• Sonuç bulunamadı

Büyük Selçuklu İmparatorluğunun Uygarlığa Katkıları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyük Selçuklu İmparatorluğunun Uygarlığa Katkıları"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞUNUN

UYGARLIĞA KATKILARI

SEVİM TEKELİ* Siyasi Yaşamları:

10. yüzyılda O rta Asya’da b ir g ru p Türk iç çekişm eler sonucu, Selçuk adlı başkanlarıyla Sir-i Derya’ya gelmişler, oraya yerleşmişler ve M üslüman­ lığı kabul etm işlerdi.

Selçuk’u n to ru n ları, Ç ağrı ve Tuğrul Beyler yaşam larını sü rdürm ek için daha uygun yerleşim m erkezleri aram aya koyulm uşlardı. Tuğrul Bey iç bölgelere, Ç ağrı Bey ise Van gölü çevresine gelmiş, b u rala rd a kendisine karşı koyacak ne G ürcü ne de E rm enilerle karşılaşm ıştı. B uraları yerleşe­ bilecek verim li bölgelerdi.

Gazneliler, Selçukluların to p ra k ların d a n bu geliş g id işlerin d en hiç hoşlanm am ışlardı. Bu sürtüşm eler sonunda Selçuklular 1038’de N işabûr’u ele geçirdiler ve Tuğrul Bey İm p arato rlu ğ u n u ilân etti. Böylece Selçuklu İm paratorluğu kurulm uş, İslâm Dünyasında yeni b ir dönem başlamış, Gaz- nelilerle yapılan D andanakan Savaşıyla da b ü tü n İran ve kom şu beylikler artık Selçukluların egem enliği altın a geçmişti.

Tuğrul Bey öldüğünde (1063) m erkez ve Batı İran, Mezopotamya, Bağ­ dat, Selçukluların elinde bulunuyordu.

Tuğrul Bey’in yerine geçen Alp Arslan (1063-1072) bu genişleme politi­ kasını sürdürm üş, 1064’de G ürcistan’ı alm ış 1068’de Bizans sın ırın a var­ m ıştı. T ürkm enlerin büyük kütleler h alin de gelişi A nad olu ’n u n ele geçirilm esini zorunlu b ir d u ru m a getirm işti. Bizans İm p arato ru Dukas 1067’de ölünce İm paratoriçe Peçeneklere karşı büyük başarı sağlayan ü n ­ lü Bizans k u m an d an ların d an Rom ans Diogenes ile evlenm iş böylece Dio- genes 1068’de Bizans İm p a rato ru ilân edilm işti. 107l’de M alazgirt’te Alp A rslan’la karşılaşan D iogenes’in ord u su yok edilm iş ve kendisi de tutsak edilm işti. A rtık A nadolu k apıları Türklere açılm ıştı. Çok genç yaşında öl­ d ü rü len Alp A rslan’m yerine oğlu M elih Şah geçti.

M elih Şah (1072-1092) saltanatı dö n em in d e O rtaçağın en büyük dev­ letini oluşturm uştu. B abasının isteği doğru ltu su nda, A nadolu içlerine

(2)

ak ınlar yapan, Süleym an Şah, Alp İlig, D olat’m ve o nlara bağlı Türkm en k u m an d an ların ın , A rtuk, Tutak gibi ak ın ların ı uygun karşılam ış, Bizans’­ ın ihm ali yüzünden bölünm üş, m utsuz, fakir A nad olu ’da ilerlem esi çok kolay olm uştu.

1074’de A laşehir’i alan Türkler, Adalar D enizinde M ilet’e, 1078’de İz­ m it ve Kocaeli’n d en Ü sküdar’a k ad ar uzanm ışlar, boğazı k o ntrolleri altı­ na alm ışlardı.

1075’de m erkez İznik olm ak üzere Süleyman Şah devletini kurm uştu. Bu Türk devleti büyük Selçuklu İm p arato rlu ğ u n a bağlı idi ve egem enliği altınd a pek çok Türk beylikleri vardı.

Haçlılar:

A nadolu’nu n ve B alkanların T ürklerin eline geçmesi Avrupayı ko r­ kutm aya başladı. Papa G regorius VII, 1073’de Bizans İm p a rato ru n a yaz­ dığı m ektupta O rtodoks ve Katolik K iliselerinin birleştirilm esin i ve Türklere karşı saldırıya geçmesi gerektiğini vurgulam ıştı. Ancak b u n u n b ir etkisi olm adı. D aha sonra P ie rre PErm ite ad ın d a yoksul b ir Fransız keşişi çevresine 50.000 Fransızı toplamış, dünya n im etlerine kavuşmak ha­ yaliyle yola çıkmışlardı. Almanya’ye gelinceye kadar bunlara 50.000 çapulcu daha katılm ış, B alkanlarda bu sayı daha da büyüm üştü.

Bizanslılar tarafın dan A nadolu’ya çıkarılan, önlerine geleni kesen bu sürü, Türkler tarafın d an tam am iyle etkisiz hale getirildi. B ütün bu olay­ lar Büyük Selçuklu İm p a rato rlu ğ u n u zayıflatmıştı.

Süleyman Şah 1092’de öldü, çocukları çok küçüktü, onları yetiştirm e görevini M elih Şah yüklendi. M elih Şah da kısa b ir süre sonra ölünce bu duru m im p arato rlu ğun parçalanm asına, dörde bölünm esine n eden oldu.

I. İran ve H orasan Selçukluları (bunlar Büyük Selçukluların devamıy­ dı, kısa b ir süre sonra, 1194’de egem enlikleri son buldu), 2. K irm an Sel­ çukluları (1092-1187), 3. Suriye Selçukluları (1092-1217), 4. A nadolu Selçukluları (1092-1308).

Bu yazımızda Büyük Selçuklu İm paratorluğu dönem inde bilim ve kül­ tü re yapılmış olan katkıları ele alacağız.

Şimdi Sultan S encer’in ölüm üyle son bulan ve İslâm D ünyasının b ü ­ yük b ir kısm ına egem en olan bu Türk devleti dönem inde uygarlık düzeyi­ n in ne d u ru m d a olduğuna kısaca b ir göz atalım .

(3)

Bir devletin büyüklüğü yalnızca kapsadığı to prak alanı ve kazandığı savaşlarla ölçülmez, b ir devletin büyüklüğü yani başka b ir deyimle uygar b ir toplum olup olm adığı şu aşağıdaki so ru ların cevapları verilerek o rta­ ya konulabilir.

1. K ültürü, yani düşünce, bilim , teknoloji ve sanat alanın dak i uğraşı­ ların ın çağına göre d u ru m la rı nedir? 2. Kuşkusuz b u n a bağılı olarak top­ lum un birey lerin in refah düzeyleri nedir?

Selçuklular m onarşik düzene sahip b ir O rtaçağ devleti olarak tarih sahnesine çıkm ışlardır. A ncak N izam ülm ülk’ü n 1 kalem e aldığı Siyaset Na- me’nin giriş bölüm ü, bu devleti y ön eten lerin ideolojilerini çok güzel bir biçim de yansıtm aktadır. B urada şöyle denilm ektedir. 1086’da M elih Şah soyluları, yaşlıları, bilim adam larını toplayarak şöyle buyurdu, “ hepiniz devletim izin yönetim i üzerinde düşününüz. Saltanatam ız dönem inde h an ­ gi şey uygun olm adığı halde sarayda, divanda ve mecliste kabul edilm iştir araştırınız. Bizden n eler gizlenm iştir, ecdadım ız tarafınd an uygulanıp ta tarafım ızdan uygulanm ayan kurallar n e le rd ir bana bildiriniz. Geçmiş h ü ­ küm darların kanun ve adetlerind en uygun olanlarından hangilerinin Sel­ çuklu devletine aktarılabileceğini saptayıp bana bildiriniz. Bunlar üzerinde düşünelim ki, din ve devlet işlerin in kurallara göre yürütülm esini ve iyi olmayan k u ralların terk edilm esini em redelim .”2

Bu sözler hiçbir açıklam aya yer verm eyecek biçim de nasıl nizam ve adaleti tem ele alan b ir devlet adam ıyla karşı karşıya olduğum uzu ortaya koyuyor.

İslam Dünyasında İlk M edreselerin (üniversitelerin) Kuruluşu: M edreseler belirli ku rallara göre eğitim yapan Yüksek Ö ğretim Ku­ ru m la n d ır. M edreselere öncülük eden Merv, Rey, Taberan, Am ûl gibi ba­ zı kentlerde, fakih ve m u h ad d islerin özel ders verdikleri okullar gelir. A ncak bu k u ru m la rın b in a ve yönetim olarak organize edilm esi 11. yüz­ yılda Alp A rslan dönem inde başlar. Kazvinî’ye (ö. 1283) göre Alp Arslan, N izam ülm ülk ile N işabur’da dolaşırken cam inin kapısında üstleri başları

1 İslâm dünyasının en tan ın m ış devlet ad am ların d an b irid ir. Tus k en tin in N ukan kasa­ basında doğmuş, ilk önce G aznelilerin H orasan valisinin h izm etine girm iş, d ah a sonra Alp Arslan tarafından vezir olarak atanm ış ve N izam ülm ülk adı verilmiştir. Melih Şah dönem inde de görevini sürdürm üş, id ari, askerî ve ekonom ik alan lard a aldığı ted b irler ve getirdiği d ü ­ zenle İm p arato rlu ğ u O rtaçağ’ın en güçlü devleti h alin e getirm iştir. A sker ve to p rak huk u ­ k u n d a uyguladığı ikta, zeamet ve tımar sonraki Türk devletlerine de tem el oluşturm uştur.

2 Nizam al-Mulk, The Book o f Government or Rulers for Kings, H u b ert D arke tarafın d an İngilizceye çevrilm iştir, New Haven 1960, s. 1-2.

(4)

p erişan birtakım gençler g ö rü r ve o n ların b u rad a ned en b u lu n d u k la rın ı sorar. N izam ülm ülk de, “b u n la r in san ların en şereflileri olup dünya zevk­ leri bulunm ayan bilim ta lip lile rid ir”3 cevabını verir. B unun ü zerine Alp Aslan onlara b ir yu rt inşa edilm esini ve maaş bağlanm asını em reder. Böy­ lece ilk Nizamiye m edresesi 1063 yılında N işabur’da kurulm uş oldu. Med­ reseler hızla gelişti, sayıları çoğaldı. Sultanlar, vezirler, beyler ve h a tu n la r m edrese inşa ettirm ekte adeta yarışa girdiler. B unlar arasında Bağdat, Bas­ ra, H erat, Merv, Belh, Am ül, Musul, Tabaristan’da k u ru la n lar söz konusu edilebilir.

Nizamiye m edreseleri vakıf k u ru m la n d ır . K ütüphaneleri, yatakha­ neleri, yem ekhaneleriyle öğrencilere h e r tü rlü hizm eti sağlıyordu. Ayrı­ ca bilim sel çalışm aları teşvik amacıyla vakıf g id erlerin d e n 100,500,1000 akçe tu ta rın d a ö d ü ller konuyordu.4 Nizamiye m edreseleriyle d ö rt yıllık öğretim kurum lan, bugünkü deyimiyle üniversiteler Batı Dünyasından ön­ ce k urulm uş oluyordu.

Bu m edreselerde ü n lü b ilg inler ders verm işlerdir. B unlar arasında Gazzâlî de bulunm aktadır.

Gazzâlî Hayatı:

Gazzâlî M eşhed yakınlarındaki Tus k entinin Gazzale köyünde, 1058’de doğm uştur. Ö ğ renim ini Tus k en tin d e tam am ladıktan sonra, bilim adam ­ ların ın koruyucusu N izam ülm ülk’ü n h izm etine girm iş, B ağdat’taki Niza­ miye M edresesine m ü d erris (profesör) olarak atanm ış, d ö rt yıl orada ders vermiştir. Psikolojik b ir durum sonucu, bü tün varlığıyla Tanrıya yönelmek ve dünya işlerin d en uzaklaşm ak amacıyla bu görevinden ayrılmış, on yıl böyle b ir yaşamı sürdürm üş, d ah a sonra N izam ülm ülk’ü n oğlu Fahrül- m ülk’ün teşvikiyle yeniden N işâbu r’da ders vermeye başlam ıştır. Ancak b ir süre sonra tek rar Tus ken tin e dönm üş, evinin yanına b ir tekke ve b ir m edrese yaptırarak b u rad a öğretm eyi sürdürm üştür. K endisini çekem e­ yenler Büyük Selçuklu Sultan’ı S en cer’e (1086-1157) Ebû H anife aleyhin­ de b u lu n u y o r diye ju rn a lle m iş le r ve tartışm a için çağırılm asını istem işlerdir. B unun üzerine Gazzâlî ord u g âh a getirtilm iştir. Sencer onu büyük b ir saygıyla karşılamış, tah tın a oturtm uş, konuşm alarına hayran kal­

mış ve onu Tus’a gönderm iştir. Gazzâlî o rada l l l l ’de ölm üştür.

3 Aydın Sayılı, “ Turkish C o n trib u tio n s to an d reform in h ig h e r education, a n d H üse­ yin Rıfkı an d his work in geom etry”, Ankara Üniversitesi Yıllığı (Annales de VVniversite dAnha-

ra), cilt XII, 1966, A nkara 1972, s. 89. 90.

O sm an Turan, Selçuklular Tarihi ve Turk-İslam Medeniyeti, Türk K ü ltü rü n ü A raştırm a E nstitüsü yayınları: 7, seri III, sayı A l, A nkara 1965, s. 23&

(5)

Şu ü n lü eserleri söz konusu edilebilir.

1. İhyaü’l-Ulum (din b ilim lerin in canlandırılm ası) bu on u n en ünlü yapıtıdır.

2. M akâsıdü’l-Felâsife (filozofların am açları), 3. T ehâfütü’l-Felâsife (filozofların yok edilm esi),

4. M unkiz m in ad-Dalâl.

Gazzâlî’n in Bunalım a G irm esi:

Gazzâlî’n in yaşadığı dönem de İslâm D ünyasında çeşitli m ezhep ayrı­ lıkları M üslüm anları şaşkına çevirm işti. İşte bu kargaşa o rtam ın d a Gaz- zâlî dayanabileceği sağlam b ir kaya aram aktaydı. G erçeğin ne olduğunu öğrenm ek istediğini, nasıl h e r görüşü incelediğini, genç yaşta nasıl septi­ sizme d üştüğünü, sonra nasıl on d an k u rtu ld u ğ u n u M unkiz’de uzun uzun an la tır ve “ h e r tü rlü k aranlık prob lem lerle uğraşıyor, h e r zorluğa göğüs geriyor, h e r u çuru m a atlam aya çalışıyordum . H e r p a rtin in p ren sip le rin i dikkatle araştırıyor, d oğru ile yanlışı, sünnete uygun olanla b id ’atı ve h er g ru b u n izledikleri yolun sırların ı açıklam aya çalışıyorum ”5 diyor ve şunu ekliyor “b enim tek isteğim , işlerin gerçeğini bilm ektir.”6

Bunun için de bilginin güvenirliğinin eleştirisi ile işe başlıyor. İlk önce bilim i dolayısıyla ilm-i yakîni ele alıyor. İlm-i yakînle bilinen şeylerde kuş­ kuya ve yanılgıya yer yoktur. Bu bilgilerim izden o derece em iniz ve bu bil­ gilerim iz yanlıştan o derece de uzaktır ki “b ir kimse çıkıpta bu bilinenlerin yanlış oldu ğun u savunsa ve b u n u kanıtlam ak için de b ir taşı altına, basto­ nu ejderhaya çevirse bu d u ru m o bilgi sahibini h içb ir biçim de kuşkuya götürm ez. Ç ünkü ben on sayısının üçten d aha çok olduğunu bildiğim hal­ de, b ana b iri ‘hayır, üç on’dan d aha b ü yüktür dese’ ve kanıt olarak ta ‘ben şu gördüğünüz değneği ejderhaya çevireceğim,’ dese ve dediğini yapsa, ben de b u n u gözümle görsem , bu b enim bilgim de hiçb ir kuşkuya yer ver­ mez. Yalnız bu adam b u n u nasıl yaptı diye hayrette kalırım .” 7

Bilgi Edinm e Yollarının Eleştirisi:

Sonra Gazzâlî daha derinlere inerek, bu bilgileri edinm e yollarını araş­ tırıyor. Duyu organlarım ızın ve aklım ızın dışında bilgilerim izi edinm e yo­ lu n u n olm adığı sonucuna varıyor.

5 İmam-ı Gazzâlî, El-Munkiz min ed-Dalâl, Salih Şeref , A hm ed D avudoğlu ve H üseyin Tural tarafın d an Türkçeye çevrilm iştir, İstanbul 1970, s. 11.

6 Munkiz, s. 13.

7 Munkiz, s. 13.

(6)

Duyular Yoluyla Edinilen Bilgilerin Eleştirisi:

İlk önce duyuları ele alarak o n ların güvenirliğini araştırıyor. “ Duyu­ ların en güçlüsü ve görkem li olanı görm e duyusudur. Oysa göz gölgeye baktığı zaman onun d urduğunu ve hareket etm ediğini sanır. Bir süre sonra deney ile d u rd u ğ u n u sandığı gölgenin h erek et halinde olduğunu anlar. A ncak hareket b ird e n bire değil, tedricen m eydana gelir ve hiçbir zam an aynı yerde kalmaz. Yine göz yıldıza baktığı zaman, onu b ir altın lira ka­ d ar küçük görür. Oysa m atem atik bilim i, göze b ir altın lira kadar gö rü ­ nen yıldızların h e r b irin in D ünyam ızdan d aha büyük olduğ un u kanıtlamıştır. İşte diğer duyular da buna benzer. Pek çok duyu hakim i hük­ mediyor, fakat akıl hakim i duyu hak im inin h ük m ü n ü savunması m üm ­ kün olmayacak biçim de yalanlıyor.”8

Akıl Yoluyla Elde Edilen Bilgilerin Eleştirisi:

Gazzâlî bu kez akıl yoluyla edinilm iş bilgilerin eleştirisini ele alıyor ve şöyle ekliyor “duyulara güvenim kalm adı. O halde zorunlu olan akla ilişkin b ilgilerden başka güvenilecek b ir şey kalm adı. On, üçten büyük­ tür, varlık ve yokluk aynı şeyde birleşem ez, yani b ir şey hem var, hem yok olam az” 9 gibi. “ İlk öne duyularım ızla edindiğim iz b ilgilerden hiç kuşku­ lanm ıyorduk. Akıl işin içine girence bu bilgilerim izin yanılgılarla dolu olduğ un u öğrendik. A klın duyularla edinilm iş bilgileri yalanladığı gibi, on u n arkasından da başka b ir h akim in gelip onu da yalanlam ası m üm ­ kündür. Böyle b ir h akim in ortaya çıkm am ası onu n im kansız olduğu so­ n u cu na götürm ez.” Gazzâlî rüyayı ele alarak bu düşüncesini kanıtlam aya çalışıyor ve şöyle der, “ uykuda iken rüyada birtakım şeyler görüyorsun ve o n ların varlığına inanıyorsun, ve b irtakım d u ru m lar hayal ediyorsun... O halde rüyada iken gö rdüğün şeylere ilişkin hiçbir kuşkuya düşm üyorsun. Sonra uyanınca senin hayal ettiğ in ve inan d ığ ın şeylerin hiçb irin in aslı olm adığını anlıyorsun. Uyanık halde his veya akıl yoluyla inand ığın şey­ lerin h ep sinden nasıl em in olabilirsin? Gerçekte senin inancın yaşadığın haline oranla doğrudur. Fakat m üm k ü n d ür ki, sana bir diğer hal arız olur da o halin uyanıklık halin e o ran ı uyanıklık h alin in uyku haline o ran ı gi­ bi kalır.” 10

Bütün bu tartışmalar onu evrende kuşkulanılmayacak hiçbir şeyin olmadığı görüşüne götürür. Bu sarsıntılı d u ru m d an kurtu luşun, b ir n ed en in b u lu n ­ ması veya b ir çıkarsamayla değil, Tanrı’n ın kalbine koyduğu b ir ışıkla g er­

8 Munkiz, s. 15. 9 Munkiz, s. 16. 10 Munkiz, s. 16-17.

(7)

BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 399

çekleştiğini ve bu ışığın pek çok bilgi k ap ıla rın ın a n a h ta rı olduğunu söyler.11

Gazzâlî ve Descartes:

B ütün b u n lar önem li b ir tem el farkla Gazzâlî’den 5 yüzyıl sonra yaşa­ mış ünlü bilim adam ı ve filozof D escartes’in Metot Üzerine Konuşma adlı yapıtında verdiği bilgilerle tam b ir paralelizm gösterm ektedir.

Gazzâlî şöyle sürdürür, “b unları anlatm aktaki amacım gerçeği aram ak­ ta çok ciddi b ir biçim de h arek et ettiğim i gösterm ek, b u n u n önem ini be­ lirtm ektir. H atta aranm ası gerekm eyen şeyleri dahi aradım . Açık ve seçik b ilgileri aram ak gerekli değildir. O n lar hazırdır. ... B ilinen şeyleri ince­ den inceye araştırm am a gerek yok iken, yine de incelem eden ve kontrol etm eden geri kalm adım .” 12

Gazzâlî bundan sonra gerçeği arayanları sınıflandırıyor. B unlar I. Kelâm- cılar, 2. Batınîler, 3. Felsefeciler, 4. Mutasavvıflar.

Gazzâlî bunların her birini ayrıntılı bir biçimde inceliyor ve eleştirilerini ya­ pıyor. Kelam bilim i Gazzâlî’yi tatm in etmiyor.

Felsefeyi ele alıyor. Ö nce felsefecileri üç gruba ayırıyor. I. Dehriler, Tan­ rın ın varlığını kabul etm iyenler, 2. Doğacılar, doğaya dö nük olanlar 3. Allahçılar, b u n lar A ristocu ve E flâtunculardır. İslâm felsefecilerinden İbn Sînâ ve Fârâbî on ları izleyenlerdendir. Gazzâlî’ye göre h içb ir İslâm filozofu İbn Sînâ ve Fârâbî kadar A risto felsefesini doğru olarak aktara- m amıştır. A ncak onlar da kâfir olm aktan kendilerini kurtaram am ışlardır.

Gazzâlîfelsefeyi, 1. M atem atik, 2. M antık, 3. Doğa bilim leri, 4. İlâhî bi­ lim ler, 5. Siyaset, 6. A hlâk olarak g ru p la ra ayırır ve h e r b irin in eleştirisi­ ni yapar.

Önce matematiği ele alır. M atem atik, 1. A ritm etik, 2. G eom etri, 3. A stronom i, b ilim lerin i içerir. B unların din î işlerle hiçbir ilgisi yoktur. B unlar aklî nedenlerle kanıtlanırlar. B unları red etm eğe gerek yoktur. An­ cak Gazzâlî’ye göre b u n lard a n iki tehlikeli d u rum kaynaklanır. I. Bu bi­ lim lerle uğraşan kim seler onlardaki inceliğe, güçlü n ed en lerin e hayran k alır ve b ü tü n bilim lerden de aynı şeyi isterler. Kendi kendilerine “din hak olsaydı, m atem atik bilim leri bu k adar incelem iş olan bu büyük adam- larca bilin ir ve gizli kalm azdı” 13 derler. Gazzâlî’ye göre bu toplum için

bü-u Mbü-unkiz, s. 18. 12 Munkiz, s. 19. 13 Munkiz, s. 31.

(8)

yük b ir felâkettir. Bu nedenle bu bilim lerle uğraşanları engellemek gerekir. Bu bilim tarih i açısından Gazzâlî’yi yargılayacak çok önem li b ir cüm le­ dir. Bunu izleyen ikinci noktada bu düşüncesini büyük ölçüde değiştir­ miş olsa da, yine de hoş görüyle karşılam ak m üm kün değildir. Gazzâlî m atem atiğin n eden olduğu ikinci felâketi şöyle anlatır. Bu sam im i ancak cahil M üslüm anların yarattığı b ir duru m dur. B unlar İslâm din ine yardı­ m ın felsefeye ilişkin (bilim) b ü tü n bilgileri red etm ekle m üm kün olacağı­ nı sandılar. “H atta Güneş’in Ay’ın tutulm ası hakkındaki sözlerini de kabul etm ediler. Bu gibi bilgilerin şeriata karşı oldu ğu nu söylediler. Oysa cahil­ lerin bu inkarı, G üneş’in, Ay’ın tutulm ası olayını sağlam n ed en lerle bilen b ir kim senin kulağına gelirse, o kim se kendi n e d e n le rin d e n kuşkuya düş­ mez; ancak İslâm’ın cehalet üzerine k u rulduğu zannına kapılır. Bu suretle felsefeye karşı sevgisi, İslâm’a karşı buğzu artar. Bu bilim leri kabul etm e­ mekle İslâm ’a yardım edeceklerini sananlar, dine karşı büyük b ir cinayet işlem işlerdir. Oysa ne şeriat bu bilim leri olum lu veya olum suz diye red etmiş, ne de bu bilim ler din işlerine karşı saldırıda bulunm uşlardır.” 14 Gaz­ zâlî bu sözleriyle inanç dünyasıyla bilim dünyasının aynı düzeyde ele alı­ namayacağını, alınırsa nasıl sakıncalı d u ru m ların ortaya çıkacağına işaret etm iştir. Bilim in akla dayandığını n e d e n le rin in doğadan akıl yoluyla çı­ karıldığını ve cahil din adam larının yapacakları saldırıların, bilim alanın­ daki gerçekleri değiştirem eyeceğini çok güzel b ir biçim de açıklamıştır.

Daha sonra mantığı ele almış b u n u n ne olum lu ne de olumsuz yönden d in ile b ir ilgisi olm adığını söylemiştir.

Doğa bilimlerine gelince “doğa bilim i, gökler, yıldızlar dünyasının ci­ sim lerin d en ve b u n ların altın d a bulun an, toprak, su, hava, ateş gibi yalın cisim lerden söz eder. Bir de hayvanlar, bitkiler, m aden ler gibi bileşik ci­ sim lerden ve b u n ların değişme, birleşm e n e d e n le rin d e n söz eder. Bu b ir dok toru n in san ların cism inden, org an ların d an ve k arekterinin değişm e­ si n e d e n le rin i söz konusu etm esine benzer. Tıp bilim ini re d etm ek d inin koşullarından olm adığı gibi, b ir doğa b ilim ini de inkâr, d in in koşulların­ dan değildir.” 15

B urada A ristocu görüşe, yani ilk n ed en görüşüne sıkı sıkıya bağlı ola­ rak şöyle der, “doğa olayları T anrının em ri altındadır. Bir şey kendiliğin ­ den olmaz, ancak Tanrı tarafından yaptırılır. Güneş, Ay ve yıldızlar ve diğer

14 Munkiz, s. 32. ts Munkiz, s. 35.

(9)

BUYUKSELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 401

şeyler hep T anrının iradesine bağlıdırlar. Hiç b irin in fiil ve hareketi ken­ diliğind en değildir.” 16

Gazzâlî daha sonra İlâhî bilimleri ele alır. Felsefecilerin en çok bu konu­ da yanıldıklarına işaret eder ve şöyle der, “felsefeciler ilâhiyat ko nusun­ da yirm i yerde yanılgıya düşm üşlerdir... Bu yirm i konudaki yanlış düşüncelerin i yıkm ak için Tehâfüt adlı kitabım ı kalem e aldım.” 17 B unları ölüm den sonra d irilm enin bedensel olm adığı, cezanın ruhsal olduğu, Tan- r ı ’n ın geneli bilip özeli bilm ediği, evrenin başlangıcı ve sonu olduğu gibi üç noktada toplam ıştır.18

Ahlaka gelince: Gazzâlî’ye göre felsefecilerin bu konuya ilişkin bütün söyledikleri nefsin n itelik lerin i saymak, ahlakını, terbiyesini ve savaşını anlatm aktan oluşur. G enellikle söylediklerini m utasavvıflardan alm ışlar­ dır. Gazzâlî’ye göre, sofiler Tanrı yolunda y ü rürk en, yaptıkları m ücadele­ lerde nefsin ahlakına ilişkin iyi ve kötü tarafları ortaya çıkarm ışlar ve b u n ları da açıkça anlatm ışlard ır.19

Gazzâlî’ye göre b u rad a iki felâketli du ru m ortaya çıkm ıştır. I. Felsefe­ cilere karşı olanlar, o n ların k itap ların d a bulunm ası nedeniyle sofilerin bu sözlerine karşı çıkm ışlardır.20 2. Felsefecilerin bu k itap ların ı okuyan­ lar, alıntı olan sofilerin bu güzel sözlerini görerek, felsefecilerin bu kitap­ lar içine k arıştırd ık ları batıl görüşleri de benim sem işlerdir. Bu nedenle halkı bu k itap ları okum aktan alıkoymak gerekir. “ Yüzmeyi bilm eyen bi­ rin i deniz kenarında dolaşmaktan m en etm ek gerektiği gibi, halka da yanlış fikirlerle dolu bu gibi k itap ları okutm am alıdır.” 21

Gazzâlî burad a, çeşitli yerlerde açıkça gözlem lendiği gibi, özgür dü­ şünce, eleştiri gücünü engelleyici b ir davranış içine giriyor. Esasında bu davranış onun halk ve bilim adamı ayırım ından kaynaklanmaktadır. O şöy­ le der, “şunu da h atırlam ak g erek ir ki, iyi p a ra ile kötü p a ra n ın aynı kese içinde bulunm ası dolayısıyla b ir yakınlık olması kalp parayı iyi yapam a­ yacağı gibi, iyi parayı da kalp yapamaz. B unun gibi hak ile batıl arasında yakınlık olması, başka b ir deyişle, b ir kitap içinde b ir arada söz konusu edilm esi, batılı hak, hakkı da batıl yapamaz.”22 Gazzâlî’ye göre bilim ada­

16 Munkiz, s. 35. 17 Munkiz, s. 36. 18 Munkiz, s. 36. 19 Munkiz, s. 37. 20 Munkiz, s. 39. 21 Munkiz, s. 42. 22 Munkiz, s. 42.

(10)

m ına düşen görev, kitap lard aki doğruyu yanlıştan ayırt etm ek ve o nu hal­ ka sunmaktır. Bu düşünceseni şu sözlerle açıklar. “Nasıl ki efsunlu ve m ahir b ir kim senin yılanı tu ttu ğ u zam an zehirle p an zeh iri çıkararak zehiri yok ettikten sonra p anzeh iri m uhtaç olan kim selerden esirgem esi d oğru ol­ mazsa; halis altın ile kalpını b irb irin d e n ayırt etm esini bilen b ir sarrafın, elini kalpazanın kesesine sokup halis altını çıkararak kalpını attığı zaman iyi paraya m uhtaç olan d an esirgem esi uygun düşm ez ise, bilim adam ı da böyledir.”23 Ahlakı da eleştirdikten sonra, felsefenin de amaca ulaştırama- yacağını ortaya koyuyor.

Daha sonra yaşadığı dönem de ortaya çıkmış olan “ talimiyye mezhe- b i”ni ele alır. B unun da gerçekleri verem ediğini gösterdikten sonra ta­ savvuf yolunu incelem eye başlar, ve şöyle der, “anladım ki bu yol bilim ve uygulam a ile tam am lanıyor. G ördüm ve anladım ki m utasavvıfların b i­ lim i, nefsin geçit yollarını kesmek, onu kötü ahlaktan, fena niteliklerden uzak kalm asının yöntem lerini, çarelerin i öğretm ekten oluşuyor.” 24

Gazzâlî tasavvuf yolunun öğrenm ek ve işitmekle elde edilebilecek yön­ lerin i öğrendiğini, ancak sofilerin büyük lerinin ulaşm ak istedikleri m er­ tebenin öğrenm ekle değil tatmakla, yaşamakla, nefsi kötü alışkanlıklardan kurtarm akla m üm kün olacağını söylüyor. Ö rn eğ in sağlığı ve tokluğu ta­ nım lam akla, o n ların koşullarını bilmekle, sağlıklı olmak ve tok olmak ara­ sında ve yine sarhoşluğu tanım lam akla sarhoş olm ak arasında büyük fark vardır. B unun gibi a h ire t için Dünya’dan yüz çevirm enin gerçeğini, n e ­ d en lerin i koşullarını bilm ek, zahit hayatı yaşamak arasında çok fark vardır.25

Gazzâlî’ye göre insanın bu evrenden h a b e rd a r olması algılar yoluyla olur. A lgılarla insan varlıklara ulaşır, in san d a ilk yaratılan dokunm a algı­ sıdır. B ununla soğukluk, sıcaklık, yum uşaklığı algılar. B undan sonra göz yaratılır. B ununla renkler, şekiller algılanır. O nu, işitme, tat alm a o rgan­ ları izler. Yedi yaşında da yaşam ının başka b ir dönem i başlar. Bu dönem ­ de akıl yaratılır. A klın da ötesinde b ir dönem v ardır ki orada başka bir göz açılır. O nunla ileride meydana gelecek olayları, aklın kavramaktan aciz kaldıklarını kavrar. Ancak bu dönem e ulaşan bir kim senin iddialarını ka­ nıtlayacak n ed en leri yoktur. Bu dönem e ulaşm am ış olan b ir kim senin de bu n u anlam ası ve böyle b ir dönem in olabileceğini varsayması olanaksız­

23 Munkiz, s. 58. 24 Munkiz, s. 59. 25 Munkiz, s. 68-69.

(11)

BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 403

dır. Doğuştan kör olan b ir kimseye, ren k le r ve şekiller anlatılm aya çalışıl­ sa o b u n lard a n birşey anlam az ve kabul etmeye de yanaşm az.26

Nasıl akılla insan algılarla elde edem ediği b irtakım bilgilere ulaşır­ sa, b u n u n gibi in sanda m anevî b ir göz açılır. Bu gözde öyle b ir ışık vardır ki o ışıkla insan aklın algılayam adığı bazı şeyleri bilir.27 Ancak bu ışığın kalbe doğm ası uzun çabaların sonucunda gerçekleşir.

Bu kez Gazzâlî kendi yaşam ının eleştirisine başlıyor. “Sonra kendi hal­ lerim i düşündüm . Bir de baktım ki Dünya işlerine dalm ışım . Bu ilişkiler b eni h e r taraftan sarmış. Yaptığım işleri gözüm ün önü n e getirdim . Onla^ rın en güzeli öğretim ve eğitim idi. Burada da, önemsiz, ah iret yoluna pek yararı olmayan birtakım b ilim lerle ilgilenm iş olduğum u anladım . Sonra öğretim e ilişkin niyetim i yokladım. O n u n da Allah rızası için olm adığı­ nı, mevki sahibi olm ak, şan, şeref ve ü n kazanm ak peşinde olduğum a ka­ naat getirdim . U çurum un k en arın d a bulu n du ğum u, eğer yitirdiğim hallerim i düzeltm ekle uğraşm azsam , ateşe yuvarlanacağım ı anladım .”28 Gazzâlî bu arada bedensel ve ru h sal b ir rahatsızlığa yakalandığını ve h a t­ ta d ilin in bile söylemez b ir d u ru m a geldiğini ekliyor. O n yıl bu halde ka­ lıyor. Bu on yıl içinde şun ları anlad ığ ını belirtiyor. “ Kuşku götürm eyecek biçim de anladım ve gördüm ki m utasavvıflar gerçekten Allah yolunu tu ­ tan ve onu bulan kişilerdir. O n ların gidişleri gidişlerin en güzelidir.” Gaz­ zâlî şöyle ekliyor. “ Elhasıl bu sofiye m esleğine ne d enileb ilir ki? B irinci koşulu olan tem izlik, Allah’tan başka herşeyi kalpten çıkarm aktır. Allah’­ ın varlığında yok olm anın son m ertebe sayılması, başlangıçta insanın kendi isteği ve irâdesiyle yapabildiği şeye girer. Yoksa bu, gerçekte, tarikatın baş­ langıcıdır. B undan önceki h aller ise bu yola g ire n ler için sokak kapısı ile evin asıl kapısı arasındaki avlu m esabesindedir.” 29

“Tarikatın başından itibaren keşifler, gözlem ler b a şla r.... Özetle iş Al­ lah’a o kadar yaklaşmak derecesine v arır ki, b u n lard a n b ir kısm ı Allah’a hulul ettiğini, b ir züm re Allah ile birleştiğini, diğer bir kısmı da Allah’a ulaş­ tığını hayal eder. B unların hepsi yanlıştır. K endisine bu hal vaki olan kim ­ senin söyleyeceği söz ‘anlatamayacağım b ir du ru m oldu’ ile yetinmektir.”30 G örüldüğü gibi Gazzâlî gerçeği bulm ak için D escartes’in beşyüz yıl sonra uyguladığı kuşku yöntem ini şaşılacak bir benzerlikle uyguluyor. An­

26 Munkiz, s. 70. 27 Munkiz, s. 60. 28 Munkiz, s. 65. 29 Munkiz, s. 65-66. 30 Munkiz, s. 60.

(12)

cak Gazzâlî’nin bulm ak istediği gerçeklik a h ire t m utluluğudur. Nitekim b u n a ilişkin olarak şunları söyler. “A nlam ıştım ki, ah irette m utluluk a n ­ cak takva (günahlardan uzaklaşmak) ile, nefsi heva ve hevesten m enetmekle olur. B ütün b u n ların başı da g u ru r y u rd u n d an (Dünya’dan) uzaklaşmak, ahirete bağlanm ak, bütü n varlığıyla, Allah’a yönelip, kalbin Dünya ile olan ilgisini kesmektir. B unun da ancak m akam dan, m aldan, insanı m anevî de­ recelerd en alıkoyacak uğraşılardan kaçm akla m üm kün olacağı açıktır.”31 Ayrıca Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozofları kafirlikle suçlayan Gazzâlî’nin bu g örüşlerinin, İslâm d inin in tem el felsefesiyle ne kadar uyuştuğu da tar­ tışm a konusudur.

Akla önem vermesine, on u en üst düzeyde tutm asına, yalancı bilim le­ re karşı çıkm asına rağm en Gazzâlî b ir O rtaçağ, hem de tip ik b ir O rtaçağ filozofudur. Fârâbî ve İbn Sînâ da O rtaçağ filozoflarıdır, ancak o nlar bu çerçeveyi çatlatabilm iş, ileri çağlara pen cere açabilm iş kişilerdir.

Bir orjinalite gösterm iş olmasa da yaşadığı dönem in bilim ine vakıf b ir bilim adam ıdır. Yıldızların harek eti ve yapıları üzerine b ir eser kale­ me alm ıştır. A stronom i üzerine de b ir eseri vardır. Sihirli karelere ilişkin de bilgi sahibidir.32

ASTRONOMİ VE MATEMATİK ALANINDAKİ ÇALIŞMALAR: M elih Şah R asathanesi:

Melih Şah ü nlü Veziri N izam ülm ülk ile birlikte, 11. yüzyılın Dünya çapında en önem li rasathanesini k urdurm uştur.

Melih Şah’m çok m uazzam p ara harcayarak 1074-1075 yılları dolayla­ rın d a inşa ettirdiği bu rasath an ed e ölü m ünden sonra da çalışmalar, kısa b ir süre de olsa, sürdürülm üş, 20 yıla yakın faaliyette bulunulm uştur. İs­ lâm Dünyasındaki uzun öm ürlü rasath anelerden ilkidir.

M elih Şah bu rasathaneyi kurm ak ve b u rad a astronom ik faaliyetler­ de bulunm ak üzere başta ünlü astronom , m atem atikçi ve şair Ö m er Hay- yam olmak üzere, Muzaffer el-Esfezârî33 ve Vâsitî34 gibi önem li bilim adam ­ larını toplam ıştır.

31 Munkiz, s. 77.

32 Sarton, a.g*., cilt 1, s. 753.

33 Ebû H atim el-Mu?affer İbn İsm â’il el-EsfezSrî. H e ra t’m güneyindeki Esfezar kasaba­ sında doğm uştur. Doğum tarih i bilinm iyor, ihtisar li Uşül-i Oklides adlı b ir eseri vardır. Ayrı­ ca H ipisikles’in geom etriye ilişkin b ir eserinin de açıklam asını yapm ıştır; Sayılı, The Obser-

vatory in İslam, s. 161.

(13)

BUYUK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 405

Ne gibi gözlem araçların ın inşa edildiğine ilişkin elim izde ayrıntılı b ir bilgi yoktur. Ancak Ö m er Hayyam’a atfedilen Nevruz nâme’deki bilgi­

lerd en duvar kadranı, halkalı araç'ın inşa edildiğini öğreniyoruz.35 Yapılan gözlem ler sonucunda Zîc-i Celâli36 adıyla b ir astronom i kitabı kalem e alınm ış ve Celâli takvimi hazırlanm ıştır.

Celâli Takvimi:

Melih Şah astrono m lardan kendi adını taşıyacak b ir rasathane k u r­ m alarını ve gözlem ler yapm alarını istemişti. A stronom lar gezegenlerle il­ gili b ir p rojen in, dış gezegenin b ir d o lan ım ın ın 30 yıla yakın b ir sürede tam am lanm ası nedeniyle çok uzun süreceğini ileri sürerek, hem kısa sü­ rede tam am lanacak, hem de Melih Şah’ın adını ölümsüzleştirecek yeni bir takvim düzenlenlenm esinde uyuştular.37

Ayrıca bu proje kullanılagelm ekte olan takvim deki h ataların düzel­ tilm esini amaçlıyordu. Kullanılm akta olan takvim 30 günlük 12 aydan olu­ şuyordu. Yıldan artan 5 gün, yılın sekizinci ayına ekleniyordu. A rtan 1/4 g ü n lerin toplam ı 120 yılda b ir ay o lu ştu rdu ğ un d an , 120 yılda yıla b ir ay ekleniyor, yıl 13 ay oluyordu. D üzeltm enin yapılması için 120 yıl gibi uzun b ir sürenin beklenm esi am aca uygun değildi. İşte Melih Şah’ın yeni b ir takvim düzenlenm esini istem esinin n ed eni de buydu.

Takvimin düzenlenm esine ilişkin bilgileri daha sonraki astronom lar­ dan ediniyoruz. Ö rn eğ in 16. yüzyılın en ü n lü astronom larından biri olan Takiyüddün Sidretü’l-Müntehâ adlı eserinde bu konuya ilişkin aşağıdaki bil­ gileri verm iştir. “ Celâli Takvimi Selçuklu Alp A rslan’ın oğlu Melih Şah için düzenlenm iştir. Meliki takvimi ad ın ı alır. Farisî takvim indeki ayların adları kullanılm ıştır. Yılın ilk ayı Ferverdî’n in birinci günü, G üneş’in Koç b u rcu n a girdiği gündür. Yılbaşı ilkbahar ekinoksundan ayrılm asın diye,

h e r d ö rt yıl artık yıl olarak kabul edilm iştir.”38

35 Sayılı, The Observatory..., s. 163.

36 El-Zîc el-Melik Şahî veya Ö m er Hayyam adını alan bu zicin henüz hiçbir yerde b ir nüs­ hası ele geçm em iştir; Kennedy, “A Survey o f Islamic A stronom ical Tables,” Transactions of

the American Philosophical Society, New Series, vol. 46, p a rt 2, 1956, s. 128.

37 Sayılı, The Observatory..., s. 162.

3* D aha sonra pek çok bilim adam ı bu takvim in d oğruluk derecesi ü zerinde araştırm a yapm ıştır. Eş-Şirâzî (öl. 1311) 70 yılda 17 artık yılı içerdiğini 1540 yılda hatan ın 1 gün dolay­ la rın d a o ld uğunu söylemiştir. U luğ Bey (öl. 1449) 62 yılda 15 a rtık yılı içerdiğini 3770 yılda h a ta n ın 1 gün o ld uğunu hesaplam ıştır. M odern açıklamaya göre 33 yılda 8 a rtık yıl vardır. 5000 yılda hata 1 g ündür. G regorien takvim inde ise 3330 yılda h ata 1 gündür.

(14)

Celâlî takvimi güneşsel b ir takvimdir. 30 günlük 12 aydan oluşur. Yıl­ dan artan 5 gün onikinci ayın sonuna eklenir. 1079 yılında G üneş’in Koç burcuna girdiği gün, Meliki takvimin birinci yılının birinci günü, yani tak­ vim başlangıcı olarak kabul edilm iştir. Son derece de başarılı olan bu tak­ vim in ne zam ana kadar kullanıldığı bilinm iyor.

M atem atik Çalışm aları:

Alp Arslan ve Melih Şah’ın Veziri Nizamülmülk m atem atik çalışmaları­ nı sürdürm esi için Ö m er Hayyam’a 10.000 dinar vermiştir. Bu destek boşa gitmemiş ve sonunda Dünya çapında, dönem inin en önemli cebir kitabı39 ortaya çıkmıştır. N itekim Ö m er Hayyam Melik Şah’ın hizm etine g irm e­ den önce yazdığı b ir geom etri kitabında yaşadığı dönem de astronom i ve tıbbın dışında aklî bilim lerin değ erlend irilm ed iğin i söylemiştir.40 G örül­ düğü gibi Selçuklu h ü k ü m d arın ın bu gayreti m atem atik bilim lerde ola­ ğan üstü b ir dönem in açılm asına n ed en olm uştur.

Ö m er Hayyam’ın Yaşam Öyküsü:

G ıyasüddin eb û’l-Feth İb râh îm el-Hayyam (genellikle Ö m er Hayyam diye bilinir) N işaburludur. H ayatının önem li bir kısm ını N işabur’da ge­ çirm iştir. Bir söylentiye göre Nizam ülm ülk, Ö m er Hayyam ve Haşan ibn Sabbah çocukluk arkadaşı imişler. İçlerind en biri önem li b ir d u ru m a ge­ lirse, d iğerlerin e yardım edeceği üzerine söz verm işler. Bir süre sonra Ni­ zam ülm ülk Selçuklu sultanının veziri olm uş ve arkadaşlarını yanm a almıştır. Ancak pek çok olay çıkardığı için Haşan saraydan kovulmuştur. Haşan kana susamış fanatik b ir toplum un İsm âîlîlerin başına geçmiştir. Ö m er Hayyam ise hiçbir şey istememiş, hayatını astronom i ve m atem atik çalışm alarına adam ıştır.41

Ö m er Hayyam b ir m atem atikçi olm aktan çok b ir şair olarak tanınır. Şair olarak tanınm ası Edvvard Fitzgerald ru b ailerin i İngilizceye çevir­ mesiyle başlar.42 Bugün hem en hem en bütün dillere çevrilmiştir. İlk Türkçe

39 Cebr ve’l-Mukabele.

40 Vakar A hm ed Rızvî, ‘U m ar Khayyam as a Geometrician-A Survey”, Islamic Studies, vol. XXIV, no. 2 (1985), s. 193.

41 Camii Tavarih’te üç çocukluk arkadaşı o ldukları söz konusu ed ilir ise de b uradaki ta­ rih uyuşm azlığına A. M üller tarafın d an işaret edilm iştir. Islâm Ansiklopedisi, cilt IX, s. 674.

41 Edward Fiztgerald 75 ru b a i’yi içeren İngilizce b ir çeviriyi 1859’de yayınlamıştı. Bu­

n u 1868, 1872, 1879 baskıları izlem iştir. Fransızca çevirisi J.B. Nicolas tarafından yapılmış olup 1867’de yayınlanmıştır. Edward H enry W hinfield 253 ru b ai’yi içeren bir çeviriyi 1885’de, 500 ru b a i’yi içeren b ir çeviriyi ise 1885’de yayınladı. B unları daha pek çok çeviriler izledi.

(15)

BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKIIARI 407

çevirileri A bdullah Cevdet, Rıza Tevfik, H üseyin Rıfat, H üseyin Daniş ve Yahya Kemal Beyatlı tarafın d an yapılm ıştır.43 H er b iri son derece de za­ r if olan ru b ailerin in sayısı tam olarak bilinm em ektedir. R ubailerinde da­ ha çok ölüm lülüğü ve yaşam ın kısalığı k on u ların ı işleyen ve şiirlerind e ye, iç, m utlu ol felsefesini dile getiren Ö m er Hayyam’ın arka plandaki sağ­ lam akılcılığını sezm em ek m üm kün değildir.

Ö m er Hayyam’dan b ir m atem atikçi olarak Batı’da, ilk kez söz edilm e­ si 1742 yılına rastlar. G erard M eerm an yazdığı Specimen Calculi Fluxionalis adlı kitabında, analitik hesabın gelişm esini söz konusu ederken, diğer İs­ lâm Dünyası m atem atikçileri arasında Ö m er Hayyam’dan ve cebir kitabın­ dan da söz etm iştir. D aha sonra pek çok ün lü Batılı bilim tarihçisi Ö m er Hayyam’a övgüyle yer verm işlerdir.44

Ömer Hayyam’ın Cebir Çalışmaları:

Ö m er Hayyam m atem atik tarihinde, ilk defa olm ak üzere denklem le­ ri sistem atik b ir biçim de sınıflandırm ıştır. Bugün için bu sınıflam a dere­ celerine göre yapılm aktadır. O ise basit ve bileşik olarak, ayrıca bileşik olanları da kat sayılarına göre ayırm ıştır. Birinci, ikinci ve üçüncü derece den k lem lerin in 25 fo rm u n u verm iş ve h e r b irin in nasıl çözüm lendiğini örnekleriyle gösterm iştir.45

43 H üseyin Daniş, Rubâyiât-ı Omer Hayyam, İstanbul 1922; A bdullah Cevdet, Rubaiyat-ı

Hayyam ve Türkçe Tercümeleri, İstanbul 1926, (2 bas.); H üseyin Rıfat, Rubaiyat-ı Hayyam ve Man­ zum Tercümeleri, İstanbul 1926; Rıza Tevfik Bölükbaşı, Omer Hayyam ve Rubaileri, İstanbul 1945;

A. G ölpınarlı, Hayyam, Rubailer ve Silsilat al-Tartitili ve İbn Sina’nın Tamcid’i ve Tercümesi, İstan­ bul 1953.

44 M ontucla (18. yüzvıl), G antz (19. yüzyıl), A. Sedillot M. Chasles, G. L ibrri, Woepeke. 45 A. G rubu 1. x3 + bx = a 2. x3 + a = bx 3. a + bx = x3 4. x3 + cx2 = a 5. x3 + a = cx2 6. a + cx2 = x3 B. G rubu 7. x3 + cx2 + bx = a 8. x3 + cx2 + a = bx 9. x3 + bx + a = cx2 10. x3 = bx + x2 C. G rubu 11. x3 + cx2 = bx + a 12. x3 + bx = cx2 + a 13. x3 + a = bx + cx2

(16)

İkinci derece d en klem lerin in çeşitli g u ru p la rın ın çözüm lerini gös­ term iştir.46

x2 + 10x = 39 d en k lem in in çözüm ü için şu form ülü verm iştir. x=V 39-(10/2)2-1 0 /2 .

Basit denklem ler

14. a = x 16. a = x3

15. a = x2 17. bx = x2

İkinci ve üçüncü dereceden denklem ler 20. x2 + bx = a 21. x2 + a = bx 22. bx + a = x2 23. x3 + cx2 = bx 24. x3 + bx = cx2 25. cx2 + bx = x3 Vakar A hm ed Rızvî, a.g£., s. 197.

46 AC = x2, EC = 10x, DE Z noktasında ikiye bölünm üştür. EA.AB = alan EB, Alan EB + alan DZ = alan ZA, alan DZ = 10/22, alan EB = 39 olarak verilm iştir. B uradan ZA bulunur. Zt>-ZÂ = SD yani x elde edilm iş olur.

E z D A

C B

Bu denklem in çözüm ünün başka geom etrik kanıtlam alarını da veriri. Bir diğer örneği de şöyledir. Şekildeki kare oluşturulur.

Jfl.x 2 X2 B i f ? J0Lx2 AB = x2, BR = (10/2)2, BH = (10/2)x, BS = (10/2)x, AR = x2 + (10/2)2 + 10x x 2 + 10x = 39 olduğuna göre x2 + (10/2)2 + 10x = 39 + (10/2)2 (x + 10/2)2 - 39 + (10/2)2 x + 10/2 ** \/ 39 — (10/2)' x = V 3 9 _ (10/2)J - 10/2 Daoud S. Kasir, s. 59-60. 18. bx = x3 19. cx2 = x3

(17)

BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 409

Bu form ülü verdikten sonra aritm etik çözümün gerçekleştirilebilm esi için şu koşulların yerine getirilm iş olm asının gerekli olduğunu söylemiş­ tir. Katsayı 2’ye bölü n d ü ğ ü n d e çıkan sayı tam sayıya ve karekökü alınacak sayının ise b ir tam sayının karesine eşit olm alıdır. Aksi takdirde bu denk­ lem in çözümü aritm etik olarak olanaksızdır. G eom etrik çözümün olanaksız olduğu b ir d u ru m söz konusu değildir. Hayyam’a göre geom etrik kanıtla­ m a bilinirse aritm etik çözüm kolaylıkla anlaşılır.47

Ü çüncü derece d en k lem lerin in 13 tip in i çözmeyi başarm ıştır. Bu çö­ züm leri d aha sonra, 16. yüzyılda C ardano cebirsel48 olarak gerçekleştir­ m iştir. Ü çüncü derece d en k lem lerin in çözüm lerinin koni k esitlerinin kesişm esinden yararlan arak çözüm lenebileceğini, ancak üçüncü derece­ den daha yüksek olanlara, uzayın üç boyutlu olması nedeniyle aynı yönte­

m in uygulanam ayacağını söyler.49

Ü çüncü derece denklem lerinin koni kesitlerinin kesişmesiyle çözüm­ lenm esi cebirde büyük b ir gelişm edir.50 B unda cevabın aritm etik olması gerekirken Yunan’da olduğu gibi, İslâm D ünyasında da x ölçülerek b ulu ­ nuyordu. Ö m er Hayyam H in tlilerde olduğu gibi, b ir uzunluğun sayısal olarak ifade edilm ese de, b ir sayı olarak düşünülebileceğini söylemiştir. Bu çok önemlidir, nitekim Newton da Urıiversal Aritmetic adlı yaptında böyle b ir açıklam a yapm ak zo rund a kalmıştır.

Pozitif kökleri kabul etmiş, negatif kökleri kabul etm em iştir. Eğer b ir denklem in reel ve p ozitif kökleri yoksa, kend isind en öncekiler gibi, bu

47 Bunu çok iyi bilen Yunanlılar, daha Platon’dan başlayarak, bu yöntem i cebir problem ­ le rin in çözüm ünde kullanm ışlardır.

48 Sm ith şöyle diyor, “ O (C ardano) daha önce zaten Ö m er Hayyam tarafın d an verilm iş olan üçüncü derece d e n k lem lerin in 13’ü n ü n çözüm fo rm ü lü n ü v e rm iştir” cilt 11, s. 464.

49 Rızvî, a.gje., s. 198.

50 xs+bx=a d e n k le m in i b ir d a ire ile b ir p a r a b o lü n k e s işm e s in d e n y a ra rla n a ra k ç ö z m ü ş tü r.

BC d airen in yarı çapı, AB p arab o lü n latus rectumu olsun, d enklem in çözüm ü x uzunluğu olacaktır.

x3 + be1 = b*x denklem ini b ir parabol ile b ir h iperbolün kesişm esinden yararlanarak çöz­ m üştür.

(18)

denklem in çözüm ünün imkansız olduğunu söylemiştir. B unun nedeni hep yarım kol üzerinde çalışmış olm asıdır. Yarım parabol, yarım h ip erbo l gi­ bi. H attâ Hayyam üzerin d e araştırm a yapan W oepche bu kolları bü tün üy ­ le gösterm iş olsaydı, Hayyam’ın neg atif kökleri de görm em esi için b ir n eden olm azdı diyor. Bu yarım çözüm yüzünden, Hayyam iki kökü de p o ­ zitif olan b ir denklem in ikinci kökünü görem em iştir.51

Analitik geometri: Hayyam’ın en önem li k atk ılarından biri de cebir ile geom etri arasındaki boşluğu kapam aya çalışmasıdır. B unda tam başarıya ulaşan, geom etri ile cebir arasında b ib erin tekabül kuran, yani analitik geom etriyi k uran 17. yüzyılın ü nlü bilim adam ı Descares’dir. O da bu yo­ lu açanların başında gelir.52

Binom formülü: (a + b)" fo rm ü lü n ü n n = 2 olması Ö klid tarafın dan bili­ niyordu, n’n in daha üst d eğ erlerin in hesabı ilk önce Hayyam tarafından ele alınm ıştır. 0, n = 3, n = 4, n = 5, n = 6 ve daha yükseğini hesap ettiğini belirtm iştir. Bunun kuralının başka b ir eserinde ele alınm ış olduğunu söy­ lem esine karşılık henüz böyle b ir yapıt ele geçm em iştir.53

51 Vakar A hm ed Rızvî, a.g£., s. 198.

52 A nalitik g eo m etrin in gelişm esinde üç adım söz konusudur. 1. K oordinat sistem inin gelişm esi,

2. G eom etri ile cebir arasında bire b ir tekabül kurulm ası, 3. y = f(x)’in bulunm ası.

Bu üç adım dan ilki Yunan’da, İkincisi O rtaçağ’da ve üçüncüsü M odern Ç ağ’da atılm ıştır. C ebir ile geom etri arasındaki ilk bağıntı Ö klid (M.Ö. 300) ile başlar. En açık örneği (a + b)2 = a2 + b 2 + 2ab de görülür. Bunu A rşim ed (M.Ö. 225) ve H eron (M.S. 1. yy.) izlem iştir. İslâm D ünyasında bu konu ü zerinde çalışanların başında H ârezm î (M.S. 9. y.y.) gelir. Bunu daha da .geliştiren bilim adamı Ö mer Hayyam'dır. Bkz. Smith, cilt 11, Nevv York 1925, s. 316-321.

53 n sayısı pozitif olduğunda (a+b)" nin açının form ülünü Hayyam vermiştir. Buna iliş­ kin olarak, o, cebir kitabında ‘Ben bu yöntem in d oğru olduğuna d air b ir eser yazdım ve faz­ la olarak tip leri de gösterdim . Yani kare kare, kare küp, ve küp küp’ün... form ü lü n d e katsayılarının bulunm asını gösterdim . Bu iş ben d en önce yapılm am ıştı, benim bu hususta verdiğim ispatlar sırf aritmetiktir. Hâmit Dilgan, Şair Matematikçi Ömer Hayyâm, İstanbul 1964, s. 6-7.

(19)

BUYUK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 411

Paskal üçgeni: Paskal üçgenine ilk işaret eden m atem atikçi de Ö m er Hayyam’dır.54

Geometri Çalışmaları:

Ö m er Hayyam, genellikle b ir cebirci olarak tanınır. B unun n edeni zam anım ız bilim tarih çile rin in el-Cebr ve’l-Mukabele adlı eserini incelem iş olm alarından kaynaklanır. Oysa o n unda geom etriye ilişkin çok önem li ça­ lışm aları vardır. N itekim el-Cebr ve’l-Mukabele adlı eserin de Küplerin ve Ka­ relerin Kenarlarının Elde Edilmesi Üzerine Kitap’ta.n söz etm esi, kendisinin cebir kitabından önce geom etri eserini kalem e aldığını gösterm ektedir.

Esasında sözü edilen cebir kitabı da b ir geom etrik cebir kitabıdır, çün­ kü o, b ü tün cebirsel p ro b lem leri geom etri yardım ıyla kanıtlam ıştır.

Kök alma: Hayyam kare kök, küp kök, dört, beş ve daha yüksek d ere­ ceden kökleri geom etrik olarak çıkarm a yöntem lerini bulm uştur, o nların kanıtlam alarını verm iştir.

Hayyam, yukarıda söz konusu edilen geom etri kitabında H in tlilerin kare kök, küp kök alm ak için özel b ir yöntem leri olm adığını, l ’den 9’a kadar olan tam sayıların kare ve k ü p ü n ü alarak b ir cetvel h azırladık ları­ nı, oysa kendisinin kare kök ve küp kök alm anın yöntem ini gösteren b ir kitap kalem e aldığını ve b u n d a kare kök, küp kök, 4, 5, 6 ve daha yüksek dereceden köklerin h esap lam aların ın kanıtlam alarını yaptığını söyle­ miştir.”

54 Dilgan şöyle diyor, ‘B undan başka, cebirde Aritmetik üçgen (Pascal) veya Tartaglia üçge­ ni) adı verilen ve Hayyâm’ın yukarıda bahsi geçen açınım daki katsayılarla teşkil olunan şe­

ma da Hayyâm’a ait b ir buluştur. B una göre:

n n n-1 n(n-l) n-2 2 n(n-l) (n-2) (n-p + 1) n-p p n (a + b) s a + na b + _ __ . a b + ... + __________ r a b + b 1.2 1.23 ... p form ülü gibi 1 2 1 3 3 1 4 6 4 1 5 10 10 5 1 6 15 20 15 6 1

sayısal şemasının da Hayyam'ın adını taşıması çok yerinde olur. Dilgan, a.g.e., s. 7.

55 Ö m er Hayyam xJ = a’n ın kare kökünü b u lm an ın özel b ir yöntem i olm adığını, ancak çıkarsam a yoluyla 25’in, 5’in karesi old uğunu bilirsek 5’in, 25’in karekökü old u ğ u n u biliriz der. B unu geom etrik olarak şöyle kanıtlar.

(20)

Geometrinin temelleri üzerine çalışması: B ilindiği gibi Ö klid’in geom etri alanındaki en önem li başarısı aksiyom atik geom etriyi kurm uş olm asın­ dan kaynaklanır. Özellikle tem ele koymuş olduğu postulaları kendisinden sonra gelen g eom etriciler tarafın d an tartışm a konusu yapılm ıştır. İbn Heysem 56 (446 H.), Ö m er Hayyam ve Tûsî57 İslâm D ünyasında bu konuyu işlemiş olanların başında gelir. Kaleme aldığı Öklid Aksiyomlarının zor Prob­ lemlerinin Çözümü Üzerine Bir Makale adlı eseri, b ir geom etrici olarak Ö m er Hayyam’m şahsiyetini çok güzel b ir biçim de belirtm ektedir.58 Nitekim Tûsî,

ABCD dikd ö rtg en i ve o n u n alan ın a eşit PQRS karesi olsa, PQRS karesinin b ir ken arı yukarda söz konusu ed ilen den k lem in çözüm üdür.

_G

H

f

y

x3 = ax çözüm ü için a = 4 desek

G eom etrik olarak bu çözüm ü de şöyle gösterir.

AB = 2 olursa ABCD alanı 4 olur. ABCDEFGH küpü ise 8 olur. Buna göre x = AB, x 2 = ABCD, x3 = ABCDEFGH

Rızvî, a.gje., s. 195.

56 ib n el-Heysem’in kitabının adı Şerh el-muşadarat.

*7 T û s î'n in b u ü n lü k ita b ın ın ad ı ise Kitâb el-Muşadarat'lir.

** Ö klid üzerine yazmış olduğu açıklam anın b irin ci kitabında p aralel postulasına iliş­ kin k anıtlam alar yer alır.

B unun için ilk önce A risto’n u n şu p ren sib in i ele alır. Bir doğruya in d irile n dikm eler ne yakınsak ne de ıraksak olurlar. Bu iki d oğru daim a eşit uzaklıkta olur.

G

D

ABCD dikd ö rtg en i olsa, DB ve CA k en arları A ve B’de AB k en arın a d ik tirle r ve eşit uzaklık­ tadırlar. D em ekki BDC = ACD

(21)

BUYUK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 413

Ö klid ’in 5. postulasını kanıtlam ak amacıyla kalem e aldığı m akalesinde, k endisin d en önce bazı bilim a d am ların ın bu konuyu işledik lerin ­ den söz ettik ten sonra, b u n ların ilkin in İbn Heysem olduğunu, Ö k lid ’in aksiyom ları yerine y enilerini koyduğunu, b u n ların b azılarının açık, bazı­ la rın ın ise karm aşık olduğunu, ancak Hayyam’ın Ö klid’i aynen kabul et­ mekle b eraber onları çok güzel b ir biçim de açıkladığını, hiç b irin in açıklık yö nünden Ö m er Hayyam’a ulaşam adığını sözlerine eklem iştir.59

Hayyam non-Ö klidien g eom etricilere en çok yaklaşan ilk m atem atik­ çidir. G irolam o Saccheri ile Hayyam’ın çalışm aları arasında son derecede önem li b ir benzerlik vardır. Saccheri a rtık bu gün Lobachevsky’n in öncü­ sü olarak kabul edilm ektedir. 1667’de San Remo’da doğan Saccheri Eucli- des omrıi naevo vindicatus (Milano 1733) adlı eserinde bu konuyu işlemiştir. Saccheri’n in bu konuyu işlerken ele aldığı teorem ler H ayyam m kiler b e n ­ zem ektedir.60

Hayyam b u n u şöyle kanıtlar. BA’n ın o rta noktasından EG dikm esini çıkaralım . EG aynı zam anda DC’ye de diktir. D em ekki DG = GC, GE EG = KG olacak biçim de K noktasına ka­ d ar uzatılır. FKHXEGK dir.

AC ve DB d o ğ ru ları HKF yi F ve H n o k taların d a kesecek biçim de uzatılır. DK ve KC

birleşti-< < < < < < <

rilir GDK = GCK olduğundan HCK = KDF ve KHC = KHC = KFD. Böylece DK = KC, CH = DF, HK = KF

< <

ACD = BDC = 90° ise yapılacak hiçbir şey yoktur. Öyle olmazsa dar veya geniş açı olacaklar demektir ki, bu da olanaksızdır. Eğer şekli DC doğrusu üzerinde katlarsak BA doğrusu FH üzerine gelir, eğer söz ko­ nusu açılar dar veya geniş açı olurlarsa ML<FH veya FH<SN olur. Bu durumda BF ve HF’nin yakınsak veya ıraksak olması gerekir. (Ali A.AI-Dafla ve John Sıroyls, Nasır al-Din al-Tüsi't AtUmjıi to Prove ıhr Pamllrl

Postulate of Euclid).

*9 Rızvî, a.g.e., s. 20ü.

60 Saccheri non-Ö klidien geo m etrin in ö n cü lerin d en d ir. A ncak o, Tusî’nin ön teorem i­ n i aynen kullanm ıştır ve b u n u da 1. kitabının önsözünde söz konusu ediyor. Ayrıca Sacche­ r i’nin b una ilişkin teorem leri ve şekilleri Hayyam’ınkilere tam am iyle benzem ektedir.

Hayyam ile Saccheri’nin paralel postulasını ilgilendiren üç teorem i: Teorem I (Hayyam’ın);

(22)

Sultan Sencer Döneminde Astronomi ve Fizik Alanlarında Yapılan Ça­ lışmalar:

Büyük Selçuklular dönem inde m atem atik ve astronom i alan ların d a­ ki çalışm aları destekleyenlerden b iri de 8. hü k ü m d ar Sultan Sencer (Muizzüd Dünya ve’d-Dîn Ebû’l-Haris A hm ed B urhan E m ir’l-M üminîn (1086-1157)’dir. Melik Şah’ın oğludur. Daha, büyük kardeşi M ehm ed Ta­ p ar (1105-1118) zam anında m elik unvanını almıştı. O rta H indistan ve Doğu Türkistan’dan Batı A nadolu ve H in t D enizine kadar uzanan im p arato rlu ­ ğu yeniden düzenlemişti. Ancak son dönem lerindeki yenilgileri nedeniyle 72,5 yaşında öldüğünde Büyük Selçuklu im p a rato rlu ğ u parçalandı.

Eğer AC = BD ise ve AB.LAC ve ABXBD ise

< <

ACD = BDC olur.

A

Bu teorem Saccheri ve Hayyam’da aynı şekilde kanıtlanm ıştır. Teorem II (Hayyam’ın);

ABCD dikdö rtg en in d e AB’n in o rta noktası olan E’den EB doğrusuna çizilen dikm enin DC k en arın ı kestiği Z noktası olduğuna göre

< <

CZ = DZ ve EZC = EZD = 90° olur.

Bu da h er iki m atem atikçide aynı biçim de kanıtlanm ıştır. Teorem III (Hayam’ın);

*---A 6

A ve B açıları dik ikiz kenar b ir ABCD d ik dörtgeninde CD ile AB k en arların ın uzunlukları fark lılaştın lıcak olursa şu üç duru m ortaya çıkar.

< < _ _

1. C = D = 90° işe CD = AB

2. C = D = geniş açı ise CD/AB 3. C = D = d ar açı ise CD/AB olur.

(23)

BUYUKSELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 415

Mutezile m ezhebindendi. Felsefe ve Kuran açıklam alarına düşkündü, şairdi, Farsça yazılmış şiirleri vardır. Türkçeye önem verm işti. Yakın dost­ larından olan Carullah Zemahşeri Mukaddematü’l-Edeb’i Türkçeye çevirmiştir.

K endisine başkent olarak seçtiği M erv’i o dönem in en önem li kültür m erkezlerin den b iri d u ru m u n a getirm ek istiyordu. Bu am açla b ir rasat­ hane k u rd u ğ u n d an söz edilirse de b una ilişkin henüz kanıtlayıcı b ir bilgi edinilem em iştir.

Çevresinde bilim adam ı ve şairleri toplam ıştı. H azini, Enverî61, M ui‘zzi62, Savî, İlâkî kalbur üstü olanlarıdır. B unlar arasında, Bilim Tari­ hi açısından en önem li olanı kuşkusuz H azini’dir.

Hazini:

Ebû M ansur (veya E bû’l-Feth el-Manşur, veya Cafer) Abdur-Rahm an el-Hazinî (1115-1121); kendisinin b ir esir olduğu ve efendisi ‘Ali el-Hazin al-Mervezî’n in ona M erv’de çok iyi b ir eğitim verdiği söylenir. Sultan Sen- c e r’in him ayesinde yaşamıştır. Merv’de b ir rasathane kurduğu söylenir.

Hayyam ve Saccheri tarafın d an hem en hem en aynı tarzda isbat edilm iş olan bu önem li teo­ rem , Ö klidyen olm ayan geom etriler bakım ından şöyle anlam dırılır. Birincisi Ö klid geom et­ risine, İkincisi R iem ann düzlem inin n o rm al b ir bölgesinde R iem ann geom etrisi, üçüncüsü de Labattschewsky geom etrisine karşılık olur. D iğer b ir deyimle, bu h allere sırasıyla: p ara­ bolik, eliptik, ve h ip erb o lik g eo m etriler (Felix K lein anlam ında) karşılık olur.

B ütün bu k arşılaştırm alardan şu sonuca varabiliriz: Ö klid’in 5 n u m aralı postülasının kanıtlanm ası amacıyla Hayyâm ve S accheri’n in açıklam ış o ldukları teorem ler, esas itibariy­ le b irb irle rin in aynıdır, yalnız Saccheri yazılarında yeni b ir tip geom etriler tasavvuru olası­ lığını im â ettiği halde Hayyam problem i bu yönden ele alm am ıştır.” Dilgan, a.g£., s. 27-28. 61 Avhad el-Dîn M uham m ed b. Alî Ishak (P-1168) Sencer dö n em in in büyük şairlerin ­ dendir. Çok iyi astronom i biliyordu. A ncak b ir süre sonra öğretm enliği bırakıp şairliğe baş­ lam ıştır. Enverî’n in şairliğe heves etm esi şöyle anlatılır. Bir gün M ansuriye m edresesinde o tu ru rk e n , at üzerin d e gayet güzel giyinmiş, çevresinde köleleri olan birisin in geçtiğini gö­ rü r. O n u n sultanın şairi o lduğunu öğrenir. K endisinin bilim ine karşılık böyle yoksulluk içinde yaşadığını düşünerek şair olmaya karar verir ve hem en Sencer’e b ir kaside yazar. Sencer o n u n yeteneğini sezer. İh san lard a bulunur. B unun ne derece doğru olduğu bilinm em ekle b erab er Enverî, zam an zam an S encer’in yanında bulunm uş, o n u n bazı seferlerine katılm ış­ tır. Külliyât'ın d a b u lu n an 10.000 beyti arasında, özellikle kasideleri İran edebiyatında ona önem li b ir yer kazandırm ıştır. Sadi ve Enverî İran şiirin in peygam berleri olarak kabul ed i­ lirler. A hm et Ateş, “ Enverî”, İslâm Ansiklopedisi, s. 278-281.

62 Em îr Ebû A bdullah M uham m ed b. ‘Abd ül-Melik. Selçuklu saray şairlerindendir.

Sultan Melik Şah’a takdim edilm iş ve onda büyük b ir etki yapm ıştır. Sencer dönem inde de önem ini korum uştur. Melik el-Şuara, 400 şairden oluşan bir gru b u n başkanı, seçilmişti. Çok zengin olduğu söylenir. Kaside, gazel ve k ıtalardan oluşan 18000 beyit tu tan b ir divanı var­ dır. Bu divan pek çok tarih i bilgiyi de içerir. Gazne üslubunda şiir yazanların başında gelir. E. Berthels, “M uizzî”, Islâm Ansiklopedisi, s. 560-561.

(24)

Sultan Sencer için Ez-Zîc el-Mu‘teber el-Sencerî el-Sultanıi63 adıyla kendi gözlem lerine dayanan b ir zic kalem e alm ıştır. Bu zic’te kronoloji trigo n o­ m etrik cetveller, küresel astronom iye ilişkin cetveller, Ay ve G üneş’in o r­ talam a h arek etleri, Ay’ın düğüm n o k tala rın ın h areketi presesyon ü zerindeki çalışm alar yer alır. Bu zîc’te ayrıca Kayd64 adı verilen uydurm a b ir yıldızdan da söz edilir.

63 Çok yaygın olan bu zîc’te ele alm an k onular şöyle sıralanabilir.

Kronoloji: İlk önce H icrî, Selökid, Yahudî, H in t takvim lerine ilişkin bilgi verilir. Bunu

M üslüm an, H ıristiyan, Y ahudîlerin bayram ve tatil g ü n le rin in ve B abilonyalıların, Make­ donyalIların, K ıptilerin, S asanilerin, E m evilerin, A bbasilerin, BizanslIların, Kuzey A frika­ lıların , Buyid ve S elçukluların h ü k ü m d a rla rın ın ve peygam berlerin cetvelleri izler.

Trigonometri: H er d erecenin saniyeye kadar gütörülen sinüs, kotanjant cetvelleri verilir. Küresel astronomi: Asansiyon ve boylam cetvelleri verilir.

Ortalama hareket: Zıc’in en başarılı yanı ortalam a h arek etlerin çok dakik ve alışık o lu n ­

mayan b ir biçim de doğru olarak verilm iş olmasıdır. H er gezegenin ortalam a boylam ve ano- m alistik hareketi, Ay’ın düğüm noktalarının hareketi 7 veya daha fazla haneye kadar uzanan kesirleriyle verilm iştir.

O 0 ; 59, 8, 20, 23, 33, 53, 4, 29, 40° C 13; 10, 35, 2, 0, 41, 28, 38, 50° V? 0; 2, 0, 36, 4, 43, 2, 8° 30; 4, 59, 16, 19, 53, 47, 11, 20° o- 0; 31, 26, 39, 36, 34, 5, 16, 50° AO; 3, 10, 37, 38, 17, 2, 57, 30° C (anom ali), 13; 3, 53, 56, 12, 33, 51, 26, 30° ç ( ” ), 0; 36, 59, 28, 43, 1, 37, 38, 20° ç>( ” ), 3; 6, 24, 7, 9, 39, 35, 45, 50°

H azini presesyon ve apsislerin h arek etin in de değerini verir. G ünlük değeri 0; 0, 0, 8, 57, 38, 45, 42, 30°, b ir h icrî yıldaki değeri ise 0; 52, 56° dır. Yazar h e r hesap için saniye ve saliseye k adar uzanm aktadır.

Enlem ve boylamdaki hareketler. G ezegenlerin enlem ve boylam daki h arek etleri bilinen

yollarla yapılır.

Paralaks: Almagest'te olduğu gibi Ay ve G üneş’in paralaks cetvelleri vardır.

Hilâlin görünmesine ilişkin teorisi: A stronom lar arasında hilâlin görünm esine ilişkin en

ayrıntılı bilgiyi H azinî vermiştir. Sabit İbn K urra’ya ve ithaf ettiği görünm e lim itlerini içeren b ir cetveli vardır. H azinî bu cetvelde n et görünm e, zayıf g örünm e d u ru m la rın ı da belirtir.

Aynı biçim de gezegenlerin görünm elerini de dakikaya kadar inerek, bulundukları burç­ la rın b ir fonksiyonu olarak ele alır. B unlar H azinî’n in kendi çalışm alarının b ir sonucudur.

Sabit yıldız katalogu: 500 H icrî yılı için 46 yıldızın enlem ve boylam ları hesap edilm iştir.

E. S. Kennedy, A Survey o f ıslamic A stronom ical Tables, Transactions of the American Philosop-

hical Society , New Series, Vol. 46, Paris (1956) s. 121-177.

64 A strolojik açıdan kötülüklere neden olan görünm eyen b ir yıldızdır. Latin kaynaklar­

da hem en hem en hiç yer alm az. İslâm D ünyasında ilk defa İbn H ib in tan ’ın El-Mugnî’sin de söz konusu edilm iştir. Bir kuyruklu yıldız olarak düşünülm üştür. H er yüzyılda görünm esi gerekir, diğer gök cisim lerin in aksi yönde h arek et eder. H er b u rcu 12 yılda geçtiği varsayı­ lır. Y erinin bulunm ası için çok ayrıntılı ve uzun uzun hesap lar yapılmıştır. H in t astronom

(25)

i-BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 417

1135-1136 yılları için Merv enlem inde 530 yıldızın koordinadarını sap­ tamış, İsfahan’da ekliptiğin eğim ini ölçm üştür.

Ayrıca gözlem araçları üzerine b ir yapıtı da vardır. Bu yapıtın uzun b ir süre kayıp olduğu sanılıyordu. O rd. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Nasirüddîn-i Tûsî K ongresi65 dolayısıyla Tahran’da bu lu n d u ğ u sırada, Mescid-i Sipeh- sâlâr K itaplığında yaptığı incelem ede 681 ve 682 n u m arad a da kayıtlı iki cilt içinde Hazinî'nin Risâle fi'l-Âlât adlı Arapça bir makalesini bulmuş­ tur. Sayılı bu makalenin Hazinî'ye atfedilen ve kayıp olan El-Âlât d-Acibe

el-Rasadiye olabileceği gibi Hazinî'nin gözlem araçları üzerinde yazdığı baş­ ka b ir m akalesi de olabileceği üzerin d e d urur. 682 num aralı ciltte yalnız­ ca m akalenin ilk yaprağı, 682 n um aralı cildin baş kısm ındaki 32 sahifede ise m akalenin tü m ü bulunm aktadır.

Sayılı’ya göre bu m akaledeki araçlar b elirli b ir rasath an en in gözlem araçlarını verm ek amacıyla kaleme alınm am ıştır. Taşınabilen, yerleşik, ge- odezik araçlardan seçm eleri içerm ektedir.

Yedi b ö lüm den oluşan bu m akalede:

Zât üş-Şu'beteyn66 (cetvelli araç, triquetrum, parallactic ruler), Zât üs-Sakbeteyn67 (iki delikli araç),

Zât ül-m üselles68 (üçgen biçim inde araç), Rub69 (kadran),

sindeki Ketu’dan kaynaklandığı düşünülebilir. H in t geleneğine göre Ketu Ay üstü Ay altını teh d it eden belirsiz sürelerde g ö rü n en b ir kuyruklu yıldızdır. W. H artner, Kayd.

64 A. Sayılı, “Al-Khazînî’s Treatise on Astronomical Instruments”, Ank Üni Dil ve Tnnh-Coğıajya

Fakültesi Delgisi, cilt 14, sayı 1-2 (1956).

66 G enellikle Ay’ın paralaksının ölçülm esinde kullanıldığı için bu adı alm ıştır. Halkayı sim etrik olarak yapm ak ve bölm ek zor o ld u ğundan, açılar yerine k irişleri veren ve yapım la­ rı kolay olan cetvellerden oluşan bu araç yapılmıştır. Bu araca ilişkin ilk bilgi veren astro­ nom Batlamyus’d u r Tekeli, “N asirüddin. Takiyüddin ve Tyche Brahe’nin Rasat A letlerinin Mukayesesi”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih CograJya-FaküUest Dergisi, cilt XVI, sayı 1-4, (1958)

s. 367-379.

67 D ioptra Ay ve G üneş’in çapını ve tutulm a m ik tarların ı ölçm ekte kullanılır. Yunan Ça­ ğ ın d an beri kullanılm aktadır. Sevim Tekeli, “T he O bservational Instrum ents o f İstanbul Ob- servatory”, International Symposium on the Observatories in İslam, 19-23, Sep. 1977, s. 35.

6® Bu aracın konstrüksüyonuna ilişkin b ir bilgi verilm em iştir. A ncak üçgen biçim inde b ir araç olup açıları sinüs veya koninüs cinsinden verdiği düşünülebilir.

69 Bölünm üş çeyrek daire yaylarından oluşan, çok değişik b uyutlarda inşa edilm iş, Yu­ n an Ç ağından beri, hem en hem en h e r astro n o m u n sahip olduğu b ir gözlem aracıdır. Teke­ li, “N asirüddin”,.... s. 315-325.

(26)

 lât ül-İnikâs,70 U stûrlâb.71

M akalede araçlara ilişkin ayrıntılı bilgi verilm em ektedir. Ancak h e r gözlem aracı sistemli olarak ele alınm ıştır. İlk önce aracın niteliği, n e re ­ lerde kullanıldığı, daha sonra da geom etrik kanıtlam ası yapılır.

Sayılı bu m akalede sextant'& benzeyen b ir araçtan söz edildiği ü zerin ­ de durur. Bu araç iki yıldız arasındaki uzaklığın ölçülm esinde kullanıl­ m aktadır ve aracın bu amaçla yapıldığı da m etinde belirtilm ektedir. 90° bir yaydan oluşmuş olmasına karşılık, Hazinî bu aracına süds, yani sektant adını verm iştir.

Ayrıntısı bilinm em ekle b erab er Sayılı’nın verdiği bu bilgilerden, bu aracın sextant olması gerekm ektedir. Şimdiye kadar ele geçen verilerden sextant’ı ilk defa, 16. yüzyılda, Batı’da Tycho Brahe ve İslam Dünyasında da Takiyüddin tarafınd an kullanıldığı düşünülecek olursa, yüzyılları aşan b ir icat söz konusu edilm ektedir.72

Fizik:

1121 yılında kalem e alınm ış olan Mizân el-Hikme sıvıların dengesi üze­ rin e yazılmış en önem li, tem el yapıtlardan biridir. 8 m akaleden oluşur. K endisinden önce gelen pek çok Yunanlı ve M üslüm an bilim ad am ların ­ dan yararlanm ıştır. Ö klid, A rşim ed ve M enelous’tan aldığı birtakım teo­ rem lerd en söz eder. P appus’un aero m etresin i ve B eyrûnî’n in picnom et- resini açıklam ıştır.

Özellikle, fizikte, A risto’ya karşı geliştirdiği görüşleri ilgi çekicidir. Bir cismi harekete g etiren gücün o cism in içinde olduğunu ve bu n e d e n ­ le b ir cism in doğru boyunca, yalnızca, yer’in m erkezine doğru gidebile­ ceğini, bu gücün özgül ağırlığına bağlı olduğunu, özgül ağırlığın da sıcıklığın etkisiyle değiştiğini belirtm iştir.

Kendi dönem ine kadar yapılan su terazilerinin en başarılı olanını ger­ çekleştirm iştir. Şimdi sıvıların dengesi k an u n u n d an y ararlanarak inşa e t­ tiği su terazisini görelim . Bu araç 2 m etre uzunluğunda 6 cm. kalınlığında bölünm üş b ir tah tadan oluşur. (Şekil I). O rta kısmı b ir parçayla (C) güç­ lendirmiştir. C ve B nin kesiştiği kısma bir dil ve onun üzerine de yarım

70 Bu araca ilişkin b ir bilgi bulunam am ıştır.

71 Gök cisim lerinin ufuk yüksekliklerinin ölçülm esinde kullanıldığı gibi belirli yıldız­ ların , b elirli enlem lerde doğuş ve batış zam anlarını gösteren karm aşık b ir gözlem aracıdır.

(27)

m etre uzunluğunda bir ibre (D) yerleştirilmiştir. Bütün bu terazi halkalarla (E) b ir sırığa asılmıştır. Terazinin kollarına birtakım kefeler ve b ir ağırlık asılmıştır. A ğırlık, ölçüm öncesi terazinin dengesini sağlam ak­ ta kullanılır. Saflığının derecesinin belirtilm esi istenilen cisim, hakîm adı verilen H kefesine konur. Kefenin alt kısm ının suya kolayca dalabilm esi için konik biçim de yapılm ıştır. Diğer kefelere dirhemler konur. Kolların uzunluğu terazinin sağlıklı ölçüm ler verm esine olanak sağlar. Nitekim 4,5 kiloda 0,75 gram lık (1 habbe = 1/Ö8 mıskal) b ir farkı gösterebiliyordu. Bu araç, zam anında pek çok ticarî işlerde, çeşitli m ad enlerin ve kıymetli taş­ ların saflık derecelerin i ölçm ek gibi işlerde kullanılm ıştır.

BÜYÜK SELÇUKLULARIN UYGARLIĞA KATKILARI 419

H azinî’nin Pappus’tan esinlenerek uygulamaya koyduğu b ir başka su terazisi de vardır. Bu aynı hacim deki sıcıların ağ ırlık ların ın karşılaştırıl­ m asından y ararlanılarak sıvıların saflık veya katkı m iktarlarını ölçmekte kullanılır. X kısmı (Şekil II) araca ağırlık sağlayıp, suyun içine dalm asını sağlar. Bölüm lü kısm a konulan sıvıların suyun içine dalm a m ik tarların ­ dan sıvıların saflık dereceleri ölçülür.

Referanslar

Benzer Belgeler

9.Hafta o Sitokinler 10.Hafta o Kordon Kanı 11.Hafta o Mikroenjeksiyon 12.Hafta. o Epigenetik, Otoimmun Hastalıklar Ve Kök Hücre Tedavisi,

 Septoria tiritici tarafından meydana getirilen Septoria yaprak lekesi hastalığı da ülkemizde yaygın olarak

(İdare, çamaşırhane, hastabakıcı dershanesi, müs- tahdem lojmanları gibi..) Her üniteyi çok katlı bir binaya sığdırmaktan kaçınılmış, bilâkis çevrenin

Modern et kıyma makinaları en büyük boylara kadar, patates yıkama, soyma,, doğrama makinaları, sebze doğrama, püre yapma makinaları, ka- fe, kök, dane, öğütme

* Mütenevvi eklerin, diş açılmasına lüzum olmadan, muhtelif kuturdaki borular için tedarik edilebilen hususi boru aksamile (somunla sıktırma veya şariyet esasına dayanan

Bu ocaklara bağlanacak yine bu fabrikanın lâtından olan su haznesi (BOİLER) tertibatile bir e' litre 40 derece sıcaklıkda suyu temin edilir, her tipe bir su haznesi bağlanabilir

Evin plânına, haricî mimarisine, renklerine ve detaylarına itina edilerek muvaffak olmuş bir bina tesiri elde

Madde 52— Rakımları tayin ve tesbit olunan röper nok- talarına istinaden poligon ve nirengi noktalarının rakımları kezalik ayni şeraite tâbi olarak tayin ve tesbit olunur..