• Sonuç bulunamadı

İsmail Hakkı'nın [Baltacıoğlu] bir konferansı:"Avrupa bizi nasıl tanıyor?"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İsmail Hakkı'nın [Baltacıoğlu] bir konferansı:"Avrupa bizi nasıl tanıyor?""

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I h ^ V L â ' U o

t a ° ' / V S ' Y * >

î^/1 •Sf-^i/'O' 4 - l « - r P » —

İSMAİL HAKKI'NIN [BALTACIOĞLü] BİR

KONFERANSI: "AVRUPA BİZİ NASIL TANIYOR?"

Ar. Gör.Dr. Kahraman BOSTANCI“

Eğitimci felsefeci, estetikçi ve sanatçı (hattat) kimliğiyle dikkati çeken ve kendine ö/.gil diğer davranışianyla Tanzimat. Meşrutiyet ve Cumhurivet gibi farklı anlayışlann yaşandığı bir onamda sivrilen, çok yönlü bir fikir adamı" ve bir yoi gösterici oian ısmaıi Hakkı Baltacıoğlu, ! 886 vılmda İstanbul’da doğmuştur.

190jtc \ ela İdadisini. 1908 de Darülfünunun Tabiive Şubesini bitiren Baltacıoğlu. kısa bir süre Darüimuallim'de öğretmenlik yaoâr. 191 Oda pedatroji incelemeler, için Fransa’ya gönderilir. Yurda dönüşünde Darülfünuna pedagoji profesörü olarak atanır (1913-1933). İstanbul Üniversitesi Dekanı, Cumhuriyet döneminin ilk rektörü olur. Güzel Sanatlar ve Edebivat Fakültelerinde estetik, resim öğretim yöntemi, din psikolojisi, sosvoloji ve ahlâk dersleri verir. 193-4'tc haftalık ojarak yayınlanan 'Yeni Adam’ adlı fikir gazetesini çıkarır. 1939-1942’de A.U. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim üvcliszi ve 1942-1950'de Afyon ve Kırşehir Milletvekilliği yapar. 1942-I957'dc"Türk Dil Kurumu Terim Kolu Başkanlığı görevini de yürüten Baltacıoğlu, 1 Nisan 1978'dc Ankara’da vefat eder”.

ısmai! Hakkı Baltacıoğlu, Doğu ve Batı kültürlerini çok vakından tanıma iırsattnı yakalayabilmiş bir şahsiyettir. Yazı sanatını Çukur Camalı Hattat Hoca Kadri Efendi nin yanında öğrenen Baltacıoğlu, Hattat Samı ile Hacı Kâmil'dcn de ders almış ve İslâm-Türk yazılarının her çeşidim yazmıştır. Onun escricnncie Rousscau. Le Bon. Compayrc. Durkhcım. Bergson.'Jean Marie Guvau. Freuu ve Janet gibi Batılı düşünürlerin etkileri dikkati çeker2'.

iivatro oyunlarından hikâye, roman ve incelemeye vanncava kadar birçok eser yazan Baltacıoğlu nun söz konusu eserlerinden bazıiannı söviccc

hatırlatabiliriz: ’ '

Balıkesir üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,

ı) Mahir ünlii-öm er Ozcan. 70. Yüzyıl Türk Edebıyaıı-i, İstanbul. İnkılâp Kitabevi 199!. 6 / o.

Z) Baltacıoğlu’nun etkilendiği batılı düşünürlerle ilgili ayrıntılı bıleı ve vonım icm Hilmi Zıva ülken m liirkıye'de Çafdaş Düşünce Tarihi adfı ıncclemesıne'(Ülken Yavııilan. 2. 3asx: İstanbul 1979') bakılabilir.

(2)

SAYI 462

t ü r k k ü l t ü r ü

YIL XXXIX

■<afa f Z m ^ T n a Z l P a Z ( m O ) ÇKütük (I939); A t l T™ın Ankara'da (1949); Küçük Şehit ( \ % \ y K * (1946)' DolaP B^ ’8‘n. Karagöz

Hikâye - Roman: Yalnızlar, Batak (1942)

İncelemeler): K a tib i ^GözüS(792 "H*'’/? Pedag0J‘• Es[etik ve Sanaı Üzenne

' 1922'!' f ' e/ <?4reriw ^ w r / a n (1932) M v n 92736 i>Î W w

R a ^ L ^ Z r ^ V İ ^ d TOpiU ÖğreCİm M

f c e n S ® *

0?31). Sanat U(1934), ^ v a t r o ^ l ^ d U ^ ^ Â Z T v ^ ' t Turkterde Yazı Sanatı (¡958) vb. lendir3’> £Jrû^02 ve £ « « ,* (1942).

ve denemden İse Edebiyat Fakültesi Mecmuası D n 'n tr• Mecmuası, Darülfünun

Tarih-Coğrafya fJ S dİ S S ^ S Z C * * ^ S ”

in; Adam gıb, dergi ve gazetelerde y İ y ı m S ^ » ^ ^

ö ^ ^

3L^‘,l^

i^ r i ^ vcS S i ^ reo a ua,Î da TrÜİî hitabet sanat,nın

¡ s a c * 5

dm

L

£

r :

büyülenmişlerdin«. Ş c:üır ve onun konferanslarını izleyenler âdeta

Halkevlerinde ™ i J ° rckV0S f ‘ k“ ™ larda ve yünlün çeşitli bölgelerinde yayımlandıg, gibi, müstakil o S d a T i İ a n hdfne". ;Ç° ğU 9C?İÜİ derg,lerdc Terbiye Konferansları (1915) ¡ıc i~~ir e ?ctlnlm!Ştır. Bunlardan//rn- gelenlerdir. Burada onun İzmir K m U Konferansları (1915) ilk akla konularının başlıklann, hatırlatmakta Ş d a g ö Ş m m 0' ^ 3 ^ alan konf'e™

S ) HİUk ^ ic T o “ ü W ,' eserl^' Hİlmİ Ziya Ülkcn- ***•. *• *W-44S

¡ » 0 % f „ S ^ VS **“» « görüşleri içjn ?u üserlere

Febefes,m Yapan Pedagog: Hayau- Eserlen- N e ^ ^ T ° |n,V7 s^ EğUim FeLsefest (Yayımlanmamış Lisans (5) T B* taCU>İlU,nUn E Özeri ne Bi r A r a ş ı p

S u. Yem Adam Günlen, İstanbul. YKY., 1998, s. 220-267.

652

SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

"Tekâmül-i İçtimâiyede Mekteblcr" - "Gençlik Hayatında Nasıl Muvaffak Olur?" - "İzcilikten Memleket Ne Bekleyebilir?” - "Vilâyet Müzeleri Nasıl Teşkil Edilir ve Neve Yarar?"- "Sanâyi-i Milliycnin inkişâfında Mühim ÂmiUer"-"Milliyet ve Milli Terbiye"-"Türk Mimârisinin Felsefe ve Rûhiyâtı"-"Hayât-ı İçtimâiyede Kadın"<<”.

Baltacıoğlu'nun 1329/1913'tc Fransa'dan yurda döndükten sonra. 14 Nisan 1329’da Darülfünunda verdiği "Avrupa Bizi Nasıl Tanıyor?" başlıklı konferans metnini buraya eski harflerden yeni harflere aynen aktarmadan önce. Baltacıoğlu’nun başarılı bir konferans * için neler gerektiği konusundaki düşüncelerine de - bir ön okuma, hazırlık açısından yer vermenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Baltacıoğlu. Şevket Rado nun Akşam gazetesinde çıkan konferans üzerine bir yazısızında ileri sürdüğü düşünceleri onaylamış ve bir konferansın başarılı olması için neler gerektiğini, kendi deneyimlerinden de yararlanarak, şöyle onaya kovmuştur:

"Konferans vermek gelişi güzel okumak ya da konuşmak demek değildir Konferans sanatı güzel söz söylemek, hitabet sanatıdır. 45-60 dakika ses çıkarmadan bir insanı dinlemek sabrın, dayanıklılığın yüksek şekillerinden biridir. Bu kadar uzun süre, söz güzel olduğu için dinlenebilir. Yoksa usanılır.

Konferans işinde başarının ilk koşulu konferansçıyı seçmesini bilmektir İkinci iş konferansçıya düşüyor: herkesi ilgilendiren konuyu seçmek. Üçüncü iş konferansın herkesin gelebileceği uygun bir zamana konulmasıdır. Dördüncü iş tüm ilgilenenlere duyurabilmektir.

Genel Kültür evlerinin başarısı, "konferansçı listesi" hazırlamaya değil konferanslara çok insan toplama kültürünü yaymaya bağlıdır. Bu işin belirli bir yöntemle ve insan psikolojisinin gereklerine ve koşullarına uygun olarak yapılması zorunludur'T

Baltacıoğlu'nun "Avrupa Bizi Nasıl Tanıyor'?" başlıklı konferansı. 14 Nisan 1329/1913'te önce Darülfünunda bir konferans olarak sunulmuş sonra aynı tarihte müstakil bir kitapçık olarak da basılmıştır*’.

Baltacıoğlu. söz konusu konferans metninde Avrupa'nın Türkiye hakkındaki -olumiu ya da olumsuz- düşüncelerini onaya koyarken seyahat izlenimlerinden yola çıkar. Avrupa’ya kendimizi tanıtma konusundaki ısrarlı tutumu ve tanıtma yöntemleri üzerine teklifleri de dikkat çekicidir.

(6) İsmail H;tkkı Bey. İzmir Konferansları, İzmir, (İzmir Kütüphanesi Tarafından Neşredilmiştir). Selanik Matbaası, 1331/1915, s. 1.

7) Tuna Baltacıoğlu, aye., s. 248.

'8) Muallim İsmail Hakkı Bey, Avrupa Bizi Sasıt Tanıyor?, Oersaaüet, Kader Matbaası. Sultan Hamam 1329/1913, s. 24.

(3)

SAYI 462

t ü r k k ü lt ü r ü

YIL XXXIX

butun egemen kültürler S d T kuramsaI analizini uygular B u n , yaratırlar ve hu c«„ı Kendilerine uvgun hir ... -,°UMr'B u n a gorc

s

s

~

S

£

S

^

:

f

e

s

S

S

S

¡Darülfünun'^ Verilen Konferanstan] M Nisan 329

, AvrupalIların sark h ı L - ^ , • k esasıyyesi!

5 W

î

H

S

î S K S S î S b S ü ; W

« * « «

oymalan f i “ « y t o a Cö f S c S T , ™

chemmtyyetinden bahsetti Ren hT k b'r .. a.ralik Londra'daki k™ ^ ^tmı.ş olduğum VVtIInrr* n n ^ ^ münâsebetle hir n - müzelerin

„ . . ™ “'’“ “ * » - « » ^ „ v , Ma daha çot d c a .

^

î

?

S

r

r

^

^

^

b,r smy " *

s r &

ournar Türk ırkından

w

* * *

654

(14)

SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

İşte bu vak'a bana AvrupalIların şark hakkmdaki cehaletine dâir iik intibalı vermiştir.

Yine aynı sene idi: Berlin'de bir pansiyonda ikamet ediyordum. Pansiyonda tahsil gönmüş ve muhtelif Avrupa lisânlanna âşinâ bir Alman matmazeli vardı. Bana dâima memleketlerindeki seyâhatlcrinc âid hâtıralarından bahseder ve bir günde gidip İstanbul'u görmek emelinde bulunduğunu sövlerdi. Ben de kendisine bu ziyaretin pek istifâdeli bir şev olacağını anlatır. İstanbul’u zivâret etmesi için kendisini teşvik eylerdim. Birgün;

Ben İstanbul a gitmek istiyorum, fakat İstanbul’a çıkmak istemem, sövic bir vapurdan seyretmek isterim, dedi. Ben bundan bir şev anlamadığım x ır

sordum: ' ~

- Niçin İstanbul’a çıkmak istemiyorsunuz, niçin vaDurda kalacaksınız? - Ah o sefil, vahşi yerler.... dedi.

- Lâkin, dedim, matmazel! O yerler sizin tasavvur ettiğiniz, eıbı sefil, yahşi yerler değildir. O insanlar da-sizin tasavvur ettiğiniz gibi seni ve korkunç insanlar değildir. Bakınız ben de vatandaşlarım gibiyim Ben vahşimıyım .’...

- Fakat sız başka! Siz temeddün etmişsiniz... Cevâbını verdi Avnı kadına bir münasebetle:

- Heyct-i umümiyycsilc İstanbul: Berlin kadar büvük bir şehirdir Demiştim: bana ccvâben:

- Fakat bu mümkün mü? dedi.

.. , " .Fv!f..Pok mümkün: dedim çünkü ben sövlüvorum. oen ki İstanbul’un vüs atim biliyorum. Avnı zamanda Berlin'i de gördüm. Bu iki şehnn vüs atlerim mukayese cucrck diyorum ki: İstanbul Berlin kadar büyük bir şehirdir...

Yine Londra’da tanıdığım bir İngiliz âilesi vardı. 3u ailevi nazar -ünleri gider ziyaret ederdim. Bir ziyaretimde bana ’başı bozuk’ lardan' bahsettiler:

' Ba.^ :X)Z;,K denilen ordular nedir? dediler ben Bası bozuk tabirinin lisanımızda sıvıi (civilf mürâdiFı oiarak kullanıldığım, -.oksa bası bozuk’ D'r ^ v v e t. bir ordu olmadığını söyledim ve anlattım ki: Bizim Je inBıltcrede, Fransada olduğu gibi muntazam askerlerimiz, zabitlerimiz hülâsa V^ air’ Fakat t>u;’başı bozuk" hayâli bir kere kafalanna o kadar ^ rmıştı ki dostlanm bu ızahâtı verirken başlannı sallayarak sözlerimi tasdik ediyorlar, lakaı gözleriyle vinç tekzîb ediyorlardı.

n tn n h ViviipalIlan!1 ?3rkl nC kadar -vanlIŞ ve fcnâ tanıdıklannı isbât için vaktiie İstanbul da cereyan etmiş olan bir vaka mühimdir

Bul?dan y1.1™1- y,rmi be5 sene evvel, Tophânevc merbut bir mektebin ¡*ı muallimliği için Avrupa’dan bir ecnebi muallim ceibcdiimış, bu muallim

Miihcndisiıâjıe-ı Berri-i Hümâvûn.

(15)

(4)

SAYI 462

Türk Kü ltü r ü

M L XXXIX

Jünele biner Tophâne'ye gelmek için dâima

b a T ^ ™ * 1 ba?mdan Tophaneye gelmek irin li ,'!nüh^ndis olduğundan

d a i r mdî s ~

S n S i b' S “v ' ? İ is“ ™ =“ « S ” b™ ™ " ÇX k S 1'™ “

- Niçin bu kadar telâşlısınız, bir şey mi oldu?

kasd olmadı! demiş. L i s â n a ^ i î e ? ktanbuivî kurtarabi|dim. Bir sû-i geçmenin pek tehlikeli bir sev nim * b da bo>'ie [enha ve dar so k a k la rın gezerken böyle bir korkunun £ k ateş o l d L ^ T , ’^ mubataPian I s t m S d a ecnebinin herkes ■arafmdan. ï a en ™ “' bdakis Istanbul'da d o ia şS biî çocuklar taralından bile m azhar, m, ? h mcrfccz mahallelerde cm s e n

resimlen,

hep koca k^uklu.^bıyıkh sakih^ arc^ v 1Cn yapariar- Bu Türk

İÇte bu ganb mahlûklar Avrunalmm m. ' acıbu Ş-Şckl birer mahlûkdur* mevcudiyetini zannettiği Türklerdir! tasavvur ettiği ve bütün Türkiye'de

İ gö^ m . Ş a rk râ S Cbi,rnp?yesi1n Ç K f ¿ u,unuyprdum- 0 ra da bir tiyatro zâbıtlenmızın, neferlerimizin k,vâfe im n Unun uzcnnde bi^m ordumuzu yanlış, o kadar m u h a y y e i e v l e r d i k T n r f n r ? Sİm,cr vardl- Bunlar ö î £ Avrupai,

insâfile

düşünerek utandm zevkim de bulunduğum hâlde bh m e ş h û fâ s â r, S m ı n ! e ^ ^ i İ ş L ^ e v h S ^ ^ 2^ - bU hay:i,i rcsı™ierin en olmuştur. Paris'te Musée des ans bi C mevzü'nu teşkil ettiği müzenin mütenevvi' âsâr-ı san'an a n Pra? s 1 ziyaret edenler bilirler ki hn

Ï Ï Ê . Ï X

% ? s ,

S

î

i

.

»

«

s

? “

i,c ta," ” ıs' «

656

SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

mübalağalar bile yapmış: Nitekim mektebden ziyâde bir Kurûn-ı Vustâ manastırına benzeyen bir yerden fırlayan Türk çocuklannın başına o yaştaki - çocuklann taşıyamayacağı derecede ağır - koca kavuklar oturtmuş!...Fakat burada mühim olan esenn hakikati, sıhhati değildir. Müzeyi ziyarete gelen yüzbinlercc kişinin hissiyâu üzerine eserin yapuğı büyük tesirlerdir. O ziyaretçiler düşünmeksizin tahkik etmeksizin bu eser-i san' atın tesirine zebûn kalıyorlar. Ve eserin bütün yalan, yanlış malûmatını bir hakikat gibi kabul ediyorlar...

Avrupa'nın şark hakkmdaki zihniyetini gösteren sözler, darb-ı meseller de var. Avrupa'da uzun müddet oturup da aile hayâtına karışanlar; bu nev' darb-ı mesellerden işitirler. Ezcümle bir gün Brüksel'de bir parkta dolaşırken işittiğim şu darb-ı mesel:

"On va en arrière comme en Turquie"

Türkiye'nin geriliğe bir misâl, bir alem olduğunu anlatıyor. Yine birgün Belçika’nın Liège şehrinde oturduğum pansiyonun sahibi yemek yerken "Türkler gibi çok yeyiniz" mealinde olarak:

Mangez comme un turque demişti. Sormuştum ki: - Türkler çok mu yericr? - Evet. dedi, çok yericr.

- Fakat Türklcrin çok yediklerini nereden biliyorsunuz? - Çünkü öyle derler! dedi.

Anlaşılan, İstanbul’u ziyaret etmiş bir iki seyyah, bizim fazlaca ekmek yediğimizi, ekmeği çok sevdiğimizi görmüş, fakat bu ekmeğin çok defa da sıcak yemek yerini tutan bir ekmek olduğunu tahkik etmeksizin - yalnız. Avrupa'da az ekmek yendiğini düşünerek hükmetmiş:

- Türkler çok yerler, Türkler oburdurlar...

İşte AvrupalIların kafasında yaşayan oüıün nurâfâtın âsâr-ı macdiyyc ve maneviyyesinden sarf-ı nazar edip de şarka. Türklüğe âid doğru bir şev doğru bir malûmât ararsanız, yalnız Türk sigarası satan dükkânların teşhir ettiği Osmânlı armalarını bulabilirsiniz! Memickcumize gciip de Türkicr araşınca yaşamış, binâenaleyh bizi tanımış olan maaıeessüf aacdi pek mahdûd bazı ecnebilerle mütefekkirler. Avrupa'da yüzde bir nisbcımde tesâdüf edeceğiniz doğru söyleyen yegâne menba lardır. Ben scyâhatlcrimdc böyle bir iki kişiye tesadüf etmiştim. Husûsilc aiu yedi sene kadar Sivas taraflarında ikamet etmiş Londra müffcıtişlcrinden bir zâtın tahassürâtı pek dikkatimi ccibetmiştı. Bu zât:

- Ah! diyordu. Türkiye de bırakuğım arkadaşlar, âlîcenâb vatandaşlarınız: ne zaman hatıratımı tedkîk etsem, sızın memicKcıınızde geçirdiğim yedi sekiz seneyi, hayâtımın en kıymetli, en saadetli dcviricri arasında bulurum; sâf kalbli ve âlîcenâb Türkler...

(5)

SAYI 462

torkkültürü

XXXIX

ı - S n S F ' " ' »

" “ ^ ^ S m t f İ k . y o U ? “ ™ #ah!i “ “ bi2 AvrupalIlar; diyor vc

"

¿

S

r

r

^

S

a

s

*

«

S

L

t

s &

. r s a r ^

- a s a - * - » « * *

ö N i y o ^ k i ' f “ " * b“ » , Ş b l aa ç „ t mod ™ y S z ' f , '“ ' « ' f Sibi Tü* çocukları, ne' £ a d î S ? ko/kunc adamlar'T * , T ' Bün gazetede gördüm 'V fele? nf m!;d' rler' Sakınız £ S de?, d ,r H de mahlûk, ne kadir , guzcl ıs'm-"M elek" n^m i • Ç°caKlanm şu

c ^ a r güzel gözleri var! nc =uzcl Çocuk! .Ve sevimli

w r

s

r

«

¡ s & s f B s r

3

w

. ,

Asya’nın d ^ r £ L ^ mu Siz t a ı l a n S hakk^ a k i mi? O z a m ^ ı İ S r ' lbtlddJ. gayr-. m ö S e d d î K İ S - - Ç,ni/ ,cr J*M d bahsetsevdi vâhıîrf r Te 'P 6c bize Japonların ı-r ı u-Jv.Im olarak değil iaponlann eâlin S , Japoniarla «aslar a £ firesin d en Çünkü bizim o £ 0 S muh[crncl olduğunu s ö y lS e v rii™ ^ eders'c' yanlış malûmat: Asva'da R.^a|dar, masaiianndan. romanlardan' İ inanma;:6ık. mâni olurdu k c h i p arkadar müterakki bir Jam nv-f? aJdl^lmız yalan hurâfât, besliyor idıvsek aTh^ h mah3rcbcsindenJ e w c r j a m n VUr cmicmİ2e ve daha şiddetli olarât- h Avrupa da bugün bizim için « m h aP°P-va <çm nasıl

. muank tesırlenn, AvrupalIlar 658

(18)

SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

üzerinde icra ediyor. İşte bu gayr-ı müdrik lesiricric teşekkül eden zihniyet sebebiyledir ki: Avrupa’da İstanbul’da parke var, deseniz kimse inanmaz: İstanbul'da bir dâriilmuallimîn var. deseniz kimse inanmaz: Türklcr de AvrupalIlar gibi telbis eder, deseniz kimse inanmaz!...

Şimdi acaba bizi bu kadar fena tanıyan Avrupa’ya kendimizi tanıtmak lâzım mıdır? Balkan muharebesinden sonra bizde fena bir cereyan başladı. Bir takım kimseler: "Biz nc kadar çalışsak, ne kadar kendimizi Avrupa’ya tanıtmak istesek boştur, çünkü asâsen Avrupa İslâmiyet vc şeriat düşmanıdır, ne olursa olsun Avrupa bizim cânımıza sû-ı kasd etmeye azmetmiştir' diyorlar.

Ben bunun aksini iddia etmek "Hayır Avrupa İslâmiyet ve şeriat düşmanı değildir." demek istersem; yanlış düşünürüm ki: eğer bugünkü Avrupa'nın yerinde Endülüs DevleL-i İslâmiycsi gibi mmemeddin vc muhteşem bir dcvict-i islâmiyc olsa ve bizi de bugünkü Avrupalıiann tanıdığı gibi: Vahşî, medeniyete kabiliyetsiz, her husûsda geri bir İslâm heyet-i içtimâiyvesi olarak tanısaydı: acaba o muazzam dcvieı-i İslâmiyyc: İslâm merhametine, adaletine, insafına rağmen bizim sukutumuza lâkayd bulunmayacak mıydı? Haklı olarak demeyecek miydi ki: 'Yirminci asırda vanset vc cehalet içinde yüzen bir cemiyet: velev ki bir İslâm cemiyeti olsun, yaşamaya değil ölmeye, itilâya değil inkıraza mahkumdur.’ Yine aynı insaf, aynı adiler, aynı merhametle hükmetmekte tereddüd eder miydi ki: 'Mevcudiyeti. İslâmiyet için bir şeyn. bir âr teşkil eden böyle bir kidc-i İslâmiyyenin yaşamaktansa ölmesi. İslâmiyet nâmına daha hayırlıdır.' Hiç şüphe yok ki: Evet!... Fakat düşününüz ki bugün Avrupa'da bu muhayyel İslâm devleti yerine hurâfâıla meşbû: koca Hıristiyan devletleri vardır. Önün İçin Avrupalıiann aleyhimizde verdikleri şiddetli hükümleri tcdkîk ederken Hıristiyanlığın insafsızlığından, Avrupa’nın din vc şeriat düşmanı olduğunu söylemeden evvel, kendimizi [anılmamaklığımızdan mütevellid mesuliyetin derecesini düşünmek: daha vicdanî. Islâmiyctc daha muvâfık olur, zannederim. Demek istemem ki biz kendimizi Avrupa’ya tanıtarak Bulgariara karşı ordular sevk edecek maddî bir müzaherete nâil olacağız, fakat hiç olmazsa Bulgariara. Yunanlılara gösterilen insafın, itidâiin hiç olmazsa yüzde birini de kendi lehimize kazanmış oluruz. Bu bir zarar değil, düşmanianmızın her fırsatından istifâde bildiklen, mühim bir kârdır.

Avrupa’ya kendimizi tanıtmak lâzım: ancak bu lamıma nasıl olacak? Tabiidir ki cvvelbcevvcl Avrupa’nın bizi hangi noktalarda pek fcnâ tanıdığını arayacağız. Evvelbeevvcl bunlan tashihe çabalayacağız.

Ezcümle Avrupa bizi acîbü’ş-şekl bir kıyafette tasavvur ediyor. AvrupalIlar Türklcr hakkındaki malûmatı: coğrafya kitaplarının ibarelerinden değil; muhayyel resimlerin, iiâniann üzennden, masallardan alıyor. Onun için Türk deyince AvrupalInın hayâlhâncsinde teccssüm eden: Koca kavuklu, palalı, Afrika yâhûd Amerika akvâmı gibi ibıidâî bir mahluktur! Bu kıvâfet cehaleti; Avrupalıiann ahvâl-i rûhivyesi üzerine pek mühim tesirler yapıyor. Çünkü acîbü'ş-şckl kıyafetlerin hâtırası oniarda vahşet, ıbüdâiyyet, taassub fikirleri ile teselsül ediyor; bizi tahkik etmeksizin, vahşi, mutaassıp diye ithâm ediyorlar.

(6)

SAYI 462

türkkültürü

YIL XXXIX

3 S 5 & S

c3 ? rT Vct l b""a“

ıstıdadsız bir millettir. ™ h Jd ır- TurkJcr temeddüne. terakkiye

B » . « * » t a » kat ı bir tecâvüzdür. Cünkii Avmn,?. . humyetıne karşı yapılmış iktisâdiyyesinden tamâmile, bihaberdir *' ?ar<ın ?crait"‘ içtimâîyye ve

f - J teşddcül etmi^ „kirlerden mahkûm bir « * . b i r t g S c d f v m k İ ’t f " î “ mdl * t a » t a

S U

* " * « " ç,k™“ ' * « - f c S C

S S t t S B S *

Türkiye: ı5 a m î1| î î f f M t4 ıW * a m a m [ l “ i1“!“ ' 1 muüaka içinde yüzüyor, sanayisiz. mektebsiz bir kitledir biganedir, Türkiye; ilimsiz. Lensiz,

Avrupa zannediyor ki: Türklcr v<Hr , -;ı;r„w ,

mimarı... gibi sanâyi-i nefîsenin b^tün T s - ı m t i b? ’ cdebiyat- mûsikî, butun erkânından mahrum kalmıştır. jk 'SJm,nûajT medcnıyct-ı garbîyyenin

İşte esaslı noktalar ki Avruoa -fi-ir. ■ •

hazırlıyor; “S kada' hissS < «

ediy°o

yaşamakta olan bu'lüsîeNehimizc'ccvril^' ba..hur3fat mahvedilsin, aleyhimize biz propaganda meselesinde kış ı k c s n w ’ bUtUn b u kalbler kazanılsın. Ancak düşünmeliyiz ki: Avr^panm ¿ikâr u ^ v â L ^ K P 1* * 1 gUmck '«emek Çeviren âmiller nelerdir? Ve bu âmiller ır-mn ı” bUL,kadar i!ddcLlt: aicvhimizc hangileridir?... Baksanız b u ¿ “1“ a k a mües « r oIanlar

hıssıyâta ve gayr-, müdnk tcsîrfu " yMe

bizim ahlâk ve adâlctım.z haK km dİ. •Du?anunuz k> Avmpal.iann eserlerden toplanmış, öğrenilmiş d c i Î İ 1 ,mcvsuk kitaplardan, masallardan gelen binakım hissî^malûmattır r - r r ^ h I f nJardan’ tiyatrolardan, kayd-ı ıhtiyâtla öğrenilmek lâzım .c T r F ^ S h i c c ^ f hep. akicn man" kc" olduğu bir noktada aklın m u h â k e m e n i n m , hl.ss‘yatın î lddctlc müteessir >çm biz de, bizi fena t a i a T , ^ kal,r. Onun bizi iyi tanıtmak için istifâde edebiliriz s ? an ba vasıtalann kuvvetinden, noktalarda, en müessir en hissi vkhzi ’i /kvrupanın bizi en fenâ tanıttığı milliye meselesinde b i z r i n ^ î î e m S S m S f “ ^ >

Şimdi bu müessir ve hissf vâs.talann eşkâli nedir'?...

en

■ ■ «

3

* ? ^ ^

S S S ^ Î S S ^ J S S

660

(2 0 )

SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

ahlâk ve âdâtına. tabiatına âid mevzû'lan. kartpostallara basıp Avrupa’ya göndermek, dağıtmak, işte bizi Avrupava tanıtmanın kısa vollanndan bin... Fakat, diyecekler, hangi âsâr-ı medeniyeti?...Gerçi bizde Fransa’da. Almanya'da olduğu gibi bir heykeltıraşlık mevcûd" değil, fakat buna mukabil gâyet parlak âsâr-ı mimâriyemiz var, buna mukabil dünyânın en nefis san’atlanndan birini teşkil eden yazılanmız var; Sanat yazılan... Türkü bir Amerika vahşîsi gibi ibtidâî bilen bir Avnıpalı’ya 'Yeni Câmi' gibi dünyânın belki en güzel âsâr-ı mimâriyyesinden birini teşkil eden bedîa-ı san'atın eczâsım gösteriniz ve deyiniz'İd: 'Bu bcdîayı vücûda getiren; sizin san'atsız. medeniyetsiz, vatansız dediğiniz Türklerdir.’ Yalnız bu güzel eser-i san’atın muhteşem kubbesini, heyet-i umûıniycsini değil çinilerini de, bütün aksâm u eczâ-yı mimâriyyesini de, ayn avn kartpostallara basıp gösteriniz. Hiç şüphe etmem ki bizi san’atsız bilen’ o itikad; çok sarsılacaktır. Asâr-ı sanatımız yalnız câmiiler değil; çeşmeler, sebiller, kışlalar, saraylardır...Bütün bunlar, bizim bizliğimizi AvrupalIlara anlatacak mevzulardır.

Resimle neşriydi: yalnız kartpostallara münhasır kalamaz: kataloglar, musavver denerler de bu maksada çok hizmet edebilir.

’Fakat böyle musavver eserler çıkarmak için çok para lâzım!’ diyecekler. Hayır! Yalnız Kâğıt parası yetişir. Esâscn rcsımicr matbaalarımızda mevcüd. Bu resimler, kalıplar hazırsa matbaalardan tedârik edilebilir, buniar defterlere basılır ve gâyçt kısa ıbârelerie şerh ediiir.

Bu meselede pek mühim bir vazîfe de rcssâmlanmızm unde-i hamiyvetine düşüyor. Fransa'da şark aleyhine efkâr hazırlayan Muscc des arış üccoratıfs’in Türk düşmanı ressamı gibi, bizim rcssâmlanmızm da Avrupa efkâr-ı hissivât-ı umûmiyvesini ¡ellimize çevirecek âsâr-ı sanat vücûda getirmeleri lâzımdır.

Ressâmtarımız: şarkın âsâr-ı medeniyetine, ahlâk u âdâtına. tabiatına, insanlarına âid levhalar yapmalı, bu levhaları muhtelif fırsatlarla Avrupa’da teşhir ettirmeli: hiç olmazsa bunların fotoğraflarını, kartpostallarını yaptırarak AvrupalIlara dağıtmalıdır. Hülâsa; kendini tanıtmak mecburiyetinde bulunan heyet-i içtimâiyyemizin ressamlarına düşen vazîfe: yainiz fırçalar ile sanat eserlen vücuda getirmek değii, aynı zamanda bu eserlerin mevzûıınu mûdâfa-ı milliyeyi temin edebilir mevzûlar arasından inıihâb etmek ve bunları teşhir eylemektir.

Ressamlarımız gibi tiyatrocularımızın da uhdesine düşen bir vazîfe var: Kumpanyalar ile Avrupa memleketlerini dolaşıp milli oyunlar vermek. Birtakım iıirâ/eılar; Hangi sanneleri göstereceğiz?’ diyecekler. Fakat mesele Avrupa'ya karşı bizde mütekâmil bir tiyatro san’annın mevcûdiyetini iddia eylemek değildir. Maksad; velev ibtidâî olsun, bir tiyatromuz olduğunu göstermektir. Çünkü bu Avrupa bizi en kaba sahnelerden bile mahrum, ibtidâî bir millet olarak tasavvur ediyor.

Bundan iki sene evvel Beniivan Efendi’nin operet kumpanyası Londra’ya gidip tiyatronun birinde muhtelif millî oyunlar vermiş; bu oyunlarla İngilizlcrc

(7)

SAVI 462

türkkültürd

H L X X X I X

t

SSS^SSİSSSS^

, c ' s r r , c r

o'uyor, bu kongrelere hrr

Pada zama" ¿

t o

£ kn?csi,e temasımız da

hayâta kanşm aSS r £ mcmickc[1‘n ^ â b Mr/an 'ic "?'' sınaî- kongreler

« * • "ada b a S a f g " “ "ogahcydc İli ^

K

*

»

*

İte İ t a

“ " “¿

¡ E

t e

f

2

Ş S S s

»

5

S

s

S

J

İ

v

r

s

S

«

î

s

'

- a

s

Ş

K

İ

^

p

s

s

s

l

l

l

l

Avrupai,ıann l„s.sıvâim, ı b' CCek bir kabiliyeti

^ bu edebiyat 'az

3

^

s

â

, i S

î

5

W »

s

T

f

^

M

s

">raa etaokfc ¿ B S B T

« * n m *

m a â S

„ > ‘

- , u Kendimi AvrunaV-, ,

bavukJennden birini

S . A

^

t o

r

” “f™ bir k,sm, da vaaffCcd

* » * *

¿

0

: ,? ," ' » ¡ » « S L S s r t e ^ , - « « » f i ş

"

a mcmör,m a* - * f f i

I 662 622) SAYI 462 K. BOSTANCI YIL XXXIX

Sefirlerimizin, konsoloslarımızın şansıydı Kauar sciârcthâneicrin. konsoloshancicnn binası da mühimdir. Şerait-: maddivvenin de Avam a efkâr-ı umûmiyyesı üzerine mühim bir tesiri vardır. Ben, Avrupa'da görebildiğim sefarethane ve konsoloshane binalarına âit hatıratımı "topluyorum; sefarethanelerimizden birinin bayrağında dört yama bulunduğunu vine avnı sefarethanenin duvanna ^ biçimsiz bir merdiven davalı, bir diğer şchbcndcrhanenın de bayrağının epeyi kopuk olduğunu iıatıriıvorum. Gerçi "bu vammı, epeyi kopuk bayraklar -mücerredcn nazar-ı mutâlaavâ alınırsa- hiçbir şeye delalet etmez; .akat yamalı, epevi kopuk bir bayrak; içinde oturanların ve dolayısıyla ^ ait oldukları milletin emelinin de. ahlâkının da bovle sakat ve kopuk olduğunu gösteren maddf birer delil gibi telâkki olunur. '

Avrupa'da poiiüka memurlarımızdan başka tahsilde bulunan

"enderimiz

vardır Avrupa va Kendimizi tanıtmak hususunda bu gençlere de ehemmiyetli bir vaz. e terettüb eder; Onlar yalnız Avrupa nm u l û mu lünûnunu t S cıÎnek degıL aynı zamanda temasda bulundukian ailelere, cemiyetlere vatanian m ü S f demek'rir O İ T * '•İC " hakk,mızua >‘ani,5 ^ i r i c n izâle etmek ile - de mukcllcl demektir. Onun için Avrupa ya göndereceğimiz gençlerin bu vazifevi ifâya kabiliyetli olmasına da dikkat etmeliyiz. ' “ V Cyı

c J m S ? * Ö S * S ™ “

c. :

0

; teS" S nr ? "

„«S*»

malumat ve yer yer eserler vücûda getirip dağıtırlar...

müessTrCcâreledr,l/C,M ,Î T P a -Va i 'İ ndimizi ian,Imak »Çin böyle müteaddid ve nucssır çareler vardır. Biz ancak bütün bu meşru ve hakiki çârelerle kendimizi tanıttıktan sonra AvrupalIlara karsı haklı olarak diyebiliriz ki:'

k eseo ^ H n i nî Avrupa! Son dc :nsaf vc adalet yok mudur ki evlâdlanmızı gözlerini v u m u v o S J.m n a . / cpcn, ^ UI-a n a n n . Yunanlıların şckâveunc câmiicrivle ’ “i mcLI~.!}f Avrupa! Nende ;ıiç vicdan vok mudur ki

' çeşmeleriyle, scsıılcnvle. bütün erkânıvlc teessüs etmiş olan a v İ l a n Va lt.n d ÎlC-rm bİf mcdcn,yclın- ;îl“Z!Sİi:- medeniyetsiz düşmanların

»

-

S

T

»

?

S S

& istikbâlimize ¡ ¿m h f — L-,b,ir :;iamj/da bulunmuş olmakla kalmavız: ölûnız . lsllkba]dak‘ istiklalimize dc belki en müdhı.ş dameyi indirmiş

(23)

663

5

9: Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği

Referanslar

Benzer Belgeler

Bütün bunlar elbette güzel, el­ bette kadın olarak, insan olarak özlediğim iz hususlardır!. Beraat Hanıma, soroptim istle­ rin bu gayeleri gerçekleştirme yolunda

Bir başka deyişle, kendinizi na­ sıl görüyorsunuz diye sorarsanız, şöyle derim: Burada azınlığa men sup bir ailenin çocuğu olarak, ken­ dimi tam bir Türk, tam

Bu yaz döneminde Alman toplumu, lider olarak Almanya Şansölyesi Angela Merkel yerine, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Cumhurbaşkanı Recep

panoramik şehir turunda eski şehir meydanı, Saat Kulesi, Parlamento binası, Vitüz Katedrali görülecek yerler arasındadır.. Serbest zaman sonrası

Dosya ve filmlerin hazırlanması Muayene set ve el aletleri Pamuk Tamponlar.. Frezler

Eskiden bu tür resimleri seri üretimle yaparlarmış ve halk ara­ sında uğur getirdiğine inanılırmış.. Akyıldız'ın resimlerinin

Söz konusu kök, Kur'ân'da bir kere mastar, iki kere özel isim (İdris), beş kere fiil kalıbında olmak üzere sekiz yerde kullanılmıştır.. Şimdi

Bu arada benim gibi birçok şair­ ler de çığırlarından çıkıp siya­ set üstüne, yani benimsedik­ leri veya benimsemedikleri re­ jimler üstüne, artık