• Sonuç bulunamadı

Tonguç ve felsefesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tonguç ve felsefesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tonguç, üstün yetenekli bir eğitim uygulayıcılığının yanında,

üretken bir felsefecidir. O, yaşamında ve yapıtlarında

insandan yanadır, insancıldır. Yazılarında ve konuşmalarında

sürekli olarak insan üzerinde durur, insanın tükenmezliğini

vurgular.

Tonguç ve Felsefesi

Bu yazıyı hazırlarken Yüksek Köy Enstitü- sü'nde İş Eğitimi ve Eğitim Tarihi derslerini de okutan, öğretmenim I.H . Tonguç’un ağ­ zından tuttuğum o zamanki ders notlarıma bakıyorum. Bir yerde şöyle diyor: “ ... Eği­

tim, cemiyetin hayati mutalarıyla aynı istika­ mette seyretmez, yani hayatın kendisi değil de bazı pedagogların ileri sürdükleri gibi haya­ ta hazırlık travayı olarak programlanırsa, gü­ nün birinde cemiyet kendi hayatiyetini idrak­ ten aciz kalabilir. Tedrisatta program, ferl- cemiyet ve muhit muvazenesini nazarı dikkate almadan pedagojik şümulü kesbedemez. Tet- risatı hayata geçirmenin, yani tamamen ha­ yati ve dünyevi kılmanın lüzumundan bahset­ mek istiyorum."

Tonguç, üstün yetenekli bir eğitim uygula­ yıcılığının yanında, üretken bir felsefecidir. O, yaşamında ve yapıtlarında insandan yanadır, insancıldır. Yazılarında ve konuşmalarında sürekli olarak insan üzerinde durur, insanın tükenmezliğini vurgular. Tonguç’a göre do­ ğada en üstün varlık, asıl değer yaratıcı olan insandır, insan elidir. El, insanı öteki varlık ve yaratıklardan ayıran temel belirteçlerin ba­ şında gelir. Bu konudaki notlarım arasında Tonguç’un ağzından şöyle bir saptama var:

“ İnsanı öbür yaratıklardan ayıran elidir. El, tabiatın insana verdiği en mükemmel vasıta­ dır. Öteki varlıkların düşünüp düşünmedik­ leri veya kendi aralarında anlaşıp anlaşama­ dıklarını daha bilemiyoruz. Fakat insanın ken­

dini hayvandan ayıran bir vasıtaya sahip ol­ duğunu biliyoruz, o da elidir.” Tonguç’a göre tarihi yapan, “ yaratıcı olan yegâne vasıta” in­ san elidir. Çünkü insan elinin değmediği, in­ san elinin ermediği şey uygarlık değil, doğa­ dır; uygarlık insan elinin ürünüdür. Ona gö­ re eğitim tarihi, uygarlık tarihi gibi algılanıp değerlendirilmelidir. Çünkü “ medeniyet insa­

na has yaratma şeklidir. İnsan, elini ve aklı­ nı birlikte kullanmaya başladığı gün medeni­ yeti de tarihi de başlatmıştır.”

Tonguç öğretmenimin bütün yapıtları ve yazdıkları, üç ders yılı boyunca kendi ağzın­ dan tutmaya çalıştığım notlar şimdi masamın üzerinde. Bunlardan onun dünya görüşünü, yaşam ve eğitim felsefesini şöyle özetleyebi­ lirim Kemalizme çok bağlıdır. Türk devrimi ve Atatürk ilkeleri dışında, hatta toplumun genel siyasal yönetimi dışında ayrıca bir eği­ tim felsefesi düşünmüyor. Ona göre halk, ulus

” ... her türlü değer yaratmada ve içtimai teş­ kilatlanmada tükenmez bir hazinedir.” Eği­ timin asıl amacı da o kaynağı işlemek, devi­ nime geçirmektir. Yığınsal bilinci devinime ge­ çirmektir. Devrimin temel dayanağı olan ulu­ sal bilinç, yığınsal eğitim sürecine girildiğin­ de ortaya çıkar. “ Milli şuuru geliştirmekten

maksat ise vatandaş faaliyetini devlet haya­ tının temeli yapmaktır. Bu da ancak ve an­ cak sıhhatli ve yenilikçi bir eğitim programıyla mümkün olabilir.”

Tonguç, derslerinde sürekli olarak Türki­

ye toplumunun köysel bir toplum, köylü top­ lumu olduğunu vurgulardı. Ona göre herhangi yerleşim yerinde nüfusun yoğunlaşması ya da konutların tek kadılıktan çok kadılığa dönüş­ mesi orada kent yaşamının oluştuğu anlamı­ na gelmez. Eğer kentsel yaşamdan anlaşılan, insanin doğadan uzaklaşması, dörtduvar ara­ sında sıkışması ve kendi elinin ürünü olan bir­ takım araçların buyruğuna girmesi vb ise bu, insanın da, insanlığın da sonu demektir. Do­ ğadan kopan insan bilgi üretemeyeceği gibi var olan bilgi ve becerilerini yitirmekten de kurtulamaz. Onun için Tonguç, doğadan kop­ muş, doğaya yabancılaşmış bir toplumu, do­ ğal bir toplum, sağlıklı bir toplum olarak de­ ğerlendirmiyor. Tonguç’a göre insanın yenil­ mezliği ve tükenmezliği, doğayla ilgisiyle doğ­ ru orantılıdır. Tonguç: “ Bilgimizin asıl kay­

nağı doğa ve onun elini kullanabilen biricik yaratığı insandır. Bilimin temeli de insan eli­ nin ve aklının eşliğinde incelenip araştırılmış, denenmiş, gözlenmiş ve çağdaş değer yargı­ larıyla ölçümlenmiş bilgidir” diyor.

Tonguç’un Türk eğitim felsefesine getirdi­ ği seçeneğin henüz karşıtı üretilememiştir. Çünkü o, ürettiği eğitim felsefesini toplumun genel yaşam felsefesi içinde değerlendiriyor. Bunu yaparken de Türk devriminin: 1.

Laikleşme-demokratikleşme; 2. Çağdaşlaşma- uygarlaşma; 3. Uluslaşma-kurumlaşma gibi ileriye açık, geriye kapalı ilkelerine dayandı­ rıyor düşüncelerini. Eğitim .yoluyla toplumu canlandırmanın ve kurumlaştırmanın, ancak bu sayılan devrimci ilkeleri canlı ve yürürlükte tutmakla gerçekleşebileceği kanısındadır Ton­ guç. Ölümünün 30. yılında yürekten saygılar

sunuyorum. / *

<.

t '

' t *

/ ‘d

ALİ DÜNDAR Öğretmen

n T

-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

da pek çok eserin tekniğe dayalı bir ay­ rımla resim mi, grafik mi yoksa heykel mi gibi ayrımlara gidilmesi zorlaşmakta­ dır.. Ayrıca bu tür ayrımların da

Öte yandan galerilerin yurt dışından seçici kurul üyeleri çağ ır­ m alarıyla, yabancı dergi ve gazete­ lerin yazarlarına T ürk sanatı ve sanatçıları

Sarin ve tabun gazla- rının örnek olarak verilebileceği sinir sistemine etki eden kimyasal silahlar için belirti süresi birkaç daki- ka iken yakıcı etki gösterenler için

Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu 1923’te dernek olarak kuruldu, 1930- da hükümet kararıyla yurda giriş çıkış yapan araçlardan alınan triptik vergi­

kımdan, resim sanatı, diğer güzel sanatlara göre daha büyük bir kütleye hitap et­ mekte ve her devirde rağ­ bet bulmaktadır. Resim yap­ manın günah

Ha­ len Teşvikiye’de kıymeti on mil­ yona yakın olduğu söylenen anti­ ka eşyalarla dolu evine hacir al­ tında olduğu için sokulmayan Satvet Lütfi,

Atatürk devrimleri teker teker ortadan kaldırılmalı, Türkiye yeniden Osmanlı düzenine kavuşturulmalı, halifesiyle, belki de padişahıyla, Atatürk’ün ortadan

Konya'nın, Kayseri’nin, Diyar­ bakır’ın, Bursa’mn, İstanbul’un eşsiz sanat eser­ lerini ancak sözlerle anlattı, fakat bir dağ pınarı kadar aydın, berrak akan