TT-S a h ib i:
G A LA T A A R A /
H i l m i K i r ai Ö32
20 Kânunusani N e ş r iy a t M üdürü: I t i i k ı m İ R i ı a Musahabe :Yeni Seneye Çfivevhen
Sınıf arkadaşlarıma, — Yeni senenin en ziyade bbe yeni likler getirec ğini düşünerek..
y a z a m . 3 Y I
Bu sabah uyandığımız zaman, kısa bir uykunun mahmurluğuyla açılmak is- temiyen gözlerimiz, üçyüz altmış beş gü nün mukadderatını gizliyerek gülen şiş man bir takvimle karşılaştı... Ve basit bir tedaiyi efkârla derhal geçen seneyi ha tırladık. Bir an gözlerimiz, dıvardaki yeni ve kalın takvimin yerinde, hergün biraz daha küçülerek nihayet bir iskelet halini alan zavallı eski takvimi aradı. Geçen yıl başında, o cılız takvim de şişmandı. Fakat geçen sene gün, gün maziye dökülürken, o da yaprak, yaprak döküldü, döküldü...
;-- sa*.Evet, son dakikasını gece yarısı ma ziye gömdüğümüz 1931 senesinin birer günüyle yaprak, yaprak koparılarak kâğıt sepetine atılan o sıska takvim, geçen sene başında, bir yılın mukadderatını yapraklarında saklıyarak, aynı yerden bize bakmış, ve — aynı mânayı istihza f/ ile — mütecessis nazarlarımıza gülümse- mişti... Bugün ona halef olarak yerini işgal eden yeni takvimi görünce duydu ğumuz teessürü, geçen sene de onun karşısında hissetmiştik.
Şimdi hepimizde aynı merak var; hepimiz şu suale cevap bulmak
ihtiya-ııııis jFâîfe
cini hissediyoruz: «Yeni sene acaba bize neler getiriyor?...» Bu, şimdi temamile meçhuldür. Fakat ilk sahifesini, bu ak şam, yeni senenin ilk günü ile beraber koparıp atacağımız takvim, onu bize yavaş, yavaş öğretecek; ve biz, her ak şam güneş batarken, maziye kalbolan ve ancak kalplerimizde hatıraların mânevi varlığından istiâne ile idâmei hayat etmek istiyen bir günü, o takvimin bir sahifesi ile beraber nisyana gömeceğiz; hem de bir daha oradan çıkmamak üzere...
Fakat, istikbali bugünden keşfetmek istiyen mütecessis nazarlarımızı o tak vimden ayıralım! Takvim yapraklarından gelecek günlerin mukadderatı okunamaz. Onlarda ancak geçmiş günlerin hüznün den ve neş’esinden kalma izleri bulmak kabildir!
Yarı gece, yalnız bir dakikalık ma zisi olan yeni seneye girerken, belki hepimiz eski ve emektar seneyi, maziye inkılâp etmek ve hatıra olmak gibi mâ nevi bir kıymet ve ehemmiyet kazanan o üçyüz altmış beş günü, bir sâniye içinde, havalen tekrar yaşamak istedik.
Çünkü, eski senenin hakkını böyle bir an tevekkuf ve hayal ile edâ ettikten sonradır ki yeni seneye girmeye hak ka zanabiliriz. Geçen senenin üzerimizde elbette bir saniyelik tevekkufa ve bir an hayale değer bir hakkı vardır.
Hikmetşinaslar için saatları, dakika ları ve saniyeleri daima aynı olan zama nın ruhiyatçılar nazarında başka bir hususiyeti, Bergson’un dediği gibi bir
“durée originale„ i vardır. Ve ruhî ha
yatta sakilerden uzun dakikalar ve sani yelerden kısa saatler de olabilir! Neş’evle geçen bir günün insana işkenceler içinde geçmek bilmiyen dakikalardan kısa gö rüneceği pek tabiîdir. Çünkü psikolojide zamanın uzun ve kısa olması, saat ibre-
2
sinin hiç değişmiyen devri ve kadran üzerindeki çizgiler arasında kat’ettiği mesafelerin ölçüsü ile değil, fakat ancak bizim o esnadaki ruhî teessürümüzle taayyün eder.
işte, fiziğe nazaran daima aynı müd deti devamı hâiz saniyeleri, dakikaları, saatları ve günleri ihtiva ettiği için geçen seneden farklı olmıyan yeni sene nin, felsefede aynı olmadığını düşünerek temenni edelim ki 1932 senesi, sıkıntı ve meskenet içinde geçmek bilmiyen kısa dakikalar gibi uzun değil, fakat bil’akis neş’e ve faaliyet içinde nasıl geçtiği belli olmıyan uzun saatler gibi kısa ve seriüddevam olsun!
1 Kânunusâni 1932
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi