'T T '
fók
29 Mart 1981 Pazar
Cahide Sonku nun anıları
H
ÜM iST'W M Í
i l V I
© Cahide Sonkuftun antlarının yayın hakkı yalnız H Ü R R İY E T e aittir.Yıllar birbirini kovalıyor, acı tatlı olaylar gelip geçiyordu. Çocuklu ğumda, yoksulluğun acılarını tatmış, hayattan çok ders almıştım. Tiyatro ve sinemada ilerlediğim yıllarda, acı günleri hiçbir zaman unutmamıştım. Yeğenim Turhan Sönmez, iyi huylu bir gençti. Onun elinden tutmaya çalıştım. Onun yetişmesine yardımcı olmak bana büyük haz verdi.
Bir pazar günü
okuldaki müsamerede
peri kızı olma
hayallerim bir
yangının külleriyle birlikte savruldu gitti...
• Komşu evinde başlayan yangın adamakıllı büyümüştü. Evden
çıkmamız gerekiyordu. Apar topar dışarı fırladık. Ben ayakkabı
giymeyi bile düşünemedim. Sadece odamda duran bebeklerimi
aldım...
IK yam
Kamsam-
______ şanlı olamamıştım... Annem, banai n o n m o r l ı U . r e a K o n u a n t ı A ı .'Tl Vs i I
Y
AŞAR öğretmen... Benim için ikinci bir anneden farksız olan o müşfik hanımefendi... İstemeye rek, onu kızdırmıştım. Onun acı sözleri, başıma fırlatılan kocaman birer taş parçasıydı sanki... Utan cımdan, üzüntümden, kaçacak delik arıyordum... Mektepte daima bana arka çıkan Yaşar öğretmenin de sev gisini kaybedersem, ben ne yapar dım?Neyse bu olay fazla büyümedi. Meğer annem, sık sık öğretmenimle görüşürmüş... Biz babasız olduğu muz için, YaşaT öğretmen gizli gizli bizimle ilgilenirmiş... Bunları sonra dan öğrendim.
Ertesi sabah mektebe gitmemek için hasta numarası yapmaya çalış tım. Ama bu ilk rolümde hiç de ba
şardı olamamıştım... Annem, bana inanmadı... Her sabah yaptığı gibi önlüğümü giydirdi. Çantamı elime verdi. Mektebe yolladı.
Daha kapıdan içeri girerken, Ya şar öğretmenle karşılaştım. Sertçe bir sesle "Gel bakalım” dedi, "Seninle görüşeceğim.”
Korkudan sapır sapır titremeye başlamıştım. Yaşar öğretmenin arka sından süklüm püklüm, öğretmenler odasına girdim. Kapıyı kapadım... Başımı önüme eğip, bekledim...
"Cahide, kızım, beni şaşırtıyor sun.” diye başladı Yaşar öğretmen söze "Erkek çocuklara benzemek is temediğini biliyorum... Oysa şu yap tıklarına bak... Sokaklarda oynuyor- sun... Ablana taş atıyorsun... Kavga ediyorsun... Bir kız çocuğuna hiç ya kışmıyor bunlar...”
Başım önümde, dinliyorum bu sözleri... Kendimi müdafaa edecek durumda değilim... İçimden haksız lıklara karşı isyan etmek geliyor ama, küçüğüm... Yapamıyorum... Sesimi çıkaramıyorum...
PERİ K IZI O L M A K
O
gün Yaşar öğretmen beni sa dece azarlamakla kalmadı... Bir daha sokakta oynamayacağıma dair söz de aldı... Sonra da başka bir konuya geçti. Okulda bir müsamere verilecekti. Benim bu müsamerede peri kızı rolünü oynamamı istiyordu... O güne kadar hiç müsamere seyret- memiştim. Rol nasıl yapılır bilmiyor dum. Bu konuda tek denemeyi o sa bah yapmıştım. Ve de her şeyi, yü züme gözüme bulaştırmıştım... An nem, hasta olduğuma inanmamıştı... Müsamereye gelen seyirciler, benim peri kızı olduğuma asla inanmaya caklardı...Bunları öğretmenime söylemedim. Peri kızı rolünü nasıl oynayacağımı sormadım. Titreyen dudaklarımdan sadece dört harfli bir kelime dökül dü. "Peki.”
Mektepte müsamere hazırlıkları başlamıştı. Sevgili anneciğim, dikiş makiflesinin başında sabahlara ka dar oturup, müsamerede benim ve başka çocukların giyecekleri kıyafet leri hazırlıyordu.
O günlerde uslanmaya başlamış tım... Ablamla da eskisi kadar çe kişmiyordum... Evin tenha loş köşe lerine çekilip masalları, masal kah ramanlarını hayal ediyordum...
E V İM İZ Y A N IY O R
M
EKTEPLERİN tatil olmasmabir ay falan vardı galiba... Mü- samerenin provaları başlamıştı. Ya şar öğretmen her gün beni karşısma alıyor, peri kızı olmayı öğretiyordu. Yavaş yavaş ben de kendimi öyle görmeye başlamıştım. Bir pazar gü nü öğle vakti, peri kızlı olma hayal lerim bir yangının külleriyle birlikte savruldu gitti...
Komşu evlerden birinde ispirto ocağının üzerinde kabak kızartılıyor- muş... Tava devrilmiş... Ocak par lamış... Sonra da kocaman ahşap ev, cayır cayır yanmaya başlamış. Biz de o sırada sofraya oturmaya hazırlanı yorduk. Mahallelinin “Yangın var, koşun, yangın var” diye bağnşmala- nyla pencerelere koştuk. Yangın bü yüyordu... Gökyüzüne yükselen o korkunç alevler karşısında insanlar güçsüzdüler... Çaresizdiler...
Dedem, asker olmanın verdiği so ğukkanlılıkla hemen emirler yağdır maya başladı. “ Kıymetli eşyalardan birkaç parça kurtarmaya çalışalım. Sen, Hayruş (annemin adı Hayriye idi ama dedem ona Hayruş derdi), halıları topla... Sen Necdet bir tor baya tabak çanak doldur..."
Dedem, emirlerini sıralarken, yangın adamakıllı büyümüştü. Evden çıkmamız gerekiyordu. Apar topar, dışan fırladık. Ben, ayakkabı giyme yi bile düşüneriıedim. Sadece odam da duran bebeklerimi aldım.
Annem, arka balkondan arsaya birkaç halı, birkaç parça eşya atmış tı. Mahalleli, arsaya toplanmış, ev lerden ahlan eşyaları topluyordu. Bi raz sonra biz de onların arasına ka tıldık. Akraba çocuklarıyla birlikte oyun oynadığımız balkonun, alevler arasında yokoluşu, beni çok üzdü... Koca ev, Yemen’den getirdiğimiz on- ca eşya, onca hatıra yanıp kül
olur-►Yangın
dedem i
amansız bir hasta
lık gibi kemirmişti.
Annem
dedemin
ölümüne üzüldüğü
kadar beş parasız
kalmasına da üzü
lüyordu.
Dedemin
maaşı ona bağlanın-
caya kadar ne yapa
caktık. neyle geçi
necektik?..
Ȃocuklarla birlikte
oyun
oynadığımız
balkonun
alevler
arasında
kaybolu
şu beni çok üzdü,
koca ev, onca eşya,
onca hatıra yanıp
kül olurken, sadece
balkonun yanması
bana neden böyle
tesir etmişti, bile
mem...
Yıl 1941...Türk sineması emekleme devresini aşmak için çabalıyor. İkinci Dünya Savaşı bütün şiddeti ile sürüp giderken, savaşa girmemiş olan Türkiye'de sanat faaliyetlerine olanak sağlanıyor. İşte bu yıllarda çevirdiğim “ Para" adlı filmde Suavi Tedü ile birlikte oyna- ılım. Suavi Tedü, o zamanlar, Türk sinemasının en gözde sanatçıların dan biriydi.
ken, sadece balkonun yanması bana neden böyle tesir etmişti? Bilemem...
S O K A K T A
K A L IY O R U Z
İ p VİMİZ yanmıştı. Eşyamız kül olmuştu... Sizin anlayacağınız dımdızlak sokakta kalmıştık... De dem, eski kafalı adamdı. Öyle sigor taya migortaya inanmazdı... Zavallı dedeciğim... Altmış yıl bir yastığa başkoyduğu karısını kaybettikten kı sa bir süre sonra uğradığı bu büyük felaket onu yıkmıştı... Ordulara ku manda eden o heybetli adam, şimdi mahalledeki küçük çocukların bile yardımına muhtaçtı.
ilk geceyi, bir akraba evinde ge çirdik... Ondan sonraki geceleri de... Yemen'den Türkiye'ye gelen eş, dost, bize yardım etmeye çalışıyordu. Ama ne çare... Yeni bir ev satın alacak durumda değildik... Dedeme bağla nan üç kuruş maaşla geçinmek zo rundaydık.
O günden sonra, kira evlerinde barınmaya çalıştık. Kimi zaman eski bir ahbabın iki katlı evinin, birkaç odasına sığındık... Kimi zaman, tek katlı kulübeden bozma evler bizim yuvamız oldu.
Yangın, dedemi, amansız bir has talık gibi kemirmiş, bitirmişti... Sır tında bir yorgan hırka, elinde teşbih, başında takke, bir köşeye geçiyor, saatlerce hiç konuşmadan gözleri bir noktaya mıhlanmış oturuyordu... Dedemin beklediği bir şey vardı mut
laka... Bu beklediği şeyin ne oldu ğunu öğrenmemiz ise çok sürmeye cekti.
Gene bir gece, tıpkı anneannemin öldüğü gece olduğu gibi, dışardan gelen ayak sesleriyle uyandım. Tabii artık büyümüştüm... Aklım her şeye eriyordu... Dedemin “ Hayruş. yetiş” diye seslendiğini duyunca, annemden önce ben odaya koştum... Dedemin ağzından beyaz beyaz köpükler saçı lıyordu... Güçlükle nefes almaya başlamıştı... Annem de yetişti... “ Sen git, Şakir amcanlara haber ver” dedi, "Deden hasta... Doktor getirsinler.”
Şakir amcalar bizim evin sokağı nın başındaki büyük evde oturuyor lardı. Uzak bir akraba mıydılar, ha tırlamıyorum...
G ELEC EK KORKUSU
B
EN hemen Şakir amcalarakoştum. Birkaç dakika sonra da Şakir amca ve karısıyla birlikte eve döndük. Bu defa beni dedemin odasına sokmadılar. Ablamla birlik te, kapı önünde beklemeye başla dık... Necdet ablam, gecenin bu geç saatinde tatlı uykusundan uyandınl- dığı için somurtup duruyordu. Ben ise bambaşka duygular içindeydim. Dedemin öleceğini hissediyordum, tik defa içime bir gelecek korkusu düşmüştü... Annem ve ablamla kuru başımıza kalırsak, ne yaparız diyor dum...
Annem bir ara odadan dışarı çık tı. "Çocuklar siz Şakir amcalara gi din, ben sonra sizi çağınnm" dedi.
Ertesi gün eve döndüğümüzde, dedemin cenazesi kalkmıştı. Yemen' den develerle, İstanbul'a gelen bir konak dolusu ev halkından, geriye topu topu üç kişi kalmıştı... Akraba larımız bize ellerinden geldiği kadar yardım edeceklerdi tabii... Ama ta şıma suyla değirmen döner miydi? Şunun bunun vereceği üç, beş kuruş la iki kız evlat büyütülür müydü?
Annem, dedemin ölümüne üzül düğü kadar, bir başına beş parasız kalmasına da üzülüyordu. Dedemin maaşı ona bağlanmcaya kadar ne yapacaktık? Neyle geçinecektik? 1940’lı yıllar kuşkusuz sanal yaşamının en hareketli yıllarıydı. Dur
madan film çeviriyor, tiyatroda sahneye çıkıyordum. Filmlerimin he men hepsi büyük ilgi topluyordu. Geleceğe güven ve ümitle bakabili yordum. 1945’te Talât Artamel'le birlikte çevirdiğim “ Sanatkâr Aşkı” da beğenilen filmlerim arasındaydı...
— Y A R IN
:---V A L İ B EYD EN
İŞ İSTİYO RU M
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi