TANILADIĞIMIZ MEŞHURL A R :
Şair ve bestekâr
hanımın hayatı...
Saray merdivenlerinde hiddetli bir ses: «Niçin ön
den gidecekmiş! O sultansa ben de hanım sultanım!»
Sayısız güzel besteleri olan bir şair kadın
—İm paratorluk sarayında 10
sene
—Saray hakkında bir eser
—Abdülhak H â m id ’in bir yazısı
—Sa
rayın küçük misafiri: M inim ini Leylâ — Ç erk ez kızlarının bahsettikleri
sihirli kapılar
—H e r kapı başka bir m em lekete açılıyor!.
—Hindistana
açılan kapı
—Çerkez mem leketine açılan kapının önünde bir çift kadın
terliği
—Saraydan kaçan genç kızın macerası
—B ir facia
—Esraren
giz kapıdan çıkılınca nereye gidiliyor?
Leylâ hanım... Dilimizde yüzler ce güzel bestesi dolaşan bir musi ki üstadı. Leylâ hanım, dilimizde sayısız mısraları olan şair kadını mız... Hayatının mühim bir kısmı saraylarda geçen ve Osmanlı sa rayı bilhassa her kese kapalı, her kes için meçhul 1- ken «karemi hü- mayun»hakkmda
en doğru ve tek eserin sahibi olan kadın. Veliahtla rın elini öptüğü, devrinin en bü yük hürmet pa yesine ulaşmış insan...
Abdülhak Hâ- ; mit onun bir ki-
j
tabı için, «Sol- : muş Çiçekler» i ; okuduktan sonra aynen şöyle yaz mıştı:«Edebiyat mes leğinde bulunan
genç hanımları- Şair ve i mızm bu şiirleri
j itina ve ehemmiyetle okumaları ; şayanı arzudur. Ben de bu bü
yük şairemizi ellerinden öperek ı tebrik ederim»,
"oş • ray merdivenler inde bir jçocuk sesinin hiddetli hiddetli
• ylendiği işitildi:
— Niçin önden gidiyor?. O Sultan efendi ise, ben de hanım j Sultanım...»
Sinirli bir sesle bu sözleri söy leyen minimini bir kız çocuğu idi. Sarayda herkes kendisine «sarayın küçük misafiri»diyordu.
Sarayın minimini misafiri ¡Leylâ merdivenleri kucakta çı- I karken Münire sultanın önün- [den yürümesine tahammül ede-
miyerek işte böyle söylemişti. Küçük Leylâ pek sevimli idi. ;0 kadar ki haremde kendi ya
şında bulunan Sultanlar bile onun kıyafetini beğenerek ^bakı yorlardı. Hayatının on yalı sa raylarda geçecek olan minimini kız çocuğu her şeye karşı büyük bir dikkat gösteriyordu.
Bir aralık Çerkez kızlarından mürekkep bir grupun önünden geçiyordu. Onların saray kapıla rından bahsettiğini işitti. Uzun boylu, dalyan endamlı bir Çer- jkes kızı sarayın kapılarını şöyle
tarif ediyordu:
— Sağ avludaki kapı «Çerkeş memleketi» ne açılır. Soldaki ka pı «Hindistan» a açılır. Ortadaki kapı «Moskof ili» ne açılır,.,
öteki kızlar da büyük bir me rakla bu tafsilâtı dinliyorlardı. Hayatları sarayın sur gibi du varları arasında geçen saf Çer kez kızlarının dünya hakkında hiç bir fikirleri yoktu. Kapılar onlar için bir takım meçhul dün yalara açılırdı. Mesafeler hazan sihirli bir-halı ile aşılabilirdi.
Kendileri için bütün dünya, saray duvarları arasından ibaret olan kızlar her kapıyı ayrı bir memlekete açılır zannediyorlar dı. Sarayda bu kanaat pek uzun j seneler devam etmişti. Leylâ ha inim saray kapılarına ayrı a n t ! isimler verildiğini öğrendi. Bunu | sonraları daima anlatırdı. n a- rihçilerin bilmediği fakat saray- İ da meşhur olan bu isimler şun- ı lardı:
j Bir kapının ismi «Hindistan
bestekâr Leylâ hanım genç kızlık zamanında
kapısı» idi. Bu kapının o memle kete açıldığına bütün kızlar emindi, Hindistana gitmek iste yen bu kapıdan geçmeliydi. Bir kapının is>ni «Moskof ili», bir ka pının ismi «Çerkez kapısı» vesai re idi..
Hattâ çeşit çeşit memleket isimleri taşıyan bu kapılar yü zünden sarayda bir de facia ol muştu. Leylâ hanımın daima anlattığı hâdiseler arasında bu vaka pek dikkate değbr ve me raklıdır.
Genç bir Çerkez kızının
m acerası..
Leylâ hanım bu macerayı, yakınlarına pek etraflı olarak anlatırdı. Hâdise şöyle olmuştu:
Çerkeş kızları bulundukları yerlerden bıkıp da kaçarlarken daima garip bir âdete başvurur lar. Terliklerini kapının kena rında bırakırlardı...
Bir gün sarayda çoktan beri kullanılmayan büyük bir kapı nın önünde bir çift küçük terlik bulundu. Kadın terliği... Bu ka pı, kızların dilinde «Çerkeş kapı sı» idi. Orası Çerkeş kızlarının hayallerinde, kendi saçlarının rengindeki altın bir dekor halin de yaşıyan Çerkeş memleketine açılırdı.
Terlikler ufacıktı. Ve bir Çer keş kızma ait olduğu zannedili yordu.
Akşam üstü kızlar sayıldı. Ve bunlardan birinin eksik olduğu anlaşıldı!.. Tahmin edildiği gibi bu güzel bir Çerkeş kızıydı. Ve ne zamandan beri garip bir has ret içinde olduğu güzel gözlerin den anlaşılıyordu. Daima ihtiyar kalfalardan Çerkeş memleketi nin nasıl bir yer olduğunu soru yor ve dalıp dalıp gidiyordu. Pencereden, senelerce kapalı du ran ve Çerkeş memleketine açı lan sihirli demir kapıyı dalgın ve rtiyalı gözlerle bakıyordu. Fa kat ne yazık kı Çerkeş memle
ketine acılan demir kanı sıkı sı kı kanalıydı.
Kanalı da olsa, kilitli de olsa, hattâ arkadan demirli bile olsa bu kapı onu miknntıs gibi ken disine çekmektendi. Nihayet, işte o günü kapıyı açmış ve kaybol muştu.
Hâdise, haremin durgun hava sım dalgalandırdı. Heyecan uyandırdı.
Bir sabah şafak sökerken kim seye görünmeden «Çerkeş kapı sı» ndan çekilip giden güzel Çer keş kızının bulunmasına karar verildi. Fakat «Çerkeş kapısı» kızların zannettiği gibi güneşli, altın dekorlu bir memlekete de ğil, bir takım yeraltı mahzenle rine açılmaktaydı. Genç cariye, k'ro bilir ne tereddütlerle ve doğ duğu memlekete gitmek İçin ne büvük hülyalarla bu kapıdan çı kıp o mahzenlere dalmıştı. Kızı bulmağa memur edilen bir ha^ remağası da aynı kapıdan girdi. V » mahzenlerde ilerlemeğe baş ladı.
Dışarıdakiler bir saat bekledi ler, iki saat beklediler hiç bir ses çıkmadı. »Kızın arkasından gi den adam da dönmemişti. Acaba hakikaten bu kam nereye açılı yordu?.
İkinci bir adam
— Ben gideceğim .. diye daldı. Vo bir müddet sonra gözleri fa' taşı kadar açılmış, öksüre ök süre ve boğulacakmış gibi bir sesle:
— ölmüşler... İkisi de ölmüş!.. Ben de ölüyordum!..
Diyerek dışarı fırladı. Hakika ten uzun yıllardan beri açılma yan kapının arkasındaki derin mahzenlerde zamanla bir takım boğucu gazların toplandığı an laşıldı,
Netekim Çerkeş memleketine | ulaşmak için sabah ezanında Çerkeş kapısı önünde küçük teı- j İlklerini bırakıp giden genç kız la, onu aramağa çıkan erkek de boğulmuşlardı. Yanvana ceset lerini buldular.
Fakat buna rağmen yine de saraydaki kapılardan her biri uzak bir memleket ismini taşı yordu.
fşte devrinin en meşhur heki mi' İsmail paşanın küçük kızı, bu hayaller dolu masal dekoru na, her kapısı ancak kervanlarla gidilen ufuklar ötesi memleket lere açılan imparatorluk sarayı na böyle girdi. Bu dekor, hisleri, hayalieri esasen pek engin_ olan Leylâ’nın üzerinde mühim bir tesir bıraktı..
Hikmet Feridun Es
Taha Toros Arşivi