• Sonuç bulunamadı

Bir gününde hayat:Atıf Yılmaz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir gününde hayat:Atıf Yılmaz"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATIF

YILMAZ

1926 yılında Mersin'de doğdu. 1950’de Semih Evln’ln asistanı olarak sinemaya geçti. 1951'de “Kanlı Feryat” filmi İle yönetmenliğe başladı. 100’ün üzerinde film yönetti. 17 yıldır beraberliğini sürdürdüğü tiyatrocu ve ses sanatçısı Deniz Türkall İle üç yıl önce yaşamını birleştirdi.

“ BİR gün bana nazar değdirecek­ ler. Yaşımı göstermiyormuşum.

Rivayet öyle.

Şaka bir yana, bir genç gibi ya­ şayınca, genç düşününce, genç ka­ lıyorsunuz. Ben aşağı yukarı öyle yaşıyorum. Yoksa kendime özel baktığım yok. Uykusuz da kalıyo­ rum, rakı da içiyorum, sigara da. Hem günde üç paket. Ülserim var. Yani yaşlanmak için her şeyi yapı, yorum. Ama genç kalmak, genç ya­ şamakla ilgili. Bu bir yaşam biçimi.

Bana ‘çapkın’ diyorlar. Düşün­ düm, çapkınlık nedir diye. Böyle iş­ lere vaktimiz yok zaten. Yalnız şu var: Daha önce çok denedim, bili­ yorum ve o yüzden karar aldım. Kadın olmayan masaya oturmuyo­ rum. Erkek meclisinden hoşlanmı­ yorum. Erkek arkadaşlarla oturdu­ ğun zaman ya bir tartışma çıkıyor ya da 50 yıldır konuştuğunuz me­ seleler yeniden konuşulmaya başlı­ yor. Tadı tuzu kalmıyor. Kadın olan mecliste daha farklı bir hava, incelik oluyor, insanlar daha nazik davranmak zorunda kalıyor. Ve ta­ bii daha eğlendirici oluyor insan için. Eşit ve hoş arkadaşlık oluyor. Sanırım çapkın damgasını yemem o yüzden.

Mesleğe girdiğimden beri de genç arkadaşlarla çalışmaya gayret ediyorum. Bunun, kendimi yenile­ mek açısından yararı oluyor. Çün­ kü, ne olursa olsun, kuşaklar deği­ şiyor. insan kafa yapısı ile genç kal­ maya çalışsa bile, çağın arkasına düşmek çok kolay. Özellikle bugün­ kü dünyada, kitle iletişim araçları çok gelişmişken. Bir sürü şeyi takip etmek gerekiyor. Çok zor. Yanınız­ da genç, dinamik, sizden çok oku­ ma imkanına sahip birtakım insan­ larla çalıştığınız zaman, onlarla dostluk kurduğunuz zaman, o dü­ şünce çakışmasından yeni bir şey­ lere varabiliyorsunuz. Bu konuda başından beri temel prensibim şu: Beraber çalışacağım bir arkadaş, kültürü, eğitimi, yapısı itibariyle ilerde sinemaya yararlı olabilir mi? Sanatçı, yaratıcı yanı olan, üniver­ siteyi bitirmiş, sinema duyuşu olan genç arkadaşları tercih ediyorum. Ve bunun örneği ortada. Bunu övünmek için söylemiyorum. Ben de onlardan aynı derecede çok ya- rarlanmışımdır. Ama, başlangıcın­ dan bugüne dek ne kadar değerli insan varsa, beraber çalışmışımdır hepsinle. Örneğin Yılmaz Güney, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Öz- gentürk, kameraman Çetin Tunca, senarist Ümit Ünal, Barış Pirha- san, bazı müzisyen arkadaşlar,

bunlar hep benimle girmişlerdir si­ nemaya.

Planlı bir iş yaptığımı da söyle­ yemem. Türkiye’de önceden uzun vadeli bir program yapılabileceği­ ne inanmıyorum. Film çekimi ol­ mayan günlerim genelde plansız­ dır.

Sabahları 08.00’de kalkarım. Gazetelere, dergilere bakmak, su varsa banyoya girmek, kahvaltı et­ mek gibi şeyler aşağı yukarı birbu- çuk saatimi alır. Eve, iki günlük ga­ zete giriyor. GÜNEŞ ve CU M ­ HURİYET. Kahvaltım bayağı kla­ siktir. Yağ, reçel, peynir, zeytin. Bunu bir türlü değiştiremiyorum. Evdekilere biraz monoton geliyor. Meyve yiyenler, meyvesuyu içen­ ler var.

Kahvaltıdan sonra sade bir kah­ ve içiyorum. Sonra muhakkak ça­ lışacak şeyler oluyor. Senaryo fa­ lan. Öğlene kadar onları yapıyo­ rum. Tam 13.00’de öğlen yemeği­ ne oturuyoruz. Ülserim olduğu için daha çok sebze ve ızgarayı tercih ediyorum. Fazla ekmek yemiyo­ rum. Makarna, hamur işleri yok.

Öğleden sonra, bir iş varsa, bü­ roya gidiyorum. Yoksa yine evde çalışıyorum. Senaryo yazıyor, dü­ zeltiyorum.

Büromu üç şirket paylaşıyor. Hepsine değil, yalnız Delta Film’e ortağım. Bir de Yeşilçam Filmcilik diye bir firmam var. Bunların hep­ sini bürodan idare etmeye çalışıyo­ rum.

Yapımcılığı zorunlu olarak yapı­ yorum. Çünkü Türkiye’de sinema alanında, Türker Inanoğlu dışında yapımcı yok. Piyasadaki yapımcı­ ların yüzde 95’i video için uydur­ ma film üreten ticari firmalar hali­ ne dönüştüler. Bu yüzden de benim gibi arkadaşlar, çaresiz olarak zo­ raki yapımcı oldular, kendi adları­ na film yapma durumunda kaldı­ lar. Bir Zeki Ökten, Ali Özgentürk, Şerif Gören, Ömer Kavur, hepsi. Çaresiz olarak, istediğin işi yapa­ bilmek için o işi de üstlenmek du­ rumunda kalıyorsun.

Ne var ki, ticaretten anlamıyo­ rum. Onun için de hep bir ortak arıyorum kendime. Sonunda da batıyorum. Bundan önce Odak Film’i kurmuştuk. Büyük bir fir­ maydı, çok güzel şeyler üretti. Her­ halde iyi yönetilmemekten dolayı, maalesef o da iflas eder duruma geldi.

Aslında Türk sineması ekonomik olarak çok kötü durumda. Toptan batmak üzere. Pazarı olmayan bir sinema. Iç pazar artık

beslememe-ye başladı. Dışarı da açılamıyor. Bir yandan da çok iyi ürünler veri­ yor. Böyle bir çelişki var. Bu çeliş­ ki nasıl çözümlenecek, bilemiyo­ rum. Yeni pazar bulmamız şart. Çünkü maliyetler her geçen gün ar­ tıyor. Bu maliyetleri karşılayacak bir gelir elde edilemezse, n’olacak? İşin içinden çıkamıyorum.

Sinemaya başladığım dönemler­ de iyi filmle kötü film arasında çok bir fark yoktu. Diyelim biri 10 ise, diğeri yedi-sekizdi. Şimdi aradaki uçurum iyice büyüdü. Bir tarafta şarkılı, türkülü, erotik, neyse, bir­ takım uydurma filmler yapan ya­ pımcılar kaldı. Diğer tarafta da ger­ çekten Türkiye’nin sorunlarına de­ ğinilen, kaliteli, sinemayı gerçekten onurlu bir iş sayan arkadaşların yaptığı, dış pazara da çıkmayı amaçlayan ürünler yapılmaya baş­ landı. Ama bütün bunlar, dış pa­ zarların bulunmasına bağlı. Pazar bulmak da ayrı bir yatırım işi, ay­ rı bir tanıtım işi. Şu ana kadar da başarılı olmuş değiliz. Tek tük

GÜNEŞ PAZAR 15 TEMMUZ 1990

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmalar ışığında obstrüktif uyku bozuklu- ğuna neden olan hipertrofik adenotonsillerin uyku düzeni ve yapısını bozarak büyüme hormonu salınması- nı bozduğu,

Kirlenmiş olan toprak horizonunun üst kısımlarındaki organik madde miktarıyla arsenik arasında iyi bir korelasyon olmasına rağmen, toprakta bulunan yüksek

Sermet Erkin’in T V ’de yaptığı açıklamalar belki çok basit oyunları anlatmakta­ dır ama, şöyle bir düşünürseniz asbnda en basit bir oyunla en zor oyunun temeli

Gerçekleştirilen çalışmada yeni nesil karbon bazlı nanomalzemelerden olan grafen oksit polimer içerikli membranın (GO/PIM)yapısına ilave edilmiş ve sentezlenen bu

In a survival analysis, it is usually referred to the time variable as survival time, because it gives the time that an individual has “survived” over some followup period (Geiss

胞裂性與非胞裂性桿狀病毒系統表現膜蛋白之比較與研究 中文摘要 為探討非胞裂性桿狀病毒表現系統之優點及可行性,在本研究中使用

Ermeniler Nahçıvan’a da saldırdı Cabbar SIKTAŞ İĞDIR/ MİL-HA “ 7 ZERBAYCAN’ın \ Dağlık Karabağ ____ bölgesinde Azeri-Ermeni çatışması hızla sürerken,

Dolayısıyla Ehl-i Hadis’in Mihne sonrası revaç bulan rivâyetleriyle diğer bazı konularda olduğu gibi hilâfet ve siyâset konularında da Sünnî algıyı etkilediği