• Sonuç bulunamadı

Lüzumsuz Adam'la tekrar buluşma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Lüzumsuz Adam'la tekrar buluşma"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OĞUZ AHMET BARKIN: Lüzumsuz adam­ la tekrar buluşma."

S A MET AĞAOĞLU: Aşina yüzler. DR. REYAN H. ERSEN: Gilgameş. Kelimeler.

ÖZDEMİR NUTKU: Danışma Kurulu da kurumaya yüz tuttu.

kitaplar ve sanatlar

«t—f

<£■

O %

M

S A İT F A İK

Kitapçı vitrinlerinde eksikliği duyuluyordu..

HİKÂYE

mmmBmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm

Lüzumsuz Adam’ia

tekrar buluşma

I

Sait Faik'in kahramanlarını bugünün «toplumcu» s«*

natçılarına verseniz, herbiri «bir Allahın belâsı» olarak

sivrilecek, sertleşecek, kötümser olacak. Ama o, bütün

bu sivrilikleri törpülüyor, yumuşatıyor, pişiriyor.

S A İT F A İK — (B ü tün E serleri) 1 -2 : «Sem aver - Kum panya» 321 şayia, 6 TL. — 3-4: «Sarnıç - K a yıp A tanıyor» 2 76 sayfa,

6 T L . — Varlık Y ayınevi, 1965 • İstanbul.

İS T A N B U L Erkek Lisesinin tarihinde. * pek meşhur olmuş bir toplu iğne m â- eerası vardır. Birgün onuncu sınıfa der­ se giren arabi hocası Salih Efendi iskem­ lesine oturuyor ve oturmasıyla yerinden fırlaması bir oluyor:

— Bu iğneyi benim minderime kim" koydu?

M EY D A N , 15 H A Z İR A N 1965

Sınıfta çıt yok. Hoca aynı öfkeyle feryad etmektedir:

— Söyleyiniz, şâyet cevap vermez­ seniz hepiniz birden sürgüne gidersiniz! ■Talebeler iğneyi kimin koyduğunu söylemiyor ve gerçekten de bütün bir sı­ nıf Bursa Lisesinde okumaya mecbur tutuluyor.

Ünlü hikayecimiz Sait Faik Abası- yanık da bu sürgün edillenler içindedir. Aynı sınıfta talebe olan Hikmet Feridun Es, şöyle anlatıyor:

«— Aradan yıllar geçti, bir gece ya­ rısı Sait Faik’i Beyoğlunda, Ağacami du - rağuıda gördüm. Büyük bir heyecanla önümü kesti ve:

— Ne oldu biliyor musun, dedi. Merakla yüzüne baktığımı görünce de anlatmaya başladı:

— Salih hocayı gördüm. — Nerede?

— Eyiipsultaıı’da.. Yamna koşup e -iini öptüm. Ve «Hoca efendi, bizi affettin mi?» dedim. Hoca şaşırdı. «Niçin sizi af­ fedeyim, sebep ne?» Kekeledim: «Hani şu müıderine koyduğumuz iğne meselesi Hoca efendi.». Elini öptüğüm zât büsbü­ tün afalladı: «Evlâdım, sen yanılıyorsun, galiba, beni birine benzetmiş olmıyasın?» diye sordu. Bu sefer ben şaşaladım: «Siz arabî hocası Salih Efendi hazretleri de­ ğil misiniz?» Güldü. «Yok çocuğum, ne münasebet, ismim Salih değil, ben arapça hocası da değilim.» cevabını verdi. Bu sefer boynumu büktüm: «Bir çocukluk yaramazlığının vicdan azâbı içindeyim hoca efendi. Benzettiğim kimse olmasanız bile zararı yok, oııun nâmına beni affet­ se > ¡z ue şu iş olup bilse..». Hoca gülüm­ sedi, «Affettim gitti oğlum» dedi. Bir da­ ha eliııi öptüm ve ayrıldım.

Saik Faik bir büyük yükten kurtul­ muş gibi:

— Oh be yahu!., hafifledim vallahi, dedi.»

Sait Faik İçir», hiç kimse

«bir ¿ilahın blâsı» değil,

İnsana öyle geliyor ki, hikâyeci Sait Faik’i bu anekdottan daha iyi anlatacak bir başka hâdise bulmak güçtür.

Varlık Kitabevi, onun bütün eserle­ rini yeniden yayınlamaya başladı. Yıllar­ dır Bâbıâlî kitapçılarında, sahaflarda, es­ ki kitap satan belli başlı her yerde tek kitabını bulmak mümkün olmuyordu. Bu, şüphesiz hem büyük bir eksiklikti, hem büyük bir kusur.

Eksiklikti, çünkü Sait Faik’i oku­ madan modern türk şiiri ve bilhassa m o­ dem tiirk hikâyeciliği hakkında herlışn-

gi bir kanaate varmak, bilgi edinmek im­ kânsızdı.

Kusuldu, zira, kitapçı vitrinlerinde adını görmiye görmiye genç nesiller Sa- itsiz de pekâlâ olunabileceğine kanaat getirmişlerdi.

Varlık Yayınevi onun bütün eser­ lerini sekiz büyük cilt hâlinde topluyor. İlk iki cilt şu anda piyasadadır: «Semaver - Kumpanya» birinci cildi, «Sarnıç - K a­ yıp Aranıyor» ikinci cildi teşkil ediyor.

Bu iki cildi, hasreti çekilen, fakat u - zun zamandır sıcaklığı içinizde yaşıyan bir dostu bulmuşçasına okudum. Ne tu­ haf!. Yıllar geçmiş, yıllarla beraber y ı­ ğınlarla hâdise akıp gitmiş, büyümüşsü­ nüz. Sait'i okumaya başladığımız zaman çocuktuk nihayet Büyümüşsünüz; du­ rulmuşsunuz; fakat Sait Faik size naza­ ran hiç ekşimemiş, tâzeliğinden, canlılı­ ğından hiçbir şey kaybetmemiş. Sayfala­ rın arasından çıkacakmış, karşınıza bir «Lüzumsuz adam» gibi dikilecekm işçe­ sine.. varlıklı, canlı, yaşıyor..

Görmesini bilen gözleri, kalemine

hükmeden o usta bileği, o serazat yapısı yanında Sait Faik, şâir mizacı ile de ne kadar başka. Ve bu üç unsur, evet en az bu üç unsur, onda öylesine birleşmiş ki, işte yazdıklarım ölümsüz ediyor.

Hikâyelerine bakıyorum: İnsanlar var. Toprak ağaları, fabrikatörler, para babaları, küçük kızlar, genç oğlanlar, fâhişeler, talebeler, balıkçılar, balıklar, evet, balıklar var. Çok insan sinağrif i Sait Faik’den öğrendi, sevdi. Dülger balığı, Topal martı, köpek Fındık hayatımıza o- nun yazılarıyla beraber girdi. Tuhaf bir giriş bu. Yargılamadan, mahkûm etme­ den!.. Hemen de her yazar, her hikâye- ci elbette yazılarına bu saydıklarımızı mevzu yapacaktır. Ama ne kadar başka açılardan. Sait için, kimliği ne olursa o l­ sun, hiç kimse «bir Allahın belâsı» olm u­ yor. Müstesna bir iyimser bakışla onda katılıklar yumuşuyor, sivrilikler törpü­ leniyor, çiğlikler pişiyor.

Sait Faik’i bir doktrin adamı olarak görmek ve göstermek elbette ona karşı bir anlayışsızlık ve haksızlıktır. İnsan­ lara, eşyaya ve tabiata onun kadar âdil, onun kadar anlayışla bakan yazar az bu­ lunur. Bu hususta mutlaka bir şey söy ­ lemek lâzımsa, o, bir fikrin değil, tam mânâsıyla «yaşantıların» adamıydı de­ meli. İlk hikâyesinden, son yazdıklarına kadar bu böylece aşikâr olmakta..

İlk hikâyesi... Demek ki, aradan 29 yıl geçmiş. Türkçenin geçirdiği buhran­ lar, dalgalanmalar ve değişmeler bakı­ mından bu 29 yıl çok şey ifade eder. Fa­ kat ilk hikâyesi gibi, son hikâyesinde de, şiirlerinde de öyle sağlam bir dil yapısı, öyle güzel, rahat, serin bir türkçe akıp gidiyor ki, insan, bunca yıldan sonra onu yeniden okuduğu zaman neden bu derece haz duyduğunu hemen anlayıveriyor

Varlık Yayınevinin çıkarmıya baş­ ladığı seri, bizim için Sait Faik hakkında sadece unutmuşlara hatırlatma, bilm ı- yenlere haber verme bakımından bir ya­ zı vesilesi olmuştur. Yoksa, yapmak iste­ diğimiz bir Sait Faik tahlili, bir edebî değerlendirme değil. Bunu çok ciddî şe­ kilde birgün, Sait Faik mütehassısları­ nın yapacağı, kalıplaşmış parlak ve su­ dan cümleler içinde değil de, ciddî tet­ kikler olarak edebiyat âlemine sunacak­ larını elbette bekliyoruz ve bu bizim hakkımızdır.

Bir dostum, çok müşkül bir günüm­ de bana «bu kadar çâresiz ve kederli o l­ duğun zaman, kendini zorla, Sait F aik '- ten birşeyler oku, dedi. Güç başlasan da gayret et oku! Göreceksin az zaman sonra farkında olmadan onun dünyasma ken­ dini kapıp koyvereceksin. Ve

o

dünyada herşeye rağmen, masum insanlar, bazen insandan aziz mahlûklar.,

o

balıklar,

o

deniz, o bahçeler var.. Onların inanılmaz temizliği ve sevimliliği içinde bütün müs küllerin çözülecek.»

Ve sonra yine o dostum, «Bir itirafta bulunayım mı demişti, bunu ben herkese söylemek de istemiyorum. Sait F aik a karşı tuhaf bir tutumum var, onu herke­ sin kolayca sevmesi, Sait’i anlamanın ö y ­ le alelâde, sıradan ve ucuz bir şeymiş gibi görünmesi de hoş gelmiyor bana..»

— Kendisini yakından mı tanıyor­ sun, diye sormuştum ve

o

cevap vermiş­ ti:

— Bütün kitaplarını okudum.. Kâfi değil mi?..

Oğuz A h m et B A R K IN

SAYFA : 15

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan sonra gotik devrine ait müteaddit meşhur kiliseler teşhir edilmiştir, ingiliz gotiğinin mümeyyiz vasfı, bu devirde taş işçiliğinin ve inşaat usullerinin te-

Latmos Da ğı’ndaki 8000 yıllık, Burunkaya’da ve İzmir Karabel geçidindeki 4000 bin yıllık resimli yazılar, bugün Ege kıyılarında bilinen en eski tarihöncesi ve

Eyyamı saltanatı hümayunumda icrayı şerayii Ahmedî aksayı muradım ve inkıyadı ahkâmı Mustafavî intihayı meramım olma­ ğın bundan akdem memaliki mahmiyemde

醫門法律 聞聲論(附律二條) 原文

Örneğin, kameranın öykünün içinde, karakterlerle birlikte sürekli hareket ettiği Dönüş Yok (Irreversible) (Gaspar Noé, 2002) filminde, hareketli kamera

Öyle Miymiş; tasavvuf, mitoloji, felsefe, teoloji gibi birçok alandan beslenen bir kitap olabilmiş- tir fakat kurgudan yoksun bir anlatı kitabı olarak Şule Gürbüz’ün

Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Yaptığınız işi güzel yapın;.. Allah işini güzel yapanları

“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zâyi