ARAŞTIRMA VE İNCELEME RESEARCH
ilâfet meselesi, İslâm tarihi içinde farklı disiplinler tarafından ele alınıp tartışılmıştır. Fıkıh’ta hilâfet, şer’i hükümlerin usûlüne uygun bir şekilde adaletle uygulanmasını konu alırken;1 Felsefe,
1 Bkz. Ebû’l-A’la Maverdi, el-Ahkamüs Sultaniyye, Beyrut:1985, s.5 vd; Ebû Ya’lâ el-Ferra,
el-Ahkamüs-Sultaniyye, Neşr:M.Hamid el-Fakkî, y.y., Beyrut:1403/1983, s.6 vd; İbn Teymiyye, es-Siyasetü’ş Şer’iyye, y.y., Beyrut:1988, s.9 vd.
H
Siyasal İçerikli Rivâyetlerin
Sünnî Algıyı Yönlendirmesi Üzerine
On the Impact of the Political Narratives on
the Sunni Perception
Osman ORALa
aKelam ve İtikadî İslam Mezhepleri AD,
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Yozgat
Geliş Tarihi/Received: 18.05.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 22.06.2016 Yazışma Adresi/Correspondence: Osman ORAL
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Kelam ve İtikadî İslam Mezhepleri AD, Yozgat,
TÜRKİYE/TURKEY osman-oral@hotmail.com
Copyright © 2016 by İslâmî Araştırmalar
ÖZET Hz. Peygamber’in ölümünden sonra yönetime kimin geçeceği ile ilgili tartışmalarda hilâfet yada herhangi bir yönetim modelinden söz edilmediği halde, bazıları tarafından konu, hadislere da-yandırılarak tartışılmıştır. Şiâ'nın “imâmet nassa dayanır” görüşüne karşılık, hilâfet ve siyâset özellik-le Ehl-i Sünnet’e mensup bazı kişiözellik-lerce hadis rivâyetözellik-lerine dayandırılmış, ilk dönemözellik-lerde olmayan bir kısım rivâyetler sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Mu’tezile’nin “Halku’l-Kur’ân” üzerinden devlet otoritesini de yanına alarak bazı Sünnî hadis âlimlerine Mihne olarak bilinen acı tecrübeleri yaşatması sonrasında; Ehl-i Hadis’in tepki ve ezilmişlik psikolojisi ile te’lif ettiği rivâyetleri, dînî ve siyasî tartışmaları en üst düzeye çıkarmasında büyük rol oynamıştır. Neredeyse her türlü siyasî olay, bazılarınca hadis literatüründeki rivâyetlerle desteklenip siyasî tartışmalara zemin ve delil oluştu-rulmaya çalışılmıştır. Bu makâlede gayemiz; yaşanan siyasî olayların hadislerin suistimal edilmesinde veya Hadis Ehli’nin Mihne sonrası hilâfet ve imâmetle ilgili te’lif ettiği rivâyetleriyle Sünnî algıyı yönlendirmesindeki rolü ve etkisini kelâm-siyâset ilişkisi bağlamında tartışmaktır.
Anahtar Kelimeler: Kelâm; Siyâset; Hilâfet; İmâmet; Hadis Ehli
ABSTRACT Even though the issue of caliphate or any model of ruling the state after the death of Prophet Muhammad is not mentioned, the issue is discussed with reference to the hadith by some scholars. In response to the opinion of Shia scholars that “imamate is based on rules”, especially the scholars of the ahl al-Sunnah has based the issue of caliphate on the Hadith, and some narratives emerged in the early Islamic history. Mutazila scholars, by basing on their theological argument "Halku'l-Qur'an" took aside of the state authority and contributed persecution and pressure –known as mihna- on the Sunni ahl al-Hadith scholars. This pressure had caused the Sunni scholars to devel-op a psychology of devel-oppression. The psychology played a major role in maximizing debates about state-religion relations in their works. The scholars, in almost all kinds of political events, by sup-porting their views with Hadith literature attempted to establish a ground and evidence for their political stances. The article aims to discuss the facts that; political developments usually misuse Had-ith and the ahl al-HadHad-ith scholars influenced the perception of narrations of HadHad-ith after Mihna through their works about caliphate and imamate in the context of theology-politics relations. Key Words: Kalam; Politics; Caliphate; Imamate ; Ahl al-Hadith
insanların mutluluğa ulaşabilmeleri için gerekli erdemleri edinmesini mümkün kılan bir işlev olarak inceler.2 Kelâmda ise bu konu, hilâfetin
gerekliliği, halifenin nasla mı seçimle mi olacağı üzerindeki tartışmalar ile İslâmî riyâset teorileri-nin meşrûlaştırılması ve temellendirilmesi çerçe-vesinde incelenmiştir.3 Şiî çevrelere bakıldığında
ise bu tartışma alanı nübüvvetin devamı kabul edilmiş imâmet dokrini olarak akidenin temel prensipleri içerisine dahil edilmiştir.4 Şiî
düşün-cenin imâmeti itikâdî bir meseleye dönüştürme-sinden dolayı sorun, büyük ölçüde teolojik zemi-ne kaymış, kelâmcılar da bu konuda görüş be-lirtmişlerdir.5 Bu görüşlerin daha çok çeşitli fırka
ve grupların görüşleri karşısında bir anti-tez ola-rak ortaya çıktığı da söylenebilir.
Şiî tutumun aksine Sünnî ulemâ, hilâfeti, itikadî değil ictihadî bir mesele olarak değerlen-dirmiştir.6 Onlar yazdıkları kelâmî eserlerde
“İmâmet” veya “Hilâfet” başlığı altında âyetlerin yanında hadisleri de delil olarak sunmuşlardır. Bazı âlimler, Şiâ karşısında imâmetin nass ve ta-yinin olmadığını savunurken, ilk halîfelerin hilâ-fetini bile Kur’ân âyetlerine dayandırma gayreti göstermişlerdir.7 Bu durum, Sünnî kelâmcıların
siyâsî nedenlerden dolayı düştüğü bir çelişki ola-rak değerlendirilebilir.
Hadis rivâyetleri, bir yandan Kur’ân’ı tefsir ve çağlara göre yorumlama görevini yaparken, diğer taraftan da İslâmî ilimlere delil ve kaynak-lık etmektedir. Alimler, vâhid haberin zann
2 Ebû Nasr Farabi, Medînetü’l Fadıla, Çev:A.Arslan, Kültür Bakanlığı,Yay., Ankara:1990, s.127-9.
3 Bkz. H.M.Köse, “İslâm Siyaset Düşüncesini Yeniden Okumak”, Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, Divan, 2009/2, cilt:XIV, Sayı:27, s.14 vd.
4 Bkz. Eş’ari, Makalatü’l-İslâmiyyin, Tash:H.Ritter, Wıesbaden:1980, s.26; Abdulkerim Şehristâni, Kitabu’l Milel ve’n Nihal,y.y., Kahire:1968, I/146; İbrahim Musevi, Akâidu'l-İmâmiyye İsnâaşeriyye,y.y., Beyrut:1982, II/80; I/157.
5 Bkz. Gazâlî, Nasihati’l-Mulük, Çev:O.Şekerci, Sinan Yay., İstanbul:1969, s.3 vd.
6 Bkz. Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehli’s-Sünne, Tahk:M.Basellum, Darül-Kütübül-İlmiye, Beyrut:2005, I/441-6.
7 Mesela bkz. Eş’arî, el-İbane an Usuli’d-Diyane, Çev:M.Kubat, İşrak Yay, İstanbul:2008, s.189 vd; Ebû’l-Muîn en-Nesefi, Tabsıratü’l-Edille fî Usûli’d-Din,Tahk:H.Atay,Ş.Ali Düzgün,DİB Yay.,Ankara:2003, II/431 vd.
duğundan kesinlik ifade etmediği, bu sebeple de itikâdî meselelerde yakîn bilgi olarak mütevâtir haberin kullanılmasını savunur;8 “inançta vâhid
haber delil olmaz” şeklinde ifade ederler.9
Mütevâtir olmayan meşhûr ve âhâd haberler Ke-lâm İlmi’nde kesin bilgi olmamakla beraber hilâ-fet konularındaki teorilerin çoğu haber-i vâhid ile temellendirilmeye çalışılmış, Rasulullah’ın ve-fatından sonra kendisine kimin hilâfet edeceği ile ilgili tartışmalarda hilâfet yada herhangi bir başka yönetim modelinden söz edilmediği halde, bazı-ları tarafından konu hadis rivâyetleri eksenine oturmuştur.10
Hz.Peygamber hayatta iken, hilâfetle ilgili herhangi bir işarette bulunmadığı ve bağlayıcı kural da koymadığını Hz.Ebûbekir’in seçildiği “Sakîfetu Benî Sa’îde” de ashabın sözleri ve tavır-larından anlamaktayız.11 Hz.Peygamber’den
son-ra Müslümanların siyâsî hayatında yer almaya başlayan hilâfet, çeşitli siyâsî tartışmalara konu olmuş ve rivâyetlere yansımıştır.
H.198-232/m.813-846 yılları arasındaki Mihne sürecinden sonra Ehl-i Hadis'in itibarı-nın artması, onların özel te'liflerle hadis müdâfaasına sebep olmuş, ortaya çıkan kelâmî ve siyâsî tartışmaları, giderek ideolojik ve sistematik bir boyuta taşımıştır.12 İlk
dönem-lerde olmayan bir kısım rivâyetler sonraki dönemlerde ortaya çıkmış, neredeyse her türlü siyasî olaylarla ilgili hadis literatürün- deki rivâyetler, siyasî tartışmalara zemin ve de-lil oluşturmuştur.13 Çeşitli sebeplerle dinî
8 Bkz. Gazâli, el-Mustasfâ Min İlmi’l-Usûl, Terc: Yunus Apaydın, Rey Yay.,Kayseri,1994, I/200, 218.
9 Râzî, el-Mahsûl fi İlmil-Usûl, Tahk:M.A.Ata, Darülkütübil-İlmiyye, Bey-rut:1999, II/100;Taftazânî, Şerhu’l-Akaid, Çev.S.Uludağ, Dergah Yay., İstanbul:2013, s.94-96; İ.H.İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, İstanbul:1920, I/57. 10 Bkz. Mehmed S.Hatiboğlu, “Siyasi İçtimai Hadiselerle Hadis
Münasebet-leri”, Ankara:1978, Basılmamış Doktora Tezi, s.7 vd.
11 Bkz. M.Zahidü’l-Kevseri, İhkâku'l-Hak bi İbtâli'l-Bâtıl fî Muğisi'l-Halk, Mektebetü’l-Ezheriyye, Kahire:1988, s.20-21; M.Sabri Küçükaşcı,
“Sakifetü Beni Saide”, DİA, cilt:36, İstanbul:2009, s.11-12.
12 Muhammed Ebû Zehv, el-Hadîs ve'l-Muhaddisûn, Dârülfikr, Kahi-re:1378, s.331-332.
13 Bkz. Mehmet Evkuran, Sünnî Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yay., Ankara:2015, s.105 vd.
nuları açıklayan bir çok hadis uydurulmuş, bu rivâyetlere İsrâiliyyat da karıştırılmış- tır.14
“Hadisçiler” ve “Sünnet Taraftarları” anla-mında olan Ehl-i Hadis, mümkün mertebe rivâyetleri yorumlamadan ve kıyas yapmadan uygulayanlar, aklî-edebî ilimlerden ziyade naklî ilimlerle ilgilenenler,15 akâid ile ilgili hadisleri
te’vil etmeden onlara bağlılığını ortaya koyan, hadise göre amel etmeye çalışanlardır.16 Hadis
Ehli’nin önemli bir özelliği, hakkında âyet veya hadis bulunan meselelerde nassı esas almaları, nass bulunmadığı meselelerde re’y ve ictihada başvurmayıp durmayı, yeni veya muhtemel olay-ların çözümü üzerinde fıkhî tartışmalara girme-meleridir.17
Hadis Ehli’nin rivâyetlerine dayanılarak be-lirlenen itikadî görüşler, hilâfet merkezine göre biraz uzakta olan Mâtüridiliğin aksine Eş'ariyye ekolü vasıtasıyla yayıldığı söylenebilir.18 Ehl-i
Hadis’in büyük bir kısmının amelde Şafii ve Hanbelî anlayışlarını, itikatta Eş’ariliği esas al-maları ile Eş’ari’nin de Mu’tezile görüşlerinden ayrıldıktan sonra İbn Hanbel’in görüşlerinin ço-ğunu kabul etmesi bu kanaati desteklemekte-dir.19 Sünnî siyâset anlayışı üzerinde, Eş’arî
âlimlerinin de açık bir etkisi göze çarpmakta-dır.20
Çalışmamızda Sünnî algı ile, itikadî mesele-lerde Eş’arî-Mâtürîdî, fıkhî konularda da Hanefî,
14 Bkz. M.Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, DİB Yay., Ankara:1970, s.32 vd.
15 Şehristânî, el-Milel, II/45-46.
16 Salim Öğüt-S.Sabri Yavuz, “Ehl-i Hadis”, DİA, cilt:10, İstanbul:1994, s.508 vd.
17 Bkz. M.Zeki İşcan, Selefilik İslami Köktenciliğin Tarihi Temelleri, Kitap Yayınevi, İstanbul:2006, s.20 vd.
18 Bkz. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve
Yorumlanmasmda Metodoloji Sorunu, TDV.Yay., Ankara:1997, s.61; M.Hayri Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ankara:2000, s.30; Musa Bağcı, “Sünnet ve Hadislerin anlaşılmaslnda Ehl-i Hadis'in Beşerüstü Peygamber Tasavvurunun Etkisi”,
Günümüzde Sünnetin Anlaşılması, Sempozyum Tebliğ ve Müzakereleri, 29-30 Mayıs, Bursa:2004, s.68,72.
19 Bkz. E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, Selçuk Yay., İstanbul:1986, s.74.
20 Bkz. Mehmet Evkuran, “Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve
Sorunları”, AÜ.SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara:2003, s.133.
Maliki, Şafiî ve Hanbelî anlayışlarından herhan-gi birini benimseyen, fikirlerini bu itikadî-amelî yorumların ekseninde şekillendirmeye çalışanla-rın görüşleri kasdedilmektedir. Bu makâlede Hadis Ehli’nin özellikle Mihne sonrası hilâfet ile ilgili te’lif ettiği rivâyetleriyle Sünnî algıyı yönlendirmesindeki rolü ve etkisi araştırılacak-tır.
1. HİLÂFET
Hilâfet, birinden sonra ve arkasından gelmek, bi-rinin yerine sonradan geçen kişi, halife olmak ve bir başkasının görevini yapmak, geriye veya geri-de kalmak, babadan sonra kalan oğul, vb.21
an-lamlarındadır. Dini koruma vazifesi ile halk yö-netiminin başına gelen kimseye de halife deni-lir.22 Hak Teâlâ meleklere: “yerde bir halife var
edeceğim”23 ifadesiyle yeryüzünde insanı halife
özelliğiyle yaratmış, insan, sorumluluğu yanında diğer varlıkları yönetme yeteneğiyle var edilmiş-tir.24 Âyetlerdeki halife, siyasî literatürdeki
hilâ-fet değil daha çok Hz.Adem ve insan neslini ifade etmektedir.25
Hadis literatüründe ise hilâfet; imâret, imâmet ve velâyet gibi kavramlarla birlikte
yöneticilik anlamında kullanılmıştır.26
“Mü’minlerin emiri, halîfesi ve sultanı” gibi ünvanlarla bilinen hilâfet; dinî ilimleri ihyâ ve hadleri uygulamak,27 Allah yolunda cihadı
yeri-ne getirmek, yargıyı yürütmek, zulmü ortadan kaldırmak, iyilik ve güzellikleri emredip, kötü-lükleri sakındırmak suretiyle gerekli olan genel
21 İbn Manzur, Lisânu’l Arab, Beyrut:trs.,I/882.
22 İbn Manzur, Lisânu’l Arab, I/882; Ragıb el-Isfehani, Müfredâtfi
Garibi’l-Kur’ân, Beyrut:trs., s.156
23 Bakara,2/30; Bkz.Sa’d,38/26; Zemahşerî, el-Keşşaf an Hakâiki
Gavamidit-Tenzil, Beyrut:1947, V/140.
24 Ebu Mansur el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, İlmî kont:Bekir Topaloğlu, Mîzân Yay., İstanbul:2005, I/77.
25 Bkz.Mâtürîdî,Te’vîlâtü’l-Kur’ân, I/77; Evkuran, Sünnî Paradigmayı
An-lamak, s.110 vd.
26 ُ◌Bkz.İbrahim Canan, Kütübü Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ, İstan-bul:1990, VI/404 vd.
27 Bkz.İmamü’l-Haremeyn el-Cüveyni, Gıyasü’l Umem fi İltiyazi’z-Zulem, M.Hilmi, İskenderiye:1979, s.43,73.
yöneticiliktir.28 İmâmet de hilâfet ile aynı
an-lamda kullanılmıştır.29
2. MİHNE SONRASI EHL-İ HADİS’İN
BAZI RİVÂYETLERİ
2.1. MİHNE VE SONUÇLARI
Mihne, kelime olarak soruşturmak, denemek, iyi-ce düşünmek, temizlemek manasına gelmekte-dir.30 Hilâfet terminolojisinde ise bir siyasal erkin
çeşitli nedenlerle toplumun belirli kesimlerine yönelik kovuşturmada bulunması demektir.31
Özellikle Ahmed b.Hanbel (ö.241/855) başta ol-mak üzere Kur’ân’ın yaratılmışlığı görüşünü açıkça ve kesin bir dille reddeden ilim adamları üzerinde devlet otoritesinin haksız yere baskı uy-gulanmasıdır. Ehl-i Hadis, Kur’ân yaratılmamış derken, Mu‘tezile ise yaratıldığı kanaatindedir.32
Bazı Abbasî halifeleri döneminde devletin resmi mezhebi haline gelen Mu’tezile anlayışına sahip devlet otoritesi, “Halku’l-Kur’ân” üzerinden Sün-nî Hadis âlimlerine Mihne yaşatmışlardır.33
Emevîlerden sonra Abbasîlerin dönemi baş-layınca, itikadî konuların yorumunda akla ve ira-deye öncelikli değer veren kelâmî anlayış Mu’tezile en parlak dönemlerini yaşama fırsatı buldu. H.198-232/ m.813-846 yılları arasındaki bu dönem, Mu’tezile doktrininin devletin resmi görüşü olarak benimsendiği ve bizzat devletin kurumları aracılığıyla yayılıp yerleştirilmeye ça-lışıldığı zamandır. Ebû Cafer el-Mansur (ö.158/775), hilâfette kaldığı m.753-774 yılları arasında Mu’tezile’yi himaye etmiş ve
28 Bkz.S.Şerif Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, Çev:Ö.Türker, T.Yazma Eserler Kurumu Bşk.İstanbul:2015, III/670-6 vd; Ebü'l Hasen el-Mesudi,
Murucu'z-Zeheb ve Meadinu'l Cevher, Tahk:M.Muhyiddin Abdulhamid, Beyrut:1988, IV/105.
29 Bkz. İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, “emm” md;Nesefi, Tabsıra, II/431 vd; Sadeddin Taftazani, Şerhu’l-Makâsıd, Tahk:A.Umeyre-S.M.Şeref, Alemü'l-Kütüb, Beyrut:1998, V/232 vd.
30 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, “mhn” madd.
31 Mahmut Ay, Mu’tezile ve Siyaset-Mu’tezilizmin İktidar Mücadelesi, Pınar Yay., Ankara:2002, s.301.
32 Bkz.Y.Ş.Yavuz, “Halku’l-Kur’ân”,DİA,cilt:15, İstanbul:1997,s.371-5;Ali Kaya,“Mihne Hadisesi ve Hadis İlmine Etkileri Bakımından Mihne'nin sonuçları”, CÜİFD, Cilt:XIX, Sayı:1, Sivas:2015, s.10 vd.
33 Bkz.Hayrettin Yücesoy, “Mihne”, DİA, cilt: 30, İstanbul: 2005, s.26; Yavuz,“Halku’l-Kur’ân”,DİA,cilt:15,s.371-5.
nin yayılmasına destek vermişti. Mansur’dan son-ra Mehdi’nin on yıllık (m.775-785) hükümson-ranlığı döneminde, Mu’tezile gözden düşmüşse de, Ha-run Reşid’in halifeliği döneminde (m.786-808) yeniden güç kazanmıştı. el-Emin zamanında (808-813) Mu’tezile tekrar güç kaybetmekle bir-likte, ardından halife olan el-Me’mun’un hilâfeti (m.813-833), Mu’tasım (m.833-842) ve Vasık (m.842-847) dönemlerinde en güçlü günlerini ya-şamış, Mu’tezilîler önemli görevlere getirilmiş-lerdi.34
Mu’tezilî olmayan fakihler ve Ehl-i Hadis’in inanç ve düşünceleri üzerinde baskı ve şiddet uygulamaktan kaynaklanan Mihne siyâsetinin ortaya çıkışında Mu’tezile kelâmcılarının Abbâsî halifesini etkilemesinin rol oynadığı genellikle kabul edilir.35 Mihne sürecinde zulmün sembolü
haline gelen İbn Hanbel tutuklanarak Tarsus şehrindeki zindana gönderilmişti. Me'mûn'un vefât etmesi üzerine İbn Hanbel, Bağdat’a getiri-lip buradaki zindana atıldı.36 Mütevekkil’in
dev-rinde 234/849 yılından sonra Kur’ân’ın yaratıl-mışlığı görüşünden vazgeçildi.37 Hadis âlimlerini
serbest bırakıp hediyeler veren Mütevekkil, İbn Hanbel gibi âlimlerden Sıfat ve Rü’yetullah ko-nularında hadis rivâyet etmelerini istemişti.38
Bütün bunlardan hareketle denilebilir ki Mihne, Ehl-i Hadis’in fikri sisteminde yeni rivâyetlerle bir dönüm noktası olmuş değişik gruplar içinde İbn Hanbel ve taraftarlarını ön plana çıkarmış-tır.39
Hadis Ehli, Mihne sonrası rağbet görmüş, özellikle Mihne'ye karşı tavrı ile İbn Hanbel’in görüşleri revaç bulmuştur.40 Bu durum, Ehl-i Re’y
34 Şehristani, el-Milel, I/70.
35 Bkz.Yücesoy, “Mihne”, cilt:30, DİA, s.26.
36 Bkz.Ebu'l-Hasan İbnü’l-Esir, el-Kamil fi't-Târîh, Tahk:Ö.A.Tedmürî, Darul-Kütübil-Arabî,Beyrut:1997, V/572 vd.
37 Mesudi, Murucu’z-Zeheb, II/288; IV/76-86; İbnu’l-Esir, el-Kamil, VII/43.
38 Bkz. Ebü'l-Abbâs İbn Hallikan, Vefeyâtü'l-A‘yân,Tahk:İ.Abbâs, Dârü Sâdır,Beyrut:1994, I/84.
39 Bkz. Sönmez Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Kitabiyat, Ankara:2002, s.56.
40 Bkz. W.Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev: E.R. Fığlalı, Sarkaç Yay., Ankara:2010, s.405 vd.
ile Ehl-i Hadis ayırımını artırmış, hadise bağlı an-layışlara yeni bir boyut getirmiş, Hanefî, Mâlikî ve Şâfiî ekolleri ve taraftarları Re’y ehli, Hanbelî-ler ise Hadis Ehli olarak anılmaya başlanmıştır.41
Ehl-i Re’y’e tepki olarak ortaya çıkan Ehl-i Hadis veya Ashabu’l-Hadis, yeni gelişmeler ve fikirler karşısında te’vil’e başvurmadan, nassları olduğu gibi yoruma tutmadan kabul edip hadis merkezli rivâyetleri esas alarak hüküm vermişlerdir.42
Hanbeli mezhebi, düşünce yapısı itibariyle Ehl-i Hadis’e dayanan, zamanla Hadis Ehli’nin temsil-cisi haline gelen dini-siyasi bir yapılanma haline gelmiştir.43
Hadis Ehli’nin Mihne sonrası Mu‘tezile ve kelâmına karşı olumsuz yaklaşımı, Kelâm İlmi’nin gerilemesine,44 yeni idarecilere
yakınlaşmasına sebep olmuş, siyasî hadis rivâyetlerinde de artış gözlenmişti. Hadis Ehli, Mu’tezile kelâmına karşı tavır alarak muhalifle-rinin görüşlerini çürütmek gayesiyle Kelâm ve Felsefe’nin her türlüsünü merdûd ve mezmûm göstermişlerdir.45
Mu’tezile, Emevî ve Abbasî hilâfetlerinin meşruiyetlerini sağlama ve yöneticilerin olumsuz tavırlarının kadere yükleme çabalarının sonucu, hilâfet saltanatlarının haksızlıklarını meşrulaştı-ran Cebrî din anlayışlarına karşı bir tepkiyle zuhûr etmişti.46 Mu’tezile ve Kaderiyye’nin
ira-deye değer verip kulun fiilini kendisinin yönlen-dirme görüşlerine karşı Ehl-i Hadis’in Mihne sonrası Cebrî fikirlere yöneldiği söylenebilir.47 Bu
41 Bkz. Ebu’l-Hüseyin M.b.Ebi Ya’la el-Ferra, Tabakatu’l-Hanabile, Tahk: Abdurrahman b.Süleyman el-Useymin, Mektebetü’l-Ubeykan,Riyad:2005, III/390 vd; Öğüt-Yavuz, “Ehl-i Hadis”, DİA, cilt:10, s.510.
42 Bkz. İşcan, Selefilik İslami Köktenciliğin Tarihi Temelleri, s.20 vd. 43 Bkz. Muhyettin İğde, “Fıkıh ve İtikad Arasında Hanbelilik:Selefiliğin
Teololjik Arka Planı Üzerine Bir İnceleme”, G.Ü.İlahiyat Akademi Dergi-si, cilt:1, Sayı:1-2, Yıl:2005, s.91 vd.
44 Bkz. Hüseyin Hansu, Mu‘tezile ve Hadis, Kitâbiyât, Ankara:2004, s.18 vd.
45 Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, A.Ü.İlahiyat Fak.Yay.,Ankara:1969, s.256.
46 Bkz. Kemal Işık, Mu’tezile’nin Doğuşu ve Kelâmî Görüşleri, AÜ. İlahiyat Fak., Yay., Ankara:1967, s.39 vd.
47 Bkz. Bağcı, “Kader İnancının Siyâsetle İlişkisi ve Bu İlişkinin Hadis
Uy-durmadaki Rolü”, s.107.
eğilimi, Hadis Ehli’nin görüşlerini kabul eden Eş’arî geleneğe bir bakıma “Cebr-i Mutavassıt” denilmesinden de anlamaktayız.48
Hadis Ehli’nden bazıları, Ebû Hanîfe ve öğ-rencilerine hakaret edip onları karalamaktaydı.49
Bunun sebebi Hadis Ehli’nde Mihne sürecinde ezilmişlik psikolojisi ile kin ve nefretle fer’i mese-lelerde çoğu Hanefi geleneğindeki Mu‘tezile'den intikam alma arzusuydu.50 Abbasî halifeleri,
itikadî ve siyasî konularda re’y ve tevillere geniş yer veren Mürcie, Mu’tezile ve Zeydiyye mez-hepleriyle ilişkiler kurmuşlardı. Mihne’den sonra Ehl-i Hadis, hem bu mezheplerin hem de bunlar-la fikir alışverişinde bulunan siyasî yöneticilerin görüşlerine rivâyetlerle karşı çıkmayı tercih etti-ler.51 Muhataplarına hakaret etmeleri, muhalif
fikirleri çürütmede zayıf ve mevzu uydurma rivâyetlerle istidlâl etmeleri, ifrat, tefrit ve tu-tarlı olmayan ideolojik te’vil yapmaları, kavram-ları yerli yersiz kullanmakavram-ları, Ehl-i Re’ye karşı ölçüsüz düşmanlık sergilemeleri, Ku’ân’ın ev-rensel hükümlerine dikkat etmeden hadis rivâyetlerine aşırı güven duymaları, kendi hadis anlayışlarını dayatmaları vs. bu psikolojinin dışa vurmasıydı. Hadis Ehli’nce bir kişinin Kur’ân’ın yaratıldığı görüşünde olması, diğer iyi ve olumlu taraflarını kapatıp cerh edilmesi için yeterli kabul edilirdi.52
Mihne'nin olumsuz sonuçlarından bir diğeri de siyâset konularında hadis rivâyetlerinin ço-ğalmasına yol açmış olmasıdır.53 Ehl-i Hadis
bazı âlimler, muhâlif görüşleri toplum nezdinde
48 Bkz. Eşâri, Lum’a,s.29-30; el-İbane, s.46; Şerafeddin Gölcük, Bakıllanî
ve İnsanın Fiilleri, TDV.Yay., Ankara:1997, s.190-8.
49 Bkz. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi
Mezhebinin Hadis Metodu, DİB Yay., Ankara:1994, s.230 vd.
50 Mustafa es-Sıbaî, es-Sünne ve Mekanetüha fit Teşriil İslâmî, Mektebül-İslâmî, Beyrut:1982, s.428 vd.
51 Bkz. Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, s.60.
52 Bkz. Muhyettin İğde, “Mihne Sürecinde Ahmed b.Hanbel ve
Taraftarla-rı”, Mihne Süreci ve İslami İlimlere Etkisi, Ed:M.Mahfuz Söylemez, Anka-ra Okulu Yay., AnkaAnka-ra:2012, s.163 vd; İshak Emin Aktepe, “Ehl-i Hadis’in Sünnet ve Hadis Müdafaalarındaki Üslub Sorunu”, Erzincan Üniv. SBE Dergisi, Yıl:2015, s.112,119.
53 M.Ebû Zehv, el-Hadîs ve'l-Muhaddisûn, Dârül-Fikr, Kahire:1378, s.331-332.
mahkûm etme düşüncesiyle bazen hadis rivâyetlerinden yararlanmışlar; uydurma olduğu belli olan rivâyetleri de mevzû olduklarını bile bile nakletmekten çekinmemişlerdir.54 Bu ve
benzeri bir çok sebeplerle Mihne sonrası Hadis Ehli’nin rivâyetlerinin çoğalmaya başladığı söy-lenebilir. Mihne ile olumsuz etkilenen Hadis Eh-li, Mihne sonrası görüşleri ve eserleriyle Cehmiyye, Mu’tezile ve felsefi görüşleri reddet-tikleri rivâyetleriyle sonraki yüzyıllardaki Sünnî ekol müntesiplerinin dini anlayışları ile hilâfet-siyâset teorilerini de etkiledikleri söylenebilir.55
Mihne sonrası Hadis Ehli’nin Sünnî algıyı etkile-yen hilâfetle ilgili rivâyetlerini daha iyi anlaya-bilmemiz için öncelikle Kaderiyye ile ilgili birkaç rivâyeti incelemek istiyoruz.
2.2. MİHNE SONRASI ORTAYA ÇIKAN BAZI RİVÂYETLER
Kelâmî eserlerde kaderî görüşler veya Kaderiyye ekolü anlatılırken delil olarak kullanılan bir çok rivâyet vardır. Hadis Ehli’nin Mihne sonrası muhtemel te’lif rivâyetlerinden bir kaçı şöyledir:
“Kaderiyye ümmetin Mecûsileridir.
Hastalandık-larında ziyâret etmeyin! Cenazelerine de katıl-mayın!"56; "…Bu ümmetin Mecûsileri kaderi
in-kâr edenlerdir…"57
Kaderiyye ve Mecûsilik ile ilgili bu rivâyetleri âlimlerden bazıları kabul edilebilir bu-lurken,58 bazıları bu rivâyetlere zayıf veya mevzû
demişlerdir.59 Meselâ Ebû Cafer et-Tahâvî
(ö.321/933)’nin Akâid şarihlerinden İbn Ebü’l-İz Muhammed ed-Dımaşkî (ö.792/1390), Kaderiyye ile ilgili rivâyetleri naklettikten sonra Kaderiyye
54 Bkz. Aktepe, “Ehl-i Hadis’in Sünnet ve Hadis Müdafaalarındaki Üslub
Sorunu”, s.119.
55 Bkz. Osman Aydınlı, Mu’tezili İmamet Düşüncesinde Farklılaşma
Süre-ci, Araştırma Yay., Ankara:2003, s.115. 56 Ebû Dâvud, Sünen, IV/222. 57 İbn Hanbel, Müsned, V/406.
58 Nesefi, Tabsıra, II/359-360;Ebül-Muzaffer el-İsferâyînî, et-Tabsîr
fid-Dîn ve Temyîzül-Fırkatin-Nâciye Anil-Fıraki’l-Halikîn,Beyrut:1983, s.91. 59 Bkz. Ebu’l-Hasen İbn Arrak, Tenzihu’ş-Şeriati’l-Merfua Ani’l
Ahbari’ş-Şeniati’l-Mevzua, Mısır:1375, I/149 vd;Fazlurrahman Mâlik, Tarih Boyun-ca İslâmî Metodoloji Sorunu, Trc:S.Akdemir, Ankara:1995, s.59-61.
ile ilgili bütün merfû hadislerin zayıf olabileceği-ni söyler.60
Bu rivâyetleri kelâmî tartışmalarda delil ola-rak sunan Eş’arî ve Mâtürîdî gibi kelâmcılar, Kaderiyye ve Mu’tezileyi sadece müşriklere ben-zetmekle yetinmez, Mecûsîlerle alakalarını da kurar. Meselâ Eş’ari, Kaderiyye Allah’ın hayrı; şeytanın ise şerri yarattığını iddia ettiklerinden ötürü Nebi onları “bu ümmetin Mecûsî’si” olarak adlandırır ve; çünkü onlar bu sözleriyle Mecûsîlerin sözlerine benzer şeyler söylemişler-di,61 der. Mâtürîdî’de bu tür rivâyetleri
“ma’duma” şey denilip denilemeyeceği konusun-da ve Kaderiyye’nin zemmedilmesi konusunu tartışırken kaydeder.62 Diğer bir kelâmcı Nesefî
(ö.508/1114) ise Kaderiyye’nin kötülenmesi ge-rektiğini ve Rasûlullah’tan yukarıdaki hadisin rivâyet edildiğini belirtir.63
Hz.Peygamber döneminde Mu’tezile,
Kaderiyye ve Mürcie olmadığı halde gelecekten haber veren rivâyetlerin, Hz.Peygamber’den gelmiş olması ihtiyatla karşılanıp, asr-ı saadette gündemde olmayan bu tür haberlerin bilerek ve-ya bilmeyerek daha sonraki dönemde hadis rivâyeti şeklinde yansıması güvenilirliği konu-sunda kuşkular uyandırmaktadır.64 Bu fırkalar
Hz.Peygamber’den yaklaşık elli altmış yıl sonra-dan ortaya çıkmışlardır.65
Kaderiyye ve Mürcie ile ilgili rivâyetlerden biri de şöyledir: “Ümmetimden iki grup Mürcie ve Kaderiyye ki onlar şefaatime nâil olamayacak-lardır.”66 Mâtürîdî, bu rivâyeti Kaderiyye’yi
zemmederken ve irca fikrini incelediği bölümde
60 İbn Ebü’l-İz, Şerhu’l-Akideti’t-Tahaviyye, Neşr:Şuayb el-Arnaût, Bey-rut:1988, II/358.
61 Eş’arî, el-İbane, s.30,31,32,150. 62 Bkz. Mâtürîdî, Tevhid, s.139,246,247,314. 63 Bkz. Nesefî, Tabsıra, II/359-360.
64 Bkz. Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelâmî
Prob-lemlere Etkileri, Birleşik Yay., İstanbul:1992, s.317-8.
65 Bkz. Yavuz Köktaş, “Kaderiyye ve Mürcie İle İlgili Hadislerin
Değerlen-dirilmesi”, HTD Hadis Tetkikleri, cilt:1, Sayı:2, Yıl:2003, s.113 vd. 66 Ebû'l-Kâsım et-Taberâni, Mu'cemü'l-Evsat, Tahk:Târık b.Ivadillah, Kâhire:Dârül-Haremeyn, 1415, II/174;Tirmizi,Kader 13.
“merfû bu haber sabit ise” diyerek yorumlar.67
Nesefi de Kaderiyye ve görüşlerini açıkladığı bö-lümde bu rivâyeti zikreder.68
Kaderiyye ile ilgili diğer bir rivâyet de şöyle-dir: “Kıyamet gününde bir münâdî Allah’ın ha-sımları kalksın ayağa, diye bağıracaktır. Bunlar Kaderiyyedir.”69 Mâtürîdî, bu rivâyeti zikreder ve
“Mürcie, yaratıklara âit fiillerin gerçekleştirilme-sini Allah’a irca edenler, Kaderiyye ise fiillerin
yönlendirmesini O’ndan nefyedenler” diyerek
açıklar.70
“Bu ümmetin Mecûsileri Kaderiyye
mensup-ları hastalandıklarında ziyâret etmeyin!
Cenâzelerine katılmayın!"71 vb. rivâyetleri
yuka-rıda da açıklandığı gibi bir çok açıdan zayıf ve mevzû kabul edenler olduğu gibi geçerli diyenler de vardır.72 Hz.Peygamber’in sonradan böyle bir
fırka veya grupların ortaya çıkacağını önceden bildirmiş de olabileceğini belirterek yorumlayan-lar da olmuştur.73 Hz.Peygamber döneminde
ol-mayan bu tür çoğu rivâyetlerin Mihne sonrası Ehl-i Hadis tarafından Kaderiyye veya Mu'tezile görüşlerini kötülemek, fikirlerini çürütmek ve geçersiz kılmak için kasıtlı olarak uydurulmuş sözler olması muhtemeldir.74
Kaderiyye fikirlerinin görüşüldüğü kelâmî tartışmalar bir yana75 Hz.Peygamber döneminde
Mu’tezile veya Kaderiyye görüşleri olmadığı ve bu fırkaların tarihsel olarak oluşmadığı için
67 Mâturîdî, Tevhîd, s. 500-501, 507-508. 68 Nesefi, Tabsıra, II/215, 359, 360.
69 İbn Hıbbân, Sahih, XXVI/485;Tirmizî, Cennet 20; İbn Hanbel, Müsned, II/387; Ebû'l-Kâsım et-Taberâni, el-Mu'cemü'l-Kebîr, Tahk:Hamdi b. Abdilmecîd, Kahire:y.y.,1994, XX/117; Celaleddîn es-Suyûtî, el-Leâliu'l-Masnua fi’l-Ehâdîsil-Mevzua, Tahk:Ebû Abdirrahmân Salah,Dâru’l-Kütübil-İlmiyye,Beyrut:1996, I/240.
70 Mâtüridi, Tevhid, s.507-508.
71 Ebû Davud, Kader 10, 17; İbn Hanbel,Müsned, II/86;125.
72 İbnul-Cevzi, el-Mevzûat, Tahk:A.Osman,1983, I/134, 275; İbn Hibban,
el-Mecrûhîn, Tahk:M.İbrahim Zayed, Halep:trs., I/314.
73 Bkz. Ebü’s-Senâ Mahmûd b. Zeyd, Kitâbü’t-Tevhîd li-Kavâidit-Tevhîd, Nşr:A.Türkî, Beyrut:1995, s.98.
74 Bkz. Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelâmî Problemlere
Etkileri, s.318;Musa Bağcı, “Kader İnancının Siyasetle İlişkisi ve Bu İlişki-nin Hadis Uydurmadaki Rolü”,Dicle Üniv.İlahiyat Fak.Dergisi, cilt:2, Di-yarbakır:2000, s.105 vd.
75 K.Abdulcebbar’a göre Kaderiyye aslında, Mücbire/Cebriye’dir. Bkz.Kadı Abdulcebbar, Fazlu’l-i’tizâl ve Tabakâtu’l-Mu’tezile, Tunus:1974, s.167.
lerin Mecûsî benzetmesi ve isimlendirmesi tarihi verilerle uyuşmamaktadır. Bu tür rivâyetlerin Mihne sonrası Ehli Hadis’ce muhaliflerin görüş-lerini çürütmek için ortaya çıkarıldığı kanaati daha çok ağırlık kazanmaktadır.76 Tarihi
arkaplanında baktığımız zaman bu tartışmaların daha sonraki dönemlere rivâyet olarak yansımış olması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Kelâmî tartışmalarda, kişisel görüşlerine söz ko-nusu rivâyetleri dayanak teşkil eden Ehl-i Sün-net’in Kaderiyye ve Mu’tezile’yi Mecûsîlikle it-ham etmesi tutarlı görülmemektedir. Bu tür rivâyetlerin sened tenkidi ve tarihi veriler açısın-dan Kaderiyye-Mu'tezile aleyhine muhalifleri ta-rafından uydurulmuş hadis rivâyetleri olduğu son derece açıktır.77 Hadis uzmanı M.Yaşar Kandemir
bu durumu şöyle özetler:
“Gerek Kaderiyye’nin ve gerekse
Mürcie’nin muhalifleri uydurdukları hadisler-den birine göre Hz.Peygamber “ümmetimhadisler-den Kaderiyye ve Mürcie mezheplerinde olan insan-lar, şefaatime nâil olamazlar” diye uydurmuşlar-dır. Kaderiye, Cehmiye, Mürcie ve Revafız fır-kalarını, Allah’ın 70 Peygamber diliyle lanetle-diği, Mürcie veya Kaderiye mezhebinde iken ölen birinin, üç gün sonra kabri açılacak olsa, mutlaka yönünü kıbleden çevirmiş olarak bulu-nacağı hakkındaki uydurmalar ifrat/aşırı görüş-lerini göstermektedir.”78
Araştırmacıların da belirttiğine göre Sünnî âlimler, iyiliği bir yaratıcının kötülüğü başka bir tanrının yarattığı görüşündeki Mecûsiler ile iyi-liklerin yaratıcıdan kötülüklerin ise kuldan oldu-ğu inancına sahip Kaderiyye arasında bir uyuşma bulunduğunu söyleyip bu rivâyetleri nakletmiş-lerdir.79 Eş’arî ve Mâtürîdî gibi âlimlerin de
için-de olduğu mütekaddimûn Sünnî kelâm âlimleri
76 Bkz. Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelâmî Problemlere
Etkileri, s.316.
77 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s.294. 78 Kandemir, Mevzu Hadisler, s.44.
79 Bkz. Nuri Tuğlu, “Mâturîdî Kelâm Ekolü Çerçevesinde Kelâmî
Hadisle-rin Değerlendirilmesi”, S.Demirel Üniv. SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Isparta:2013, s.213.
bu tür rivâyetleri eserlerinde zikretmeleri ile müteahhirûn kelâmcıların da sorgulama yapma-dan onların izinden gitmelerini sağladığı veya mezhebi bakış açısıyla eserlerine aldıkları söyle-nebilir.80
İbn Hazm ve İbn Ebü’l-İz vb. âlimler dışında kelâmcıların çoğu Kaderiyye konusunu tartışır-ken rivâyetleri eserlerine almışlar, bazıları bu rivâyetlerin doğru olduklarını bile söylemişler-dir.81 Önemli bir kelâmcı Eş’ari’nin bir çok
konu-da Ehl-i Hadis’in rivâyetlerindeki görüşlerine ay-nen katıldığı da anlaşılmaktadır.82 Rivâyetlerin
sahih olup olmaması bir yana Sünnî kelâmcıların Hadis Ehli’nin rivâyetlerinin yönlendir- mesiyle kelâmî tartışmaları bu rivâyetlerle delillendirdikleri söylenebilir. Sünnî âlimlerin bazı kelâmî konuları rivâyetlerle delillendir-melerine birkaç örnek ile kısaca inceledikten sonra şimdi de Ehl-i Hadis’in hilâfet veya imâmet konularındaki bazı rivâyetleriyle Sünnî algıyı yönlendirmesini incelemek istiyoruz.
3. HİLÂFETLE İLGİLİ SÜNNÎ ALGIYI
YÖNLENDİREN BAZI RİVÂYETLER
Hadis eserlerinde hilâfetle ilgili bir çok rivâyet bulunmaktadır. Meselâ hadis âlimi Buharî (ö.256/870) hilâfet ile ilgili rivâyetlere “ Kitabu’l-Ahkâm” adını verdiği bir bölüm ayırmış, diğer önemli hadis âlimi Müslim (ö.261/875) ise yöne-timle ilgili bölüme “Kitabu’l-İmâret” adını ver-miştir. Hadis eserlerinde hilâfet konusuna ilişkin alt başlıkları şu şekilde sıralanabilir: Hilâfetin Kureyşliliği; İstihlâfın terk edilmesi; Emirliği ıs-rarla istemenin kerihliği; Adaletli emirlerin üs-tünlükleri; Günâhı emretmesi dışında sultanlara itaatın gerekliliği gibi.83 Bu rivâyetlerde âdil
yö-netici övülür, mahşerde Allah tarafından
80 Bkz. M.S.Yazıcıoğlu, “Mâtürîdî ve Nesefi’ye Göre İnsan Hürriyeti”, Ba-sılmamış Doçentlik Tezi, Ankara:1982, s.53 vd.
81 Nesefi, Tabsıra, II/215, 359, 360. 82 Eş’ari, Makalat, I/66 vd; İbane, s.191.
83 Bkz. Evkuran, “Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorunları”, s.116.
lendirileceği belirtilir;84 zâlim emir ise yerilir.85
Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa birinin emir seçilmesi istenir.86 Sultanın çoban gibi sorumluluk
taşıdı-ğı,87 koruyucu olduğu ve mâsiyet ve günahları
emretmesi hariç kendisine itaatin olması,88 iki
halifeye biat edilmesinde diğerinin fitne olmama-sı için bertaraf edilmesi,89 hilâfetin 30 yıl sonra
saltanata dönüşeceği,90 kaydedilir. Kelâmcılar
eserlerinde, Ehl-i Hadis’in bu ve benzeri bir çok rivâyetlerini hilâfet ve siyâset teorileri ile muha-liflerinin görüşlerini eleştirme veya zemmetmede delil almışlardır.91
Sünnî âlimler, hilâfetin imâna âit olmadığı temelinde dini delillerin yanısıra aklî delillerle de imâmetin zarûrî olduğunu, halifenin seçimi de istişâre yani seçimle olur ve yönetici ma’sum da değildir,92 görüşündedirler. Meselâ Eş’ârî,
toplu-mun nass veya tayinle olmayan halifeyi seçmesi vâciptir, ilim, adâlet ve ilm-i siyâset onda aranan özelliklerin başında gelir. Onların ismet özelliği de yoktur,93 diyerek Şiâ’nın imâmet görüşlerini
de tutarsız bulmaktadır.94
Sünnî ekolün önderlerinden Mâtürîdî, top-lumun düzen ve emniyetini sağlayacak bir hali-feyi gerekli görmekle birlikte, kimin olacağı, nasıl seçileceği ve hangi nitelikleri taşıyacağı konu-sunda açıkça âyet olmadığı, hilâfet konukonu-sunda her ekolün farklı görüşler ileri sürmesini de
84 Bkz. Ebû’l Hüseyin Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yay, İstanbul:1981, Zekât 91; Ebû Abdullah el-Buhari, el-Camiu’s-Sahih, İstanbul:1981, Zekât 16; Ebû İsa Muhammed b. İsa et-Tirmizi, es-Sünen, Çağrı Yay., İstan-bul:1981, Ahkâm 4.
85 Bkz. İbn Hanbel, Müsned, Beyrut:1995, III/22; Tirmizi, Ahkam 4. 86 Süleyman b. Eş’as Ebû Davud, Sünen, Çağrı Yay, İstanbul: 1981, Cihad 87.
87 Bkz. Müslim, İmare 20; Buhari, Cuma 11. 88 Bkz. Müslim, İmare 43; Buhari, Cihâd 108-109, 164. 89 Bkz. Müslim, İmare 61.
90 Bkz. İbn Hanbel, Müsned, IV/273, V/50, 220; Ebû Davûd, Sünnet 8. 91 Bkz. Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, III/667; Taftazânî, Şerhu’l-Makâsıd, V/252-255; Tuğlu, “Mâturîdî Kelâm Ekolü Çerçevesinde Kelâmî Hadisle-rin Değerlendirilmesi”, s.190 vd; Osman Oral, Kelâm Ekollerine Göre Başkanlık ve Seçimi, Tiydem Yay., Ankara:2015, s.34 vd.
92 Eşâri, İbane, s.191 vd;Mâtürîdî, Tevhîd, s.285; Te’vilâtü Ehl-i Sünne, III/l 20,176; Gazâli, el-İktisad, Çev:A.Duran, Hikmet Neşr., İstanbul:2004,
s.310-1;Nesefî, Tabsıra, II/449-459; M.Said Hatipoğlu, “Hilâfetin Kureyşliliği”, AÜİFD. cilt:23, Ankara:1978, s.121 vd.
93 Eş’ari, Makalat, I/66 vd; E.R.Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, İstanbul:1990, s.75.
nun açık bir delili olduğunu söyler. O’na göre Şiî iddialarının aksine, imâmet konusunda ne bir nass vardır ne de bir tayin sözkonusudur.95
İmâmet, itikâdî değil, aklî bir konudur.96 Yine
Mâtürîdî’ye göre seçimle işbaşına gelmesi gere-ken halifede,97 gözetilmesi gereken özellik takva
sahibi olmaktır.98 Takva, diğer bütün iyi
özellik-leri kapsar. Şiâ’ın dediği gibi halife günahsız de-ğildir; hata yapabilir. Bu nedenle halife uzman danışmanlarla istişâre edip, onların uyarılarını dikkate almalıdır.99
Sünnî âlimler, itikadî mesele olmayan hilâfet gibi riyâset görevinin, fitne ve kargaşa çıkmaması için vakit geçirilmeden bir an önce en kısa sürede seçimin yapılması gerektiği kanaatindedir.100
Me-selâ İbn Haldun, Ashab-ı Kirâm’ın Hz.Ebûbekir’e biât ile işleri ona teslim etmede acele etmelerini delil alarak hilâfetin bir an önce halledilmesi gereğini söyler.101 Eş’arî, Bakıllânî, Bağdadî
(ö.429/1038) ve Cüveynî gibi Sünnî âlimler, hilâ-fet meselesini tartışırken Şiâ’nın “imâmet nass iledir” teorisinin geçersizliği ile Hz.Ebûbekir ve diğer halîfelerin hilâfetlerinin meşruiyyetinde bazı âyetlerin yanında102 ve özellikle Hadis
Eh-li’nin rivâyetlerini delil gösterip bunların bu siya-silere delâlet ve işaretini belirtirler.103 Mâtürîdî
âlimlerinden Nesefî, hilâfette nassın geçersiz ve seçimin geçerli olduğunu söyleyerek Raşid Hali-fe’lerin faziletine işaret eden âyet ve hadisleri de kelâmî eserinde zikreder.104
95 Ebû Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehli’s-Sünne, I/441-6; Te’vilâtü’l-Kur’ân, III/298 vd.
96 Mâtürîdî, Tevhîd, s.285.
97 Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehl-i Sünne, III/l 20,176. 98 Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehl-i Sünne, IV/548. 99 Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehl-i Sünne, III/615.
100 Gazâli, el-İktisad, s.309-314; Râzî, Tefsîrül-Kebir, Beyrut:1411, X/116, 120-1.
101 Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, Çev:Z.Kadiri Ugan, İstanbul:1968, s.167 vd.
102 Meselâ Eş’arî, Hz.Ebûbekir’in hilâfetini âyetlerle istidlâl eder.Bkz.İbane, s.189, 192.
103 Eş’arî, el-İbane, s.192;Bakıllânî,Temhîd, s.125-133;Bağdâdî,
Usulu’d-Dîn, İstanbul:trs., s.276; Cüveyni, Kitâbü’l-İrşâd, Çev:A.Baloğlu vd.TDV, Ankara:2010, s.343 vd;Nesefî, Tabsıra, II/449-459; Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, III/667;Taftazânî, Şerhu’l-Makâsıd, V/252-255.
104 Bkz. Nesefî, Tabsıra, II/461-479.
Yukarıda açıklandığı gibi Mihne sürecinden sonra Hz. Peygamber’e isnad edilen bazı rivâyetlerde ümmetin Mecûsîlerinin Kaderiyye olduğu Mürcie ve Kaderiliğin 70 Nebi’nin lâneti-ne uğradığı gibi rivâyetlerden hareketle kelâm kitapları dahil birçok eserde kelâmcılar düşüncelerinden dolayı mahkûm edilmiştir.105
Hz.Peygamber zamanında değil de daha sonra çıkan bu görüş ve fırkalar hakkında sözkonusu benzeri rivâyetlerin Kaderiyye-Mu'tezile aleyhi-ne muhalifleri tarafından uydurulmuş hadisleşti-rilmiş rivâyetler olduğu söylenebilir.106 Bu
rivâyetlerin tarihi arkaplanında meydana gelen tartışmalara baktığımız zaman bu tartışmaların daha sonraki yani Mihne sonrası dönemlere rivâyet olarak yansımış olması kuvvetle muhte-mel gözükmektedir. Kaderiyye ve Mecusî örnek-lerinde olduğu gibi hilâfet-imâmet konusunda da benzer şeylerin olması muhtemeldir. Konu hak-kındaki bütün rivâyetleri incelemek bu çalışma-nın boyutunu aşacağından burada birkaç rivâyeti incelemek ve değerlendirmekle yetinmek istiyo-ruz.
3.1. HİLÂFETİN KUREYŞ’TEN OLMASI
Hz.Peygamber’in defin işi sürerken Sakîfetu Benî Sa’îde denilen toplantıdaashab arasında hilâfetin Kureyş’te kalmasının gerekçeleri konuşuldu. Yö-neticilerin Kureyş’ten olması konusunda107 bazı
sahabelerin; “İyi ve kötü hallerde insanlar (yani Araplar) Kureyş’e uyarlar”108 uyarı ve tavsiyeleri
doğrultusunda Hz.Ebûbekir’e biat edildi ve O, ilk halife seçildi.109 Sünnî âlimler, halife olabilme
şartlarından biri olarak Sakîfe denilen ilk halife-nin seçilmesi toplantısında yöneticihalife-nin Kureyşlî
105 Bkz. Muharrem Akoğlu, Mihne Hadiseleri ve Mu’tezile’nin Tarihi
Sey-rine Etkisi, ERÜ SBE, Kayseri:2001,Basılmamış Doktora Tezi, s.177;Yavuz Göktaş, “Kaderiyye ve Mürcie ile İlgili Hadislerin Değerlendirilmesi” HTD Hadis Tetkikleri Dergisi, cilt:I/2, Yıl:2003, s.113.
106 Bkz. Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s.294. 107 “İmamlar Kureyş’tendir” İbn Hanbel, Müsned, III/129; IV/421. 108 Müslim, İmare 3; İbn Hanbel, Müsned, III/331,379;383.
109 Bkz. Eş’ari, Makâlât, s.38,40; Şehristânî, Milel, I/22; İbnu’l Esir,
olması tavsiyesini delil olarak göstermektedir-ler.110
İlk dönemlerde fazla zikredilmeyen tavsiye
mahiyetinde olabilecek bu ve benzeri
rivâyetlerin111 Haricî-Mu’tezilî-Şiî anlayışlarının
“Hilâfetin, Kureyş dışından da olabileceği” görüş-lerine karşı Hadis Ehli’nin te’lif rivâyetleriyle re-vaç bulması muhtemeldir. Haricilerin ortaya çıkışlarına asıl sebep siyâsî olduğundan temel mesele hilâfete geçen kişinin durumudur.112 Şiâ,
imâmetin Haşimoğullarından olması gerektiğini de şart koşmuş, Hariciler ve Mu’tezile’nin bir çok âlimi halifenin Kureyş’ten olmaması gerektiğini söylemiştir.113 Hz.Ömer’in (ö.23/643) Ebû
Huzey-fe’nin hürriyetine kavuşmuş kölesi olan Salim (ö.12/633) sağ olsaydı onun halife olmasını ister-dim sözü ile114 Habeşli bir köle bile olsa itaat
edilmesi gibi rivâyet,115 hilâfetin Kureyş dışından
da olabileceği konusunda bazı kelâmcılar tarafın-dan delil olarak kabul edilebilmektedir.116
Mu’tezilî gelenek içinde imamın Kureyşlî olması gerektiği kanaati zaman zaman göze çarp-sa da onlar imâmeti dini bir zeminde görmemek-te, hilâfetin Kureyş’e tahsisi konusunda daha eleştirel düşünerek gerekli şartları taşıyanların da bu göreve seçilebileceğini söylemektedirler.117
Kureyş konusunda âhâd rivâyetlerin gerçekliği olsa bile bu rivâyetler bir sosyal gerçeği dile geti-rip, Kureyş’in o dönemde sosyal konumuna
110 Bkz. Nesefi, Tabsıra, II/437, 456; Cüveyni, İrşâd, s.345; Cürcani,
Şerhu’l-Mevakıf, III/678.
111 Kureyş ile ilgili birkaç rivayet şöyledir; “Kureyş’in Müslümanları,
Müs-lümanlarına, kafirleri kafirlerine uyarlar.” Buhari, Menakıb 1; Müslim, İmaret 2; “Emirlik işi, insanlardan iki kişi kalıncaya kadar Kureyş’te kala-caktır.” Buhari, Menakıb 2, Ahkâm 2.
112 M.Diyauddin Reyyis, en-Nazariyyatu’s-Siyasiyyetu’l-İslâmiyye Çev:A.Sarıkaya, İslâm’da Siyasi Düşünce Tarihi,Nehir Yay,İstanbul:1990, s.62.
113 M.Rıza Muzaffer, Akaidü’l-İmâmiyye, Çev:A.Gölpınarlı,İstanbul:1978, s.50 vd; E.R.Fığlalı, İmâmiyye Şiâsı, Selçuk Yay, İstanbul:1984, s.209. 114 İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, Beyrut:trs., III/343.
115 Buhari, Ahkam 4.
116 Bkz. Kadı Abdulcebbar, el-Muğni fi Ebvabi’t-Tevhid ve’l-Adl, Neşr.İ.Medkur-T.Hüseyin, Kahire:1962, IV/43.
117 Bkz. Kadı Abdulcabbar, Şerhu Usuli’l-Hamse, Çev:İ.Çelebi,Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı,2013, s.692 vd; Aydınlı, Mu’tezili İmâmet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, s.234,266 vd.
kat çekmektedir.118 Hz.Peygamber’in Kureyşli
olmasının yanında Kureyş mensubları, Kâbe ile ilgili görevlerini yapmanın vermiş olduğu itibar ve saygı sayesinde güven ve emniyet içerisinde yazın Suriye ve Anadolu’ya, kışın Yemen’e ve Habeşistan’a kadar ticarete yönelik yolculuklar yapmışlar, Kâbe, panayırlar gibi deneyimleri se-bebiyle kabileler nezdinde saygın bir sosyal ko-num elde etmişlerdir.119
Ehl-i Sünnet’in önemli âlimlerinden Mâtürîdî, ilk halifenin Kureyşli olma tavsiyesi-nin o dönemde faydası olduğunu dile getirir. Halifenin, muttaki özelliği ile birlikte, saygın bir nesebe de mensup olması gerektiğini belirtir. O dönemde en saygın nesep, Kureyş’tir. Ayrıca on-lar, uzun müddet Kâbe'nin sorumlusu olmuşlar ve bu görevi başarılı bir halde yürütmüşlerdir.120
Kureyş, o dönemde en kalabalık, hatırı sayılır ve insanlar nezdinde kabul görmüş bir kabile oldu-ğundan halifenin Kureyş’ten olması biatı kolay-laştırmış ve toplum için birleştirici bir rol oy-namıştır.121
Cüveynî (ö.478/1085), Gazâli (ö.505/1111), Bakillanî (ö.403/1013) ile İbn Haldun gibi Sünnî ekole mensup bazı âlimler, aklî ve naklî delillerle evrenselliğe uygun olmadığını ileri sürerek hilâ-fette ilk dönemle gerekli olan Kureyşîliğin sonra-ki dönemlerde gereksizliğini dile getirirler.122
Seyfeddin el-Âmidî (ö.631/1233) ve Adudüddin el-İcî (ö.756/1355), hilâfette Kureyşlilik şartının muttefekun aleyh değil, muhtelefun fîh yani hakkında ihtilâf bulunan bir şart olduğunu söy-lerken,123 Taftazânî (ö.792/1390) ise bu şartın
118 Bkz. Bakıllani, Temhidul-Evail ve Telhisud-Delail, Tahk:İ.Ahmed Hay-dar, Müessesetul-Kütübis-Sekafiye, Beyrut:1986, s.446 vd; Hatiboğlu, “ Hi-lâfetin Kureyşliliği”, s.120 vd.
119 İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, Kahire:1337, I/132,137 vd. 120 Bkz. Mâtürîdî, Te'vîlâtü Ehl-i Sünne, I/89-90; V/522; Te’vîlâtü’l-Kur’ân, I/89,90;V/522, XVII/333 vd.
121 Bkz. Sabuni,el-Bidayetü fi Usuli’d-Din,DİB yay., Ankara: 1995, s.57;
Mâtüridiyye Akaidi,Çev:B.Topaloğlu, s.119; Hatiboğlu,“Hilâfetin Kureyşli- liği”, s.157,187.
122 Bkz. Cüveyni, İrşad, s.345;Gazâli, el-İktisad, s.315-6; Bakıllani, Temhid, s.446 vd;İbn Haldun, Mukaddime,I/494.
123 Bkz. S.Âmidi, Ebkârül Efkâr fi Usûlid Din, Tahk:A.Muhammed Mehdî, Darülkütüb vVesâiki'l-Kavmiyye,Kâhire:2004,III/485; Adududdin
el-âhâd rivâyete dayandığını ama icma ile sabit ol-duğunu belirtir.124 Halifenin Kureyş’ten olması
meselesine geniş yer ayıran İbn Haldun (ö.809/1406), “Biz Şari’in hüküm ve kuralları yal-nız bir kavim,bir yüzyıl ve herhangi bir ümmet için koymamış olduğunu biliyoruz”125 diyerek bu
şartın evrenselliğe aykırı olduğunu belirtir. Sünnî siyâset anlayışına mensup bu âlimlere göre hilâfetin Kureyş kabilesine âit olması, Kur’ân’ın evrensel ve temel kaidesi olan şahısla-rın eşitliği anlayışına ters olduğu içindir.126
Hilâ-fette göz önünde bulundurulması gereken husus, herhangi bir soy veya ırka mensubiyet olmayıp, o görevin üstesinden gelebilecek ilim, güç ve kabi-liyete sahip olmalıdır. Bu niteliklere sahip olan her birey hangi ırk veya nesebe bağlı olursa olsun halife olabilir.127 Bununla birlikte sözkonusu
va-sıflara hâiz olan Kureyş mensupları da seçilebi-lir.128 Osmanlı Şeyhülislâmlarından Haydarizâde
İbrahim Efendi (ö.1349/1933) gibi bazı araştırma-cılar,129 O dönemde hilâfet için Kureyş’te olan
özelliklerin Osmanlı’da tahakkuk ettiği kanaatin-dedir.130
Kureyş rivâyetlerinin sahihliği hakkında ha-dis ve usulü konusunda ihtisas sahibi131
Osman-lı’nın son devir âlimlerinden M.Zahidü’l-Kevserî (1879-1952) şöyle der: “Hilâfetin Kureyşe tahsisi rivâyeti sahih olsaydı Hz.Ebûbekir davasını Sakîfe’de bu hadisle isbat eder, delil sürer, saha-beler de hemen onu kabul ederlerdi. Hadis tenki-di konusunda uzman âlimler Ashab-ı Kiram’dan
İcî, el-Mevâkıf fi İlmi’l-Kelâm, Beyrut:trs., IV/606; Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, III/666.
124 Taftazânî, Şerhu’l-Makâsıd, V/245; Şerhu’l-Akaid, s.263-264. 125 İbn Haldun, Mukaddime, I/494.
126 Bkz. Bakıllani, Temhid, s.446 vd;Taftazânî, Şerhu’l-Makâsıd, V/245;Şerhu’l-Akaid, s.263-264;İbn Haldun,Mukaddime, I/494.
127 Bakıllani,Temhid, s.446 vd.
128 Bkz. Selim Özarslan, Pezdevi’nin Kelâmi Görüşleri, DİB Yay.,Ankara:2010, s.84.
129 Bkz.A.Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, İstan-bul:1969,II/282-283;M.Salih Geçit, “İslâm Kelâmında Siyaset ve İmamet Tartışmaları”, AÜ.SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum:2012, s.241. 130 Bkz. H.İbrahim, Mezahib ve Turuku İslâmiye Tarihi, Darü’l-Evkafı İslâmiyye Matb.,İstanbul:1335, s.13.
131 Bkz. Osman Oral, M.Zahidü’l-Kevseri ve Bazı İtikadi-Kelâmi Görüşleri, Tiydem Yay.,Ankara:2015, s.55 vd.
hiç kimse münakaşa edilen “İmamlar
Kureyştendir” sözünü delil olarak ortaya sürme-yişini bunun sahih olamayacağının alâmetlerin-den biri kabul ederler.”132
Hz.Ebûbekir’in halîfe seçiminde tarihî, si-yasî ve sosyolojik bir çok etkenler vardır. Sakîfetu Benî Sa’îde toplantısında zikredilen rivâyetler velev ki zikredilmiş olsa bile bunlar, Ebûbekir’in halîfe seçilişinde bağlayıcı bir nass gibi önemli bir rol oynamamıştır.133 Kimlerin
halife olacağının âyet ve Rasül tarafından isim olarak değil, işaretle Hz.Ebûbekir’in halifeliğine bir çok delil getirilmesi, daha sonraki dönemler-de bu fikirlerin, siyasî alandan akîdönemler-de alanına ta-şınarak dinî veya kelâmî açıdan meşru görülme-ye başlanmıştır.134
Mu’tezilî-Kaderiyye görüşlerini çürütmeye yönelik Mihne sonrası revaç bulduğu kuvvetle muhtemel olan Kureyşlîliğe vurgu yapan ilk dö-nemlerdeki tartışmaların da sonraki dönemlerde rivâyetleştiği, bu rivâyetlerin etkisiyle Sünnî âlimlerin, İslâmın evrensel ve eşitlik ilkelerine ters olmasına rağmen halifede “Kureyşli olma” şartını aramaları da135 Hadis Ehli’nin Sünnî algıyı
yönlendirme ihtimalini güçlendirmektedir. 3.2. İŞLERİNİ BİR KADINA BIRAKAN TOPLUM ASLA FELÂH BULMAZ
Bazı Sünnî âlimler, kadının yönetici olamayacağı ve halifede erkeklik şartının aranması gerektiği konusunda “İşlerini (veya yönetimi) bir kadına teslim etmiş olan bir kavim asla felâh bulmaz”,136
132 Bkz. Kevseri, İhkâku'l-Hak, s.20-21.
133 Bkz. Ali Bakkal, “Ebubekir’in Halife Seçilmesinde “İmamlar
Kureyş’tendir” Hadisinin Rolü Üzerine”, İstem, Yıl:3, Sayı:6, 2005, s.99. 134 Bkz. S.Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyâset Anlayışının Dinî Temellerinin
Sor-gulanması”, e-Makâlât, 2008, cilt:I, sayı:1, s. 7-26.
135 M.Said Hatipoğlu’na göre Kureyşîlik şartını koşan sunnî âlimler şunlar-dır: Ahmed b.Hanbel (ö.241/855), Eş’arî (ö.324/935), Maturidî (ö.333/944), Bakıllânî (ö.403/1013), Bağdâdî (ö.429/1038), Mâverdî (ö.450/1058), İbn Hazm (ö.456/1064), Gazâlî (ö.505/1111), Nesefî (ö.508/1115), Bağavî (ö.516/1122), Şehristânî (ö.548/1153), İbn Teymiyye (ö.728/1328), Îcî (ö.756/1355), Cürcânî (ö.816/1413), Şatıbî (ö.790/1388) ve İbn Haldûn (ö.808/1406). Bkz.Hatipoğlu, Hilâfetin Kureyşliliği, s.71-87.
136 İbn Hanbel,Müsned, V/43,51,38,47;Tirmizi, Fiten 75;Buhari, Fiten 17;Megâzi 82.
rivâyetini delil olarak sunarlar.137 Hz.
Peygam-ber’in bu sözü, o dönemde İran tahtına geçen yani Kisra olan kraliçe Baran’ın Medine’de du-yulması üzerine söylediği belirtilir.138 İran
Kisrası hanım, bu rivâyetin aksine başarılı ve adaletli bir yönetim sergilemiş, Ehl-i Kitab’a hoşgörü ile yaklaşmış, sosyal adaleti sağlamada önemli adımlar atmıştır. Kraliçe’den sonra da İran’ın başına Hz.Ömer devrine kadar bütün fe-tihlerde Kisra kraliçeler vardır, bu savaşlarda hiçbir sahabe bu ve buna benzer bir rivâyeti ak-tarmamıştır.139
Yemen’deki Sebe’ Melike’sini övgü ile bah-seden âyetlerden,140 kadının, eğer şartlarını
taşı-yorsa sultan veya yönetici olabileceği anlaşılabi-lir. Melike’nin memleketini büyük bir refah ve ihtişamla yönettiğini, önemli meselelerde uzman-larına danışarak gerçekleştirdiğini ve bu yönetimi de ideal bir yönetici tarzı diye sunulur. Melike, yardımcılarına istişâre etmeden bir iş yapmayan; adaletli bir hükümdar protipidir. Hükümdarın erkek olmamasının, ne Melike’nin vezirleri ve halkı ne de Hz. Süleyman’ın yardımcıları ve halkı tarafından yadırganmaması da dikkate şâyân bir durumdur. Kur'ân bunu bir vakıa olarak zikre-derken sahabe de kadının yöneticiliği konusunda hiç bir itirazda bulunmamıştır.141 Kur’ân’ın hiçbir
âyetinde kadının başa geçemeyeceğinden söz edilmemiş, yönetici olmasını ve kamu görevi yapmasını yasaklayan kesin, açık ve bağlayıcı bir hüküm gelmemiştir. Hz.Âişe (ö.58/678), Raşit Halifeler dönemlerinden aktif siyâsete katılmış, Cemel’de, taraftarlarına komutanlık etmiştir. Bu olay, birçok hikmetlerinin yanında saygın ve
137 Bkz. Nesefî,Bahru’l-Kelâm fi Akaidi Ehl-i İslâm, Terc:C.Akpınar,Konya:trs., s.178; Cüveyni, Luma’ul-Edille, Terc:M.Serdar,Kayseri:2012, s.87; Ebû Abdullah eş-Şevkanî,Neylu’l-Evtâr şerhu Müntekal-Ehbar, Mısır:1961, VIII/508-9; Maverdi, Ahkâmu’s-Sultaniye, s.107 vd
138 Bkz. Tirmizi,Fiten 75;Buhari,Fiten 17.
139 Bkz. Ebu Cafer et-Taberi, Tarihu’t-Taberi, Beyrut:1997, I/492 vd; II/361-362; İbnü’l-Esir, el-Kamil, I/498, II/385, 386.
140 Bkz. Neml, 27/16-35.
141 Bkz. A.Bülent Ünal, “İslâm ve Siyaset Üzerine Düşünceler”, Dokuz Eylül Üniv. İlahiyat Fakültesi Dergisi,2001, sayı:13, s.177.
gin bir hanımın, en yüksek mevkilere çıkabilece-ğinin de kanıtıdır.142
Bir kadın olan Şifâ Hatun (ö.20/641), Pey-gamber hanımı Hz.Hafsa’ya okuma-yazmayı öğ-retmiş, Hz.Peygamber ve Hz.Ömer, Şifâ isimli bu hanımı muhtesip/kamu işlerinde görevlendirmiş-lerdi.143 Mâtürîdî geleneğine göre kadının bazı
görevlerden muâf tutulması, aklı veya zekâsının yetersizliği sebebiyle değil, erkeğe göre ahlâkî, sosyal ve doğal fonksiyonlarının farklılığından-dır.144 Yani yaratılış itibarıyla erkek, kadına göre
daha kuvvetli, maddî ve manevî yönlerden daha dirâyetli olduğu içindir.145 Kul olmak bakımından
kadınla erkek, tamamen aynı iken146 kadının
fıt-raten erkeklerden farklı olduğu belirtilir.147
Kur’ân, toplumsal sahada, erkek ve kadının biyo-lojik ve psikobiyo-lojik yapılarının farklı sahalarda farklı şekillerde tezahür ettiğini kabul ettiğinden, eşitlik ideali yerine “hak” ve “adalet” fikrini ön plana çıkarmaktadır.148Bu sebeple siyâset ve
yö-netim ilmini bilen, dirâyetli kadınların yönetici olmasında bir sakınca olmadığı bazı âlimler tara-fından ifâde edilmektedir.149
Hz.Peygamber bu sözüyle -eğer rivâyet doğ-ru ise- Kisrası kadın olan Sâsânî Saltanatı’nın kısa süre sonra yıkılacağını haber vermiş de olabilir. Hz.Peygamber’in Melike ve yöneticiliği hakkın-da bir şey söylemediğinden bütün zamanları ve idarecileri hanım olan bütün yönetimleri kasdetmediği de söylenebilir. Rasulullah’ın ve Raşit Halife’lerin dönemlerinde başa geçen kadın Kisra’lar olmuş, sözkonusu rivâyet hiç gündeme gelmemiştir. Râvi Ebu Bekre, bu rivâyeti hatırla-dığı için Cemel’e katılmahatırla-dığını da
142 Bkz. H.Reşit Demirel, “Hz.Aişe ve Siyaset”, 100. Yıl Üniv.İlahiyat Fa-kültesi Dergisi:2000, cilt:III, sayı:3, s.124 vd.
143 Bkz. M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, Trc.S.Mutlu-S.Tuğ, İstanbul:trs.,II/195.
144 Bkz. Mâtürîdî, Te’vilâtü’l-Kur’ân,III/199 vd. 145 Bkz. Nesefî,Tabsıra, II/438 vd.
146 Bkz. Nisa, 4/1;Hucurat, 49/13. 147 Bkz. Buhari, Hayz 6; Müslim, İmân 132.
148 İlhami Güler, “Kur’an’da Kadın Erkek Eşitsizliğinin Temelleri”, İslami Araştırmalar, Kadın Özel Sayısı, cilt:X/4, Yıl:1997.s.311 vd.
149 Bkz. Maverdi, Ahkâmu’s-Sultaniye, s.107 vd; Abdülaziz Beki, İslâm
dir.150 Hz.Aişe’nin komutanlık yaptığı Cemel
Olayı’nda binlerce sahabe olmasına rağmen bu hadis hiç gündeme gelmemiş ve bu konuda ravi Ebû Bekre’den başkaca rivâyet de yoktur.151
Böy-le bir rivâyet olsaydı Aşere-i Mübeşşere’den152
Hz.Talha ve Hz.Zübeyr başlarına Hz.Aişe’yi ge-çirmezlerdi. Sahabelerin hiçbirisi böyle bir rivâyete itibar etmemiştir. Sonraki dönemlerde de hiçbir sahabenin kadınların yönetici olmasın-da mahsur olduğuna dâir bir rivâyete de rastlan-mamıştır. Tarihi süreçte sonradan bu ve benzeri rivâyetlerin siyasî amaçlarla ortaya çıkması daha çok muhtemeldir. M. Said Hatipoğlu, bu rivâyetin, Cebrî düşünce sisteminde sorumluluk-lardan kaçmak, kendi başarısızlıkların sebebini Hz.Aişe’nin Cemel Olayı’nda Hz.Ali’ye karşı çıkması bahanesiyle cinsiyete bağlayarak Şiî un-surlarınca uydurulduğu kanaatindedir.153
Mu-hammed Gazâli (1917-1996), bu rivâyetin Sünnî alimlerce yanlış anlaşıldığı ve bu yanlışın üzerine dini hükümlerin bina edildiğini söylemektedir.154
Kadınlar hakkında Hz.Peygamber’e isnad edilen Hadis Ehli’nin eserlerinde bir çok mevzû rivâyetler de bulunmaktadır.155 Bu rivâyetlerin
aksine İslâm tarihinin her devirlerinde büyük gö-revler icra eden, mükellefiyet bakımından erkek-lere eşit, ailevî görevlerin yanında İslâm’ın ve topluma yararlı hizmetler verebilecek kabiliyette yaratılan, şartlarını taşıyan annelik görevlerini aksatmayacak şekilde müsait olabilecek kadını kamu görev ve hizmetlerinden alıkoymanın isa-betli bir düşünce olmadığı kanaatindeyiz. Hz.Peygamber zamanında kadının her alanda ak-tif, mesleklerini icra edecek şartların oluşturup
150 Bkz. Tirmizi, Fiten 75; Buhari, Fiten 17. 151 Bkz. İbnü’l-Esir, el-Kamil, I/499. 152 Tirmizî, Menâkıb 28;Ebû Dâvud, Sünnet 8.
153 Bkz. Hatiboğlu, Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri, s.31,78,44.
154 Bu rivâyet Sasani Devleti’nin biteceğini haber vermekte-dir.Bkz.Muhammed Gazâli, es-Sünnetü’n-Nebeviyye beyne Ehli'l-Fıkh ve Ehli'l-Hadis, Çev:A.Özek, Ekin Yay.,İstanbul:1992, s.81 vd.
155 Bkz.Huriye Martı, “Olumsuz Kadın Algısının Uydurma Rivayetlerdeki
İzleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Derg.,Cilt:IX, Sayı:3,Yıl:2009, s.101.
Rasûlullah'ın onlara yol gösterdiğini de bilmek-teyiz.156
Mihne sonrası felsefi görüşler ile “kadından
hakim olabilir” tarzındaki
Hanefi-Maliki-Mu’tezili geleneklerin görüşlerine karşı siyasî ge-rekçelerle uydurulduğu veya yanlış yorumlandığı düşünülebilir. Hz.Aişe’nin Hz.Ali ile Cemel Ola-yı’nda bir kadın lider olarak karşı gelip mücadele etmesinin yanlışlığını ortaya koymak için Şiî çev-reler tarafından uydurulma ihtimali de olabilir. Bu rivâyetin sahihliği Kur’ân’a ve tarihi gerçekle-re uymadığı için kuşku ile bakılabilir. Kanaati-mizce Hadis Ehli’nin Mihne sonrası ortaya çıkan bu rivâyeti delil gösterilerek Sünnî âlimlerce hi-lâfette erkeklik şartının getirilmesinin uygun ol-madığı, isabetli ve uygun olanın Kur’ân’ın evren-sel, hak, eşitlik ve adalet prensiplerine uygun, ge-reken özelliklerini yerine getiren liyakatli kadın-ların hilâfet de dahil, her türlü yönetimde görev almasında mahsur olmamasıdır.
3.3. EBÛBEKİR’E VE ÖMER’E UYUNUZ!
Hilâfetle ilgili revaç bulan diğer bazı rivâyetlerde Hz.Peygamber ikili ilişkilerde kendisinden sonra “Ebûbekir’e ve Ömer’e uyunuz”157 demiştir.
Nesefî, bu hadisi Hz.Ebubekir ile Hz.Ömer’in fa-ziletlerini tartıştığı bölümde zikretmektedir.158
Hadis Ehli’nin diğer bir rivâyetinde bir hanım Hz.Peygambere soru sorar. Hz.Peygamber o ka-dına daha sonra gel deyince: Ya sizi bulamazsam? diye sorunca Rasulullah: “Beni bulamazsan Ebûbekir’e gidersin”159 diye cevaplar. Bazı
âlim-ler, Rasulullah ile bir hanım arasında geçen bu rivâyeti Hz.Ebûbekir ile Hz.Ömer’in hilâfetine delil olarak yorumlamaktadırlar.160 Sünnî
âlim-lerden Nesefi, hilâfette nass olsaydı, sahabenin
156 Selçuk Coşkun, “Yetişkin Eğitimi Bağlamında Hz. Peygamber’in
Kadın-ları Eğitim Siyaseti”, AÜİFD. Sayı:26, Erzurum:2006, s.91 vd. 157 Tirmizi, Menakıb 16,50.
158 Bkz. Nesefî, Tabsıra, II/473,529.
159 İbn Hanbel, Müsned, IV/83; Müslim, F.Sahabe 1.
160 İbn Hazm, el-Fasl fi'l-Milel ve'l-Ehvâ ve'n-Nihâl,Mısır:1318, IV/108; İbn Teymiyye, Minhâc's-Sunneti'n-Nebeviyye, el-Kitabu'l-İslâmi, y.y., 1986, I/488.