nun muhtelif yerlerinden oğlan dev- şirilmekte olduğunu açıkça göster­ mekte ve Aııadoludan oğlan devşiril­ mesi usûlünün Yavuz Sultan Selim zamanında vazedildiği hakkıııdaki ri­ vayetleri cerh ve ibtal etmektedir. Ahmet Refik, Tarih Cemiyeti’ne verdiği “ Mimar Sinan’ın hayatı ve eserleri „ isimli yazısında Sinan’ın devşirildiği tarihi 1512 yılı olarak tasrih etmek­ tedir. Bu tarih, matbu «Tezkeretülbün- yan„ mukaddimesinde Hicrî sene ola­ rak gösterilen tarihin Miladisidir: * . . . 918 senesinde yani tarihi haya­ tının yirmi üçüncü şaline resîde oldu­ ğunda Yavuz Sultan Selimevvel

Hazretlerinin sadir olan iradei rnülû- kâneleri mantukunca Kayseriye san­ cağında ilk defa olarak devşirme usûlünün hîni icrasında Dersaadet’e getirilmiş . . . » Ahmed Refik’in de ik­ tibas ettiği bu rivayeti, mevcudiyeti mervi arapça kuyudatı mühimme ri­ salesinden başka teyid ve tahkim edecek hiçbir eser, hiçbir vesika yoktur. 8 Sefer 918 - 25 Nisan 1512, Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı tarihtir . Anlaşılıyor ki makalenin muharriri, * bu hakir Sultan Selim; han gülüstanı saltanatının devşirmesi olup Kayseriye sancağında iptida oğlan devşirilmek ol zamanda vaki olmuştur, * Tezkeretülbünyan » ibare­ sindeki malûmata dayanarak devşir­ me emrinin, cülûsu tarihi akebinde, 918 senesinde verildiğine ve emrin heman infaz olunduğuna hükmetmiş­ tir. Sinan’ın hayatı hakkında meka- le ve broşür yazmış olan muharrir­ lerin cümlesi, bu rivayeti, tahkike lüzum görmeden, aynen iktibas etmiş­ lerdir. - Ahmet Refik, Sinan’ın yaya- başılar tarafından devşirildiğıni söy­ lemektedir. Bunun doğru olup olma­ dığını meydana koyacak hiçbir ve­ sika yoktur.“ Esası NizamıYeniçeriyaıı», solak başıların, zağerci başıların, sek- soncularm, turnacı başıların, haskirîn zenberekci brşıların, devecilerin ve yaya başıların oğlan devşirmek üzere Süleyman Kanunî devrinde tavzif ve memur edildiklerini haber vermekte ve * evvela oğlan cemolunmak lâzım gelicek vilâyet kadıları cemeyieyip anlardan birinin töhmeti zuhura ge­ licek anlardan rcfolunup vilâyet bey­ lerine eemettiriüp nice zaman anlar dahi cemeyieyip badehu merhum ve mağfurla Sultan Selim han zamanın­ da anlardan birinin dahi töhmeti zu­ hur edicek Sultan Selim zamanında ocağın kanun ve kaidelerin biliir ve töhmetleri zuhur ederse hata ettim bilmedim demeğe kadir olamazlar deyü ocak ağaları yedinden cemolun­ mak ferman olunmuştur. » Sözleriyle

(9)

MİMAR SİNAN’IN H AYATI 203

Sultan Süleyman zamanına gelinceye kadar, muhtelif zamanlarda, oğlan devşirilmesinde kimlerin İEtihtam edil­ diklerini bildirmektedir. Bu malûmata göre Sinan, sancak beyi marifetiyle devşirilmiş demektir.

[7]Bu hususta “Tezkeretülbünyan- da “ Bu hakir Sultan Selim Han gü- lüstanı saltanatının devşirmesi olup... Gulamı acemiyandan hmcar tabı müs­ takim ile necarlık semtine ragıp ve talip olup üstat hizmetinde perukâr var sabit kıdem olup merkez ve me­ dar gözledim. „ Tezkeretülebniye’de ♦ . . . devşirme gelip şerefi İslam ve iman ile ve hizmeti ekâbir ve ayan ile müşerref olup . . . » ve Tuhfetül- mimarin’de " . . . Vilâyeti Karaman ve bilâdiyunanın devşirme oğlanları ile deridevlete gelip ve andan birkaç za­ man taşrada bazı hizmete kullanılup tâki acemi oğlanlığı payesin katedip yeniçeri olmak rütbesine eriştim. » denilmektedir. Tezkeretülbünyan’m ifadesinden Endrundaki ehli harf leşkilâtma dahil bulunan cemaati neccaran arasına girdiği ve acemi oğlanlık devresini orada geçirdiği ; « Tezküretülebniye,, deki kayitten yük. sek devlet makamlarını işgal eden zevata ve yeniçeri ocağı büyüklerine hizmet ettiği; Tuhfetülmiınarin» ile bu- nun ilk müsveddesi olan “ Risaletülmi- mariye » nin verdiği malumattan da acemi oğlanlığı devresini akâbir ve ayana hizmetle ve sair vazifeleri ifa ile geçirdiği ve “ birkaç zaman taş­ rada „ kaydından da ocak veya İstan­ bul haricinde vazife gördüğü anlaşıl- maktadır.-«Esası Nizamı Yeniçeriyan.ın da bildirdiği veçhile devşirme gelen­ lerin arasından hüsnü cemal sahibi olaıı oğlanlar saraya, kaviyülbünye olanlar bostancı ocağına verilip Türk üzerine verilenler gibi Türkçeyi ve usûli islâmiyeyi öğrendikten, eziyet ve cefaya alıştıktan sonra bostancı başının tezkeresile ulufeye yazılırlar­ dı. Muhtelif mcnbala daki malumat­ tan Sinan’ın Türk üzerine verilmeyip

İstanbul’da alıkonulduğu istidlal edil­ mektedir. Ancak doğrudan doğruya saraya, hassa hizmetine alınmış olsay­ dı Sinan’nm bu hususu kaydetmeden geçmemesi icabederdi. - Sinan’ın han­ gi ocakta acemi oğlanlın devresini ikmal ettiğine dair hiçbir vesika mevcut olmadığı halde matbu«Tezkere- tülbüııyan» mukaddimesinin muharriri, « . . . Ve yeniçeri neferliğine ait ter­ biyeyi görmek üzere Etmeydanı’ndaki ocağa kapılandırılmış idi. » cümlesiyle bu müşkülü halletmektedir. “ Etmey- danı „ terkibindeki « et » kelimesi “at, olarak ta <et» olarak ta okunsa mekale maharririnin verdiği haber, tarihi realiteye muvafık değildir. Çünkü Sultan Selimevvel devrinde Atmey- dam’nda ne acemi oğlan ocağı, ne de yeniçeri ocağı vardır. Üçüncü Mura- d’m oğlu üçüncü Mehmed’in sünnet düğünü vesilesiyle 990 da Sinan tara­ fından tamir edilen (Selanikli,Hammer, Tuhfetülmimarin) Makbul İbrahim Paşa sarayının acemi oğlanlar için tahsisi katlinden sonradır. Esasen tu saray, Sinan devşirildikten, acemi oğlanlık devi esini ikmal ve seferlere yeniçeri sıfatiyle iştirak ettikten sonra inşa edilmiştir. Etmeydanı’ndaki ocak ise yeniçerilere, yani acemi oğlanlık devresini ikmal etmiş olanlara mah­ sustu. O devirde acemi oğlanlar, Di- reklerarası’ndaki eski odalara, eski saraya, Galatasarayı’na, Edirne ve Gelibolu ocaklarına yerleştirilir ve hassa hizmetlerine, bostancı ocağına verilirlerdi, Bilahara kapıya çıkıp yeniçeri oluşu gözönünde bulundu­ rulursa Sinan ulufeye yazılmadan ev­ vel veya yazıldıktan sonra direkler arasındaki ocağa verilmiş ve Ende­ run ehli harf teşkilâtında da çalıştı­ rılmış olsa gerektir. Ancak elde bu­ lunan 930 dan sonraki ehli harf me- vacib defterlerinde necear cemaatı arasında ismine tesadüf edilememekte olduğuua göre ııeccarlıktan 930 yılın­ dan evvel ayrılıp mimarlık öğrenme­ ğe ve o sahada çalışmağa başladığı

(10)

204 ÜLKÜ, MAYIS 1938

tahmin edilebilir. - Tezküretülbünyan mukaddimesindeki kaydı Sinan hak­ kında yazı yazanların hepsi aynen almışlardır.

[8] «Tezküretülebniye» de “ ...Sul­ tan Süleyman han gazi devrinde ye­ niçeri olup . . . „ , “ Tezküretülbünyan,, ile “ Tezküretülebniye„nin manzum mu­ kaddimesinde “ irüp ahdi Süleymânı zamanın, açıldı bahtı mûrı nâtuvânın, anın devrinde ettim nice hizmet, na­ zar kıldı banâ âyânu devlet, olup ye­ niçeri çektim cefayı, piyade eyledim nîce gazayı „ mısralarından Sultan Süleyman Kanunî’nın cülûsundan son­ ra yeniçeri olduğu öğrenilmektedir. Tebeddüli saltanat zamanlarında çık­ malar olduğuna göre, Sinan’ın da 926 yılının 17 şevvalinde veya cülusu ta- kib eden günler içinde kapıya çıktığı kabul olunabilir. - Matbu «Tezküretül­ bünyan * mukaddimesinin maharriri, “ mimar Sinan, acemi oğlanlıktan yeniçeri neferliğiııe irtika eylediği gün piyade olarak Iran seferine gitmiş ve istikbalin kendisine lıa- znlamış olduğu şan ve şeref­ ten bilkülliye bihaber olarak, te­ rakkisini askerlikten bekleyerek cid­ den şecaat ve besaletin bir kahraman c nsitanı olduğunu bu muharebede filen isbat etmiştir. „ Diyerek «Tezke- retülbünyan» ve “Tezkeretülebniye„de sarih malûmat hilafına ve kendi ifade­ lerini nakıs rivayetler icad etmekte­ dir. Bu ifadeye ve 918 de devşirildiği hakkmdaki rivayetine göre, Sinan, acemi oğlan olarak iki sene çalışmış ve 22 Muharrem 920 - 19 mart 1514 ( lîammer ) tarihinde Edirne’den ha­ reket eden orduya iltihak ederek Çaldıran seferine iştirak etmiştir. - Alımed Refik’te, Sinan’ın acemi oğlan­ lar mektebinde yedi sene çalıştıktan sonra Kanunî devrinde kapıya çıktı­ ğını yazmakta ve Sinan’ın devşirilme tarihi olarak zikrettiği 1512 senesine göre bu müddeti hesaplamaktadır. Sinan’a dair yazı yazanlar, bu yanlış rivayetleri aynen tekrarlamışlardır.

[9] “ Bir zaman hizan ti padişahîl ile Arap ve Acemi keştügüzar ey­ leyip . . . Yene şehri İstanbul’a dönüp hizmeti ayanı zamana meşgul olup kapıya çıktım - Terkeretülbünyan. „ Saî Çelebi’nin bu ifadesinden Sinan’ın Yavuz Sultan Selim zamanında Iran ve Mısır seferlerine iştirak ettiği istit- lâl edilmekte ise de tarihî ve takvimi hatalara düşmüş olan müellifin bu hususta da yanlış malumat verdiği şüphesizdir. 6 ve 7 numaralı haşiye­ lerde zikredilen hususlardan da anla­ şılacağı veçhile Sinan’ın İran seferine iştirak ettiğini kabul etmek mümkün değildir. Saî Çelebi, « . . . Arap ve A* cemi keştügüzar eyleyip her kenge- rei eyvandan bir köşe ve her zaviyei virandan bir tûşe peyda eyleyip yine şehri İstanbul’a dönüp . . . . ibaresin­ de tarihî ve takvimi hakikatten ziya­ de edebî uslubunun meziyetini düşün­ müş olsa gerektir. - * Asitanei saa­ dette hizmette olan tavaif, padişah sefere gittikte mean giderler. Tavaif şunlardır : 1 - Ahur halkı, 2 - dergâ- hmli ve babıhumayun, 3 - matbahı âmire hiiddamı, 4 - hayatîni hassa ve sair elıliharf 5 - mehteranı lıayme ve âlim ve hazinedaranı bîrûnî ve minıa- ranı hassa ve müezzinanı hassa ve Bakayanı divan ve şatıranı hassa ilâh.

Risalei vezaifharaıı „ risalesi, işte Sinan 4 üncü taifeden elıliharf ara­ sındaki neccaran cemaatine mensup olarak padişahın rikâbında sefere gitmiştir.

[10] “Rodos ile Belgrad’a azimet, edip geldik yene sağ ve selâmet, y o ­ lumla eylediler atlu sekban, “Tezkere- tıılbünyan , ve «Tezkeretülebniye*nin manzum mukaddimesi. - «Rodos ve Bel- grad seferlerin bile edip atlu sekban oldukta . . . » Tezkeretülebniye . - ye­ niçeri olup yeniçerilik ile Rodos ve Belgrad seferlerin seferleyip badehu atlu sekbanlık ile Melıaç seferin sefer­ leyip . . . » nâtemam bir risale mu­ kaddimesi. - « Tâki acemi oğlanlığt payesin katedlp yençeri olmak rütbe­

(11)

MİMAR SİNAN’IN H A YA TI 205

sine eriştim ol bölükte iken Bel­ grad ve Rodos seferlerinde rikâbı hümayunda bulunup sekbanlık mer­ tebesini buldum , Tuhfetülmimariye ve Risaletülmimariye. - «Tuhfetiilmima- rin» ile onun müsveddesi olan "Risale- tülmimariye,,, Belgrad ve Rodos sefer­ lerini takvimi realiteye uygun olarak kaydetmiş olup Saî Çelebi manzum ifadesinde olduğu gibi eserlerinin mensur kısımlarında da Rodos sefe­ rini Belgrad seferine takdimen zikret­ miştir

[11] “ Sefer kıldı Mehac’a şâhi devran, gelip oldum yayâbaşı nicedem„ Tezkeretülbünyaıı„ ve “Tezkeretülebni- ye„nin manzum mukaddimesi. Bu mısra- da yaya başılığın nev’i bildirilmekte­ dir. - " Mehaç seferine varıp acemi oğlanlar yaya başılığı müyesser oldu, “Tezkeretülebniye, - «badehu atlı sek- banlık ile Mehaç seferin seferleyip badehu acemi oğlanlar yaya başısı olup . . . » nâtemam risale mukad. dimesi. — « ve zûmrei mezbure ile Mehaç seferi erişip acemi oğlanları yaya başısı oldum, ‘ Tuhfetülmimariye, ve ‘ Risaletülmimariye, -matbu “Tezke- retülbünyan. mukaddimesinin muhar­ riri « Mehaç seferinde gösterdiği şe­ caati delirane makbulü padişabî olarak evvela piyade başı ve müahharen zen- berekçi başı mansablarına nail ol- muş .. . „ demektedir. Mehaç seferinde Sinan'ın şeçaat göstermesi ve şecaa­ tine mukabil padişahın makbulü o l­ ması hakkındaki muharririn hüküm­ leri « sefer kıldı Mehac’a şâhı devran- gelip oldum yâyabâşı nicedem » mıs- ralarından istintaç edilmiş olmalıdır. Şecaat gösterenlerin herbirini ayrı ayrı padişahın tanımadığı, fakat bu gibiler terfie lâyık görülüp ona göre muamele yapıldığı şüphesizdir. Si­ nan’ın bilahara teşekkül eden tarih şahsiyet ve şöhreti, muharrire aşağ ı rütbede bir yeniçeri zabitini padişahın manzur ve makbulü olmak ilhamını vermiş olsa gerektir. Sinan, ancak

Karabuğdan seferinde padişah tarafın­ dan tanınmış olmalıdır.

[12] “ Hizmeti tam ve mürurı eyyam ile kapı yaya başılığı ihsan olunup . . .» Tezkeretülebniye - Tezke- retülbünyan’da bu rütbesi mukayyet değildir - Nice müddetten sonra kapı yaya başılığı olup . . . . «Tuhfetülmi- marin», “Risaletülmimarin,, ve “Risale- tülmimariye,,.

[13] * Bade zamanin zenberekçi başılıkla Alman seferine vardım » Tuhfetülmimarin, Risaletülmimariye. - “ bir zamandan sonra dahi zenbe­ rekçi başı olup . . . » Nâtemam risale mukaddimesi. - “ verildi zenberekçi bâşılık hem „ Tezkeretülbünyan vo Tezkeretülebniye’niıı manzum mukad­ dimesi. - *• Bade zamanin zenberekçi başılık tarikiyle . . „ Tezkerülebniye.

[14] «Bade zamanin zenberekçi ba- şılıkla Alaman seferine vardım, Tuh­ fetülmimarin - Alaman seferin . . Se- ferleyip » nâtemam risale. - « Yine eyledi azmi Alaman » tezkereler. » badezmaıı. . . Azimeti Alaman bedni- had . . . „ Tezkeretülebniye.

[ İB] « Tâki Bağdat seferinde... » Tuhfetülmimarin ve Risaletülmimariye.- “ gelip Bağdad’a ettik sonra azmi „ tezkereler - « ve sonra nzmidiyarı Bağ­ dat müyesser oldu . . , Tezkeretül­ ebniye.

[16] Tezküretülbünyan. - Matbu ‘ Tezküretülbünyan, ıııükaddimesi ma- harririne göre, Sinan,. Irakeyn seferi esnasında bir müddet Bagdad’ta kal­ dıktan sonra veziriâzam Lütfi paşa ile birlikte Van taraflarına gitmiş. Bu sefer esnasında sadrıazam, ser asker­ likte uhdesinde bulunan danıad Mak­ bul İbrahim paşa idi. İbrahim paşa, 3 Şaban 923 ( Peçevî) (13 Şaban -Hammer ) den 22 Ramazan 942 ( ve Peçevî, Lütfi Paşa tarihi), Ayaş Paşa 22 Ramazan 942 den 26 Safer 946, Lütfi Paşa da 26 Safer 946 ( Lütfi Paşa tarihi) den 948 Safer’ine kadar veziriâzamlık makamını işgal etmiş olduklarına göre mekale muharririnin

(12)

206 ÜLKÜ, MAYIS 1938

verdiği malumatı, hiçbir tarih kita­ bına baş vurmadan, «Tezkeretülbün- yan» dan aynen iktibas ittiği anlaşıl­ maktadır. Sinan, Bağdad’a gidup Van taraflarına gelmişse Diyarbekir Bey­ lerbeyi Mehmet Paşa ile gelmiş ol" ması icap eder. Çünkü Bagdad’ın fethi akabinde padişahın Tebriz’e mütevec­ cihen hareketi sırasında ( 942 Muhar­ remi ) Van taraflarında yeni bir ta­ kım hadisat zuhur etmişti : Şeııbiga- zan kalesi mvhafazasında kalan os- manlı askeri, Şah Talımasb’ın Tebriz üzerine yürümesi neticesinde perişan olup ( Peçevî ) Ulama Bey de kaçarak Van kalesine sığındılar. Sultan Süley­ man, şahın Van’ı aldığını, Ahlat’ı yak­ tığını ve istilâye devam etliğini haber alınca Diyarbekir beylerbeyi Meh­ met paşayı Diyarbekir askeri ve 2500 yeniçeri ile acele gönderdi. Şah, Van- da idi. Mehmet paşa ordusunun gel­ diğini öğrendi, harekete geçti. Hizan derbendi yakınında iki taraf karşı­ laştı. Şiddetli bir harpten sonra Meh­ met paşa ile Olama bey, ric’ate mec­ bur oldular. Tahnıasb, Osmanlı ordu­ sunu hayli hırpaladı, müşkilâta uğ­ rattı. Hamideli sancağı beyi Pervane beyin bu ric’at gurur ve hamiyetine dokundu, askeri ile geriye dönüp düş­ man ordusu ile şiddetli bir muhare­ beye girişti. Pervane bey esir oldu. Şah, ordusu ile Van’a gitti. Van’ı mu­ hafızlara bıralcup kendisi Benderma- lıiye tevci etti, orda Pervane beği öl­ dürttü ilâh . . . ( Lütfi Paşa ta rih î)

işte Sinan, Van taraflarına ancak Di­ yarbekir beylerbeyi Mehmet Paşanın idaresindeki ordu ile gitmiş olsa ge­ rektir. - Mekalenin muharririne göre, vezirazam (]) Lütfi Paşa kumandasın­ daki ordu Van gölünün garbında Tat­ van köyünde iken Adilcevaz, Erciş, Barkir ve Van taraflarını işgal eden İran askerinin ahvalini öğrenmek ik­ tiza etmiş ve otuz milden ziyade arzı olan gölü geçmek suretiyle bu işin görülmesi kararlaştırılmış, gemi ihti­ yacı baş göstermiş, ümeradan İzmitli Yedibelâ Mahmut Bey de veziriâzama neccarlıktaki meharetini ötedenberi işit­ mekte olduğu Sinan’ı tavsiye etmiştir. Teferruata ait verilen malumat gibi ümeradan olduğu kaydedilen İzmitli Yedibelâ Mahmut Bey ve Sinan’ı tak­ dimi keyfiyeti de dikkate değer. Mev­ cut tarih kitaplarında ve vesikalarda bu hususlara dair hiçbir kayt yok­ tur. mekalenin maharriri daha bir takım rivayetler kaydetmektedir : Sinan , üç kadırgayı Karçikan orman­ larının kerestesiyle yapmış, geceleyin yelken açarak karşıyakaya geçmiş, düşmanları da, kendi maiyetini de hay­ ran edecek derecede şeciane çarpışmış, on beş esir alarak veziriâzama (!) ge­ tirmiş, muvaffakiyetine binaen de kendisine subaşılık rütbesi tevcihe edilmiş . . . Mekale muharririnin ver­ diği bu malumatı, veziriâzam hatasiyle birlikte, Sinan’a dair yazı yazanların hepsi aynen iktibas etmişlerdir.

1

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

E ğitim-Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol basın toplantısında şöyle dedi; “Eğitim Sen olarak, sürgün kararının hukuki dayanağı olmadığını, tamamen siyasi nitelikli

Şimdi, dünyanın en eski kubbe sistemlerinden biri olan Aya- sofya ve Süleymaniye yapı sistemleri ara- sında bir mukayese yapalım: H e r ikisi, plân bakımından merkezî bir

YAVUZ Sultan Selim’den sonra tahta oturan Sultan Süley­ man devrinin başlarında, Mimar Ali Usta ölünce, Lütfi Paşa'nuı tavsiyesiyle koca Sinan Sermîmarlığa

Gündoğdu Akkor dergiler hazırlıyor, resim yapıyor durmadan, Bilkent tepeleri gibi yeşeriyor, renkleniyor duvarları, inci Akkor da seramik, resim çalışmalarından sonra

Nasal type extranodal NK/T-cell lymphoma (ENKTCL), previously known as lethal midline granuloma is a rare type of lymphoma that typically causes destruction of the midface.. The

Il m aintiendra l'éducation scientifique moderne dans l'ordre et la discipline d'une sag e liberté que les découvertes tech­ niques et sp atiale s promettent au x

2005 yilrndan itibaren hem kamu kesiminin hem de ozel sektorde galrganlann reel ricrederinin enflasyon de$ederinin altnda seyrettigi anlagilmaktadrr, 2001,- 2010 donemi igerisinde

Irak ’ta &#34;Kasaidi Muhtar-ül Meşher ül - Türk-ül Muasır”, yani Çağdaş Türk Şiirinden Seçmeler kitabını bıraktım.. (Türkmen Türkçesinde ‘bıraktım