Hâtırat yazanlar
f '
— ■
Y a z a n :
^
| Prof. Sıtlıri Esat Siyavuşgil İ
„ ... ikizim' Evliyamız' ise, Rörieşşas: ru-jjhürleriyle bir renkli film haline so-; nice hakikatlerini öğrenmek münı- tıuna, kitaplardan değil, Tiayat tec-fkan ilk hâtıratçımız, bu mübarek: kült olurdu! Hibeleri yolundan yaklaşmışa ben-fi adamdır. Şehir mektuplarını, fala-.
MMcp işiti - "**■ riz! — Ah filân a- dam hâtıralarını yazsa, geçen dev
gizli kalmış
Bizde merak edilen hâtıralar, ek-zer. O da, Rabelais gibi, devrinin seriya siyasî hâdise ve şahsiyetlere:
ait olanlardır. Bugün elimizde .en makbul hâtırat kitapları, Mithat, Sait, Kâmil ilh. paşaların kalemle rinden çıkmış olan eserlerdir. Fa r kat mazide nasıl yaşadığımızı öğ - renmek, günlük hayatımızın renkli levhalarını seyretmek ümidiyle bu; hâtıraları karıştırırsanız, hayal kı rıklığına uğrarsınız; zira siyasî şahsi yetlcrin hâtıraları, hayattan derlen miş müşahedeler olmaktan ziyade, bii rer müdafaanamedir. Müellif, bize ic raatmın veya görüşlerinin haklı oldu
ğıınıı isbata çalışır, muarızlarını tartmasını ve anlatmasını tenkit eder ve vakaları kendi ade - büyük hâtıratçıstdır.
iğri, bozuk ve sapık taraflarım his seder, fakat çelebiliği ve cemiyetin baskısı, bunları bir kahkaha f irfanı içinde teşhir etmesine mânidir. O, sadece akıl ve mantıki zorlayan hâ dişeler karşısında «suphanallah!» de yip zarafetle başını sallamaktan ileri gitmez. Gitmez, fakat koca cilt! lerû sığdırdığı nice fıkra ve miişa-: hede vardır ki, bize bu hayretlerini altına ince bir zekâ ve keskin bir! tenkid duygusunun gizlendiğini gos terir. Evliya Çelebi, kültür tarihti—,
mizin, gördüklerini kaydetmesini,*ımde bü geniş şehrin, her semtinde bilen on kendi âjeminde vaşıyan çeşitli tiple
frine rastğelîrsîniz.Kantocu kızlar, me kasını, muharrir, şair ve edibini o- kıırkcn, eski tahta köprünün gacır tılarından, atlı tramvayların çıngı rak seslerinden tutunuz da. Babıâli yokuşunun çaycı dükkânlarlyle, matbaaları ve gazete idarehaneleri nin çeşitli gürültülerine varıncıya kadar^ İştanbınutı “bütün seslerini du j’yjjEsinız. Evliya Çelebinin esnaf resmi geçidinde seyrettiğimiz İon ça takımlanna mu
kabil, Ahmet
Ra-yanecilik eden berberler, IraıTlı çaycı lar, kırmızj fesli hafiyelerden tutu nuz da, Babıâlideki pejmürde oda - larmda kafiye arayan züğürt şair-sesinden geçirip anlatır. Devrin bi- Evliya Çelebiden sonra, hâdisele
taraf bir panoramasın'/ çizmek, in-! re vp insanlara müşahede ve len- sanları ve hâdiseleri kendi dekorla-; kit adasesinden bakıp da devrinin
rı içinde canlandırmak vc böylcce biçim, renk ve zihniyet panorama- .
bize maziyi hal gibi yaşamak im-j sim çizen ve hayatını bu işe has- *er> aS]k suratlı mabeyinciler, hesa kânını vermek, bizde pek az teerflj reden bir kalem sahibi bulabilmek*^1 gazete patronları ve şanlı şöhret be edilmiş bir edebî nevidir. için asırları atlayıp yakın zaman-1*'¡ devlet ricaline varıncıya kadar bu Bizde eski devirlerin biricik hâ- lara kadar gelmek icabedcr. Garp- tdn *3ır beşeriyet, onun kalemiyle tıratçısı, F-’ Iiya Çelebidir. Seyahat teki edebi nevilerin birer ikişer giı canlanır ve dile gelir,
namesinin şehir ve kale tasvirleri-! diği cümle kapısı Tanzimat, bu çe- -Ahmet Rasım, belki tahlile, hadi ne ait «malûmat» kısmını bir tara-j'şit hatırata karşı uzun müddet karjs® ve şahısların nasılını ve niçim- fa bırakacak olursanız, geri kala-j^Rütt durmuştur. Siyasî ve askeri nl araştırmağa ve her vakay a bir se ni devrin şahsiyetleriyle âdetle -/hâtıraların moda olduğu devirde--t>ilbeP bulmağa çalışmaz. Fakat anlat rini. günlük hayattan alınma rcnk-jİe hayat Ttaiıralarına hiç dokunul-}flb*arlnı öyle bir hakikat havası li tabloları, halk efkârını belirten]madiğini görürüz. Uzun bir devir,!;içmde yasatır ki, siz onun yardımı- fıkra ve nükteleri ihtiva eder. Görjgörmesini, kaydetmesini ve anlat-
dükJerini anlatmakta sayının ve öl-lmasım beceremediğimiz hayat, hâ- çüııün hududunu aşmayan bu em-,,dişe ve insanlariyle gelip geçer. Bu- salsiz müşahcdeci, duyduklarını ve1 gün Sultan Mahmut, Sultan Mecit düşündüklerini, ekseriya sureti hak-ive hattâ Sultan Aziz devrinin Istan an görünerek, birer «hikâye» ye çe ¡bulunu, ev eşyasına ve sırtımızdaki virmekte hakikaten üstattır. Bazan kıyafete kadar, memeketimize şöy- sâfiyetle, inanır gibi görünerek .an- ile bir uğrayıp giden bazı ecnebi sey lattığı harikulade bir vakaya bir
lyayret, bir şükran, bir dua ilâve - siyle, kafasının hâdiseler karşısın - da takındığı tavrı hissettirir. Elbet te Evliya Çelebide, devrinin keskin hicvini bütün dobralığı ile göreme yiz. Bizim nüktedan Çelebimiz, bir Rabelais değildir. İçinde yaşadığı devir, Rabclais’yi yetiştiren Röne - Isans âleminden büsbütün farklıdır..
Fakat buna rağmen Evliya Çelebide, luzun seyahat ve hayat tecrübeleri - nin yarattığı öyle bir ruh haletiyle karşılaşırız ki, içinde yaşadığı dev-, fin ortalama seviyesini kulaç kulaç
r.',-atelais, devrinin skolastik kafa atıl itikatlariyle, hiirafcleriy- alancı ilmi, düzme adaleti vş ziloti ile gırtlağını zorl^ya- afıla kattla alay eden, bir ta
rda mesut bir insanlığın ha- dıığu kadar da hakiki dünya- iyük bir iyimserlikle plânlaş- ir rönesans adamıdır. Bu cü
yalıların kitap ve krokilerinden öğ renmeğe mecburuz. O zamanlar na sil yaşardık, neler düşünürdük, nasıl eğlenirdik? Şayet arşivlere dalarak binbir vesikadan bir tek hakikat çı karmak sabrı ve itiyadında değilse
na ihtiyaç duymaksızın da, pekâlâ neticeden sebebe intikal edebilirsi - ,niz. Bütün bir hayatı kabartma ha linde önünüze seren bu çapta bir muharrirden daha fazlasını isteme ğe de zaten hakkımız yoktur. Son ra, acaba rahmetli, gördüklerini bi ze «izah» ederek’ anlatmış olsaydı, hâtıralarını bugün bu kadar cazip bulabilir miydik? Zaten dünyada, iç ve dış âlemi, ahenktar bir bütün! halinde anlatmasını bilmiş kaç dahî vardır ki!
Bizde hakikati hâtırat nevinin faz niz, sizi doyuracak bir «hâtırat» o l-'la gelişmemesinin sebebi, uzun asır madığına göre, daha dünkü gün, si ,ı*ar boyunca türlü baskıların yarat- ze, tarihten önceki devirler kadar tml§ olduğu çekingenlik itiyadı olsa karanlık ve muammalı gelecektir, ¡gerektir. Bu itiyat o kadar köklü
Gazetecilik bile çoktan başlamış- i dür ki, müşahede ve düşüncelerimi- tır. Fakat günlük hayatımızın renk zln ancak bir asır sonra neşredile li tabloları, matbuat sayfalarına .ccğinc emin olsak bile, kalemimizin •kösteklendiğini, kafamızın anlaşıl-geçccek kadar itibar kazanmamış -
lir. Ancak meşrutiyette, hattâ umu mî harpten sonradır ki, evvelâ ga zete sütunlarında sonra da kitap halinde, yakın devirlere ayna tu - tan bazı hâtıraların neşrcdildiğihi go rürüz. Bunların arasında da, tarih ve edebiyat olmak kıymetini nefsin de cemedcnler pek azdır. Flattâ rah metlj Ahmet Rasim olmasaydı, Sul taıı Hamit devrinin İstanbulu bile si lik bir hâtıra olmağa mahkûmdu
di-kafamızın
maz bir korunma şevki tabiisiyle kendi içine büzüldiiğünü hissederiz. Şu halde, nimetinden henüz faydalan mağa başladığımız hürriyetin bu kö tü itiyadı da bir gün .silip süpürece- ümidiyle, edebiyatımızda hâtırat nevinin bugünkü zaafını anlayışla si neye çekmek zorundayız.
ti -yüzündfen, nüfuzlu hamilerine yebiliriz. Hakikaten dünkü İstanbuj- gmepA f e j » varta da atlatmıştır. lu. insanlariyle, sesleriyle ve cüm -J:--- "
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi