D o ğu m un un Y ü z El l i nci Yıl Dönümü M ü n a s e b e t i l e
Yazan :
Bahadır
Dülger
urt-s
{e hri Şabanı şerifin yirmi al- ktıncı Pazar günü, Saray-ı hü- jm a y u n u m d a vâki Gülhane meydanına cümle ülema ve vükelâ ve vüzera ve rical ve büy ük ve kü çük kâffe-i ketebe ve h ad e me i devlet aliyem ile süfçray-ı mumaileyhimi davet ve Istanbuldabulunan me cmu hademe-i şeriat
ve meşayih-i tarikat ve hatipler ve imamlar ve Rum ve Ermeni ve K a tolik Patrikleri ve Hahambaşı ve her bir esnafın kethüdaları celb-i birle cem iyet ettirip, meydanı mze- kûrda tertip olunan divan-ı h üm a yu nu md a ben dahi binnefsi hazır oldu ğu m halde...’ ’
3 Kasım 1839 günü Gülhane-
de meşhur Tanzimat fermanının
kimler huzurunda ok u ndu ğu T ak- vim-i V a ka yiin 187 inci sayısında
aynen neşrolunan “K on ya Müsîri
atufetlû Elhac Ali Paşa Hazretleri tarafına sadir olan emri âli ’ de y u karıdaki gibi oku yo ru z. O gün, meydanın bir kenarına konan y ü k sekçe bir kürsüden, Padişah n am ı na bu fermanı okuya n 39 yaşında ki Hariciye Nezırı Reşit Paşaya bu vazife bir tesadüf eseri olarak v e rilmiş değildi. Osmanlı devletinin bu genç ve güzide recülü, bu tarih
ten daha beş sene evvel, ikinci
Sultan Mahmut zamanında Paris
orta elçiliğine gön derildiği zam an dan itibaren, devletin kurtarılması için idarede ve telâkkilerde büyük
değişiklikler yapılması lüzumuna
kani olmuştu. Bu kanaati A vr upa - yı iyice gördükten Viyanada, Pa riste, Londrad a o zamanki büyük devletlerin mes ul hükümet a d a m larıyla temas ettikten sonra b üsb ü tün kuvvetlendi. Osmanlı h ü kü m darı İkinci Mahmut esasen İslâhata taraftar ve şahsî teşebbüsüyle b ü yük icraat yapmış, devlet gemisinin dümenini maharetle Garba doğru tevcih etmiş ileri görüşlü bir b ü yü k-h ükü m d a rd ı. Reşit Paşa, bunu bildiği için her fırsattan istifade
ediyor ve padişahı kendi fikrine
imaleye çalışıyordu.
M
ustafa Reşit Paşanın tasavvurettiği İslâhat arasında en m ü himi devletin, tab’ aları ara
sında hiçbir fark göz etmeks i
zin, can, ırz, namus ve mal emni- yetini tekeffül etmesi idi. Bu, açık bir anlatışla, Tanzimat kabul edil dikten sonra, kimse mahkemesiz ö l dürülemez, hapse atılamaz, sürüle mez, işken ce ye ve ang aryaya sevk olunamaz, elinden karısı, kızı, o ğ lu zorla alınamaz, mesken masun-
luğu zedelenemez, şahıslara ait
mallar müsadere edil em iyeceğ i gi bi, keyf e gö re vergi dahi tarh o l u namaz demekti. Bütün bu İslâha
tın düşünüldüğü gibi yapılması.
Osmanlı devletinin o günkü idare tarzını kö künden yıkardı. Mevcut esaslara g ö r e gelişmiş olan bir şa h
sî menfaat nizamı ve idare anla
yışı tamamiyle sarsılırdı. Bu maddî
neticelerin yanında, geniş halk
kitlelerini tahrik etmek için istis
marı kolaylıkla mümkü n ola ca k
başka bir nokta daha vardı: T a n zimat düşüncesi, başında halife b u
lunan bir müelüman devletinin
Paşa
tab aları arasında, din farkı g öz et meden haklarda bir müsavat zihni yeti yaratmağa çalışıyordu.
İşte bu sebeplerledir ki, İkinci Mahmut Tanzimat ilânına cesaret edemedi. Reşit Paşa, ise, iktidarlı bir devlet adamı old uğu herkesçe malum bulunmasına rağmen tehli keli fikirlere sahip olduğu dü şün cesiyle senelerce elçiliklerde dolaş tırıldı.
İkinci Mah mudun ölü mü nden sonra tahta ge çe n oğlu A b d ü lm ec it ge nç ve tecrübesizliği yüzünden da ha cesaretli bir hükümdardı. 1839 Ağ u sto su başlarında Paristen İstan- bula gelen Reşit Paşa, padişah ü ze rinde fikirleriyle büyük bir tesir icra etti. Artık A v r u p a y a avdetine müsaade olunmadı. D ört ay kadar süren bir hazırlık devresinden s o n ra ise, sade Osmanlı devletinin d e ğil, bütün Şark dünyasının devlet anlayışında bir dö n üm noktası olan Tanzimat fermanı ilân olundu.
1
1 anzimat fermanım doğ rudand oğ ru ya ve şahsen Reşit P a şanın bir eseri saymak lâzım dır. O bu fermanla memleketin id a resinde hâsıl ola bile ce k değ işiklik lerin şümulünü ve bu itibarla k a r şılaştığı durumun çok tehlikeli o l duğunu gayet iyi biliyordu. Fer m a
nın oku nmasına takaddüm eden
gece, yalısında, kendisine hususî
işlerinden bahseden kâhyası Salih b e y e :
— Efendim, sen ııe e fk âr da sın, ben ne haldeyim. Ben yarınki gün bir m eh lekede yim ki akşama sağ çık aca ğım da n ümidim yoktur. Dediği meşhurdur. Bu diyiş, Reşit Paşanın, halk menfaatlerini ve h a k larını emniyete almak için ölüme*
bile fütursuzca giden bir büyük,
fedakâr ve feragatkâr devlet adamı old uğu nu anlatmağa kâfidir.
Mustafa Reşit Paşa, İkinci
Beyazıt evkafının ruznaniçecisi
Mustafa Efendinin oğ lu idi. 13
Mart 1800 tarihinde Istanbulda
doğ muştu. On yaşında yetim kaldı. Mütevazı bir aile ç o c u ğ u olarak muntazam bir medrese tahsili bile g örm eğ e muvaffak olamadı. Fran- sızcayı Paristeki sefareti sırasında öğrenmişti. 7 O c a k 1838 P er şem be günü 58 yaşında old uğu halde kalb sektesinden vefat ettiği zaman sadırazamlık vazifesi uhtesinde b u lunu yordu. Bir devlet adamı için ç o k kısa sayılabilecek vazife h a y a tına eniştesi, Ispartalı Seyit Ali P a
şanın mühürdarlığı ile başlamış,
müteaddit defalar Paris ve Londra elçiliklerinde iki defa har iciye n e zaretinde ve altı defa sadrazamlık ta bulunmuştu. Türbesi Beyazıt ta, O k çu la r caddesindedir.
Osmanlı imparatorluğunun mukad deratma hâkim olduğu devirlerde, Tanzimatı ilân etmiş, İngiltere ve Fransa ile bir ittifak muahedesi yaparak Kırım harbinde Ruslara karşı büyük muvaffakiyetler ka zanmış olan büyük devlet adamı Mustafa Reşit Paşanın sefir iken Avrupada yapılmış bir gravürü
(ortada).
3