• Sonuç bulunamadı

Vakıf Müessesinde Su ve Önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Vakıf Müessesinde Su ve Önemi"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

VAKIF MÜESSESİNDE

SU VE Ö N EM İ

D oç. Dr. Y ılm az Önge

1

* n san o ğ lu n u n m a d d î ve m anevî h ay a tın d a önem li bir rolü bulunan su, pek çok kültür ve sanat

eserinin m eydana getirilm esinin de yegâne ve başlıca sebebi o lm uştur. Bu bakım dan, vakıf gibi Karşılıksız, devam lı iyilik ve yardım y o lu y la 'A llah rızasını k azanm a düşüncesinden kaynaklanan bir müesse- senin o rta y a a k ış ın d a da, müslüman T ürklerce aziz sayılan suyun ön plân d a tu tu lm u ş bulunm ası tabidir. İslâm h u k u k u n a göre şekillenm esine rağm en, vakıf tesislerim izin çoğ u n d a m illiyet,din ve m ezhep ayırdedil- m eksizin bütün insanlar, h a tta bazan da bütün canlılar d ikkate alınm ıştır. İşte su vakıfları b u n u n en güzel örnekleridir.

İslâm iy ette ib a d et için tem izliğin şa rt k o şu la ra k , bunun da kaidelere b allan m ası, müslüman Türklerin de gerçek tem izliğin su ile olacağına inanm ası, içilebilecek ve tem izlenilebilecek nitelikte su tem in eden vakıf tesislerin öncelikle inşaasm a yol açm ıştır.K eza, İslâm iyeti sam im iyetle benim seyen, Kur'an-ı K erim 'in, Ha- dis-i Ş eriflerin öngördüğü biçim de günlük hayatlarını ve sosyal davranışlarını tanzim eden Türkler, Islâm ta rih in d ek i bazı o laylardan duyulan m üşterek sevinç veya üzüntüleri de, daha eski bazı ö rf ve a d e tle riy le(l) birlikte gelenekleştirm işlerdir. Kur'an-ı K erİm 'deki su ile ilgili âyetlerin yanı sıra, cennetin, içinden veya kıyılarından ırm aklar akan bahçelerle ta rif edilm esi, cehen n em d e ise çeşitli ızdıraplarla birlikte susayanlara verilen içilem iyecek nitelikteki sudan, yani e b e d î susuzluktan bahsedilm esi; Peygam berim izin to ru n u Hz. H üseyin'in K e rb elâ'd a susuzluktan bitkin bir h âld ey k en öldürülmesi gibi hâdiseler, sadece su vakıf­ larında değil, diğer vakfiyelerde de su ile ilgili bazı şartların yer alm asına sebep o lm u ştu r. İşte bu yüzden, Türklerin yayıldıkları ve y erleşerek im ar ettik le ri her yerde, vücuda getirdikleri kültür ve m edeniyet eserleri arasında su ile ilgili yapılar ço k önemli yekun tu ta r. V akıf yoluyla m eydana getirilen bu tesisler, gerek çok sayıda ve b irb irin d en farklı hizm etlere uygun, sa n atk â râ n e, biçim leri, gerekse bunların yapım ve kullanım ları ile ilgili düşünce ve in an çları, örf ve âdetleri ile yüzyıllar b o y u n ca zenginleşen, m uhteşem bir Türic Su M ede­ n iyetine vücud verm işlerdir. (2)

Ecdadım ızdan kalan vakfiyelerde isim lerine rastlayabildiğim iz ve günümüzde de m em leketim izin çeşitli yerlerinde ö rneklerini görebildiğim iz, değişik biçim ve türde, pek cok vakıf su tesisi vardır. Fonksiyonlarına göre değişik isimler alan bu tesisleri, suyun k aynağından alınarak hizm ete sunulacağı bina veya yerlere d ağ ı­ tım ı için gerekli olan su bendi, su yolu, su kem eri, su terazisi, su maksem i, su deposu gibi yapılar ile getirilen veya m evcut su yun m u h te lif şekillerde fay d alan m ak üzere inşa edilen sarnıç, k u y u , çeşm e, şadırvan, havuz, sebil,selsebil, h am am , helâ, ça m a şırh an e , b u zh a n e , değirm en gibi yapılar olarak iki büyük gurupta m ütala e t ­ mek mümkündür. A yrıca bütün bu vakıf yapıların her birinin, yörelere ve devirlere göre, mim ari ve inşaî detayları ile fark eösteren en az b irkaç çeşidinin b u lu n d u ğ u düşünülürse (3), vakıf su tesislerinin Türk kül­ tür ve M edeniyet eserlerine ne büyük zenginlik kazandırdığı kolayca anlaşılır.

1) A b d u lk a d ir in a n , " T ü r k le r d e Su K ü ltü rü ile ilg ili G e le n e k le r " . F u a t K o p ru lu A rm a ğ a n ı, İs ta n b u l, 1 9 5 3 , s. 2 4 9 -2 5 3 . 2) V a k ıf y o fu y la m e y d a n a g e tirilm iş su tesisleri h a k k ın d a m a k a le ve k ita p o la ra k y a y ın la n m ış başlıca ese rle r; İz z e t K u m ­

b a rac ıla r, İs ta n b u l S e b ille r i, İs t. 1 9 3 8 ; İb ra h im H ilm i T a n ış ık , İs ta n b u l Ç e ş m e le ri 1-U, İ st . 1 9 4 3 - 4 5 , S e d a tÇ e tin ta ş , " T ü rk le rd e S u -S e b il, Ç e ş m e " , G üzel S a n a tla r V , İs t. 1 9 4 4 ; Saadt N a z ım N îr v e n , İs ta n b u l S u la rı, İs t. 1 9 4 6 ; İs ta n b u l'd a F a tih 11. S u lta fl M e h m e d D e v ri T ü rk Su M e d e n iy e ti, İs t. 1 9 5 3 ; C e lâ l Esad A rseven , T ü rk S a n a tı T a r ih i "S u M im a ris i” bolum ü, İs t. 1 9 5 5 -5 9 , s. 4 9 2 -5 3 4 ; N a c i Y ün güi. T a k s im S u y u T e s is le ri, İs t. 1 9 5 7 , A y h a n A y tö re , " T ü r k le r d e Su M im a r i­ s i" , M ille tle ra ra s ı i . T u rk S a n a tla rı K o ng resi T e b liğ le r i. A n k . 1 9 6 2 ; K a z ım g e c e n . İs ta n b u l'd a O s m a n lı O ç v rinrie Su T e s is le ri., İs t. 1 9 7 9 S ü h ey l ü n v e r —Y ıfm s z ö n g e , "SeJsebilterim iz " , V a k fffa r Der g i s i X H I .A n k . 1 9 8 1 , s.3 3 9 - 3 74, Y ılm a z o n g e , " M im a r K o c a S in a n 'ın T u rk M im a ris in e G e tir d iğ i B azı Y e n ilik le r " , V I M ’T ü rk T a r ih K o n g re s i B ild ir ile r i I I . A n k . 1 9 8 3 , s. 1 6 9 7 -1 7 0 4

3) M eselâ ç e ş m e le ri du var ç e ş m e le ri, so k a k ç e ş m e le ri,m e y d a n ç e ş m e le ri, sahil ç e ş m e le ri, sadece su iç m e ğ e mahsus ç e ş ­ m ele r y a n i s u lu k la r, kastel ad» v erilen y e r a ltı ç e ş m e le ri ve abdest m u s lu k la rı; s e b ille ri basit te k n e s eb ille r, s eb ilh an eler, y a z lık s e b ille r, e m z ik li s e b ille r, ç e ş m e li s e bi l l e r , selseb ifleri de bas a m a k lı, ra m p a lı ve a y n a lı selseb iller o la ra k tip le ri a y ır m a k m ü m k ü n d ü r.

(2)

T ariht vakıf su tesislerimizin’ T ürkiye'ye gelen bilhassa batılı seyyah ve sanatkârları biiyük ölçüde e tk ile ­ diği anlaşılm aktadır.N itekim , bunların eserlerinde bu su tesislerinden hayranlıkla bahseden satırların yanı sıra çeşitli gravürler yer alm ıştır. Meselâ XVI.ın ortalarında A vusturya sefiri olarak Türkiye'ye gelen B aron O . Ghiselin de Busbecq, Türkiye M ektupları isimli eserinde Bozhöyük'ten bahsederken "B ozhöyük'te bir h an d a konakladık. Hanın karşısında yüksek bir yerde bir kava vardı.Kayayı ovarak bir sarnıç yapm ışlar, d ibinden a ç ­ tıkları bir arkla suyu yola kadar akıtm ışlardı. Eskiden halk bu sarnıcı karla doldurur, kar eriyince d ip te k i su kanalından aşağı doğru akıp yola eelirdi.Yolcular da bu buz gibi soğuk su ile susuzluklarını giderirlerdi. Herkesin faydalandığı b u gibi tesislere Türkler co k değer verirler, bu tesisleri yapanların Allah indinde sevap işlediğine inanırlar" dem ektedir (4). XVII. yüzyıl ortalarında Türkiye'yi gezen Fransız lean T h lv e n o t da Bursa'dan bahsederken "Bu şehir U ludağ'dan sadece on mil kadar uzaklıktadır. Yeri son derece evierişlidir. Burada su o kadar b o ld u r ki, şehirde oturanlar evlerine,hanlarına su eetirtebilirler, suyu nakletm ek için k o ­ laylıkla bacak kalınlığında borular yaparlar. Böylece su bütün pisliklerden k o runur. A bdest alm ak için kapla su taşım ak zorunda kalmazlar, zira şehirde pek çok çeşm e vardır. Ru sulardan başka,şehirin iç in d e rah a tlık la yum urtanın pişebileceği pek çok sıcak su kaynağı vardır. Onlar çeşitli hastalıkların tedavisine yaray an bu sıcak su kaynaklarının bulunduğu yerlere çevreden yiizbinin üzerinde kişinin b an y o yapm ak için geldiği bir çok ham am yapm ışlardır.Ben oraya merakla gittim ve tam am en merm erle kaplı güzel bir ham am a girdim . Terlem ek için gidilen en büyük salonun ortasında dokuz ayak civarında derinliği olan, soğuk ve sıcak suların karıştığı büyük bir havuz vardı; isteyen herkes oraya banyo yapm ağa geliyordu; h a tta birçokları yüzerek e ğ le ­ niyorlardı. Oraya inmek ve oradan istenildiği kadar su alm ak için m erdivenler vardı. Buraya 2 /3 o ran ın d a soğuk su ilâve ediyorlardı, gene de o kadar sıcaktı ki ilk girişte yandığım ı hissediyordum " diyerek vakıf ç e ş ­ melerden ve kaplıcalardan söz eder.(5). X!X. yüzyıl başlarında İstanbul'da B ahçeköy ve K em erburgaz' su tesislerini gezen PolonyalI Kont Edward Raczynski "... B ahçeköy'ün öbür tarafından biraz önce sö y le d i­ ğim su yolunun kaynaklandığı büyük bir baraj vardır. Mermer taşlarla kaplı yüksekçe bir duvar, bu rad a b ent yerini tutu y o r ve içinde biriken suyu alıkoyuyor. Duvarın u ç kısım larıyla ortasında barajı zam an zam an görmeğe gelen padişahı beklem ek için kurulan çadırların direkleri vardır. (R esim .1) Osmanlı D evleti'nin b a ş ­ şehrine su tedariki padişah için çok önemli bir k o nudur. Su ihtiyacının karşılanm am ası, sık sık isyanların çıkmasına sebep o lm uştur. O nun için ne m asraftan ne de çalışm adan kısıntıya gidilm iştir. Osmanlı p a d i­ şahları bu civardaki su tesislerini iyice m uhafaza etm ek için devamlı kontrol altında bulundurm aktadır, "d e r (6). K ont Raczynski, yaptırılışını hatalı olarak Bizans İm paratoru Jüstinyen'e m âl ettiği, Mimar Koca S inan'ın eseri su kemerleri hakkında da "Belgrad ile Pyrgos (Kemerburgaz) arasında kalan bölgenin su bakım ından h iç sıkıntı çekm ediği söyleniyor. Belgrad (Belgrad Ormanı) ın öbür tarafında iki tane örfemli su bendi vardır.Biraz daha ileride, Pyrgos'a doğru, çeşitli yönlere giden beş su yolu gördüm. B unlardan birisi, iki k a n a tta n m eydana gelmiş olup üç katlıdır. Diğeriyse, üçyüz kulaç uzunlueundadır.Pyrgos yakınındaki su kem eri çok güzeldir. Söylediklerine göre, bu tarihi eseri İm parator Justinian yaptırm ıştır. 720 ayak uzunluğunda ve 110 ay a k yüsekliğindeki bu yapı dikkatim i çekti. O kadar büyüktü ki, çevresinde kalan bütün şeyler ufacık görünüyor­ du. A rkadaşlarım a baktım , yanında nok ta gibi kalm ışlardı. Kemerin dev gibi duruşu ve istinat sutünları, sağlamlığını ispatlayan başlıca özellikleridir. Mimar, eserinde iki ya da üç kiriş kullanm ıştı. Bence bu sadelik, görenlerin dikkatini yalnızca yapının bütününe çekm ek için plânlanm ış bir buluştu. Yan taraflarında ara ların ­ dan yük hayranlarının geçtiği küçük kem erler vardır. Yalnız b u n la r yapılış itibariyle o rtada kalan geniş k e ­

m elerden tam am en farklıdır. Mimarlık tahsili yapan bir kişi buradaki a y k ırılığ ı XVI. yüzyıldaki m im arlığın

bozulm asına bir örnek olarak gösterebilir. Fser, mimari esaslardan kaybettiği şeyi, heybetli d u ru şu n d an k az a­ nıyor. Bu şahane eser, bildiğim kadarıyle, Bizans İm paratorluğunun ilk yüzyılında yapılm ıştı. B unun, z a ­ manın aşındırıcı gücüne ve sık sık vuku bulan deprem lere karşı koyarak bin yıllık bir devri katedeceği kim in aklına gelirdi? Bu eserin kurucusuna m utlaka saygı duym ak gerekir." diyerek hayranlığını b e lirtiy o r.(7 ).

M eşhur İtalyan edibi Edm ondo de Amicis de, XIX. yüzyılın sonlarında gördüğü, İstanbul'daki S ultan III. Ahm ed Meydan çeşmesi için "A yasofya Camii Babıhümayunun karşısındadır. Bununla beraber, S aray' ın önünde uzanan m eydana gelince dikkati ilk çeken şey, cami değil, m eşhur Sultan III.A hm ed çeşm esidir. (Resim .2) Bu çeşm e Türk sanatının en orijinal ve en kıym etli abidelerinden biridir. Bu bir abide deSil, zarif bir sultanın bir aşk anında İstanbul'un alnına takdığı m erm erden bir ziynettir. Sadece bir kadın

anlatabilir bunu, kalem im böyle bir tasvir için yeteri kadar ince değil. İlk nazarda, bir çeşm e o ld u ğ u gel­ mez akla. Dalgalı saçakları duvarlardan taşm ış ve çeşm eye biraz pagoda havası veren Çin usulü küçük bir ça-4) O .G h ls e lin d e B usbecq , T U r k iy e y i B ö y le G ö rd üm Ç ev .A y s el K urutlu oğJu, T e r c ü m a n 1 0 0 1 T e m e l Eser,sayı :3 1 , s.5 3. 5) Jean T h e v e n o t, 1 6 55-1 6 5 6 d a T ü rk iy e . Çev. N u ra y Y ıld ız , Tercü m an 1 0 0 1 T e m el Eser, sayı : 1 2 0 . i st. 1 9 7 8 , s. 2 1 0 . 6 ) E d w ard R a c y n s k i, 1 8 1 4 'd e İs ta n b u l ve Ç a n a k k a le 'y e S e y a h a t. Ç ev . K em al T u ra n , T e rcü m a n 1 001 T e m e l Eser sayı

1 5 0, İs t. 1 9 8 0 , s. 6 6 -6 7.

7) a .g e .,s .6 7

(3)

tıyla örtülm üş, kare şe k lin d e ufak bir m abede benzer. D ö rt k ö şesin d e yuvarlak d ö rt küçük sütun veya daha ziyade sevimli d ö r t küçük sebil bulu n u r, ça tın ın üzerinde bunlara tekabül eden ve herbirine zarif bir alem geçirilmiş küçük, narin k u b b eler vardır; b u n la r o rtad ak i daha büyük kubb en in etrafına dizilm iştir. D ört duvarın herbirinde iki zarif n iş, nişler arasında beyzi bir kem er vardır; kem er kubbesinin altındaki m usluktan ufak bir yalağa su ak ar. Y apının etra fın d a şöyle bir k ita b e görülür:

'T a rih i S ultan A h m ed 'in câri zebanı lüleden Aç Besmeleyle iç su y u H an A h m ed 'e eyle d u a ”

Küçük çeşm e, duvarları kaplayan sayısız te zy in a tın altın d a n şöyle böyle görünen beyaz m erm erdendir; küçük küçük kem erler, n işler, sütunlar, güle benzeyen yuvarlak süsler; poligonlar,kurdeleler, m erm er nakışlar, mavi zemin üstüne yıld ızlar,k u b b elerin etra fın d ak i sa ça k lar, ça tın ın altındaki tahta oym alar, rengârenk moza- yıklar, dikkatinizi çekm ek için bilhassa b irb irin e sarılm ış gibi d uran ve hayranlık duygunuzu aşağı yukarı tahrik eden biri şekilli arabeskler. O y u lm am ış, işlenm em iş, uğraşılm am ış el kadar yeri yok tu r. Bu çeşm e billurdan bir fanus a ltın d a saklanm ası gereken bir zarafet, bir zenginlik, bir sabır h ârikasıdır; sadece göz zevki için yapılm am ışa benzer, sanki k en d in e m ahsus bir lezzeti varm ış gibi insan küçük bir parçasını ağzına alıp emmek ister.Bu, insanın içinde ne b u lu n d u ğ u n u , bir çocuk tanrıça mı, koca bir inci mi, yoksa sihirli bir yüzük mü o ld u ğ u n u görm ek için aç m a k istedin i bir mücevher k u tu su d u r. Zam an biraz altın yaldızlarının par­ laklığını alm ış, renklerini soldurm uş ve m erm erlerini k a ra rtm ıştır. Bu dev m ücevher, Boğaz Süleym an'ının önünde, yiizaltm ış yıl önce, ilk defa, yep y en i ve pırıl pırıl o rtay a ç ık tısı zam an kim bilir nasıldı! F ak at ne kadar eski ve ne k ad a r k ara rm ış o lursa o lsun, İsta n b u l'u n bütün küçük hârikaları arasında halâ ilk sırayı iş­ gal eder ve ayrıca o k ad a r ayan beyan Türk olan bir âb id ed ir ki, bir defa görünce, daha sonra İstanbul adının kulağınızda h er çın lay ışın d a hepsi birden zihninize üşüşen ve daim a düşünm ek istediğini şark tablosunun ze­ minini teşkil eden bazı sevgili hayallerin içinde hafızanıza çakılıp k a lır." ifadeleriyle bu vakıf su tesisi k arşısın ­ da d uyduğu h eyecanı dile getirm eğe ç a lış m ış tır.” (8).

V akıf tesislerin suları genellikle m em balardan veya derelerden alınm ış olup bunlar önce bentlerde to p ­ lanm ış, bilahare ızgaralı bir su alm a ağızından ve çö keltm e havuzundan geçirilip isale kanallarına sevkedil- m iştir.B u kanalların üstü kapalı ve içleri sıvalı olup, yer yer k o n tro l bacalarını ihtiva ederler. Suyu belli bir eğimle ak ıtab ilm ek için arazinin to p o ğ ra fik d urum una göre bu kanallar bazan kayalara o y u lm u ş veya toprak altın d a kazılm ış tüneller içinde, bazan da vadilere inşa edilen kem erlerin üzerinden geçirilm iştir. Toprak altındaki tünellerin gerekli yerlerine, kem erlerin de baş ve sonlarına k o n tro l bacaları, m uhtelif yönlerden gelerek ana kanala bağlanan kolların birleştiğ i n o ktalara te k ra r çökeltm e havuzları yapılm ıştır. Suyun kirlen­ memesi için k ap taj sahasının yakınlarına iskân izni verilm em iştir. Sehire getirilen suların çeşitli mahallere ayrılacakları verlere m aksem ler inşa edilm iştir. Maksemlere gelen sular lüleli sandıkların yardımı ile debile­ ri ölçülerek şe h ir içi şebekelere dağıtılm ıştır.B u tesislerden sonra, k u b b e denilen daha küçük dağıtım y er­

leri ve su terazileri sıralanm ıştır. K ubbelerdeki dağıtım yerleri m aksem lerinkine benzer.Su terazileri ise su

basıncını ayarlam ak ve suyu ölçerek dağıtm ak gibi iki işi birlikte görürler. Terazilerin tepesindeki san d ık ­ larda suyun basıncı atm osfer basıncına eşit olduğundan, suyun kullanılm adığı zam anlarda isale hattın d a basıncın artarak boruları veya kanalları patlatm ası önlenm iş olur. Keza, su terazileri yüksek kuleler halinde y apıldığından, suyun her tarafa damıtılması da kolaylaşm ış olur. Terazinin tepesindeki sandıeın kenarına konan lüleler ile debi ölçülür ve vakfiyede belirtilen m iktarda su damıtılır.

V akfın esas kaidelerine gör^, vakfedilen şey vâkıfın istedi dışında kullanılam ayacağından, vakfedilen su da başka yere akıtılam az veya satılamaz. Yeni su kaynakları bularak su vakfı yapm ak veya hayratına su akıtm ak isteyen hayır sahiplerinin, daha önce m evcut olan isâle şebekesinden faydalanm asına müsade edilm iş­ tir. Debisi ölçülerek b u n u n bir kısm ının "Hakk-ı m ecra" olarak ana isale hattın a bırakılması şartıyla müsade edilen ilâve vakıf sulara "K a tm a " denilir. K atm a yapan hayır sahibine, hakk-ı m ecradan kalan su ile istediği gibi bir su tesisi inşasına veya bunu kendi evinde y a h u t bahçesinde kullanm asına izin verilm iştir. C um huriyet dönem ine kad ar süregelen bu uygulam a, vatandaşları yeni sular bulm ağa teşvik etm iştir.

Su vakıfları ile ilgili çeşitli konular ve bu konularda ulem â tarafından verilmiş fetvalar, m ahkem elerde alınm ış kararlar İslâm hukuk u n d a ayrı ve önem li bir bahis o lu ştu ru r (9). Genellikle diöer vakıflarda oldunu

gibi, su vakıflarında da vâkıfın vakfiyesinde b elirttiğ i şartlara u y u lm u ştu r. Eğer belirli şartlar yoksa team ülle­

re göre h arek et edilm iştir.M eselâ vakıf su yo lla r ın d a eskiden beri devam edegelen uygulam alar geçerlidir.

A nadolu'da ilk İ s l i m i vakıfların vücuda getirildiği S elçuklular zam anında, diğer vakıflar gibi, su ile ilgili vakıfların yönetim i, şartların ın yerine getirilm esi, Belirlerinin tahsili ve giderlerinin ödenm esi de, genellikle m ahallî kadılara b ırakılm ıştı. Eğer bu işler için vakfiyede bir mütevelli veya nazır tesbit edilm iş ise, kadı sa­ sı E d m o n d o de A m ıc is . İs ta n b u l (1 8 7 4 ) Ç e v . P ro f. D r.B e y n u n A k y a v a s , K u ltu r B a k a n lığ ı Y a y ın la r ı 3 2 0 , i st. 1 9 8 1 , s. 2 0 2

-2 0 4 .

^ V a k ıf sular ve su v a k *fla rı h a k k ın d a b k : A li H im m e t B e rk i-S e d a t Ç u m ra /f, Su H a k la rı "E s ki ve Y e n i H ü k ü m le re G ö re " . A n k . 1 9 5 9 ; H aşan G ü n e ri, " V a k ı f S u la rı ve Su V a k ıf la r ı" , V a k ıfla r D ergisi IX . A n k . J 9 7 1 , s. 6 7 *7 9 .

(4)

dece sultanın vekili ve temsilcisi sıfatıyla vakfın denetim ini yapardı. A rzettiği önem dolayısıyla a n c a k O s ­

manlIlar zam anında yani XV. yüzyılda ayrı bir Su Nezareti kurulmuş ve bu kuruluş XIX. yüzyıla k a d a r devam etm iştir.S u N ezaretinin, bir nazırın başkanlığında b aşkâtip ve ikinci kâtipler, k eşif m e m u rla rı, korucular, çav u şlar.b en t muhafızları, odacı ve kapı çuhadarlarından ibaret bir kadro ile çalıştığı eski k a y ıtla r ­ dan anlaşılm aktadır. Hayır sahipleri, su yollarının bakımı için aylıklı su yolcuları tayin etm işlerd ir. B u n lar bağlı oldukları bölükbaşları ve ustaları ile birlikte devirlerinin su işlerinde mütehassıs fen elem anları s a y ılır­ lardı. Bentler için b en t muhafızları, ana m ecralar ile katmaların ızgaraları, kontrol bacaları ve k e m e rle rin korunm ası sularının çatınmaması işleriyle de, çavuşların nezaretinde korucu denilen vakıf m em urları g ö re v ­ lendirilm iştir. Su Sİezaretince yantırılm ış ve en eskisi 1584 tarihli olan su yolu hatıraları, Türk Su M e d e n iy e ti­ nin tarih i belgeleri olarak müzelerimizde saklanm aktadır. (10). Vakıf suyun hangi tesislerle, nere lere ve ne ölçüde dağıtıldığını gösteren b u haritaların bir kısmı, isale hattında yer alan değişik tip te su y ap ıların ın y a n ı sıra, bu sudan faydalanan vakıf abidelerin resimlerini de ihtiva ettiklerinden, Türk S anat ve M im arlık T arih i açısından ayrı bir önemi haizdirler.

1 8 3 6 yılında Evkaf Nezareti tesis olunca, Su Nezareti bu idareye bağlanm ış; ancak bir m ü d d e t so n ra 1 8 7 7 'd e kabul olunan Belediye K anunu ile Şehrem aneti yani Belediye içerisinde bir Müdürlük haline g e tiril­ m iştir. Bu müdürlük 1910 da Evkaf Nezaretine devrolunarak, Meyah-ı Vakfiyye yani V akıf S u lar M üdür­ lüğü şekline dönüşm üştür. Böylece Cum huriyete kadar Evkaf Nezaretince idare edilen vakıf sular, C u m h u ­ riyetin ilânından sonra 1926 yılında kabul olunan 831 sayılı kanunla, bütün gelirleri ile b irlik te B e le d iy e ve Köy İhtiyar meclislerine devredilm iştir. Ancak, 831 sayılı Sular Kanunun 7. ve nizam nam esinin 8. m a d d e le ri uyarınca, eskiden beri vakıf suyu bulunan va kıf akar ve hayratın sularının, belediye ve k ö y le re d e p arasız olarak verilmesi kabul edildiğinden, kanunun yayınından önce m evcut o lup ta V akıf sulardan fa y d a la n a n vakıf hayrat ile akarın sularm ında parasız tem ini öngörülmüştür. 3913 sayılı özel bir kanun ile 1 9 3 7 y ılın d a İstanbul'da kurulm uş olan Vakıf işletm eler arasına, Vakıf Memba Suları İşletm esi de b u lu n m a k ta d ır. F a k a t bu işletm e sadece Taşdelen ve Karakulak suları ile ilgilidir.

Türkiye'de halen mevcut İslâm î vakıf su tesislerinin en eskileri XII-XIII yüzyıllardan,yani S e lç u k lu a r dönem inden kalm ıştır. Bunların bir kısmı zamanla ve çeşitli sebepler yüzünden yıkılıp y o k o lm u ş tu r. B üyük bir kısmı da sonraki onarımlarla orijinal görünüşlerini kaybeden bu tesislerin günümüze gelebilenleri de s a y ılı­ dır. Selçuklu dönem inin vakıf su tesislerine örnek olarak Tokat-Pazar yolundaki Mahperi H atu n H an ın ın ç e ş ­ mesi, (Resim.3) K onya'da Sahib A ta Fahreddin Ali'nin yaptırdıeı caminin kanısındaki sebiller (R e sim .4 ) ile aynı vâkıfın Sivas'ta yaptırdığı G ök Medresenin çeşmesi (Resim.5) verilebilir.

XIV-XV. yüzyıllardan, yani Beylikler dönem inden, Selçukluya nisbetle daha ço k sayıda ve ç e şitli v a k ıf su tesisi zamanımıza gelebilmiştir. Antalya civarında Tekeoğullart tarafından yaptırıldığı kabul edilen sa rn ıç , (Resim.6) Karam an'da Karamanoğlu 11.İbrahim Bey İmaretinin çeşmesi (R esim .7) b u d önem in vakıf su te s is ­ lerine örnek gösterilebilir.

XVI-XX. yüzyıllar arasında,yani Osmanlılar dönem inde inşa edilm iş su vakıfları veya vakıf su te sisle ri, daha önceki devirlerin örneklerinden anıtsal ölçüleri, farklı biçim ve şişlemeleri ile ayırdedilirler. X V I. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman'ın vakfı olan K ırkçeşm e^ularının üzerlerinden akıtıldığı M ağlova k em eri (Resim.8) ile Güzelce Kemer (Resim .9), İstanbul Süleymaniye Camii'nin avlusundaki m aksem (R e s im .10)

M anisa'da Kanuni Süleyman'ın annesi Hafza Sultan külliyesinin hamamı R esim .1l), F d irn e 'd e S u lta n

II. Selim 'in vakfı olan Selimiye Camiinin abdest muslukları (Resim. 1 2), XVII. yüzyılda İstarb u l F m in - önünde Hatice Turhan Valide Suhltanm vakfı olan Yeni Camiin maksemi, (Resim. 13) B ayram P a ş a 'n ın vakfı olan İstanbul'daki külliyesinin kuyusu (Resim. 14), Fdirne'de Çanalı Ç eşm eadıyla bilinen S u lu k lu ç e ş ­ me , (Resim .15), XV III. yüzyılda S ultan I.M ahm ud'un vakfı olan Taksim Suyu tesislerinin m aksem i, (R esim . 16), Lâleli-Mahmud Paşa vakıf suyolu üzerindeki Sultan II. Osman devrine a it su terazisi, (Resim.1 7 ), S u lta n J.Abdülham id'in B ahçekapı'daki sebil ve çeşm esi, (Resim.18 ), Mihrişah Valide Sultanın K üçüksu n a m a z g a ­ hındaki m eydan çeşmesi (Resim .19); XIX. yüzyılda Tophane'de Sultan II.M ahm ud'un y ap tırd ığ ı N u sre tiy e

C a m iin in şadırvanı (Resim .20) Osmanlılar dönem inin irili ufaklı vakıf su tesislerine örnek gösterilebilirler. Tarihi su vakıflarının veya vakıf sularla ilgili tesislerin c o p u , bugün maalesef susuz, haran h a tta y ık ılm a k üzeredir. Suyu kesilen bir çeşm e, bir sebil veya hamam, cansız kalan bir vücud gibi kısa zam anda y o k o lu r. Kültür mirasımızın korunm ası için gösterilen bütün çabalara rağmen, hakikaten günümüzde süratle yıkılıp kaybolan tarihi eserler arasında vakıf su tesisleri başta gelmektedir. Bu yüzden de m evcut k an u n i m e v z u a t

dikkate alınm adan, Vakıflar İdaresi haksız suçlam alara maruz kalm aktadır.Yüzyıllar boyunca eşsiz m im arlık ve mühendislik yapılarıyla bir Türk Su Medeniyetinin oluşmasını sağlayan vakıf su tesislerine, ya m e v c u t y a ­ saların İslahı ya da en kısa sürede çıkartılacak yeni kanunlar ile hayatiyet ve işlerlik kazandırılm ası a rtık kaçınılm az bir m ecburiyet hâline gelm iştir,

1 0) S u y o lu h a rita la rı iç in b k : S üh eyl ü n v e r, F a tih 'in oğlu B e y a zıd ’ın S uyolu H aritası D o la y ıs ıy la 1 4 0 Sene ö n c e k i İs ta n

-b ut . İs t. 1 9 4 5 ; A y g e n B iige, " F a tih Z a m a n ın d a T o p k a p ı Sarayı S u y u " , T ü rk Sanatı T a r ih i A ra ş tırm a ve İn c e le m e le r i

İs t, 1 9 6 9 , s, 2 1 4 -2 2 2 ; K a z ım Ç e ç e n , a .e ., s. 2 6 -7 0 .

26

(5)

B e fg ra d O r m a n t'n d a T o p u z lu B e n t (J o u a n in 'd e n ) R E S İ M .2 İ s ta n b u l ’da B a b -ı H ü m a y u n ö n ü n d e S u lta n I I I . A h m e t Ç e ş m e s i

(6)

R E S İM . 3 T o k a t - Pazar H atu n H a n ı'n ın Çeşm esi. R E S İM . 4 K o n y a S ahib A ta C a m ii’n in s e b ille rin d e n b iri

(7)

R E S İM . 6 A ıta ly a c iv a rında T e k e o ğ u lla rm d a n k a lm a sarnıç R E S İM . 7 K o n y a K aram an'da K a ra m a n o q lu il İb ra h im Bey Çeşm esi

(8)

R E S İM . 13 İs ta n b u l E m İn ö n ü 'n d e Y e n i C a m iin m a k s e m i

R E S İM . 14 İs ta n b u l B a y ra m Paşa k ü lliy e s in in kuyusu

R E S İM . 1 5 E d irn e 'd e Ç a n a k lı ç e ş m e ( H . T a ze c an 'dan)

(9)

R E S İM . 8 İs tanbu l K ırk ç e ş m e suyu te sislerinden M a ğ lo va K e m e ri ( E .H . A y v e rd i'd e n ) R E S İM . 9 K ır k ç e ş m e suyu tesislerinden G üzelce K e m e r ( E .H . A y v e ıd i'd e n ) R E S İM . 10 I stanbul

S U leym aniye C a m iin in m aksem i R E S İM . 11 M a n is a H a fz a S u lta n m a n z u m e s in d e n h a m a m R E S İM . 12 E d irn e S u lta n I I . S elim C a m iin in abdest mu s iu k la rı

30

(10)
(11)
(12)

R E S İM . 19 K üçüksu 'da

M ih riş a h V a lid e S u lta n n a m a zg a h ın ın çeşm esi ( X I X . y ü z y ıld a k i d u ru m u )

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak bunun tersi, yani yıldızla- rın pırıl pırıl göründüğü yaz geceleri çıplak gözle ya- pılan gözlemler için daha uygundur, çünkü havada çalkantı fazladır

Antrenin sağ tarafındaki kapıdan (13M 2 ) hol ( i l ) oturma odası (14) dolap ve İmi dahilinden yukarı çıkacak bir merdiven merdivenin ilk sahanlığın- d a n bir geçit ile

Kimya Mühendisleri Odas Sürek- li Eğitim Merkezi Yönetmeliğinin hayata geçirilmesi yönünde çalş- malar hzlandrarak bütün Şube- lerimizde, Bölge

Haricî sıva renkli mermer kırığı ile mo- zayık sıvanmış

Taksimde Mimar olmıyan kimseler tarafından yapılan bi- nalar arasında bu kira evinin hususiyetleri yeknazarda teba-

Çamaşır ve dezenfeksiyon te- sisatı, çamaşır ve bulaşık ma- kineleri, santrifüj, ütü ve ku- rutma tesisatı, ta'kim âlet- leri ve ta'kim kabları.. 15

bir çok

Müstesna hallerde tiyatro perdesi- nin önüne gayet geniş bir perde indirilerek fil- min büyük mikyasta irtisamı imkânı verilmiştir.. Tiyatro salonunun her tarafına hesaplı