• Sonuç bulunamadı

Devlet operasının bir temel taşı:30 yıl sonra elveda

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Devlet operasının bir temel taşı:30 yıl sonra elveda"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M İ L L İ Y E T

■5 ŞU B A T 1983

nce -

Sinema

tiyatro

sanat eğlence

-

Sinema tiyatro sanat eğlence - Sinema tiyatro sanat eğlence

¡8

Sine

î

- s . />

DEVLET OPERASININ BIR TEMEL TAŞI'

130

yıl sonra

I "ELVEDA,,

SEMİHA BERKSOY AN A - BABASIYLA

Babası Ziya Cenap Berksoy (eski Maliye ve Merkez Bankası memurlarından), ' Annesi Fatma Saime (ressam ve müzisyen)

İSİM

..'

....

II

" H U R İY E ,,

YARIŞM ASINA

İŞTİRAK KUPONU

Berksoy, 30 yıl önce

hem tiyatroda, heır

de Operada unutul

maz başarılar ka*

zanmıştı

LÜTFİ A Y

ıııııııtıııııııııu ım ııı

D

EVLET Tiyatrosu çok yerinde bîr hareketle, Türk j Operasının temel taşlarından I birinin, Semîha Berksoy’un 30. sanat yılını kutluyor.

İstanbulluların çok İyi tanıdıkları Semiha Berksoy, 1941 Nisanında, yal­ nız 2. perdesi verilen «Tosça» opera­ sının başkadın roliinii oynamış ve rahmetli hocamız Nurullah Şevket Taşkıran’la beraber, yurdumuzda Ba­ tı örneğine uygun olarak Türk diliy­ le icra edilen ilk opera temsilinin gerçekleşebilmesinde tarihî rollerini unutamıyacağımız iki kudretli ses­ ten biri olmuştu.

Ankara’nın Halkevi sahnesinde, bundan yirmi üç yıl önce vukua ge­ len bu sanat olayına benim gibi ta­ nıklık etmiş olanlar, perdenin açıl­ masını ne endişeler içinde beklemiş olduğumuzu hatırlayacaklardır. Ama perde açılıp şef ilk attaque’i verdik­ ten, hele iki solistimiz partilerini söy­ lemeğe başladıktan sonra duyulan endişeler yerini tatlı bir şaşkınlığa, sonra büyük bir sevince bırakmış, perde kapanmadan kopan alkışlar da duyulan hayranlığın candan ifadesi olmuştu.

Operamız bu «Tosça» temsiliyle ha­ yata gözlerini açmış, daha sonra ger­ çekleştirilen hamleler hızını o akşam elde edilen parlak başarıdan almıştır.

* * *

Semiha Berksoy, operamıza çıkan ilk Türk kadın sanatçısı olmak şere­ fini tesadüfe değil, sistemli ve de am­ il çalışmalarına borçludur. Daha 1928 de İstanbul Konservatuvarma girmiş, Nimet Vahit’in talebesi olmuş, bir yandan da Muhsin Ertuğrui’un açtığı tiyatro okulunu bitirmiş, Berlin Yük­ sek Müzik Akademisine gönderilme­ den önce Darülbedayiin tiyatro ve operet çalışmalarına katılmış, güzel sesini İstanbullulara duyurmak fırsa­ tın ı bulmuştu.

1930 dan, Almanyaya gittiği 1930 yılına kadar, öğrenci ve sanatçı ola­ rak, gösterdiği çeşitli faaliyet, yetiş­ kin sanatçıların bile gıpta edecekleri kadar zengindir.

Tolstoy’un «Yaşıyan Kadavrasında Feodor Vasilyeviç şarkısını söyle­ mekle sahneye adım atmış, ilk sesli Türk filmi olan «İstanbul

Sokaklann-Berksoy, İstanbul Şehir Tiyatrosunda Ekrem ve Cemal Reşit Rey’leriıı «LüKüS HAYAT» operetinde Atıfet

rolünde. \

Berksoy, Almanya’da Berlin’de Akademi Operasında R. Strauss’un «Ariadne auf Naxos» operasında Ariadne

rolünde.

ı ; damın başrollerinden birini oyna­

mış, «Yalova Türküsü» müzikalinde Muammer Karacanın partöneri olmuş, Schiller’in «Hile ve Sevgi»sinde Luisa Miller’i oynamış, Süreyya Operetinde, Şehir Tiyatrosunda sahneye konulan yerli ve yabancı operetlerin en önem­ li rollerine çıkmıştır. Bu arada tiyat­ ro çalışmalarını da bırakmamış, «Peer Gynt»in Solw*ig’i, «Tohum->da Muhsin Ertuğrııl’un partöneri olmuş, «Karamazov Kardeşler», «ölçüye ö l­ çü», «Aynaroz Kadısı» piyeslerinde va­ zife almıştır.

Bu kadarı bile genç bir kadın sa­ natçıyı tatmin etmeğe yetecek başa­ rılardı. Ama Semiha Berksoy’un öz­ lediği bu değildi. O, memleketimizde henüz tatbik sahası olmıyan bir sa­ nat dalında yetişmek, yükselmek is­ tiyordu: Opera !

* * *

Istanbulda ünlü müzik pedagogu

Prof. P. Lohmann’m açtığı yarışma­ yı kazanan Semiha Berksoy, Belediye hesabına, opera sanatçısı olmak üze­ re, 1936 da Berlin’e gitti.

1939 da Berlin Devlet Yüksek Mü­ zik Akademisinin opera bölümünden solist olarak mezun oldu ve orada, aynı yıl, R. Strauss’un «Ariadne auf Naxos» operasının başrolünü oynadı.

Bütün ısrarlara, cazip tekliflere rağmen Berlin’de kalmadı. Yurda dönmek, opera alanında hizmet et­ mek istiyordu. Nitekim öyle de yap­ tı.

Yurda döndüğü zaman Ankarada kurulmuş, başına Prof. Cari Ebert gibi ünlü bir sanat adamı getirilmiş bir Devlet Konservatuvarı buldu, ilk konserini orada, şef E. Preatorius’un yönetiminde, Wagner’in eserleriyle verdi. Büyük ilgi ve takdir gördü. Çekirdeği «tutmakta» olan Devlet Operası ilk sopranosunu bulmuştu.

1941 deki «Tosça» ve «Madam But- teri’ly» temsilleri bu sayede verildi.

Daha sonra, Devlet Tiyatrosu ve Operası kurulunca Semiha Berksoy, o sıra Almaııyada vermekte olduğu konserleri bırakarak Atıkaraya dön­ dü. Çalışmaya açılmış olan Büyük Tiyatro sahnesinde «Cavalleria»da Santuzza, «Tief!and»da Marta, «Fide- !io»da Leonore rollerini oynadı.

* * *

1950 den sonra oradaki yerini, ye­ tişmiş olan arkadaşlarına bırakması­ nı bildi. Bundan sonra Semiha Berk- soyun bütün saat gücünü ilk gözağrısı olan tiyatroya verdiği görüldü. Buna bir zaruret var mıydı? Kendisinden, geniş tecrübesinden opera bölümünde daha bir süre faydalamlamaz mıydı? Sanat hayatının hazan garip cilveleri vardır. Bu soruların doğru cevabını verebilecekler şimdi, Semiha’dan çok daha önce, opera sahnesinden ve yö­

netiminden ayrılmışlardır.

Gerçek şudur ki Semiha Berksoy, opera ile tiyatro sahnesi arasında fark gözetmeyen, sahnede kalmak şartıyla her vazifeyi seve seve yapan gerçek, idealist sanatçılar soy undandı. Öyle olduğu İçindir ki opera bölümünde en büyük rolleri oynadıktan sonra ti­ yatro bölümüne yerleşmekte tereddüt etmedi. Ama öylesine yerleşti, kom­ pozisyon rollerinde öyle tipler yarat­ tı ki kendisine yeni bir şöhret sağla­ makta gecikmedi. «Köşebaşı»mn Yen­ ge Hanım’ı ile başlıyan bu yeni ça­ lışma devresinde sahnemize («Bu ge­ ce başka gece»nin Şarkıcı Ilasret’i, «Dışardakiler»in Hala’sı, «Karayar Köpriisü»nün Ebe Kadriyesi v.s. gibi) kolay unutulmıyacak pittoresk yüzler çıkardı.

* * *

30. sanat yılında, «Çalıkuşu»nun —•usta bir ressam gibi canlandırdığı—

Hatice Kadın’ı İle Binnaz Hanım’ım bir meslekdaşma emanet ederek, Ver- di’nin «II Trovatore» operasındaki o yaman çingene Azucena’yı oynamıya koşan Semiha Berksoy geride başarı­ larla dolu zengin bir sanat hayatı bırakıyor. Bir değil, birkaç sanatçıyı şöhret sahibi etmeğe yetecek başarı­ lar... Ama daha önemlisi, henüz Kon- servatuvar sıralarında okumakta olan kızı Zeliha’ya ve onun şahsında genç kuşaklara bıraktığı güzel örnektir: Mesleğini sevmek ve çalışmak! Y ıl­ madan, bıkmadan, sahne sanatının çeşitli dallarında fark gözetmeden da­ ima çalışmak ve sanatçıya yaratma gücünü veren o inancı kaybetmemek.

Otuzuncu sanat yılında bu inancın zerresini kaybetmemiş olan Semiha Berksoy’dan en güzel yaratışlarını asıl bu olgunluk çağından sonra bek­ liyoruz.

Nice yıllara...

Referanslar

Benzer Belgeler

zen Âşık, bazen Şatıroğlu, bazen de Veysel efendi diye çağırırlar, nedense kimse Veysel bey de­ mez,.. Veysel’in Sivrialandakl adı İsa Veysel Emmi, ama

Sabık serasker ve Tophanei âmire müşiri Ali Saip paşanın hafidi ve Sa­ di paşanın ikinci oğlu Osman bey, etrafa bambaşkalık, yepyenilik olsun diye

Çalışmalarım şöyle tanımlıyor: “ Pop sanatın, sosyal gerçekçiliğin, yeni dışa­ vurumculuğun, politik yaşamın, hatta kavramsal sanatın bir kesişmesinden

(Düstur-ül Ve­ sim...) in Bayezit kütüphanesinde bu­ lunan nüshasında metin dışı bir say - fada başka bir yazı ile yazılmış olan satırlarla bu malûmatın

Osmanlı sanat tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir bilimadamı olarak kabul edilen Prof.. Goldfrey Goodwin’in “A H istory o f O

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ali Aybar, Avusturya Kültür Ataşesi Prof, mazından sonra Üsküdar Mezarlığı'nda toprağa verildi.. Kassper, Avni Arbaş gibi kültür ve sanat yaşamımızda

Cemaati tarafından “Papa Eftim” olarak sıfatlandırılan Türk Ortodoks Patriği liırgut Erenerol’un cenaze töreni Galata Pahaiya Merkez Türk Ortodoks