Biraz da ben konuşayım
^
Rıza Tevfik, yakın tari himizin en ilginç kişilik lerinden biri. 2. Meşru tiyet devrinde sivrilmiş bir politika adamı, şair ve filozof. 2. Meşruti- yet’in ilan edildiği gün lerde İstanbul halkına günlerce hürriyet hak kında nutuklar atmış, İttihat ve Terakki Fırka sı nın Edirne mebusu olarak meclise girmiş ti. Pervasız hareketleri ve görüş ayrılıkları yüzünden bir süre sonra parti ve partili arka daşlarıyla yolları ayrıldı. 1912’de Meclis-i Mebusan’ın feshinden sonra politikadan uzaklaştı. 1918’de yeniden politikaya dön dü. Milli mücadeleye muhalefet etti. Sonra yurt dışına çıktı. Bu ilginç kişiliğin anılarını Gürhan Tümer değerlendirdi.
Feylesof Rıza
Tevfik, hayli
ilginç, ilginç
olduğu kadar da
çelişkilerle dolu
bir adam.
Kitabın hoş
yanlarından biri
yakın tarihimize
kendi çapında bir
ışık tutması, biri
de tarih
kitaplarında
bulamayacağımız
ayrıntılardan söz
etmesi.
GÜRHAN TÜM ERY
aşı daha o kadar değil ama, tıpkı bir Hachette gibi, bir Varlık gibi, başlıbaşına bir “ekol” oldu İletişim de. Bir çok kitabın yamsıra, İstanbul Dizisi, Cep Üniversitesi, Türkiye Ansiklope disi, Tarih ve Toplum Dergisi, unutul maz hizmetler'hiç kuşkusuz. Bütün bunlar, kültür tarihimiz, basın tarihi miz içindeki önemli yerlerini çoktan aldılar.Ve işte bir kitap daha îletişim’den: “Biraz da ben konuşayım.” Konuşan ya da daha doğrusu, yazan: Rıza Tev fik.
Biricik “feylesofumuzun” felsefesi o kadar derin değildi, özgün de değildi. Kendisinin de söylediği gibi, Herbert Spencer’i, “üstad itihaz” etmişti ken dine. Yaşantısına gelince, hayli derbe- derceydi, çalkantılıydı: Okullardan kovulmuştu, hapislerde yatmıştı, Mec- lis-i Mebusan’a girmişti, Maarif Nâzın olmuştu. Şiirler ve H urufilikle ilgili Fransızca bir kitap yazmıştı. Ve sürgü ne gönderilmişti. Evet, sürülmüştü, çünkü 150’liklerdendi, çünkü Sevres’e imza koyanlardandı.
600 yıllık bir imparatorluğun idam fermanı olan bu sözümona barış anlaş masından, kitapta yeterince
sözedili-Ölümün den bir yıl önce, toru- nuAhmet ile. (Üstte, solda) Am- man'daesi NazlıHa- nım ve kü- Cükoğlu Nazif ile. (Üstte,sağ da) Çocukları Said ve Na zif ile (Yan da)
Feylesof Rıza Tevfik’in “Biraz da ben konuşayım” ı İletişimden çıktı
Tarihe inanmayan tarihçi
yor. Zamanın Sadrazamı Damat Ferit Paşa’nın şaşkınlığının, sarsaklığının, beceriksizliğinin, Cumhuriyet sonrası resmi tarihin bir yakıştırması olmadığı nı, bir gerçek olduğunu, çok iyi anlıyor insan bu kitabı okuyunca. Bu paşa, gerçekten habersizmiş dünyadan. Os- manlı’mn egemenliği altında artık he men hemen hiçbir Müslüman ülke kal mamışken, hepsi kazan kaldırmışken, hâlâ daha dinin sağladığı bütünlükten sözetmiş Sèvres’de. Kimseye, yani öte ki üyelere, bu arada Rıza Tevfik’e de şuncacık danışmaksızın, tek başına ha zırlamış konuşmasını ve galip ve mağ rur ve küstah Batı’nın temsilcileri önünde, buram buram bir Türk aksam ile Fransızca olarak, kekeleyerek, üste lik de çok hafif bir sesle okumuş. Bu nun üzerine, toplantıya başkanlık eden Clemenceau demiş ki: “Lütfen siz ev velâ lâyihayı bize veriniz. Biz içeride müzakere odasında bunu mütalâa ede riz . Buna intizâren de, siz lütfen büfeye teşrif buyurun.” Biraz sonra geri dön düklerinde de, söyledikleri şuymuş:
“Efendiler, raporunuzu okuduk. Siz bu raporda öyle birtakım meseleler den dem vurmuşsunuz ki, onlar hak kında mülâhaza beyan etmek ancak dört büyük devletin selâhiyeti daire- sindedir.”
Y ani bize şuncacık söz hakkı tanımı yorlar. Çok doğal, değil mi ki savaşı kaybetmişiz.
Burada asıl üzerinde durmak istedi ğim, Rıza Tevfik’in tavrı. “Biraz da ben konuşayım” da, onu, işbirlikçi bir vatan haini olarak görmüyoruz. Diyor ki: "... Beni Sèvres muahedesini imza ya sevkeden manevi ve vicdanî sebep lerden biri de, Yunan ordusunun ve bilhassa zabitlerinin İzmir’de ve İzmir havalisinde ırz u cân ziyankârlıklarıdır (...) Bu katliamı bir an evvel durdur mayı ve sulhün imzasmı tâcil ederek bu fezahatleri önlemeyi kâr sayıyor dum.”
Ne kadar ilginç değil mi? Aynı ne denler, Mustafa Kemal’in, tam tersi bir tepki göstermesine neden olmuştu.
Elbette ki herkes Mustafa Kemal
olamıyor, olamaz: Ancak, şunu da vur gulamak istiyorum: Bu kitabı okuduk tan sonra, Rıza Tevfik’in, hiç de kötü niyetli olmadığına inanıyor insan. Gerçekten de, Clemenceau’nun az ön ce aktardığım konuşmasından sonra, az kalsın felç olacakmış feylesof, o ka dar üzülmüş ve kızmış.
“Biraz da ben konuşayım”, yalnızca Sevres’den sözetmiyor elbette ki. Da ha başka şeyler de anlatıyor Rıza Tev fik.
Örneğin bir jurnal üzerine tutukla- mşı, “muzır” kitaplarının çuvallara doldurularak nezarethaneye getirilişi, bunların ayıklanışı, tam bir traji komedi. Güler misiniz ağlar mısınız? Ve nasıl olur da, tarihin tekerrür ettiği ni düşünmezsiniz?
Şu satırlara bakın:
‘“Efendim siz muzır olan kitaplarını zı bizzat kendiniz ayırıp bize teslim edin!’ dediler.
Acayip, bendenize nasıl inanırsınız? Beni müttehem edecek kitapları ben size nasıl gösterebilirim. İyi biliyorum r ı i H U M D l v c T ı d n p H A V I 1 7 7
İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi ve Edirne Mebusu RızaTev-fik.
ki bu âna kadar çuval dolusu şurada duran bu kitapları okumadınız, zaten okuyazmadınız. Bir kere vakit yok ve mesleğinize müteallik şeyler değil, o halde ben size istediğim şeyleri gösteri rim, bazılarını da ketmederim, çünkü yalnız isimlerinden bir şey anlaşıla maz. Buna inanışınıza taaccüp ediyo rum.’ diye beyân-ı mülâhaza ettim ve biraz güldüm.
Onlar da güldüler ve cevaben: ‘Biz sizden eminiz, siz doğru söyler bir adamsınız; hem bunları okumuşsu nuzdur, vaad ettikten sonra hangileri muzır ise elbet teslim edersiniz’ dedi ler.”
Ne diyelim, Allahlık adamlar. Rıza Tevfik, hiç sevmiyor polisleri, hiç sevmiyor hafiyeleri. Diyor ki: “H e men yüzde kırkı hiçbir işe yaramadık ları için polis olmuşlar. ” Bunlardan bir tanesi de şöyle anlatmış: “Ben, bana hakaret eden bir âdi polisin hakkın dan gelmek için hafiye yazıldım. ”
Şimdi bir daha soruyorum: Gülmeli miyiz, ağlamalı mıyız?
Feylesof Rıza Tevfik, hiç kuşkusuz, hayli ilginç, çelişkilerle dolu bir adam. Örneğin, olaylara, Mustafa Kemal’in baktığı gibi bakamamış ama, onu iyi tanımış ve bir gün Sadrazam’a şöyle demiş: “Paşa hazretleri, Mustafa Ke mal P aşayı buradan uzaklaştırmışsı nız ve kendisini müfettişlik hizmetiyle bütün Anadolu’yu dolaşmaya memur etmişiniz. Hattâ İzmir’i bigayrihakkın istilâ eden Yunan ordusunun tenkili vazifesini de kendisine vermişsiniz. Bu işlerin uhdesinden gelecek bir zat olduğuna benim de kanaatim vardır. Fakat size şimdiden arzediyorum ki gi der gitmez sizin o emrinizi istihfaf ile tenkid ve reddeyleyecek ve kendi başı na istediği gibi ve anladığı gibi hareket eyleyecektir (...) En evvel ufak bir ve sile ile muğber olacak, istifasını vere cek, sivil ve müstakil bir vatandaş ola rak kendi hesabına çalışacaktır ve sıra sı gelince de ilan-ı isyan edecektir. ”
Ferit Paşa bunları duyunca sapsarı kesilmiş.
Ben bu kitabı sevdim. Sevişimin bir nedeni, yukarıdaki gibi, yakın tarihi mize kendi çapında bir ışık tutuması ise, bir nedeni de, yer yer, küçük tarih ten, yani büyük tarih kitaplarmda
bu-lamayacağımız ayrıntılardan da sözet- mesi.
Ben bunlara çok meraklıyımdır. Ör neğin, Vahdettin’in çok sigara içtiğini, Damat Ferit Paşa’nın domuz eti yedi ğini, feylesofun şiirlerini en çok bir ke bapçının beğendiğini ve Clémence - au’nun sesinin çok ince olduğunu, “Bi raz da ben konuşayım”ı okuduktan sonra öğrendim.
Rahmetli feylesof Doktor Rıza Tev fik, “Tarihe zerre kadar inanmam ve ehemmiyet vermem” diyor ama, ben öyle düşünmüyorum ve okuduğum bu kitap, bir dönemin tarihinden kesitler le dolu. ■
Biraz da ben konuşayım / Rıza Tev fik/İletişim Yayınları , V
*
? Y RızaTev- fik.boy sırasına görediz-,, diğikız- larına nasihat ediyor. Önde küçük kı zı Muni se, orta da Sel- ma, ar kada bü yük kızı Suad.Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 1 4 5 4 6 0 0 6 *