SAYFA : 4
- T T - 9*)
Eski Istanbulun Gündüz ve Geceleri
Yarını asır
evveiki
A la m b fa — Şark tiyatro binaları — Çeşitli eıeyhane-
ler — Göm lekçi madamın meşhur m ü s e ü e s i— Küplii
meyhanesi -**- l ugünkü barların büyük anaları
V..
Yazan: M. Ralf
Oğan
Y
I L 13X4. Taalya muharebesi ni Türk ordusu zaferle so na erdirmiş. Küçük, büyük her ferdin keyfi, ne?”esi yerinde. N e yakac; k bulma derdi, ne yiyecek dü şünme slkmfcüsi var!Kânunuevvelin 31 inci gününü Kânunusaninin ilkine” bağlayacak ak şam,... Ydbaşimm ;ği gece.
O yıl, kı? çok sürekli olmuştu. îs- tanbulun her tarafı karlara bürün müş, dam saçaklarında türlü biçim lerde kısalı, uzunlu buzlar asılı. Kar ya#masl aralamış, dehşetli bir ayaz başlamıştı. Akşamın alaca karanlığı, luş günlerinin durgun kapanıklığına karışınca, büyük şehrin üzerine, sa at geçtikçe kalınlığı artan bir mor luk çöküyor, bağrı yanık Türk şa iri (Fuzûli):
«tşım kara gece, tâ sııbhıı nâle ve faıyat, N e verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad.»
birahanesi ile şöhreti bunlara çıkışa- mıyan bir kaç birahane bulunur, Tü nelin yanındaki sokakta şimdi harinin kâğıtçı dükkânı olan yerde, Altında bakkaliye, üstünde İ3koç vis-kileri satılan uzun boylu, beyaz,
kıt-demiş, demiş amma, Beyoğlu sokak larını dolduran lıalk; ne kara geceye ehemmiyet veriyor, ne de »T â subhu nâle ve feryadı» aklından geçiliyor! Kimi talihini denemeğe, ilimi do «Fe lekten bir gece kâm almak» için pa ra ve çare aramağa bakıyor.
Türk İstanbul ise, günlük hayatı nın alışık gecesini tekrarlıyor! B a kımsız Türk mahallelerinin, çeşmeli, sebili i, tekkeli, mesçitli, bozuk kaldı rımlı sokaklarında tek tük fenerleı, ölü gözünü andıran silik ışıklariyle karlar üstünde esrarlı gölgeler yara tırken. mescit mezarlığında demek kuran kargaların kulak tırmalayıcı bağm.şmalarlna, mahalle bekçilerinin her saat başında tangırdattıkları ka lın sopalarının uzaktan duyulan a- kislerine, akşam namazını bitirerek ellerindeki küçük muşamba fenerle rde evlerine dönmekte acele eden or ta hâin, insanların ayaklan altında e- zilen karların, buzların hışırtıları ka rışıyor! Gündüzleri; liman sularında gıdalarını arayıp bulmağa savaşan martılar, yuvalarına çekilirken, be yaz kanatları; karanlık gök boşluk larında, rüzgârın esişine kaptırılmış beyaz çevreler gibi dolaşıp uçuyor...
Kalemlerindeki odacılardan, lira h a ş in ia y d a ön kuruş faizle kopara bildikleri bir kaç lirayı sarrafta karamış, fransız altını vesaire ile de ğiştirerek mevcut servetini beş on kuruş daha çoğaltıp, artık hem ta lihi denemek, hem de kafayı tütsüle mek yollarını anyanlar; paltolarının yakalarını kaldırmış, boyunlarına şallarımı atkılarını dolamış, iki elle ri ceplerinde kazanacaklarının üimidi üstüne ¡binbir hayal kurarak, çıkacak ]art bir iki kadehin keyfine, bir an önce kavuşmak için soğuğa aldırış etmeden sert, sık adımlarla köprüyü geçmekte; ilk merhaleye, Galataya kavuşmakta sabırsızlık gösteriyor lardı.
O devirlerde, keyif ehli olanlarca eğlencenin başlangıç yeri (Galatal idi. Rıhtım yapılalı çok olmadığın dan şimdiki Arabyan hanısın, yerinde biri (Alam bra), öteki (Şarki adlı salaştan iki tiyatro binası, yine bu günkü Ziraat bankası köşesinden başlayarak Liman dairesi önüne ka dar rlhtlmıtı ön ve arka sokakların da türlü salaşlar, birahaneler ve mey haneler vardı. Karaköy köprüsünün Galata tarafındaki yataklı vagonlar ve Denizyolları binasının yerinde ö- DÜnde küçük bir meydanlık bırakıla rak içeriye çekilmiş Aziziye karako lu bulunuyordu ki, burası; zaptiye, polis, bugünkü tabinle inzibat, o za manki ünvanile kanun adı verilen si vil ve askeri emniyet teşkilâtının Ga lata merkezi idi. Karakolun yanın daki postahane yerinde (Cenyo) bi rahane ve lokantası, üst yanında İs tanbul belediyesine ait dükkânların mahallinde ise içinde borsacılara, ber sa oyunlarına ait odalar ile İstanbıı- en meşhur muhallebicisinin dük- i aı bulunan (Konsolit hanı) vard.ı İsısında, bugün dahi mevcut Kev- • ham bulunuyordu ki, buranı hem .’yar ticarethanelerinin toplandığı havyar pazarı, hem de devrin iî ve sarrafı bütün cHviaverelerhıin tanat merkezi sayılabilirdi! Kara-
; fırını, bugünkü biçiminde ve inde id*. Karşısındaki £k>ımızhane ;ağında‘ biı kadeh içkiye on - iki İÜ meze vordiği ıcin «BoU'eren» ile anılan (Koskcln), onun alt ya da en nefis Çekoslovak (o zaman- şekle göre - Avusturya) birsamı truca P ra g 'd a « getirten (Drelısr)
tekrar döneceğiz. Şimdi, yolumuza devam edelim:
pik bıyıklı bir lugilize ait (Ingiliz de- " poşu) bulunuyordu. Karaköy dura
cındaki Ruvayal çikolata fabrikasının yerinde gündüzleri yemek, akşamla rı türlü mezelerle içki verilen (İs- ponik), üst yanında (Bizans) biraha neleri vardı. Bunun karşısından sağa sapılarak tramvay yolu takip edilir se Saray lokantası yerindeki Viktor- ya birahanesi geçildikten sonra ar tık Galatanm meyhaneleri başlardı. Bunların en kibarı soldaki sokak için de karşılıklı küçük ve büyük ayna lılar idi..
Bu sokağın mukabilinde, cadde üs tünde geceden kalma sarhoşların I Beyoğlu dönüsü sabahları mahmur luk bozmak, mideyi düzeltmek (!) üzere uğradıkları, hâlâ mevcut, m eş- j hur işkembeci dükkânı bulunurdu İlerlemeğe devam olununca, sınıfları ve müşterileri bakimmdan türlü mey haneler, içki satılan hesapsız dük kânlar içinde iki tanesi dikkati çeki cidir. Bunlardan biri, gömlekçi ma damın dükkânıdır. Burada, (Amerpi-
i(on - Vermut..- Yunan konyağı) nlıı
gazozla karı.ştırmasile yapılıp (Mü ’solleş) adı verilen, yalnız bir içki sa-
tîlirdı. DükKâriin sahibi, yüz kiloluk Üıgman bir Lfeftıı ıhadanı idi, ki hem
gemici, amele gömlekleri satar, hem de” Müselles verirdi. Madam’m " Mİİ-sçjlesinl keyif ve merak erbabı pek makbul tutarlardı.
İkincisi, «Küplü müsün be müba rek?», «Burayı küplü meyhanesi mi sandın?» kabilinden halk arasında ayaşlığa tariz ve tebeikküm maka mında dil persengi edilen;
Gece geçtim köprüden, Bade içtim (K üplü) den. Haber alamadım (S ü fli) den;
Aman, dalma, (K ü p lü ) ye dalma. Kapağı da var küp, kapağı da
Güfteli oyun havasında, daha bir kaç türküde adı geçen (Küplü mey hanesi) dir.
Türküde, söz arasında geçen (Küp lü ) nün karşılığı (Küplü meyhane si-) dir, yine türküdeki (Süfli) de buranın en sefil müdavimidir. N ak a rattaki (küp) ise, filozof (Di- yojen) in içinde oturduğu değil, Küp lü meyhanesinde rakı ve şarap konu lan (küp) lerdir.
Türkülerimize, masallarımıza ka dar şöhreti sirayet eden bu (Küplü meyhanesi) ne; ileride (İstanbul ak şamcıları) na dair tafsilât verirken
(K üplü) nün karşı tarafında, dar merdivenlerle çıkılan (B aloz)lar ile Avrupa, Amerika, A frika isimli ti yatro (! l 1ar vardı. (Tuluat) ln ilk gelişme devirlerinde, Şehzadebaşı he nüz bir tiyatrolar sokağı biçimine girmeden meşhur komiklerimizden Hamdi, Abdi, Kel Haşan buralarda oyun verirler, çok ta rağbet görürler di. Şehzadebaşı, birinci smf (tiyatro lar) m toplandığı bir -yer haline ge çince; Gâlatadaki bu yerler dahi ar tık; Arif, Atıf, Sezai, Çolak İbrahim, İskofa Yani.... gibi,, ikinci üçüncü derecede gelen komiklerin, Rıun ve maltız (pandomima) cılaıın temsille rine yarıyan; daha ziyade gemici, ba lıkçı, mavnacı, tulumbacı,... gibi, Ga lata müdavimlerinin! zorba ve bıç kınların devam eyledikleri kazalı, be lâlı yerler sırasına geçmişlerdi.
Sözü geçen (Baloz) a gelince: Bu tâbir (B alo) mânasına alınmamalıdrı. Bugün; (Kafeşantan) (Varyete) de diğimiz çeşitlerin, o devirde daha zi yade aşağı tabakaya mensup halkça rağbet gören yerleridir. Buralarda (Dans) edilmezdi, amma, coşan ve taşanların ortaya atılarak çiftetelli, kasap vesaire oynadıkları oluyordu.
Küçük sahnelerinde, yahut orta yerde ecnebi, yerli gayrimüslim kız lar kanto söyler, çalgı çalar, numara yapar; göbek çalkalarlardı. Sonra da, işleri bitince, belâlılarının yahut sev dalılarının davetlerine uyarak gelip masalarına otururlar, bugünkü (Asri bar) larda olduğu gibi devamlı içki içerek yer sahibinin kazancım, kendi ondalıklarını çoğaltmağa çalışırlardı.
Dost tutmak, yanlan ayilknak, b ilm e zlik le b a ş k a s ın ın a£U,nuııu k e n di masasına çağırmış bulunmak gibi türlü sebeplerden kötü içkileı-jp yar- dımile hır, kavga, çıkması eksik ol maz, işin; usturpa, kama, bıçak oyun larına dayanacak kadar azıştığı da olur, ölenler, yaralananlar, kaçanlar, kaçırılanlar da bulunurdu. Bunlardan çoğunu işletenler; ecnebi tebaadan, yahut saraya mensup nüfuzlu bıçkın lardan bir kaçının himayesi altında bulunanlardan olduğundan; vukuat yüzünden kapatılmaları tarafına pek gidilemezdi.
Kapitülâsyonların mevcudiyeti bun lara diş geçirilmesine mâni olurdu. Esasen; o zamanın idare zihniyeti ve tarzı da başka idi. Halktan bekle
nen, istenilen; padişaha sadakat, ona el ve- dil uzatmamaktan ibaret kaldı
ğından. (Vazife) nazife) ye utgunlu- ğu yürütmek için çok hassasiyet gös terilmekle iktifa olnurdu.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi