• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet tarihimizin yakın tanığı bir yazar Orhan Asena

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet tarihimizin yakın tanığı bir yazar Orhan Asena"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Doç. Dr. HÜLYA NUTKU

T

ürk tiyatrosu usta bir kalemini, bu sanatın efendi insanım, çalışkan ya­ zarını yitirdi. Cumhuriyetin tanığı bir yazar olan Asena, hızla gelişen top­ lumsal ve siyasal değişimler karşısında, çok iyi bildiği tarihten, geçmiş olaylardan açtığı sayfalarda, hep bugünü görmeyi ba­ şarabilmiş bir yazarımızdı. O, seyircilerin tiyatroya, insanı ve onu var eden koşulla­ rı görmeye geldiğine inanır. Asena Cum­ huriyet Türkiyesi’nin tanığı ve ülkemizin tarihsel süreçlerinin yansız ve saplantısız yansıtıcısı olmayı başarmış objektif bir ya- zanmızdır.

“Bir meyvenin vitamini nasıl onun do-, kuşundaysa, toplumsal söz, toplumsal öz de bir sanat eserinin özünde, dokusunda olmalıdır. İnsan nasıl vitamin almak için meyve yemezse, tersine meyve yerken vi­ tamin alırsa.. Sanatı da öyle algılamalıdır” diyen Asena, çatışma sanatı olan tiyatro­ nun, insanı tanıma ve karakter yaratma ustası olarak derin hümanizması ile dik­ katleri daima çekecektir.

"Peygamber soyundan"

Kendisini tanımaktan onur duyduğum, insan olarak saygı duyduğum, sessiz, dü­ rüst, çalışkan, saygın ve efendi kişiliğiyle tanıyanlarda derin izler bırakan, eyyam a ve pazarlamacı tutumdan uzak yapısıyla saygın yerini hep korumuştur. Çocuk dok­ toru olarak muayenehanesinde baktığı her çocuktan sonra arta kalan sürelerde birer replik, birer replik yazarak birçok esere imza atabilmiş üretken insan, dostu Tah­ sin Saraç’m dediği gibi, “peygamber so­ yundan” beyaz saçlı, mavi gözlü bu yaza­ rımız yazdıklarıyla tiyatromuzdaki yerini ve önemini koruyacaktır. Edebi Heyet Başkam olduğu yıllarda olumsuz tepkile­ ri çekmemek için, oyunlarının oynanma­ ması için mücadele veren Asena artık ara­ mızda değil, ama insan olarak tanımayan­ lara anlatılması ve oynanan

ya da oynanmış

Cumhuriyet tarihimizin yakın tam¡¡¿

4

0

4

Orhan Asena

... HIM III I T I İlil ırııı 1-11 ııırrrıı Tin- III T i ...

oyunlarıyla bilinmesi gereken bir yazar...

1978’den 1998’e değin onun­ la ilgili bir çalışma yapmak için bana kapılarını açtığından ona teşekkür "borçluyum. Ve yine onun yarattıkları, eşsiz yardımla­ rı ile Kültür Bakanlığı’nın Cum­ huriyetin 75. yılında açtığı biyog­ rafi dalında Büyük Ödülü alır­ ken -gözleri çok zayıflamış, sağ­ lığı bozulmuş olmasına karşın- orada oluşunu ve desteğini hiç unutmayacağım. Onunla ilgili ça­ lışmamın bu denli uzaması, onun üretken­ liğine yetişememiş olmamdandır. Her za­ man “Şeytan dürterse yazarım” diyen Ase­ na, 1998’de “Artık gözlerim iyice zayıfla­ dı, bu çalışmayı bitirebilirsin” dedikten sonra da üretme aşkım hiç yitirmediğine yürekten inanıyorum.

Gılgameş ile başlayan yazarlık

1954’te, tiyatromuza ilk damgasını vur­ duğu Gılgameş’le başlayan 54 oyun, 12 . senaryo ve 2 müzikal, 2 librettonun yaza­

rı Asena, Gılgameş için, yazarlık yaşamı boyunca kendisine “bir deniz feneri gibi ışık tuttuğunu” söyler. İkinci oyunu Kor­ ku, Menderes iktidarının kendisini yoğun biçimde hissettirdiği ve Atatürk ilkelerinin zedelendiğini hissettiği bir döneme denk gelir. Asena her oyununda olduğu gi­ bi bu oyununda da derin hüma- nizması ile dikkat çeker. Ardın­ dan Kocaoğlan gelir: Doğa­ nın ezdiği, fiziksel geliş­ mişliğinin yarımda ruh-

1 geriliğinin getirdiği karşıtlığın çatışması­

dır Kocaoğlan... Yeşil Türbe Sokağı’nm (Garip Dede Çıkma­ zı) ardmdan Yalan, ailedeki sevgisizliğin yol açtığı bir aile dra­ mıdır, aynı yıl ününe ün katan Hürrem Sul­ tan gelir.

Hürrem Sultan bir iktidar dörtlemesi olur, sonradan Roksalan (ilk Yıllar), Ya Kuzgun Le­ şe Ya Devlet Başa (Şeh­ zade Beyazıt Olayı) ve

Orhan Asena, sanatçının bir şeyleri çözümlemek için

yazmadığını; sanatçının sergileyen, düşündüren, tartışan,

yorumlayan, sonucu seyirciye bırakan bir tavır içinde olması

gerektiğine inanır ve şöyle der: “Doğru çözüm, sonradan

doğru yorumlayanlardan gelir!”

, nesnelliği ile sorgulamıştır. O l’h a j l 1962 yılında, ilk kez Gecenin

ASENA

Sonu adlı kısa oyunuyla İstan­ bul Şehir Tiyatroları sahnesinde yer alır. Bu oyunu için “Aslolan insandır, değişmez gibi görünen her şey değişir zamanla, ne olur­ sa bu arada insana ölür” der. ikinci kısa oyun Kapılar’dır. Ar­ dmdan ikinci tarih dersi diyebi­ leceğimiz Tohum ve Toprak (Alemdar Mustafa Paşa) gelir. 27 Mayıs’m toplumsal yansıma­ ları oyunu ortaya çıkaran itici ücü oluşturur. 1964’te Almanya yıllan ge- ir. Karagöz Üçlemesi’ni yazan Asena, Al­ manya’da bulunduğu 1964-1966 yılları arasında unutulmaz Fadik Kız’ı ve Toros- lardan Öteye’yi yazar. Yurda döner dön­ mez arka arkaya sekiz kısa oyun kaleme alır. Bu sekiz oyumdan üçü birleşerek Sa­ ğırlar Söğüşmesi ortaya ¿kar.

Orhan Asena’nın önemli oyunlarından biri de çağından 500 yıl önce dünyaya gel-ş a i r e a v

ÛUİ NABZI

lago yaratmayı başarmış­ tır Asena. “Tarih şaşmaz bir biçimde nesnel, oyun ise şaşmaz biçimde özneldir” di­ yen Asena, oyunlarında kendi öznelliğini, sürekli ola­ rak tarihin

miş olan bir insanın çağıyla olan çatışma­ sını işlediği Simavnah Şeyh Bedreddin’dir. Tiyatromuzda devrim diyebileceğimiz bu oyunun ardmdan bir koca eser daha çıkar ortaya; Atçalı Kel Mehmet... Bedreddm’in kendisi hazır, çağı geride, Atçalı’da toplum hazır, ama Kel Mehmet bunu omuzlaya­ cak durumda değil. Asena “bireysel traje­ dilerin toplumu etkilediği sürece toplum­ sal bir trajedi de olabileceğini” vurgular. 1971 yılı Kadın Üzerine Çeşitlemeleri yaz­ dığı yıldır. Kurtlar Kuşlar Uyanınca ve Bal­ yoz uyarlaması da o tarihlere rastlar.

ikinci kez Almanya’ya gidişi ülkeyi 12 Mart koşullarına getiren sürecin sonun­ daki seçimidir Asena’nın... Yaşananlar onu duyarlı bir kalem olarak etkiler, Al­ manya’da da durmaz kalemi; Şili’de Av, Ölü Kentin Nabzı, Büyük Curcuna, Ali, Küçük Adamın Düşleri, Ak Kartalın Oğ­ lu, 16 Mart 1920 bu dönemin eserleridir, Sonradan yazdığı Bir Başkana Ağıt (Salva­ dor Ailende) ile Şili üçlemesi tamamlana­ caktır. Bu üçleme tarihsel bilinç ve sorum­ luluğun bir aynasıdır. Aydın olmanın her jigular.

| ha­ yâl kırıklığına uğrayabilir ama bu olasılık onun en acımasız öğretmenidir.

Yeniden Deviet Tiyatroları

1980’den sonra yurda dönen yazar, Dev­ let Tiyatrolan’ndan uzak kaldığı yedi yıl­ lık bir aradan sonra Orhan Kemal’den uyarladığı Murtaza ile yeniden sahneleri­ mizdeki yerini alır. Murtaza için “Modası geçmiş kurallarla yaşayan, başkalarım da bu dünya içinde yaşamaya zorlayan, bir yerde zorba bir yerde de buna gücü yet­ mediği için gülünç bir karakterdir” der.

1980 sonrası tarihe yeniden dönen Ase­ na dörtlemeye konu olan oyunlarını ta­ mamladığı gibi geçen zamana karşı diren­ meyi irdelediği Seyisbaşı Konağı, kan da­ vasının anlamsızlığım ele aldığı Ölümü Ya­ şamak, Anadolu’ya atanan genç bir kadın öğretmenin çevresi ve olumsuz zihniyetler karşısındaki mücadelesini işleyen Ayla Öğ­ retmen, üçüncü çocuk oyunu olan Dede- Torun -bu oyunu torunu Mert ile birlikte oluşturmanın keyfini hep yaşamıştır- şöy­ le der; “Bazen oyunu ciddiye alıyorsunuz, bazen de en ciddi şeyi oyun sanıyorsunuz”. Candan Can Koparmak ve Ana Baba Günleri -sonradan senarvolaştırdığı bu oyunda Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan

vatan

J

jkı ile bireysel aşk arasındaki kar- e alır- adlı oyunlarım yazar. Yazarın kendisinden ısmarlanmasına karşın hayata geçirilmemiş olan Kanuni ile ilgili Tâht ve Baht başlıklı 23 bölümlük dizi senaryosunun çekilmemiş olmasına neden, Asena’mn Aydınlar Dilekçesi’ne attığı imzanın oluşu ise üzücüdür. Tıpkı SODEP’in kuruluşunda veto edilmesi gi­ bi... Aydın sorumluluğu onun temel dav­ ranış biçimidir ve hoşgörü yaşam ilkesidir. 1983 yılında Mithatpaşa’nm ölümünün 100. yılı nedeniyle onun savunmasının iş­ lendiği Yıldız Yargılaması adlı oyunu ga- .zeteci yazar Uğur Mumcu’nun önerisi ve belge katkılarıyla oluşturur. Uğur Mum­ cu’nun önerisini doğrulamasına tarihin en iyi yargıç olduğunu, Mithatpaşa karakte- ' şlemedeki ustalığı ve savunmasına ka­

tı rdığı boyutla başardı kılmıştır. Yine

/ . -î - ¿ ¿ o y J i

rım zan

o yd çok ügi duyduğu Ankara’nın 1920’ler- deki ortamını ele âlân Ankara 1920’yi ya­ zar ve Çerkez Ethem olayım işler.

1991 yılı kısa oyunu Bir Küçük Gece Müziği’ni yazar, ik i müzikal kaleme alır; Yunus Emre ve Hünkâr Bektaş Veli... 1992 ydında sağlık problemi nedeniyle yattığı hastanede gördüğü bir tablonun verdiği ilhamla otobiyografik diyebilece- ğimiz Bir Ömrün Akşamında adlı oyunu yazar. 1992 yılının en güzel ürünü, Nâzım Hikmet Üçlemesi’dir. Üçlemeyi oluşturan oyunlar Arayan Adam (gençliği), içerde­ ki Adam (hapishane yıllan), Dünya Yurt- ~ ısya yılları). Asena bu üçleme de bir aşk adamı olanNâzım’ın yurt özlemiy­ le yanan yüreğine ışık tutarak, dünyanın tanıdığı bu insanla ilgili yepyeni bir sayfa açmıştır. Belki bir üçleme olarak tek tek oynanması değd, ama Nâzımda ilgili bir belgesele uygun bir senaryo formatına dö­ nüşebileceğine de inanıyorum. Anlandı ol­ maz mı acâba?

"Dr. Orhan Asena Şehir Tiyatrosu"

Cehennemde Üç Ay, Yddız Yargdama- sı’nın devamı sayılabdecek bu 031un V. Mu­ rat’m tahta geçmesi ve delirme sürecini ele alır. Son görüşmemizde -İzmir Karşıyaka semtinde Asena’nın akrabası olan Ziya Gökalp’in adının verddiği kültür merke­ zinin açılışında- “Yeni ne var” diye sordu­ ğum zaman Aziz Nesin’in Böyle Gelmiş, Böyle Gitmez’inden çok etkilendiğini bu­ radan yola çıkarak yeni bir eser yazmak is­ tediğini söylemişti, daktilosunda her za­ man takılı bir sayfası olan Asena’yı saygıy­ la anıyorum, bu noktada yetkihlerden bir ricada bulunm a^, eğitimci olarak görev sayıyorum. 1990 yılında, Diyarbakır Bele- diyesi’nin girişimi de açdan Şehir Tiyatro- su’na “Dr. Orhan Asena Şehir Tiyatrosu” adının iade edilmesi...

1990 yılında dönemin Belediye Başka­ nı Turgut Atalay’m girişimiyle kurulan Şe­ hir Tiyatrosu’nun başma Asena’nın yakın dostu ve arkadaşı Ziya Demirel getirilmiş­ ti. 300 kişilik salonda 1993’e değin birçok oyun oynanmış, gençlere tiyatro sevgisi aşdanmıştı. Örneğin, bunlardan biri de bugün çeşitli oyunlarıyla adını duyuran Cuma Boynukara’dır. 1993’egelindiğinde tiyatro kapanır. Kapatılmadan önce adı değiştirilir. “Mehmet Akif Tiyatrosu” olur. Bu konu3m kendisine sorduğumda “Her­ kes neden kapaüldığmı sordu, ama ben sormadım” diyen yazarımızın adına bu so­ ru sorulmalı, “Sağlam kafa sağlam vücut­ ta bulunur” diyen Atatürk’ün Türkiye’si­ ne yakışır biçimde Diyarbakırspor’a dile­ diğimiz başarı kadar, o kentin yetiştirdiği -7 Ocak 1922’de Diyarbakır Melik Ahmet Mahallesi’nde doğan- kentin büyük yaza­ rına yakışır bir sanat ortamının yaratılma­ sını kem lilik bilincinin gereği ve yazara saygının adına istememiz gerektiğini dü­ şünüyorum. Orhan Asena, sanatçmm bir şeyleri çözümlemek için yazmadığını, sa­ natçmm sergileyen, düşündüren, tartışan, yorumlayan, sonucu seyirciye bırakan bir tavır içinde olması gerektiğine inanır ve şöyle der: “Doğru çözüm, sonradan doğ­ ru yorumlayanlardan gelir!” ■

Şili’de Av- Bir Başkana Ağıt- Ölü Ken­ tin Nabzı/ Orhan Asena/Mitos Boyut/259s.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P

S A Y I 5 9 2

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hauner’e göre uyku sırasında tek bir korkulu anının tekrarlı olarak canlandı- rılması, anıların gece uykusunda doğal bi- çimde, gelişigüzel canlanmasından daha

CERN ’in yaptığı açıklamaları dikkatle takip edenlerin hatırlayacağı gibi, geçen sene Temmuz ayında yapılan açıklamada kesin olarak yeni bir parçacık bulunduğu ve

Hospitals with pre-existing high caesarean section rates or a larger number of deliveries were influenced by the information release and could be the main targets for

Applied hydraulic retention time, or sludge age, provided the conversion of bound nitrogen and phosphorus forms into inorganic forms at high efficiency.. The high conversion

Vü- cudumuzda kötü koku yayan maddelerin koku yay- mayan başka kimyasal maddeler haline dönüştürül- mesi için genetik mekanizmalar var.. Örneğin kro- mozomlarımızın

Deniz Müzesi Müdürü Halûk Şehsüvaroğlu arkadaşımızın Top- kapı Sarayı Müzesi Müdürlüğüne getirilmesi de İşte böyle «tevcihi vecih» sözüne lâyık

Lüksemburg'daki hayal kırıklığının ardından ise sadece iki yıl sonra dün Türkiye 13'üncü aday olarak Avrupa ge­ nişleme sürecinde yerini aldı.. Bütün

İstanbul ve Bursa kadifesi­ nin bir ziramdan ikisi bir kesim, tepesi negendelû bir kavuk iki yüz yirmi akçeye, ikisi bir kesim tepesi terekli kavuk iki yüz