I
Güneş 7,22 2,24 Öğle 12,22 7,23 İkindi 14,46 9,47 N UN UE VVEL 2İI * * Akşam 17,00 12,00 * Yatsı 18,37 1,37 * İmsag 5,35 12,36 H tC liî 1318 RECEP 2V
S ayla t £VWIIHİM|l|lm»IIHIIIIIIIIIIIIIII|l|ll||||l|IIIIIIMHIIIIIIItlll||lllll||||||||||lillllllllllllll|||IIIIIIIIIIIIIIIHİItl|l|||ll|lll|6£G İ T T İ 34
AZ
s-**' '-Üti-P T 1 G İ T T İ K
Yolundan çıkan tartışma
5 Ulunay’a verdiğim bu
ceva-| bin iyice anaşılması için, işi
| başından anlatmam gerekir. 25
| aralık 958 günlü gazetelerde
İ şöyle bir haber çıktı: Kınık il-
: çesinin Enalan köyünde, bir
İ evde yarısı erkek yarısı ka
il din, 38 kişi «Bektaşi âyini» ya-
l
parlarken yakalanmış. Jaııdar-§ ma, bu kadar kalabalığın bir
| evde toplanmasından kuşku-
= laıııp, evi basmış.
İ Gazetenin yazdığına göre,
| baskın yapan jandarmalar
| «Bektaşi âyini» olarak şunu
\
görmüşler: 38 kadın erkek ka-i laylı bir tepsi çevresinde otur- | muşlar, mum ışığında taslarla | şarap, rakı içiyorlarmış.
1 Yazılana göre suç kanıtları
İ işte bunlar. Bu «38 kişi hakla-
i
rında tanzim edilen evrakla ad-î üyeye verilmişler.»
§ Bu işde bir haksızlık
İ olduğu kanısına
var-| dım. «Bektaşi âyini»
İ diye yapılan şu işler,
| hemen her gece her
| evde yapılmaktadır.
§ Hele büyük şehirlerde.. Evler-
| de otuz, kırk kişi toplanır,
î mumlar yakılır, rakı, şarap içi- İ lir, danslar edilir. Elbette bu
\
yüzden kimse suçlanmaz. Ne| kalıyor geriye? Bu eğlentiye
î «âyin» adı verilmesi mi? Eh. jj bizde pek güzel Mevlevi âyin-
İ leri de yapılıyor. Gazetelerde
; bunların yazıları, resimleri ba- Ş siliyor. Kimsenin birşey dediği i yok. Mevlevi âyini yapıldığına : göre, Bektaşi âyini de
yapıla-| bilmeli, bu da suç sayılma-
\
Validir. Mevlânâ büyük kişiy-: se, ululardansa, Hacı Bektaş
| Velî de büyük kişidir, erenler- I dendir.
| Ben ne Hacı Bektaşi V
eli-= den, ne Mevlânâ’dan yanayım. | Ama ikisine de karşı değilim. | Yalnız düşünceme göre, ortada | bir haksızlık gördüğüm için, 27 : aralık günlü yazımda bunu şöy | lece belirttim:
§ «H er yıl Mevlânâ’yı anma
tö-:■ renleri gelenek oldu. Elbette
i bir ünlü Türk düşünürü, bü-
İ yük sanatçı amlmalıdır. Ancak î bizde yapılanlar anma mıdır, | yoksa âyin midir?
I Mevlevi âyini yasak olmuyor,
I Bektaşi âyini yasak oluyor. Sa- | kın bana Konya’da her yıl ya- = pılanın âyin değil, anma töre
li ni olduğunu söylemeyin. Bü-
I tün gelenekleriyle, görenekle-
| riyle bal gibi âyindir.
= Mevlânâ Celâleddin-i Rumi
| büyük kişidir, erenlerdendir,
I onu anmalıyız. Ama onun çağ- İ daşı olan, onunla bir yıllarda | yaşamış bulunan Hacı Bektaşi i Veli de büyüktür, erenlerden-
İ dir. Tam Türk’tür. Yazıları,
: sözleri hep Türkçedir.
| Mevlânâ nice «beşeri» bir
dü-I şünür ise, Hacı Bektaş-ı Veli
= de öylesine, yaşayan kişilerin
\
hayatlarını iyi bir düzene sok-: mak için çalışmıştır.
| Ortada apaçık bir haksızlık
| var. Mevleviler açıkça âyin ya- 1 parken, Bektaşiler neden yap- | masınlar? Yok, bu yapılanlar | âyin değil törense, öyleyse ne- | den Hacı Bektaş için tören ya- İ pılmaz? Kaldı ki bu Bektaşi â- | yini denilen iş, her gece her | evde yapılmaktadır.»
î İşte benim yazım buydu. Siz
| de görüyorsunuz ki, ben' ne
I Mevlânayı, ne de Mevlevîleri
| küçümsemiş, aşağılamıştım.
İ Hiç de böyle bir ereğim yoktu.
| Sonra hepinizin bildiği gibi,
î Peyami Safa ile aramızda bir | tartışma başladı. Peyami Safa- İ ya cevap vermekteyken, Ulu- İ nay benim için şunları yazdı:
I «Peyamiye, geçen gün Aziz
| Nesin’e verdiği nasihatlerden
î dolayı hak verdim, hele yazısı- I nın son cümlesi olan «Haddi- : nlzi bilmek» tavsiyesi tam ye- İ rindedir. Niçin mi? İzah ede- | yım :
| Aziz Nesin, (olayı anlatıyor)
: her sene Konya'da, Ankara’da,
İ İstanbul’da, İzmirde, Kütah-
| yada velhasıl bütün Türkiye’- | de Mevlânâ ihtifali dolayısiyle | yapılan «âyin timsâli» ne ta’n | ediyor. «Onlarınki âyin oimu- | yor da Bektaşi lerinki mi âyin
| oluyor?» diyor. Hattâ bunu
§ kapkara ruhunun ananeye, ta- İ rihe, milli güzelliklere karşı o- I lan sonsuz gayzınm ıslık gibi I öten edası ile: «Sem ’a yapan | külâhlı, cübbeli mevleviler» di- i ye tezyif ediyor,
i Aziz Nesin ne Mevlâna’yı, ne
I Hacı Bektaş Veli’yi, hattâ ne
i Muhammedi, ne Allahı bilir,
i Doğduğu zaman babasının ku- 1 lağına okuduğu ezanı belki bir ! daha işitmemek için kulağına İ pamuk bile tıkamış ve pek isa- | bet etmiştir.
i Menfur bir zihniyet veyahut
î mürettep bir tezvir karşısında- İ y ız .»
j İşte Ulunay, şu bunca yıllık
| gün görmüş, saçı ağarmış, fe- İ leğin sillesini yemiş, aklı ba İ şmda olduğunu sandığımız ya- : zar, bana böyle ağız dolusu kü | fürler savuruyor
: Onun yazısı da. benim yazım
İ .da ortada. Bu yazılar ikimizin : de nasıl kişiler olduğumuzu or
I
taya koyuyor.} Ben ne Ulunay’a çattım, ne
4 » i M l t ı t H U t t m ı m m m ı ı
Mevlâna’yı yerdim, ne de Mev levi’leri aşağıladım. Peki, Ulu
nay neden böyle köpürüyor?
Bunun nedeni açık Akılları sı ra, Milliyet Gazetesinin iki kö
şesini tutmuş iki gerici ya
zar Peyami Safa ile Ulunay,
ikisi bırdeıı beni ateşe tutup yıldıracaklar. Peyami saldırır ken Ulunay da arkadan vuru yor.
Bu davranış, sık sık söyledi ğim gibi donuk kafaları örüm
cekti eski kuşak yazarlarının
iğrenç şarklı numarasıdır. U-
lunay’m butun istediği, Mev- lâtıayı savunmak değil, öyley miş gibi görünerek beni sindir mektir Bunun için de «şarklı» silâhı olan bütün küfürlerini, iftiralarını kullanıyor.
Ulunay, gerçekten Mevtana- yı savunmak isteseydi, 30 ara
lık 1958 günlü Ter-
cüman’da çıkan Me lih Cevdet’in (Yaşar
Tellidede) «yükselte
lim derken» başlıklı
ve doğrudan doğ
ruya Ulunay'a yöneltilen yazı ya bir cevap verirdi. Oysa U- luıı ay bu yazıya hiç sesini çı karmamıştır.
Şimdi size, Ulun ayın bütün
içyüzünü gösterebilmek için,
0 yazısındaki düşüncesinde be raber olduğum Melih Cevdetin fıkrasından birkaç parçayı bu raya aktarıyorum:
«Gözlerime inanamazdım;
bir daha, bir daha okudum:
«Mevlânâ Türktür. Hiçbir
milletin büyüğüne nasip olmı-
yan âlemşümûl bir mevkü, i-
lim vadisinde milletlerarası bir
şöhreti vardır. Dünya, bütün
büyüklen ile karşımıza çıksa,
ve biz yalnız Mevlânayı zikret-
sek kıymet terazisinde onun
tek başına bulunduğu kefe el bette daha ağır basar...»
Ulunay yazıyor bunları. De mek Mevlânâ ile başa baş gü reşecek başka hiçbir büyük a- dam yok Ancak hepsi bir ara ya gelirse... Ama o da para et miyor, gene Mevlânâ ağır bası y o r »
Bundan sonra Melih Cevdet,
bilim, sanat dünyasına ışık
tutan kişileri birbir sıralayıp
Mevlâna’yla ölçüştürdükten
sonra şöyle yazıyor:
«Sonra... sonrası bu işte. Bi lim tarihi, felsefe tarihi, sanat tarihi hapı yutmuştur artık. Bi
limdeki, felsefedeki, sanattaki
gelişimler, evrimler, bütün an
lamlarını yitirmişlerdir. Bun
dan sonra ortaya atılacak dü şünceler de artık gereksizdir.
Ulunay’in o sözlerinden sade
ce birincisi doğru- «Mevlânâ
Türktür.»
Övünmenin böylesi, «müba
lâğa» sanatına değil, mantık
sanatına örnek gösterilmeli.
Mevlânayı yükseltelim der
ken gülünç ediyoruz.»
Ulunay, işte bu yazıya cevap vermemiştir. Cevap vermek zo runda değil elbet. Ama görü
yorsunuz ki, Mevlâna’yi yü
celteyim derken gülünç eden
Ulunay, benim ne kendi adını
andığım, ne Mevlânayı, ne
Mevleviliği yerdiğim o yazıdan ötürü, salt kapı yoldaşını sa
vunmak için, bana saldırmak
yiğitliğini göstermiştir. Şimdi de Varlık Dergisi’nin
1 ocak 1959 günlü sayısında
«Varlık» imzalı Yaşar Nabi
Nayır’ın yazısını buraya alıyo rum:
«14 aralıktan 21 aralığa kadar Konya’da büyük düşünür Şait Mevlânâ için bir hafta süren kutlama törenleri yapıldı. K a
dirbilirlik iyi şeydir. Mevlânâ
da şüphe yok ki anılmağa de ğer büyük insanlardan biridir.
Ancak şunu belirtmek isteriz
ki, kim olursa olsun, her yıl
bir hafta sürecek törenlerle
kutlanmaya kalkışıldı mı, bu
törenlerin giderek bir değeri
kalmaz iş olsun diye yapılan
beylik hareketler arasına girer. Nitekim şu son yıllarda moda
haline getirmeğe çalıştığımız
Mevlânayı anma törenleri de
yavaş yavaş o hale gelmeğe
başlamış, her yıl tekrarlanan
tıpatıp aynı hareketlerin ve
söylenen aynı sözlerin verdiği bıkkınlık dinleyenler ve seyre denler üzerinde etkisini göster mekten geri kalmamıştır. Ata türk için bile yılda ancak bir
anma günü ayırabilirken, ve
bunca Türkçe yazmış söylemiş
şairlerimiz durup dururken,
bizden olsa da eserlerini Acem diliyle vermiş, başka milletle rin de bizim kadar sahip çık-
tıkarı bir şairi böyle her yıl
haftalarca anmaya kalktık mı,
onu gözden düşürmekten baş
ka bir sonuca varamayız. Hem bize öyle geliyor ki, Mevlânâ
derken biz, onun asıl değeri
olan şiir yanını unutup, kendi sini bir tarikat kurucusu gibi
göstermeğe kalkıyor, böylece
ayrı bir hataya da düşüyoruz.
Mevlânâ, en geniş anlamıyla
insanlığa açılmış bir şairdir.
O yüzden Mevlevi âyinlerinin
diriltilmesine bir vesile edile
mez adı Edilmemelidir de.» (Arkası yarın)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 1 0 4 0 6 0 0 6 * ıi M u ıı iiK » » â * m w » » » » H ii H iı u M H i» iH iı » iM i» iH iM i» ıı i! » n » iM iıı « ı» tı ııı ııı « iM iH iı ııı ıı» ı» ııı ııi M M iı ııı » ııı tı » ı» » ın ı» « » » « ıı » » fi ıı* ııı n ı» ıı ııı » ıın ıı ıı» ııı » ı» ı» u iiM iı ı» ı.' rm > » * ır » H ir ıın n ı» ı» » iH m ııı ıı tı » « ııı ııı iM » ııı » n H iıi H iıı ı» ıı ııı » ııı ııı ı» ı» » ııı ıı ııi H iı ııı ııı ııı m ıın n ıı ıiM iı ııı ııı ııı ııı ı« ııı ııı ııı ı ım n ıı ih i m t ı ıı m t m ıt ıı tm m ı ı m ım ıı ıı ı m ıı m ın ıı ıı ıı ıı ıt ıı m ı m ı ı ım ıı ıı ıı iH iM iı ıı ıı m ıı ıı ıı ın ı ı ı 1 11 11 11 11 11 1 m im i m ıı ıı m n u ım m im m m H ii M iı ıı ım ım M iı ım m m r ii m m ım ıı ım fm ıı ıı ıı m ım ıı m m iı ım tı m M M im m m m tm m tt m ıi M m ım ım ıı ım ım ım ım ıı ıı ıı ıı ıı tı ım ım ım m ıı if tı m m tm ıt ıı ım ım m m ıı ın ıı m ım ıi M m ır ıi M r ,